26 Eylül 2024 Perşembe

T24 "KÖŞEBAŞI" + "GÜNDEM" -26 Eylül 2024-

Bu rakamları yakınlarını kaybedenlere açıklayın: Cezaevleri nasıl dolup dolup boşaldı? -Gökçer Tahincioğlu-

Takdir indirimi, iyi hal indirimi, bir daha suç işlemeyeceği kanaati… İki üç slogan ve sahte gözyaşı dışında, sadece muhalifleri düşman ilan edip, suçluları serbest bırakan bu politikaların mimarlarının edecek bir sözü var mı?

Karıncayı bile incitmeden, kimseye bulaşmadan, birilerinin canını yakmaktan sürekli imtina ederek hayatınızı sürdürüp, böyle huzurla ölebileceğinizi mi sanıyorsunuz?

Bu ülkede bunun olması artık çok zor.

Hiçbir sorumluluğunuz olmadan, birilerinin koltukta üç gün fazla oturabilmek için yürüttüğü politikalar nedeniyle bir gün yaralanacak belki öleceksiniz.

Planlarınız, hayalleriniz, bir anda, ne olduğunu bile anlamadan bitecek. Bırakın bunları, nefes alıp verebilme hakkınız elinizden alınacak.

* * *

Bununla bitmiyor hikâye, ölenle de bitmiyor…

Günün rutini ile yorgun, anlaşılmaz bir iç sıkıntısı içinde bunalırken, tanımadığınız bir numaradan bir telefon gelecek.

Hayatınızı ikiye ayıran, o telefondan önce ve sonrası diye ikiye bölen bir arama…

En değerlinizi kaybettiğinizi öğreneceksiniz, ne olduğunu anlamadan, nasıl olduğuna akıl sır erdiremeden, kimin, neden yaptığını anlamaya çalışarak…

* * *

Burada da bitmiyor.

Acınızı kalbinizin bir köşesine saklayıp bu kez katillerle uğraşmak zorundasınız.

Filmlerdeki gibi olduğunu sanıyorsunuz değil mi, hayır öyle olmuyor…

Parmak izi sağlıklı biçimde alınsın diye günlerce uğraşıyorsunuz, diğer deliller usulünce toplansın, dosya öyle hemen hızla kapatılmasın…

Diyelim ki şanslısınız, katiller yakalandı ve suçları da kanıtlandı.

Bununla da bitmiyor.

Önce cezaevinde itinayla ezberlenmiş savunmaları dinlemek zorundasınız.

Kaybettiğiniz, hiçbir suçu günahı olmayan yakınınızla ilgili akıl sır erdirilemeyecek yalanları, mahkemeye karşı aşırı saygılı tutumların arasına sıkıştırılmış hakaretleri…

* * *

Deliller toplandı, ifadeler alındı, dava biter sanıyorsunuz değil mi?

Elbette kolay değil.

Bilirkişi raporunun gelmesi aylar sürecek, itiraz üzerine yeniden raporun gelmesini bekleyeceksiniz.

Adli Tıp raporları, hastane raporları, akıl sağlığı raporları…

Aniden, iki üç yılın geçtiğini fark edeceksiniz.

* * *

Kamuoyunun dikkatini çekmiş bir dava değilse işiniz zor.

Muhtemel katile takdir indirimi yapılacak…

Milyon suç işlemesine rağmen cinayetten önce nasıl serbest kaldığı sorusuna o ana kadar yanıt bulamamış olacak ve o an anlayacaksınız.

Takdir indirimi, iyi hal indirimi, bir daha suç işlemeyeceği kanaati…

Ardından dosya istinafa gidecek, bir dosyanın karara bağlanma süresinin ortalama 2-3 yıl olduğu istinaf mahkemesine…

Yargının hızlanması için kurulmuştu bu mahkemeler değil mi?

* * *

İstinaftan sonra 2-3 yıl da Yargıtay Başsavcılığı’nı ve Yargıtay’ı bekleyeceksiniz.

Ve derken bir gün, 8-9 yıl kadar sonra, davanız aniden sona erecek. Kuşa dönmüş bir cezaya şükredeceksiniz.

* * *

O büyük boşlukla baş başa kalmış, bunca yılın ardından, verilen bunca mücadelenin ardından kesinleşen cezaya bile sevinememiş bir halde akşam bültenlerini izlerken, bir siyasi parti lideri, bir mafya liderinin kutsallığını ilan edip, cezaevinden çıkması gerektiğini söyleyecek.

O mafya lideri için çıkartılan, adına "af" denilmeyen affın sizin katillerinizi kapsayıp kapsamadığını öğrenmek için haftalarca bekleyeceksiniz.

Sadece söz söyleyenleri, sosyal medya mesajı paylaşanları kapsamadığını öğreneceksiniz affın.

Zaten bu af kapsama birkaç yıl sonra çıkartılacak diğeri kapsamış olacak… O olmazsa durup dururken çıkartılan infaz düzenlemesi… O olmazsa pandemi izni… Biri mutlaka kapsayacak.

Ve siz çaresiz biçimde, "kader kurbanı" adı verilen, çıktıktan hemen sonra bir başkasının kaderini değiştiren suçluların salıverilmesini izleyeceksiniz.

* * *

Kimse bu insanların neden suçla iç içe yaşadığını araştırmayacak. Kimse, bu insanların hangi koşullarda suça itildiğini konuşmayacak. Bu düzenin değişmesi için bir şey yapmayacak. Sadece af çıkartacak, sadece kendine düşman gördüklerini hapsedip, diğerlerini bırakacak.

* * *

"Rahşan Affı" olarak bilinen Şartla Salıverme Yasası 1999’da yasalaştığında, cezaevlerinde sadece 70 bin kişi vardı. Türkiye’nin nüfusu o tarihte yaklaşık 65 milyondu.

Bugün Türkiye nüfusu yaklaşık 85 milyon…

Cezaevlerindeki insan sayısı neredeyse 350 bin…

Nüfus yaklaşık üçte bir oranında artarken, suçlu sayısı beş katına çıkmış…

* * *

Sadece geçen senenin bilançosu bile ürkütücü…

Malvarlığına karşı işlenen suçlarda açılan dosya sayısı 4 milyon 748 bin 84, şüpheli sayısı 5 milyon 864 bin 585.

Vücut dokunulmazlığına karşı suçlarla ilgili dosya sayısı 1 milyon 385 bin 562, şüpheli sayısı 2 milyon 7 bin 146.

Hırsızlık suçundan açılan dosya sayısı 2 milyon 791 bin 264, şüpheli sayısı 3 milyon 156 bin 801 şüpheli.

Kasten yaralama suçundan açılan soruşturma sayısı 880 bin 774, şüpheli sayısı 1 milyon 427 bin 494

                                                           ***

2022’de, kasten öldürme, taksirle öldürme, intihara yönlendirme gibi hayata karşı işlenen suçlardan açılan dosya sayısı 77 bin 416, şüpheli sayısı 124 bin 25.

Sadece bir yıldaki artışa bakın.

2023’te hayata karşı işlenen suçlardan açılan dosya sayısı 96 bin 505, şüpheli sayısı 140 bin 84.

Sadece kasten öldürme suçunu işleyenlerin sayısı 62 bin 512

                                                              ***

1 Ocak-31 Aralık 2023 tarihleri arasında cezaevine konulan hükümlü sayısı 294 bin 991 kişi. Sadece hükümlüler, tutuklular dahil değil.

Aynı tarihler arasında serbest bırakılan hükümlü sayısı 356 bin 936.

Türkiye’nin cezaevi kapasitesi ise yaklaşık 300 bin…

Tam kapasite kadar insan, suçlu bulunarak cezaevine konulmuş, tam kapasitenin üzerinde insan salıverilmiş.

Bir de cezaevlerindeki hükümlülerin en çok işledikleri suçlara bakın.

Yüzde 26,1'i hırsızlık, yüzde 9,4'ü konut dokunulmazlığının ihlali, yüzde 6,7'si kasten yaralama, yüzde 6,2’si kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, yüzde 5,8’i ise mala zarar vermek.

Bu suçları işleyenlerin dağılımı ise şöyle:

*272 bin 346 hırsızlık

*69 bin 415 kasten yaralama

*64 bin 814 uyuşturucu kullanmak

*54 bin 43 uyuşturucu imali ve ticareti

*43 bin 211 kasten öldürme

*39 bin 716 yağma

                                                                  ***

Gencecik bir kadın polis, Şeyda Yılmaz, bir suç makinesi tarafından şehit edildi. 19 yaşındaki Yunus Emre Geçti’nin suç sicili akıl alır gibi değil.

Bu suçların çoğunu çocuk yaşta, 18 yaşından küçükken işlemiş…

Tek bir ciddi çalışma var mı, bu çocukların neden suça bu kadar kolay bulaşabildiğine yönelik tek bir ciddi, devlet tarafından yapılan araştırma var mı?

Çıkartılan afların, karanlık, suç ortamına dönmüş, dönüştürülmüş gettoların etkisine bakan var mı?

Peki iki üç slogan ve sahte gözyaşı dışında, sadece muhalifleri düşman ilan edip, suçluları serbest bırakan bu politikaların mimarlarının edecek bir sözü var mı?

Varsa gidip Şeyda Yılmaz’ın ailesine, yakınlarını kaybeden diğer insanlara anlatsınlar.

Gerçek tablo, gerçekçi biçimde konuşulduğunda ne yanıt alacaklarını da görecekler…

                                                               /././

Ağustos 2024'te ülkemizin internet hızı, hâlâ dünya ortalamasının bile altında -Füsun Sarp Nebil-

Dünyanın en yüksek mobil hızının ancak yüzde 11,6'sına ve en hızlı sabit hızının ancak yüzde 14,4'üne sahibiz. Durum o kadar kötü ki sadece en yüksek hızın küçük bir bölümüne sahip değil aynı zamanda hem mobilde hem de sabitte dünya ortalamasının bile hayli altındayız.

İçinde olduğumuz ay, operatörler için sosyal medyada internet fiyatlarına yönelik büyük eleştiriler vardı. Tüketiciler Birliği bu konuyu Orta Vadeli Plan (OVP) ile de birleştirmiş ve yüzde 182'lere varan operatör zamları konusunda şöyle demişti.

"T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından 5 Eylül 2024te açıklanan Orta Vadeli Program (2024-2027) belgesinde de enflasyonun 2024 yılı için yüzde 41,50, 2025 yılı için yüzde 17,50 olarak öngörülmektedir."

İnternet konusunda fiyat olduğu kadar kalite (yani hız ve süreklilik) de önemli bir bileşen. Her ayın ortasında olduğu gibi, yine bir önceki aya ait internet hızlarına dair rakamları yayınlıyoruz. Amacımız herkesin durumu daha iyi fark etmesini ve hakkı olan interneti talep etmesini sağlamak.

ustos ayında da internet hızlarımız duraklamaya devam ediyor. Dünyanın en yüksek mobil hızının ancak yüzde 11,6'sına ve en hızlı sabit hızının ancak yüzde 14,4'üne sahibiz. Durum o kadar kötü ki sadece en yüksek hızın küçük bir bölümüne sahip değil aynı zamanda hem mobilde hem de sabitte dünya ortalamasının bile hayli altındayız.

399 Mbps hızla Birleşik Arap Emirlikler'inin birinci olduğu mobilde, 58. sıradayız. 298 Mbps hızla yine Birleşik Arap Emirlikleri'nin birinci olduğu sabit internette ise 106. sıradayız.

Dünyada internet hızlarının en çok ölçüldüğü SpeedTest Global Index Ağustos 2024 verilerini geçen hafta yayınladı ve biz ardarda 8 aydır bunu raporluyoruz. İnternet hızımız G20 ülkeleri düzeyine gelene kadar da raporlayacağız.

Türkiye SpeedTest indeksinde 2024 ustos ayında mobilde 58. ve sabitte 106. sırada

Daha önce de raporladığımız üzere, SpeedTest sayfasında, her ayın ortalarında bir önceki ayın raporu yayınlanıyor. Bu Index, hem Mobil telefon üzerinden internet hızı hem de sabit (yani ADSL ya da fiber) internet hızını veriyor. Mobil tarafta bu ay 108 ülke sıralanmış. Sabit tarafta ise 159 ülke var. Liste, ülkelerden bu sunucuda hızlarını test edenlerin durumunu veriyor.

Şimdi şöyle bir bakalım Global Internet hız indeksinde, Türkiye'nin durumu nedir?

Mobilde dünya ortalamasının yüzde 17, en yüksek hızın yüzde 88 altında bir hıza sahibiz

Bu raporda gördüğünüz gibi:

* Mobilde 46,37 Mbps ile dünya 58’incisiyiz.

Mobilde önceki aylara nazaran yüzde 12'lik artış var ama aynı dönemde Dünya ortalaması yüzde 19 artmış. Yani artışı bile yakalayamamışız.

* Dünya ortalamalarına göre duruma bakarsak, mobilde dünya ortalamasının bile yüzde 16,9 altındayız.

Dünyanın en hızlı bağlantılara göre ise; Birleşik Arap Emirlikleri mobilde 339 Mbps ile dünya birincisi. Biz bunun ancak yüzde 12'si kadar hıza sahibiz.

Buna görsel olarak da bakalım; gördüğünüz gibi yeşil çubuk ile işaretlenen Türkiye, ortalamanın altında ve en hızlının çok çok altında. Ay ay bakarsak da hızımız olduğu yerde kalakalmış.

Sabitte dünya ortalamasının yüzde 54,8, en yüksek hızın yüzde 85 altında hıza sahibiz

Sabit internet hızına baktığımızda ise,

 * Sabitte 42,90 Mbps ile dünya 106’ncısıyız.

Önceki aylara göre hızımız aşağı yukarı değişmemiş ama dünyanın sabit hızı yüzde 4,5 artmış.

Dünya ortalamalarına göre duruma bakarsak, Sabitte yüzde 55 aşağıdayız.

Dünyanın en hızlı bağlantılara göre bakarsak; sabit internette 298 Mbps ile Birleşik Arap Emirlikleri dünya birincisi. Biz onun ancak yüzde 14'ü kadar hıza sahibiz.

Buna görsel olarak da bakalım; Gördüğünüz gibi yeşil çubuk ile işaretlenen Türkiye, ortalamanın yarısından aşağıda, en hızlının ancak 15’te biri kadar sabit internet hızına sahip.

Hem mobil hem sabit hızlarda görebileceğiniz üzere dünya her ay ortalama hızını adım adım arttırırken, Türkiye yerinde duruyor ve hatta öne geçenler nedeniyle geriliyor.

İstanbul Ankara'da Durum

Bu ortalama hızlara bir de şehirler tarafından bakalım;

Mobil hızlarda sıralanan 161 dünya şehri arasında İstanbul 85. sırada yer almış, Ankara ise 82. olmuş. İki şehir de mobil hızda dünyanın en hızlısının yüzde 14 altında olsalar da dünya ortalamasını az (yüzde 2,4 düzeyinde) aşıyorlar.

Sabit tarafa baktığımızda ise, listelenen 202 dünya şehri arasında İstanbul 117. ve Ankara 129. sırada. Sabit hızları dünya ortalamasının İstanbul'da yüzde 48 ve Ankara'da yüzde 50 daha yavaş. Dünya ortalamasından ise İstanbul yüzde 18'i kadar ve Ankara yüzde 16'sı kadar hıza sahip.                                           

                                                           /././

Ve minareler ve süngüler ve ahmaklar -Mine Söğüt-

Uzun zamandır cami, süngü, mümin gibi kelimeler üzerine düşünmek için bol bol vaktimiz oldu. Bu kelimelerin işaret ettiği hayali düzeni, neredeyse tüm yönleriyle sonuna kadar resmen deneyimledik. Şimdi sıra belki de “Ahmak” kelimesi üzerine düşünmekte.

Wirginia Woolf, “Tek kelime yeter. Ama ya insan o tek kelimeyi bulamazsa?” der.

İnsan o tek kelimeyi çoğu zaman bulamaz ama bazen de hemen buluverir.

Mesela önce minare kelimesini bulur.

Sonra süngü kelimesini.

Ardından kubbe ve miğfer kelimeleri gelir.

Onun ardından da cami ve kışla.

En son mümin ve asker kelimelerini bulur.

Bu kelimelerin üzerlerinde tek tek düşündükten sonra hepsini bir cümle içinde bir arada kullanır. Cümle bir şiir olur. Yıllar sonra bir siyasetçi tarafından kürsülerde okunur.

Ortalık önce bir ayağa kalkar sonra taşlar yerine oturur.

Nihayetinde de o şiir, çeyrek asrı aşkın bir siyasi sürecin ardından külliyen gerçek olur.

Ve ülkenin makus kaderi, o kelimelerin gücü ve bir insanın o gücü kullanma biçiminin üzerine kurulur.

Derken bir gün bir başkası da “Ahmak” kelimesini bulur.

Ahmak sözlüğe göre “Aklını gereği gibi kullanamayan, anlama ve kavrama yetenekleri gelişmemiş kimse” demektir.

Kimine göre sıradan bir tanımlama kimine göreyse ciddi bir hakarettir.

Sözlük, Mehmet Kaplan’dan bir alıntıyla kelimeyi şöyle örnekler:

"En doğru, en yüksek fikir, bir cahil veya ahmağın elinde gülünç, değersiz bir hâle gelebilir."

Cahil ve ahmağın eline geçen en doğru ve en yüksek fikirler üzerine düşünenlerle, bunu hiç düşünmeyenlerin elinde bir o yana bir bu yana çekilen bir ülkede, bazen “Ahmak” gibi tek bir kelime her şeyi anlatmaya da yeter, anlamaya da.

İnsanlar ahmaklık, cahillik, gülünçlük ve değersizlik üzerine düşünmeye başlarlar. Ve düşünen insan kendisine kurulan tuzakların üzerinden ustalıkla atlar.

Dil işte böyle güçlü bir mecradır. Ve dil de kelimeler de bazen sizin, bazen karşınızdakinin başına beladır.

Mevcut cumhurbaşkanı bir zamanlar kürsüde okuduğu şiirin süngülü, minareli dizeleri yüzünden hapse atılarak siyasetten menedilmişti, şu anda geniş yetkilerle iktidarda olan bir muktedir.

Dönemin İBB Başkanı Erdoğan, Siirt'te okuduğu şiir gerekçesiyle Pınarhisar Cezaevi'ne konuldu (1999)
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında üç bilirkişi raporunun aksini söylemesine karşın “YSK üyelerine 'ahmak' dediği” iddiasıyla dava açıldı
Bugün onun karşısına aday olarak çıkma ihtimali olan bir başka siyasetçi yine kürsüde kullandığı bir kelime yüzünden hapse atılmakla ve siyasetten menedilmekle tehdit ediliyor.

Ve biz bu bayram günü siyasetçilerin dillerinden çıkan kelimelerin, ülkenin kaderini bir kez daha öngörülemez bir şekilde belirlemesine şahitlik ediyoruz.

Siyasi mühendislik peşinde koşan karanlık niyetlerin lokomotifliğindeki bir akışa kapılıp giderken, hala bu kelimeler cehenneminde sahip çıkmaya çalıştığımız “doğru ve yüksek fikirleri temsil eden” bir rejimden başka bir dayanak yok elimizde.

Ama onu da ahmaklığa ve cahilliğe tamamen terk etmemiz an meselesi.

Uzun zamandır cami, süngü, mümin gibi kelimeler üzerine düşünmek için bol bol vaktimiz oldu. Bu kelimelerin işaret ettiği hayali düzeni, neredeyse tüm yönleriyle sonuna kadar resmen deneyimledik.

Şimdi sıra belki de “Ahmak” kelimesi üzerine düşünmekte.

Ahmak kime denir, ahmaklık neye yarar ve koca bir ülke bunca ahmaklığı nasıl yapar?

Nihayetinde…

Birtakım kelimelerin sırtına binmiş belirsiz bir seçim sürecine doğru giden bu ülkede, Türk Dil Kurultayı’nın toplanışının 92’nci yıldönümünde…

İyi bayramlar hepimize.                  /././

                                                     T24 - GÜNDEM

Beyin göçü yapan yükseköğretim mezunlarının oranı belli oldu: En çok hangi ülkeye gidiyorlar?

Beyin göçü oranı 2015'te yüzde 1,6 iken, 2023'te yüzde 2 oldu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2021-2023 dönemine ilişkin yükseköğretim beyin göçü istatistiklerini açıkladı.Türkiye'de geçen yıl yükseköğretim mezunlarının beyin göçü oranı yüzde 2 olurken, mezunlar en çok ABD'ye gitmeyi tercih etti.

Beyin göçü oranı 2015'te yüzde 1,6 iken, 2023'te yüzde 2 oldu

Buna göre, yükseköğretim mezunlarının beyin göçü oranı 2015'te yüzde 1,6 iken, 2023'te yüzde 2 oldu. Bu oran kadınlarda yüzde 1,6, erkeklerde ise yüzde 2,4 olarak kayıtlara geçti.

En yüksek eğitim-öğretim oranına sahip alan: Bilişim ve iletişim teknolojileri

En yüksek beyin göçü oranına sahip eğitim ve öğretim alanı, yüzde 6,8 ile bilişim ve iletişim teknolojileri oldu. Bu alanı, yüzde 4,4 ile mühendislik, imalat ve inşaat, yüzde 2,6 ile doğa bilimleri, matematik ve istatistik takip etti.

En yüksek beyin göçü oranına sahip lisans programı: Moleküler biyoloji ve genetik

Mezunların beyin göçü oranları incelendiğinde ise en yüksek beyin göçü oranına sahip lisans programı yüzde 17,9 ile moleküler biyoloji ve genetik olarak kayıtlara geçti. Bu bölümü, yüzde 10,2 ile biyomühendislik, yüzde 9,8 ile işletme mühendisliği, yüzde 9,1 ile elektronik mühendisliği, yüzde 8,9 ile matematik mühendisliği ve yüzde 8,4 ile bilgisayar mühendisliği izledi.

Mezunlar en çok ABD'ye gitti: En büyük paya sahip lisans programı "işletme" oldu

Bir lisans programını tamamlayanların göç etmeyi en çok tercih ettikleri ülke yüzde 21,4 ile ABD oldu. ABD'yi, yüzde 17,5 ile Almanya, yüzde 11,2 ile Birleşik Krallık, yüzde 6,9 ile Hollanda ve yüzde 4,9 ile Kanada takip etti.

ABD ve Kanada'ya göç eden mezunlar içinde en büyük paya sahip lisans programı işletme olurken, Almanya, Birleşik Krallık ve Hollanda'yı en fazla bilgisayar mühendisliği bölümünden mezun olanlar tercih etti.

                                                       ***

Olmayan geçişe rekor ödenek: Yap-işlet-devret kapsamındaki köprü ve otoyollar için müteahhitlere 328,7 milyar TL ödenecek

Müteahhitlere, işletme hakkı ve garanti anlaşmaları ile inşa ettirilen köprü ve otoyollar için 2025, 2026 ve 2027 yıllarında ödenmesi öngörülen garanti tutarı 328,7 milyar TL oldu. Kamu projelerinde kullanılan Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) ve Yap-İşlet-Devret (YİD) modelleri AKP iktidarlarında giderek daha da tartışmalı hale geldi. Havaalanlarına verilen yolcu garantileri ile yol, köprü ve tünellere verilen araç geçiş garantileri, kamu bütçesini altüst etti. Merkezi yönetim bütçesi gerçekleşmeyen yolcu garantileri nedeniyle erirken, müteahhitler servetine servet kattı.(https://t24.com.tr/haber/olmayan-gecise-rekor-odenek-yap-islet-devret-kapsamindaki-kopru-ve-otoyollar-icin-muteahhitlere-328-7-milyar-tl-odenecek,1186136)              ***

İddia | Mehmet Şimşek, BDDK Başkan Yardımcısı ve düğün daveti üzerine inceleme talimatı verdi: Gereği yapılacak!
 

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) Başkan Yardımcısı Mustafa Aydın’ın düğününe denetlemekle sorumlu olduğu banka genel müdürlerini davet ederek onlardan yüklü miktarda düğün hediyesi kabul ettiği haberi hükümet nezdinde rahatsızlığa yol açtı. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ABD dönüşünde konu hakkında inceleme başlatılması talimatı vererek “gereğinin yapılacağını” söylediği iddia edildi. 
(https://t24.com.tr/haber/iddia-mehmet-simsek-bddk-baskan-yardimcisi-ve-dugun-daveti-uzerine-inceleme-talimati-verdi-geregi-yapilacak,1186221)

(T24) 








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder