9 Haziran 2024 Pazar

soL KÖŞEBAŞI (9 Haziran 2024)

Gürcistan'da yeni Ukrayna denemesi: Bol AB bayraklı 'renkli devrim' girişimleri (Can Kuyumcuoğlu)

Gürcistan'da "yabancı ajan" yasasının yürürlüğe girmesiyle AB yanlısı protestolar şiddetlendi. Görüntüler 10 yıl önceki Ukrayna ayaklanmasının adeta bir kopyası.

Gürcistan’da muhalefet güçleri tarafından düzenlenen protestolar birkaç haftadır Tiflis'te şiddetleniyor. 

Protestolar, "yabancı etkinin şeffaflığı" yasasının bu hafta başında Gürcistan Parlamentosu Başkanı Shalva Papuashvili tarafından imzalandıktan sonra yürürlüğe girmesiyle daha da büyüdü.

Fransız asıllı Cumhurbaşkanı Salome Zurabishvili, belgeyi veto etse de, iktidar partisi parlamentoda onun vetosunu geçersiz kılacak kadar oya sahip oldu.

Tiflis'teki protestolar, yasa tasarısının parlamentoda tartışılmaya başlandığı 15 Nisan'dan itibaren başlamıştı. "Rus yanlısı" olduğunu iddia ettiği yasaya karşı sesini yükselten muhalefet, insanları sokağa çıkardı. Eylemler sırasında polisle göstericiler arasında çatışmalar yaşandı. Mayıs ayının sonlarında, muhalefet partisi liderleri de dahil olmak üzere protesto organizatörleri, yasaya karşı mitinglerin Ekim 2024'teki genel seçime kadar devam edeceğini söyledi.

Batı yanlısı muhalefet, yasayı Rusya'nın yabancı ajan yasasının bir benzeri olduğunu iddia ediyor. Ancak bu iddialar yakından bakıldığında gerçekle pek bağdaşmıyor.

                                  Tiflis'teki protestolarda bol bol AB bayrakları görülüyor.

ABD’deki yasanın daha esnek modeli

Yeni yasaya göre, Gürcistan'daki yıllık gelirinin yüzde 20'sinden fazlasını yurt dışından alan veya "yabancı bir gücün çıkarlarını takip eden" tüm kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve kitle iletişim araçları kayıt altına alınacak. Bu süreç, bir beyanname doldurmayı ve kuruluşun gelirini belirtmeyi içeriyor. Kayıt yaptırmamak veya beyanı sunmamak 25 bin lira (yaklaşık 9 bin dolar) para cezasına neden olacak. Bu kapsamda, Gürcistan Adalet Bakanlığı'na yabancı ajanları tespit etmek için kişisel verileri ve gizli bilgileri arama hakkı verildi.

Gürcistan parlamentosu, yasayı esasen Moskova’dan ziyade ABD Yabancı Ajanlar Kayıt Yasası'na (FARA) göre modelledi. Ancak, yasanın Gürcü versiyonu çok daha esnek. Yasa, sadece ihlal edenlerin para cezasına çarptırılacağını öngörüyor. FARA'daysa yasanın ihlali beş yıl hapis cezasına kadar varıyor.

Anketlere göre Gürcistan'da çoğu insan yeni yasaya karşı çıkmıyor. Yasaya şiddetle karşı çıkanlar, gelirlerini, hibe kaynaklarını ve dış finansmanlarını beyan etmeyen STK'larla bir şekilde bağlantılı olan kişiler. Yeni yasadan en çok Batı bağlantılı gruplar etkilenecek. 

Fransız asıllı devlet başkanı da gerilimi körükleyenler arasında

Devlet Başkanı Zourabichvili de bu süreçte ateşe körükle gitti. 

Fransa'da doğan Zourabichvili, Gürcistan'a eski Devlet Başkan Mihail Saakaşvili'nin kişisel davetiyle gelmiş ve Saakaşvili tarafından Gürcistan Dışişleri Bakanı yapılmıştı. Daha sonra muhalefetin yanında yer alarak ona ihanet etti. 

2019'da iktidardaki Gürcü Rüyası partisinin çabalarıyla Zourabichvili ülkenin devlet başkanı oldu. Hem mevzuata hem de siyasi etiğe göre Zourabichvili, Gürcü Rüyası partisindeki meslektaşlarını desteklemeliydi ancak kendisi onlara da ihanet etti.

18 Mayıs'ta, girişimin ülkenin anayasasına ve sözde Avrupa standartlarına aykırı olduğunu açıklayarak kabul edilen yasayı veto etti.

Aslında, hem ülkenin mevzuatı hem de Gürcü Rüyası partisinin parlamentodaki çoğunluğu sebebiyle parlamento yakında Zourabichvili'yi görevden alabilir. Zourabichvili bir süredir toplumun büyük bir kesimi tarafından sevilmiyor. Siyaset arenasındaki “git-gel”leri nedeniyle kendisine yönelik halk desteği azalmış durumda.

                                           Gürcistan Devlet Başkanı Salome Zourabichvili

Batı, Gürcistan'ın Rusya'ya yakınlaşmasından rahatsız

Batı, Rusya'yla ilişkileri iyileştirme politikası nedeniyle mevcut Gürcistan liderliğine karşı kin besliyor. 

Batı’nın talebine karşın Moskova'ya yaptırım uygulamayan Tiflis, Rusya ile ticaret ve ekonomik bağların genişletilmesinden yana bir tavır sergiliyor. İki ülke arasındaki direkt uçuşlar ve vizesiz seyahat de iki ülke arasındaki ilişkileri iyi tutan faktörlerin başında geliyor.

Gürcistan hükümetinin yöneldiği bu çizgi, Batı’nın empoze etmek istediği kuralları tanımazken, Batı’nın Transkafkasya'nın Rusya'dan aşamalı olarak ayrılması yönündeki planını da baltalıyor.

Avrupalı bakanlar da eylemlere katıldı

Baltık ülkeleri ve İzlanda'dan bir dışişleri bakanları heyetinin yakın zamanda Tiflis'i ziyaret etmesi de tesadüf değil. Estonya Dışişleri Bakanı Gürcistan'ı açıkça ağır sonuçlarla tehdit ederken, Avrupa Birliği (AB) Tiflis'e yaptırım uygulama niyetinde olduğunu duyurdu.

Gürcistan’a kendi iradesini dayatmaya çalışan Batı’nın bu tepkisi beklenen bir durumdu. Ziyaret eden dışişleri bakanları, Tiflis sokaklarındaki göstericilere katılarak yabancı ajanlar yasasının kaldırılmasını talep etti. Yani, AB Gürcistan'ın içişlerine doğrudan müdahale ediyordu.

                               Letonya, Estonya, Litvanya ve İzlanda'nın dışişleri bakanları Tiflis'te

Batı, Rusya, Çin ve hatta İran'ı, hiçbir kanıt sunmadan, sistematik bir şekilde Gürcistan’ın işlerine karışmakla suçladı. Ancak diğer yandan, ülkede iç çatışmayı kışkırtmak için Gürcistan'a kendi 'elçilerini' göndermekten çekinmedi. 

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken da, ABD'nin Gürcistan yetkililerine vize kısıtlamaları getireceğini duyurdu.

Blinken, yeni yasanın "birlik ve ifade özgürlüklerinin kullanılmasını engelleyeceği, Gürcistan vatandaşlarına hizmet eden kuruluşları damgalayacağı ve Gürcülere yüksek kaliteli bilgilere erişim sağlamak için çalışan bağımsız medya kuruluşlarını engelleyeceğini" iddia etti.

‘Gürcistan, Ukrayna olmayacak’

Gürcistan Bağımsızlık Günü arifesinde, Gürcü Rüyası partisinin Genel Sekreteri ve Tiflis Belediye Başkanı Kakha Kaladze, Washington'un Gürcü yetkililere baskı uyguladığını ve yabancı ajan yasasının kabulü için yaptırımlar uygulamakla tehdit ettiğini açıkça belirtti. 

"Gürcistan ve Amerika Birleşik Devletleri, ortaya çıktığı üzere, ortak değil, düşmandır" diyen Kaladze, Gürcistan protestoları ile 2014'te Ukrayna'daki Yevromaydan olayları arasında bir paralellik kurdu ve "Gürcistan'da Ukraynalaşma olmayacak" dedi.

İktidar Avrupa yanlısı çizgiden uzaklaşıyor

İktidar partisi daha önce "Avrupa yanlısı" bir yol izlediyse de, şimdi yavaş ancak keskin adımlarla bu çizgiden uzaklaşıyor. 

Tiflis'in şimdi Moskova’yla ilişkileri geliştirmeyi ve Çin’le bağları güçlendirmeyi hedeflemesi de bu döneme denk geldi. Bu yıl Pekin ve Tiflis vizesiz seyahat konusunda bir anlaşma imzaladı ve geçen yıl, dönemin Gürcistan Başbakanı Irakli Garibashvili, Çin'e bir haftalık bir ziyaret gerçekleştirerek "uluslararası arenada yeni bir süper ortak" ilan etti.

Washington ve Brüksel memnuniyetsizliklerini gizleyemedi ve Gürcistan anayasasının "Avrupa-Atlantik entegrasyonunu" şart koştuğunu hatırlattı.

Ukrayna’daki darbenin çok benzeri bir süreç

Ülkede yaşananlar, 2013-2014'te Kiev'deki Yevromaydan'da kullanılan taktiklerin neredeyse birebir kopyası. O dönem de, Ukrayna’da nüfusun küçük bir azınlığı, başkent Kiev’in ana meydanında toplanmıştı. 

Yevromaydan veya Maidan Ayaklanması, Ukrayna'da 21 Kasım 2013'te Kiev'deki Bağımsızlık Meydanı’nda başlamıştı. Protestolar, dönemin Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'in  Ukrayna-Avrupa Birliği Ortaklık Anlaşması'nı imzalamaması ve bunun yerine Rusya ve Avrasya Ekonomik Birliği ile daha yakın bağlar kurma kararı almasıyla patlak verdi. AB bayraklarının dalgalandığı protestoların kapsamı, Yanukoviç ve Azarov hükümetinin istifası çağrılarıyla genişledi. AB yanlısı siyasi aktörlerin kışkırtmasıyla büyüyen eylemler sürerken, Batılı devletler Yanukoviç'in “dünyadaki yolsuzluğun en büyük örneği” olduğunu iddia ediyordu. 30 Kasım'da protestocuların şiddetli bir şekilde dağıtılmasıyla ülkedeki gerilim daha da büyümüştü.

Ülkedeki neo-nazi hareketlerinin de dahil olduğu eylemlerin şiddetli bir şekilde devam etmesinin ardından, Yanukoviç ve parlamento muhalefeti 21 Şubat'ta geçici bir birlik hükümeti, anayasa reformları ve erken seçimler getirmek için bir anlaşma imzaladı. Yanukoviç ve diğer hükümet bakanları o akşam şehri terk etti. Ertesi gün, parlamento Yanukoviç'i görevden alıp geçici bir hükümet kurdu. Böylece ülkede bir sivil darbe gerçekleşmiş oldu.

Gürcistan'da bugün görülen görüntülerin benzeri 2013-14'te Ukrayna'da yaşanmıştı. Maidan Ayaklanması'nda da büyük AB bayrakları dalgalanıyordu.

Macaristan’da 7 yıl önce çıkan benzer yasa

Macaristan'da 7 yıl önce çıkan yabancı etkiye karşı yasa da oldukça gündem olmuştu. 2017'de Macaristan parlamentosu, yılda en az 7,2 milyon forint (18 bin avro) yabancı fon alan STK'lar üzerindeki kontrolü sıkılaştıran bir yasa çıkarmıştı.

Hükümet, memleketinde bir "renkli devrim" yapmak isteyen Budapeşte doğumlu milyarder George Soros'un etkisine karşı mücadele etmeyi amaçladığını doğrudan belirtmişti. Ülkede çıkan yasaya göre, yabancı fonlu tüm STK'lar "yurt dışından fon alan kuruluşlar" olarak kaydedilmeli, bu etiketi medya yayınlarında ve kamu etkinliklerinde göstermeli ve faaliyetleri hakkında yıllık rapor sunmalı. Buna uymayan kuruluşlar kapatılmaya tabi oldu.

Ertesi yıl, Macaristan'ın iktidardaki Fidesz partisi, "Soros'u Durdur" adlı daha kapsamlı bir önlem paketini de kabul etti. 2020'de Avrupa Adalet Divanı, STK'ların şeffaflığına ilişkin yasanın AB mevzuatına aykırı olduğuna ve yürürlükten kaldırılması gerektiğine karar verdi. Ancak Macaristan hükümeti, AB’nin tepkisine rağmen bu çizgiyi sürdürdü.

Aralık 2023'te "Ulusal Egemenliğin Korunması Hakkında" yeni bir yasa kabul edildi ve Ocak ayında Egemen Koruma Ofisi kuruldu. Bu devlet kurumu, Macaristan seçimlerini etkilemeye yönelik dış girişimlerle mücadele etmek için tasarlanmıştı. Yasa, seçim kampanyalarının yabancı fonlaması için üç yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Macaristan AB ve NATO üyesi olduğundan, Brüksel Budapeşte'ye bu konuda baskı uyguladı, ancak bu baskılar pek sonuç vermedi. 

‘Etki ajanı’ düzenlemesi TBMM’nin de gündeminde

Bu arada, Gürcistan’da onaylanan yasanın bir benzeri, TBMM’nin de gündeminde. Meclis’te bugün, bilinmeyen miktarlarda para alan bir dizi STK'nın şeffaflığını öngören düzenlemeye dair görüşmeler yapılıyor.

AKP hükümeti tarafından geçtiğimiz ay hazırlanan 9. Yargı Paketi taslağına göre, devletin güvenliği ya da iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye'de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar hapis cezası ile cezalandırılacak. 

                                                                  /././

‘Yerli-milli’ mesajlaşma uygulaması Chat-In: Kim nasıl güvenecek? (Yiğit Günay)

Adı, Dışişleri’nde zorla kullandırma iddialarıyla gündeme geldi. Geliştiren “belirsiz”. Yerli ve milli mesajlaşma uygulamasına kişisel verilerimizi emanet edebilir miyiz?

“Dışişleri Bakanı ve birkaç kişi hariç, bunu eminim birçoğunuz bilmiyorsunuzdur, tüm Dışişleri mensupları, genel müdürler, daire başkanları, büyükelçiler, konsoloslar, herkes, tüm personelin bir WhatsApp uygulaması yüklemesi zorunluluğu var. Bu WhatsApp uygulaması, bu uygulamayı bulan kişinin adıyla ‘Çetin’ diye biliniyor. Bir cemaatin bir dönemde ByLock kullanması gibi, Dışişleri mensuplarının ‘Chat-In’ isimli bir WhatsApp uygulamasını yüklemeleri zorunluluğu var. Bu uygulamaya göre Bakan ve birkaç kişi hariç tüm Dışişleri mensuplarının bütün yazışmaları, bütün iletişimi, silinen mesajlar da dahil olmak üzere kontrol altında.”

Bu sözleri geçtiğimiz hafta DEM Parti milletvekili Cengiz Çandar, Meclis kürsüsünde dile getirdi.

Çandar, Dışişleri Bakanlığı’nın mensuplarına “potansiyel casus” muamelesi yaptığını söyledi, “Diyeceksiniz ki bu bir güvenlik uygulaması… Güvensizlik gerekçesiyle görülmemiş bir güvenlik uygulaması var” diye ekledi.

Ardından, aynı iddiayı Salı günü diplomasi muhabiri Barçın Yinanç, T24’teki köşe yazısında dile getirdi. Çandar’ın sözlerini aktaran Yinanç, “Böyle bir uygulamaya dair benim de duyumlarım vardı. Bakanlık kadroları zaten bir süredir otoriter ülke diplomatlarının profilini andırır bir paranoya içine girmeye başlamıştı” yorumunda bulundu.

Eski MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olarak görev almasından bu yana teşkilat içerisinde bir huzursuzluk var. Öte yandan, soL’un geçmiş haberlerinde ve emekli diplomat Engin Solakoğlu’nun köşe yazılarında sıklıkla ortaya koyduğu üzere, AKP’nin Hariciye’deki ayrımcı tavrı Fidan’la başlamadı. Zaten bizzat Erdoğan “monşerler” ismini takarak kurum çalışanlarına açıktan tavrını ortaya koymuştu.

Ancak bu defa somut bir iddia ortaya atıldı: Zorunlu tutulan bir mesajlaşma uygulaması.

soL’un Dışişleri’ndeki kaynaklardan edindiği bilgiye göre söz konusu uygulama gerçekten de personele tavsiye edildi, fakat kullanımı zorunlu tutulmadı. Bakanlık mensupları, diğer mesajlaşma uygulamalarını da kullanmayı sürdürüyor. Kaynaklar ayrıca Bakan’ın gizlilik derecesine sahip hiçbir meselenin, Chat-In dahil mesajlaşma uygulamaları üzerinden iletilmemesi uyarısında bulunduğunu belirtiyor.

Dijital veriler, hâlâ kamuoyu tarafından hem bireysel hem ulusal ölçekte önemi ve değeri tam olarak kavranmamış varlıklar. Hariciye üzerindeki AKP baskısına dair çok sayıda somut bulgunun varlığı sabit. Fakat Chat-In tavsiyesinde amaç gerçekten de güvenlik gibi görünüyor.

Peki, niye Chat-In? Kurumsal Twitter hesabında yalnızca 739 takipçisi olan, en son paylaşımını 13 Eylül 2022 tarihinde yapmış olan bir uygulama, niye devletin mahremiyeti en çok önemsediği alanlardan birinde tavsiye ediliyor?

Chat-In’in Twitter hesabında yaptığı tüm paylaşımlarda #MilliTeknolojiHamlesi, #YerliveMilli ve #YerliMesajlaşma etiketleri görülüyor. Dolayısıyla ilk bakışta uygulama sahibinin AKP’ye yakın bir şirket olduğu izlenimi uyanıyor. 

Uygulamayı geliştiren, Kale İleri Teknoloji isimli şirket. Şirketin “ileri teknoloji” iddiası düşünülürse çok baştan savma olan internet sitesinde, şirketin 2016’da (acaba hangi ay?) kurulduğu dışında hiçbir bilgiye yer verilmiyor. Kurucular kim, yönetim kurulu kim, kadro kim? Hiçbir bilgi yok.

Chat-In uygulamasına dair bilgiler de toplam dört cümleden ibaret. Dördüncüsünde “Chat-In uçtan uca şifreleme yöntemiyle güvenli haberleşme sağlar” deniliyor, ancak nasıl bir protokol, veriler saklanıyor mu, hangileri nerede nasıl saklanıyor, hiçbir bilgi verilmiyor.

Şirketin internet sitesinde paylaşılan telefon numarasına yanıt verilmiyor. E-posta adresine attığımız ve bilgi istediğimiz mesajımız da yanıtsız bırakıldı.

Dolayısıyla, soru halen yanıt bekliyor: Niye Bakan, Hariciye’de bu uygulamanın kullanılmasını tavsiye ediyor? 

Dahası da var. Kale İleri Teknoloji, Emniyet ve TSK mensuplarına siber tehditlere karşı koymak gibi kritik başlıklarda eğitimler de veriyor. Hangi yetkinlikle? Şirketin internet sitesindeki Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi sayfasında “Bilgi Güvenliği Yönetim Sisteminin T.C. Yasa ve yönetmeliklerine, ISO 27001 BGYS standardına, Politika ve Prosedürlerimize uyumlu olarak yürütülmesi ve uyulması sağlanacaktır”, “Kale İleri Teknoloji kendi BGYS’ i için, ISO27001 sertifikasını elde etmeyi ve sürdürülebilir kılmayı taahhüt etmiştir” deniliyor. Gelecek zaman kipiyle…

Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, sorunun akla yatkın bir yanıtı var.

Dışişleri Bakanlığı’ndaki kaynaklar, kendilerindeki bilginin “tavsiye edilen mesajlaşma uygulamasının MİT tarafından geliştirildiği” yönünde olduğunu dile getiriyorlar.

Bu iddia, tablonun görünen kısmındaki tuhaflıkları açıklayabilir. Eğer doğruysa, Cengiz Çandar’ın iddiasının, “korku imparatorluğu” temasını şişirmek için ortaya atılmış, zayıf temellere sahip bir argüman olduğuna da işaret ediyor. 

Zaten, sarsak argümanlarla ortaya atılan iddia, yani “Türkiye’nin bir korku imparatorluğu” olduğu tezi de güçlü değil. Türkiye’de “korku”, hakim hissiyat değil. İktidar, 22 yılda toplumu sindirmeyi başaramadı.

Peki verilerin gizliliğini sağlamak için ulusal bir mesajlaşma uygulaması geliştirilmesi fikri çok makul görünse bile, niye yine de güven vermiyor?

Çünkü Türkiye’de bir “beceriksiz tüccarlar imparatorluğu” kurulmaya çalışılıyor ve yapı, her yanından dağılıyor. 

Birincisi, iktidar kanunları zerre önemsemiyor. Bu konuda çok çarpıcı bir durumu geçen yıl gazeteci Doğu Eroğlu yazmıştı fakat yeterince üzerinde durulmadı. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından Aralık 2020’de yayınlanan kararla birlikte, Türkiye’deki tüm internet kullanıcılarının trafik verileri ve kimlik bilgileri, internet servis sağlayıcı şirketler tarafından kuruma gönderilmeye başlanmıştı. Mahkeme, kararı iptal etti. Mahkemenin “dur” demesine rağmen BTK, servis sağlayıcı şirketleri tüm trafik verilerini kendisine yollamaya zorlamayı sürdürdü.

İkincisi, iktidar, bu verileri korumayı da beceremiyor. Milyonlarca Türkiye vatandaşının kişisel kimlik veri ve bilgileri sızdırıldı, devlet bunların E-Devlet’ten çalındığı iddiasını yalanladı, ama sonuçta sızıntının önüne geçemedi.

Üçüncüsü, iktidar bu verileri bir de satıyor. Bizzat Sayıştay, SGK’nın vatandaşlara ait sağlık verilerini özel şirketlere sattığını ortaya koymuştu.

İktidar partilerinden birinin emir-komuta silsilesi içerisinde cinayete karıştığına dair iddiaların ortaya çıktığı, bir çete liderinin villa, araba, hatta mobilya hediye ettiğini itiraf ettiği bir yargı mensubunun Yargıtay’a atandığı, paranın sözünün halkın sesinden çok daha güçlü karşılık bulduğu bir devlet yapısında, “akla yatkın” görünen adımlar dahi büyük kuşkuyla karşılanıyor.

(soL)

                                                     


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder