Gazeteci Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu'yla son dönem Türkiye'de gündem olan başlıkları konuştuk.
Gazeteci Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu'yla gündemin sıcak konularını masaya yatırdık. AKP içindeki gerilim, sansür yasası, AKP'li Mahir Ünal'ın istifası, Türkiye Yüzyılı toplantısı gibi birçok başlığın perde arkasına ışık tutacak soruları gündeme getirdik.
Yuvarlak Masa'dan çıkanlar;
Başka konularla başlayacaktım ama çok sıcak gündem olduğu için oradan girelim istiyorum. 'Türkiye Yüzyılı' toplantısıyla Erdoğan istediğini aldı mı, izlenimlerin nelerdir Barış (Pehlivan)?
Bence alamadı, heyecan da yaratamadı. Hangi muhalif gazetecinin toplantıya davet edildiği, kimlerin katılmayı kabul ettiği, ha keza Mahir Ünal’ın çıkışı daha çok konuşuldu. Kaldı ki, iktidarı boyunca Cumhuriyet’e düşmanca politikalar ürettiği şüphe götürmeyen bir partide Cumhuriyet konusunda samimiyet aramak da yersizdir.
Aynı gündemi sana da soracağım Barış (Terkoğlu) ama Özgür Özel'in konu hakkında konuşurken Hande Fırat'a söylediği "Cumhuriyet’i birlikte kurduklarımızın torunlarına 'vatan haini' diyecek halimiz yok" açıklamalarını da değerlendirmeni isteyeceğim.
Cumhuriyet'in en kalın kolonu hukuktur. Zira Cumhuriyet, yönü ne olursa olsun anayasalı bir rejimdir. Kimsenin dedesini torununa torununu da dedesine bağlamaz. En bilinen örneği Ali Kemal hadisesi. Milli Mücadeleye açıktan cephe almış Ali Kemal'in linç edilmesine Mustafa Kemal karşı çıktı. Yetmedi, Cumhuriyet, oğlunu büyükelçi yaptı. Eşine Dışişleri'nde iş verdi. Bir gün bile ailesinin yüzüne Ali Kemal hatırlatması yapmadı.
Özgür Özel, bahsettiğiniz söyleşide, bir sonraki cümlesinde şunu söylüyor: 'Bir hesap görülecekse kanun dışı işler yapanlar şahsen bunun hesaplarını verecekler. Aileleri, yakınları, çevreleri değil.'
Doğru olan bu. Bu dönem işlenen suçlar var. Öyle gizli saklı da değil. Açıkça işlendi. Bunların hesabının sorulması lazım. İntikam için değil, anayasal hukuk düzeni bunu gerektirdiği için yapılmalı. Bugünün muhalefeti uzlaşma adına geçmişin suçlularıyla barışırsa bu suçun ortağı olur.
Mahir Ünal'ın açıklamaları, 'görevinden affı' önemli bir gündem maddesi haline geldi. AKP'den de epey çatlak ses çıktı. Lakin Ünal'ın ipini Bahçeli'nin çektiği söyleniyor. Bu yaklaşıma katılır mısın? Sen ne düşünüyorsun (Pehlivan)?
Benzer ve hatta daha ağır sözleri Recep Tayyip Erdoğan da başka iktidar kurmayları da yıllar önce birçok kez söyledi. Şimdi bedelinin ödetilmesi tamamen seçime yaklaşırken giydikleri “milliyetçi” kıyafet. Evet, Bahçeli ipinin çekilmesini istemiştir ancak çeken de Erdoğan’dır; bunu unutmamak gerek.
AKP'den kısa sürede ikinci grup başkanvekili istifa etmek zorunda kaldı. Şanlıurfa milletvekili Fakıbaba'nın istifası da çok konuşuldu AKP'de bir kriz mi var? Yoksa bu siyaset modelinde bu tip gelişmeler olağan mı (Terkoğlu)?
Her ikisi de. Hem kriz var hem de olağan bir süreç yaşanıyor. AKP'nin kuruluşundan bugüne bakın, sağından soluna ya da solundan sağına dönüşte hep dışarı attıkları ya da kendisini dışarı çıkaranlar oldu. Bunun gibi çok örnek var. Öte yandan bugün bir kriz de var. İktidar adına önümüzdeki dönemin belirsizliği var, yönetilemediği apaçık olan ülke var, mafyalaşmış bir sistem var, halkın refah kaybıyla karşı karşıya geliş var, koalisyon ortağını memnun etme zorunluluğu var... Daha sayayım mı?
Barış (Pehlivan), Fakıbaba istifasından sonra İYİP'e geçti. AKP'den başka milletvekillerinin kopacağı da konuşuluyor. Sen ne düşünüyorsun? Çok uzun süredir bu iddia ortalıkta, Deva ve Gelecek partileri kurulduğunda da milletvekili sayıları 50'ler civarında dolanıyordu. AKP'den böyle bir kopuş olacağını düşünüyor musun, mümkün geliyor mu?
Başlarına bela gelmeyeceğini düşünse mevcuttaki birçok AKP’linin partisinden ayrılmak isteyeceğini düşünüyorum. Ancak AKP’den ayrılma ihtimali yüksek olan milletvekilleri takip ediliyor ve açıkları dosyalanıyor. Böylece “gidersen ifşa ederiz” deniliyor, bu yolla partide kalmaları sağlanıyor. Burada tartışılması gereken noktalardan biri de neden DEVA’nın ya da Gelecek’in benzeri transferleri yapamadığıdır… Oraya gidenler “hain” damgası yemekten mi, yoksa milletvekili seçilememekten mi çekiniyor, emin değilim.
Barış (Terkoğlu) AKP'de Şanlıurfa için önümüzdeki dönem gözlerin Nureddin Nebati'ye çevrildiğini yazdın. Bunu biraz daha açar mısın? Şanlıurfa'da işler epey karışmış gözüküyor AKP açısından.
Urfa'da Şenyaşar Ailesi'nin katledilmesi mevcut yapıyı gösteriyor. Düşünün bir aile önce dükkanında saldırıya uğradı. Ardından hastanede vahşice linç edilerek katledildi. Ve devlet adına görev yapanlar her şeyi izledi. Çünkü bir taraf AKP milletvekilinin ailesinden isimlerdi. Yetmedi, bir de olaya yalandan terör kılıfı bulundu. Urfa'da bu mafyatik yapıdan rahatsızlık sadece muhaliflerde değil. Bir yorum değil, bilgi olarak söylüyorum, AKP'den pekçok isim de durumdan memnun değil. Hatta istifadan döndürülen bir vekil daha olduğunu biliyorum. Geçen seçim 14 vekilden 8'ini AKP aldı. Bu kez neredeyse imkansız görünüyor. İşte bunun için şehirden bir büyük ismin vekil adayı yapılması düşünülüyor. Viranşehirli Arap bir aşiretten olan Nurettin Nebati bu formül için hazırlanıyor. Bence Urfa'da onun da karşılık bulması zor.
Urfa'dan devam edelim ama bu sefer başka bir açıdan. Barış (Pehlivan) geçtiğimiz gün AKP'ye katılarak tepki çeken Mehmet Ali Çelebi ile ilgili Cumhuriyet'te "kurda kuzu mu, emanet edildi" diye yazdın. İlk bakışta bir hatırlatma gibi gözükse de sen yazınca acaba mı sorusu akıllara düşüyor. Bu tesadüfü nasıl değerlendiriyorsun? Ayrıca Çelebi'nin transferinin etkisi çok kısa sürmedi mi?
Çelebi, CHP’den aday olduğu 2018 seçimlerinde, sandık güvenliğini organize eden “Sandık Gücü” adlı oluşumun başındaydı ve Şanlıurfa’dan sorumluydu. O Şanlıurfa ki seçim güvenliği açısından en sorunlu ildi. CHP’lilerin özeleştiri yapması lazım bana kalırsa. Her “ünlü” AKP mağduru milletvekili olmamalı. Her milletvekili yapılan da böylesi kritik görevler üstlenmemeli. AKP’nin bu transferinin etkisini ileride daha çok görebiliriz. Yalçın Küçük’ün “dönenler döndükleri yerin en radikali olur” sözünü kanıtlarcasına Mehmet Ali Çelebi “en Reisçi” olacaktır, şüphem yok.
Urfa'yı artık kapatıyorum. Barış (Terkoğlu) benim de yakından takip etmeye çalıştığım bir konuyu gündeme farklı bir açıdan getirdin. AYM üyeliğine yapılan 'atamayı' (Muhterem İnce'nin seçilmesi) 'Soylu’ya hayırlı olsun' başlığıyla ele aldın. Soylu bürokraside hareket alanını mı açıyor? AKP içi gerilimde sence bu nereye oturur?
Ben bunu söyleyince benim de değer verdiğim bir milletvekili yorumuma itiraz etti. Muhterem İnce'nin FETÖ'nün Fethullah olduğu dönemdeki kimi ilişkileri nedeniyle iktidarın eline mahkum olduğunu anlattı. Bu görüşe de saygı duyuyorum. Ancak kesin olan bir şey var ki Süleyman Soylu devlet içinde kendi yapılanmasını oluşturuyor. AKP'de birinci adam malum. Soylu ise Erdoğan sonrası devleti yönetmeye talip. Bürokraside, yargıda, başta polis ve jandarma olmak üzere kollukta kendi gücünü şimdiden biriktiriyor. MHP'nin de büyük oranda desteğini aldığı düşünülürse önümüzdeki dönemin iktidar alternatifini yarattığı aşikar. Bunun AKP içinde de eleştirenleri var. Bu da gizli saklı değil. Hatırlayın, Soylu ile açıktan kavga eden bakanlar oldu. Soylu istifa ettiğinde suskun kalarak onaylayanlar Soylu'nun adamlarının şimşeklerini çekti. Ama biz bu gerilimin sonuçlarını şimdi değil, Erdoğan tökezleyince göreceğiz.
Son olarak Barış (Pehlivan) 'sansür' yasasının sence nasıl sonuçları olacak? Dijital yayıncılığın, basılı yayın karşısında ulaştığı güçlü seviyeyi de düşünürsek.
Türkiye tarihi, sansürlerin olduğu kadar onlara karşı verilen mücadelenin ve ulaşılan başarının da tarihidir ayrıca. Geniş kamuoyuna korkuyu aşılamak için bazı simge isimlere zulüm edecekler bence. Direnen kazanır.
Sen dersin Barış (Terkoğlu) 'sansür' yasasına, hemen hemen 25 yaş altının televizyon izlemediği bir çağda, bu çapta yapılmak istenen bir uygulamanın karşılığı mümkün mü? Temelde ne hedefleniyor sence?
Basit bir soru sorayım. Diyelim hiç solcu değilsiniz, hatta hiç muhalif değilsiniz. Bu dönem gazetecilik yapıyorsunuz. Tırnağınız bile incinmesin istiyorsunuz. Sansür yasasından sonra ne yapacaksınız? Tahmin edeyim, kritik dönemeçlerde iktidarın rızasıyla işinizi yapacaksınız. Bartın'daki kazada böyle olmadı mı? Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı 'ihmal yok' dedi, yetmedi 'aksini yazan dezenformasyoncudur' diye devam etti. Sonunda ihmal olduğunu gördük ama bir şey daha gördük. O da dezenformasyon yasasının bir sopa olduğunu. Asıl dezenformasyoncunun derdinin, kendi rızasını adına yasa denilen zor ile kabul ettirmeye çalıştığını. Bence bu yasa bu çağda kitleleri durduramaz. Ama seçilmiş kimi kişilere karşı bir tür joker olarak kullanılabilir. Özellikle basın için işlevli bir baskı gerekçesi yaratır.
YAVUZ KARAMAHMUTOĞLU / SOL-Özel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder