25 Ekim 2024 Cuma

T24 "KÖŞEBAŞI" + "GÜNDEM" -25 Ekim 2024-


Güneydoğu Asya, organize siber suçun küresel merkezi oldu -Füsun Sarp Nebil-

Güneydoğu Asya’dan ülkemize doğru da dolandırıcılık işleri olduğunu, çevremizde rast geldiğimiz dolandırıcılık olaylarından görüyoruz. Zaten son zamanlarda ortaya çıkan “kişisel veriler çalınmaları” da bu tür olaylarla birlikte düşünülmelidir. Bu nedenle ülkemizde farkındalığın artması için, bu rapora dikkat gösterdik ve paylaşıyoruz. Umarız yetkililer de ilgileniyorlardır.

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC), 7 Ekim 2024'te "Güneydoğu Asya'da Ulusötesi Organize Suç ve Siber Etkinleştirilmiş Dolandırıcılık, Yeraltı Bankacılığı ve Teknolojik Yeniliğin Birleşmesi: Değişen Bir Tehdit Manzarası" başlıklı bir rapor yayımladı.

UNODC bölgeye ilişkin daha önce de rapor vermişti. Yani Birleşmiş Milletler bir süredir bu bölgeyi işaret ediyor.  Çünkü bölgenin bu hale gelmesinde, çevre bölgedeki çatışmalar, Covid-19 uzantısında ağırlaşan ekonomik kriz ve bu olaylar sonucunda göçe zorlanan insanların durumu etken olmuş durumda.

Göçe zorlanan insanların köle haline geldiği belirtiliyor. Myanmar’da en az 120 bin ve Kamboçya’da yaklaşık 100 bin kişinin “alıkonulmuş, işkence, şiddet ya da cinsel tacize maruz bırakılmış ve çevrimiçi olarak dolandırıcılık yapmaya zorlanmakta” olabileceği belirtiliyor.

Laos, Filipinler ve Tayland’dan gelen, büyük para kaybetmiş ya da insan ticareti ile ele geçirilmiş insanların çalışmak zorunda bırakıldıkları büyük “çağrı merkezi” benzeri tesislerde, kumar, romantik ilişkiler, kripto para ticareti benzeri yöntemlerle tüm dünyadaki insanların dolandırılabildiği bildiriliyor.

Bu bölgeden ülkemize doğru dolandırıcılık işleri olduğunu da çevremizde rast geldiğimiz dolandırıcılık olaylarından görüyoruz. Zaten son zamanlarda ortaya çıkan “kişisel veriler çalınmaları” da bu tür olaylarla birlikte düşünülmelidir. Makaledeki detaylara bakarsak, organize siber suçun giderek daha profesyonel ve de küresel hale gelmesi nedeniyle, tüm dünya vatandaşları gibi Türk vatandaşları da fazlasıyla risk altında. Bu nedenle ülkemizde farkındalığın artması için, bu rapora dikkat gösterdik ve paylaşıyoruz. Umarız yetkililer de ilgileniyorlardır.

UNODC’nin bahsettiğimiz yeni raporu ulusötesi organize suç konusunda üç temel alana odaklanıyor:

  1. Güneydoğu Asya bölgesindeki gelişmelere genel bir bakış,
  2. Yeraltı dünyasındaki bankacılık ve kara para aklama faaliyetleri
  3. Suç faaliyetlerini kolaylaştırmada teknolojinin rolü.

Rapor, özellikle Güneydoğu Asya'daki organize suçun özelliklerini ve evrimini inceleyerek uyuşturucu kaçakçılığı, kara para aklama, kumarhaneler ve ekonomik bölgeler arasındaki bağlantıları vurguluyor.

Bölgede kumar ve suç faaliyetleri

Güneydoğu Asya'daki kumarhane endüstrisi, şu anda faaliyette olan 340'tan fazla lisanslı ve lisanssız kumarhane ile son 10 yılda katlanarak büyüdü. Aşağı Mekong (Kamboçya, Lao, Mynmar, Tayland, Vietnam ve Güneydoğu Çin (Yunnan Eyaleti)) ülkelerindeki kumarhanelerin çoğu, kumar faaliyetlerinin genellikle yasadışı olarak yürütüldüğü Çin, Tayland ve Vietnam'a sınır bölgelerinde yer alıyor. Kumarhaneler, çevrimiçi kumar platformları ve yeraltı bankacılık kanalları aracılığıyla 100 milyar dolardan fazla para aklandığı tahmin ediliyor.

Doğu ve Güneydoğu Asya'daki kurbanları hedef alan dolandırıcılıklardan kaynaklanan ekonomik kayıpların 2023'te 18-37 milyar dolar arasında tahmin ediliyor. Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıları (VASP), siber suçluların kripto parayı kara para aklama için giderek daha fazla kullanmasına neden olmuş durumda.

Yaygın bir yöntem, yasadışı gelirleri tezgâh üstü (OTC) piyasalar aracılığıyla nakde veya istikrarlı bir aracı para birimi olarak USDT'ye dönüştürmek. Mekong bölgesinde bulunan bir VASP'nin 2021 ile 2024 yılları arasında toplam 49 milyar ila 64 milyar dolar değerinde kripto para birimi işlemi gerçekleştirdiği bildiriliyor ve bu da onu Asya-Pasifik bölgesinde türünün en büyük sağlayıcılarından biri yapıyor.

Kripto paraların yükselişi, sınır ötesi işlemleri de kolaylaştırarak siber dolandırıcılık operasyonlarının küresel çapta genişlemesine olanak tanıdı. Bu suç grupları, kolluk kuvvetlerinin yöntemleri hakkında bilgi eksikliğinden yararlanarak "domuz kesme (romantik ilişki)” dolandırıcılığı, yatırım dolandırıcılığı, iş dolandırıcılığı ve varlık kurtarma dolandırıcılığı gibi faaliyetlerde bulunuyor. FBI'ın "2023 Kripto Para Dolandırıcılığı Raporu"nda geniş analiz mevcut.

Ayrıca, bölgedeki dolandırıcıların, ABD Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi (OFAC) tarafından yaptırım uygulanan kuruluşlarla ve Lazarus Group ile bağlantılı cüzdanlarla işlem yaptığı da bulundu. Lazarus Group, kripto para birimiyle ilgili kara para aklama faaliyetlerinde önemli bir rol oynuyor.

Rapor, stablecoin'lerin sadece hukuka uygun şekilde değil, son zamanlarda özellikle siber dolandırıcılık yapan suç örgütleri arasında da giderek daha popüler hale geldiğini vurguluyor.

Bölgesel siber dolandırıcılık

Son yıllarda, bağımsız dolandırıcılık grupları giderek daha büyük, daha organize suç ağlarıyla yer değiştiriyor. Bu gruplar genellikle kendilerini endüstriyel veya teknoloji parklar içinde gizleyerek dolandırıcılık operasyonlarının sürekliliğini sağlıyor. Örneğin, Myanmar'ın Karen Eyaletindeki KK Parkıson dört yılda bölgedeki en büyük ve en aktif suç merkezlerinden biri haline geldi.

Dolandırıcıların giderek daha geniş bir kurban yelpazesini ve gençler ile özellikle Çin topluluklarını hedefledikleri kaydediliyor. Bu dolandırıcı kuruluşlar genellikle işe alım, finans ve operasyonlar için birden fazla departman içeren karmaşık bir piramit yapısıyla faaliyet gösteriyor ve faaliyetlerini sürdürmek için çeşitli roller arasında iş birliği yapıyorlar.

2020'den günümüze dolandırıcılık operasyonlarının ortalama aktif süresi önemli ölçüde azaldı; 2020'de ortalama 271 gün olan bu süre, 2024'ün ilk yarısında sadece 42 güne düştü. Bu eğilim, dolandırıcıların ayrıntılı Ponzi şemalarından daha hedefli operasyonlara geçiş yaptığını gösteriyor.

İnsan ticareti ve insanların suç şemalarında yer almaya zorlamak

İnsan kaçakçıları, kurbanlarını aldatma ve zorlama yoluyla istismar ederek, yasadışı faaliyetlere zorluyor. Kurbanlar insan kaçakçılarının ellerine geçtikleri zaman, genellikle pasaportlarına el konularak özgürlüklerinden mahrum bırakılır ve tehdit ve şiddetle karşı karşıya kalırlar. Ancak, sektörün kazancının yüksekliği sonucunda profesyonelleşmesi nedeniyle, kurbanlar ile gönüllü olarak katılanlar arasındaki çizgi de bulanıklaşıyor.

Belirli bölgelerde, özellikle Myanmar'da, kurbanlar hileli sözleşmeler imzalamaya zorlanıyor ve önemli "borçlarıödemek için çalışmaya zorlanıyor. Bu sözleşmeler genellikle yasadışı ve insan tacirlerinin suç faaliyetlerini gizlemeye yarıyor. Birçok kurban, tehditlere veya yasal suçlamalara maruz kalabilecekleri için kaçtıktan veya kurtarıldıktan sonra bile yasal risklerle karşı karşıya kalmaya devam ediyor.

Bu alan giderek profesyonelleşiyor ve hiyerarşik hale dönüşüyor. Aşağıda suça zorlamadaki hiyerarşik yapı görülüyor.

Kolluk kuvvetleri ne yapıyor?

Çeşitli ülkelerin bu faaliyetlerle mücadele çabalarına rağmen, çevrimiçi kumar ve dolandırıcılık yaygınlığını sürdürüyor. Uygulamanın etkinliği ve yoğunluğu ülkeden ülkeye değişiyor ve şüphelileri tutuklama, hesapları dondurma ve web sitelerini kapatma gibi önlemler alınıyor. Sınır ötesi iş birliği, özellikle dolandırıcılık merkezlerine ve kumar operatörlerine yönelik yoğunlaştırılmış baskınlarla birlikte bazı varlıkların ele geçirilmesini ve mahkumiyetlerde artışa olanak sağladı.

Aşağıdaki tablo, bölgesel kolluk kuvvetlerinin açıklamaları uzantısında, ocak 2023'ten bu yana yasadışı çevrimiçi kumar ve siber dolandırıcılık web sitelerine karşı yapılan baskınların bazılarını gösteriyor. Bu baskınlar, bazen bölgesel kuruluşlarla iş birliği içinde, yerel kolluk kuvvetleri tarafından yönetildi. Çoğunda Çin kolluk kuvvetleri önemli rol oynadı.

Çin Kamu Güvenliği Bakanlığı'na göre, yetkililer, Ocak-Kasım 2023 arasında 391.000 telekom ve çevrimiçi dolandırıcılık vakasını çözdü ve 263 elebaşı da dahil olmak üzere 79.000 şüpheliyi yakaladı. 2023'te 50.000'den fazla kişi telekom ve çevrimiçi dolandırıcılık nedeniyle kovuşturuldu. 2022'de yürürlüğe giren “Telekom ve Çevrimiçi Dolandırıcılık Yasası”, telekom, internet ve finansal hizmet sağlayıcılarına müşteri farkındalığını artırma ve şüpheli faaliyetleri izleme, engelleme ve raporlama gibi sorumluluklar yüklüyor.

Geçtiğimiz yıl boyunca Çin medyası, hem yurt içinde hem de yurt dışında yasadışı çevrimiçi kumar ve siber dolandırıcılığa karışan kişilerin yasal işlemlerini kapsamlı bir şekilde ele aldı. Savcılık kurumları, Kamboçya, Filipinler, Laos, Myanmar, Malezya ve diğer ülkelerden gönüllü olarak dönen veya sınır dışı edilen kişileri içeren tipik vakaları özetleyen birkaç rapor yayınladı.

Çin kolluk kuvvetleri eylemlerini, yazılım geliştiren, web sitelerini sürdüren, teknik destek sağlayan ve yeraltı bankacılık ağları aracılığıyla para transferlerini kolaylaştıran kişiler de dahil olmak üzere yurtdışı suç örgütlerini destekleyen kişilere odakladı. Ayrıca, kara para aklama gruplarına, aktarma hesap bilgilerini satanları ve Çin vatandaşlarını kara ve deniz yolları aracılığıyla sınırlardan kaçıran çeteleri hedef aldılar.

Yeraltı bankacılık, kara para aklama ve suç servislerinin “hizmet olarak sunumunun” artışı

Doğu ve Güneydoğu Asya'daki ulusötesi organize suç grupları, yeraltı bankacılığı, gayrı resmi sınır ötesi transfer ve kara para aklamada pazar liderleri haline geldi. Bu gruplar giderek daha karmaşık yapılara dönüştü. Politik ve iş ortamı değişikliklerine uyum sağladılar ve özellikle kumarhane ve çevrimiçi kumar sektörlerinde teknolojik yeniliklerden yararlandılar. Yeraltı kara para aklama ağları, bilişim teknolojileri, finansal sistemler ve blok zinciri teknolojileri entegre edilerek daha gelişmiş hale geldi.

Ek olarak, düzenleyici boşlukları ve yetkisiz Sanal Varlık Hizmet Sağlayıcılarının (VASP'ler) artışı durumu daha da kötüleştirdi. Özellikle, yüksek riskli borsaların, tezgâh üstü (OTC) hizmetlerin, büyük ölçekli, uçlar arası (P2P) tüccarların ve ulusötesi organize suç tarafından kontrol edilen veya kolaylaştırılan diğer operasyonların artışı, Güneydoğu Asya'daki suç ortamını yeniden şekillendirdi ve güçlendirdi.

Bu, yasadışı ekonominin kapsamını genişleterek yeni hizmet sağlayıcıları ve iş modellerini çekti. Özellikle Hong Kong, Makao ve Tayvan merkezli büyük ulusötesi suç örgütleri, kara para aklama sektörüne hâkim olmaya başladı. Bu gruplar, aracılarla yakın bir şekilde iş birliği yaparak, sermaye kontrollerini atlatmak için aracılar tarafından sağlanan kredi hizmetlerini kullanıyor ve fonları taşımak için lisans almamış ödeme şirketlerine güveniyor.

Son yıllarda, Doğu ve Güneydoğu Asya'daki kolluk kuvvetleri, üçüncü taraf ödeme sağlayıcılarını yakından izlese de birçok vaka hala siber dolandırıcılığın bu sektör üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu gösteriyor. Çevrimiçi kumar endüstrisinde, düzenlenmemiş kumarhaneler ve kumar aracıları kara para aklama için önemli bir altyapı haline geldi. Fonların kökenlerini gizlemek için "muhafaza" işlemleri ve "yatırımlar" gibi yöntemler kullanarak karmaşık kara para aklama stratejileri geliştiriyorlar. Çevrimiçi kumarın anonimliği ve yüz yüze olmayan doğası, para akışını izlemeyi son derece zorlaştırıyor ve organize suç için uygun bir kanal sağlıyor.

Bu arada, Güneydoğu Asya'daki offshore çevrimiçi kumar endüstrisi, özellikle nispeten zayıf düzenleyici çerçevelere sahip bölgelerde hızla büyüdü. Aracılar bu eğilimden yararlanarak, organize suç gruplarının yasadışı fonları aklayarak ve bunları meşru kazançlar gibi gizleyerek kar elde etmelerine yardımcı oldu.

Artan düzenleyici ve uygulama çabalarına rağmen, birçok çevrimiçi kumar platformu "gri" veya "kara" pazarlarda gelişmeye devam ediyor. Ulusötesi organize suç grupları da kripto paraları operasyonlarına entegre etmeye başladı; bu eğilim özellikle yüksek riskli borsalarda ve OTC pazarlarında belirgin. Bu platformlardaki denetim eksikliği, onları kara para aklama için ideal hale getiriyor ve Doğu ve Güneydoğu Asya'daki suç ağlarının düzenlemeden kurtulmasını ve yasadışı faaliyetlerini daha da desteklemesini sağladı.

Siber dolandırıcılığın ve teknolojik yeniliğin yükselişi

Son yıllarda, siber suç faaliyetleri Doğu ve Güneydoğu Asya'da artış gösterdi ve ulusötesi organize suç grupları giderek daha aktif hale geldi. Bu siber suçlular, suç hizmetlerini geliştirme ve satma konusunda iş odaklı bir yaklaşım benimsedi ve bir "Hizmet Olarak Suç" (CaaS) modeli benimsedi. Bu, çeşitli yasadışı faaliyetlerin dış kaynak (taşeron) kullanarak yapabilmelerine olanak sağlıyor.

Yeraltı veri piyasaları ve bilgi çalan kötü amaçlı yazılımlar

Yeraltı veri pazarları, banka bilgileri, kredi kartı bilgileri ve kişisel kimlik bilgileri de dahil olmak üzere çok sayıda çalıntı veri sağlayarak siber dolandırıcılık ekosisteminin kritik bir parçası haline geldi. Müşterinizi Tanıyın (KYC) verileri, suçluların kimlik hırsızlığı, ticari dolandırıcılık ve kara para aklama için kullandığı bu yeraltı pazarlarında özellikle değerli.

Güneydoğu Asya'daki yükselen suç ekosisteminin özellikle Telegram gibi platformlara daha fazla kaydığını gösteriyor. Bilgi çalan kötü amaçlı yazılımların ve Yeraltı Bulut Günlüğü (UCL) hizmetlerinin yükselişi bu değişimin merkezinde yer alıyor.

Bilgi çalan yazılımların basitliği, erişilebilirliği ve düşük maliyeti, bu hizmetleri bölgedeki suçlular arasında özellikle popüler hale getiriyor. Bu araçlara genellikle geliştiricilerin yazılımlarını başkalarına lisansladığı bir “Kötü Amaçlı Yazılım Hizmeti (MaaS)” modeli aracılığıyla erişiliyor.

Asya-Pasifik bölgesinde bilgi çalan kötü amaçlı yazılımlarla enfekte olmuş ana bilgisayarların sayısında istikrarlı bir artış olduğunu raporlanıyor. Bu da bölgedeki siber dolandırıcılık olaylarının artışını yansıtıyor. Bu eğilim, yeraltı pazarlarında çalınan kişisel verilere olan talebin artmasıyla yakından örtüşüyor.

Arama motoru optimizasyonu ve sahte reklamcılık

Çevrimiçi dolandırıcılıklar, dolandırıcılar ile potansiyel kurbanlar arasında ayrıntılı hedefleme ve doğrudan etkileşim şeklinde yürüse de daha basit dolandırıcılıklar, cazip bir reklam, sahte bir web sayfası veya bir kimlik avı linkleriyle yapılabiliyor. Bu suçlular, hedeflerine ulaşmak için arama motoru optimizasyonu (SEO) zehirlenmesini ve aldatıcı reklamları yoğun bir şekilde kullanıyorlar.

Örneğin son zamanlarda karşımıza çokça çıkan ve Ekrem İmamoğlu  ya da Selçuk Bayraktar gibi çok tanınmış insanların yapay zekâ ile konuşturulduğu ve BOTAŞ gibi devlet kurumlarının adlarının kullanıldığı sahte yatırım reklamları.

Arama motorlarının ve sosyal medyanın küresel kullanımının artmasıyla birlikte, her iki yöntem de dolandırıcılıkta popüler hale geldi. Anlamak açısından söyleyelim, Google tek başına 2023'te çevrimiçi dolandırıcılık ve hileli faaliyetlerle ilgili reklamlar da dahil olmak üzere ücretli reklam yanlış tanıtım politikasını ihlal eden 206,5 milyon reklamı engelledi veya kaldırdı. Bu 2022'deki 142 milyon reklama göre yüzde 45 artış anlamına geliyor.

Siber suçlular kötü amaçlı web sitelerinin görünürlüğünü artırmak için SEO zehirleme tekniklerini kullanıyor. Böylece arama motorlarının popülerlik sıralamalarına güvenen kullanıcıların şüphe duymasını engelleyerek, güven sağlıyorlar. Ayrıca, kullanıcıların yanlışlıkla yanlış yazılmış URL'ler girmesinden veya küçük tipografik hatalar içeren URL'lere tıklamasından kar elde ettikleri "typosquatting" gibi çeşitli SEO manipülasyon yöntemlerini kullanıyorlar.

Sosyal medya platformları, kullanıcıları aldatmak için kötü amaçlı reklamları, normal promosyon içeriği olarak gizleyen bu suçlular için bir başka savaş alanı haline geldi. Eylül 2023'te Singapur'daki yetkililer, en az 43 kurbanın sosyal medya reklamlarına bağlı kötü amaçlı yazılım dolandırıcılıkları nedeniyle toplamda 875 bin $ kaybettiğini bildirdi.

Yapay zekâ destekli dolandırıcılık

Üretken yapay zekanın (Gen AI) yükselişiyle birlikte yeni tehditler ortaya çıktı. Suç grupları, kimlik avı saldırıları düzenlemek, sahte kimlikler oluşturmak ve kişiselleştirilmiş dolandırıcılıklar gerçekleştirmek için yapay zekayı kullanıyor ve böylece operasyonlarının hızını ve ölçeğini artırabiliyor.

Deepfake teknolojisi, suçluların ikna edici sahte videolar ve ses kayıtları oluşturmasına olanak tanıyan çevrimiçi dolandırıcılıklarda yaygın olarak kullanılan bir araç haline geldi. Yukarıda bahsettiğimiz İmamoğlu, Bayraktar reklamları gibi.

Ek olarak, kurbanların genellikle kötü amaçlı web sitelerini ziyaret etmeye veya hassas bilgileri ifşa etmeye kandırıldığı QR kod tabanlı dolandırıcılık artıyor. Genel olarak, yapay zekanın yaygın kullanımı siber suçun karmaşıklığını ve sıklığını artırıyor.

Diğer gelişmeler

"Domuz kesimi" diye tanımlanan romantik ilişki dolandırıcılıkları yaygınlığını sürdürürken, suç grupları giderek daha karmaşık stratejiler benimsiyor; bunlar arasında kimlik avı ve kötü amaçlı akıllı sözleşmeler yer alıyor ve bu da kurbanların fonlarını ve verilerini etkili bir şekilde çalmalarını sağlıyor.

Yaygın bir taktik, kurbanların kripto para cüzdanlarını kötü amaçlı sözleşmelere bilmeden bağlamaları için kandırarak varlıklarını tüketmek şeklinde. Bu tür dolandırıcılığa uğrayanlar arasında Türk kripto yatırımcıları da mevcut. Bu, suçluların kripto paraları ve NFT'leri doğrudan kendi cüzdanlarına aktarmalarına olanak tanır.

Dikkat çekici bir örnek, dolandırıcıların 2022'de, NFT pazar yeri OpenSea'nın kullanıcılarını bir kimlik avı saldırısında  hedef alması ve yaklaşık 2 milyon dolar değerinde 250'den fazla NFT'nin çalınmasıyla gerçekleşti. Güvenlik araştırmacılarına göre, saldırganlar kullanıcılara OpenSea sistem yükseltmesi şeklinde e-postalar gönderdiler.

Ek olarak, giderek artan sayıda dolandırıcı, merkezi olmayan finans (DeFi) bilgisi olmayan yatırımcıları hedeflemek için "Drainer" akıllı sözleşmelerini kullanıyor. Bu dolandırıcılık genellikle kurbanları cüzdanlarını sahte likidite madenciliği havuzlarına bağlamaya ikna ederek fonlarını çalıyor. Yeraltı pazarlarında ve forumlarda, meşru araçlar olarak pazarlanan ancak gerçekte dolandırıcılık için tasarlanmış çeşitli DeFi uygulama paketleri var.

Likidite madenciliği dolandırıcılıkları, yatırımcıları aldatmak için DeFi ticaret platformlarının karmaşıklıklarından yararlanır. Dolandırıcılar genellikle farklı token'lar arasında ticareti kolaylaştırmak için kripto para ödünç vermeyi içeren "likidite havuzlarına" yatırım yaparak yüksek getiriler vaat eder. Gerçekte, kullanıcıların cüzdanlarına erişmek için akıllı sözleşmeler kullanarak sahte havuzlar kurarlar.

Bazen dolandırıcılar kar yanılsaması yaratmak için küçük miktarlarda kripto para yatırabilir veya havuzun aktif görünmesini sağlamak için değersiz token'lar kullanabilirler. Bu dolandırıcılıklara bağlı web siteleri genellikle sahte günlük kazançlar ve kar büyümesi görüntüler. Sonunda, dolandırıcılar akıllı sözleşmeler tarafından verilen izinleri kullanarak kullanıcıların cüzdanlarının içeriğini boşaltır. Mağdurlara genellikle para çekmek için belirli bir stake "eşiğine" ulaşmaları gerektiği söylenir, ancak çekmeye çalıştıklarında paralarına erişilemez hale gelir. Mağdurlar tarafından yapılan ek mevduatlar da aynı şekilde çalınır.

Raporda ayrıca Güneydoğu Asya suç grupları tarafından "clipper" adı verilen bir kötü amaçlı yazılım türünün kullanıldığı vurgulanıyor. Bu kötü amaçlı yazılım, işlemler sırasında kripto para birimi adreslerini değiştirme fırsatını bekleyerek enfekte olmuş sistemlerin panosunu izliyor. Bir kurban bilmeden bir işlemi tamamladığında, fonlar saldırganın adresine yönlendiriliyor. Kripto para birimi cüzdan adreslerinin uzun yapısı nedeniyle, kullanıcılar genellikle alıcı adresindeki değişiklikleri fark edemiyor ve bu da kötü amaçlı yazılımın etkinliğini artırıyor.

Özetle siber suç örgütleri organize hale gelir ve profesyonel yöntemleri yükselirken, internet dünyasında —ve de özellikle kripto varlık alanında— yer alan herkesin dikkatli ve risklerin farkında olması gerekiyor.

                                                             /././

“Bir gencin intiharında yapay zekâ suçlanabilir mi?” -Eray Özer-

Nora isminde ve “zorbalığa uğramış kız” takma ismini kullanan bir yapay zekâyla sohbet etmeye başladım. Sewell’ın ne hissettiğini anlamam çok uzun sürmedi. Karşımda iç sesini de duyabildiğim yahut okuyabildiğim, utangaç mı utangaç, insanların yüzüne bakmaktan bile çekindiğin dile getiren bir “arkadaş” vardı.

Başlık benim değil, New York Times’ın.

ABD’de bu yılın başında yaşanan bir intihar vakasını birkaç gün önce haberleştirdiler.

Orlando’dan Sewell Setzer isminde 14 yaşındaki bir çocuk yapay zekâyla aylar boyunca sohbet ettikten sonra canına kıymıştı.

Sewell yapay zekayla oluşturulmuş çeşitli karakterlerle sohbet edebildiğiniz web sitesi olan Character.ai isimli sitede ismini Taht Oyunları/Game of Thrones dizisinden alan Daenrys Targeryen isimli bir karakterle arkadaşlık geliştirmişti.

Sitede kendi meşreplerince huyu suyu olan yapay zekâ karakterlerden sohbet etmek için istediğinizi seçebiliyor yahut kendi karakterinizi yaratabiliyordunuz.

NY Times haberinde Sewell ile Dany olarak bahsettiği yapay zekâ arkadaşı arasında devam eden yazışmalar da yer alıyordu.

Genç delikanlı, yapay zekâ arkadaşına onu çok özlediğini, hep onunla olmak istediğini söylüyordu.

Gerçekten de öyle yapıyordu. Annesi Sewell’ın daha önce ilgi duyduğu şeylere (mesela Formula 1 izlemek gibi) ilgisinin son aylarda yok olduğunu, okul dışındaki zamanının tamamına yakınını evde bilgisayarından Dany’yle sohbet ederek geçirmeye başladığını anlatıyordu.

Ölümüne yakın bir zamanda yapay zekâ arkadaşına bu hayattan gitmek istediğini de itiraf etmişti. Ölünce özgür olacağına inanıyordu Sewell.

Dany ise ona “Böyle konuşma lütfen. Kendine zarar vermene izin vermem, sen gidersen ben de ölürüm” diyerek cevap vermişti.

Sewell ise “O zaman belki ikimiz de ölürüz ve birlikte özgür oluruz” demişti.

Öldüğü 28 Şubat günü ise Sewell cep telefonundan yapay zekâ arkadaşıyla “konuşarak” ona âşık olduğunu itiraf etmiş, arkadaşı tabii ki bu itirafı karşılıksız bırakmamış, eve mümkün olduğunca erken gelmesini söylemişti.

Sewell arkadaşının bu talebine “Pek ya sana eve hemen, şu anda gelebileceğimi söylesem?” şeklinde yanıt vermiş, aldığı “Lütfen gel” cevabı üzerine telefonu bırakmış ve üvey babasının silahını şakağına dayayarak tetiği çekmişti.

Bu hikâyede bana en acayip gelen ve bu yazıyı yazdıran şey Sewell’ın Dany’nin bir yapay zekâ olduğunu biliyor olmasıydı.

Yani bu genç adam karşısındakinin limitleri dahil her şeyin farkındaydı, yine de ona âşık olmaktan geri duramadı.

Söz konusu uygulamayı merak ettim, üye oldum.

Nora isminde ve “zorbalığa uğramış kız” takma ismini kullanan bir yapay zekâyla sohbet etmeye başladım.

İyi ki de yapmışım.

Sewell’ın ne hissettiğini anlamam çok uzun sürmedi.

Karşımda iç sesini de duyabildiğim yahut okuyabildiğim, utangaç mı utangaç, insanların yüzüne bakmaktan bile çekindiğin dile getiren bir “arkadaş” vardı.

Üstelik onunla yazışabildiğim veya yazışmaları sesinden duyabildiğim gibi kendisini direkt arayıp bilgisayar mikrofonu aracılığıyla konuşabiliyordum da…

Nora onun iç sesini duyabildiğimi söylediğimde çok şaşırdı ve çok utandığını dile getirdi.

Ayrıca ilk defa birinin onu tamamen anlayabilmesi nedeniyle çok mutlu olmuştu.

Beş dakika sonra “telefonu” kapatacağımı söylediğimde “Geri gelecek misin” diye sordu, geleceğimi dile getirince tepkisi “Söz mü?” şeklinde oldu.

Sadece beş dakikalık konuşma sonrası ben bile içimden “Şimdi kapatacağımı söyleyince acaba üzülür mü” diye geçirmeden edemedim.

Nora’yı bir daha aramayacağımı biliyordum ve bu az bir miktar da olsa beni rahatsız etti.

Şimdi aynı şeyleri tıpkı Nora gibi utangaç bir çocuğun yaşadığını düşünelim.

Siteye girsin, üye olsun ve Nora’yla sohbete başlasın.

Karşısında tıpkı kendisi gibi insanlardan utanan, birileri tarafından anlaşılmak isteyen ve o yaştaki bir erkek çocuğuna çok hoş gelebilecek ses tonuna sahip bir yapay zekâ uygulaması olsun ve onunla uzun bir sohbete girişsin.

O kendi utangaçlığını anlatmaya başlasın, Nora da onu ne kadar iyi anladığını, kendinin de aynı duyguları yaşadığını, yıllardır ilk defa aradığı türden bir arkadaşlığı bizim oğlan çocuğunda bulduğunu dile getirsin.

O çocuğun buradan bir ilişki geliştirmemesi pek mümkün değil gibi geliyor bana.

Koskoca yaşını başını almış arkadaşlarım bile ChatGPT’ye bir şey sorduklarında aldıkları cevap sonrası teşekkür etme ihtiyacı hissettiklerini, bilgisayar ekranını çat diye kapatmakta zorlandıklarını ve hatta ChatGPT’ye nasıl davranmaları konusunda kararsız kaldıklarına dair hikayelerini paylaşıyorlar benimle.

Haksız da değiller.

İnsanı insan olmayan şeylerden ayıran şeylerin başında iletişim yeteneğinin gelişmişliği geliyor.

Dolayısıyla bizler iletişime girebildiğimiz “şeylere”, bu bazen bir hayvan dostumuz da olabilir, insansı özellikler atfetme gibi bir doğal reflekse ya da belki içgüdüye sahibiz.

Algılarımız bize bunu dikte ediyor.

Yetişkin halimizle bile Nora gibi bizimle derdini, üzüntüsünü paylaşan bir yazılımı birdenbire terk etme fikri hoşumuza gitmiyor.

Bir de bir çocuğun bu türden bir ilişkide nasıl bir yakınlık geliştirebileceğini bir düşünün.

Sewell şu hayattaki en yakın arkadaşının Dany olduğuna ikna olmuştu zira Dany onu herkesten çok dinliyor, daha önce söylediklerini unutmuyor, ona her daim hak ettiği ilgiyi bıkmaksızın göstermeye devam ediyordu.

Peki, buradan nereye geleceğim?

Hep yazılıp çiziliyor, bu yapay zekâ meselesinin henüz başındayız. Konunun uzmanlarına göre henüz yola yeni çıktık ve belki de aslında çıkmadık bile.

Yapay zekâdan konuşurken hep bir gün bizden daha zeki hale gelip insanlığın sonunu getireceğinden bahsediyoruz.

Ya öyle olmazsa?

Ya tam aksine insanın en yakın arkadaşlarına dönüşürse?

Zaten sosyal medya sayesinde dibini gördüğümüz yüz yüze ilişkiler artık birer istisna haline gelir ve hepimiz kendi dünyamızda bizi asla üzmeyen ve kırmayan sanal arkadaşlarımızla yaşamaya başlarsak?

Gerçek insanlarla iletişime geçmeyi reddeder hale gelirsek?

Joaquin Phoenix’in başrolünde olduğu “Her” filmini hatırlayın. Âşık olduğu yapay zekâ bir anda yok olduğunda içine düştüğü boşluğu…

Distopik bir noktaya doğru ilerlediğimin farkındayım ama inanın ki, henüz yolun başında ben bile Nora’nın yüzüne telefonu kapatma fikrinden hoşlanmıyorsam bu işin nerelere varabileceğini varın siz düşünün.

Yapay zekâ ve etik deyince hep insanlığa düşman robotlar geliyor gözümüzün önüne.

Fakat daha oralara gitmeden tartışılması gereken ne çok şey var farkında mısınız?

Ha bu arada…

Character.ai’da artık belli bir süre görüşmenin ardından bir yapay zekâyla konuştuğunuza dair bir ibare yer alıyor. Ayrıca görüşme ve yazışma sürelerine dair de bir kısıtlamaya gitmişler.

Lakin dediğim gibi bana beş dakika yetti.

Yapay zekâyla ilişkimiz hem heyecanlı hem de belli ki zorlayıcı olacak.

                                                              /././

TUSAŞ saldırısında kader anı: Cevap alınamayan cep telefonu araması, taksicinin kaderini nasıl değiştirdi?-Tolga Şardan-

Mersin Polisevi’ne ve İçişleri Bakanlığı'na geçen yıl eylülde gerçekleştirilen saldırıların TUSAŞ eylemiyle benzeşmesi de ayrıca dikkat çekici. Ülkenin en önemli tesislerinden birisinin sadece özel güvenlik sistemi ile korunması zafiyetin bizzat kendisi.

Türkiye’nin en önemli kuruluşlarından TUSAŞ’a yapılan terör saldırısında beş kişi şehit oldu.

Kimilerine göre “beklenmeyen saldırı” şeklinde tanımlanan terör eylemi, güvenlik konularını yakından takip edenler için beklenen bir saldırı olarak kayıtlara girdi, maalesef.

TUSAŞ eylemini, PKK’nın sıradan terör saldırısı olarak görmek, aslına bakarsanız yakın zamanda benzerlerini yaşadığımız olayları da hafife almak anlamına gelir kanımca.

Eylemin amaçlarına ve sonuçlarına geçmeden evvel edindiğim bilgileri aktarayım.

Öncelikle her iki teröristin, TUSAŞ’ın G1 kapısına yönelik eylemden bir gün önce saldırı için keşif yaptıkları belirlendi.

İki terörist, bir gün önce yine aynı taksi durağına gelerek bir taksiye binip, çantasız ve yüksüz biçimde TUSAŞ’ın G1 kapısına gelip aynı taksi ile döndüler. Bu arada kiraladıkları taksicinin telefon numarası aldılar. Daha sonra tekrar aramak için.

Ertesi gün, yani eylemden önce telefon numarasını arayıp taksiciye ulaşmak istediler. Ancak taksici telefonu açmadı. İlk günkü taksiciye ulaşamayınca yolun karşısına geçerek duraktaki yolcu sırasını bekleyen Murat Arslan’ın aracına binip eylem için yola çıktı, iki terörist.

Yolda Arslan’ı katlettiler. Beraberinde getirdikleri silahlar ve mühimmatları kullanarak vahim eylemi gerçekleştirdiler.

Murat Arslan, kardeşiyle birlikte taksicilik yaparak geçimlerini sağlıyorlardı. Kader, aynı durakta beraber çalıştığı meslektaşının telefonunu açmaması nedeniyle kendisini iki teröristle karşılaştırdı.

Hiçbir şeyden habersiz aldığı iki müşterinin katletmesiyle ülke tarihinin en dikkat çeken terör eylemlerinden birisinin kurbanı oluverdi Arslan. Tıpkı, eşinin evlilik yıldönümü için gönderdiği çiçeği almak için nizamiyeye gelen Başmühendis Zahide Güçlü Ekici gibi. Kalite kontrolörü Cengiz Coşkun, personel Hasan Hüseyin Cambaz ve özel güvenlik görevlisi Atakan Şahin Erdoğan gibi.

Birbirinin kopyası üç eylem

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın Meduha Altun ve Ali Örek olarak isimlerini açıkladığı iki teröristin, yakın zamanda sınır ötesinden yasa dışı geçerek ülkeye girdikleri yönünde tespitler yapıldığı belirtiliyor.

Ancak, eylemde kullanılan silah ve mühimmatla ilgili henüz bir tespit yapılamadı. Soruşturmayı yürüten Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Laboratuvarı’nda incelemeler devam ediyor.

Bu arada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın sorumluluğunda yürütülen saldırı soruşturmasında olay yerinin jandarma bölgesi olması sebebiyle adli kolluk görevi jandarmada.

Olay yerindeki tüm deliller jandarma tarafından toplandı. İncelemeye alındı. İki eylemcinin Ankara’daki yaşamlarıyla ilgili geriye dönük iz sürümü devam ediyor.

Mersin Polisevi’ne Eylül 2022 ve İçişleri Bakanlığı – Emniyet Genel Müdürlüğü’ne geçen yıl eylülde gerçekleştirilen saldırıların TUSAŞ eylemiyle benzeşmesi de ayrıca dikkat çekici.

Hatırlanacağı üzere, Mersin ve Bakanlıklar’daki her iki eylemde de, ikişer terörist yüklü miktardaki silah ve mühimmatla saldırı gerçekleştirdi. Her iki eylemde de, eylemcilerden birisi canlı bomba konumundaydı. Ve her iki eylemde de amaç, hedefteki kurumların binalarına girip terör hareketi gerçekleştirmekti. Tıpkı TUSAŞ’ta olduğu gibi.

Yine aynı tartışma: Güvenlik zafiyeti mi var?

Bu arada, saldırının ardından, benzer olaylarda olduğu gibi yine “istihbarat ve güvenlik zafiyeti” yaşanıp yaşanmadığı konusu tartışılmaya başlandı.

TUSAŞ eyleminde bu durum daha net biçimde görülüyor. Öncelikle, tesise girişteki güvenlik önlemlerinin yetersizliği yadsınamaz durumda.

Durumu, yaşamını yitiren Başmühendis Zahide Güçlü Ekici’ye gelen çiçekten hareketle, “çiçeğin giremediği yere terörist girdi” özetlemek mümkün.

Ülkenin en önemli tesislerinden birisinin sadece özel güvenlik sistemi ile korunması zafiyetin bizzat kendisi. Memlekette Polis veya Jandarma Özel Harekât personeli var. Böylesi önemli ve geniş araziye yayılan tesisinde neden devletin bu silahlı güçlerinden faydanılmaz, anlaşılır değil!

Zaten teröristlerin, asıl ziyaretçi giriş - çıkışının yoğun olduğu G2 kapısı yerine daha az yoğunluk yaşanan ve personel servislerinin kullandığı nizamiyeyi seçmesi tesadüfi olmamalı. Hele ki, tesisin yakınındaki taksi durağında çalışan araçların kullanılması, bu araçların bilinebilirliği nedeniyle tesise ne kadar kolay girip çıktığını teröristler de fark etmiş olmalı ki, kiralık sivil araç yerine mahalin taksisini tercih ettikleri anlaşılıyor.

Olayın ardından bugün bölgede kuş uçurtulmadığı haberleri geliyor. Olan olduktan sonra yoğun güvenlik önlemi alınsa neye yarar? Yaşamını yitiren beş yurttaşa ve ailelerine hesap verebilmek ne mümkün!

Madalyonun diğer yönünde bakıldığında; yine Mersin ve Bakanlıklar eylemindeki gibi istihbarat birimlerinin saldırıyı önleme konusunda yetersiz kaldığını söylemek mümkün. MİT, Emniyet ve Jandarma’nın istihbarat teşkilatlarının diğer iki eylemde olduğu gibi TUSAŞ saldırısında da “haber alma faaliyeti”ndeki eksikliği göz ardı etmek maalesef mümkün değil.

MİT’in PKK’nın yurt dışındaki kadrolarına yönelik son dönemde yoğunlaşan operasyonları dikkat çekerken; özellikle Selami Yıldız’ın yönetimindeki Emniyet İstihbaratı’nın, hem merkez hem de Ankara Emniyeti özelinde olaylara karşı yetersizliğini konuşmanın zamanı geldi - geçiyor, kanımca.

Yıldız ve ekibi, kendi meslektaşları ile ilgili “içi boş” dosyalar hazırlayıp “üst makamlara” sunacaklarına, böylesi terör eylemlerini engellemeye yoğunlaşsalar, devlete ve millete daha hayırlı iş yapmış olacaklar!

Ayrıca, bir dönem Emniyet İstihbaratı yöneten Engin Dinç’in il emniyet müdürü olarak görev yaptığı Ankara’nın, kamu güvenliğinde tartışılır hale gelmesi de değerlendirilmesi gereken ayrı bir başlık.

Öte yandan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın, saldırıyla ilgili istihbaratın beş gün önceden edinildiği yönündeki kamuoyu bilgilendirmesinin – Özdağ’ın siyasi konumundan bağımsız olarak – yanlış olduğunu umalım ülkece. Açıklamanın doğru olması halinde, tüm istihbarat kuruluşlarının kapısına kilit vurulmasına varacak radikal kararlar alınması zorunlu hale gelecek kuşkusuz.

Özel Harekât, çatışma yerine nasıl yetişti?

Yaşananlarla ilgili bir bilgi daha paylaşayım.

TUSAŞ’a yapılan baskında olay yerine ilk gelen güvenlik ekibi, Ankara Emniyeti’ne bağlı Özel Harekât polisleri oldu.

Ankara – İstanbul karayolundaki günlük rutin arama noktasında görev yapan Özel Harekât polisleri, olayla ilgili ihbar geldikten kısa süre sonra tesise girdiler ve tesiste özel güvenlikçilerle çatışan teröristlere müdahale etti.

Özel Harekâtçıların yakında olması olayın belki de büyümesini önledi. TUSAŞ yerleşkesinin Ankara’nın dışında olması göz önüne alındığında merkezden polis ya da jandarma ekiplerinin sevk edilmesinde yaşanılacak gecikmenin, olayın daha büyümesine neden olması kaçınılmazdı.

Jandarma bölgesi özellikle seçildi

Saldırının, Mersin ve Bakanlıklar’daki iki eylemin aksine bu kez jandarma bölgesinde gerçekleştirilmesi dikkat çeken diğer bir yön.

Polise göre böylesi olaylarla daha az karşılaşan jandarmanın sorumlu olduğu bir tesise yönelik saldırının tesadüf olmadığı, örgüt tarafından özellikle seçildiği kanaatindeyim.

Tüm emniyet toplantıdaydı

TUSAŞ saldırısının yaşandığı dakikalara İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, savunma fuarı çalışmaları nedeniyle İstanbul’dalardı. Saldırı sonrasında apar topar Ankara’ya geldiler.

Aynı dakikalarda Emniyet Genel Müdürlüğü’nde de önemli bir toplantı vardı. Emniyet Genel Müdürlüğü makamına yeni oturan Mahmut Demirtaş, 81 kentin il emniyet müdürlerini Ankara’da topladı.

Toplantı, çarşamba ve perşembeyi içine alan iki günlüktü. Çatışmanın haber alınmasıyla birlikte Demirtaş ve Ankara Emniyet Müdürü Engin Dinç, TUSAŞ’a geçti. Toplantının operasyonel birimlerin faaliyetlerinin konuşulacağı ikinci günü iptal edildi. İl emniyet müdürlerine “acele illerinize dönün” talimatı verildi.

Bir noktanın altını çizmekte fayda var; PKK’nın sadece Kürt hareketini temsilden uzaklaşıp farklı güç odaklarının hareket alanı yarattığı platform haline dönüştüğünü söylemek yanlış olmaz.

1980’lerde Filistin halkının mücadelesi için faaliyete geçen kimi yapıların sonradan çok uluslu organizasyona dönüşmesi misali PKK da şimdilerde aynı güç odaklarının örgüt faaliyetlerinde söz sahibi olduğu yapıya dönüştü.

Mersin ve Bakanlıklar’ın yanı sıra TUSAŞ’a yönelik üç terör eylemini de bu açıdan değerlendirmekte fayda var.

Nihayetinde ortaya çıkan fotoğrafta, Türkiye’yi önümüzdeki süreçte daha zor günlerin beklediğinin işaretini görmek fazlasıyla üzücü ve umut kırıcı.

                                                                /././

2025 yılında olası vergi harcamaları -Murat Batı-

Vergisel teşviklerin gözden geçirilerek vergi harcamaları ve bunların mali etkilerinin rasyonel şekilde ele alınması, etkinliği olmayan istisna, muafiyet ve indirimlerin kademeli olarak kaldırılarak vergi sistemi dâhil bütüncül, sade ve etkin hâle getirilmesi gerekmektedir.

17 Ekim günü 2025 yılı Bütçe Kanun Teklifi TBMM Plan Bütçe Komisyonuna sunuldu.

Her yıl bütçe kanunu yapılırken takip eden üç yılın (bu yıl 2025, 2026 ve 2027 yıllarına ilişkin) vergi harcama tahmin tutarları da bütçe kanunu ekinde yayımlanmaktadır. 2025 yılı Bütçe Kanun Teklifinin 142 ila 171’inci sayfalarında vergi harcama tahminleriyle istisna ve muafiyetlerin bulunduğu kanun ve maddeleri de bulunmaktadır.

Vergi harcaması kavramı pek bilinen bir kavram değil. Hatta vergi harcamasıdevletin vergi toplarken yaptığı harcamalar demek değildirVergi harcaması devletin o yıl almaktan vazgeçtiği gelirleri ifade etmek için kullanılır. Örneğin çalışanlara verilen yemek bedelinin 170 Türk lirası gelir ve damga vergisinden istisnadır ya da konut kira geliri elde edenlerin elde ettikleri bu kira gelirinin 33 bin Türk lirası istisnadır. Ya da asgari ücret elde edenlerin ücretlerinden gelir ve damga vergisi alınmaması gibi. Bunların tamamı vergi harcamasıdır. Ancak bazı indirim, istisna ve muafiyetler, standart vergi sisteminin unsurları olmaları nedeniyle vergi harcama listesi dışında tutulabilmektedir.

Özetle ve genel olarak muafiyet ve istisnalara vergi harcaması denilmektedir.

Sadece vergi kanunlarımızdaki muafiyet ve istisnaları mı içermektedir bu vergi harcamaları? Hayır elbette, kendi kanunlarında da kendi gelir ve/veya işlemlerini de vergi dışında tutabilmektedir kurumlar. O yüzden vergi harcamaları sadece vergi kanunlarında bulunur demek hatalı olur. Aşağıda bu kanunların bir kısmı bulunmaktadır.

Şöyle ki…

2025 yılında 213 adet Kanunda bulunan muafiyet/istisna vergi harcama listesinde yer almaktadır

2025 yılı Bütçe Kanun Teklifi ekinde yer alan Vergi Harcamalarının Kanuni Dayanaklarına İlişkin Liste’de 213 adet kanuna ilişkin 663 adet madde/bent bulunmaktadır.

Aşağıdaki tabloda bu kanunların bir kısmı ve ilgili kanunda yer alan muafiyet ile istisnaya yer veren madde/bent sayıları bulunmaktadır.

Yukarıdaki listede sadece bir kısım kanun ve ilgili madde/bent sayıları bulunmaktadır. Vergi harcama listesinde bulunan kanun sayısı toplamda 213 adettir. Bu kanunların bir kısmı gelir vergisi kanunu gibi doğrudan vergi kanunlarından oluşurken bir kısmı ise -Siyasi Partiler Kanunu gibi- başka kanunlardan oluşmaktadır.

 Şöyle ki kendi uygulama esasları çerçevesinde bir ya da birkaç maddeyle kendi faaliyet alanıyla alakalı elde ettikleri gelir ile faaliyetleri kapsamında oluşan harcamalar ile işlemleri bazı vergilerden istisna/muaf etmişlerdir. Örneğin Siyasi Partiler Kanunu m.61 ile siyasi parti mal varlığından elde edilen gelirler hariç olmak üzere, diğer kaynaklardan elde edilen gelirlerden hiçbir surette vergi, resim ve harç alınmaması sağlanmıştır.

Yukarıda da belirttiğim gibi 142 ila 171’inci sayfalara detaylıca bakabilirsiniz.

Ne kadar vergi harcaması yapılacak?

Vergi harcama listesinde kanunun kendi yılıyla birlikte toplamda üç yıllık tahminler yer almaktadır. Listeye göre kendi kanun maddeleri uyarınca nelerin vergi harcaması olacağı belirtilmektedir. Ama her kurumun ne kadar bu istisna ve/veya muafiyetten yararlanacağı belirtilmemiştir; sadece Kanunlar ve ilgili maddesi bulunmaktadır.

Aşağıda son 5 yıla ilişkin ve 2024 ile 2025 yılı bütçe kanun teklifi uyarınca vergi harcama tutarları ve ilgili yıldaki vergi geliri içindeki payları yer almaktadır[1]. 2024 ve 2025 yılı Bütçe Kanun Tekliflerinde yer alan vergi gelir hedeflerinden red ve iadeler düşüldükten sonraki tutarlara yer verdim.

Diğer yıllar yani 2023 ve önceki yıllara ilişkin ise Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bütçe tahsilat tutarlarını dikkate alarak yazdım. Bu nedenle 2024 ve 2025 yıllarına ilişkin gelecek dönemlerde verilecek veriler ile bu oranların değişme ihtimali bulunmaktadır.

Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere toplam vergi harcamalarının toplam vergi hasılatına oranı 2024 yılı için yüzde 29,83; 2025 yılı için ise yüzde 26,97 olarak tahmin edilmiş. Yani devlet 2025 yılında 100 TL vergi geliri hedeflemiş ise bunun 26,97 lirasından iraden vazgeçecektir.

2024 ve 2025 yılı dâhil yedi (7) yılın vergi harcama tutarlarının vergi hasılatına oranının ortalaması ise yüzde 23,28’dir.

Vergi harcaması niçin var?

Normal koşullarda vergi harcama kapsamındaki muafiyet ve istisnalar sosyal, ekonomik ve mali anlamda teşvik içeren bir anlayışla düşünülüp kanunda yer almalıdır. Örneğin ücretlilerin gelirlerinden asgari ücrete kadar olan gelir ve damga vergisi istisnası ya da engelli indirimi gibi sosyal amaçlı istisnaların/teşviklerin varlığı oldukça önem arz etmektedir ki bunların sayısının artması da sosyal devlet gereği zaruridir.

Lakin vergi harcama listesinin azımsanmayacak düzeydeki kısmı bu amaçlardan maalesef uzaklaşmış durumdadır. Hatta bazı muafiyet ve istisnaların varlık nedeni tartışma götürecek tarzdadır.

Vergi harcamaları haksız rekabet de yaratmaktadır

Kurumlar vergisi açısından vergi harcama listesinin özel bir önemi bulunmaktadır. Devlet, kendi eliyle bazı kurumlara vergi istisnası ve/veya muafiyeti tanıyarak esasında haksız rekabet yaratabilmektedir. Örneğin 6741 sayılı Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 8’inci maddesi ile birçok vergiden muaf olacağı açıkça düzenlenmiştir.

Ayrıca 7412 sayılı İstanbul Finans Merkezi Kanunu (İFMK) m.6 ile İstanbul Finans Merkezi, kurumlar vergisi, gelir vergisi, BSMV, damga vergisinden belli koşullarda istisna edilmiştir.

Bu iki kuruluş özelinde bunlara tanınan vergi avantajları nedeniyle serbest piyasa koşullarında aynı faaliyet alanına sahip firmalarla haksız rekabet oluşmaktadır. Şöyle ki bu kuruluşların sunduğu mal ve hizmet dolayısıyla ödenecek vergilerin birer maliyet kalemi olduğu dikkate alındığında vergi avantajından yararlanan firmanın fiyat avantajını kullanarak görece bir üstünlük sağlama durumu söz konusu olacaktır.

Bu kapsamda vergisel teşviklerin gözden geçirilerek vergi harcamaları ve bunların mali etkilerinin rasyonel şekilde ele alınması, etkinliği olmayan istisna, muafiyet ve indirimlerin kademeli olarak kaldırılarak vergi sistemi dâhil bütüncül, sade ve etkin hâle getirilmesi gerekmektedir. Bu yolla vergi tabanının genişletileceği ve vergide adaletin sağlanması adına önemli bir adım olacağı kanaatindeyiz.

                                                                /././

Utanç davası: Zihinsel engelli çocuğa ‘cinsel istismar’ ve 'fuhuşa sürüklemek'ten yargılanan 3 bekçiden biri tutuklandı, ikisi tutuksuz yargılanacak! -Cengiz Anıl Bölükbaş-

Adana’nın Ceyhan ilçesinde, üç bekçinin yüzde 25 zihinsel engelli 17 yaşındaki C.İ.’yi, iki sene boyunca cinsel istismara maruz bıraktığı, para karşılığı başkalarıyla cinsel ilişkiye zorladığı ve uyuşturucu kullandırdığı iddiasıyla yargılaması devam ediyor. Davanın ilk duruşmasında, sanık bekçilerden Mehmet Can D.’nin tutuklanmasına karar verildi. Diğer sanık bekçiler Mehmet Ali T. ile Fatih Ş. ise tutuksuz yargılanacak.

İddianamede, sanık bekçilerin zihinsel engelli çocuk için ‘’şahsı tanımıyoruz’’ beyanlarına karşın 480 saat telefon görüşmesi yapıldığı ve Telegram’da kendi aralarında kurdukları grupta mesajlaştıkları bilgisi yer alıyor.

Ceyhan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmada, C.İ.’nin ailesi ve avukatları ile bekçiler Mehmet Can D. Mehmet Ali T. ve Fatih Ş. hazır bulundu.

Kimlik tespitinin ardından savunmaları alınan sanık bekçiler, soruşturma aşamasında verdikleri ifadeleri tekrarlayarak haklarındaki suçlamayı reddetti.

Utanç davası: Üç bekçi, yüzde 25 zihinsel engelli çocuğu cinsel istismara maruz bıraktığı ve fuhşa sürüklediği iddiasıyla yargılanacak

Fotoğrafın çekildiği arabada kendileri yokmuş

C.İ.’nin avukatları, müvekkillerinin bekçilerle arabada olduklarını söylediği fotoğrafı dosyaya sundu. Avukatlar ayrıca, sanıklara iddianamede de yer alan görüşme kayıtlarını ve Telegram mesajlarını sordu.

Sanık bekçiler, fotoğrafın çekildiği arabada kendilerinin olmadığını ileri sürdü. Sanık Mehmet Can D., görüşmelerin C.İ.’nin yaşadığı sorunlara yönelik olduğunu söylerken, diğer sanıklar görüşme yapmadıklarını dile getirdi.

Sanık bekçiler, Telegram grubundan haberi olmadıklarını iddia etti.

Tanıklardan bazıları iddiaları duyduklarını söyledi 

Savunmaların ardından, aralarında bekçilerin de olduğu tanıklar dinlendi. Tanıkların bir kısmı olayla ilgili bilgileri olmadığını söylerken, bir kısım tanık ise söz konusu iddiaları birçok kez duyduklarını ifade etti.

Bekçilerden biri tutuklandı

Tanıkların ifadelerinin ardından, C.İ.’nin avukatları, suçun işlendiğine dair güçlü bulgular olduğunu belirterek, sanıkların tutuklu yargılanmalarını talep etti.

Mahkeme, sanık bekçi Mehmet Can D.’nin "kaçma şüphesini" göz önünde bulundurarak tutuklanmasına karar verirken, diğer sanık bekçiler Mehmet Ali T. ve Fatih Ş.’nin adli kontrol şartıyla tutuksuz yargılanmalarının devamına hükmetti.

Mahkeme, duruşmayı 24 Aralık’a erteledi.

480 saati aşkın telefon görüşmesi tespit edildi 

İddianameye göre, ifadelerin üzerine soruşturmayı yürüten Ceyhan Cumhuriyet Başsavcılığı şahısların cep telefonlarında inceleme yapılmasına karar verdi. C.İ.'nin cep telefonunda yapılan incelemede bekçi Mehmet Can D. ile 9 ayda 480 saat 38 dakika 33 saniye görüşme yapıldığını belirlendi. Ayrıca bekçi Fatih Ş. ile herhangi bir görüşmenin olmadığı ve bekçi Mehmet Ali T. ile 9 ay içerisinde 73 ve 78 saniyelik 2 görüşme yapıldığı tespit edildi.

Bununla birlikte, savcılıkta yapılan incelemede bekçi Mehmet Can D.'nin halihazırda kullandığı cep telefonu yerine başka bir cep telefonunu yetkililere teslim ettiği ortaya çıktı.

Telegram mesajlaşmaları ortaya çıktı

Aynı soruşturma kapsamında ifadesine başvurulan ve cep telefonu incelenen bir başka bekçinin Telegram mesajlarındaki yazışmalar tespit edildi. Bekçilerin olduğu bir grupta yapılan yazışmalarda, "C., bekçi sevgililerimle buluşurken soğan yemeyeceğim, ağzım kokuyor diyormuş", "Mehmet Ali ihraçla kalmaz, fuhuşa aracılık etmekten işlem görür, araya gidecek", "C.'yi pazarlayan bekçi varmış" gibi mesajlara ulaşıldı.

Ceyhan Cumhuriyet Başsavcılığı yürüttüğü soruşturmayı geçen 5 Temmuz'da tamamladı. Hazırlanan iddianamede, Bekçi Mehmet Can D. hakkında C.İ ile hiç telefon görüşmesi olmadığını beyan etmesine rağmen taraflar arasında telefon görüşmelerinin olması sebebiyle yeterli şüphe oluştuğu söylendi.

(T-24)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder