Kim kazandı kim kaybetti (Murat Ağırel)
Yasaklar bitmeden CHP Genel Merkezi’nden aldığım veriler ile tabloyu gördüğümde verdiğim ilk tepki bu oldu...
İnanılmaz!
İnanılmaz çünkü her seçimden sonra sahil şeridine sıkışmış CHP’den Karadeniz, İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya doğru hızla ilerleyen bir CHP tablosu vardı.
CHP, Kütahya, Adıyaman, Amasya, Kastamonu, Artvin, Giresun, Kilis, Denizli, Uşak gibi AKP’nin uzun yıllardır hüküm sürdüğü, ihaleler patlattığı, borç batağına soktuğu illeri aldı.
Var olan 30 büyükşehirin 14’ünü aldı CHP. Var olan 51 il belediyesinin 21’ini aldı. 337 ilçe belediye, 54 belde kazandı.
Bu sonuçla birlikte yanlışsam düzeltin CHP’li belediyeler Türkiye nüfusunun yüzde 64’ünü, ekonomik büyüklüğünün yüzde 80’ini temsil eden kentleri yönetecek.
1977’den bu yana demokratik bir devrim yaşandı.
İktidar partisi AKP ise 12 büyükşehir, 12 il, 356 ilçe 125 belde belediyesini kazandı.
MHP Türkiye genelinde aldığı 4.98 oy ile 8 il belediyesi kazandı. Cumhur İttifakı MHP’ye yaradı desek yeridir sanırım.
DEM Parti 3 büyükşehir, 7 il, 65 ilçe, 7 belde belediyesi aldı.
Seçimin şaşırtanı Yeniden Refah Partisi 6.19 oy ile 1 büyükşehir, 1 il belediye, 39 ilçe belediyesi kazandı.
İYİ Parti 1 il, 24 ilçe, 4 belde belediyesi kazandı.
Tarihi bir gün yaşandı...
CHP sadece il belediyelerini kazanmadı. Kazandığı birçok ilde adeta tulum çıkardı. İlçeleri, belediye meclislerini de aldı.
En önemlisi de buydu...
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bakın kayıtlara geçsin. Seçimin hemen ertesinde yazıyorum: Daha önce AKP’li belediyelerde olduğu gibi bundan sonra kazanan CHP’li belediyeleri didik didik edeceğim. Halkın parasını çarçur edenler olursa tek tek yazacağım.
Ama sonuç olarak iktidar kaybetti. Hezimete uğradı.
Tarikat ve cemaatlerin elini eteğini öpenler kaybetti...
Devlet adamı kimliğini unutup siyasi parti temsilcisi olarak sokak sokak seçmenleri ikna etmek için gezen bakanlar kaybetti...
Atandıkları koltukların verdiği güçle kendilerini “DEVLET” sananlar kaybetti.
Türk milletinin alın terini kendilerine hak görerek sınırsızca harcayanlar, ihaleler yoluyla işçinin, gencin, emeklinin kanını emenler kaybetti...
Kumpas, iftira, manipülasyon yapanlar kaybetti...
Sahip oldukları sınırsız zenginliklere rağmen gözleri doymayanlar kaybetti...
Kendileri, akrabaları, dostları, arkadaşları, partilileri her türlü devlet imkânından yararlanırken vatandaşa sabrı öğütleyenler yenildi...
Müteahhidin vergi borcu silinirken vatandaştan ikinci vergiyi alanlar kaybetti.
Doğayı, ormanı talan edenler kaybetti.
Demokrasiyi, hukuku ayaklar altına alanlar kaybetti.
Yandaşına ihale üstüne ihale yağdıran ama emekliye adeta “öl” diyenler kaybetti.
Türkan Saylan’a, Uğur Mumcu’ya, Bahriye Üçok’a hain diyenler kaybetti.
Cumhuriyet Devrimlerine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e düşmanlık yapanlar kaybetti...
Bu aslında halkın çığlığıdır.
İktidara “Artık yeter” dedi. Şayet “Bu şekilde devam edersen iktidarı da senden alacağım” dedi.
AKP’den kaçış vaaar! (Orhan Bursalı)
Hepimiz seçim sonuçlarını ülkenin siyasi geleceği açısından yorumlamaya çalışıyoruz.
Güncel ilk gerçek, CHP’nin gerçekten yüzde 25’lik cam tavanı parçalayıp yüzde 38’lere dayanmasını, seçmenin AKP/Reis’e salt bir ihtar özelliği taşıdığını düşünmek yanlış olur. Bu düşünce “Reis’i CHP ile tehdit edeyim bir kez, sonra dönerim” gibi bir komplo düşünce içerir. Siyaset açısından devre dışıdır.
Bir kez oy yer değiştirdi mi, onun yeni macerası başlamış demektir. Bu yer değiştiren oyu izlemek başlı başına bir siyaset uzmanlığı gerektirir.
Oyların CHP’ye yönelmesi, seçmenin önyargısız seçiminin göstergesidir. Yok medyanın yüzde 90 ile seçmeni kontrol, yok TRT, işe yaramamıştır. Demek konu bunların ötesinde, seçmenin davranışının, medyatik kontrol mekanizmasının sanki içindeymiş gibi görünse de kendine özgü davranışını gözlemlemekteyiz.
Mesele sadece emeklilerle de ilgili değildir. Emeklilerin ben yine de oy dağılımını merak ediyorum ama bunun ötesinde emeklilerin daha küçük aile bireylerinin de etkileyici davranış kodları devreye girmiştir.
ORTA SINIFIN ERİYİŞİ ÇOK ÖNEMLİ
AKP’nin aldığı oyların önemli bir kısmının kendi beslediği ve yarattığı, geçim derdi olmayan yeni besleme orta sınıfa dayandığını söyleyebiliriz. Bir de kadim tutucu Anadolu kentleri ve köylerini analım.
Bazen bu “eski yapılar”ın parçalanması uzun zaman içinde ama bilinçli değiştirici politikalar gerektirir. Burada yanlış değerlendirme sayılmazsa, Eskişehir’de Yılmaz Büyükerşen’in Eskişehir’den bir yıldız yaratma bilinçli politikalarının, kendisinin aday olmadığı bu seçimde de Eskişehir’in toplumsal dokusunu değiştirdiğinin belgesi olmuştur. Bu CHP’li yeni belediyelere de örnek olmalı.
10 AYDA NE DEĞİŞTİ?
Evet 2023 genel seçimlerinde AKP sanki asla kaybetmeyecek bir parti havasındaydı. Aradan 10 ay geçti. Peki ne oldu?
2023’te Kılıçdaroğlu aday olmasaydı, Yavaş veya İmamoğlu olsaydı tartışmasını sonraya bırakıyorum. Burada sonuçları belli olmayan bir algoritma var.
2023 seçimlerine giderken bugünkü kadar büyük ekonomik çöküşü yaşamıyorduk.
Sanırım son 10 ayda yaşananlar dolu bardağı taşıran bir etki yaptı diye düşünüyorum. Erdoğan’ın emekçilere emeklilere karşı uzlaşmaz tutumu da bu sonucun ortaya çıkmasında etkili oldu. Bunu yazarken, muhalefetin Erdoğan iktidarının ekonomi politikalarına karşı yürüttüğü çok başarılı aydınlatma çalışmalarının da dolu bardağın taşırılmasında büyük etkisi olduğunu teslim etmeliyiz.
Kaçış çok yönlü. Seçime gitmeyenler var. Yüzde kaç AKP’li seçmen bilmiyoruz. Katılım oranında eskiye göre yüzde 8 kadar düşüş var. Partisiz umursamaz seçmen yüzde kaçtır oy kullanmayan bilmiyoruz. CHP’ye oy veren ama sandığa gitmeyen seçmen de var.
Kesin oyunu değiştiren seçmen sayısının (son seçimde yüzde 35.5 hesabıyla) yüzde 30’un altına düşmüş olabilir. (Bu konuda hesaplar var)
Kuruluşta AKP’ye katılan bir kısım Erbakancı damar YRP’ye döndü.
Yüzde 5 de belki de daha fazlası CHP’ye katılmış olabilir.
RÜZGÂRI BÜYÜTMELİ
Tabii daha önceki seçimlerde AKP’den kopup küçük partilere dağılanların bir kısmını da CHP topladı. Kürt seçmenin bir kısmı DEM’den koparak bir kısmı artık iyice kentleştiği için İmamoğlu’nu tercih edip CHP’nin oyunu artırdıkları görülüyor.
Tüm bunlar tabii ki başta İmamoğlu ve Yavaş’ın olağanüstü yönetim başarılarıyla büyük bir rüzgâr estirmiş olmaları gerçeğini gölgelemeyecektir.
Bir kırmızı rüzgâr esmiştir Türkiye’de.
Bu rüzgârın hızını kesmeden gelecek iktidarı tuğla örercesine inşa etmek kalıyor şimdi.
/././
Dipten gelen dalga ile nefes alma savaşımına devam...(Şükran Soner)
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde, Fethullah Gülen ile seçim ittifakı sürerken oylanmış başkanlık rejimiyle, özünde otoriterleşmenin simgesi başkanlık rejimlerinin hiçbirinde olmayan ucube partili başkana tanınan yetkilerdeki sınır tanımazlığı asla unutmayalım. Söz konusu seçimlerin sonucunun alındığı günlerde içimden geçirdiğim dileğimi paylaşmalıyım...
“Nasılsa demokrasinin katledilmesinde ucube modelle diplere vurduk. İç, dış kirli odaklı ittifaklar oyunlarında, suçlulardan mağdur yaratılması oyunlarında sonuna kadar ödenecek bedellere, yaşamımız çekilebildiği kadar ile aşağıya çekilsin. Suçlulardan mağdur yaratılması oyunları sahneye sokulamadan, toplumun çaresizlikle uyanışı yaşansın...” anlamına gelen senaryoları kurgulamıştım.
Gülen’in, kimliğinin “FETÖ”ye dönüşmesi, klasik Amerikan oyunlarından birinin, KGB kökenli, deniyimli, otoriter Rus lideri Putin’in, yakın tarihlerle cezalandırdığı Erdoğan liderliğini, kurtarılması gereğini üretmişti. Günümüze kadar yaşananlarla çok çıplak öğrendiklerimizle, Suriye topraklarında askeri gücünün denetimini bugünlere kadar getiremeyen Putin yönetimi, Anadolu toprakları üzerindeki iç çatışmaları asla kaldıramayacağı gerçekliğinde, Erdoğan liderliğinin arkasında durması gerçekçiliğini getirmişti.
Kuşkusuz ülkemizdeki en uzun soluklu sivil otoriterleşme iktidarının yaşatılabilmiş olmasında, 15 Temuz darbesi karşısında sivil demokrasi duruşu zorunluluğunun payı da büyük oldu.
***
Menderes, Özal’ın sivil otoriter iktidarlarının 10’ar yıllık sürelerle ayakta kalabilmelerine karşın özel örneklerden biri olarak da Süleyman Demirel’i “Morison Süleyman” kimliği ile üstün zekâ, siyasal deneyimleriyle ayrı tutabiliriz. Cumhuriyet kuşağının eğitim olanaklarından yararlanarak bilimsel kimliği ile de yükselmiş, “Şapkasını alıp gitme” eylemleri ile de hep soluklanmıştır. Amerika’ya biat kültüründen ise ancak “Zincirbozan sürgünü” günleri sonrasında arınmıştır. Özal’ın karşısında, Cumhuriyet değerleri ile duruşu ders alıcı bir örnek sayılabilir.
Önümüzdeki günlerde bizi neler bekliyor. Dünyada bir beteri örneği sömürge ülkelerinde bile yaşatılamamış Erdoğan liderliği üzerinden, sistemin sınırsız hukuk çiğnemeleri ile geliştirilmesiyle gelinen günümüz tablosunda Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki başkanlık rejimi yönetimi son seçim sonuçlarından nasıl bir ders çıkarmış, nasıl bir yol haritası ile yürümeyi seçecektir?
İzleyip göreceklerimizle sonuçlar çıkarımları için çok uzun bir zamanımız olamayacak. Yaşamımızdaki sorunların dev boyutları, toplumun yüzde doksanlarının üzerinde bir oranının bugünlere kadar ödedikleri yaşamın ağır bedelleri, soluklanabilmek için ne iktidarları erkine, ne de biz vatandaşlara zaman tanımıyor. Dipten gelen dalga ile nefes alma savaşımını sürdürmenin ötesinde yürünebilecek bir yolumuz yok.
Dünyada bir örneği olmayan en ucubesinden başkanlık rejiminin, Saray iradesiyle sınır tanımaz boyutlarda haksız-hukuksuz yetki kullanımlarıyla yürünen yolarla bugünlere gelindi. Dip dalgasının sonucu besbelli düşlemedikleri boyutlarda seçim kayıplarıyla alınmış dersler olabilecek midir? Yoksa yeni yeni oyunların oynanması ile mi gücün kullanılması startejisinde bildik yollardan mı yürünecektir? Çok beklemeden, atılan her adımla görebileceğimize göre. Bize düşeni nefes alma savaşımını sürdürmekten başkaca bir çizgide olabilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder