6 Temmuz 2024 Cumartesi

T24 "KÖŞEBAŞI" -6 Temmuz 2024-

 

Diyarbakırlı Ramazan Hoca'nın katil zanlısı Erkan Baykut'un olay yeri görüntüleri: Sakin ve temkinli -Candan Yıldız-

İlk duruşmada "kendimi savunmak için bıçakladım" diyen sanık son duruşmada ifadesini değiştirdi.

Son dönemdeki kritik davaların sanıklarının, mahkeme solanlarının kerametinden midir bilinmez ama, emniyet ve savcılık ifadelerini değiştirme performansları dikkat çekici. Her ne kadar bu topraklar, "aynasızlar" cumhuriyetinde, karakollardaki kötü muamele, işkence vakalarıyla çok tanış olsa da Sinan Ateş cinayeti sanıklarının ifadelerini değiştirmesi "Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar" türküsü kadar naiflik içermese gerek. Tutuklu kaldıkları süreçte hukuk kitaplarını hatmetmediklerine göre ortada bir aklın olduğu olduğu gerçek.

Benzer bir akıl Diyarbakırlı Ramazan Hoca'yı öldüren Erkan Baykut'ta da var. Baykut, hakim karşısına çıktığı ilk duruşmada cinsel istismar faili olduğunu iddia ettiği Afgan Abdul Saboor Muradı'ya benzettiğini öne sürdüğü Ramazan Hoca'yı öldürme gerekçesi için şöyle demişti: "Planlı değildi, o anlık ruh haliyle öldürdüm. Dükkâna girdiğimde elimde taş vardı. Taşı attım, kendisini savunmaya kalkınca korktum, iki haftadır taşıdığım bıçakla bıçakladım."

Son duruşmada ise ifadesini değiştirip cinayeti dört ay öncesinden planladığını, bıçağı da cinayetten iki hafta önce değil iki ay önce ve öldürmek için aldığını öne sürdü. Ortalama bir zekânın sorabileceği "bir insan tanımadığı, hiç görmediği, görüşmediği bir insanı sadece birine benzettiği için öldürür mü?" sorusunun hiçbir yanıtı yok.

Sanık Erkan Baykut'un cinayet günü "uyuşturucunun etkisi altındaydım" iddiasının da inandırıcılığı şüpheli. Zira dava dosyasına giren kamera görüntülerinde Erkan Baykut'un iddiasını doğrulayacak "normal" dışı bir hareketi yok. T24'ün ulaştığı görüntüleri buraya bırakıyorum…

Bana ulaşan kız kardeşi Aynur Çelik, Diyarbakırlı Ramazan Hoca için "Benim kardeşim kendisini Allah'a adamış biriydi. Sadece din değil felsefe, hukuk kitapları da okurdu gece gündüz. Parayla da işi olmazdı. Öyle ki Youtube yayınlarını bile gelir kazanmaya kapatmış birinden söz ediyoruz. Kardeşim bazı gazetecilerin dediği gibi 'baldırı çıplak' değildi. İş insanları ne teklifleri yaptı ama hiçbiri kabul etmedi. Maşalar öldürdü kardeşimi" cümlelerini kurarken, bu davanın kritik sorusu şu: Neden öldürüldü? Kendi halinde, mütevazı bir hayatı olsa da dini sohbet yayınları milyonlara ulaşabilen Diyarbakırlı Ramazan Hoca tarikat ve cemaatler için genel olarak şunları söylüyordu.

"Yoğun bir kampanya var maalesef. İsmi önemli değil. Cahil, kendini bilmez, edepten, terbiyeden ahlaktan yoksun insanlarla benim işim olamaz, ne dünyada ne ahirette… Ben tüm tarikatlar sapıktır demedim. Genel anlamda uyutma politikası var, rant kapılarına dönüşmüş. Tek tük iyi hocalar ve şeyhlerimiz var. Genel olarak tarikatlar bir yorumdur ve hurafelerle doludur."

Hatırlatalım yine…

Sanık Erkan Baykut ilk duruşmada "Benim tarikatla işim olmaz, dini inancımı geliştirmek için izlediğim bazı videolar oluyordu. İsim vermem gerekirse Kerem Önder isimli kişinin videolarını izliyordum" demişti.

Dini vaazlar veren Kerem Önder isimli kişi, Hüseyin Çevik'le Youtube yayınları yapan bir kişi.

Hüseyin Çevik de Diyarbakırlı Ramazan Hoca'yı yayınlarında hedef göstermiş bir kişi.

Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ilk duruşmada sanık Erkan Baykut için İstanbul Barosu'ndan bir avukat atanmıştı. İkinci duruşmada ise Baykut'u Ankara Barosu'na kayıtlı avukat Yakup Yaşar Mirzaoğlu da savundu. Avukat Mirzaoğlu açık kaynaklara göre hukuk bürosu olan bir avukat. Babasının yanında inşaatlarda çalıştığını söyleyen Erkan Baykut'un annesiyle altlı üstlü oturduğu evden dar gelirli bir ailenin çocuğu olduğu anlaşılıyor. Komşularının "dindar bir çocuktu ama biraz da keyifçi bir arkadaştı" dediği Erkan Baykut'la ilgili avukatlarının akıl sağlığına ilişkin rapor alınması talebi  "duruşmalarda yapmış olduğu savunması, akıl hastalığına dair herhangi bir beyanında belirtinin bulunmaması, daha önceden bu konuda raporunun olmaması" gerekçesiyle reddedildi.

Mahkemede ifade değiştiren sanıkların savunması gerçeklere mi dayanıyor yoksa bir aklın kurgusu mu? Tanımadığı bir insanı "birine benzettiği" için öldürdüğünü iddia eden bir kişi ifadesini değiştirerek dört ay öncesinden öldürmeyi planladığını iddia ediyor ve "bıçağı öldürmek için aldım" diyerek suçu doğrudan üstlenmek istiyorsa acaba birilerini mi korumak istiyor sorusu sorulmalı değil mi?

                                                                /././

Kör kayıkçının bile gördüğü cinayeti aklama davası ve kapatılan Açık Radyo -Gökçer Tahincioğlu-

Gelinen nokta gösteriyor ki bu dava Gülsuyu çetesindeki isimlerin cezalandırılması ile bitirilmeye aday. Onlar da ellerindeki kritik bilgilerle cezaevinde çok fazla kalmayacaklarını düşünüyordur muhtemel… Ve cezaevinde rahat edeceklerini…

Anayasaya ve kanunlara göre her birimiz yasalar ve mahkemeler önünde eşitiz değil mi?

Öyle olmadığımızı biliyoruz, elbette bunun üzerinden bir akıl yürütmeye gerek yok.

Ama en azından bu önermeye yaklaşabilmek, biraz olsun öyle hissedebilmek iyi olurdu. Bunun için çaba göstermeye değer.

Bu çabaya nereden başlayacağımızı görmek de mühim. Olanı biteni çıplaklaştırmak, yapılanı ifşa edebilmek.

İnsan değişir mi?

Eski ve yeni Türkiye arasında sıkışıp kalmış insanların en fazla kafa yorması gereken soru bu?

Eski ve yeni Türkiye taraftarlarının sevmediği insanlar bunlar…

Onlara göre devleti yıkmak isteyen, ülkeyi bölmek isteyen insanlar.

Bölünmüş ve kendi düşüncesinden başkasını kabul etmeyen insanlar için ne büyük iddialar.

* * * 

Eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, önceki gün yaptığı açıklamada, yine malumun ilanı anlamına gelen ancak önemli bir cümle sarf etti. En azından neyin nasıl yürüdüğünün herkes tarafından farkında olunması açısından mühim:

"Ben Sayın Cumhurbaşkanımızın yerinde olsam, yarın ‘Ey millet, ülkede sıkıntılarımız var. Ben de şu kadar yıldan beri varım, çok doğru şeyler yaptım ama yanlış yaptıklarım da olmuştur. Size söz veriyorum, adaletten, hukuktan, yargıdan ne kadar şikâyetiniz varsa ben de sizin kadar şikayetçiyim. Bundan sonra bu kurumlardan şunu istiyorum. Sadece adalet tecelli etsin. Hiçbir talimata kulağınızı açmayın. Hiçbir işarete ne olur bakmayın. Önünüzdeki dosya ne ise ona göre karar verin' derim. Bunu dese yargı zaten buna hazır…"

* * * 

Arınç, konuşmasında, Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkan Vekili Mehmet Uçum'un "milli yargı", "milli olmayan yargı" ayrımını da eleştirdi. Uçum, malum, sosyal medyadan sağa sola ayar vermeyi, istediği kararları çıkartan mahkemeleri "milli" saymayı seviyor. Sorsanız, memlekete sonsuz faydalı bir iş yapıyor.

İşte "milli yargı" statüsündeki mahkemelerden biri, geride bıraktığımız hafta eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in öldürülmesi davasının ilk duruşmalarını gerçekleştirdi.

Hafta başından bu yana, her şeyden çabuk sıkılan halkımız bıkmıştır Sinan Ateş haberlerinden, o yüzden kısa keselim…

* * * 

Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, yargılanan 22 tutuklu sanığın tamamı Sinan Ateş cinayetiyle ilgileri olmadığını söyledi. Azmettirici olduğunu söyleyen Doğukan Çep, tetikçi Eray Özyağcı dahil.

Azmettirici ve tetikçiye göre onların amacı sadece yaralamaktı. Bacağına sıkmışlardı. Ateş'i olsa olsa yanındakiler öldürmüş olabilirdi.

Küçük bir ayrıntıyı atlıyorlardı elbette. "Ne sıktığımızı biliyoruz" dedikleri silahtan çıkan kurşunlar Ateş'in ölümüne yol açmıştı.

Bu çeteyle bağlantıları açığa çıkan Ülkü Ocakları'na yakın sanıklar ise FETÖ ihtimaline işaret ediyordu. Bir küçük ayrıntıyı atlayarak.

Diyelim ki nasıl olduysa FETÖ operasyon yaptı. Ateş'e ateş eden, talimatı veren kim, FETÖ operasyonu söz konusuysa bu bağlantılar ortadan kalkıyor mu?

Komedi bununla bitmedi.

Ayşe Ateş, öldürülen Sinan Ateş'in eşi, çıktı ve açıkça öldürülen eşinin daha önce katilleri kendisine söylediğini aktardı. "Bunlar kiralık katil arıyorlar" dediğini…

İsim verdi.

MHP yöneticileri ile Ülkü Ocakları yöneticileri.

Dahası öldürülen eşinin dönemi dahil, insanların darp edilmesi eylemlerinin Ülkü Ocakları tarafından yapıldığını da anlattı. Tanıklıklarını aktardı.

Duruşmadaki itiraflar Ayşe Ateş'le sınırlı değildi.

Sanıklar, övünerek Hasan Ferit Gedik'le birlikte 10'a yakın insanı vurduklarını anlattılar. Bununla övünerek.

* * * 

Bunca itirafın olduğu bir duruşmadan sonra mahkemenin ara kararında ne vermesini beklersiniz.

Misal, MHP yöneticilerinin olayla bağlantısının araştırılması, bu konudaki kanıtların savcılıktan istenmesi ya da ayrıca bir suç duyurusunda bulunulması olabilir değil mi?

Tetikçinin eski MHP milletvekili Olcay Kılavuz'a ait bir evde yakalandığı ancak polislerin farklı tutanak düzenlediğine yönelik başka bir emniyet müdürünün beyanlarını esas alarak kovuşturmayı genişletebilir. Ya da sadece bu konuda başka bir suç duyurusunda bulunabilir. Mantık öyle söylüyor.

Ya da vurulan insanlarla ilgili soruşturma dosyalarının araştırılmasına ve sanıkların itiraflarının bu dosyalarda değerlendirilmesi için ilgili savcılıklara gönderilmesine karar verebilir. Adalet, bunu gerektirir.

Ya da sırayla darp edilen insanları kimin dövdüğü… Aslında o dönemde de fail biliniyordu ancak duruşmadaki itirafların değerlendirilmesi önemli değil mi?

* * * 

Mahkeme, bunlardan birini yapabilirdi… Aslında soruşturma aşamasında ortaya çıkan gerçekler, bir biçimde duruşmalarda dile getirildi. Bunun yanı sıra itiraflarda bulunuldu.

Ancak "milli yargının" ara kararları ortada.

- 22 tutuklu sanıktan 10'u tahliye edildi. Tetikçiye para verdiği iddia edilen eski Ülkü Ocakları yöneticisi dahil.

- Eski MHP milletvekiline ait evde yakalanan kişiyle ilgili olarak emniyet müdürünün tanık olarak dinlenmesi talebi reddedildi.

- Her şeyi anımsayın, telefonunun şifresini "unutan" MHP'li avukat Serdar Öktem'in adına kayıtlı telefon hatlarının HTS kayıtlarının istenerek baz sinyallerinin teminini yönündeki talebi de reddetti.

* * * 

 Mahkeme, bu kadar kritik bir davayı 19 Temmuz gibi yakın bir tarihe ertelerken, savcıdan da esas hakkındaki görüşünü hazırlamasını istedi. E zaten bütün araştırma talepleri reddedilirken beklemeye de mahal yok.

* * * 

Gelinen nokta gösteriyor ki bu dava Gülsuyu çetesindeki isimlerin cezalandırılması ile bitirilmeye aday.

Onlar da ellerindeki kritik bilgilerle cezaevinde çok fazla kalmayacaklarını düşünüyordur muhtemel… Ve cezaevinde rahat edeceklerini…

Darp edilen onlarca insan, vurulan onlarca insan, öldürülen eski bir ülkücü… Bütün bu eylemlerin faili belli, bütün bu eylemleri azmettirenler belli…

Ancak milli olmak bazen görmemeye gerektirir değil mi?

* * * 

Tüm bunlar olurken RTÜK, büyük bir öfkeyle, dünyadaki en barışçıl medya organlarından birinin, Açık Radyo'nun lisansını iptal etti.

Elbette kâğıt üzerindeki kuralların kararlılıkla uygulanması değil mesele.

RTÜK de milli olmalı.

Bir konuk "soykırım" demiş bir radyoda, cezasız kalmamalı…

Yetmez, Sinan Ateş cinayeti dahil bütün cinayetlerden, bütün çete suçlarından, bütün ihale yolsuzluklarından Açık Radyo yöneticileri sorumlu tutulmalı.

Programcısından, Açık Radyo'ya hayatını veren Ömer Madra'ya kadar kim varsa cezalandırılmalı.

Gülsuyu Çetesi gibi vatana ve millete yararlı insanları cezaevinde tutmamalı milli yargı.

Açık Radyo, kapatılmakla kurtulmamalı, gerekli cezayı daha ağır almalı.

Cezaevinden katilleri salıp, 1 Mayıs'ta sokağa çıkan gençleri oraya sokan bir düzenden fazlasını beklemenin de alemi yok.

(T24)                                                        


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder