Sahaflar Çarşısı'nın bu haftaki buluşmasında Rus edebiyatına giriş yapıyoruz. Ekim Devrimi öncesinde Narodniklerin hikayesini konu edinen Sabırsızlık Zamanı'nı Yusuf Şaylan'la konuşuyoruz.
Yusuf Ağabey yine erkenci. "Önce Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde buluşalım oradan da nereye geçeceğimize karar veririz" diye kararlaştırdık. Benimse genç bir ressamla buluşmam var hemen öncesinde. İlerleyen yıllarda mevzubahis sanat olduğunda ismine daha çok rast geleceğimiz biri. Veli Aras Yalçınkaya.Aras, son zamanlarda sanat eğitiminin kendisinin bir sanat eseri olup olamayacağına dair mesai yapıyor. Şimdilik tuvali ise ders verdiği ortaokul sınıfı. Biz sohbet ederken Yusuf Şaylan çorbasını kaşıkladı. Biz de kısa mesaimizi tamamladık.
***
Yusuf Şaylan'a "1 Mayıs nasıl geçti?" diye soruyorum.
"Ankara yağmura İstanbul da sosyal demokratlara ve sendikalara rağmen iyiydi. Yağmur resmen inatlaştı bizimle. İnadımızı yenemedi ama" diyor. Malum, İstanbul'da emekçinin bayramını gaza buladılar. Onlarca insan gözaltına alındı, birçok kişi de yaralandı. Ankara'da ise bir gün öncesinden itibaren devam eden durmak bilmeyen yağmur her şeyi etkiledi. Metro seferleri iptal oldu ve yetkililer "Sokağa çıkmayın" uyarısı yaptı. Bazı altgeçitler suyla dolduğu için şahsi araçlarıyla da ulaşamayan işçiler oldu. Çocuk korteji kurmak istiyordu arkadaşlar ama çocuklar kısa bir selam verip ayrılmak zorunda kaldılar alandan. Çok ıslandı yavrucaklar. Küçük elleri üşüdü.
***
Söyleşiyi yapacağımız mekana doğru yol alırken Yusuf Ağabey 1994 1 Mayısı'ndan bir anekdot hatırlatıyor.
İstanbul'da 1 Mayıs yapılmış. Abide-i Hürriyet heykelinin oradan tutturmuş bizimkiler, otobüslerin olduğu yere doğru yürüyorlar. Perpa'nın oradan otobüslere doğru gidiyorlar. Polis 1 Mayıs bitmesine rağmen otobüslerine toplu halde yürüyen komünistleri uyarıyor. Güya trafiğe kapalı bir yerde otobüslere birlikte yürümek gösteri ve yürüyüş kanuna muhalefet etmekmiş.
"Polis uyardı falan ama biz pek oralı olmadık. Sonra müdahale ettiler. Burayı kısa geçeyim. Biz tertibimizi bozmadık, otobüslere kadar geldik. Ama biraz hırpalandık. Mesela Şoför İdris yanımızdaydı. Kafasından yaralanmıştı. Kanıyordu başı. 'Gestapolaaarrr' diye bağırışını hatırlıyorum. Bir de bir yoldaşımızın kendisine vuran polise kibarca 'Yahu neden vuruyorsun ne lüzum var buna' dediğinde polisin bir an durup düşünüp mahcubiyetle başını öne eğişi aklımdan çıkmaz. Tabii o zamanlar Perpa'nın oralarda gecekondular vardı. Biz polisle karşı karşıya gelirken de bayraklarımız düşmüştü. Bizimkiler o gecekondu mahallesine iki üç gün sonra yeniden gittiklerinde karşılaştıkları manzara ile şaşkına dönmüştü. Mahalleli yere düşen bayrakları toplamış, kirlendi bunlar diye yıkamış. Hepsini de evlerinin önünde çamaşır iplerine asmış kurutmuşlardı. Nasıl olsa komünistler yere düşen bayrağı yerde bırakmaz gelir alırlar diye beklemişler bizimkileri. Bizimkiler de sokağa girince evlerin önünde çark çekiçli bayraklar görüyorlar. Her biri çamaşır teline mandalla bağlanmış." diye anlatıyor geçmiş 1 Mayısı.
Bu sefer kahve söylüyoruz Yusuf Ağabeyle. 1 Mayıs'ın yorgunluğunu atamamış henüz. "Hafif ağırlık çöktü. Kahveyle başlayalım" diyor. Tante Rosa kafeye oturduk. Kendimize tenha bir yer seçtik.
Başlıyoruz.
Şoför İdris. 1 Mayıs 1994Açıkhava hapishanesinin uslanmaz devrimcileri: Çarlık Rusyası ve Halkın İradesi
Bu sefer kitabımızın adı Sabırsızlık Zamanı. Yuri Trifonov'un kaleminden çıkan bu eser 1917 Ekim Devrimi öncesinde Çarlık Rusyası'nda, özellikle de Çar'a ve imparatorluğa karşı verilen amansız mücadelenin öyküsünü anlatıyor. Lenin için de önemli bu dönem. Zira kardeşi, büyük ağabeyi de Narodnaya Volya, yani Halkın İradesi üyesi. Çar'a karşı planladığı suikast nedeniyle idam edilen biri. Lenin'in siyasi hafızasının ve tercihlerinin netleşmesinde önemli bir dönem. Dolayısıyla yakından bakmak icap eder diyor Yusuf Şaylan.
"Şimdi bu tür kitapları Gogol'den, Tolstoy, Çehov ya da Dostoyevski'den ayıran bir şey var. O yüzden buna Rus Edebiyatı demek yerine Devrimci Rus Edebiyatı demeyi tercih ediyorum ben. Her iki alan da derya deniz. Ama denizleri birbirine karıştırmamakta fayda var. Boğuluruz sonra" diyor gülümseyerek.
"Başka hangi kitaplar var bu dönemi anlatan?" diye soruyorum. Okurlar bu dönemi azıcık daha eşelemek istese hangi kaynaklardan faydalanabilirler diye.
Biraz düşünüyor. "Aslında çok kitap var ama ilk aklıma gelenleri sıralayayım. Beş Kız Kardeş romanı var mesela. 5 tane Narodnaya Volya üyesi kadının hikayesini anlatıyor. Muhteşem bir kitap o da. Kızıl Başlangıç kitabı aklıma gelen bir diğer roman. Sonra Devrimin Kaması-Asev, o da güzel bir kitaptır. Halkın İradesi örgütüne üye olan bir Çarlık ajanının hikayesi. Sonra Herzen önemli bir yazar. Onun Suçlu Kim? ya da Kabahat Kimde? diye yayımlanan bir kitabı var, o da çok iyidir" diyor.
"Neden bu dönemi okumak gerekiyor?" diye sorunca Yusuf Ağabey eline kitapları alıyor. Biraz susuyor. Ben çok bölmek istemiyorum ama merakım da artıyor böyle sessizlik anlarında.
"Mevzu uzun ama kısaca nasıl anlatılır diye düşünüyorum.
Şimdi bizim için Ekim Devrimi çok önemli. Tüm insanlık için önemli ama bizim için malum başka bir önemi ve kıymeti var aslında. Şimdi Lenin'in görüp geçirdikleri, ağabeyini kaybetmesinin ailesinde yaşattığı travma, Çarlık'a karşı verilen ilk mücadeleler... İşte tüm bunlar Ekim Devrimi'nin güzergahını belirleyen köşe taşları olmuştur. Çar'a karşı yapılan suikastleri düşün. Öldürülen Çar dahi var. Ama düzen değişmiyor. Baskı ve zulüm devam ediyor. Bolşeviklerden önce yapılan her şey Bolşeviklere neyin beyhude ya da neyin acil olması gerektiği konusunda bir kılavuz oluyor. Mesela yine o dönemin romanlarından biri Pyotr Tkaçev, İlk Bolşevik biyografisi de önemlidir. Diyalektik bir bağ var esasında. Son Narodniklerden ilk Bolşeviklere doğru uzanan köprünün üzerindeyken yazıldı bu tarih" diyor.
Yusuf ŞaylanBir duyguyu miras edinmek: Sabırsızlık
Sabır kelimesi komünistlerin en büyük çelişkisi belki de. Hem sabırsızdırlar ve bir an önce kurtulmak isterler bu düzenden. Hem de sabır işçileridir her biri ve bu mücadelenin çok uzun sürebileceğine dair kanaatleri tamdır.
Lenin'e işaret ediyor Yusuf Şaylan gülerek. Sanki yakın bir akrabasından, büyük bir kardeşinden ya da yaramazlık yapan oğlundan söz eder gibi sevecen bir ifade beliriyor sesinde.
"Esas sabırsız olan Lenin. Adam rüyasında bile kavga ediyor, tartışıyor, mücadele ediyor. Ama en çok da Narodniklerle kavga ediyor. Ağabeyi idam edilince 'Biz onların yolundan gitmeyeceğiz' ya da 'Biz onlar gibi mücadele etmeyeceğiz' minvalinde bir söz söylediği rivayet edilir. Çok gençtir Lenin henüz o yaşlarda. Muhtemelen geriye dönük bir yeniden yazılmış bir ifade bu. Ama ne önemi var? O duygu ve o mesaj Lenin'in kendisi değil midir?
Mesela Rusya'da komünist mücadele olmaz derler dönemin aydınları. Narodnikler işin başını tutar. Lenin ise Rusya'da Kapitalizmin Gelişimi'ni yazar. Lenin kapitalizmi bir tür kansere benzetiyor sanki. Yani gelişti mi gelişmedi mi sorusundan önce var mı yok mu diye bakıyor. Malum kanser hücresi hızlı yayılan bir şey. Kapitalizm de Rus topraklarını çok hızlı bir şekilde sarıyor bir yanıyla. Sonra Lenin'in baş ucu yazarlarından biridir Çernivesky. Onun 'Nasıl Yapmalı' romanına atfen 1902'de yazdığı kitabının adını Ne Yapmalı koyduğu söylenir mesela. Çernişevsky Narodniklerin önemli aydınlarından biri. Hatta Marks onun için Rus halkı ne kadar şanslı Çernişevsky gibi bir filozofları var diyor.
Sonuçta her siyaset kendisinden önceki ileri olan her şeyden beslenir. Rusya'da Bolşevikler Narodniklerden, bizimkiler de burada Jön Türklerden ya da İttihatçılardan az çok etkilenmiş.
Buradan bize miras olan şey sadece sabırsızlık da değil. Aynı zamanda acımasız bir eleştiridir. Bir rezilliğin parçası olmayacaksak eleştiri silahını da indirmeyeceğiz. Lenin bunu çok iyi kullanır. Zira kendisinden önce de Narodnikler bunu iyi yapmıştır. Lenin'in ustalığı nedir dersen ülkeyi sömürenleri eleştirirken ülkenin kendisiyle karıştırmamıştır bu durumu. Yani Çar'dan ve kapitalistlerden duyduğu nefret onun Rus toplumuna olan sevgisine mani olmamış. Yurtseverlik de biraz böyle bir şey herhalde."
'20 yaşını geçene yaşlı denir mi?'
Roman diğer yanıyla dönemin iyi bir fotoğrafı. Mesela Narodnaya Volya, yani Halkın İradesi ya da Halkın Birliği olarak bilinen örgüt homojen değil. İçinde bir sürü ekip var. Kendilerinden önce mücadele eden dekabristler var, anarşistler var, köylüler var, aydınlar var. Karmakarışık bir yapı.
"Bu sence Lenin'i, bir örgütün nasıl olması gerektiği açısından belirlememiş, etkilememiş olabilir mi? 1870-1871 yıllarını anlatıyor roman. Tam da Narodniklerin etkili olduğu zamanlar. Sabırsızlık isyana dönüşsün diye mücadele ediyorlar. Yahu okuyunca görecekler. Muhteşem adamlar. Mesela 20 yaşını geçene şöyle bir bakıp gülümsüyorlar. Yaşlı diye. Çoğu idam ediliyor ya da cezaevlerine, işkencelere maruz kalıyor. Ama kimse bana mısın demiyor. Atılıyor kavgaya. Muhteşem bir inanmışlık ve adanmışlık var. Lenin belki de bu enerjiyi doğru yere kanalize etmeyi başarıyor. Sorunu kökten çözecek adımlar atıyor" diye anlatıyor Yusuf ağabey.
Yaşanmışlıkların bilinci
Laf lafı açınca kitaplar da birbirini anımsatıyor Yusuf Şaylan'a. Bizim sabit ayağımız Sabırsızlık Zamanı romanında ama diğer ayağımız Rus edebiyatında bir oraya bir buraya gidip geliyor.
Turgenyev'in Arefe (ya da Arefesinde diye yayımlanan) kitabını hatırlatıyor. Orada Bulgar bir devrimciye aşık olan kişinin Rus topraklarına bakarak "Keşke bizim de topraklarımızda böylesi devrimciler çıksa" dediğini hatırlatıyor. Oysa gerçekten de böylesi bir dönemin arefesinde yani kutsal olanın öngününde olduklarını biliyor herkes. Kitabın isim tercihi tesadüf değil bu nedenle.
Sözü Lenin'e getiriyor tekrar Yusuf Şaylan. "Yaşanmışlıkların bilinciyle hareket ettiğini söylüyor Lenin. Nedir peki o yaşanmışlıklar. Lenin'den önce yaşananlar neler? Bu roman işte bunları anlamak adına çok önemli br roman. Romana bakınca anlıyor insan. Sayfa 129'du sanırım. Pikniğe gider gibi gidiyorlar idam sehpasına. Bu basit bir şey olamaz. Kimse zalimden bıktığı için yapmaz bunu. Demek ki inanmışlar başka bir dünyanın mümkün olduğuna.
Onlar inandı Lenin ise başardı. İşte burası bizler için önemli."
"Düzenin de devrimcilerle kurduğu ilişkiyi iyi anlatıyor" diyor Yusuf Şaylan kitap için. Yine benzer dönemleri anlamak için Potemkin Zırhlısı ve Dünyayı Sarsan On Gün filmlerine de bakmak iyi olabilir diye ekliyor.
***
Sabırsızlık Zamanı Yar Yayınları'ndan okuyucuya ulaşıyor. Bu yayınevi önemli kitaplar basıyor diyor Yusuf Şaylan. "Özellikle de devrimci romanlar açısından kıymetli bir mesaisi var arkadaşların, takdir etmek lazım. Baksana kitabın son sayfasındaki basılan kitaplar listesine. Muhteşem şeyler var" diyor.
Çaylar ve kahveler tükeniyor. Artık ayrılma vakti. Bir sonraki hafta ne yaparız diye konuşuyoruz diğer yandan.
Bulunduğumuz kafenin adı Tante Rosa. Bu bina, yıllar önce üst katında Sevgi Soysal'ın yaşadığı bir Ankara apartmanı. Kafe de adını Sevgi Soysal'ın kitabından alıyor. Merdivenlerinden inerken akla bunlar geliyor. Kahvelerin ödemesini yaparken ayaküstü Sevgi Soysal'ı konuşuyor Yusuf Ağabey mekandaki gençle.
Çıkışta Dost Kitabevi'ne doğru yol alıyor. Kızılırmak Sokağı'nın köşesinde vedalaşıp ayrıldık. Haftaya kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Özkan Öztaş - soL/Kültür
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder