2 Nisan 2024 Salı

Birgün KÖŞEBAŞI - 2 NİSAN 2024 -

 

Harç gevşedi, iktidar çözüldü(Berkant Gültekin)

Erdoğan’ın ‘94 Ruhu’nu çağırdığı 2024 yerel seçimleri, iktidar bloku açısından hezimetle sonuçlandı. İstanbul ve Ankara’daki bozgunlar bir yana, ilk kez birinci parti olma konumunu kaybeden AKP, 2019’a göre çok ciddi bir kan kaybı yaşayarak elindeki il belediyesi sayısının 39’dan 24’e düşmesine engel olamadı. AKP Balıkesir, Bursa ve Denizli gibi büyükşehirleri CHP’ye kaptırdı; Urfa’da da Yeniden Refah’a yenildi. Bunun üstüne bir de ittifak ortağı MHP’nin elindeki tek büyükşehir olan Manisa’da CHP’ye boyun eğmesi eklendi.

Seçimin kazananı hiç şüphesiz CHP oldu. Tarihi bir başarı elde eden parti, neredeyse yarım asır sonra Türkiye genelinde ilk defa bir seçimden birinci olarak çıktı. CHP, toplamda aldığı yüzde 37,8’lik oyla yüzde 35,5’te kalan AKP’yi geride bıraktı ve 81 il belediyesinin 35’inde kontrolü ele geçirdi. CHP ayrıca büyükşehirlerde de AKP’ye 14’e 12 üstünlük kurdu. Ege’de tam hakimiyet sağlayan CHP, kendisini “kıyı partisi” etiketinden kurtararak İç Anadolu’ya doğru etkileyici bir hamle yaptı. Yanı sıra Adıyaman, Kastamonu, Kilis, Afyon, Kütahya ve Giresun gibi kazanmasına neredeyse ihtimal verilmeyen şehirlerde yarışı önde tamamladı.

31 Mart akşamı şekillenen Türkiye tablosunun beklenen bir netice olduğunu söylemek zor. Henüz 10 ay önce gerçekleşen seçimde kazanacak gibi görünen muhalefet tel tel dökülmüş, cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimi ülkedeki çok boyutlu kriz haline rağmen AKP-MHP cephesinin galibiyetiyle noktalanmıştı. Seçimden sonra da muhalefet ittifakı dağılmış ve her biri aynı yöne savrulmuştu. Bu şartlarda muhalefet nasıl olacaktı da iktidar karşısında başarılı bir yerel seçim performansı ortaya koyabilecekti…

Ne var ki Türkiye enteresan bir ülke. Özellikle son iki seçimdeki tahminlerin pek isabetli olmaması da bunun bir yansıması. Siyaseti çok uzun yıllardır izleyen insanlar bile olan bitene hayret etmekten kendini alamıyor. Yine de seçimin ardından kayıtlara geçen veriler, beklenmedik değişimlerin nereden kaynaklandığını anlamak için fikir veriyor.

Seçimin galip partisinin CHP olduğu tartışılmaz. Bu başarının doğrudan CHP ile ilgili olan tarafları var. Birincisi CHP, yerel seçimde kendi tabanını konsolide etmeyi bildi. Artı, mevcudun üzerine yeni oylar da ekledi. Moral bozukluğuna yol açan Mayıs mağlubiyetinden çok kısa bir süre sonra bu bütünlüğü sağlayabilmenin oldukça önemli bir yönetimsel başarı olduğunun altını çizmek lazım. Ayrıca adaylar da kendi yerellerinde alkışlanacak kampanyalar yürüttü. CHP bunu hiç şüphesiz ki yaşadığı değişime borçlu. Eğer değişim olmasaydı, ki içeriği hâlâ tartışılabilir, CHP’nin yerel seçimde bu konuma erişmesi hayalden öteye gidemezdi. Öte yandan CHP, doğrudan kendi tabanına dahil olmayan ancak oy tercihini AKP’ye kaybettirme hedefiyle belirleyen yurttaşların da desteğini almayı başardı. Yani taban ittifakı formülü tuttu ve CHP diğer muhalefet partilerinin geçmiş seçimlerde aldığı oyu kendi bünyesinde toplayabildi. Başta İstanbul olmak üzere bazı kentlerdeki ezici galibiyet bu sayede mümkün oldu.

Fakat CHP’nin iç konsolidasyonu ve 2019’a göre fazladan aldığı 3,5 milyon oy, Türkiye genelindeki büyük değişimi açıklamaya yetmiyor. Buradaki anahtar rol, iktidar blokundaki gevşemede. CHP’nin oransal ivmesi de (30,1’den 37,8’e), büyük oranda karşı tarafın çözülmesiyle ilgili. 2019’daki yüzde 84 katılımlı seçimin aksine yüzde 78,1 katılımlı 2024 yerel seçimi, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana en düşük katılımlı üçüncü seçim olarak kayıtlara geçti. Buna genel seçimler ve 2014’ten itibaren yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri de dahil. Türkiye, 31 Mart 2024'te son 20 yıldaki en düşük katılımlı yerel seçimini gerçekleştirdi. Haritadaki renk değişimi ve büyükşehirlerdeki farklar da temelde bu dinamiğe bağlı olarak yaşandı.

2019’da 57 milyon olan kayıtlı seçmen sayısı bu seçimde 61,4 milyona yükseldi fakat AKP’nin 5 yıl önce 20,5 milyon olan oyu bu kez 16,3 milyona kadar geriledi. Mayıs 2023 seçimleriyle kıyaslandığında da önemli oranda seçmenin sandığa yönelmediği göze çarpıyor. Yurt içinde 54,3 milyon seçmen geçen yılkı seçimlere katılım gösterirken, bu yerel seçimde sayı 48,2 milyonda kaldı. Eksik kalan 6 milyonu aşkın seçmeni, çok büyük oranda önceki seçimlerde AKP’ye oy vermiş yurttaşlar oluşturdu. AKP’nin bir kısım oyu da hanesine 2,4 milyon oyu yazdırmayı başararak seçimden 3’üncü parti olarak ayrılan YRP’ye gitti. CHP’nin (ya da ittifakın) bir önceki yerel seçimde  aşağı yukarı aynı oyu aldığı kentlerde belediyeleri kazanması, AKP’nin sandığa gitmeyen ya da YRP’ye akan oyları sayesinde mümkün olabildi. Örneğin Bursa’da CHP adayı Mustafa Bozbey 2019’da aldığı yüzde 47’yi, 0,6 puan geliştirdi ama AKP esas darbeyi küskün seçmenlerinden yedi. AKP’nin 898 bin olan oyu 693 bine düştü ve YRP’de kümelenen yüzde 5’lik dilim, 5 yıl önce aldığına yakın bir oy oranıyla Bozbey’e seçim galibiyetinin kapısını araladı. Bu sadece bir örnek, birçok kentte daha benzer bir örüntü söz konusu. Elbette bunun dışında, adayların özel fark yarattığı yereller de oldu.

Seçim sonuçlarının doğru tahmin edilememesinin nedeni, iktidar seçmenindeki davranışın önceden kestirilememesiydi. Muhalefetin kazandığı potansiyel üzerinden yapılan değerlendirmeler bu nedenle isabetli olamadı. Bu nedenle sonuçları sadece oranlar üzerinden okumak yanıltıcı olabilir. Türkiye’de hâlâ seçmen havuzları arasında kırılma yaratacak düzeyde bir geçişkenlik yok. Geçişkenlik yok değil ama bazı yerellere özgü ve kısıtlı. Yerel seçimdeki değişim, 2023 Mayıs’ında Erdoğan’ın arkasında birleşen, lidere sadakat ve milli/dini söylemler üzerinden seçime motive olan iktidar tabanının, 2024 Mart’ında AKP/MHP adaylarına ya da kurumsal olarak AKP kimliğine karşı aynı sahiplenici yaklaşıma sahip olmaması ve alternatif bir sağ aktörün kısmi etkisi nedeniyle yaşandı. Bir bakıma harç gevşedi, iktidar çözüldü. Sağ taban Mayıs’ta yan yana duran muhalefete geçit vermemek için Erdoğan’a elini uzattı ancak Mart’ta iktidara kontrolsüz bir gücü bahşetmeye aynı derecede istekli olmadı. Nedenleri tartışılabilir. İlk akla gelenler ekonomik kriz, geçim sıkıntısı, emeklilere reva görülen yaşam, Filistin konusundaki samimiyetsizlik, bürokrasideki yozlaşma ve keyfilik… Muhalefetin parçalı hali, iktidar seçmenini bir şeyleri korumak adına sandığa koşma hissiyatından alıkoymuş da olabilir. Bununla birlikte iktidara yönelen bir tepkinin, en azından memnuniyetsizliğin varlığı yadsınamaz.

Sebep ne olursa olsun artık CHP’nin önünde yeni ve çok önemli bir fırsat var. Yerellerde kazanılan iktidarlar, ekonomik ve sosyal kriz koşullarında birer mevzi olarak değerlendirilmeli. Buralarda hayata geçirilecek politikalar, geniş halk kesimlerinin CHP’ye dönük bakışında belirleyici referanslar olacak. Partinin ülkeyi yönetip yönetemeyeceğine dönük toplumsal kanı, büyük oranda yerel yönetimlerde ortaya konacak performanslar üzerinden oluşacak. CHP bu fırsatı iyi kullanırsa, işte o zaman memleketin siyasi dengeleri bir daha eskisi gibi olmayacak şekilde değişebilir.

                                                            /././

Kolları sıvayıp yola koyulunca...(Gözde Bedeloğlu)

Yerel seçimler, dünyada başka ülkelerin merak edeceği bir aktivite değil. Beşiktaş'ın çöpünü kimin toplayacağından Amerika'ya ne? Biz soruyor muyuz İngiltere'de muhtar adayları kimdir diye? Ancak bir ülkenin cumhurbaşkanının, 17 bakanla birlikte İstanbul'da yerel seçim çalışması yürütüp ilçe ilçe gezmesi elbette ilgi çekici. Hatta Z kuşağının değimiyle biraz 'cringe.'

Dolayısıyla, 31 Mart'tan önce dış basında yayınlanan seçim tahminlerinde AKP'nin İstanbul'u geri alıp almayacağı üzerinde en çok durulan konu oldu. BBC Türkçe'nin dünya basınından derlediği analizlere göre yerel seçimler Türkiye'nin geleceğine karar verecekti. Anadolu coğrafyasının sakinleri olarak, çoğumuz bu iddiadan yaklaşık bir yıl önce vazgeçmiştik. Her şey, felaket seviyesinde kötü gitmesine rağmen beklenen değişim olmamıştı, olmayacaktı da. Bu yılgınlık, bıkmışlık insanda o iki metrelik oy pusulasını zarfa tıkıştıracak derman bırakmamıştı. Tarkan'ın 'Geççek' şarkısı çalmıyordu artık hiçbir yerde. Sandığa gitmeyeceğini söyleyenler hiç de az değildi. Ama şurada biz bizeyiz, tanırız birbirimizi, yeterli söylenme seviyesine ulaştıktan sonra kararlarımızı yeniden gözden geçirmek gibi bir huyumuz vardır. Evet, katılım oranında 2019 seçimine göre 6 puanlık bir düşüş olmuş ama %78 de hiç fena değil. Türkiye, oy pusulası aracılığıyla konuşmayı hep sevdi.  

İngiltere'nin The Economist dergisi, yerel seçimlerde 'kaçınılmaz olarak' AKP'nin 'ülkenin çoğunluğunda galip geleceğini' yazmış. Yani tamam, CHP'nin Anadolu'nun derinliklerine süzülüp Adıyaman'a ulaşacağını kimse tahmin etmemişti ama Yozgatlı emekli dayının küfürlü isyanı da bir şeylerin habercisi gibiydi. Nerden bilecekti The Economist, iktidarın açlıkla sınadığı emekliye MHP'li vekilin “her şeyi devletten bekleme, ek iş bul, simit sat” diyerek sinir uçlarıyla oynadığını. Yine de hakkını teslim edelim, öngörü, Erdoğan'ın önündeki en büyük zorluğun ekonomi olduğunu içeriyor. İsrail'de yayımlanan Haaretz gazetesi de benzer bir izlenimle, yerel seçimlerin Türkiye'deki kasvetli gidişatı devam ettiren bir şekilde sonuçlanacağını öngörmüş. Amerika'da yayımlanan Foreign Policy dergisi, ekonomideki kötü gidişata dikkat çekse de Erdoğan faktörünün önemini vurgulamış. Özetle, yerel seçimin sonucunda, Türkiye'de demokrasinin tamamen sönme yoluna girebileceği uyarısı yapılmış. Yozgatlı dayının küfürleri İngilizce'ye çevrilmiş olsaydı, dipten gelen emekli dalgası belki bu karamsar yorumları biraz yumuşatabilirdi.

Geçen yıl (14 Mayıs) seçim günü, bu köşede şöyle yazmıştım: “Otokrasiler sandıkta yenilir mi? Yerini, yeniden demokrasi alabilir mi? Evet. Devleti çiftliği, halkı tebaası gibi gören siyaset anlayışı insanlarda hiçbir iyiliği, umudu hak etmediğine dair bir değersizlik hissi oluşturur. Bundan sıyrılıp gücünü fark etmiş ve hakkını geri almaya kafayı takmış milyonlarca insanın karşısında durmak imkânsızdır. Bu akşam sandıklar açıldığında sorunlarımız kendiliğinden kaybolmayacak. Umarım tercihlerimizin toplamı, derince bir nefes alıp özgürlüğümüz için mücadeleye kararlı bir halk olduğumuzun bütün dünyaya ilanı olur.” O gün, bugün değilmiş. Seçimden sonra bir yazı daha yazmış ve sonucu değerlendirmeye çalışmıştım: “Seçmenin neredeyse yarısı siyasette değişim istediğini gösterdi. Bir kesim ise, belli ki bunun için kendini yeteri kadar güvende hissetmiyor. Önümüzde yerel seçimler var. Ev ev, sokak sokak, mahalle mahalle gezmeyi gerektiren yerel seçim çalışmaları, muhalefet için tereddütlü ve değişimden korkan seçmenle bir araya gelmek için önemli bir fırsat olarak görülüp değerlendirilmeli. Kolları sıvayıp yola koyulma zamanı. Demokrasinin, sandıklara atılan oylardan ibaret olmadığı ziyadesiyle idrak edildi diye umut ediyorum.”

31 Mart seçim sonuçları Türkiye'nin ana muhalefet partisi CHP'nin kolları sıvayıp işe koyulduğunu gösteriyor. Son bir yılda daha da yoksullaşan, barınma, beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan insanların karşısına çıkarılan 600 ev sahibi, kent lokantalarını, yoksulluğu küçümseyen iktidar adaylarlarının da unutulmaz katkısıyla, CHP Türkiye genelinde çok önemli bir başarı elde etti. Bunda 'özü başına' bir seçim süreci geçirmesinin etkisi de var, yoksulluğun ideolojik sınırları ortadan kaldırmasıyla daha önce oy alamadığı kesimlere ulaşabilmesinin de ve hali hazırdaki belediye başkanlarının beş yıllık hizmet başarılarının da...

Halk, parası plastik dinazorlarla çarçur edilmeyip önüne üç tas sıcak yemek olarak konduğu zaman, ya da sıcak bir öğrenci yurdu ya da çocuğunu emanet edebileceği bir kreş bulabildiğinde, bu zamana kadar kendinden nelerin çalındığını daha somut bir şekilde görebildi. 2024 seçimi, sonuçları bakımından her ne kadar çökertilen ekonomiye bir tepki olarak okunabilirse de, rantçılık yerine halka hizmeti öne koyan belediyelerle geçirilen son beş yıllık deneyim yabana atılamaz.  

31 Mart öncesi dünya basınındaki karamsar öngörüler 1 Nisan itibariyle hızla dağıldı. Gazeteler, ana muhalefetin beklenmedik bir darbeyle Erdoğan'a karşı net bir zafer kazandığından bahsederken Ekrem İmamoğlu için ulusal bir kaderin şekilendiği yorumunu yapıyor. Kazandığı her seçimi ülkeyi istediği gibi yönetme vizesi sayan Erdoğan'ın karşısında artık spotları üzerine çeken potansiyel yeni bir lider var. Üç gün önce, demokrasimizin tamamen sönme yoluna girebileceği yazılmıştı, bugün yerel seçim sonuçlarının siyaseti alt üst edebileceği düşünülüyor. Dünya da bizim gibi bizi anlamaya çalışıyor. 

                                                               /././

Bahar gelmiş memleketime(Hayri Kozanoğlu)

Türkiye toplumu; laikliği hiçe sayan uygulamalara, cemaat ve tarikatlara, halka üstten bakan yöneticilere, gelir ve servet dağılımındaki bozulmaya, ekonomideki kötü gidişe ”artık yeter!” ültimatomu vermiştir.

Tayyip Erdoğan 31 Mart 2024 seçimlerinde siyasi kariyerinin en ağır yenilgisini yaşadı. Halk bir anlamda 2023 seçimlerindeki yanlış oy tercihinin  “öz eleştirisini” yaptı, AKP-MHP’nin başını çektiği Cumhur İttifakı’na dur dedi. Siyasette böyle keskin bir ivme kaybı durdurulamaz, Erdoğan’ın düşüşü kolayca önüne geçilemez, seçim manevraları nedeniyle yakıştırılan “Büyük Usta” sıfatı dahi bir noktadan sonra para etmez. Bu seçim ayrıca yürütme-yasama-yargı kuvvetler ayrılığı ilkesini hiçe sayan Cumhur Başkanlığı Yönetim Sistemi’ne de kırmızı karttır, Türkiye gibi bir ülkenin kurumsal yapıları, demokratik teamülleri hiçe sayan bir zihniyetle,  tek kişinin iradesiyle yönetilemeyeceğinin de anlaşılmasıdır.

İsterseniz seçim sonuçlarını 10 maddede bir özetlemeye çalışalım;

1- Türkiye toplumu; laikliğe hiçe sayan uygulamalara, ülkenin adeta bir tarikatlar-cemaatler koalisyonu, yandaşlık şebekeleriyle yönetilmesine, halka üstten bakan yöneticilere, gelir ve servet dağılımı hızla bozulurken en son belediye başkan adaylarının fahiş servetleriyle gözler önüne serilen aşırı zenginleşmeye, ekonomide kötü gidişe “artık yeter!” ültimatomu vermiştir.

2- Aslında 2019 seçimleriyle de ortaya çıkan bir eğilim, başta İstanbul, kozmopolit, metropol kentlerin, Erdoğan gibi otoriter liderlere, muhafazakar yaşam tarzının dayatılmasına geçit vermemesi olgusu perçinlenmiştir. Bu ruh hali aslında dünyanın başka coğrafyalarında da gözleniyor, özellikle Doğu Avrupa’da “sağ popülist” liderler taşranın ve kırsal kesimin desteğini alırken, başkentlerde, finans, kültür ve eğitim merkezlerinde seçimleri kaybediyor.

3- Bu seçimler bir yönüyle, CHP’nin 1946’dan sonra %33.3 oy oranı ile birinci parti haline geldiği, Ecevit’in Karaoğlan sembolüyle liderliğinin onaylandığı 1973 seçimine benziyor. Bu yanıyla Özgür Özel-Ekrem İmamoğlu liderliği benimsenmiş görünüyor. Bir yönüyle de, 80’li yıllara damgasını vurmuş Turgut Özal’ın ağır bir seçim yenilgisiyle hızla etkisini ve prestijini yitirmeye başladığı 1989 yerel seçimlerine benziyor. Her iki süreç de geri dönüp bakılınca, CHP ve toplumsal muhalefet açısından üzerinde düşünülmesi, dersler çıkarılması gereken mesajlar içeriyor.

4- Aslında rakamların soğuk diline bakarsanız, 2017’den beri tüm seçim ve referandum süreçlerinde karşımıza çıkan, iktidar ve muhalefet blokları arasındaki 48-52 aralığına sıkışmış oy oranları 31 Mart seçimlerinde de gözlendi. AKP-MHP oyları üzerine Yeniden Refah’ı ve BBP, Hüda-Par ile marjinal partileri eklerseniz %48 oranına ulaşıyorsunuz. Yalnız bu kez %52 oy oranını  muhalefet bloku yakaladı. Böyle bakınca Erdoğan’ın Fatih Erbakan’a kızmaya hiç hakkı yok. Çünkü bugünkü %6.61 oy oranına bakarsanız, 2023’te onun desteği olmasaydı cumhurbaşkanı seçilmesinin iyice zora gireceği görülüyor. Buna karşın CHP’nin kazandığı büyük kentlerin hiçbirinde, Yeniden Refah’ın oyu eklense dahi AKP’nin kazanamayacağı anlaşılıyor.

5- CHP hem aldığı %37.6 oy oranıyla birinci parti haline geldi. Bu performans  AKP’nin iktidara geldiği 2002 seçimlerindeki %34,3 oranının da hayli üzerinde. Hem de yerel yönetimlerde kıyı kentleri, laik yaşam tarzına sahip yerlerin üzerine Afyon, Kütahya, Amasya, Bartın, Kilis, Adıyaman gibi hiç beklenmeyen illeri ekledi. Hatay hariç bıçak sırtı görülen Bursa, Balıkesir, Manisa gibi kentleri kazandı. Böylelikle bir anlamda Türkiye’nin partisi haline geldi. Bursa’nın da katılmasıyla tüm önemli metropol kentler CHP’nin eline geçmiş oldu.

6- Genel hatlarıyla başta İstanbul, 2019’da kazanılan kentlerde CHP’li yerel yönetimlerin halktan onay aldığı görüldü. Propaganda sürecindeki çamura bulanmış şehirler, berbat trafik, akmayan sular, beceriksiz yönetimler benzeri iktidar cephesinden gelen abartılı söylemlerin halkta karşılık bulmadığı görüldü. Aynı şekilde DEM parti ile birlikte yönetecekler iddialarına da itibar edilmedi. Kürt seçmen de büyük ölçüde CHP’li adaylara oy vererek, kendi camialarından yükselen milliyetçi seslere, “çözüm sonunda Erdoğan ile olur ”kestirme  yorumuna prim vermedi. Tüm eksikliklerine, yer yer piyasacı uygulamalarına karşın CHP’li yerel yönetimlerin başarılı olduğunu, ekonomik sıkıntılar karşısında sınırlı “sosyal belediyecilik” uygulamalarının seçmen üzerinde olumlu etki yaptığını, 5 yıl boyunca önemli bir yolsuzluk-usulsüzlük dosyasıyla karşılaşılmamasının da bu parlak sonucu verdiğini söyleyebiliriz.

7- “Boş tencere sandığa yansımaz” tezi yalanlandı. Aslında 2023 seçimlerinde dolar kurunu döviz rezervlerini yakmak pahasına 20 liranın altında tutmak, böylelikle enflasyonun patlamasını önlemek, KDV-ÖTV zamlarını seçim sonrasına ertelemek, çok düşük faizlerle hem geliri harcamalarına yetmeyenlerin borçlanarak gemiyi yüzdürmesini sağlamak, hem de bu sayede talebin canlılığını korumak politikası halkta “narkoz etkisi” yapmış, ekonomik sorunların hissedilmesini ertelemişti. Mehmet Şimşek’in kemer sıkma politikaları ise çok geçmeden dar gelirli yurttaşlar arasında etkisini gösterdi, özellikle emeklileri derin bir yoksulluğa sürükledi. Faiz artışları, borçlanarak yaşamını sürdürme olanağını da iyice maliyetli hale getirdi. Bu tepkiler haliyle sandığa yansıdı. Gençlerin umutsuzluğu, bir an önce kapağı yurtdışına atma gayretlerinin de elimizde henüz somut veriler bulunmamakla birlikte, Erdoğan’ın yenilgisinde rol oynadığı tahmin edilebilir.

8- Erdoğan’ın balkon konuşması, piyasaların korktuğu referandum olasılığını ortadan kaldırdı. Orta Vadeli Program ve 12. Kalkınma Planı üzerinden Şimşek döneminin süreceği iması, başta döviz, finansal piyasalarda sakin bir görünüm sağladı. Ancak AKP içerisinde kaçınılmaz biçimde, bu yüksek faizler, kemer sıkma programı yenilgimizi getirdi tartışması olacak. Özellikle TL kredi kullanan Anadolu sermayesinin yüksek faizlerden şikayeti artacak. Buna karşın, bu programdan bir kez saparsak ekonomi tamamen çöker tezini savunanlar da bulunacak. TÜSİAD ve piyasacı yorumcular da bu cepheye destek verecek. Önümüzdeki aylarda ekonomik durgunluğun belirginleşmesi, işsizliğin artmasıyla bu tartışmalar alevlenecek, muhtemelen bir hesaplaşmaya dönüşecek.

9- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mayıs’ta Biden ile randevusu bulunuyor. Mevcut ekonomi programının büyük ölçüde yabancı para girişlerine bağlı olması; zaten Sisi ile barışma, Suudi Arabistan’la yumuşama, İsrail ile ticaretin Gazze’de yaşanan vahşete rağmen sürmesi gibi belirtiler de eklenince önümüzdeki dönemde Atlantik İttifakı ile yakınlaşma, AB ile yumuşama süreçlerinin deneneceği izlenimi veriyor. Bir anlamda 2002-2006 arası Batı’ya yanaşma döneminin tekrarı beklenebilir. Ama öte yandan balkondan yapılan konuşma Kürt sorununda şahin bir çizginin belirginleşeceğini, CHP’yi bu şekilde zor durumda bırakma, vatan, millet, bayrak edebiyatıyla hamaseti koyulaştırma stratejisinin izleneceğini düşündürttü. Batı ve Kürt eksenlerinde bağdaşması oldukça zor iki hattın nasıl birlikte yürütüleceğini zaman gösterecek. Bu çelişkilerin teşhiri muhalefet açısından büyük önem taşıyacak.

10- Halk ardı ardına yaşanan seçim döngülerinden bıktı. O nedenle CHP’nin şu ana kadar erken seçimi telaffuz etmemesi doğru bir yaklaşım görünüyor. CHP’nin düşeceği diğer bir tuzak da, erkenden Özel-İmamoğlu liderliği tartışmasına girmek olur. Özel’in hiç beklenmeyen illerdeki adaylık taktilerinin tutması, özellikle kendi memleketi Manisa’dan büyük destek görmesi ilk seçimi başarı hanesine yazdırdı. Şimdi CHP halkın önüne hem demokratikleşme, hem de ekonomi konularında somut çözüm önerileri, kapsamlı bir programla çıkmalı. 6’lı Masa ayak bağından kurtulması, iyice derinleşen gelir ve servet dağılımı çarpıklıkları çubuğu sola bükme, emekten yana açılımlar yapma olanağı veriyor. Son dönemde Avrupa’da en büyük başarıyı sağlayan “ortanın solu” parti olması dünyada da gözlerin CHP’nin üzerine çevrilmesini, Türkiye örneğinin yakından izlenmesini getirecek. Bu gerçek de yeni liderliğe ayrı bir sorumluluk yüklüyor. CHP ayrıca ilk fırsatta, Kürt bölgelerinde halkın iradesiyle seçilen belediye başkanlarının yerine kayyım atanması halinde karşılarında kendilerini bulacaklarını ilan etmeli, Kürt seçmenin Batı illerinde oylarıyla verdiği desteği karşılıksız bırakmamalıdır.

Bitirirken, Türkiye ilkbaharla birlikte en son Gezi sürecinde yaşadığımız umutlu, coşkulu, iyimser ruh haline geri döndü. Bu enerji toplumsal muhalefetin tüm kesimlerine sendikalara, meslek örgütlerine, son dönemlerde büyük dinamizm sergileyen ekolojist ve kadın hareketlerine de yansımalı. Talepleri toplumda yankı bulan emekliler bu moralle örgütlenmelerini yaygınlaştırmalı. Yeni dönemde demokratik eylemlerin meşruiyetinin artacağı, engellenmelerinin zorlaşacağı varsayımından hareket edilmeli. Sol, sosyalist partiler de ülkede esen bu sol rüzgardan nasibini almalı, topluma emekten yana kamucu çözümler sunmalı, laiklik konusundaki duyarlılıklarını sürdürerek CHP’yi de bu eksene çekmenin çabasını sergilemeli. Sol Parti’nin kazandığı Hozat ve Saratlı belediyeleri gibi örnekler üzerinden kamucu, dayanışmacı sosyalist yerel yönetim anlayışının hayata geçmesi için büyük çaba harcanmalı, bu şekilde CHP’li belediyelerin de yüzünü döndüğü güzel örnekler yaratılmalıdır.

                                                               /././

DEM, kayyumun hesabını sordu(Nurcan Gökdemir)
DEM Parti 2019 seçimleri sonrası kayyum atanarak elinden alınan Diyarbakır, Van, Mardin gibi şehirleri yeniden kazandı. Parti, 54 bin seçmen kaydırılması ile 10’un üzerinde belediyeyi kaybettiklerini savunuyor.

31 Mart yerel seçimlerinin kilit partilerinden olan Demokrasi ve Eşitlik Partisi (DEM Parti) Doğu ve Güneydoğu illerinde 2019 yılında elinden kayyum yoluyla alınan belediye başkanlıklarını kazandı. Parti ayrıca Ağrı ve Muş’u AKP’nin elinden geri aldı. Bölgede oy oranını korudu ancak Batı illerinde oylarında büyük gerileme görüldü. DEM seçmeninin “AKP karşıtlığı” temelinde oy kullandığı görüşü genel kabul görüyor şimdi merak edilen AKP’nin kayyum silahını yine kullanıp kullanmayacağı…

Yerel seçimlerden bir gün sonra görüşlerine başvurduğumuz DEM Parti Demokratik Yerel Yönetimler Kurulundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Rüştü Tiryaki, sonuçlardan memnuniyetini dile getiriyor. Resmi olmayan sonuçlara göre 3’ü büyükşehir 10 il, 58 ilçe ve 7 beldede yerel iktidara sahip olan DEM Parti’nin seçmen kaydırma nedeniyle en az 10 ili kaybettiklerini dikkati çeken Tiryaki, tespit ettikleri 54 bin seçmen olduğunu ve bu nedenlerle sonuçlara itiraz edeceklerini söylüyor. 2019 sonrası kayyum yoluyla belediyelerinin çalındığını söyleyen Tiryaki, “Seçimden önce 54 bin seçmeni belgeledik, itiraz başvuruları yaptık ama reddedildi. Şimdi de en az 10 belediyemizi seçmen taşıyarak çaldılar” diyor.

Resmi olmayan sonuçlara göre, DEM Parti’nin bir önceki seçime göre oyları yüzde 3 dolayında geriledi, 2,7 milyon oy alarak dördüncü parti oldu. Emek ve Özgürlük İttifakı içinde Yeşil Sol Parti ismiyle yer alarak katıldığı seçimde yüzde 9 olan oyları yüzde 5,7’ye düştü.

Bu gerileme, daha çok ülkenin batı illerindeki kayıplardan kaynaklandı. Bu illerde DEM seçmeninin “stratejik” bir tutum alarak AKP’ye kaybettirme motivasyonuyla hareket ettiğini rakamlar gösterdi. Örneğin İstanbul’da 2023 genel seçimlerinde yüzde 8,1 olan oy oranı yerel seçimlerde yüzde 2’ye kadar geriledi. DEM Parti bu kentte Meral Danış Beştaş’la Büyükşehir için yarışırken ilçelerden 22’sinde aday göstermedi, 17 ilçede DEM Partili adaylar başkanlık için yarıştı. DEM Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Beştaş da sonucu “İstanbul’da çıkan sonuç, DEM seçmeninin AKP’yi cezalandırmasıdır” sözleriyle değerlendirdi.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday gösterilen Gültan Kışanak’ın oyu da yüzde 0,8’de kaldı.

Doğu ve Güneydoğu illerinde ise oylarda bir önceki seçimlere göre büyük bir değişiklik görülmedi. DEM Parti seçmeni bu kentlerde tercihini değiştirmeden oy kullandı.

75 BELEDİYEYİ KAZANDI

2024 yerel seçimleri sonunda DEM Parti 3’ü büyükşehir 10 ilde birinci parti oldu. Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehirlerinin yanısıra Ağrı, Hakkari, Muş, Siirt, Dersim, Batman ve Iğdır’da DEM Partili başkanlar ipi göğüsledi. 2019’de Sırrı Sakık’ın aday gösterildiği Muş’ta seçim kaybedilmişti. Ağrı’da da AKP’nin adayı Savcı Sayan seçimi almıştı.

198 oyla kaybedilen Bitlis’in sonuçlarına itiraz edilecek. Bu belediyelerin yanısıra 58 ilçe ve 7 beldenin de belediyelerini kazanarak toplamda 75 belediyeyi kazandı.

Merkezin kazanıldığı Dersim, Batman ve Iğdır’ın hiçbir ilçe belediyesinde DEM Partili adaylar başarı kazanamadı ancak Van’ın tüm ilçeleri, Diyarbakır’ın 3 ilçesi dışında tüm ilçeleri, Urfa’nın ise 7 ilçesini DEM Partili adaylar kazanarak başkanlık koltuğuna oturdu.

GELENEK BOZULMADI

İlçelerde çoğunlukla yüzde 70’in üzerinde oya ulaşan DEM Parti’nin en yüksek oy oranına ulaştığı ilçe yüzde 86 oy oranı ile yine Diyarbakır’ın Lice ilçesi oldu.

KARS KAYBEDİLDİ

Önceki seçimde kazanılan Kars bu seçimde el değiştirdi. DEM Parti’nin 3 bin 842 kaçak seçmen tespit ettiği Kars’ta belediyeyi MHP’li aday kazandı. DEM Parti adayı Kenan Karahancı oyları yüzde 29’da kalırken seçime bağımsız giren eski HDP’li başkan Ayhan Bilgen 548 oy alabildi.

Türkiye Komünist Partili Başkan Mehmet Fatih Maçoğlu’nun Kadıköy’e kaydırıldığı Dersim’de DEM Parti adayı yüzde 40’a yakın oyla başkan seçildi.

HÜDAPAR’IN KARŞISINDA KADIN BAŞKAN

HÜDAPAR’ın güçla olarak kabul edildiği Batman’da DEM Parti’nin kadın adayı Gülüstan Sönük, yüzde 64 oyla başkanlık koltuğuna oturdu. Gülüstan Sönük, HÜDAPAR’ın adayına yüzde 50 dolayında fark atarak seçilmeyi başardı. Sönük ayrıca, tüm iller arasında en yüksek oy oranına sahip oldu.

∗∗∗

KAÇAK SEÇMEN İTİRAZI

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, sosyal medya hesabından bir açıklama yaparak kaçak seçmenlerle kazanıldığı düşünülen belediyelerdeki sonuçlara itiraz edeceklerini duyurdu.

“Büyük emek ve mücadele ile kazandığınız belediyeleri kaçak seçmenle gasp etmek istiyorlar” diyen Bakırhan, Şırnak’ta 6 bin 541, Kars’ta 3 bin 842 kaçak seçmen tespit ettiklerini, Bitlis’te de kaydırılan seçmenlerle DEM Parti’nin kaybetmesinin sağlandığını ifade etti. Bakırhan, “Demokratik kamuoyu ve muhalefeti kaçak seçmenle gasp edilmek istenen halk iradesine sahip çıkmaya çağırıyoruz. Açık şekilde ifade edelim; başta Şırnak, Bitlis ve Kars olmak üzere onlarca kentte kaçak seçmenle kazandığını düşünen yönetimler meşru değildir. Herkesi halk iradesine saygı göstermeye davet ediyoruz” dedi.

∗∗∗

KAYYUM BEKLENTİSİ ZAYIF

2019 seçimlerinde kazandıkları belediyeler kayyum atanarak elinden alınan, başkanların büyük çoğunluğu cezaevine konulan HDP’den sonra kurulan DEM Parti’nin bu dönemde yine kayyum tehdidiyle karşılaşıp karşılaşmayacağı merak ediliyor. Genel beklentinin AKP’nin oylarının azalması ve ikinci parti durumuna düşmesinde gerilim ve ayrıştırıcı politikalarının etkili olduğu görüşünden hareketle bu seçim sonrası kayyum silahını kullanmayacağı beklentisi ifade ediliyor. Kayyum atamak yerine AKP’nin Kürt seçmenin desteğini sağlamak amacıyla “Çözüm sürecini canlandırma” söylemiyle girişimlerde bulunabileceği de değerlendiriliyor.

                                                                 /././

Erdoğan şimdi ne yapacak?(Yaşar Aydın)

Seçimin ilk ve en büyük kaybedeni Erdoğan’ın şahsında Saray Rejimi oldu. Balkon konuşmasına bakınca ortada bir hezimet yok hatta demokrasinin zaferi var. Ama ses tonuna, yanındakilere ve konuşmanın satır aralarına bakınca Erdoğan’ın içinin çok rahat olmayacağı görülecektir.

Konuşma sırasında yanında ne aday ne de partiden üst düzey bir yönetici vardı. Anlaşılan herkese eşit mesafede ve sil baştan kurgulamayı deneyecek. Özellikle parti organlarında ciddi bir değişim beklentisi başladı bile.

Konuşmasında kapsayıcı vurgular vardı. Ama satır aralarına bakıldığında aslında zaman kazanmanın ötesinde anlamı olmayan cümleler kurduğu çok açık. Anlaşılan bu hafta düşünecek, bayramdan sonra harekete geçecek.

Erdoğan’ın nisan ayı içinde yapacağı olası hamleler ne olabilir şöyle bir sıralayalım isterseniz.

İLK HEDEF PARTİ

Yenilgiyi asla üzerine almayacağı için ilk hedefi parti örgütü olacak. İl başkanları ve örgütlerden sorumlu isimler peşi sıra “affını isteme” açıklaması için sıraya girecektir. Bahar temizliği mayısı bulmaz.

KABİNE DEĞİŞİR Mİ?

Değişiklik sadece parti yönetimiyle sınırlı kalmaz. Erdoğan neredeyse tüm bakanları İstanbul’a yolladı. Hepsi sahadan rapor verip durdu. Ama bu durum istenilen sonucu vermediği gibi halktan da tepki aldı. Özellikle bazı bakanların negatif etkisi bile oldu. Ekonomi, Milli Savunma, Dış ve İçişleri hariç hiçbir değişiklik sürpriz sayılmamalı. Şimşek’in adı değişecekler arasında çok fazla geçiyor. Ama kısa vadede böyle bir gelişmenin yaşanması neredeyse imkansız. O hamle seçim öncesi hamlesi olarak rezervde durur.

İTTİFAK NE OLACAK?

Erdoğan yaptığı balkon konuşmasında Bahçeli’ye teşekkür etmeyi ihmal etmedi. Seçimin sonucu MHP’yle ilişkilerini gözden geçirecek bir sonuç üretmez. Ama bu Bahçeli’nin durum değerlendirmesi yapmasının önünde engel değil. Önümüzdeki günlerde sağlığı el verdiği kadarıyla ikiliyi birlikte kameraların karşısında göreceğiz. Bahçeli yeni bir yol haritası hazırlığına başlamıştır.

AJANDADAKİ HAMLELER

Erdoğan’ın kafasındaki atılacak hamleler bunlarla sınırlı değil. Bu başlıklar ilk elden yapacakları. Ajandasındaki başlıklar olduğu yerde duruyordur. Asıl mesele yerel seçim sonuçlarının, ajandasına zarar vermeden nasıl toparlanacağı.

Dört yıl boyunca (en azından üç yıl) seçimsiz bir dönem var. Bu dönemde Erdoğan’ın yapmak istediklerini birkaç başlıkta toplamak mümkün.

Birincisi ekonomide mesafe almak zorunda. Mehmet Şimşek’le birlikte önümüzdeki bir iki yıl ücretleri ile geçinenler, üreticiler ve emekliler açısından çok daha zor geçecek. 2028 seçimi öncesi “toparlama” hedefiyle bir program ve acı reçete önümüzde duracak.

Buna eşlik edecek hatta uygulanacak acı reçeteyi unutturacak siyasi hamleler gerekli. Anayasa tartışması bunlardan biri. Bir yandan tüm ülkeyi meşgul edecek diğer yandan muhalefeti parçalamak için zemin hazırlamış olacak.

Bu duruma eşlik edecek baskı yasalarını devreye sokup toplumsal muhalefetin eve hapsedilmesi ise pastanın üzerindeki çilek olacaktır.

Bu, Erdoğan’ın 28 Mayıs 2023 tarihli seçimin hemen ardından aklından geçenlerdi. O tarihten bu yana yerel seçimi hedef olarak belirlemesinin de arkasında yatan gerçek buydu. Yenilen muhalefete son darbe vurularak iş düzleştirilecekti. Ama öyle olmadı.

ÇÜNKÜ İKLİM DEĞİŞTİ

Yerel seçimin en belirgin sonuçlardan biri de ülkenin ikliminin değişmesi. Kasvetli hava dağılmaya başladı. Tek güç olarak ortalıkta dolaşan iktidarın façası fena bozuldu. AKP’nin ve Erdoğan’ın yenilme ihtimali bir kez daha görüldü. Bu durum her şeyden önce toplumun direncini artırdı.

Bu direncin muhalefet partilerinin tamamına ve TBMM’ye yansıması kaçınılmaz olacak. İşte tam o durumda Erdoğan’ın ajandası işlevsiz bir kağıt parçasına dönebilir. Bu durumu kalıcı kılacak olan ise toplumsal muhalefetin örgütü ve sürekliliği olan yaşayan bir varlığa dönüşmesi ile ilgili olacak.

Yerel seçim sonuçlarına burun kıvıranların değişen iklime bakmaları yeterli olacak.

(Birgün)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder