22 Mart 2022 Salı

Ormanları sadece odun deposu olarak görmekten vazgeçin! - Yusuf Yavuz / SOL

 

Son dört yılda endüstriyel odun üretiminde yüzde 78’lik artışın yaşandığı Türkiye’de ormanlardan yapılan dikili satış ise aynı dönemde yüzde 227 arttı.

Türkiye’nin sahip olduğu ormanlar, 23 milyon hektarlık alanı kaplıyor. Ancak ülke yüzölçümünün yaklaşık yüzde 28’ini oluşturan ormanların son yıllarda büyük orman yangınlarına maruz kalmasının yanında madencilik ve enerji projeleriyle de tahrip edilmesi geleceği tehdit ediyor. Türkiye’nin son dört yılda ormanlardan odun üretiminde yüzde 78’lik bir artışa gitmesi ise bir başka endişe kaynağı olarak görülüyor.

Türkiye Ormancılar Derneği’nin yaptığı açıklamada, “Ülke ormanlarımızın giderek artan ölçekte odun üretime konu edilmesi, boşluklu kapalı ormanların giderek artmasına, üretim ormanlarının da üretme gücünün düşmesine ve bunun sonucunda ormanların bozulmasına yol açmaktadır” denildi.

Ülke ormanlarından verilen amaç dışı kullanım izinlerinin 750 bin hektarı bulduğuna işaret eden Türkiye Ormancılar Derneği (TOD), yangınlar ve söz konusu izinler nedeniyle tehdit altında olan ormanların bir başka sorunu olan odun üretimindeki artışa dikkat çekti.

2017-2021 döneminde ormanlardan odun üretimi yüzde 78 arttı

21 Mart Dünya Ormanlar Günü nedeniyle kapsamlı bir değerlendirme yapan Türkiye Ormancılar Derneği, “Ülkemizde, 23,1 milyon hektarlık bir alan kaplayan ormanlarımızdaki ağaçlar 1,7 milyar m3 kadar servete sahiptir. Bu ağaçlarımızın büyümesi sonucunda ormanlarımızda yıllık olarak 47,6 milyon m3 kadar bir artış gerçekleşmektedir. Ülkemizin odun hammaddesi ihtiyacı da artım olarak adlandırılan bu miktardan karşılanmaktadır. Fakat sadece son dört yıl içinde (2017-2021) 15,5 milyon m3’ten, 27,7 milyon m3’e çıkan endüstriyel odun üretiminde yüzde 78,7’lik bir artış yaşanmıştır. Yakacak odun miktarı da dâhil edildiğinde yıllık odun üretimi miktarı 31,9 milyon m3’e ulaşmış ve ormanlarımızdaki yıllık artımın yüzde 67’si kesilir hale gelmiştir. Üstelik bu üretimin de yüzde 82’si, ülkemiz ormanlarının tamamından değil yaklaşık 9,7 milyon hektarlık bir kısmı olan ekonomik fonksiyona sahip ormanlardan gerçekleştirilmektedir. Ülke ormanlarımızın giderek artan ölçekte odun üretime konu edilmesi, boşluklu kapalı ormanların giderek artmasına, üretim ormanlarının da üretme gücünün düşmesine ve bunun sonucunda ormanların bozulmasına yol açmaktadır” bilgisini paylaştı.

Yıllık artımdan fazla üretim yapılınca odun serveti azaldı

Son yıllarda yıllık olarak gerçekleşen odun üretiminin planlanan odun üretimini (eta) oldukça aşması ve odun üretiminin yıllık artış oranının yıllık cari artımdaki artış oranının 30 katından fazlasına ulaşmasının, yıllık cari artımın artış oranında aşırı düşüşe neden olduğuna dikkat çekilen açıklamada, şöyle denildi:

Bu gidişle yıllık cari artımdaki değişim kısa bir süre sonra negatif bir seyir izleyecektir. Diğer yandan yıllık cari artımdan (3,4 m3/hektar) daha fazla üretim (3,6 m3/hektar) yapılan ekonomik fonksiyona sahip ormanlarda aşırı odun üretimi nedeniyle, yıllık artımdan fazla üretim yapılmakta olduğu için, odun serveti azalmaya başlamıştır. Ülke ormanlarının getirildiği bu hale rağmen; ülke ormancılık endüstrisinin ülke ormanlarından beklentileri şiddetlenerek artmaktadır.

Döviz yükselince tomruk ithalatı azaldı, ülke ormanları sektöre kurban edildi

Özellikle tomruk, ahşap ve odun esaslı levha sektörleri kapasitelerini, arz talep ilişkilerini ve ülke orman ekosistemine verilecek zararları gözetmeden hızla arttırmaktadır. Bunun nedeni; 2018 yılından sonra Türk lirasının döviz türleri karşısında değerini hızla yitirmeye başlaması ve odun hammaddesi ithalatına bağlı olarak plansız şekilde üretim kapasitesini arttırmakta olan, başta odun esaslı levha sektörü olmak üzere, orman ürünleri sanayisine ucuz hammadde sağlama isteğidir. Bu sektörlerin ucuza hammadde sağlaması ve kazancını arttırması için, ülke ormanları kurban edilmiştir. Diğer yandan biyokütle enerji üretim tesislerinde odun yakmaya yönelik girişimler de ülke ormanları için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

Türkiye Afrika'daki gibi kendi ormanlarına zarar veriyor

Diğer yandan; Türk lirasının döviz karşısında değer kaybetmesiyle birlikte tomruk ve kereste odununun 2015 yılında 40 bin ton olan ihracat miktarının 2021 yılına gelindiğinde artarak 354 bin tona çıkması, buna karşılık 2015 yılında 1,4 milyon ton olan ithalat miktarının da 2021 yılında 316 bin tona düşmüş olması ülkedeki odun üretimi ve tüketimindeki yanlış politikaları kanıtlar niteliktedir. Türkiye 2 bu tür uygulamalarla son yıllarda tıpkı Güney Amerika ve Afrika kıtasındaki ülkeler gibi odun üretimi amacıyla kendi ormanlarına kalıcı zararlar verecek şekilde yüklenmektedir. Türkiye ormancılığının görevi; ormanlarımızdan veriminin üstünde kesim yapıp, hesapsızca kurulmuş olan sanayiyi desteklemek değildir. Türkiye ormancılığının asıl görevi; dağlık arazi yapısına uygun olarak ormanların yetişmesini, yetiştirilmesini, toprakların korunmasını ve sellerin önlenmesini sağlamak; yıllık artımın elverdiği ölçüde ve sürdürülebilir bir çerçevede odun hammaddesi üretmektir.

2019'daki 36 bin hektar orman kaybının 33 bin hektarı ormancılık faaliyeti kaynaklı

Aşırı odun üretiminin orman ekosistemlerine ve ülke ormancılığına verdiği bu zararların, Dünya Kaynakları Enstitüsü'nün (World Resources Institute) Küresel Orman Değerlendirmesi raporlarında Türkiye ile ilgili verdiği bilgilerden test etmenin de mümkün olduğuna değinilen açıklamada, “Enstitü linklerinde yer alan grafiklere göre; Türkiye orman örtüsündeki kayıplar, ülkedeki aşırı odun üretimine paralel olarak 2018 yılından sonra hız kazanmıştır. Ayrıca örnek vermek gerekirse bu rapora göre; 2019 yılında 36,1 bin hektar olan Türkiye ormanlarındaki orman örtüsü kaybının 33,8 bin hektarının ormancılık faaliyetleri sonucu meydana geldiği görünmektedir. Kısacası silvikültür ve amenajman esaslarına göre değil de piyasanın isteklerine göre miktarı belirlenen odun üretiminin orman ekosistemi üzerinde yarattığı kayıplar, biz göremesek bile uydular aracılığıyla tüm dünya tarafından görülmektedir. Bu nedenle son yıllarda piyasanın isteklerine göre aşırı şekilde arttırılan ve orman ekosistemlerinde aşırı şekilde bozulmasına hatta ormansızlaşmaya yol açan odun üretimi modelinden bir an önce vazgeçilmelidir” denildi.

Ormandan tek beklenti ekonomik gelir olmamalı

Ülke orman ürünleri endüstrisinin gelişmesinin tüm toplumun yararına olduğu, ancak ülke orman ekosistemlerine zarar verecek şekilde bir gelişme sağlamaya çalışmanın da akıl dışı olduğu kaydedilen açıklamada, şöyle denildi:

Orman ürünleri endüstrisi yapacağı kapasite artışını, hammaddeyi sadece ülke ormanlarından sağlayacak planlamalar yerine ithal hammaddeyi işleyerek, işlenmiş ürünü hem ülke gereksinimi için kullanacak hem de ihraç edecek katma değer üretimine yönelik planlara dayandırmalıdır. Odun kökenli ürünlerin ithalat ve ihracatıyla ilgili hedef ve politikalar, belli şirketleri memnun etmekten çok, orman kaynaklarımızın kapasiteleri de göz önünde tutularak topluma hizmet edecek hale getirilmelidir. Bunun için her şeyden önce şeffaf ve katılımcı bir yönetim anlayışı gereklidir. Bu kapsamda üretim/tüketim dengesi dikkate alınarak tomruk, kereste ile lif ve yonga odunu ithalatı teşvik edilmeli, bu tür ürünlerin ihracatı ise kesinlikle teşvik edilmemelidir. Ormancılık çalışmalarının tek beklentisinin ormandan sağlanacak gelir olmadığını, aksine orman ekosistemlerinin varlığının sağlıklı bir şekilde devamının sağlanması olduğunu sadece ormancılar değil tüm kamuoyu bilmektedir.

Ekonomik büyüme için ormanların gözden çıkarılması kabul edilemez

Ormancılık etkinliklerinin koruma, bakım, geliştirme noktasında arttırılması gerekirken, ormanların korunması yerine, ‘ekonomik büyüme’ için gözden çıkarılması hedefinin iktidarlar tarafından ortaya konulması kabul edilemez bir durumdur. Ormanlarımız için büyük bir yıkım getirecek bu tür girişimlerin bir an önce durdurulması, ancak ormancılık meslek örgütleri, medya, doğa koruma örgütleri ve halkın yoğun ilgi ve mücadelesiyle sağlanabilecektir. Günümüzde ormanlarımız, hem iklim değişikliğine bağlı olarak şiddetlenen aşırı hava olaylarının önlenmesi, hem de 2053 yılı için konulan net sıfır karbon emisyonu hedefinin sağlanması için artan bir öneme sahiptir. Kamu yararı ve ekonomik gerekçelerle ormanlarımızı ormancılık dışı uygulamalara açarak ve sürdürülebilir olmayan aşırı odun üretimi yaparak, ormanlarımızı ve geleceğimizi kaybettiğimizin bir an önce farkına varılmalıdır.”

Sektörün hammadde ihtiyacını ucuza karşılama isteği

Türkiye Ormancılar Derneği’nin konuyla ilgili hazırladığı raporda ise odun üretimindeki aşırı artışın ahşap esaslı levha sektörünün hammadde gereksiniminin daha ucuz şekilde karşılanması isteğinden kaynaklandığı iddiası anımsatılarak, “Bu iddiaya göre; yanlış kapasite planlanması ve 2018 yılından beri süregelen Türk Lirası aleyhindeki kur değişimleri nedeniyle bu sektörün, ithal hammadde fiyatlarında yaşanan aşırı artıştan daha az etkilenmesi ve karlarının azalmaması için ülke odun üretiminin plansız ve hesapsız şekilde artırılması yoluna başvurulmuştu” denildi.

Üretimi artırmak için yönetmeliğe aykırı emirler veriliyor

Son yıllarda odun üretimini artırmaya yönelik kurum içinde bölge ve işletme müdürlükleri ile şefliklere yönelik yukarıdan aşağıya dikte edildiği görüşüne de yer verilen raporda, tüm teşkilatın bu rakamların gerçekleşmesine odaklandığına değinilerek, şöyle denildi:

“Önceki dönemlerdeki üretim programlarının iki buçuk katını bulan üretim hedeflerinin gerçekleştirilmesi işi, işletme şefleri için ağır çalışma temposunu gerektirmektedir. Plan yapımında temel alınacak işletme amaçlarının belirlenmesiyle ilgili ilke ve ölçütlerin değiştirilmesi yanında; ara ve son hasılat etalarının artırılabilmesi için özellikle son dört yıl için bir başka kontrol mekanizması da oluşturulmuştur. Buna göre; ‘statülü alanlar hariç; plan ünitesinde ekonomik fonksiyonlu normal kapalı ormanlık alanlar toplamının, plan ünitesi toplam alanın yüzde 60’ından aşağı olmayacağı; ara hasılat etasının, ekonomik fonksiyonlu 2-3 kapalı ormanlarda, bu alanlardaki yıllık artımın yüzde kırkından; plan ünitesi toplam etasının ise, toplam yıllık artımın yüzde altmışından aşağı olmayacağı…’ şeklinde yönetmelik ve tebliğlerde yeri olmayan emirler verilmektedir. Bu yetmediği için, diğer yandan etaların plan değişiklikleriyle artırılması yoluna gidilmektedir.

Mevzuat ve planlar hükümsüzleştiriliyor

Orman kanununun 26. Maddesi gereğince, devlet ormanlarında yapılacak üretim, bakanlıkça tespit olunacak esaslar dairesinde ve amenajman planlarına göre yapılır. Bakanlığın tespit ettiği esaslar ise, 2008 de yenilenmiş bulunan Amenajman Yönetmeliğinde (Ekosistem Tabanlı Fonksiyonel Planlama Orman Amenajman Yönetmeliği) ortaya konulmuştur. Gelinen son durum bu yasal düzenlemelerle uyumlu değildir. Bu tür uygulamalarla hem mevzuat hem de planlar hükümsüzleştirilmektedir. Dikte edilen üretim hedeflerin gerçekleştirilmesi, planlı ormancılık anlayışıyla örtüşmesi mümkün değildir. Bu nedenle, öncelikle mevzuatın bu yanlış uygulamalara uydurulması sağlanmıştır.

Sırada milli park ormanlarından odun üretimi var

Ülkedeki odun üretimini artırmak için başvurulan bir diğer yöntemin de üretim dışı bırakılmış olan milli parklarda odun üretimi planlamalarına başlanması olduğuna değinilen raporda, şu bilgilere yer verildi: “Eldeki bilgilere göre; Köprülü Kanyon Milli Parkı’nda 9.477 m3 , Termessos Milli Parkı’nda 176 m3 , Beyşehir Milli Parkı’nda 5.703 m3 , Kızıldağ Milli Parkı’nda 9.520 m3 ve Kovada Milli Parkı’nda 948 m3 yıllık odun üretimi için eta (yıllık kesim) verilmiştir. Beyşehir Gölü Milli Parkı ve Kızıldağ Milli Parkı Amenajman Planları 2021 yılında onaylanmıştır. Bu alanların sınırlarında yapılan değişiklikler ile ilgili orman işletmesinin üretim ormanları milli park alanına dâhil edilmiş, ancak ilave edilen alanları da içeren ve bu alanlarla ilgili plan karar ve hükümlerini içeren Uzun Devreli Gelişim Planı (UDGP) revizyonu henüz yapılmamıştır. Bu alanların amenajman planlarında son hasılat etasının belirlenmiş olması çok olumsuz bir tablo ortaya çıkarmaktadır. Üretim ormanı değil de, korunan alan olarak yönetilmekte olan bu alanların odun üretimi mantığı ile planlatılmış olması korunan alan yönetimi anlayışına hem hukuki, hem de bilimsel açıdan uygun değildir. Ekosistem çeşitliliğinden gen çeşitliliğine kadar tüm canlı unsurların henüz daha tam olarak bilinmediği milli parklar ülkemiz orman alanlarının yüzde 4’ü (907.500 hektar) kadar bir alanı kaplamaktadır. Milli parklar içinde yer alan ormanların toplam orman alanına oranı ise sadece yüzde 1,3 (304.000 hektar)’tür.

Dikili satışlarda son 4 yılda yüzde 227 artış yaşandı

Türkiye’de aşırı odun üretimine paralel olarak dikili satışların da artırıldığı bilgisine yer verilen raporda, “2017 yılında toplam odun satışı içindeki dikili satışların oranı yüzde 21 iken; bu oran 2021 yılında yüzde 40,3’e yükselmiştir. Satılan dikili gövde miktarı ise, 2017 yılında 4.087.000 m3 iken; 2021 yılında 13.361.000 m3’e ulaşmıştır. Dikili satış artış oranı dört yılda yüzde 227’ye ulaşmıştır. Daha çok, orman içi ve kenarında köylerde iş gücünün yeterli olmadığı, orman kooperatiflerinin güçlü olmadığı yörelerde uygulanan dikili satış uygulamaları genellikle ormanlar üzerinde olumsuz etkiye sahiptir” ifadelerine yer verildi.

Ormanlar levha ve enerji sektörü arasında çekişme konusu

Ormanların kaynak olarak görüldüğü MDF ve Yonga Levha Sektörü ile Biyokütle Enerji Tesisleri arasında yaşanan çekişmelere de değinilen raporda ayrıca şu görüşlere ver veriliyor: “Farklı iki sektör arasındaki çekişmeyi ortaya koyan bu ifadeler ormanlarımızı bekleyen tehlikeyi de haber vermektedir. Çünkü, biyokütle santrallerinin bu şekilde önünün kapatılmış olması, bu sektörün orman ürünlerinden daha fazla yararlanmak için yeni yollar keşfetmesini zorunlu hale getirmektedir. Mersin Erdemli’de 2021 yılının yaz aylarında yapılan yoğun Ardıç kesimleri de bunlardan biridir. Erdemli ilçesi Güzeloluk yaylasında yapılan ardıç kesimleri kamuoyunun gündemine yoğun şekilde gelmiştir.

Kesilen ardıç ağaçları biyokütle santraline satıldı

Bu sahadan kesilen Ardıç odunlarının önemli bir bölümünün endüstriyel odunlar vasıf değişikliği yapılarak, Karaman’daki bir biyokütle santraline satıldığı ve bu santralin deposunda stoklandığı kayıtlara geçmiştir. Türkiye Ormancılar Derneği Bilim Kurulu bu konuda hazırladığı ve kamuoyuyla paylaştığı bilgi notuna göre; yukarıda bahsedilen kanunda yer alan biyokütlenin yeni tanımına göre; ‘endüstriyel odun dışındaki orman ürünleri’ ibaresinde yer alan orman ürünlerine ardıç ağaçları girmemektedir. Çünkü ardıç ağaçları endüstriyel odun verebilmektedirler. Bu durumda da biyokütle santrallerinde ardıç odunlarının da yakılması yasaya aykırıdır. Türkiye Ormancılar Derneği; ardıç ağacıyla başlatılan bu uygulamanın diğer ağaç türlerinde de devam ettirilmeye çalışılması durumunda hem ormanlarımızdaki ağaç servetinin azalacağını, hem orman ekosistemleri daha da fazla zarar göreceğini, hem de biyokütle tesisleri orman ürünleri sektörünün hammaddesini kullanır hale geldiği için orman endüstrisi sektörünün hammadde temininin zora gireceği tespitini yapmıştır.

Biyokütle santralleri ormanlardaki baskıyı artıracak

Bu bakımdan biyokütle santrallerinde endüstriyel odun kullanımının önünü açacak uygulamalar, ormanlar üzerinde var olan baskıyı çok daha fazla artıracaktır. Ardıç ağacıyla başlayan bu uygulamanın diğer ağaç türlerinde de devam ettirilmeye başlanması ihtimal dâhilindedir. Bu kapsamda ormancılık örgütünün makiler hakkında yaptığı yeni düzenlemelerin, biyokütle santrallerinde maki, ağaç ve ağaççıklarının yakılmasının önünü açacağına ilişkin kuşkuları artırmaktadır.

Yusuf Yavuz / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder