19 Nisan 2024 Cuma

Cumhuriyet KÖŞEBAŞI - 19 Nisan 2024 -

 

Bu haber Türkiye’de yok (Barış Pehlivan)

Türkiye’de kimse yazmadı. Almanya’nın en bilinen yayını olan Tagesschau’dan öğreniyorum:

Aleksandar K., 30 Haziran 2022’de İspanya’nın güneyindeki tatil beldesi olan Marbella’da bir evde ölü olarak bulundu. Elleri ve ayakları bağlanmış, başına torba geçirilmiş ve kafasına iki kurşun sıkılmıştı. Ölümüyle ilgili hazırlanan ilk raporda, Aleksandar K’ye son kurşun sıkılmadan önce günlerce işkence yapıldığı tespit edildi.

Ölünün kimliği tespit edilince cinayet soruşturmasına Almanya da dahil oldu. Zira vahşice öldürülen kişi, uyuşturucu çetelerini takip eden bir Alman polis muhbiriydi.

Alman medyasından duyuyoruz ki bu vahşi cinayeti işleyen kişi ise Tolga S. adlı bir Türktü ve kısa süre önce Türkiye’de yakalandı.

Öğrendiklerim arasında dikkat çeken bir nokta daha vardı...

Tolga S., Hells Angels (Cehennem Melekleri) adlı suç örgütünün üyesiydi. Bu çetenin liderliğini ise bir dönem Almanya’da yaşayan Necati Arabacı yapıyordu. Hatırlatayım, Arabacı, son olarak mafyanın geçit töreni gibi olan, Ayhan Bora Kaplan’ın oğlunun sünnet düğününde görülmüştü.

Ne desem eksik...

Kendisi de suç dünyasından gelen Fransız yazar Jean Genet’nin ağır bir sözü vardır: “Bir halkın utanç duyduğu suçlar onun gerçek tarihini oluşturur.”

O İLANIN PERDE ARKASI

Arka Bahçe’nin önceki köşesine bir mahkeme ilanını taşımıştım. Köy Enstitülerinin mimarı İsmail Hakkı Tonguç’un oğlu Engin Tonguç’un mirasçılarının tespit edilemediği yazıyordu. Kararda, eğer zamanında ortaya çıkmazlarsa o mirasın devlete geçeceği de ilan ediliyordu.

Yazımı okuyan avukat Özgür Aydın aradı. Kendisi 2016’da aramızdan ayrılan Engin Tonguç’un avukatıydı. Ve dahası İsmail Hakkı Tonguç Belgeliği Vakfı’nın yönetim kurulu üyesiydi.

Avukat Aydın, İzmir 3. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin verdiği o ilanın perde arkasını ve “Mirasçısı bulunamadı” iddiasının doğru olmadığını anlattı.

Özetlersem:

1- Engin Tonguç’tan ve ona eşinden kalan mirasın büyük bölümü İsmail Hakkı Tonguç Belgeliği Vakfı’na bağışlanmıştı.

2- Eşi Müstesna Tonguç’un annesinden kendisine devrolan arazilerden birisinde Karayolları Genel Müdürlüğü’nün kamulaştırma hamlesi vardı.

3- İzmir’deki dava bu tek araziye ilişkindi. Mahkeme, Tonguç’un mirasçısı olmadığını iddia ediyordu.

4- Halbuki, Soma Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2017/851 esas sayılı kararında, Engin Tonguç’un tüm mirasçıları listelenmişti. Tonguç ailesinin göçmen olmasından ve Türkiye’ye gelirken ne hikmetse ayrı hanelere kaydından kaynaklı sistemde görünmemesi, bu belirsizliği yaratıyordu. 

                                                  /././

Istakoz (Zülal Kalkandelen)

AKP milletvekili Şebnem Bursalı’nın ıstakoz paylaşımı çok konuşuldu, olay haber bültenlerinde yer aldı, sosyal medyada hakkında espriler yapıldı. Herkes diyeceğini söylediyse ben de görüşlerimi paylaşayım...

Bu olay neden bu kadar çok konuşuldu? Çünkü halkın geniş bir kesiminin açlıkla sınandığı, emeklilerin ayda 10 bin lirayla yaşamaya mahkûm edildiği, insanların pazarlarda yere düşen sebzeleri toplar hale geldiği bir ülkede, halkın temsilcisi olarak TBMM’ye giren bir vekilin lüks bir mekândaki tüketimi paylaşması, kuşkusuz sınıfsaldır ve haklı olarak tepki çeker.

Bir iktidar partisi milletvekilinin ülkesinin koşullarından böylesine kopuk olması, üzerinde konuşulması gereken bir konudur. Her şeyden önce, sosyal medyada yemek paylaşımı yapmak (yiyecek içecek sektörüne ait işletmeler ya da mutfak şeflerinin hesapları hariç), benim düşünceme göre görgüsüzlüktür. Bursalı’nın yaşanan skandal üzerine TBMM’de diğer AKP’liler tarafından kutlanması ise tam olarak pişkinliktir, siyaseten çökmüşlüğün simgesidir.

Kamuoyunda dile getirilen görüşlerle bu noktalarda hemfikirim. Ancak ben olayın kimsenin gündeme getirmediği bir yönüne dikkat çekmek istiyorum.

VAHŞETİN FİYATI KAÇ PARA?

Bir “yemek” olarak sunulan ıstakoz, masalardaki tabaklara koyulmadan önce hangi aşamalardan geçer?

Yakalanarak canlıyken bir süre esir edildiği soğuk sudan alınıp doğrudan kaynayan suya atılarak haşlanır. Çünkü suya atmadan önce öldürülürse, zararlı bir madde salgılayarak zehirlenmeye yol açabilir. Normal olarak ses çıkaramayan ıstakozların merkezi sinir sistemleri olduğundan acıyı ve dehşeti insan gibi hissederler ve haşlanırken canları öyle yanar ki kıskaçlarını birbirine şiddetle vururlar. Bunu yapamasınlar diye kıskaçları bağlanır.

Tabaklara “yemek” olarak koyulan ıstakozlar, insanın en acımasız yaratık olduğuna ilişkin düşünceye iyi bir dayanak oluşturur. Hal böyleyken ıstakozun yalnızca fiyatının konuşulması, bu utandırıcı olayın yalnızca ekonomik değeri yüzünden tepki çekmesi, tam bir trajedidir.

İNSAN TÜRÜNÜN GERİ KALAN ETİK DEĞERLERİ 

Şimdi bazıları, “Istakozu savunmak da Zülâl’e kalmış” diyecek ya da sosyal medyadaki yaygın kullanımla “Yine vegan duyarı kasmış” diyerek alay edecek. Ama düşünmeyecekler ki insanın ve insan dışı hayvanın yaşam hakkını savunmak neden alay konusu oluyor ya da böylesine büyük zalimliklere gösterilen haklı tepki neden yalnızca birilerinin “hassasiyeti” olarak değerlendiriliyor ve bu vahşet sıradanlaştırılıyor?

Nedenini biliyorum. Çünkü bunlar normalleştirilecek ki “ucuz et” için haberler yapılmaya devam edilebilsin. Bir hayvanın bedeni “et” olarak görülecek ki iki ay sonra yapay dölleme ile ayakkabı, çanta gibi üretilen, metalaştırılan o canlar büyük bir korku yaşatılarak “kurban” edilebilsin. Herkes o dönemde “et”in pahalılığından yakınırken, ben yine insan türünün acımasızlığını eleştirip yaşam hakkını savunacağım.

Ne zaman ki insanın etik evrimi öyle bir aşamaya gelir, yediği pahalı ıstakozu da toplumca normalleştirilen ve nispeten fiyatı “daha uygun” bulunan tavuk kanatlarını da sergileyenler, yalnızca insanlar arasındaki eşitsizlik nedeniyle değil, yaşam hakkına saygı temelinde etik nedenlerle toplumun çoğunluğundan tepki görür, işte o zaman insanlık tarihinde ve dünya denen bu gezegende yepyeni bir sayfa açılır.

                                                      /././

Yeni anayasa tuzağı (Emre Kongar)

Öyle anlaşılıyor ki “Şahsım Devleti” rejimini “İyileştirme” adı altına “Yerleştirme” atılımının liderliğini Numan Kurtulmuş yüklenmiş:

Numan Kurtulmuş eski HAS Parti Genel Başkanı iken, Erdoğan/ AKP iktidarını “Harun gibi geldiler, Karun gibi oldular” diyerek eleştiren, ama iktidara transfer olduktan sonra onun sözcülüğüne atanan ve şimdi de Meclis Başkanı olan, bir zamanlar kendi mahallesinde saygınlığı bulunan bir akademisyen. 

Parti değiştirdikten sonra, bu saygınlığı zedelendi mi, zedelendi ise ne ölçüde yara aldı, bilmiyorum. 

Parti değiştirdikten sonra, HAS Parti Genel Başkanı olarak çok sert bir biçimde eleştirdiği Erdoğan/AKP iktidarının hararetli bir savunucusu oldu. 

Şimdi de Meclis Başkanı olarak “Şahsım Devleti” Rejimini yerleştirecek, olağanlaştıracak yeni bir Anayasa yapılması operasyonunu başlatmış. 

Yerel seçimlerden hemen sonra yaptığı konuşmada 1921 Anayasası’nı model olarak aldığını söyledi ve referanduma bile gerek kalmadan Meclis’te 400 oyla kabul edilecek bir çoğunluğu hedeflediğini belirten şu ifadeleri kullandı: 

“Aynen 1921 Anayasası’nda olduğu gibi Türkiye’nin katılımcı, güçlü bir anayasa yapma imkânı bu Meclis’te vardır... 

...Ümit ediyoruz ki; burada yeni dönemde ortaya çıkacak anlayış birliği içerisinde hele hele hiç millete gitmeye hiç gerek kalmadan Meclis’te oluşacak çok büyük bir ittifakla yeni anayasamızı yapmak mümkün olur ve bu şeref de 28’inci dönem milletvekillerinin üzerinde olur.” 

Kurtulmuş, bu sözlerinden sonra, Meclis Başkanvekilleri ile bir yemek düzenleyerek partilerle temaslarına da başlamış. 

Medyada yer alan haber şöyle: 

“Edinilen bilgiye göre Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş yeni anayasaya ilişkin uzlaşı vurgusu yapmış ve fikirbirliği sağlanması gerektiğini belirtmiş. Kurtulmuş’un önümüzdeki günlerde de Meclis’te siyasi parti gruplarını ziyaret ederek yeni anayasa konusunda görüş alışverişinde bulunması bekleniyor.” 

                                                   *** 

Cumhuriyet Gazetesi’nde yer alan habere göre, Kurtulmuş’un bu girişimine karşı hukukçular çok ciddi bazı itirazlarda bulunmuşlar. 

Ayrıca Sinan Meydan, 1921 Anayasası’nın eksiklerini ve neden örnek olamayacağını Cumhuriyet Gazetesi’nde ayrıntılı olarak açıkladı. 

                                                  *** 

Ben bu konuda birkaç önemli gerçeği anımsatmak istiyorum: 

1) Mevcut Anayasa’yı Erdoğan/ AKP iktidarı, “kendisine özel” yaptı. Şimdi gücünü yitirdiği iyice ortaya çıkınca, bu duruma uygun yeni bir “kendine özel” Anayasa yapmak istiyor; amaç, iktidarını sürdürebilmek! 

2) Bu Anayasa, Halkoylamasındaki oy sayımı yasalara aykırı olarak yapıldığı için, zaten “Hukuk Âleminde Sonuç Doğurmayan”, “Atı alanın Üsküdar’ı geçtiği” bir kararla kabul edilmiştir. 

Bu haksızlığı ve hukuksuzluğu yapana, tekrar güvenilemez! 

3) Mevcut Anayasa sadece kendi içinde çelişik maddelerden oluştuğu için değil, her konuda tam yetkili bir Cumhurbaşkanı’nı sorumsuz bir Cumhurbaşkanı gibi koruduğu ve tarafsızlık yemini eden Cumhurbaşkanı’nın parti genel başkanı olmasını kabul ettiği için, akla, mantığa, hukuka aykırı yanlış bir Anayasa’dır. 

Böyle bir Anayasa’yı yapana, yeni bir Anayasa yapma hakkı tekrar verilemez. 

4) Son olarak, bırakınız bu Meclis’in “Kurucu Meclis” olmadığını ve bu nedenle yeni Anayasa yapamayacağını, bugünkü sandalye dağılımı bile, 31 Mart 2024 seçimlerine göre geçerliliğini yitirmiş, bugünkü milli iradeyi, seçmen tercihlerini yansıtan bir yapıyı temsil etmekten uzaklaşmıştır. 

Yeni Anayasa tartışmaları (yapılıp yapılmaması konusundaki tartışmalar bile) yeni seçimler sonunda oluşacak, milli iradeyi göreli olarak daha adil ve gerçekçi olarak yansıtabilen bir Meclis tarafından yapılmalıdır. 

                                                   ***

İlla yeni Anayasa isteyenler, tartışmayı başlatmak için bile, önce yeni seçim yapmalıdırlar!

(Cumhuriyet)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder