4 Ağustos 2023 Cuma

Nijer ve Afrika’nın asıl derdi + NATO ve Karadeniz + Tahıl koridoru kapanırken (Ceyda Karan-Birgün)

 

Nijer ve Afrika’nın asıl derdi 

Batı Afrika’nın altın ve uranyum zengini ülkesi Nijer’de ordunun 26 Temmuz’da Batı yanlısı Devlet Başkanı Muhammed Bazoum’u devirmesi ‘demokrasi’ hassasiyetlerini kamçılamış görünüyor. Öte yandan sömürge gücü Fransa’nın Mali ve Burkina Faso’nun ardından Nijer ile birlikte ‘Sahil’ diye anılan bölgeden kovulmakta olmasının ‘jeopolitik kaygıları’ eksik değil. ABD açısından bölgedeki varlığının vesilesi olan ‘terörle mücadele operasyonları’ için istihbarat üssü konumundaki Nijer, ayrıca ‘kara kıta’da emperyalizme direniş vurgularıyla baş ağrısı.

Batı’nın küresel kapitalist sistemin hayrına çalıştığı için görmek istediği devrik lider Barzoum’un durumu iyi. Çad Başkanı Idriss Déby’nin kendisini ziyareti vesilesiyle Barzoum’un canlı ve koruma altında olduğunu gösteren fotoğraf yayınlandı.
 
Batılıların işlerine gelen koşullarda ‘renkli devrimlerle’ bozulan anayasal düzenler söz konusu olduğunda ‘demokrasi’ konusunda hiç derdi olmuyor. Nijer ordusunun yönetime el koyma gerekçesi ise vahimleşen sosyo-ekonomik koşullar ve güvenlik durumu, hırsızlık, yolsuzluk olarak açıklandı. Yabancı güçleri de işlerine karışmamaları konusunda uyardılar.
 
Bu uyarının en önemli sebebi, Batı yahut Batı destekli komşu yönetimlerin şimdiden başlayan işgal tehditleri. ABD ve Fransa’nın doğrudan işgale girişmesi endişe konusu. Ama böylesi bir müdahalenin yaratacağı nahoş görüntü nedeniyle işe koşulduğu anlaşılan Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu ECOWAS, Bazoum’un göreve iadesi için bir hafta süre tanıdı. ECOWAS’ın eski BM raportörü olan yetkilisi Abdel-Fatau Musah, "Askeri seçenek masadaki en son seçenek, ancak bu olasılığa hazırlıklı olmalıyız" deyip ekledi: "Sadece havlamakla yetinmeyip ısırabileceğimizi de göstermemiz gerekiyor."
 
Sorun şu ki ECOWAS, örneğin Mali’de askerler yönetimi aldığında da ‘ısırmaktan’ bahsetmiş, bu tehditlerinin altı boş kalmıştı. Yaptırımlarla yetindiler. Bu sefer durum tüm Batı Afrika’yı kapsayacak denli karışık. Nijer ordusu yönetimi ele alır almaz Anavatanı Savunma Ulusal Konseyi kurdu. Son iki yıl içinde Batı’ya hasmane askeri yönetimlerin başa geldiği Mali ve Burkina Faso ile güvenlik işbirliği planını duyurdu. Ayrıca beş komşu ülkeyle, Cezayir, Burkina Faso, Libya, Mali ve Çad ile olan sınırlarını açtı. Mali ve Burkina Faso, Nijer ile dayanışma ifade ederek, herhangi bir askeri müdahalenin kendilerine de ‘savaş ilanı’ sayılacağını belirttiler. Gine de bu cephede. Birileri bir müdahale planlıyorsa, evdeki hesap çarşıya uymayabilir.
 
Bu arada Küresel Güney’de kibirli Batı’ya karşı bir süredir gözlenen hissiyat bu vakayla bir kez daha göze battı. Nijer başkenti Niamey’de öfkeli kalabalıklar ‘Kahrolsun Macron!’, ‘Yaşasın Putin!’, ‘Yaşasın Rusya!’ sloganları eşliğinde Fransa büyükelçiliğini basmaya kalkıştılar. Tabii derhal darbenin arkasında Rusya’nın olduğu iddiaları ortaya saçılsa da Moskova BM Güvenlik Konseyi’ndeki kınama açıklamasını destekledi, kanun ve düzenin tesis edilmesi vurgusu yaptı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ‘anayasal düzenle’ ilgili ilkesel tutumlarına atıf yaparken, Rus yorumcular, 2014’te Kiev’deki Meydan darbesinde atıfta bulunuyorlar.
 
Nijer vakası Rusya-Afrika zirvesi sırasında başlarken, Rusya’nın Afrika ülkeleri ve Afrika Birliği ile ‘tahıl’ temasının da etkisiyle karmaşık ilişkileri hassas biçimde yönetmesi gereken bir dönemde, Nijer’de askeri darbeye girişmesi doğrusu pek inandırıcı değil. Zaten ülkede böyle bir gücü de yok. Yerel dinamiklerin Moskova’yı zorda bıraktığını söylemek bile mümkün. Hele de Nijer’in yeni yönetimi bundan sonrası için Vagner’le dirsek temasına girmesinden söz edilirken…
 
Nijer; son dönemde Fransa’nın Mali ve Burkina Faso’dan sökülüp atılan askerlerini de konuşlandırdığı yer; 1000-1500 kadar askeri olduğu söyleniyor. İtalya ve Almanya da AB’ye yasadışı göçü önleme gerekçesiyle birkaç yüz asker göndermişti. ABD’nin ise bildik terörle mücadele temasıyla büyük bir İHA üssü (Agadez) ve 1100 kadar askeri bulunuyor. Amerikalıların Nijer’i bölgede istihbarat üssüne çevirdikleri belirtiliyor. Fransa ve İtalya Dışişleri bakanları, olası müdahale iddialarını şimdilik dışladı. Hatta İtalyan Dışişleri Bakanı Tajani, Batı askeri müdahalesini ‘yeni sömürgeleştirme’ olarak algılanacağını söyledi. Doğrusu ‘kara kıta’ en başta Fransa olmak üzere sömürgeci Batı’dan yaka silkerken, hakkı var.
 
Bu bağlamda Nijer Anavatanı Savunma Ulusal Konseyi’nin en dikkat çekici kararı Fransa’ya uranyum ihracatını durdurmak oldu. Fransa hükümeti, İtalya ile birlikte Nijer’deki vatandaşlarını tahliye ederken, tüm kalkınma ve bütçe yardımlarını askıya aldı.
 
Gelişmeler nereye varır, doğrusu kestirmek zor. Ancak emperyalizm ve sömürgeciliğin sözde daha ‘medeni’ yöntemler kullandığı Afrika ve Nijer’deki ‘demokrasi’ başlığının anlamına ışık tutması açısından bazı notları düşmekte fayda var:
 
X Fransa; aktif tek bir altın madenine sahip olmadan 2 bin 436 ton ile dünyada en büyük 4. altın rezervine sahip ülke. (Eski) Fransız sömürgesi Mali’nin ise altın rezervi yok. Oysa yılda tam 70 ton altın çıkarılan birkaç düzine (14’ü resmi) altın madeni bulunuyor.
 
X Yine (eski) Fransız sömürgesi Burkina Faso’da yılda 60 ton altın kimi tahminlere göre 500 binden fazla çocuk işçi tarafından çıkarılıyor. Tabii bu değerli madenin yüzde 90’ı çokuluslu altın madeni şirketlerinin oluveriyor. 
 
X Fransa malum radyoaktif kirlenme de dahil çevreye ve sağlığa zararlı uranyum madenciliğini 2001’de bıraktı. Uranyum ithalatının yaklaşık üçte biri ve Avrupa’nın uranyum ithalatının da yaklaşık dörtte biri Nijer’den geliyor. Nijer, dünyanın 7. en büyük uranyum üreticisi, Afrika’nın en büyüğü.
 
X Fransa 56 nükleer santraliyle önde gelen nükleer enerji ihracatçılarından. Gereken yakıtı devlete ait şirket Orano’nun (eski ismi Areva) marifetiyle sağlıyor. Şirket, Nijer’in üç büyük uranyum madeninin yanı sıra devlete ait ulusal madencilik şirketi Somair’in çoğunluk hisselerini de elde tutuyor.
 
X Dünya Bankası’na göre Nijer yurttaşlarının yüzde 81.4’ü elektrik şebekesine bağlı değil. Yüzde 40’ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor, yarısının temiz içme suyuna, ancak yüzde 16’sının hijyene erişimi var. Çocukların üçte biri düşük kiloda. Ülkede okuma yazma bilmeyenlerin oranı ise yüzde 63.
 
X Nijer, son Kalkınma Endeksinde 191 ülke arasında 189’uncu sırada.
 
Fransa için ‘eski sömürge devleti’ deniyor. Nedeni 1960’lardaki ‘dekolonizasyon’ sürecinde eski sömürgelerini resmen bağımsızlığına geçit vermesi. Kimse, bu ülkelere bıraktığı devlet, mali ve hukuk sistemi ve sonuçları üzerinde düşünmüyor. Oysa ki;
 
X Françafrique’de 14 ülke var (12’si doğrudan Fransa’nın ‘eski’ sömürgesi). Fransa anlaşmalar yoluyla tüm doğal kaynaklar üzerinde rüçhan hakkını ve devlet sözleşmelerine ayrıcalıklı erişimi garantilemiş durumda. Paris bu devletlere (12’si eski sömürgesi) sömürge para birimi CFA Frangı’nı dayatıp özerk bir mali, ekonomi yahut sosyal politika inşa etmelerini imkansız kılıyor. Sömürgecinin belirlediği sabit döviz kuru ile euro’ya zincirleniyorlar, döviz rezervlerini de Agence France Tresor’una yatırmak suretiyle yüzde 85’ine erişimlerini yitiriyorlar. Kaynak zenginlikleri borçluluklarıyla ters orantılı.
 
X Nijer, Mali ve Burkina Faso muazzam maden kaynaklarına rağmen dünyanın en yoksulları arasında.
 
X 1974’te Nijer Devlet Başkanı Diori, Fransa Cumhurbaşkanı Pompidou'nun cenaze töreni vesilesiyle uranyum anlaşmasında daha elverişli koşullar talep ettikten kısa süre sonra devrilmişti.
 
Neoliberal modelde; ülkesinin kaynaklarını halkı hilafına yabancı yağmasına açık tutandan bir sandık sonucuyla bir şekilde ‘demokrat’ çıkarılabiliyor. Kavramsal çerçevede ‘aşırı sömürülmüş’ yerine ‘az gelişmiş’ münasip görülüyor.
 
Batı Afrika’da gelişmeler nereye evrilir kestirmek zor ama bu vesileyle Burkina Faso lideri İbrahim Traore’yi keşfettik. Henüz 35 yaşında. Ougadougou Üniversitesi’nde jeoloji okumuş ve askerliğe atılıp akademiden mezun olmuş. Fransız askerini ülkesinden çıkarıp, Fransa ve ABD’ye altın ve uranyum ihracatını yasakladı. Henüz başına bir iş gelmedi.
 
"Benim neslim anlamıyor. Bu kadar zenginliğe sahip olan Afrika nasıl olur da dünyanın en fakir kıtası haline gelir” diyen Traore’nin St. Peterburg’daki Afrika zirvesinde “İsyan etmeyen bir köle merhameti hak etmez. Afrika Birliği Batı'nın kendi kukla rejimlerine karşı savaşmaya karar veren Afrikalıları kınamaktan vazgeçmeli” ifadeleri yankılandı. Geri dönüşünde ülkesinde kahramanlar gibi karşılandığında da “Afrika’nın Batı rejimlerine kölelik zamanının sonuna gelindi ve tam bağımsızlık mücadelesi başladı. Anavatan yahut ölüm” sözleriyle dikkat çekti.
 
Ortadoğu’da radikal İslamcılarla macerası hüsranla sonuçlandıktan sonra en son Neonazilerle yan yana poz veren Fransız aydını Bernard-Henri Lévy ise Afrikalılara bir Batı gazetesinden “Rusya bir sömürgecidir” diye seslenmiş.(04/08/2023)

                                                                 /././

NATO ve Karadeniz

ABD ve Avrupa’nın “çılgın” neocon’ları, BM’nin Rusya ile yaptığı anlaşma kısmını alenen uygulatmayarak tahıl koridoru girişiminin sonunu getirdiler. Ukrayna’dan çıkardıkları tahılın yüzde 38’i Avrupa’ya, yüzde 2-3’ü Afrika’ya gidebilmişken, yeniden “açlık edebiyatı” eşliğinde NATO’yu Karadeniz’e sokmak için el ovuşturuyorlar.

NATO, 11-12 Temmuz’daki Vilnius zirve bildirisinde Karadeniz’i ihmal etmemişti. Metinde “Karadeniz’de güvenlik, emniyet, istikrar ve seyrüsefer özgürlüğünü sürdürmeyi amaçlayan bölgesel çabalara Montrö Boğazlar Sözleşmesi yoluyla verilen desteğin” altı çizilerek, “gelişmelerin takip edileceği, durumsal farkındalığın artırılacağı” ifadeleri yer almıştı. Dikkat çeken ise “seyrüsefer özgürlüğünü sürdürmeyi amaçlayan bölgesel çabalar”, yoksa Montrö’den hazzetmedikleri malum.

Tahıl koridoru 17 Temmuz’da; yani sona ermeden bir gün önce, Ukrayna’nın Kırım Köprüsü’ne geçen ekimden sonraki ikinci saldırısı eşliğinde çöktü. Daha önce de Kırım’a saldırılar için kullanıldığı iddiaları var. Bekleneceği gibi Rusya kuzeybatı Karadeniz’de donanma blokajı ilan ederek yanıt erdi. Ardından mesajını Odessa bölgesinden Romanya sınırındaki Tuna liman kenti Reni’ye uzanan hattı vurarak verdi. Bükreş’in mesajı aldığı, Dışişleri Bakanı Odobescu’nun telaşla ABD’li mevkidaşı Blinken ile temas kurmasından belli.

Ukrayna Savunma Bakanı Reznikov, Kırım’a ve Kırım Köprüsü’ne saldırıları sürdüreceklerini vurguladı. Zelenskiy de Donanma Komutanı Aleksiy Neizhpapa’nın katıldığı toplantıda “tahıl” temalı yeni eylem hazırlığı talimatı verdi. Bunlar arasında Kırım Köprüsü’nde tahribat yaratan sualtı ve deniz İHA’larıyla Novorossisk Limanı’nın vurulması da var. Şimdilik Sivastopol’un güneyinde mürettebatsız botlarla bir Rus devriye gemisine saldırı girişimi oldu ama başarısız sonuçlandı.

Zelenskiy, NATO’ya Karadeniz’e gelip “tahıl koridorunu açma” çağrısı yaptı. İki hafta önce oluşturulmuş NATO-Ukrayna Konseyi, 26 Temmuz’da ikinci kez toplandı. Yayımlanan açıklama ile Rusya’nın tahıl anlaşmasını yenilememesi ve kilit altyapıya saldırıları kınanırken, Ukrayna’ya destek ve teyakkuzu artırma vurgusu yapıldı. Buna göre, Karadeniz bölgesinde istihbarat faaliyetleri artırılacak. Deniz devriye uçuşları, İHA’lar dâhil keşif faaliyetleri güçlendirilecek.

Bulgaristan’ın ekonomik bölgesine bilhassa vurgu yer aldı.”‘Seyrüsefer özgürlüğüne yönelik engellemenin” altı çizilip “müttefik topraklarının her karışını koruma” teması eşliğinde…

PEKİ NE YAPILACAK?

“Rusya’yla doğrudan savaşmayacağız” dedikleri için aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. Zaten mesele “tahılın” ötesinde. Ukrayna’ya ana silah akışı Hollanda, Almanya ve Polonya limanları üzerinden yapılıyor. Taşımacılık açısından kara yolu ve tren yolunun ötesinde Ren Nehri, Main-Tuna Kanalı ve Baltık rotası da açık. Şimdi Rusya’nın zaten çoğu kendi limanlarına giden tahıl gemilerini batıracağı temasını işliyorlar.

İş ABD askerlerinin konuşlu olduğu Romanya’nın yanında Bulgaristan karasularından geçecek işlere kalkışmaya varır mı? Kim yapacak? Asıl adresi herkes biliyor. Ukrayna ve NATO hesapları, kaynak belirtmeden Türk donanmasının gemileri Rusya’dan koruma taahhüdünü Kiev’e ilettiğini iddia ettiler. Türk yetkililer yalanladı.

Ankara geçen yıl Montrö’ye dayanarak Boğazları iki tarafın savaş gemilerine de kapattı. Salt Rusya donanma gemileri değil, NATO da geçemez. Fakat NATO zirvesinde ekonomik kriz eşliğinde Ankara’nın yeni pozisyonunun dikkatlerini çektiği anlaşılıyor.

En açık dile getiren eski NATO komutanı James Stavridis oldu.  “Parlak” önerisi Karadeniz’e NATO’yu sokup savaş çıkarmak. Yayımladığı makalede ticari gemileri NATO yahut ABD, Britanya ve Karadeniz’deki ortaklarının savaş gemilerinin koruduğu bir senaryo çizdi. Romanya ve Bulgaristan’ın yanı sıra Türkiye’deki NATO üslerinden savaş uçaklarını havalandırmaktan bahsetti. NATO Karadeniz’e girince Putin’in eli kolu bağlanacakmış.

Stavridis, ayıp Twitter’dan, “Montrö Sözleşmesi Türkiye'ye ‘HAYIR’ deme hakkı verdiği için NATO'nun Karadeniz'de tahıl sevkiyatlarına eşlik edemeyeceğini söyleyenler muhtemelen Türkiye'nin İsveç'in katılmasına asla izin vermeyeceğini söyleyenlerle aynı kişilerdir” diye yazdı.

RİSKLİ DENGENİN KARARSIZI

NATO, Kiev’in kaçınılması mümkün görünmeyen yenilgisi karşısında Moskova’yı Odessa’daki yarım kalmış işlere mi zorluyor bilinmez. Türkiye’yi Rusya ile kapıştırma hedefi açık.

Bir yıldır tahıl koridorunu başarı hanesine yazan Türkiye’nin 20 Temmuz’da 87’inci yıldönümü olan Montrö Sözleşmesi’ni davul-zurna ile kutlaması lazım. Ne ki, hassas kamuoyu dışında sessizlik dikkat çekici.

Bu konuda sadece geçen hafta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “Tahıl anlaşmasında Rusya’nın masaya getirilmesi gerektiğine inanıyoruz” diyerek “Bunun dışındaki çözümlerin zorlama ve güvenliği de tehlikeye atacak çözümler olma ihtimali fevkalade yüksek” yorumu var.

Ankara’da görev yapmış ve Erdoğan yönetiminin Batı ile bilek güreşine “ilgiyle” yaklaşan eski Hindistan Büyükelçisi Bhadrakumar, Türkiye’yi “yüksek riskli denge oyununun merkezinde duran kararsız devlet” diye anarken, “Türk dış politikası son zamanlarda Rusya'nın hayati çıkarlarını etkileyen incelikli bir ‘Batıcılık’ sergilemektedir” analizi de dikkat çekici.(28/07/2023)

                                                                    /././

Tahıl koridoru kapanırken

Karadeniz tahıl koridoru; tesadüfe bakın ki, Ukrayna’nın 8 Ekim 2022’den sonra ikinci kez Kırım Köprüsü’ne saldırısı eşliğinde sona erdi. Son geçen gemi TQ Samsun oldu; 16 Temmuz’da 15 bin ton kolza tohumu ve 23 bin ton mısırla Odessa’dan Hollanda’ya doğru yola çıktı. 24 saat geçmeden köprü Ukrayna deniz İHA’sı ile vuruldu. 8 Ekim’deki kadar büyük hasar yok. Buna karşılık Rusya’nın ilk misillemesinin sonucu Odessa’ya şiddetli füze taarruzu.

18 Temmuz’dan beri Rusların meşhur Geranium-2 drone’larını takiben süpersonik füzeleriyle Kiev’in Kırım’a saldırıları planladığı askeri komutanlığın bulunduğu öne sürülen Odessa Limanı bölgesi vuruluyor. Büyük hasar var. Rusya Savunma Bakanlığı’na göre, askeri ve savunma tesisleri, yakıt ve mühimmat depoları hedefte. Ukrayna Tarım Bakanı Solsky, Odessa ve Çernomorsk’ta 60 bin ton tahılın imha olduğunu söyledi. Odessa Belediye Başkanı Gennadiy Truhanov’a göre, bugüne kadarki en yoğun saldırı. Ölen sivil yok, önceki gün 9 yaralı olduğu söyleniyordu.

BM ve Türkiye’nin arabuluculuğunda 22 Temmuz 2022’de başlayan Tahıl Koridoru Anlaşması, bir yıldır Karadeniz’i görece sakin tutmuştu. Ama artık zor. Rusya Savunma Bakanlığı, 20 Temmuz itibarıyla “Ukrayna limanlarına giden gemilerin askeri kargo taşıyıcısı kabul edileceği ve bandıralarının ait oldukları ülkelerin de Kiev rejimi tarafında çatışmaya dâhil edilmiş sayılacağını” duyurdu.

Tahıl anlaşması, Ukrayna tahıl sevkiyatı için güvenli koridor oluşturulmasını, Rus tahılı ve gübresinin ihracatına yaptırımların kaldırılmasını içeriyordu. 22 Temmuz’un ardından 18 Kasım’da bir 120 gün daha uzatıldıktan sonra 18 Mart’a 60 gün, 18 Mayıs’ta bir 60 gün daha uzatıldı. 18 Temmuz’da yenilenmeme gerekçesi Rusya kısmının uygulanmaması. Moskova; Tarım bankası Rosselhozbank’ın SWIFT’e bağlanması, tarım makineleri ve yedek parça tedariki, sigorta, reasürans ve limanlara erişim, Kiev’in havaya uçurduğu Togliatti-Odessa amonyak hattının tekrar devreye girmesi, Rus şirketlerin banka hesaplarına blokenin kaldırılmasını talep ediyor.

BATI’NIN DERDİ BAŞKA

BM ve etkisiz Genel Sekreteri Guterres’in gücü Batı’ya sökmedi. BM Koordinasyon Merkezi’ne göre, Ukrayna’dan daha büyük bir tahıl ve gübre üreticisi olan Rusya’nın ürünlerini içeren tek bir gemi gönderilmedi. Kiev ise bir yılda 32 milyondan fazla tahılı çıkardı. BM verilerine göre, yüzde 48,6’sı Avrupa ve Orta Asya’ya, yüzde 27,4’ü Asya Pasifik’e gitti. Yüzde 15,4’ü Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya, yüzde 6’sı Güney Asya’ya, yüzde 2,7’si Sahra Altı Afrika’ya düştü. AB 12,4 milyon tonla tüm ürünlerin yüzde 38’ini aldı. Çin ve İspanya’nın ardından Türkiye 3,2 milyon tonunu... Fakir Afganistan, Yemen, Somali, Sudan ve Etiyopya, hepi topu 768,6 bin ton ürün veya tüm arzın yüzde 2,3’ünü alabildi.

BM’nin imzasını umursamayan Batı yine “açlık” temasını işliyor. AB ve ABD Rusya’yı “gıdayı silah olarak kullanmakla” suçluyor. Dünyanın kalanı biraz farklı. Çin Dışişleri, tahıl anlaşmasının dengeli, tam ve etkili bir biçimde, yani Rusya kısmının da uygulanması çağrısı yaptı. Afrika ülkeleri bu ay sonu Rusya ile St. Petersburg zirvesine hazırlanıyor. En son AB’nin Rusya’yı kınama cümlelerini silmek zorunda kaldığı Latin liderlerle CELAC zirvesinde de tahıla dair genel geçer bir çağrı yer aldı. Batı’nın derdi Rusya’yı yenmek, dünyanın kalanının derdi ise çatışmanın bir an önce bitmesi.

Moskova, BM ile anlaşmasında uygulama için 3 aylık mühlet olduğunu anımsatıp kapıyı açık tutuyor. Rusya lideri Putin, “Anlaşmayı tekrar tekrar uzattık. Sadece dayanıklılık, sabır ve hoşgörü mucizelerini gösterdik” derken, Batı’nın anlaşmayı muhtaç ülkelere yardım yerine “siyasi şantaj” için kullandığını söyledi. Anlaşmanın “ulusötesi şirketler ve küresel pazardaki spekülatörlerin zenginleşmesinin aracı kılındığını” ekledi.

Ukrayna tarım arazileri ve tahılını Cargill, Dupont ve Monsanto gibi ABD şirketlerine (17 milyon hektar diye iddia ediliyor) teslim etmiş Zelenskiy, Guterres ile Erdoğan’a mektup yazdı. Romanya ve Bulgaristan kara sularından koridoru işletmek derdinde. Ne var ki Bloomberg’e konuşan bir Türk yetkili, “Türkiye Ukrayna’dan gelen gemilere yardım için donanma gemilerini tehlikeye atmayacak ve Rusya ile anlaşmayı açmaya odaklanacak" demiş.

İŞLER ZORLAŞIYOR

Ankara’nın de işi zorlaştı. Erdoğan, NATO zirvesi öncesi Zelenskiy’i ağırlayıp Batı’ya “jeopolitik göz kırpmayı” kolaylaştırdı. Muhatabına hediyesi, Rusya ile geçen yıl yapılan anlaşmaya aykırı olarak Neonazi Azak komutanlarını bırakmak oldu. Ama Erdoğan 10 gündür “Putin’le konuşma, onu ağırlama, tahıl anlaşmasını yenileme” arzusuna yanıt alamıyor.

2014’ten beri Rus Ukraynası’ndaki verimli topraklarını yitirmeye devam eden Kiev, ürünlerini tren/kara yoluyla veya Tuna Nehri’nden çıkarmaya devam edebilir elbette. Tabii Doğu Avrupalı ortakları Polonya, Macaristan, Bulgaristan, Romanya, Slovakya, ucuz Ukrayna ürünleri karşısında isyan eden çiftçileri yüzünden eylül ortasına kadar ithalat yasağı koyup salt transit geçişe izin veriyorlar. Sonrası meçhul.

Batı’nın Rusya ile vekalet savaşının aygıtı olmanın Kiev’e faturası ağır. Batı’nın akıttığı silah ve mühimmatla planlanan, 4 Haziran’da başlayan taarruz faciaya döndü. İnanmıyorsanız, İngiliz Daily Telegraph’ın tek derdi Batı hegemonyası olan yazarı Robert Clark’ın, “Ukrayna ve Batı yıkıcı bir yenilgiyle karşı karşıya” başlıklı son yazısını okuyabilirsiniz. Şimdi de tahıl koridoru yerine donanma blokajı başlıyor. Sovyetlerin kurduğu Ukrayna, ABD hegemonyasının son kurbanı olurken Karadeniz’de son durum böyle.(21/07/2023)

Ceyda Karan-Birgün



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder