14 Kasım 2022 Pazartesi

Soylu’nun fotoğraflarıyla beslenen zulüm - Barış Terkoğlu / Cumhuriyet

 

Bu köşeyi takip edenler hatırlıyordur. 14 Haziran 2018’de Urfa-Suruç’ta 

yaşanan hadiseleri defalarca anlatmıştım. Seçim arifesinde, dört kişinin 

ölümüne neden olan olaylar, hükümet tarafından “AK Partililere PKK 

saldırısı” diye duyurulmuştu. Oysa meselenin terörle uzaktan yakından 

ilgisi yoktu. Ölenlerden üçü, seçim çalışması yapan AKP milletvekili İbrahim 

Halil Yıldız’ı destekleyen grup tarafından katledilmişti. Saldırıya uğrayan 

Şenyaşar ailesinin üyeleri, dükkânlarında yaralanmış, getirildikleri hastanede 

ise linç edilerek vahşice öldürülmüştü. Bir “ahmak” lafından siyasi yasak 

üreten yargının gücü, cinayetlerin hesabını sormaya yetmedi. Şenyaşar 

ailesinin geride kalan fertleri, adliyenin içinde bulamadıkları adaleti dışarıda 

tuttukları nöbette aramaya devam ediyor.

Mesele basit değil. Zira devleti yönetenlerin tavrı en az cinayet işleyenler kadar kötü. Neden mi? Devletin Anadolu Ajansı, yaşananları “Suruç’ta AK Partililere Saldırı” diye duyurdu. Süreci yöneten İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise “Türkiye’de kimse PKK ağzıyla siyaset yapamaz. Bu kadar basit, yaptırmayız” diyerek hadisede bir terör parmağı yarattı. Oysa AKP’de yetkili isimlerin yıllar sonra kabul ettiği gibi, yaşananlara “terör” denilerek üstü kapatılmıştı.

GÜNEYDOĞU CEHENNEME ÇEVRİLİYOR

Neden mi hatırlattım? Geçen hafta, gazetelerde, Suruç’ta işlenen bir başka cinayet haberini okuyup geçtiğiniz için... Oysa Şenyaşarların başına gelen ile meselenin yakından ilgisi var.

Dün Urfalılarla konuştum. Olan biteni anlamaya çalıştım. Kritik bir isimden duyduğum cümle her şeyi özetliyordu: “Urfa da ülke de elden gidiyor. Birileri Güneydoğu’yu cehenneme çevirmeye çalışıyor.”

Tane tane anlatayım...

9 Kasım’da yaşanan silahlı saldırıda sokak ortasında iki genç katledildi. Cihan Kayhan hayata gözlerini kapadığında 32, kuzeni Mehmet Kayhan 25 yaşındaydı. İkisi de kendi halinde sağlık çalışanıydı. Mehmet Kayhan, bilgi işlem personeli; Cihan Kayhan ise fizyoterapist. Bunları içişleri bakanı çıkıp “Teröristleri etkisiz hale getirdik” demesin diye söylüyorum.

Aslında ölmelerine neden olan olayın onlarla da bir ilgisi yoktu. Hatta siyasi bile değildi.

Her şey sokakta bir otomobil ile bir at arabasının trafik tartışmasıyla başlamıştı. Büyüyen kavga, Şimşek ailesi ile Altay ailesi arasında çatışmaya dönüştü.

Urfa sosyolojisini belki bilmezsiniz. Birbiriyle akraba olan geniş aile kültürü şehirde çok yaygındır. Aslında Şimşekler ile Altaylar da uzaktan akrabaydı.

Gelgelelim...

Şimşekler, Şenyaşar cinayetiyle adını duyuran İbrahim Halil Yıldız ile daha yakın akrabaydı. Dededen birlerdi. Köyleri de aynıydı.

İki aile arasındaki gerilimi yatıştırmak için aracılar devreye girdi. Demokrasi Caddesi’nde buluşacak, barışacaklardı. Kayhanlar, her iki tarafı tanıyan aracılar olarak oradaydı. Herkes kucaklaşma olacak sanırken olay yeri tarandı. Bu sırada genç Kayhanlar hayatını kaybetti. Altay ailesinden bir kişi de yaralandı. Katliamın ardından dört kişi gözaltına alındı ama tetiği asıl çeken Şimşek ailesinden isim firarda.

DEVLETİN SİLAH VERDİKLERİ

Meselenin bir bamteli var. Güpegündüz sokak ortasında cinayet işleten gücü sorgulamamız gerekiyor.

Suruç’ta konuşulan konu şu...

AKP’li vekil İbrahim Halil Yıldız, siyasi gücünü kullanarak pek çok yakınını korucu kadrosuna aldırdı. Adı yazılan yüzlerce isimden söz ediliyor. Bir kısmı kabul edildi. Devlet, bu kişilere korucu olmaları sebebiyle uzun namlulu silahlar dağıttı. Ancak hükümet gücünü yanına alan bu kişiler, devleti savunmaktan çok, Suruç’ta adeta terör estiriyor.

Bölgede tanınan kritik bir isim, “Hepsinin elinde kalaşnikof var. Eğitimsiz, cahil tipler. Halkın çektiğini siz düşünün” diyor.

İşte cinayete dair hemen herkesin söylediği şu: “Saldırı uzun namlulu silahla işlenmiş görünüyor. Çok büyük bir ihtimalle devletin koruculuk için verdiği silahla bunu yaptılar.”

İşin ilginci, devlet katında da rahatsızlık var. İçişleri bakanı Urfa’ya gelip İbrahim Halil Yıldız ile yan yana fotoğraf verse de Emniyet olan bitenden memnun değil. Aslında Yıldız çok sayıda ismi “korucu” yazdırsa da eski Vali Abdullah Erin’in çok sayıda ismin üstünü çizdiğini, sayıyı düşürdüğünü söylüyorlar. Gelgelelim “Ankara’da abim var” durumu yaşanıyor.

SOYLU’NUN FOTOĞRAFLARI BESLİYOR

Cinayeti işlediğinden şüphelenilen kişinin yakınları Urfa’yı apar topar terk etti. Suruç’ta gerginlik sürüyor. Polis, Şimşek ailesinden bazılarının kapısında nöbet tutuyor.

Bu arada Kayhan ailesinden isimleri de aradım. Taziye sürüyordu. Konuşmak istemediler. Urfa’da anlatılanlara göre ailenin çoğunluğu AKP’ye destek veriyor. Hatta AKP bağlantılı bir dernekte aileden isimler var. Parti kaynaklarından da teyit ettiğime göre cinayetin ardından, AKP’li bazı siyasetçilerden, gereğinin yapılması için yardım istemişler. Aile de cinayetin, devletin verdiği korucu silahıyla işlendiği kanısında. Haliyle hükümetten olayın aydınlatılmasını, katillerin cezalandırılmasını bekliyorlar.

Devlet, gücünü çetelerin yaydığı korku zemininde büyütebilir mi? Suruç’ta çoğu kişi, konuşurken adını vermeye bile korkuyor. Ancak herkesin ortak fikri şu: Şenyaşarlar katliamının ardından yaşanan cezasızlık, katillerin sırtındaki elin daha da güçlenmesi, bugünkü cinayete cesaret verdi. Gerçekten de Şenyaşarlar katliamının ardından şüphelilerin telefon dinleme tutanakları, saldırganların “Bize bir şey olmaz” güvencesi ile hareket ettiğini gösteriyor.

Diyarbakır Cezaevi’nin terörü nasıl PKK terörüne zemin yarattıysa, bugün de Güneydoğu’da “terör” diyerek terör tohumları eken bir güç var. Ve o gücü, içişleri bakanının çektirdiği fotoğraflar besliyor.

Adaletsizlik bizim kapımızı çalmadığı sürece sesi duyulmayan bir çığlık mı? Oysa bir kar tanesinin çığa dönüşmesi gibi... Bizden uzakta görünen, kayıtsızlığımızın üstüne çöküp varlığını bize kanıtlıyor.

Barış Terkoğlu / Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder