Medyaya “Türk sinemasının bir dönemine imzasını atan, ’60’lı yıllarda fırtına gibi esen ve Yeşilçam’da ikinci Cahide Sonku gözüyle bakılan Ünlü Oyuncu Leyla Sayar, yalnız yaşadı, yalnız öldü” cümleleriyle yansımıştı ölüm haberi. Yaşasaydı 27 Aralık’ta 83 yaşında olacaktı.
Yıllardır inzivaya çekilmiş, kapanmış, kendini dine adamış, kimseyle görüşmüyordu bir dönemin güzeller güzeli, “ayrıksı kadını.” Sözcü’den Yüksel Şengül, Leyla Sayar ile evinde bir röportaj yapmayı başarmıştı. Röportaj şu bilgilerle başlıyordu: “Önce sinemanın masum kızıydı Leyla Sayar. Özellikle ’60’lı yıllarda fırtına gibi estiği Yeşilçam’da ikinci Cahide Sonku gözüyle bakıldı ona. Sonra vamp oldu, ardından sahnelerde oryantal yaptı, derken “Kendimi Allah’a adadım” diyerek köşesine çekildi, adeta inziva hayatı yaşamaya başladı. Mutfağı ve banyosu olmayan, tuvaletinin kapısı çıkarılmış, eşyasız, giysisiz, bomboş bir dairede karşıladı bizi ünlü sanatçı” (https://www.sozcu.com.tr/hayatim/magazin-haberleri/leyla-sayar-geride-biraktigimiz-temmuz-ayinda-oldu/)
Leyla Sayar Çerkes bir anne ve Selanik göçmeni bir babanın kızı olarak 27 Aralık 1939’da İstanbul’da doğar. Amerikan Kız Kolejinde okurken güzelliğiyle dikkat çekiyor, ilgi topluyordur. 1954 yılında Caddebostan Plaj Güzeli seçilir. Cahide Sonku’ya özeniyor, onun gibi ünlü olmak istiyordur. Ankara Devlet Tiyatrosunda eğitim alır. 17 yaşında Yıldız dergisinin düzenlediği artist yarışmasına katılır; birinci olur. Fakat bu yarışmaya katılmasından dolayı okuldan atılır. Yarışmada birinci seçilen bu genç kızın parlayan güzelliği film yapımcılarının ilgisini çeker ve oyunculuk teklifleri gelmeye başlar.
1957 yılında Şinasi Özonuk’un yönettiği Hüseyin Peyda, Semih Sezerli ve Necdet Tosun’la başlıca rolleri paylaştığı “Üç Garipler” filmiyle sinema serüveni başlar. Film teklifleri arka arkaya geliyor, setten sete koşuyordur Leyla Sayar. ’60’lı yıllarda arka arkaya çektiği filmlerle, güzelliğiyle dönemin bütün başrol oyuncularının, yıldızların önüne geçer, aranan önemli bir yıldız olur. Masum kız rolleriyle başladığı oyunculuğunda vamp kadın rolleriyle de dikkat çeker.
İçinde önemli filmlerin de olduğu (Şafak Bekçileri, Suçlular Aramızda, Şehrazat, Ankara Ekspresi) 63 filmde yer alan Leyla Sayar 1970 yılında oynadığı “Ankara Ekspresi” filminden sonra sinemadan uzaklaşır; dansözlük yapmak istiyordur. O günlerde büyük aşk yaşadığı oyuncu Muzaffer Tema, Leyla Sayar’ın dansöz olmasını istemez, bu nedenle birlikteliklerini bitirirler. 1974 yılında Erdal Kasidecioğlu’yla evlenen Leyla Sayar’ın evliliği bir yıl sürer.
Dansözlük sonrası bir süre ortalardan kaybolan Leyla Sayar bir kez daha seyircisini, hayranlarını şaşırtır ve bu kez de tesettüre bürünmüş, kendini dine adamış biri olarak çıkar karşılarına. Bu ölümüne dek sürecek olan inzivanın, yeni yaşam biçiminin, yalnızlığının, kimsesizleşmesinin de başlangıcıdır. Yıllarca kimse haber alamaz ondan, kimseyle görüşmez. Evliya olduğunu, hastaları iyileştirdiğini, kendini Allah’a adadığını söyler.
Leyla Sayar’ın 20.11.2011 tarihinde Milliyet gazetesinde Miraç Zeynep Özkartal’la, 1 Ağustos 2016’da da Sözcü’den Yüksel Şengül’le yaptığı söyleşilerde tesettüre ve evine kapandıktan sonraki yaşamıyla ilgili bilgilere ulaşıyoruz.
“Yalnız evime gelemezsiniz. 35 yıldır neredeyse kimse girmedi evime” diyerek bir kafede söyleşi yapmayı kabul ettiği Ali Eyüboğlu’na “Ben yalnızlığı çok severim” diyor. “Yeşilçam’da kalabalıklarla nasıl yaşadınız?” sorusunu da “Sor artistlere, öyle bir hayatım yoktu. Sokağa filan hiç çıkmazdım geceleri. Çıkmamın imkanı da yoktu, dokuz yılda 170 film yaptım. 17 yaşında sinema yıldızı seçildim, 27 yaşında bıraktım. Tek filmimi izlemedim. Hiçbirini. Galalarına bile gitmedim. Şöhreti de hiç sevmedim ki, hiç meraklı değildim. Mânâ beni sarmaya başladı” diye yanıtlıyor.
Kapanma sürecini de şöyle anlatıyor Leyla Sayar o söyleşisinde: “İlk filmim ‘Duvaklı Göl’ beş hafta Taksim sinemasında oynadı. Benim filmlerim bütün yapımcıları zengin etti. Ben figüran olmadan başrol oynayan ilk insanım Türk sinemasında. Bir sabah kalktım, Yeşilçam’ın sihirli değneği dokunmuş bana. Bir baktım, 30 milyonun sevgilisiyim.”
“- Ve şöhreti küt diye bıraktınız.
“Çünkü mânâ beni sarmaya başladı. Peygamberleri görmeye başladım, görüntüler geldi bana. Delirdim sandım. Rahmetli Dr. Yıldırım Aktuna’ya, Recep Doksat’a gittim; delirdim mi ne oluyor bana diye. Bu üç yıl sürdü. Yıldırım Aktuna oynattım zannetmiş, beni bir ay evine aldı. O benim flörtümdü gençliğimde.
Uzun süre Muzaffer Özak’ı aradım. Rabbim nasip etmedi, onu 1.5 sene bulamadım. Çok acı çektim o sürede. Beni kurtaran Muzaffer Hoca oldu. O bana dedi ki ‘Sana Allah’tan bir davet var. Bırakacaksın bu dünyayı, yoksa ölürsün.’ Hemen bıraktım. Kapandım, namazlara başladım. Ve hayatımın en mutlu senelerini yaşadım. Zaten mutluluk akıyor üzerimden.”(*)
Sözcü’den Yüksel Şengül’le yaptığı söyleşide de mutfağı ve banyosu olmayan, tuvaletinin kapısı çıkarılmış, eşyasız, giysisiz, bomboş bir dairede karşılar Yüksel Şengül’ü. “Bu benim elimdeki son evim. 40 yıldır bu evde yaşıyorum, bugüne kadar içeri kimseyi almadım. Ben öldükten sonra da Kızılay’ın olacak. Beş tane evim vardı, onları fakir fukaraya, ihtiyacı olanlara bağışladım.” (**)
Bütün hayatı salondaki yatakta geçiyordur Leyla Sayar’ın. Günde bir simit ya da poğaça yiyor, musluk suyu içiyor. Emekli maaşıyla yarı aç yarı tok yaşasa da şikayet etmiyordur. Tek şikayeti hastalıklarıdır. “Kulakları duymuyor, hemoroidi var, midesi iyi değil ve elbise üzerinden bile belli olan sağ karın bölgesindeki şişlik nedeniyle feci ağrılar yaşıyor. Ancak tedaviyi kabul etmiyor.” (a.g.y.)
Rahim kanserine yakalanan fakat tedaviyi kabul etmeyen Leyla Sayar 22 Temmuz 2016’da 77 yaşında hayatını kaybeder. Cenazesi 23 Temmuz 2016’da Merkezefendi Mezarlığına sessiz sedasız defnedilir. Vasiyeti annesi Zehra Sayar’ın üzerine gömülmektir ve bu isteği yerine getirilir.
Mesut Kara / Evrensel
(*) (https://www.milliyet.com.tr/pazar/olumu-beklemekten-bikip-dondum-1464944
(**) (https://www.sozcu.com.tr/hayatim/magazin-haberleri/leyla-sayar-geride-biraktigimiz-temmuz-ayinda-oldu/)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder