Doğal afetleri Türkiye'nin bir kaderi olmaktan çıkarmalıyız. Bu konuda ne yapıyoruz, hiçbir şey. İstanbul'un yarısını yok edecek bir deprem kapımızda ama hâlâ bir planımız yok.
Isparta ve İstanbul'da yoğun bir kar yağışının ardından bile neler yaşadığımızı gördük.
Yazın orman yangınlarında alevleri söndürecek uçak bulamadık. Kastamonu Bozkurt'ta 82 vatandaşımızın ölümüne neden olan Batı Karadeniz sel felaketini, üzerinden birkaç ay geçmesine rağmen unuttuk.
Ders almıyoruz. Dibimizde nükleer savaş tehditleri havada uçuşuyor. Nükleer savaşlarda ne yapılacağına dair 30 yıl önce hazırlanmış sivil savunma planlarıyla olacakları bekliyoruz.
Tam da bu konuda bir yazı dizisi hazırlamaya karar verdim. Daha doğrusu Sayıştay'ın hazırladığı çok kapsamlı ve başarılı bir raporu yazı dizisi halinde sizlere aktaracağım.
Sayıştay'ın bu raporu, geniş çaplı denetimler sonucunda hazırlandı.
Denetimler, Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü (SYGM), Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ), Orman Genel Müdürlüğü (OGM) Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bünyesinde, Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM), Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü'nde (ÇEM) belge incelemesi, sorumlu ve ilgili personel ile görüşmeler yapılması suretiyle gerçekleştirilmiş.
Çalışmada yerinde denetimler taşkın riskinin yüksek olduğu illerde gerçekleştirilmiş. Bu amaçla DSİ'nin Taşkın, Arıza ve Müdahale Mekansal Bilgi Sistemi'nden (TAMBİS) faydalanılarak taşkınların en fazla görüldüğü yerler tespit edilmiş.
Bunlar arasından seçilen Antalya, Trabzon, Rize, Kastamonu, Samsun, İstanbul, Aydın ve Adana illerinde belediyeler, su ve kanalizasyon idareleri, ilgili bakanlıkların bölge ve il müdürlükleri ile il özel idarelerinde yerinde incelemeler yapılmış.
Çok uzatmayayım elde edilen şaşırtıcı sonuçları aktarayım...
Ülkemizde meydana gelen taşkın olaylarının yaşanma sıklığı ve etkilenme düzeyine bakıldığında son yıllarda taşkınlarda yaşanan can kaybı azalmakla birlikte taşkın sayısında artış olduğu görülmüş.
İklim değişikliği, hızlı şehirleşme, yanlış arazi kullanımı gibi faktörlere bağlı olarak bu ve benzeri doğal afetlerin daha sıklıkla ve daha büyük ölçeklerde görüleceği tahmin ediliyor.
Mesela, Avrupa Birliği bunun önlemini ta 2004'te almış. AB, 2004 yılından itibaren konu ile ilgili yasal çalışmaları başlatmış ve 20 Kasım 2007 tarihinde "2007/60/EC sayılı Taşkın Risklerinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi Direktifi"ni yürürlüğe koymuş. Direktifte taşkın riski ön değerlendirmesi yapılmasını, taşkın tehlike haritaları, taşkın risk haritaları ve taşkın riski yönetim planlarının hazırlanmasını ve tüm bunların havza düzeyinde koordine edilmesine dair her şey anlatılmış. Yani elimizde hazır afet yönetim planlaması da var.
Peki 2007'de AB'de devreye alınan yönetmelik Türkiye'de kullanılıyor mu? Hayır. Rapora göre uygulamaya geçilme çalışmaları hâlâ devam ediyor. O arada da insanlarımız ölüyor.
Devam edelim...
Mesela Yeşilırmak ve Antalya'da taşkın planlamalarının uygulama sonuçlarına bakıldığında belirlenen tedbirlerin çok azının gerçekleştirilmiş olduğu görülmüş. Yeşilırmak'ta yer alan 83 adet tedbirden uygulama dönemi 2016-2021 olan 9 adet, uygulama dönemi sürekli olan ise 1 adet tedbir hayata geçirilmiş.
Bu tedbirler bir dizi teknik detay ve önlemleri içeriyor.
Tedbirleri uygulayacak olan sorumlu ve ilgili kurumlar çoğunlukla büyükşehir belediyeleri ve DSİ'dir. Su Yönetimi Genel Müdürlüğü'nün ve planların uygulamasını takip etmekle sorumlu havza heyetlerinin bu planlarda yer alan tedbirlerin uygulanmasına yönelik bir yaptırım gücü ve bütçesi yok.
Burada DSİ'nin de önünde engeller var. Özellikle yerleşim yerleri içerisindeki taşkın ve kontrol tesislerinin yapılabilmesi için mahalli idarelerce yer teslimi sağlanmalı. Ancak söz konusu idarelerin büyük çoğunluğu, genellikle kamulaştırma gerektiren bu işlemleri ödenek yetersizliği veya başka projelere öncelik verilmesi nedeniyle bunu gerçekleştiremiyor.
Son 5 yıl içerisinde DSİ tarafından hazırlanan 709 dere ıslah projesi, mahalli idareler tarafından yer teslimi yapılamadığından yatırım programına alınamamış veya alındığı halde tamamlanamamış.
Yani demem o ki canımız Allah'a emanet.
Muhalefetin "Türkiye'de bir yönetememe krizi var" söylemini haklı buluyorum. Çünkü hangi konuya el atsak bir bozukluk veyahut tembellik ortaya çıkıyor.
Kendi kendini denetleyen bir bürokrasimiz olmadığı için de Cumhurbaşkanlığının görmediği her alanda hiçbir çalışma yürütülemez hale gelmiş vaziyette. Herkes ya bir kanun hükmünde kararname bekliyor ya da "Cumhurbaşkanımızın talimatları ile" harekete geçmeye çalışıyor.
Depreme karşı tatbikatımız yok, sel felaketlerine karşı daha bir müktesebatımız bile yok, orman yangınlarda başımıza geleni gördük, kar felaketini hiç söylemiyorum daha yeni yaşadık.
Yahu...
Bu millet bu kadar parayı vergi diye boşuna mı veriyor size, ne yapıyorsunuz bu paraları?
Koca bir ülke doğal afette ölmeyi bekliyor.
(Devam edecek...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder