EVRENSEL "Köşebaşı+Gündem" -11 Mart 2025-

Alevi katliamı ve HTŞ destekçilerinin ikiyüzlü politikası -Yusuf Karadaş-

HTŞ’ye bağlı güçlerin Suriye’nin batısında Alevilere yönelik katliamlarında ölenlerin sayısı binlere ulaşmışken (ABD merkezli Fox News rakamı 4 bin olarak veriyor) sadece Türkiye’deki Erdoğan iktidarı ve Suudi Arabistan gibi bölge gericilikleri değil, Batılı emperyalistler de katliama karşı sessiz kalıyor. ABD ve İsrail, HTŞ’yi istedikleri gibi kontrol altında tutmak için katliamı eleştiriyor görünürken, AB’li emperyalistler ise “Esad yanlılarının saldırıları” söylemi üzerinden bu katliamı meşrulaştırıcı bir tutum takınıyor.

ABD ve Rusya’nın çağrısıyla Suriye gündemiyle acil olarak toplanacak olan BM Güvenlik Konseyi’nden bu katliamın durdurulması yönünde bir karar çıkıp çıkmayacağını ise hep birlikte göreceğiz.

Öncelikle insanların evlerine girilerek kadın, çocuk demeden katledildiklerini kanıtlayan görüntüler, meselenin “Esad rejiminin unsurları ile mücadele” olmadığını açık biçimde ortaya koyuyor. Aksine, Lazkiye, Tartus ve Humus’ta yaşananlar; Alevileri “katli vacip” gören cihatçı zihniyetin HTŞ yönetiminde devam ettiğini açık bir biçimde gösteriyor. Ancak HTŞ’nin Suriye’de yönetimi ele geçirmesi sonrasında Colani’yi ziyaret etmek için sıraya giren bölge gericilikleri ve Batılı emperyalistler, şimdi bu cihatçı çetelerin Alevi katliamı karşısında üç maymunu oynuyorlar.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Suriye’de yaşanan olayları “Suriye’nin birliğine dönük terörist bir saldırı olarak değerlendiriyoruz” diyerek katliama açıktan destek veriyor. Kendi bölgesel emelleri için IŞİD artıklarını SMO (Suriye Milli Ordusu) adı altında maaşa bağlayan ve HTŞ’ye, önceki adıyla El Nusra döneminden bu yana destek veren Erdoğan iktidarının bu tutumu şaşırtıcı değil. İsrail’in Gazze’deki katliamlarına karşı olduğunu söyleyen Erdoğan iktidarı, kendi çıkarları için desteklediği HTŞ’nin Alevilere yönelik katliamı söz konusu olunca bu kez tıpkı İsrail saldırganlığına “İsrail’in kendini savunma hakkı” adı altında sahip çıkan Batılı emperyalistlere benzer bir yaklaşım sergiliyor.

Suudi Arabistan ve Şarkul Avsat gibi ona bağlı yayın organları da HTŞ’ye bağlı cihatçı güçlerin Suriye’nin kıyı bölgelerindeki saldırı ve katliamlarını “Güvenlik güçlerini hedef alan saldırılar” biçiminde gösterip arka çıkıyor.

AB’li emperyalistler ise, “Avrupa Birliği, Suriye’nin kıyı bölgelerinde geçici hükümet güçlerine yönelik olarak Esad yanlısı unsurlar tarafından gerçekleştirildiği bildirilen son saldırıları ve sivillere yönelik tüm şiddet olaylarını şiddetle kınar” açıklamasını yaparak “Esad yanlılarının saldırıları” vurgusu üzerinden katliam gerçeğini karartmaya çalışıyorlar. Dahası, böylesine kritik bir süreçte AB Komisyonu, Colani’yi 17 Mart’ta Brüksel’de yapılacak Suriye konferansına davet ederek HTŞ yönetiminin arkasında durduğunu gösteriyor.

HTŞ’nin Suriye’nin kıyı kentlerinde Alevilere yönelik katliamı sürerken, dikkat çekici bir başka gelişme de Türkiye’nin başını çektiği bazı bölge güçlerinin “IŞİD’e karşı ortak bir operasyon ve istihbarat mekanizması” kurulması konusunda anlaşmaları oldu. Ürdün’ün başkenti Amman’da yapılan toplantıda Türkiye’nin yanı sıra Ürdün, Irak, Lübnan ve Suriye’deki HTŞ yönetiminin katıldığı toplantıda dikkat çeken şey ise, IŞİD ile mücadele adına kurulan koordinasyonda bile Dışişleri Bakanı Fidan’ın asıl olarak PKK ve PYD üzerinde durmasıydı. Fidan’ın ortaya koyduğu tutum, Türkiye’deki iktidarın derdinin IŞİD olmadığını anlamaya/anlatmaya yetiyor. Erdoğan iktidarı, bölge ülkeleri ile IŞİD’e karşı oluşturulan koordinasyonu, Suriye Kürtleriyle kendi çıkarları için işbirliği yapan ABD emperyalizmiyle pazarlığın bir aracı olarak kullanmak istiyor.

Açıktır ki; IŞİD artığı cihatçı çeteleri SMO (Suriye Milli Ordusu) adı altında bir araya getirip maaşa bağlayan ve IŞİD ile aynı örgütsel gelenekten gelen HTŞ’ye her türlü desteği verenlerin IŞİD ile mücadele adına koordinasyon oluşturmasının bir inandırıcılığı bulunmuyor.

Öte yandan, kendi bölgesel çıkarlarını korumak için “IŞİD ile mücadele” adına bir koalisyon oluşturan ama son katliamla IŞİD’den farkı olmadığını gösteren HTŞ’yi destekleyip önüne ev ödevleri koymakta sakınca görmeyen ABD ve Batılı emperyalistler de ikiyüzlü bir politika sürdürüyor.

Gelinen yerde, HTŞ’ye yönelik protestoların ötesine geçerek HTŞ’ye bu gücü veren emperyalistler ve Erdoğan iktidarı başta olmak üzere bölge gericiliklerine karşı da mücadeleyi ve katliamlarla yüz yüze olan Aleviler ve bölge halklarıyla dayanışmayı büyütmek önem taşıyor.

Soner Yalçın ve Odatv için kısa bir not

Bu köşede iki gün önce Soner Yalçın’ın “Nusayri” olarak adlandırılan Suriye’deki Arap Alevilerin ‘Türk’ olduğu iddiası eşliğinde Erdoğan iktidarına “Nusayri/Alevi Türk kartına oynama” çağrısının eleştirisi yapılmıştı.(https://www.evrensel.net/yazi/96533)  Dün de Odatv’de Gözde Sula imzasıyla Türk Tarih Tezi’nden yola çıkarak Hatay ve Suriye Alevilerinin “Eti Türkü” olduğunu iddia eden bir haber yayımlandı. 1930’lu yıllarda ulus-devletin kültürel inşası temelinde Anadolu’nun “Türklerin öz yurdu” olduğunu kanıtlamak için Sümer, Akad, Elam, Lidya ve Hitit gibi birçok uygarlığın Türk olduğu iddiasına yer veren kitaplar yazılmıştı. İşte Odatv de bilimsel bir geçerliliği olmadığı için çoktan unutulmuş olan bu eserlere dayanarak Arap Alevilerin “Eti Türkü” (Hitit) olduğu iddiasını gündeme getiriyor.

Soner Yalçın ve Odatv, ulusalcı-şoven bir bakış açısına sahip oldukları için katliamla yüz yüze olan Suriye Alevilerini desteklemeyi bile Türk olmaları iddiasına dayandırmaya çalışıyorlar.

Bir yanda Alevilere yönelik küfür ve hakaretler eşliğinde HTŞ’nin katliamına sahip çıkan, dahası Suriye’de ABD ve İsrail’le çıkar birliği içinde rejim değişikliğini gerçekleştiren Erdoğan iktidarı değilmiş gibi Alevileri “emperyalizmin köpekliğini yapmak” ile suçlayan Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçaslan gibi dinci faşistler ve öte yandan katliama karşı çıkmayı bile Türklüğe bağlayan nasyonalistler. Al birini vur ötekine!                                         /././

Sivil kanıyla harita çiziyorlar

Suriye’de yönetimi ele geçiren cihatçıların, farklı etnik ve dini gruplara yönelik katliamları artarken, emperyalistler kanlı ortamı bölge haritasını yeniden şekillendirmenin fırsatı görüyor.


HTŞ yönetiminin sivil Alevilere yönelik saldırılarında bilanço ağırlaşıyor. İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), 6 Mart’tan beri kıyı şeridi ve Lazkiye dağlarında gerçekleşen 39 katliam ve diğer bireysel infazlarda 973 sivilin katledildiğini açıkladı. Tıpkı IŞİD gibi HTŞ gruplarının da yol açtıkları bu dehşeti kayda alarak yayınlaması nedeniyle katliamlar dünya gündeminde. Türkiye’de dahil dünyanın dört yanında cihatçı katliamlarına büyük tepki var.

Bölgedeki Rus askeri üssü Hmeymim’e sığınan binlerce sivil Alevinin görüntüleri yayınlanırken, ABD ve Rusya eşine ender rastlanır şekilde birlikte davranarak BM Güvenlik Konseyini acil toplantıya çağırdı. Daha önce kendine bağlı militanlara “yaptıklarınızı kayda almayın” emri veren HTŞ lideri Colani ise bu uluslararası gelişmeler üzerine TV’ye çıkarak yaşananlar hakkında bir “soruşturma komisyonu” kurulduğunu söylemek zorunda kaldı.

Kent merkezlerindeki pek çok Alevi sivil de dağlara kaçarken HTŞ kontrolündeki ‘Savunma Bakanlığı’ operasyonların kırsalda süreceğini açıklayarak bu sivilleri takip edeceklerini duyurmuştu. Ancak aynı bakanlık dün alelacele ‘operasyonların bittiğini’ duyurdu. Öte yandan Halep'te de HTŞ gruplarının Kürt mahallelerine saldırdığı ve çatışmalar yaşandığı bildiriliyor.

Tüm bunlar yaşanırken Avrupa Birliği Komisyonu, kendini ‘Suriye Devlet Başkanı’ ilan eden HTŞ lideri Colani'yi 17 Mart'ta yapılacak bir konferans için Brüksel'e davet etti. Batılı emperyalistlerin iki yüzlülüğü, yakın tarihte Yugoslavya, Irak, Ruanda gibi ülkelerde yaşanan kanlı parçalanmaları akla getiriyor. Bu ülkelerde de yüz binlerce sivilin kanı akıtılarak haritalar yeniden çizilmişti.

‘Yeni rejim, Alevilerin bir statüsü olmasın istiyor’

“Yeni rejimin Alevilere yönelik kanlı saldırıları, onların Kürtler veya Dürziler gibi özel bir statü elde etmesini engellemeyi amaçlıyor.”

İsrail ipini çekti mi?

Filistinlileri katleden İsrail, Suriye'deki Alevi katliamına dair X'te bir paylaşım yaptı. Colani'nin sarıklı ve takım elbiseli fotoğraflarının eklendiği paylaşımda "Takım elbiseli cihatçılar hâlâ cihatçıdır. Suriye'deki katliam bunu kanıtlıyor" ifadeleri yer aldı.                                                ***                                          

Suriye Alevileri... En zayıf halka -Muhammed NureddinAl Ahbar/Lübnan-

Al Ahbar yazarı Muhammed Nureddin: "Yeni rejimin Alevilere yönelik kanlı saldırıları, onların Kürtler veya Dürziler gibi özel bir statü elde etmesini engellemeyi amaçlıyor."

Lazkiye'ye sevk edilen HTŞ yönetimi güçleri | Fotoğraf: AA

Suriye sahnesi, 8 Aralık 2024’te önceki rejimin düşmesinin ardından altı farklı bölgeye ayrılmış şekilde ortaya çıktı:

1. Özerk yönetim bölgesi: Fırat’ın doğusunda, Kürt “Halk Savunma Birlikleri”nin (YPG) kontrolündeki bölge

2. Cebel el-Dürzi (Cebel el-Arab): Güneyde Dürzi nüfusun yoğun olduğu bölge.

3. Sahil ve Alevi Dağları: Akdeniz kıyısı ve Alevilerin yaşadığı dağlık bölgeler.

4. Türk kontrolü altındaki bölgeler: Kuzey ve kuzeybatı Suriye’de doğrudan Türk kontrolü altındaki alanlar.

5. Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) bölgesi: Ahmed Şara (Ebu Muhammed Colani) liderliğindeki grubun merkezi kontrol alanı.

6. İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri: Esad’ın düşüşünden sonra İsrail’in işgal ettiği yeni bölgelerle birlikte.

Sonuncusu, yani İsrail işgali altındaki bölge, yeni rejimin oyun alanının dışında görünüyor. Zira rejimin tutumu büyük bir esneklik göstermiş ve İsrail’e herhangi bir tehdit bulunmadığı konusunda güvence veren mesajlar göndermiştir.

Böylece, Türkiye’nin kontrolü altındaki bölgeler de bir kenara bırakıldığında, “sorun” üç bölgede yoğunlaşmaktadır: Kürtler, Dürziler ve Aleviler.

Yeni rejim, “Silahın devletin tekelinde olması” ilkesini benimsemesine rağmen, Kürt ve Dürzi grupları silahlarını teslim etmeye ve orduya entegre olmaya ikna etme konusunda bir krizle karşı karşıya. Kürtlerden (YPG ve SDG) silahlarını bırakmalarının istenmesi, Türkiye’nin talebinden kaynaklanırken, eski rejim döneminden beri silahlı olan Dürzi bloku, açık bir anayasa, özgür bir toplumsal sözleşme ve adil seçimler çerçevesinde silah bırakmaya itiraz etmediğini belirtiyor. Ancak, Heyet Tahrir el Şam’ın izlediği mezhepçi yaklaşımdan uzak durulması ve tüm “bileşenlerin” eşit şartlara sahip olması gerektiğini savunuyor. Bu ise HTŞ tarafından reddediliyor.

Aleviler: En zayıf halka

Alevi bileşeni ise, Kürtler ve Dürzilerden farklı olarak, kendine ait özel bir silahlı güç oluşturmadı. Çünkü önceki rejimin ordusu, onların “koruyucusu” olarak görülüyordu. Ancak Aleviler, rejimin düşüşünün ardından, “adaletli ve kimliklere saygılı” olması şartıyla devletin otoritesine girmeye hazır olduklarını belirttiler.

HTŞ, ABD’nin koruması altındaki Kürtlere ya da İsrail’in himaye ettiğini iddia ettiği Dürzilere saldırmaya cesaret edemedi. Ancak mesele Alevilere geldiğinde hesaplar büyük ölçüde değişiyor. Bu durum ise şu şekilde ayrıntılandırılabilir:

1. HTŞ’nin düşman algısı: Heyet Tahrir el Şam, Alevileri birincil düşmanı olarak görüyor. Bunun sebebi, önceki rejimin kilit unsurlarının Alevi mezhebine mensup olduğu iddiası. Görünen o ki, yeni rejim de Alevilerin silahlanmamış olmasını onları boyunduruk altına almak ve onlardan intikam almak için bir fırsat olarak değerlendirmiştir.

2. Yeni rejimin stratejik hedefleri: Yeni rejimin Alevilere yönelik kanlı saldırıları, onların Kürtler veya Dürziler gibi özel bir statü elde etmesini engellemeyi amaçlıyor. Yeni rejim, Alevi bölgesini -ki bu bölge tüm Suriye’nin Akdeniz’e açılan tek kapısıdır- stratejik olarak kritik görüyor. Bu nedenle, Alevi sahilinin herhangi bir şekilde özerk bir yönetime bağlanmasını istemiyor. Dolayısıyla, Alevi Dağları ve sahil bölgesine özel bir statü tanımayı kesin bir şekilde reddediyor.

3. İdeolojik nefret ve katliamlar: HTŞ Alevilere yönelik gerçekleştirdiği katliamlar, grubun Şii ve Alevi mezheplerine karşı beslediği köklü ideolojik düşmanlıkla doğrudan bağlantılı. Bu ideolojik tutum, HTŞ’nin, kontrolü altındaki her yerde Şii ve Alevi topluluklarını hedef almasına neden oluyor.

Çeviren: Yusuf Ertaş

                                                       /././

Suriye'de Alevi katliamlarında bilanço ağırlaşıyor: 973 sivil öldürüldü

Mart'tan bu yana HTŞ yönetimi güçlerinin gerçekleştirdiği 39 katliam ve diğer bireysel infazlarda 973 sivilin öldüğünü açıkladı. Colani ise yaşananlar için "İç savaş girişimi" dedi.

HTŞ yönetimi, Lazkiye'ye, tank ve çok namlulu roketatar gibi ağır silahların da bulunduğu yüzlerce araçtan oluşan takviye güç sevk etmişti. | Fotoğraf: AA
Suriye'de başta Alevilerin çoğunlukta olduğu Lazkiye kenti olmak üzere 6 Mart'tan bu yana devam eden katliamlar ve çatışmalarda bilanço gün geçtikçe ağırlaşıyor. İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevinin (SOHR) son açıklamasına göre, perşembe gününden beri cihatçı Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) yönetimine bağlı güçlerin Suriye kıyı şeridi ve Lazkiye dağlarında gerçekleştirdiği 39 katliam ve diğer bireysel infazlarda 973 sivil öldürüldü. Lazkiye'de 545, Tartus'ta 262, Hama'da 156, Homs'ta da 10 sivilin katlediğildiği aktarıldı. SOHR, ölenler arasında kadın ve çocukların da bulunduğunu vurguladı. Ayrıca HTŞ güçlerinden 231, silahlı Alevi gruplardan da 250 kişinin öldüğü belirtildi. 6 Mart'tan bu yana ölenlerin toplam sayısı 1454'e ulaştı.

"Sorgusuz sualsiz evlere girerek tarıyorlar"
Çatışma bölgesinde yaşayan ve isminin 'Sultani' olarak yazılmasını isteyen bir kişi de bölgedeki son durumu Mezopotamya Ajansından Hamdullah Yağız Kesen'e anlattı. HTŞ'nin ülke yönetimini ele geçirmesi sonrası yağma ve cinayetlerin başladığını söyleyen Sultani, "Bizleri açlığa ve susuzluğa mahkum ettiler. İşlerimizden ettiler. Kadınları kaçırdılar, çiftçi öldürdüler, çocuk öldürdüler. Halk açlık ve sefalet çekiyor. Yağma ve cinayet sonrası bu duruma bir isyan vardı" diye konuştu.

Sultani, "Bir süre önce bir grup gelerek, bir karakolu aldı ve birilerini öldürdü. Birçok kişiyi esir alarak dağa kaçtı. Dağa kaçınca bu sözde direnişçiler ve Sünniler, Alevilere karşı cihat ilan etti. Konvoylar halinde köylere girerek katliam yaptılar. Banyas'a girdiler. Banyas'ın yüzde ellisi Sünni, yüzde ellisi Alevidir. Şu an tamamı Sünni. Daliye ve Beytana köyünde yaşayanlar ithal çeteler tarafından katledildi. Önce yabancı uyruklu tugay giriyor, katlediyor. Ondan sonra arkasından polis birimi giriyor" dedi.

Bazı çocuk ve kadınlara cinsel saldırıda bulunulduğunu, cenazelerin sokaklarda bekletildiğini dile getiren Sultani, evlerin yağmalandığı ve yakıldığı anlattı. "Nerede bir ışık varsa, nerede bir köy varsa girdiler. Sorgusuz sualsiz evlere girerek tarıyorlar. Veyahut insanların boğazlarını kesiyorlar. Katliamdan kurtulanlar Ruslara sığındı. Alevilerin ve gayrimüslimlerin can güvenliği yok. Bir hafta önce bizim bulunduğumuz yerdeki Sünnilere silah dağıttılar" dedi.

Colani "İç savaşa sürüklenme girişimi" dedi
Kendini 'Suriye Devlet Başkanı' ilan eden HTŞ lideri Ebu Muhammed el Colani (Ahmed el Şara) ise "Suriye, bir iç savaşa sürüklenme girişimleriyle karşı karşıya" dedi. "Ulusal birliğe veya toplumsal barışa zarar verilmesine izin vermeyeceğiz. Sivillerin kanına bulaşan ve devlet yetkilerini aşan herkesten hesap soracağımızı vurguluyoruz. Ülkemizin işlerine herhangi bir müdahale çağrısını veya talebini suç olarak değerlendiriyoruz. Halkımıza yakışan geleceğe doğru ilerlemekte kararlıyız" ifadelerini kullandı.

Öte yandan HTŞ yönetiminin 'Savunma Bakanlığı' Sözcüsü Abdülgani, X’ten yaptığı bir paylaşımda "operasyonların başarıyla sona erdiğini" öne sürdü. "Devrik rejimin ‘sürpriz unsurları’nın püskürtüldüğünü ve kamuya açık yerlerin güvence altına alındığını" iddia eden Abdülgani  "Güvenlik birimlerinin çalışmalarını artıracağını" belirtip “Eski rejimin kalıntılarıyla mücadeleye devam etmek, gelecekteki herhangi bir tehdidi sona erdirmek ve suç hücrelerinin yeniden örgütlenmesini önlemek için yeni planlar hazırlanmıştır” diye ekledi. Suriye yönetiminden dün yapılan açıklamada, olayların "tüm yönleriyle incelenmesi ve sorumluların belirlenmesi amacıyla" 7 üyeden oluşan "bağımsız ulusal soruşturma komitesi" kurulduğunu bildirilmişti. Komite, gerektiğinde uzmanlardan destek alma yetkisine sahip olacak. Tüm devlet kurumlarının komiteyle tam iş birliği yapması zorunlu kılındı. Komitenin 30 günde raporunu tamamlayarak HTŞ yönetimine sunması bekleniyor.

                                                             ***

Ataşehir, Maltepe, Sarıyer ve Şişli Belediyesi'ne operasyon: 32 kişi gözaltına alındı

DHKP-C üyelerine finansman sağladıkları iddiası ile Ataşehir, Maltepe, Sarıyer ve Şişli belediyelerine operasyon yapıldı. 32 kişi gözaltına alındı.

CHP’li Ataşehir, Maltepe, Sarıyer ve Şişli belediyelerine DHKP-C'ye finansman sağladıkları gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. 32 kişi gözaltına alındı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yaptığı soruşturma kapsamında DHKP-C'ye yönelik düzenlenen operasyonda, İstanbul'da aralarında belediye çalışanlarının da bulunduğu 38 kişi hakkında gözaltı kararı verilirken, 32 kişi gözaltına alındı.

Soruşturmada "DHKP-C'ye 2014-2016 yılları arasında Ataşehir, Maltepe, Sarıyer ve Şişli belediyelerindeki ihaleler üzerinden finans sağlandığı" suçlamasının yer aldığı iddia edildi. 

Eski belediye başkanları ifadeye çağrıldı

Soruşturma kapsamında ayrıca eski Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç'ın "mağdur", eski Şişli Belediye Başkanı Hasan Hayri İnönü ve eski Şişli Belediye Başkan Yardımcısı Abdurrahman Emir Sarıgül'ün "tanık" sıfatıyla ifadeye çağrıldığı öğrenildi.

Savcılık açıklaması 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu'nca yürütülen soruşturma kapsamında şu ifadelere yer verildi; “DHKP/C terör örgütü tarafından örgüte ait kurumların ihtiyaçlarını gidermek, örgüt adına yürütülecek faaliyetlere Finansal Destek sağlamak amacıyla İKOM (İhtiyaç Komitesi) kurulduğu belirlendi.

DHKP/C silahlı terör örgütü içerisinde faaliyet yürüten ve etkin pişmanlık hükümleri kapsamında ifade veren örgüt mensubu bir kişinin beyanı sonrasında yapılan incelemelerde; İKOM (İhtiyaç Komitesi) içerisinde faaliyet yürüten Doğan Karataştan ve Yunus Bolukoç isimli şüphelilerin 2014-2016 yılları arasında Ataşehir, Maltepe, Sarıyer ve Şişli Belediyeleri ile görüşerek örgüt adına Finansal Destek talep ettiği, DHKP/C terör örgütünün işçi yapılanması olan DİH (Devrimci İşçi Hareketi) tarafından bir tekstil firmasının çalışanlarının işten çıkarılmaları ve alacaklarının ödenmemesi üzerine şirketin örgüt tarafından ele geçirildiği belirlendi.

Ayrıca aynı tekstil firmasının 2014-2015 yılları arasında Sarıyer ve Şişli Belediyeleri tarafından gerçekleştirilen ihalelere girdiği, ihalelerde çocuklara dağıtılmak üzere kazak ve tişört alımı yapıldığı, söz konusu belediyeler hakkında Mülkiye Müfettişi tarafından yapılan incelemelerde ihalede yolsuzluklar tespit edildiği, kazak ve tişörtlerin ihale şartlarına uyulmadan bu tekstil firmasına verildiği ve piyasa bedelinin üzerinde fiyatlardan alımlar yapıldığı, ürünlerin kim veya kimlere dağıtıldığının belirlenemediği, ihale evrakları üzerinde oynama yapıldığına ilişkin tespitlerin bulunduğu, dolayısıyla Sarıyer ve Şişli Belediyelerinden ihale yoluyla DHKP/C silahlı terör örgütüne finans sağlandığı tespit edildi.

Yapılan çalışmalarda DHKP/C silahlı terör örgütünün yapılanmalarından olan İKOM içerisinde 2 şüpheli, DİH ve tekstil firması içerisinde 12 şüpheli, ayrıca 2014-2016 yıllarında örgüte finans sağlayan Ataşehir Belediyesi'nde 3, Maltepe Belediyesi'nde 5, Sarıyer Belediyesi'nde 8 ve Şişli Belediyesi'nde 8, toplamda 38 şüpheli tespit edildi. Sabah saatlerinde Maltepe, Kâğıthane, Şişli, Sarıyer, Küçükçekmece, Eyüpsultan, Sultangazi, Pendik, Beylikdüzü, Bağcılar, Kartal, Ümraniye, Fatih, Ataşehir, Beykoz'da 31 adrese, il dışında ise Samsun, Bursa, İzmir olmak üzere toplam da 34 adrese yönelik eş zamanlı operasyon yapıldı. Operasyonlarda 32 şüpheli yakalanarak gözaltına alındı. Arama işlemleri devam ederken, soruşturma kapsamında 2 şüphelinin yurtdışında 2 şüphelinin de cezaevinde tutuklu olduğu tespit edildi.”

                                                                ***

(Evrensel)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

soL "Köşebaşı + Gündem" -12 Mart 2025-

İsrail’e uşaklık ve İsmail Kılıçarslan -Ali Ufuk Arıkan- "Hayatlarını emperyalizme hizmete adamış, bölgede İsrail'in dikenli tel ve...