Size bugün güzel ve anlamlı bir hikâye ile ulaşmak istedim…
Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen anılarında anlatıyor:
Bir gün, hiç unutmam, İsmet Paşa köşke hem çok yorgun, hem de çok sinirli gelmişti. Oysa, çoğu kez sinirlerine hâkim olmasını herkesten iyi bilirdi. Şöyle bir yorgunluk kahvesi aldıktan sonra Gazi:
"Hayır ola İsmet" dedi. "Sende bir fevkaladelik var bugün... Ne oldu? Neye sinirlendin?"
İnönü yumuşamıştı. Gülümsemeye çalışarak:
"Türk Hava Kurumu'nun Genel Yönetim Kurulu Toplantısı vardı da..." dedi.
Gazi üsteledi:
"Eee, ne olmuş varsa?"
"Fuat Bey'i epey terlettim... İstifaya filan kalktı."
"Çalışkan çocuktur Fuat... Cemiyeti de diğer milletvekili arkadaşları ile iyi yönetiyor..."
"Bunlara bir diyeceğim yok. Fakat canımı sıkan bir husus oldu.."
"Neymiş o?"
"Hesaplarda kırk para oynuyor!"
"Kırk para… Yani bir kuruş..."
"Evet... Toplantıya sabah onda girdik, saat on yediyi geçiyordu çıktık… Daha önceki toplantıda dikkatimi çekmişti. Bu bir kuruşun nereye gittiğini öğrensinler diye talimat vermiştim. Bulamamışlar... Bugünü de onunla geçirdik. Fuat Bey'in hassasiyetini anlıyorum ama milletimiz ondan daha hassastır. Verdiği paranın nereye gittiğini behemahal bilmek ister. İstifa bu gibi hallerde en kolay çıkar yoldur. Ama kimseyi rahatlatmaz. Hatta söylentilere bile neden olur. Yurttaş bu parayı Türk Hava Kurumu yükselsin diye veriyor."
Gazi Paşa gülümsedi:
"Demek mesele bu... Kırk paranın hesabı seni bu kadar yorup üzdü. Tam adamını bulup bunların başına getirmişim. Haklısın. Kırk para günün birinde kırk lira, kırk lira da dört yüz lira olur. Bu da giderek büyür halkın ağzında. Böyle kuruluşlara olan güveni sarsar. Biz Cumhuriyeti kurarken, böyle kırk paralara çok ihtiyacımız oldu. Peki, ne yaptın sonunda?"
"Muhasebeciyi çağırttım. Memurları seferber ettim. Ve kırk paranın yanlışlıkla bir başka hesaba geçirildiğini bulup çıkarttırdım. Bundan sonra da bu gibi hataları affetmeyeceğimi söyledim kendilerine. Bizim milletimiz gerçekten de elindekini avucundakini verir. Hiçbir ulus Türk ulusu kadar cömert değildir. Ama verdiğinin doğru dürüst yerlere sarf edildiğini görmek ister. Hem de buna inanmak ister. Türk Hava Kurumu'nun halktan toplanan paralarla uçaklar alıp askeriyeye hediye etmesinden duyulan memnuniyet büyüktür. Bu güzel havayı ne kırk para uğruna, ne de yüz para uğruna bozmaya kimsenin hakkı olmasa gerektir."
Türk Hava Kurumu'nun kırk parası uğruna harcanan emek ve zamanı belgeleyen kutsal bir olay...
Şayet ülke ve bazı müesseseler bugüne kadar sarsılmadan, alnının akıyla gelebilmişlerse hep bu "kırk para"nın hesabı sorulduğu, milletin parası üzerine titrendiği için gelinebilmiştir kanısındayım. Onlar bir başka devlet adamlarıydı.
Bir de şimdikilere bakıyorum…
İşte THK, bu zihniyet, devlet adamlığı ve bilinci üzerine inşa edildi. Bugün Türkiye'nin ne durumda olduğunu görmek istiyorsanız Türk Hava Kurumu'nun haline bakın. Bakın ve bizi yönetenlerin zihniyetini ve bilincini anlayın.
THK uçakları hangarda yatarken cayır cayır yanan yurdumun ormanlarına "Teşkilatım istemiyor" gibi saçma bir gerekçeyle uçakların kullanılmasına karşı olan tarım ve yetmezmiş gibi orman bakanı olan Sayın Pakdemirli…
Size sesleniyorum.
Biz Türk Milletinin çabuk unuttuğunu düşünüyorsunuz ancak unutmayacağız.
Çok net söylüyorum.
Orman yangınlarına her kim sebep oluyor ise, kimin ihmali var ise ve adı ne olursa olsun Tanrının laneti üzerlerinde olsun. Sorumlular bulunup en ağır cezayı almalıdırlar.
Orman işçileri, yurttaşlar canları pahasına orman yangınlarına müdahale etmeye çalışıyorlar. Tek ağaç için gözlerini kırpmadan can veriyorlar can…
Ya elinde her türlü imkân olmasına rağmen siyasi saikler ile ihmalleri bulunanlar?
Açıkça yazıyorum, siz Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca gelmiş geçmiş en kötü Tarım ve yetmezmiş gibi Orman Bakanısınız.
Türkiye'nin ciğerleri yanarken veyahut yakılırken hangarlarda uçakları çürümeye terk etmenizi unutmayacağız.
Kameralar karşısına geçip "motor yok" diye espri yapmanızı, yalan söylemenizi unutmayacağız.
Elinden tohum düştüğünde yeşeren toprakları kuraklığa terk etmenizi, halkı kandırmanızı unutmayacağız.
Denizleri müsilaja boğmanızı unutmayacağız.
Topraklarım, susuzluktan inim inim inlerken oturup izlemenizi unutmayacağız.
Çiftçi, bankalara boğdurulurken sizin yurt dışından "paramız var ki alıyoruz" alayınızı unutmayacağız.
Türkiye'nin her yerinde eş zamanlı yangınlar çıkmışken düğüne/nikaha giden kayyumları unutmayacağız.
Basiretsiz, beceriksiz olan, ne yazık ki yönetici olanları unutmayacağız.
Evi yanan Hamide Teyzenin feryadını, "Ev, araba, mal, mülk yerine konur. Torunumun geleceği yok oldu" diyen, orman işçilerine su taşırken can veren yiğit kardeşim Şahin Akdemir'i unutmayacağız.Yanan hayvanları için gözyaşı döken Mehmet Amcayı unutmayacağız.
Yaralanan kolunu kendi sarıp tek bir ağaç kurtarma umudu ile görevine koşan Cihan Toşur'u unutmayacağız.
Sizi unutmayacağız ve unutulmamanız için de her şeyi yapacağız...
Murat Ağırel / Yeniçağ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder