İktidar, “normal” doğumda ısrarcı: “Politikalar kadınların yaşamlarına zarar veriyor, doğum sırasında ölüm oranlarında artış var” -Ceren Bala Teke/T24

Kadın sığınma evleri yetersiz. Kanun belediyelere "Sığınma evi açılacak" diyor ancak açmayana yaptırım yok

İktidar, “normal” doğumda ısrarcı: “Politikalar kadınların yaşamlarına zarar veriyor, doğum sırasında ölüm oranlarında artış var”

Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini İzleme Raporu’na göre; iktidarın “normal” doğumda ısrarcı olması, 2025’i Aile Yılı ilan etmesi gibi politikalar kadınların yaşamlarına ve haklarına zarar veriyor. 2019 yılında yüz bin canlı doğumda 13.1’e gerileyen anne ölüm oranı, 2020 yılında Covid-19 pandemi nedeniyle gerçekleşen anne ölümleri dahil edildiğinde 19.1, 2021’de 13.1, 2022’de 12,6 ve 2023 yılında ise artış göstererek 14.0 oldu.

Sağlık Bakanlığı’nca tartışmalara karşın yaşama geçirilen “Normal Doğum Eylem Planı” kapsamında Türkiye genelinde çalışmalar başlatıldı. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan,  “Normal Doğum Eylem Planı Tanıtım Toplantısı”nda yaptığı konuşmada sezaryenle doğum için “fıtrata aykırı” dedi. Sağlık Bakanlığı tarafından normal doğuma teşvik amacıyla yayımlanan kamu spotu ise kadınlar ve sağlıkçılar tarafından tepkilere neden oldu.

Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini İzleme Raporu, iktidarın “Normal Doğum Eylem Planı’nın” kadınların doğumda ölüm oranlarına olası etkilerini ortaya koydu. Rapora göre; iktidar, “normal” doğumda ısrarcı ancak 2019 yılından 2023 yılına kadar olan ölüm oranlarında artış kaydedildi. Konu raporda şu şekilde işlendi:

“Kadın sağlığı alanında çalışan akademisyenler, sivil toplum ve kadın örgütleri ise doğurganlığın artırılmasına odaklanan politikaların kadınların fiziksel ve ruhsal sağlığını göz ardı edebildiğine dikkat çekiyor. Örneğin, Türkçelik ve Akın’ın, sağlığı toplumsal cinsiyet perspektifinden ele aldıkları izleme çalışmasında belirttikleri gibi, On İkinci Kalkınma Planı’nda sağlık konusundaki birçok hedef içinde anne ve bebek ölümleri ile izlemleri, dolayısıyla doğum ve üremeyle ilgili konulara daha çok ağırlık verildi. Türkçelik ve Akın, güncellenen 2024-2028 Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nda, cinsel sağlık ve genç dostu sağlık birimleri oluşturulması, HPV aşısının ulusal aşı takvimine eklenmesi gibi başlıkların cinsel ve üreme sağlığı açısından olumlu bir çaba olduğunu belirtiyorlar. Ancak, HPV aşısı, isteyerek düşük hizmetleri ve genç dostu sağlık birimlerinin, performans göstergeleri arasında yer almaması, belirlenen hedeflerin gerçekleşmesine ilişkin kaygıları beraberinde getirmekte. Öte yandan, toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifi yerine ailenin güçlendirilmesi ve nüfusun artışına yönelme, kadınlara yönelik cinsel ve üreme sağlığına ilişkin hizmetlerin geri plana atılmasına yol açıyor. Özellikle, kadınların insan haklarının gerçekleşmesinin önündeki engelleri aşmaya yönelik uzun zamandır devam eden uluslararası çabanın da desteğiyle, kadınların bedenleri ile ilgili olduğu için doğuma ilişkin kararları kendilerinin alması, gebeliği önleyici yöntem kullanımının desteklenmesi ve istemli düşük hakkının kullanılabilmeleri, Kahire Konferansı'nın üzerinden 30 yıl geçmiş olmasına rağmen halen tartışılabiliyor.

2019’da gerileyen anne ölümleri tekrar artışa geçti

Aileyi güçlendirmeyi hedefleyen toplam doğurganlık hızının artırılmasına yönelik politikaların kadınların yaşamlarına ve haklarına zarar verme riski taşıdığını hatırlatmak istiyoruz. Örneğin, 2019 yılında yüz bin canlı doğumda 13.1’e gerileyen anne ölüm oranının 2020 yılında Covid-19 pandemi nedeniyle gerçekleşen anne ölümleri dahil edildiğinde 19.1, 2021’de13.1, 2022’de 12,6 ve 2023 yılında ise 14.0 olması, bu konuya dikkat çeken çalışmaların haklı olduğuna işaret ediyor. Bu politikalar, kadınların modern gebeliği önleyici yöntemler ve kürtaj öncelikli olmak üzere cinsel sağlık ve üreme sağlığına ilişkin hizmetlere erişimine engel olmamalı. Doğurganlık hızındaki azalmayı bir tehdit olarak olmak ve paniklemek yerine yaşlı, genç ve çocuk nüfusa ilişkin bakım hizmetlerini artırmanın, kadınların bakım yükünü hafifletmenin ve erkeklerin yaşamın her alanında kadınlar ile sorumluluk paylaşmaya teşvik edilmesinin önemine ve gereğine dikkat çekmek istiyoruz.”

Narin Güran, İkbal Uzuner, Ayşenur Halil ve çocuk yaşta evlendirilmeler…

Türkiye’nin bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin ardından bu alanda yürütülmesi gereken politikaların uluslararası standartlar ile uyumunun da olumsuz etkilendiği vurgulandı. Raporda; 8 yaşındaki Narin Güran’ın, Semih Çelik tarafından katledilen Ayşenur Halil ile İkbal Uzuner’in cinayetlerinin yanı sıra 6 yaşındayken ​​Kadir İstekli ile evlendiren Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızına da yer verildi.

Kadınlara karşı dijital şiddet, kadın cinayetleri ve çocuk yaşta evlilikler raporda şöyle aktarıldı:

“Özellikle, “incel” üyelerinin en sık kullandıkları platform olarak tanımlanan Discord’un kapatılması, sosyal medya platformlarındaki denetim ve sorumluluk konularında yapılması gerekenlere işaret etti. Genç erkeklerin, genç kadınlara yönelttiği bu tür şiddet eylemleri kadınlara yönelik teknoloji destekli şiddet konusunun önemini ortaya koydu.

“Faillere af uzun süredir gündemde”

Kadınlara ve kız çocuklara yönelik şiddet biçimlerinden biri olan çocuk yaşta, erken ve zorla evlilikler sorunu da gündemdeki yerini korudu. Bu sorunun en çok konuşulan örneklerinden biri, 2022 yılında 6 yaşındaki kızını 29 yaşındaki Kadir İstekli ile evlendiren Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’le ilgili dava oldu. Büyük tepki çeken dava, Ekim 2023’te sonuçlandı ve Kadir İstekli 36 yıl, baba ise 18 yıl 9 ay hapis cezası aldı. Her ne kadar Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) derlediği evlilik verilerine göre, 16-19 yaş grubundaki resmi nikahla evlilik oranlarında bir azalma olsa da bu veri, yalnızca resmi evlilikleri kapsıyor; dini nikah ile gerçekleşen kayıt dışı evlilikleri dışarda bırakıyor. ASHB’nin bu konudaki çalışmaları, çocuk evliliklerinin yüksek olduğu illerde seminerler düzenlenmesi biçiminde devam ediyor. Bakanlık yetkilileri, katıldıkları toplantılarda, bu konuyu daha önce hazırlanan ve halen kamuoyuyla paylaşılmayan “Erken Yaşta ve Zorla Evlilikler ile Mücadele için Eylem Planı” yerine, bu konuyu Şiddetle Mücadele Eylem Planı’na dahil ettiklerini dile getirdi. Ancak, il düzeyinde “Kadınlara Yönelik Şiddetle Mücadele İl Eylem Planları” gibi “Erken Yaşta ve Zorla Evliliklerle Mücadele İl Eylem Planı” hazırlanmaya başlandı. En güncel veriye göre, depremden etkilenen 5 il ile birlikte toplam 25 ilde eylem planı mevcut (KSGM, 2024). Çocuk yaşta, erken ve zorla evlilikler dışında, çocuklara yönelik cinsel istismar, taciz ve çocuk cinayetleri ve faillere af getirilmesini hedefleyen çabalar uzun zamandır gündemde.”

Kadın sığınma evleri yetersiz, bakanlık strateji planında ilerleme kaydetmedi

Raporda kadın sığınma evlerinin sayısının yetersizliğine ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Strateji Planı’nda konuya dair herhangi bir ilerleme kaydedemediği belirtilerek şunlar aktarıldı:

“Türkiye’de 2022 yılı itibarıyla 149 sığınmaevi/sığınak bulunmaktadır (ASHB, 2022). Bu sığınmaevlerinin 112’si ASHB, 33’ü belediyeler, 3’ü (insan ticareti kadın sığınmaevi) İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve 1’i sivil toplum kuruluşu, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı tarafından yürütülüyor. Büyükşehir belediyelerine bakıldığında 2023 tarihi itibarıyla 30 belediyeden sadece 10’u sığınmaevi hizmeti sunmaktadır. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2022-2026 Stratejik Planı'na göre, Türkiye'de 149 olan kadın sığınmaevi sayısının 2023 yılında 159 ve 2024'te 164’e yükselmesi gerekirdi. Ancak bu konuda herhangi bir ilerleme gerçekleşmemiştir.

Kanun belediyelere "sığınma evi açılacak" diyor ancak açmayana yaptırım yok

Resmi Gazetede yayımlanan 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 14. maddesi ile büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50.000’i geçen belediyelerin, kadınlar ve çocuklar için sığınmaevleri (koruma evleri) açacakları düzenlenmiş bulunuyordu. 2012 yılında yapılan değişiklik ile söz konusu hüküm, büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 100.000’in üzerindeki belediyelerin, kadınlar ve çocuklar için sığınmaevi (konukevleri) açmak zorunda oldukları şeklinde yeniden düzenlenmiştir. Kanun, sığınmaevi açılmasını belediyeler için zorunlu hale getirse de sığınmaevi açmayan belediyeler hakkında herhangi bir yaptırım öngörmemektedir. Yaptırım olmayınca belediyeler, bu hizmet için kaynak ayırmaya ve/veya alternatif yaklaşımlar geliştirmeye yönelik bir zorunluluk veya istek duymamaktadır. Sorun sadece kaynak meselesi de değil elbette. Kimi zaman belediyelerin bu hizmeti sunmayı kendileri için politik bir risk olarak görmeleri de söz konusu. Şiddet uygulayan fail ile karşı karşıya gelmeyi istememe, “aile işlerine” karışıyor izleniminden sakınma vb. gibi gerekçeler bu çerçevede sayılabilir. Bundandır ki sığınmaevi için kaynak sağlayan ama işletilmesini Bakanlığa bırakan belediyeler (Kahramanmaraş ve Trabzon Büyükşehir Belediyeleri) bulunmaktadır.”

Ceren Bala Teke/T24


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

soL "Köşebaşı + Gündem" -9 Mart 2025-

  Bir darbe düşü: 9 Mart ’71 -Atilla Özsever- 54 yıl önce bugün, ordu içindeki “Sol Kemalist” bir cuntanın bir darbe girişimi söz konusuydu....