5 Haziran 2021 Cumartesi

Ayasofya kemirgenlerinin kısa tarihi - Orhan Gökdemir / SOL

 Tarihinin gösterdiği gibi zaman zaman böyle dev Ayasofya kemirgenleri ürer. Geriye ne kaldıysa kemirir, üstüne pisler. Binanın tarihindeki kısa parantezlerden biridir…

Eskiden de ibadete açıktı, Cumhuriyet bu çok kültürlü, çok inançlı yapıyı müze yapmayı tercih etti. Kilise olarak biliniyor ama esasında bir pagan mabedidir. Ayasofya’dan söz ediyoruz.

Bugünkü şeklini alana kadar birkaç kere yıkıldı yapıldı. Temelleri altında bir pagan mabedi -Güneş tapınağı- olduğu sanılıyor. Sütunları Efes’teki Artemis Tapınağından, Mısır’daki Güneş Tapınağından, Lübnan’daki Baalbek Tapınağından ödünç alınmış. Yapı taşları Mısır’dan, Yunanistan’dan, Marmara (mermer) Adasından, Suriye’den, Afyon’dan, Kuzey Afrika’dan devşirilip İstanbul’a taşınmış. Eski kiliselerin çoğunluğu, eski pagan mabetleri üzerine kurulu zaten. İlk Hıristiyanlar kendileri ile rekabet eden eski inançlarla mücadele içindeydiler. Devlet tarafından kabul görünce mazlumluktan zalimliğe terfi ettiler, yüzyıllar boyunca pagan inançlıları kovaladılar, vurdular, öldürdüler. Mabetlerini yıkıp üzerlerine kiliseler yaptılar. 

Ayasofya’nın benzer bir tarihi var. Altında yatanı bilmesek bile yapıtaşları eski mabetlerin yağmalanmasından bakiye. Zaten adı da bir tür sentez; Ayasofya, Agia Sofia, Hacı Sofya o senteze işaret ediyor. Gelgelelim Hıristiyanlık tarihinde böyle önemli bir yapıya adını verecek “Sofia” adında herhangi bir “hacı” yok. Haliyle “bilgelik” anlamındaki “Sophos” kaynağı. Bilgi kilisesi veya kutsal bilgi kilisesi anlamına geliyor olmalı. Hıristiyanlıkta ne “sophos”u olacak? Bildiğiniz pagan bilgeliği bu. “İsis”in arada aziz ilan edilmiş hali olması yüksek ihtimal. İsis, bir bakıma “Meryem” söylencesinin de kaynağıdır. Her ne ise, Hıristiyanlar o bilgeliğin üzerinden silindir gibi geçince kendi gitmiş adı kalmış yadigâr.

Biraz aşağısında, deniz kenarında bir adaşı var, “Küçük Ayasofya Camii”dir. O da bir kilise ve büyük olasılık onun da temellerinin altında bir pagan mabedinin kalıntıları var. Zaten kitabesinde yapının “Bakhos”a adandığı yazıyor ki, Bakhos, bizim “şarap tanrısı” Dionysos’un Roma versiyonudur. Osmanlılar şehri “feth” edince eskileri yıkmaya gerek duymadılar. Yanlarına birer minare dikip camiye dönüştürdüler. Bakmayın abarttıklarına, dinler arasında geçişler bu kadar kolaydır. 
Türkiye’de aynı adı taşıyan pek çok kilise-cami var. Edirne Kaleiçi’ndeki Ayasofya Kilisesi böyle. Kırklareli’nin Vize ilçesindeki Küçük Ayasofya orijinal hali büyük ölçüde korunmuş bir Doğu Roma kilisesi. Trabzon’un Ayasofya’sı müze ile cami olma arasında gidip geliyor. Yakınlarda AKP’li müteahhide verdiler, kazıp bahçeyi her türlü yeşillikten arındırdı o da. Turistler bu ucubeyi görüp eli eteği çekince esnaf “yeniden müze olsun” diye kampanya başlattı. Gümüşhane, Zonguldak ve İznik’te de var birer tane. Büyük Ayasofya’nın hemen arkasında Aya İrini var, fetihten sonra camiye çevrilmemiş kiliselerdendir. Fatih’in Hıristiyan olan annesinin ibadeti için kilise olarak koruduğu iddia ediliyor. Eski kaynaklara göre, burada bulunan Roma döneminden kalma Artemis, Afrodit ve Apollon mabetlerinin kalıntılarından yararlanılarak inşa edildi. Yani esasında o da bir pagan mabedi.

***

Eski zamanlarda Osmanlı topraklarında olup şimdi başka devletlerin sınırlarında kalan Ayasofyalar da var. Bunlardan en bilineni Selanik’tedir. Fatih, Ayasofya Kilisesini ibadete açarken, Selanik'teki Ayasofya Kilisesini Sırp Kralı Brankoviç’in kızı Despina’ya hediye etti. Despina, ölene kadar dinine bağlı kaldı, evladı veya evlatlığının sorun etmediğini biliyoruz. Selanik Ayasofya’sı 1912’de, şehrin Helenlere tesliminden pek az sonra camiden kiliseye çevrildi. İçindeki eklentileri dışarı çıkardılar, sağ tarafına bitişik uzun gövdeli minareyi yıktılar. Müezzin mahfili avlunun bir köşesine gömüldü, içine toprak doldurulup çiçeklik biçimine sokuldu. Böylece aslına rücu etti. Bu da başka türlü bir dönüşümdür.

AKP döneminin modası oldu. Büyük Ayasofya’dan sonra Hora kilise müzesini de, Khora-Kariye, ibadete açtılar. Böyle pek çok dönüşüm var. “Un Kapısı”nda Pantokrator Manastır Kilisesi ibadete açıldı misal. Fatih bu yapıyı medreseye çevirmeye karar vermişti. Molla Zeyrek Mehmet Efendi’yi görevlendirdi “dönüşüm” için. Mehmet Efendi biraz hazırcevaptı, zeyrek lakabını o yüzden takmışlardı. Bir semtin adıdır şimdi.

Camiye çevirme dedikleri ne? Kilise içindeki ikonaları boşaltıyorsun, fresklerin üzerini badana ile kapatıyorsun, al sana cami! Büyüğünü de alay-ı vâlâ ile ibadete böyle açtılar. “Ayasofya Cami-i Kebiri” diyorlar şimdi. Öyle bir ad ki bu içinde Yunan bilgeliği, Paganizm, Hıristiyanlık ve İslam barış içinde bir arada yaşayabiliyor! Dinler tarihinin cilvelerindendir…

***

“Ayasofya” bu dönüşümlere alışık aslında. Tarihi boyunca o inanç senin bu inanç benim dolaşıp durmuş. İlk gençliğini katedral olarak tamamlamış. Bu arada şehirde çıkan ayaklanmalarda birkaç kez yakılıp yıkılmış. Her defasında yeniden ayağa kalkmış. Roma kilisesi bölününce Ortodoks kilisesine dönüşmüş. Haçlılar şehri “feth” edince Katolik kilisesi olmuş. Tabii fırsat o fırsat yağmalamışlar, soyup soğana çevirmişler, eski sahiplerine kılıç göstermişler. Ortodokslar geri alınca yeniden Ortodoksluğa duhul. 1453’te “cami oldun sen” demişler, sesini çıkarmamış. 1934’te bakımını yapıp, elini ayağını düzelttikten sonra kapısına “müze” tabelası asmışlar. Cumhuriyetin ilanıdır. Şimdi yeniden cami. Cumhuriyetin yıkıldığını ilan ettiler böylece. Ama tabii yeniden müze veya kilise olma şansı var. Tarihinin gösterdiği bu.

Yunan bilgeliği, Paganizm, Hıristiyanlık ve İslam “Ayasofya”da barış içinde bir arada yaşayabiliyor ama müze iken camiye dönüştürenler çok öfkeli. Bütçesi hormonlu Diyanet Başkanı Ali Erbaş müzenin camiye açılışında hutbeye elinde kılıçla çıktı. Cumhuriyete, kurucusuna ve halka kılıç gösterdi, beddua etti. Ardından Ayasofya başimamı olarak atanan Mehmet Boynukalın nam tuhaf kişi, laikliğin kaldırılmasını, devletin dininin İslam olarak anayasaya konulmasını istedi. O gitti gitmedi tartışması sürerken AKP Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı “hafızlık” töreninde vaaz veren imam Mustafa Demirkan, kurucu Mustafa Kemal’e “zalim ve kafir” dedi. Küfrünün görünüşteki sebebi kiliseyi müze yapması…

Zamanımızın şişirilmiş kahramanları bunlar. İsimleri farklı olmakla birlikte bunlar aynı cemaatin üyeleri. Düzenin resmi ideoloğu Püsküllü Kadir’in paltosundan çıkma hepsi. Kinleri sadece Mustafa Kemal’e değil haliyle. Cumhuriyete, laikliğe, “seküler yaşam biçimini benimseyen halka” dinmeyen öfkeleri ve bitmeyen bir kinleri var. 

***

Ama Ayasofya’nın anlamı bütün bu itiş kakışın ötesinde. Uzun yıllar üstü kapalı en büyük cami olma rekorunu elinde tuttu. Büyük kubbesinin sağladığı geniş açıklık sebebiyle sanat tarihinin ve mimarinin köşe taşlarından biridir. Bu mimari Yunan “basilika” tipinin yerine geçerek mimaride çığır açmıştır. Tuğla ile inşa edilen büyük ilk yapılardan biridir. Yapımından sonra Asya ve Avrupa’daki kilise mimarisine esini vermiştir. Bütün Rumeli’ndeki cami mimarisi de bu binanın minyatür kopyalarından ibarettir. 

Yani kilise, müze veya cami olarak tanımlanması insanlık tarihindeki önemini ne arttırır ne azaltır. Ayasofya insanlığa bırakılmış büyük bir kültür mirasıdır. 

Elde kılıç mirasın gerçek sahibi halka kabadayılık taslayan “fetihçi” şişirilmiş kahramanlara gelince; tarihinin gösterdiği gibi zaman zaman böyle dev Ayasofya kemirgenleri ürer. Geriye ne kaldıysa kemirir, üstüne pisler. Binanın tarihindeki kısa parantezlerden biridir…

Orhan Gökdemir / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder