27 Mayıs 2023 Cumartesi

BİRGÜN -27/MAYIS/2023

 


Vazgeçmeyeceğiz: Cehennemin kapısını kapatacağız

Kötülük imparatorluğunu yenmek için yarın bir adım daha atacağız. Sandığa gidip, geleceğimize sahip çıkacağız. Ülkemiz için, insanlık için hayallerimizin peşinden koşmaya devam edeceğiz. Eşit, özgür, bağımsız bir ülke mücadelesini sürdüreceğiz.

Uzun ve sancılı bir iktidar dönemini bitirmenin şafağındayız. Önemli bir dönemeçte duruyoruz. 21 yıldır ülkenin üzerine karabasan gibi çöken yağmacı, rantçı, zorba iktidara karşı mücadele edenler yarın yeni bir sınava daha hazırlanıyor. Ülkenin dört bir yanında geleceğe duyulan umutla, en yurtsever haliyle binlerce yurttaş iktidarın her türlü zorbalığına karşı “cehennemin kapısını kapatmak için” var gücüyle günlerdir sokakları terk etmedi. Aynı insanlar yarın da sandık başına koşacak, oradan ayrılmayacak ve oylarına sahip çıkmaya çalışacak. İnanç ve kararlılıkla.

İlericiler, yurtseverler, devrimciler ne dün ne bugün ne de yarın ülkesi için, insanlık ve dünya için güzel hayallerin peşinden koşmaktan vazgeçmeyenlerdir. Umutsuzluk kelime olarak bile onların lugatına girememiştir.

Yarın Türkiye seçime gidiyor. Bu seçimde kötülük imparatorluğunun gitmesi oylanacak. Biliyoruz ki yarın bu güruh tüm çirkinlikleri, yozlukları ve yobazlıklarıyla tarihin çöplüğüne yollanacak.

Kadına, gence, doğaya, sanata kısaca yaşama düşman bu iktidardan kurtulma vakti geldi. Bugüne kadar kötülükle mücadele etmekte tereddüt etmeyenler Cumhuriyet tarihinin en gerici iktidarından kurtulmak için bir kez daha görev alacak Erdoğan ve Saray rejimine sandıkta da “HAYIR” diyecek.

İktidar, montajla, yalanla, iftirayla, düşmanlıkla seçim kampanyası yürüttü. Halkların birbirlerini boğazlama ihtimali bile onları kötülük yapmaktan alıkoymadı.

Bu ülkenin gerçek sahipleri yurtseverler, devrimciler, demokratlar, iyiden, güzelden yana olan milyonlar böyle bir karanlık zihne geçit vermez ve asla vazgeçmez.

Yarın da burada olacağız, ertesi gün de daha ertesi gün de.

Bu ülkeye özgürlük, eşitlik ve barış gelinceye kadar, bağımsız varlığını sürdürene kadar ayaktayız.

***

Kadınlar için

Ekonomik ve sosyal yaşamın dışına itilerek evlere hapsedilmek istenen kadınların kazanımları birer birer ellerinden alınıyor. Kadınların hakları, yaşamları ve gelecekleri için mücadeleden vazgeçmeyeceğiz.  

Gençler için

Hayalleri, düşleri, gelecekleri ellerinden çalınan milyonlarca genç, işsizlik ve sorunların girdabında. Ülkenin geleceği olan gençler için mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz.

Laiklik için

Sosyal ve siyasal yaşamı dini esaslara göre belirlemeye başlayan iktidar yaşam tarzı dayatarak kendinden başkasına yaşam hakkı tanımıyor. Laikliği yeniden kazanmak için de vazgeçmeyeceğiz.

Adalet için

Temek haklar ve özgürlükler yok edilirken adaletsizlik, haksızlık, baskı ve zülüm katlandı. Toplumsal muhalefetin sesi her geçen gün daha fazla kesiliyor. Adalet, hak ve hukuk için vazgeçmeyeceğiz.

Halk için

Barınma, gıda gibi temel ihtiyaçların yanında nitelikli sağlık ve eğitim hizmetine ulaşmak imkansız geldi. Halk için kamucu politikaları talep etmekten ve bunun mücadelesini vermekten vazgeçmeyeceğiz.

Yaşam alanlarımız için

AKP iktidarı doğamızı, şehirlerimizi, ülkenin her karış toprağını içinde yaşayan canlılarla birlikte ranta teslim etti. Geleceğimizin yok edilmesine, hayatlarımızın yağmalanmasına izin vermeyeceğiz.

Emekçiler için

Sermayenin partisi Türkiye’yi emek ve emekçi için cehenneme çevirdi. Grevleri yasakladı, örgütlülükleri dağıttı. Elini kolunu bağladı. Alın terinin hakkı için örgütlenecek, ayağa kalkacağız.

Bağımsızlık için

Emperyalizme ve onun BOP Eşbaşkanına ülke teslim edilemez. Onların oyuncağı haline getirilmesine izin verilemez. Her türlü sömürü ilişkisine karşı, emperyalizme karşı tarihin izinden yürüyeceğiz.

                                                                        /././

Erdoğan’ın Türkiye’de artık geleceği kalmadı(Yaşar Aydın)

Erdoğan, seçmenin yüzde 70’inin yaşadığı 23 büyükşehirde istikrarlı bir şekilde erimeye devam ediyor. 21 yıllık AKP iktidarının kilidi olan büyük kentlerde rüzgâr tersten esiyor. İlk 10 büyükşehirde durum çok daha vahim. Bu kentlerin toplamında seçmenin ancak yüzde 45’ini ikna etmiş durumda. Gençler ve kadınlar muhalefetin öncüsü konumunda.

AKP ve Erdoğan yıllardır erime içinde. Bu istikrarlı biçimde devam ediyor. Bu erime kadar önemli olan bir başka konu daha var ki o da büyükşehirlerin durumu.

AKP kurulduğu ilk yıllarda en büyük desteği şehirlerden aldı. İzmir dışında neredeyse bütün büyük kentler çok uzun süre AKP iktidarında kaldı. Seçmen Erdoğan’ı ve AKP’yi terk etmedi. Kırsaldan aldığı desteği gücünü pekiştirmekte kullandı.

Erdoğan’ı yukarıya taşıyan ve uzun süre iktidarda kalmasını sağlayan diğer bir dinamik de gençler ve kadınlar olmuştu. Muhafazakar kadını sistem içinde dahil etme girişimi ve nispeten yenilikçi olarak algılanan söylemi bu iki kesimde etkili oldu. Buna bir de ekonomide sıcak para döneminin altın yılları ile palazlanan beyaz yakalıları da ekleyince yenilmez bir armada görüntüsü verdi. Sanılanın aksine gücünü cemaat ve tarikatlardan değil esas olarak buralardan aldı.

Bu kesimleri oluşturulan sosyal yardım ağları ve verilen eğitimle belli oranda kendi ideolojisiyle dönüştürdü. Ama istedikleri tam olarak gerçekleşmedi. Erdoğan bu dönüşümün çok daha hızlı ve kalıcı olmasını bekliyordu. Öyle olmadı. Hatta tersi bir gelişme Erdoğan ve onun temsil ettiği zihniyet güçlü bir barikatla karşılaştı.

RAF ÖMRÜ BİTTİ

Kent merkezleri her zaman değişimin ilk habercisi olur. Bu anlamıyla Erdoğan karşısında verilen mücadele ilk olarak büyük kentler verdi. Türkiye’de nüfusu 1 milyonun üzerinde 23 kent var. Bu şehirlerin seçmeni 43 milyon 183 bin. Yani ülkedeki toplam seçmenin yüzde 70’nin üzerinde. 14 Mayıs’ta bu kentlerde 38 milyon 581 bin seçmen sandığa gitti. Bu sandıklardan Erdoğan’a çıkan toplam oy ise 17 milyon 911 bin. Bu iller arasında Maraş, Antep, Konya, Kayseri, Sakarya, Samsun ve Urfa gibi AKP’nin çok güçlü olduğu yerler de var.

İlk 15 büyük şehirde bırakın seçmenin yarısını ikna etmeyi Kılıçdaroğlu’nun da arkasında kaldı. İlk 10 büyük şehri ise detaylı inceleyeceğiz. Görünen şu ki ülkenin üretken ve genç kesimi kararını verdi ve Erdoğan rejimini istemiyor. Üstelik bu bugün de verilmedi. Her seçimde muhalefetin yetersizliklerine rağmen daha da güçlenerek devam ediyor.  

Yarın yapılacak seçimde muhalefetin kazanma ihtimali hala çok güçlü. Ama aksi durumda bile gerçek çok değişmez. Erdoğan ve onun temsil ettiği her neyse çoktan kaybetti raf ömrü bitti. Hile hurda seçim alınabilir. Ama ülkenin geleceğini alamaz.

***

İKTİDARIN, GENÇLERLE BAĞI TAMAMEN KOPTU

Büyük kentlerde sandıktan çıkan en belirgin sonuç gençlerin tavrı oldu. Oy tercihlerinden anlaşıldığı kadarıyla işsiz gençlerin önemli bölümü umutsuz ve sandığın çözüm olmayacağını düşündü. Çalışan gençlerde sandığa ilgi biraz daha güçlü. İstedikleri işi yapamayan, yeterince ücret alamayan bu kesim tavrını koydu. Daha önceki seçimlerde sandığa en mesafeli duran üniversitelilerde bu durumun kırıldığı görülüyor. Özellikle yurtlarda ve öğrenci evlerinin yoğun olduğu semtlerdeki seçime katılım oranı hayli yüksek oldu. Burada da genç kadınlara ayrı bir paragraf açmak gerekiyor. Katılımı da Erdoğan karşında muhalefeti de güçlendiren işsiz, çalışan ya da öğrenci genç kadınlar oldu.

***

HİLE HURDA İLE TOPLANAN OY YÜZDE 46

14 Mayıs seçimlerinde AKP 75 ilde oy kaybetti. Toplamda ise çoğunluk olamadığı 7 Haziran 2105 seçimlerinin de gerisinde kaldı. Cumhur İttifakı’nın ve doğalında Tayyip Erdoğan’ın da durumu AKP’den çok parlak değil. 

Toplam seçmenin yarısını oluşturan 10 büyük il değerlendirildiğinde AKP ve Erdoğan için durum daha da vahim. Bu 10 ilde toplam 27 milyon 826 bin 39 oy kullanıldı. Erdoğan bu oyların 12 milyon 706 bin 776’sini alabildi. Bu rakam da kullanılan oyun içinde. Bir de tabi ki kullanılmayan oyları dahil ettiğimizde 30 milyonu aşan bir seçmen kitlesi görülüyor. Bu da Türkiye’nin en büyük 10 ilinde Erdoğan’a gitmeyen 18 milyon oy anlamına geliyor. 

Büyükşehir’de alınan oylar ilçe bazında değerlendirildiğinde Türkiye geneline benzer bir manzara ile karşılaşıyoruz. Üretim sürecine dahil olanlarla birlikte, genç ve eğitimli seçmenin yüksek olduğu bölgelerde Erdoğan’ın varlığından bahsetmek mümkün.

Ülkenin nüfusunun büyük çoğunluğunun yaşadığı 10 ilde Erdoğan’ın aldığı oy yüzde 47’yi bile bulmuyor. 

Bununla birlikte son yıllarda başka bir gelişme daha da yaşanıyor. Kentleşme arttıkça, şehrin dış alanları merkeze doğru kaydıkça Erdoğan’ın oylarında da belirgin bir farklık yaşanmaya başladı. Ezici çoğunluğu olan illerin sayısı giderek azalırken mutlak bir galibiyetten de bahsetmek mümkün değil. Bursa, Balıkesir hatta Kocaeli bu illere örnek olarak verilebilir.

28 Mayıs seçimleri için söylenebilecek ilk şey büyük kentlerde hala sandığa gitmeye ikna edilmeyi bekleyen ve seçim sonuçlarını değiştirmeye yetecek ölçekte bir oyun varlığıdır. Protesto oyları ile birlikte geçersiz sayılan oyların varlığı da azımsanmayacak ölçekte.

Bu 10 büyük ilde yaşanacak yüzde 3-4’lük bir değişim tüm seçimin kaderini etkileyecek boyutta. 

***

AŞAĞIYA DOĞRU İSTİKRALI GİDİŞAT

On büyük şehrin oy tablosuna bakınca en önemli nokta tamamında Erdoğan’ın bir önceki seçimlere göre oy kaybetmiş olması. İstikrarlı bir şekilde aşağıya doğru gidiş sürüyor. AKP’nin güçlü olduğu tüm illerde oy kaybı 5 puan civarındayken zayıf olduğu illerde bu oran 2-3 bandında kaldı. Bu illerin tamamında katılımın Türkiye ortalamasının biraz üzerinde ya da civarında olduğu görebiliyoruz. Yerel yönetimlerin el değiştirdiği Antalya, Ankara, Adana, İstanbul ve Mersin’in devreye girmesi kuşkusuz muhalefete pozitif etkiledi.

AKP ve Erdoğan en büyük 10 ilde her seçimde oyunu biraz daha kaybediyor. 

Erdoğan’ın oy kaybı küçük de olsa devam etti. Ama özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun aldığı oylara baktığımızda yerel seçimlerdeki performansın altında kalındığını görmek gerekiyor. Bu anlamıyla yarın yapılacak seçimlerde bu tablonun nasıl değişeceği çok önemli olacak. Erdoğan’ın oyunu artıramayacağı çok net görülen bu illerde düğümü Kılıçdaroğlu etkisinin ne kadar seçmeni bir kez daha sandığa götürecek olması belirleyecek. Sadece kendi semenini değil bu illerde güçlü olan Kürt seçmeninin de aynı iştahla sandığa gitmesi gerekiyor. Bu illerin bir başka ortak özelliği de MHP’nin Adana ve Mersin dışında zayıf olduğu illeri kapsıyor. Ama bununla birlikte aldığı oy oranıyla kilit parti olmaya devam edecek. Tabi ki MHP seçmenin sandığa ne kadar ilgi göstereceği de ayrı konu.

                                                                  /././

Faili meçhul cinayetler davasında tüm sanıklar beraat etti!

Ankara Jitem Davası’nda aralarında Mehmet Ağar ve Korkut Eken'in de olduğu tüm sanıklar hakkında beraat karar verildi. Böylece dosya kapsamında yargılanan kimse kalmadı.

Ankara ve çevre kentlerinde 1993-1996 yılları arasında Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın'ın da aralarında olduğu 19 kişinin ölümüyle ilgili açılan "JİTEM" davasının 7’nci duruşması Ankara 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Dosyada eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, eski Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin, eski özel harekat polisleri Korkut Eken, Ayhan Çarkın, Ayhan Akça, Ercan Ersoy, Ahmet Demirel ve Enver Ulu da dahil 19 sanık bulunuyordu.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre duruşmaya, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şubesi Eşaşkanı Şevin Kaya ve Türkiye Barolar Birliği (TBB) temsilcisi avukatlar ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi yöneticileri katıldı.

Duruşma savcısı, sanıklar hakkında verilen beyanların “çelişkili olması” ve yeni bir delil elde edemeyecek kadar süre geçmesi nedeniyle yargılananlar hakkında beraat talep etti.

Katılan avukatları mütalaaya karşı süre talep etti. Mahkeme heyeti katılan avukatlarının süre talebini “mahkemeyi uzatmaya yönelik” olduğunu savunarak reddetti.

Sanık avukatları iddia makamının mütalaasına iştirak ettiklerini dile getirerek sanıkların beraatini talep etti.

Kararını açıklayan mahkeme, tüm sanıkların beraatine karar verdi. Böylece dava kapsamında yargılanan kalmadı.                                 /././

Babala’nın yüzleştirdiği gerçekler (Berkant Gültekin)

İki hafta çabuk geçti. 14 Mayıs akşamı muhalif kesimlerde oluşan moral bozukluğu, yarın yapılacak ikinci tur seçimleri öncesi yerini yeniden umuda bıraktı. Bu, değişim iradesinin, beklentilerin karşılanmamasının doğurduğu hayal kırıklığını yenecek kuvvete sahip olduğunun göstergesidir. Yoksa büyük bir coşkuyla girilen seçimlerden hiç umulmadık bir sonuçla ayrılıp bu kadar kısa sürede ayağa kalkabilmek kolay iş değil.

İlk turun ardından siyasette dengeler bir nebze farklılaştı. Kemal Kılıçdaroğlu, seçim kampanyasındaki naif imajının aksine direkt Erdoğan’ın yarattığı düzeni hedef alan görece sert bir propaganda yöntemi izlemeye başladı. Seçmeni, Erdoğan ile devam edilmesi durumunda Türkiye’yi bekleyen tehlikeler konusunda uyaran konuşmalar yaptı, videolar çekti. Sandığa gitmeyen ya da ilk turda muhalif olmasına rağmen kendisine oy vermeyen kesimlerin endişelerini canlı tutmaya gayret gösterdi. 28 Mayıs’ın bir cumhurbaşkanlığı seçimi değil, özünde bir referandum olduğunu vurguladı.

Seçimin ilk turunun aktörleri de ikinci tur öncesi kararlarını verdi. Brezilya’nın solcu devlet başkanı Lula’nın “Cehennemin kapılarını kapatacağız” sloganını araklayıp sürekli “değişim” mesajları vererek bir kısım muhalif genç seçmen üzerinden prim yapan Sinan Oğan, ikinci turda Erdoğan’ın safına geçerek Hüdapar’la dava arkadaşı oldu. Aynı ittifakın diğer bileşeni Ümit Özdağ, en azından ülkenin mevcut halinden iktidarı sorumlu tutma tavrından vazgeçmeyerek kendisiyle çelişmedi ve Kılıçdaroğlu’ndan yana tavır aldı. Muharrem İnce ise “tarafsız” kalarak Saray için son görevini yerine getirdi. Böylece siyasi kamplaşmanın nihai formu ve kimin gerçekten bu düzene muhalif olup olmadığı netleşti.

***

İlk tur-ikinci tur arası en önemli gelişmelerden biri Kılıçdaroğlu’nun YouTube’da Babala TV’nin programına konuk olmasıydı. 4 saat 6 dakikalık program, sadece 1,5 günde 20 milyondan fazla izlendi ve kanalın en çok görüntülenen içeriği oldu. Kılıçdaroğlu, format gereği çoğunluğu AKP’li olan katılımcıların sorularını yanıtladı. Genel olarak gayet başarılı bir performans ortaya koydu. Oldukça sakin, kendinden emin ve ikna edici argümanlarla kendisine yönetilen eleştirileri boşa düşürdü. En sert sataşmaları bile olgunlukla karşıladı, tansiyonu sürekli kontrol altında tutarak moral üstünlüğünü kaybetmedi. Soru soranlarla bireysel münakaşaya girmek yerine iktidarın kara propagandayla kafalara soktuğu ve günbegün işleyerek kaya gibi sertleştirdiği önyargıları kırmaya odaklandı. Bir iki yerde ince ve yerinde dokundurmalar yapsa da kimseye üstenci bir üslupla yaklaşmadı. Aynı zamanda kendi karizmasını da çizdirmedi. Bu dengeyi yakalayabilmek siyasette önemli bir meziyettir.

Program diğer yandan ülkenin düşürüldüğü duruma rağmen iktidarın devasa propaganda aygıtının gençlerin dahi bilincini belirlemede ne kadar etkili olduğunun fotoğrafını verdi. Elbette Babala TV katılımcılarının Türkiye gençliğinin tamamını temsil ettiğini varsaymak yanlış olur. Gençlik bütünüyle siyasete bu denli sığ bir perspektiften bakmıyor ya da iktidarın yalanlarla örülü siyaseti gençliğin tüm kesimleri üzerinde bu kadar etkili olmuyor. Hayata daha sağlıklı ve akılcı bir yerden yaklaşan, gerçek sorunları görüp çözümü için kafa yoran ve mücadele eden milyonlarca genç var. Ancak yine de montajlı videolar ve iftira kampanyasıyla zihni köreltilen gençleri azımsamamak gerek.

Karşı mahalleden Kılıçdaroğlu’na sorulan sorular hayli düşündürücü. Kimse Kılıçdaroğlu’nun yoksulluğu nasıl çözeceğini merak etmiyor. Ekonomik krizden ülkenin nasıl kurtulacağına dair fikirlerini ve planlarını öğrenmek istemiyor. Türk lirasının değer kaybı, döviz rezervlerinin tükenmesi, ülkenin dış borcu, cari açık ve siyasi bağımsızlığa yönelik gerçek tehditler ilgi çekmiyor. Genç işsizliği ve yoksulluğuna ilişkin kafalarda bir kılçık yok. Sanki çok sıradan ve gelip geçici konularmış gibi… Milli gelirin adaletsiz bölüşümü, sermaye şişerken emekçilerin yaşadığı gelir ve hak kayıpları umursanmıyor. Yargının tarafgir tutumu, kuvvetler ayrılığının nasıl tesis edileceği radara giremiyor. Liyakatin ayaklar altına alınması, torpilsiz iş bulamama sorunu, 14-15 yaşındaki çocukların bu ülkeden kaçma isteği de çok mesele edilmiyor. Varsa yoksa terör, HDP, PKK… Ülke, Cumhuriyet tarihinin her açıdan en beter döneminde, pasaportumuz saygı, paramız gün yüzü görmüyor, milli varlıklar özelleştirilip yerli-yabancı sermayeye peşkeş çekiliyor, ne bugünden ne de gelecekten bir umut kalmamış ama kafaya takılan soru “Kılıçdaroğlu Togg’u niye ziyaret etmedi?”, “PYD’ye terör örgütü diyebiliyor mu?”, “Trabzon’da Demirtaş’a özgürlük isteyebilir mi?” Akıl alır gibi değil ama durum böyle. Türkiye’yi hatalı politikalarıyla batağa saplayan iktidar, buna rağmen gençliğin bir bölümü üzerinde terör, milli güvenlik ve bekaya yönelik korkuları ekonomik ve sosyal yıkımın üzerine çıkarmayı ne yazık ki başarmış.

Tabii bu, rejimin tek başına inşa ettiği bir başarı olarak görülemez. Her türlü manipülasyon, kışkırtılmaya müsait duygular ve 40 yıllık ezberler üzerinden yapıldı. 12 Eylül darbesiyle birlikte topluma enjekte edilen ve eğitim sisteminin “doğal bileşeni” haline getirilen Türk-İslamcı ideoloji, AKP iktidarına elverişli bir zemin sundu. Muhalefetin de kalıpları aşamayan mücadele vizyonu, toplumu siyasallaştırmaktan uzak yaklaşımı, ekonomik çöküşü sokakta, meydanlarda yükselen isyan çığlığına dönüştürememesi, emekçilerin grevleriyle temas kurmaktan kaçınması vb. faktörler iktidarın stratejisini rahatça uygulayabilmesine yol açtı.

***

Her şeye rağmen yarın yeni bir seçime gidiyoruz. İlk turun söylediği, bu rejime rıza göstermeyen yurttaşların Türkiye’de çoğunluğu oluşturduğudur. Saflar netleşti ve değiştirmek için bir fırsat daha var. Belki son şans değil ama en büyük şans… Sonuç ne olursa olsun, “hayır” diyen milyonlar, bu ülkede yaşamaya, üretmeye ve mücadeleye devam edecek. Memleketin yarınını, teslim olmayanların onurlu duruşu kurtaracak. Goethe’nin dediği gibi, “Cesaret öğrenilmediği gibi unutulmaz da…”

                                                                   /././

Erdoğan: Pazar günü neticeyi alalım Kanal İstanbul'la ilgili adım atacağız

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, kentsel dönüşümle ilgili açıklamasında, Kanal İstanbul’un muhalefet tarafından engellendiğini belirtti ve Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turundan sonra alınacak neticeye göre bu konuda adım atılacağını söyledi. Erdoğan, “Kanal İstanbul’un her iki yakasında da lüks konutlar yapılacak. Pazar günü neticeyi alalım Kanal İstanbul’la ilgili adımları atacağız” dedi.

Cumhur İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Recep Tayyip Erdoğan, “Pazar günü neticeyi alalım Kanal İstanbul’la ilgili adımları atacağız” dedi.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, ATV ve AHaber ortak canlı yayınına katıldı, soruları yanıtladı.

Erdoğan, kentsel dönüşümle ilgili açıklamasında, Kanal İstanbul’un muhalefet tarafından engellendiğini belirtti ve Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turundan sonra alınacak neticeye göre bu konuda adım atılacağını söyledi. Erdoğan, “Kanal İstanbul’un her iki yakasında da lüks konutlar yapılacak. Pazar günü neticeyi alalım Kanal İstanbul’la ilgili adımları atacağız” dedi.

Erdoğan, enflasyonun da düşmeye başladığını söylediği açıklamasında, “Ekonomi programı sorunsuz ilerliyor” dedi.

"ERDOĞAN CUMHURİYET'İN TEMİNATIDIR"
Anayasa’da bulunan ilk 4 madde üzerinde değişiklik yapılacağı iddialarına ilişkin konuşan Erdoğan, “CHP Genel Başkanı’nın kapalı kapılar ardında yaptığı pazarlığın bir parçası da Anayasa’nın ilk 4 maddeyi değiştirmesidir. Az önce de dinledik yine terör örgütü uzantısı partiden biri ne diyor. ‘yüz yıllık cumhuriyeti değiştireceğiz’ diyenler aynı kişinin Gazi Mustafa Kemal ile ilgili de söylemleri var işte ‘general olsa ne yazar sizi gibi it sürüleri’ gibi ifadeler kullanıyor. Ben burada yargımıza da şaşırıyorum. Bunların suç teşkil ettiği apaçık ortada. Diğer iki maddeyle ilgili en ufak sıkıntımız yok. Kimse endişe etmesin Erdoğan ve Cumhur İttifakı Cumhurun ve Cumhuriyetin teminatıdır. Nasıl 21 yıldır fırsat vermediysek bundan sonra da böyle bir yaklaşıma asla fırsat vermeyiz” ifadelerini kullandı.

                                                                /././

Akkuyu yasaya uymayınca, yasayı değiştirdiler (Bahadır Özgür)

Recep Tayyip Erdoğan seçim propagandası yapmak için 27 Nisan günü, Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ne “ilk nükleer yakıtın getirilmesi töreni” düzenledi. Henüz inşaat aşamasındaki nükleer santralde yapılmış tehlikeli bir şovdu. 15 gün sonra ise kamuoyunun gözünden kaçırılan ve Akkuyu’da işlerin nasıl kuralsız yürütüldüğünü gösteren yasal bir gelişmeydi bu. Anlamı şuydu: Kurala uyulmayınca, kuralın kendisi değiştirildi! Nasıl mı?

Tüm ülke seçim telaşına kapılmışken oy vermeye iki gün kala 12 Mayıs’t Resmi Gazete’de, Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’ndeki değişiklik kararı yayımlandı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2004 yılında çıkarılan yönetmeliğin 36. maddesine ve eklerinde yer alan 9.6 kodlu tablonun dipnotuna ilave yaptı. Bu küçük dokunuşlar, Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin soğutma işlemini yürütecek kıyı tesisleri ile ilgiliydi. Değişiklikler şöyleydi:

“Madde 1- 2004 tarihli Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 36’ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Nükleer Güç Santralleri için; endüstriyel soğutma sularının denize deşarjında Yönetmeliğin diğer hükümleri geçerli olmak kaydıyla 33’üncü maddenin 4’üncü fıkrasında belirtilen şartlar aranmaz.”

MADDE 2- Aynı Yönetmeliğin ekinde yer alan Tablo 9.6’nın ikinci dip notu aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Soğutma amaçlı olarak deniz suyu kullanılması durumunda Tablo 2’deki sıcaklık kriterleri dikkate alınır. Nükleer Güç Santrallerinde ise; deniz suyunun soğutma amaçlı olarak kullanılması ve bir kanal vasıtası veya derin deniz deşarjı ile denize deşarj edilmesi durumunda; denize deşarj noktası referans kabul edilerek, deniz yüzeyinde kanal boyu/derin deniz deşarj hattı uzunluğunun 1/4’ü yarıçaplı alan sınırında (ilk seyrelme bölgesi sınırı olarak kabul edilerek) deniz suyunun sıcaklığını, Haziran-Eylül aylarını kapsayan yaz döneminde 1 ˚C’den, diğer aylarda ise 2 ˚C’ den fazla değiştiremez. Ancak, deniz suyu sıcaklığının 28 ˚C’nin üzerinde olduğu durumlarda, alıcı ortam sıcaklığını 3 ˚C’den fazla değiştirmeyecek şekilde deşarja izin verilebilir.”

Bunların ne anlama geldiğine bakalım şimdi.

DEĞİŞİKLİK NE ANLAMA GELİYOR?

Öncelikle Akkuyu Nükleer Santrali, herkese uygulanması gereken kıstaslardan muaf tutulmuş oldu. Yönetmeliğin eski halinde denize deşarj edilen soğutma suyunun 35 dereceyi aşamayacağı ibaresi yer alırken, Akkuyu için bu sınır artık yok. Ayrıca denetim amaçlı yapılacak analizlerde numune alma yeri, deşarj noktasının 75 metre mesafesinde olması gerekirken, Akkuyu için mesafe 500 metreye kadar genişletildi.

Peki bu Akkuyu için yapılan bu değişiklikler niye önemli?

UZMANLAR UYARMIŞTI

Akkuyu meselesini yakından takip eden farklı alanlarda çok sayıda uzmanın da yer aldığı Akdeniz Çevre Dernekleri, santralin inşaatının durdurulması için Ekim 2022’de bir dava açmıştı. Dava dilekçesinde yapılan uyarılar, bugün tartıştığımız konuyu açıklığı ile ortaya koyuyordu. Bilgileri oradan özetleyelim:

“Santral saatte 1 milyon metre küplük soğutma suyuna ihtiyaç duyuyor. Bu hacimde ısıtılmış su da denize salınacak. Nükleer santrallerin denizden veya nehirden aldıkları soğutma suyu sıcaklığı 28 dereceyi aşmaması gerekir. Soğutma suyu sıcaklığı 28 dereceyi aştığı takdirde nükleer santraller büyük tehlike yaşamakta. Nitekim son 3 yıldır Avrupa’da sıcak hava dalgaları sırasında Fransa’daki nükleer soğutma suyunun zaman zaman 28 dereceyi aşması nedeniyle santraller durduruldu.

Ayrıca nükleer santraller etrafında bir ısı adası oluşturduğundan hem karasal ekosistemi hem de denizel ekosistemi fazladan ısıtmakta. Akkuyu projesinin iklim değişikliği nedeniyle nükleer santrali soğutamayacak kadar fazla ısınmış olan Akdeniz ekosistemini daha da ısıtacağı kesin. Nitekim Max Planck Enstitüsü’nün son çalışması Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da iklim değişikliğine bağlı hava sıcaklığının dünya ortalamasından 2 kat daha fazla olduğunu gösteriyor.

Yine Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün Anamur ve Silifke’deki deniz suyu ölçüm istasyonlarından alınan verilere göre deniz suyu sıcaklığı yaz aylarında 30 dereceyi aşıyor. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporları baz alınarak yapılan çalışmada da nümüzdeki 20 yıl içinde Akkuyu alanı dahil Akdeniz’de deniz suyu sıcaklığının ortalamasının 30 dereceyi geçeceği tahmin edilmekte.”

Akkuyu için hazırlanan bilirkişi raporunun ilgili bölümüne de bir göz atalım. Orada da deniz suyu sıcaklığının 28 dereceyi geçmesi halinde santralın çalışmasının yavaşlatılacağı not ediliyor ve şu ifade yer alıyor: “Deniz ortamının seyreltme kapasitesi ne olursa olsun, denize deşarj edilecek su 35 dereceden fazla olmamalıdır.”

Yani uluslararası standartlar gayet açık. Üstelik bu standartlar Türkiye’nin yasal mevzuatında da aleni şekilde yer alıyor. Özetle, Akkuyu’da bunlara uyulmazsa geri dönülemez çevresel riskler doğacak. Daha açık nasıl anlatılsın.

İŞİN İÇİNDE CENGİZ VARSA…

Bu uyarılar yapıldığında Akkuyu santralinin sahibi Rosatom’un kamuoyuna açık cevabı bakın ne olmuş. Kendi internet sitesinde halen duran “Akkuyu NGS AŞ’den İddialara Cevap” başlıklı basın bildirisinden aktaralım:

“Akkuyu NGS Projesi’nde, türbin ünitesine ait kondansatörlerin deniz suyuyla soğutulması için tek akımlı kullanma suyu temin sistemi öngörülmektedir. Söz konusu su temin sistemi sayesinde suyun denize deşarjı sırasında, Türkiye Cumhuriyeti mevzuatınca uyulması öngörülen sıcaklık parametrelerinin korunması ve böylece denizin fauna ve florasına olumsuz etkinin engellenmesi sağlanmaktadır. Deşarj edilen suyun sıcaklığı ile ilgili olarak ise, yapılan hesaplar neticesinde deşarj edilecek su sıcaklığının ‘Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’ çerçevesinde belirlenen değerleri geçmeyeceği yönündeki bilgiler aynı şekilde ÇED Raporu’nda yer almaktadır.”

Ne diyor şirket? “Her şeyimiz yasal mevzuata uygun yapılıyor.” Madem mevcut mevzuata uygun yapıyordunuz da son anda o mevzuatta özel olarak Akkuyu için alelacele niçin değişiklik yapıldı? Yanıtını, işi kimin yaptığına bakınca buluyoruz zaten.

Kıyı tesisleri inşaatını Cengiz İnşaat yapıyor. Projenin mühendislik ayağı ise Yüksel Mühendislik’te. İki şirketin namını artık hepimiz biliyoruz. Projeyi yakından bilen ve benzer işlerde çalışmış olan bir uzmanın değerlendirmesini de aktaralım: “Difüzörlerle tüm körfeze yayılması gereken santralde ısınmış suyu olduğu gibi denize bırakacaklar. Böyle olursa artık orada normal bir su hayatı kalmaz.”

AKP iktidarı işlerini yasaya uyduramıyorsa, yasayı işine uydurmada hayli becerikli. Ve böyle bir yönetim becerisinin nelere malolduğunu depremde gördük.

                                                                 /././

Erdoğan: Körfez liderlerine şükran borcumu ifade etmek için süratle gideceğim

Körfez Arap ülkelerinin Türkiye’de ‘para depoladığını’ söyleyen Erdoğan, Pazar günü yeniden cumhurbaşkanı seçilirse o ülkelere ‘süratle şükran ziyareti yapacağını’ söyledi.

Türkiye ekonomisi, tarihinin en kritik seçimine iki gün kala büyük bir darboğaz içinde. Merkez Bankası net rezervleri, 21 yıl sonra ilk kez eksiye düşmüşken piyasada dövizin ateşi de yükseliyor. Öte yandan bankaların döviz çekmeyi zorlaştırdığı da iddialar arasında.

Dün akşam katıldığı canlı yayında, ‘gazeteci’ sıfatıyla karşısına çıkan fahri AKP’lilerin ‘sorularını’ yanıtlayan Erdoğan, ekonomideki bu durumu görmezden gelirken, “Kriz tellallarının özellikle söylemlerine kimse kulak asmasın” dedi.

Sözlerinin devamında, “Kimse endişe etmesin, ekonomimiz, bankacılık sistemimiz, finans sistemimiz gayet sağlam” iddiasında bulunan AKP’li Cumhurbaşkanı, Türkiye ekonomisine Körfez Arap ülkelerinden gelen paraları “Depolama” olarak ifade etti.

“Bu arada da yine Körfez'den falan bizim sistemimizin içerisine para depo eden ülkeler oldu. Bu da tabii ne yaptı, ister istemez kısa bir süre için de olsa Merkez Bankamızı, piyasamızı rahatlattı” diyen Erdoğan, konuşmasının devamında ise o liderlere ‘şükran’ borcunun olduğunu söyledi. Erdoğan, şu ifadeleri kullandı: “İşte şimdi burada bunlara prim vermeden inşallah bu seçimi de pazar günü hayırlısıyla kapattığımızda zaten göreceksiniz buraya liderler nasıl gelecekler. Veya ben o liderlere şükran borcumu ifade etmek için süratle nasıl gideceğim, bunları da göreceğiz. Bizi bu noktada vurmaya çalışanlar var, bir de sürekli burayı takip eden dostlarımız var.”                     /././

Erdoğan: Savaştan kaçıp bize sığınanlara bay bay Kemal'in yaptığını yapmayız

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, "CHP Genel Başkanı'nın yaptığı gibi Nazi dönemini aratmayan nefret söylemlerine asla başvurmayacağız. Savaştan kaçıp bize sığınanlara ne bay bay Kemal'in yaptığını ne diğerlerinin yaptığını yapamayız" açıklaması yaptı.(https://www.birgun.net/haber/erdogan-savastan-kacip-bize-siginanlara-bay-bay-kemal-in-yaptigini-yapmayiz-440425)
                                                                          /././

Demiryolu 'zarar yoluna' dönüştü: TCDD Taşımacılık A.Ş’de borç rekoru (Mustafa Bildircin)

Yönetime getirilen isimler itibarıyla “AKP’nin arka bahçesi” eleştirilerinin yöneltildiği TCDD Taşımacılık A.Ş. rekor dönem zararına imza attı. İktidarın, “Holding modeliyle özelleştirmeyi” planladığı TCDD’ye bağlı şirketin 2021’de 1,6 milyar TL olan dönem net zararı 2023 itibarıyla 2,5 milyar TL’ye, toplam zararı ise 5,6 milyar TL’ye ulaştı.

Demiryolu taşımacılık sektöründe rekabetin artırılması ve serbestleşmenin sağlanması amacıyla 2016 yılında TCDD’ye bağlı kurulan TCDD Taşımacılık A.Ş’nin dönem zararı açığa çıktı. Yönetiminde çok sayıda eski İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) yöneticilerinin de bulunduğu şirketin 2022 yılı dönem net zararı, 2021 yılına oranla yüzde 53 arttı. Şirketin toplam zararı ise 5,5 milyar TL’yi aştı. Şirketin ilk faaliyet yılı olan 2017’deki net dönem zararı 631 milyon 737 bin TL olarak kaydedildi.

ZARARDA İSTİKRAR

Şirket 2018 yılında da zarar açıkladı. 2018’i 631 milyon 737 bin TL bakiye ile açan TCDD Taşımacılık’ın zararının 2018 yılının sonunda ise 924 milyon 662 bin TL’ye ulaştığı bildirildi. 2019 yılında ise şirketin zararı 10 haneli rakamlara çıkarak 1 milyar 87 milyon TL olarak gerçekleşti.

Şirketin zarar geleneği 2020, 2021 ve 2022 yıllarında da bozulmadı. 2022 yılında rekor zarara imza atan şirketin zararında yıllara göre yaşanan değişim, mali raporlara şöyle yansıdı:

•2020: 1 milyar 331 milyon 170 bin TL

•2021: 1 milyar 641 milyon 228 bin TL

•2022: 2 milyar 511 milyon 434 bin TL

Şirketin 2023 yılı itibarıyla geçmiş yıllardan birikerek gelen zararı ise 5 milyar 617 milyon 851 bin TL olarak kayıtlara geçti. Şirketin kısa vadeli bazı borç kalemleri ise şöyle oldu:

•Ticari borçlar: 1 milyar 94 milyon 39 bin TL

•Vergi ve diğer yükümlülükler: 101 milyon 8 bin TL

•Kısa vadeli yabancı kaynaklar: 17 milyon 518 bin TL

                                                         /././

Erdoğan yine camide konuştu, "fetih" çağrısı yaptı

Erdoğan, Büyük Çamlıca Camii’nde cemaate yönelik yaptığı konuşmada “Ben milletimize inanıyorum, ümmete inanıyorum, rabbim nice fetihlere yürümeyi bizlere nasip etsin. Şimdiden bu fetihlere adım atmaya bizleri muktedir eylesin” dedi.

Cumhur ittifakı Cumhurbaşkanı Adayı Recep Tayyip Erdoğan, öğle saatlerinde Üsküdar Kısıklı’daki konutundan Büyük Çamlıca Camii’ne geçti. Cuma namazını burada kılan Erdoğan, camide cemaate hitap etti.

Erdoğan, cemaate yönelik yaptığı konuşmada “Ben milletimize inanıyorum, ümmete inanıyorum, rabbim nice fetihlere yürümeyi bizlere nasip etsin. Şimdiden bu fetihlere adım atmaya bizleri muktedir eylesin” dedi.

Erdoğan'ın görüntüleri sosyal medyada gündem olurken, camiyi miting alanı gibi kullanması da tepki çekti. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder