Tamirci Çırağı’nı, 1 Mayıs Marşı’nı söyleyen Cem Karaca’ya hâlâ hayranlık duyuyorum. Gülen’e methiyeler düzen, Kenan Evren’i haklı bulan, Özal’ı öve öve bitiremeyen Cem Karaca ise bizim değil…
Tarihe bakarken insanları kahramanlar ve hainler kategorisine sıkıştırmaya çalışmak gerçekliği bozmanın ta kendisi oluyor. Sadakat sadece gerçekliğe olmalı ki kategorilerimiz de bozulmasın; sağlıklı ve yerli yerinde kalsın. İşte ancak o zaman pür kahramanları görebiliyoruz; işte o zaman başkaca insanlar için romantik bir iyiler-kötüler ekseninden çıkıp bütünlüğü kavrayabiliyoruz.
Mubi’de gösterimde olan, Cem Kaya’nın yönettiği “Aşk, Mark ve Ölüm” belgeselindeki Cem Karaca bölümlerini izlerken ister istemez bunları düşündüm.
Cem Karaca’nın yurt dışı turnesindeyken Türkiye’de 200 yıl ceza aldığını öğrenmesi ve yıllarca yurt dışında kalışı, orada katıldığı programlar, verdiği konserler belgeselin etkileyici sahneleri arasında. Aslında tam da o dönem Cem Karaca’nın hayatının kırılma noktasıydı; giden Cem Karaca başka biriydi, oradan dönen Cem Karaca başka biri oldu.
1987 haziranının sonunda Türkiye’ye döndü.
“Bir başka Cem Karaca hikayesi” de burada başladı.
"ÖZAL ELİNİ DİZİME KOYDU" HEYECANI
Belgeselde Karaca’yla ilgili bölüm “Cem Karaca’nın dönüşü tartışma yarattı. Oportünizm ile suçlandı. Baskı altındaki birçok sanatçı sürgünde kaldı” notuyla bitiyordu.
Cem Karaca dönmek için Özal’la görüşmüştü. “Özal’ın elini öptüğü” söylendi. “Namerdim ki öpmedim” diyordu. “Oh be” şarkısında “Ben döneksem döndüm diye memleketime/ Döndüm baba, döndüm işte, oh be” dizelerine yer veriyordu. Ancak konu dönmek için Özal’la anlaşıp anlaşmamasından ibaret değildi. Cem Karaca ile sağ ilişkisinin giderek daha berrak bir hal almasıydı. Özal’ı da zaten hep “çok hararetli” şekilde andı.
Hürriyet’e verdiği bir söyleşide, “Turgut Bey’in muhteşem ‘magic touch’ını (sihirli dokunuş) unutamıyorum, yani dokunarak konuşması. Benimle konuşurken elini dizime koymuştu. Ben hayatımla ilk defa bir başbakanla konuşuyorum ve o başbakan elini benim dizime koyuyor” diyordu.
Katıldığı bir TV programında, “Çok ilginç yani, bana hiçbir başbakan dokunmamıştı” diyordu. “Bu çok mu önemli Cem Bey?” sorusuna, soruyu soran da Ahmet Hakan bu arada, “Ama daha evvel hiçbir başbakan dokunmadı” diye karşılık veriyordu.
KARACA’DAN KENAN EVREN’E: "SAYIN PAŞAM, KIRGIN DEĞİLİM"
9 Ocak 1995’te Hulki Cevizoğlu’na konuk olan Karaca, bu kez Süleyman Demirel ve Kenan Evren’i anıyordu.
Programdan bir yıl önce Demirel tarafından davet edilmişti ve görüşmüşlerdi. Ancak programın gerçekleştiği yıl, yılbaşı ve Cumhuriyet Bayramı’nda davet edilmemişti, konuyu dile getirişinden davet edilse tekrar gideceği sonucunu çıkarmak zor değil.
Devam ediyordu:
“Sayın Kenan Evren’le de karşılaştık. Yanına gittim, tokalaştık. ‘Sayın paşam’ dedim, ‘Ben size ne kırgınım ne dargınım ne küskünüm. Siz size göre doğru olanı yaptınız, ben bana göre doğru olanı yaptım.”
Kenan Evren bunun üzerine ona, “Evladım, çağırdık, gelmedin” demişti, o da “Paşam siz beni Hilton Oteli’ne çağırmadınız ki” diye karşılık vermişti. Cem Karaca’nın ifadesine göre sohbet gülüşmelerle sürmüştü.
Kendisinin sürgününe, arkadaşlarının hapis yatmasına, işkencelere ve idamlara neden olan kişiyle “muhabbeti” vardı artık.
KARACA’NIN "FETHULLAH SEVGİSİ"
Cem Karaca yurda döndükten sonra Fethullah Gülen’le de tanıştı.
1994 yılında Gülencilerin kurduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfının açılış gecesine gitmişti. “Fethullah Bey’le tanıştık, elini sıktım” diyordu, “Gözlerimin içine bakarak konuşmasını dürüstlük, açıklık, bir ilkelilik belirtisi olarak algıladım” ifadelerini kullanıyordu.
O gün oradaki tanışma ile aralarında bir “dostluk” başladı.
Hürriyet’te yayımlanan 2004 tarihli “Teselli mektupları” başlıklı bir yazıda bu “dostluğa” dair ifadeler dikkat çekiciydi.
“Gülen ABD’ye gidince yüz yüze görüşmeler yerini telefon konuşmalarına ve mektuplaşmaya bırakır. Gülen, Karaca’ya ‘Sufizm’ adlı kitabını gönderir. Karaca da, ‘Sevgi ve içtenlik dolu mesajınızı aldım, bağrıma bastım, sağ olun, var olun. Bendeniz hasbelkader Robert Kolejli olduğum için Sufizm kitabınızı mutluluk ve yükselerek okuyacağım’ der.”
Yazıda Karaca’nın mektuplarından birinde “İstirhamın odur ki; siz, size çok ama çok iyi bakın. Zira size ihtiyacımız var. Hem bir ‘cem’ olarak, hem de Hakk’ta cem olmayı bilenler olarak” yazdığı belirtiliyordu.
Katıldığı bir başka programda Gülen övgülerinin dozunu artırmıştı:
“Yüce Allah’ın adını andığında ağlayan, peygamberin adını andığında ağlayan bir insan benim için olsa olsa insanı kamil olmak konusunda çok ama çok, hatta dehşetli diyebileceğim bir merhale katetmiş demektir. Bu yüzden kendisine saygım sevgim… Kim ne derse desin umurumda değil.”
"CEM KARACA GELİRSE AZİZ NESİN HORTLAR"
Cem Karaca bunlarla da yetinmedi.
2001 yılında Fethullah Gülen’in şiirlerinden oluşan bir albüm için Gülen şiiri okudu. O günlerde arkadaşı Yener Süsoy kendisiyle bir söyleşi yapıp, “Doğrusu, bunca yıllık yakın arkadaşım Cem’le şu ‘Hocaefendi’yi bir türlü yan yana koyamıyorum. Ya siz?” dedi, Karaca’nın yanıtı şu oldu:
“Fethullah Gülen’le laikliğin çeliştiği kanaatinde değilim, bu konuda onlardan en küçük bir olumsuz kelime duymadım. Fethullah Beyefendi’ye saygım var, çünkü insanlara düşünmeyi, sorgulamayı salık veriyor. Bazı kurumlar kendisine karşı çıksa da beş yüzü aşkın okul açmış. Ben oralarda okuyanlarla konuştuğumda karşımda hep pırıl pırıl zekalı, kesinlikle Kemalizm’e karşı olmayan çocuklar buldum. Şiirlerinin toplandığı CD’de bir şiirini okuyarak yer almaktan da kıvanç duyuyorum.”
Bir zamanların Marksist ismi Cem Karaca kendi geçmişini unutmuş gibiydi, ama onun geçmişi kendisinden başka herkes için unutulmazdı. Bir zamanlar onu dinleyenler için, onun şarkıları ve marşlarıyla mücadelesini sürdürmüşler için olup bitenler büyük hayal kırıklığı idi.
O günlerde Aziz Nesin’in 86. yaş günü nedeniyle yapılacak törende Cem Karaca’nın da sahneye çıkması bekleniyordu. Onun davet edilmesi tartışma başlatmıştı zaten, şiir konusu ile iş büyüdü. “Cem Karaca oraya geldiğinde Aziz Nesin hortlar” tepkileri nedeniyle Nesin Vakfı, Karaca’yı geceden ihraç etti.
GÜLEN: "CEM KARACA VE BARIŞ MANÇO OKULLARA SAHİP ÇIKMIŞTI"
Gülen-Karaca meselesiyle ilgili son haberlerden biri 2015 yılına aitti. Fethullah Gülen’in Cem Karaca ve Barış Manço için hatim okuyup dua ettiği yazılıp çizildi.
Rotahaber’den Eşref Aydoğmuş’a konuşan Erkam Tufan Aytav’ın sözlerini haberleştiren Odatv’den aktaralım:
“Hocaefendi’nin Cem Karaca ve Barış Manço için hatim okuduğunu söylemesi üzerine kamptaki misafirler şaşkınlıklarını gizleyemedi. Bunun üzerine Gülen: ‘Vefaya vefa gerekir, onlar zor dönemde okullara sahip çıkmışlardı’ dedi.”
KARACA’DAN BAHÇELİ’YE: "POLİTİK ÇİZGİNİZİ TASVİP VE TAKDİR EDİYORUM"
Cem Karaca sağcıları sevmeye devam ederken Devlet Bahçeli’yi de ihmal etmemişti.
2002’de kendisine şu mesajı iletti:
“İsminizle müsemma çizdiğiniz politik çizginiz, ülkesini seven her yurttaş gibi benim de takdir ve tasvip ettiğim bir tavırdır. Şayet kabul buyurursanız, size bir yurttaş olarak sevgi, saygı ve takdirlerimi arz etmek istiyorum.”
Bahçeli’nin bu mesaja karşılığı bir buket gül oldu.
BENİM CEM KARACA’M
Politik hattınız ve ürettiklerinizle bedel ödemek kuşkusuz can yakıcı. Ancak hem sözlerinizi hem tarihinizi hem eserlerinizi bir de üstüne sizinle birlikte düşünmüş, sizden feyzalmış, sizi bir yıldız haline getirmiş kitleyi reddetmek… Kendinizi reddetmek… Bu en acısı olsa gerek. Türkiye’de sosyalist hareket yükselirken buradan alınan güçle yaratılan kimliği, liberalizmin işgali aşikar olunca değiştirme çabasına girişmek; bugün bile yazarken insana hayal kırıklığı yaşatıyor.
Yazının başında “Sadakat sadece gerçekliğe olmalı” demiştim. Cem Karaca’ya nereden bakacağımız bizim için (En azından benim için) kolay bir sınav değil.
Cem Karaca’nın Türkiye’deki mücadelesini, şarkılarını, uğradığı baskıları “Tamirci Çırağı”nın şarkısı da tulumu da bizimdir!” başlıklı yazımda anlatmaya çalışmıştım. O yazıda anlattığım Cem Karaca benim için hâlâ çok kıymetli.
“Sınıfsal gerçekliği anlatmak istedim” diyerek yaptığı Tamirci Çırağı’nı dinlemeye devam edeceğiz kuşkusuz. Kendisi sonradan, “Bir realite var burada. Osmanlı’nın yaptığı doğru. Avşaroğlu’nun yaptığı yanlış”, “1 Mayıs Marşı nedeniyle değil bu şarkı nedeniyle yargılanmam gerekirdi” diyerek “Yüce dağdan aşan yollar bizimdir”, “Ferman padişahın dağlar bizimdir” dediği eseri reddetse de… Ben bu eseri ondan dinlemeye devam edeceğim. “1 Mayıs Marşı”nı da… “Yoksulluk Kader Olamaz”ı da… Söylemekten imtina eder hale geldiği “Parka”yı da…
Ben o Cem Karaca’ya hâlâ hayranlık duyuyorum.
Fakat diğer Cem Karaca’yla el sıkışmazdım.
Herhalde hayranlık duyduğum Cem Karaca da “sağdan say” misali bir zamanlar mücadele ettiği kim varsa onlara sevgiler sunan Cem Karaca’nın elini sıkmazdı.
Gülen’e methiyeler düzen, Kenan Evren’i haklı bulan, Özal’ı öve öve bitiremeyen Cem Karaca bizim değil çünkü…
Hakan Güngör / Evrensel