“Zamanın ruhu” bütün dünyada zor bir döneme işaret ediyor. İnsan haklarına saygılı, eşitlik ve adalet temelli bir yönetim anlayışı ise herkesin ihtiyacı

8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla, biri Almanya’da (Münih) iki etkinlikte yer aldım. Alıştığınız yazılardan farklı olarak, bugün -Almanya’dakinin seyahat kısmı maceralı gelişen- iki toplantıya dair izlenimlerimi paylaşacağım.
İlk toplantı, 7 Mart’taydı. TGC’nin (Türkiye Gazeteciler Cemiyeti) Kadın Gazeteciler Komisyonu, “Medyada Kadın Yoksulluğu” konusuyla düzenledi.
TGC Kadın Gazeteciler Komisyonu Başkanı Ayşegül Aydoğan Atakan, oturumu modere etti, yeni deyimiyle kolaylaştırıcılık yaptı. DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu kadın yoksulluğuna dair verileri analiz ederken gazeteci meslektaşlarım; Göksel Göksu (Medyascope) ve Gülfem Karataş (TGS), pek az konuşulan bu konuda söz aldık.
TGC Başkanı Vahap Munyar, Genel Sekreter Sibel Güneş konuşmalarında, başlığı “Medyada Kadın Yoksullluğu” olan toplantıyı planlarken, duyan birçok kişinin “Yanlışlık mı var, aslında yoksulluk değil de yoksunluk kelimesi mi olmalıydı?” dediklerini aktardı. Acı acı güldük tabii. Bazı meslektaşlarımız “Medyada erkek yoksulluğu yok mu, sadece kadın yoksulluğu mu var?” sorusunu yöneltmiş.
Kadın gazetecilere asgari ücret
İşte tam buna benzer soruları ve yanıtlarını açmak üzere medyadaki kadın yoksulluğunu anlatmaya ihtiyaç var. Çünkü TGC Kadın Gazeteciler Komisyonu’nun 100 kadın gazeteciyle görüşerek düzenlediği anketin sonuçları; kadın gazetecilerin, mobbingden tacize, düşük ücretten cinsiyetçi dile kadar birçok alanda erkeklerin maruz kalmadığı davranış ve işlemlerle savaşmak zorunda kaldığın belgeliyordu. Sözgelimi; kadın gazetecilerin yüzde 75’i “kazandığı ücretin yetersiz olduğunu”, yüzde 56’sı kazandıkları ücretin asgari yaşam şartlarını karşılamaya yetmediğini söylerken, kadınların yarıya yakını meslekte taciz ya da mobbinge maruz kaldıklarını, yüzde 50’si stres veya depresyonla seyreden meslek hastalıklarına yakalandıklarını, erkeklerden daha az ücret aldıklarını ifade ediyor.
Sonuçların bazılarını soruya dönüştürelim ve soralım:
- Çoğunluğu 20 yıllık mesleki deneyime sahip, eğitimli kadın gazetecilerin önemli bir bölümünün, asgari ücretle geçinmek zorunda olduğunu biliyor muydunuz?
- Peki kadın gazetecilerin yüzde 77’si mesai ücretlerinin ödenmediğini, yüzde 61’i erkeklere oranla daha az ücret aldığını?
- “Cam tavan”lar nedeniyle, kadın gazetecilerin yüzde 62’si yükselme ve kariyer basamaklarında ilerleme açısından erkeklerle aynı haklara sahip olmadıklarını söylediğini?
Nihayetinde, çıktısı yüz güldürmeyen birçok sonucun yansıra iyi olan şu ki, kadın gazetecilerin yüzde 72’si, bütün güçlüklerine rağmen gazeteci olmaktan mutlu.
HDF’nin Münih’teki etkinliği
Kısa adı HDF. Sosyal Demokrat Halk Dernekleri Federasyonu, Almanya’da Türklerin kurduğu (1977) kamu yararına çalışan en eski sivil toplum örgütü. (Uğur Mumcu’yu katıldığı bir HDF etkinliğinde gösteren fotoğraf, albümlerinde en değerli köşede)
Eski Kültür Bakanı Ercan Karakaş, eşit hak mücadelesinde öncü rolü olan HDF’de başkanlık yapan isimlerden.
Almanya’nın pek çok şehrinde örgütlü HDF’nin, Almanya siyasetinde, taleplerini koalisyon anlaşmasına geçirecek ağırlığı mevcut. 2021’deki koalisyon görüşmeleri sırasında Başbakan olacak Olaf Scholz'a mektup göndererek Türk-Alman işgücü anlaşmasının 60. Yılındayken, (1961-2021) çifte vatandaşlık yasasının, Türklerin bunca yılına atfen sembolik olarak gerçekleştirilmesini öneriyor. Öneri kabul görerek koalisyon anlaşmasında yer alıyor ve daha sonra gerçekten yasal düzenleme hayata geçiriliyor.
Vize, grev iptalleri ve Amok Koşusu
Her yıl mart ayının ilk haftası Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliği düzenlen HDF’nin Genel Başkanı Necip Şahin, bu yılki 8 Mart etkinliği için davet mektubu gönderince tereddüt etmedim.
Schengen vizesi için başvurduğum Almanya Büyükelçiliği, üç günlük bir vizeyi uygun gördü. Bu, “Git, toplantıya katıl ve koşa koşa dön” demekti.
Mevcut atmosferde “Hiç değilse vize verdiler” diye neredeyse şükredilmesi (!) gereken bir durumdu belki ama sadece bilet tarihlerine bakılarak verildiği anlaşılan bu kadar kısa bir vizenin, hayatı ne kadar zorlaştırabileceğini de bilfiil yaşadık.
Plana göre, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü sabahı gidip, Münih’te akşam saatlerinde düzenlenecek etkinliğe katıldıktan sonra pazar gününü orada iki ziyaret programı ile geçirip pazartesi günü dönecektim.
Fakat bilin bakalım ne oldu? Cuma gece yarısı Now TV’de yayımlanan Orta Sayfa programımız sürerken, THY’ndan mesaj geldi. Dönüş uçağımız 10 Mart’tan 11 Mart’a alınıyor, anlayışımız için teşekkür ediliyordu. Benim içinse bu yeni plan, Almanya’dan Türkiye’ye dönüşümün fevkalade problemli olacağı, dönünceye kadar akla karayı seçebileceğim anlamına geliyordu.
Uçuşa saatler kala gerçekleşen bu değişikliğin Almanya’daki grevden kaynaklandığı öğrenmek uzun sürmedi. Üç günlük vize nedeniyle dönüşü mümkün kılacak bir bilet değişikliği yapmak zorunluydu.
Neyse ki, uzun, upuzun uğraşların ardından, 10 Mart’a bilet bulduk ve ben 48 saat içinde tıpkı Ankara-İstanbul-Ankara yapar gibi İstanbul-Münih-İstanbul ve aktarmasıyla 3 günlük vize süremi ihlal etmeden Ankara’ya dönmeyi başardım. Adeta Amok Koşusuydu.
Yan yana durmak
Buraya kadar anlattığım, seyahatin teknik sebepten kaynaklanan güçlüğü. Yoksa, 8 Mart akşamı Münih’te HDF Genel Başkanı Necip Şahin ile diğer yöneticilerin, üyelerin içten yaklaşımı, toplumsal meselelerdeki duyarlı tutumlarıyla gelişen sohbet ve etkinlikteki coşkulu atmosfer, stres yaşatan mecburi sürati ve ondan kaynaklanan yorgunluğu alıp götürdü. Süreyya Akay ile Yasin Yardım’ın sesi/sazı eşliğinde canlı bir ortamda geçen akşamda; Türkiye’de kadınların hayatın birçok alanında uğradığı türlü türlü ayrımcılığa karşın sergiledikleri direnç, mücadele ile enflasyonun bu durumu nasıl da daha zorlaştırdığına dair yaptığımız söyleşi “İyi ki” yan yana durmanın önemini bir kez daha vurguladı.
Almanya gibi ekonomisi güçlü ülkelerde dahi, kadınlar ile erkekler arasındaki ücret farkı, erkekler lehine yüzde 16 olduğunu da orada öğrendim. Bu arada hemen not düşeyim ki, oradaki dostlar orada yaşasa ve çalışsa bile akıllar ve kalpler hep Türkiye’de.
HDF, Almanya’da şubatta yapılan seçimin ardından; ırkçılığa karşı kalıcı ve kesin önlemler alınması, çoklu vatandaşlık yasasının korunması, nitelikli işgücüne olanak sağlayan yasaların genişletilmesi taleplerinde bulundu.
“Zamanın ruhu” bütün dünyada zor bir döneme işaret ediyor. İnsan haklarına saygılı, eşitlik ve adalet temelli bir yönetim anlayışı ise herkesin ihtiyacı.
-Çiğdem Toker/T24-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder