T-24 "Köşebaşı + Gündem" + (29 soruda sıfır oranlı emlak vergisi istisna rehberi-Murat Batı) -3 Mart 2025-

Hedefte neden Ekrem İmamoğlu var?-Eray Özer-

Neden özellikle İmamoğlu? Neden onun seçim yarışına girmesi istenmiyor? Eğer İmamoğlu’nun adaylık ihtimali ortadan kalkar ve “Terörsüz Türkiye” hedefine ulaşılırsa Kürt seçmen Erdoğan ve Yavaş arasında nasıl bir tercih yapar? Yahut Erdoğan-Yavaş ikilisine alternatif bir aday olarak Demirtaş belirir mi? Sorular sorular…

Önce diğer davalar, arkasından diploma tartışması. Sanırım kimsenin bugün iktidarın Ekrem İmamoğlu’nu cumhurbaşkanlığı yarışında devre dışı bırakmak isteyip istemediğine dair bir şüphesi yoktur.

Belli ki öyle veya böyle Erdoğan’ın olası adaylığı durumunda -bu konuda anayasal düzenleme yapılır veya erken seçim üzerinden yeni bir hukuki içtihat oluşturulursa- karşısında İmamoğlu olmasın isteniyor.

Peki ama neden?

Çok güçlü bir aday olduğu için mi?

Tabii ki güçlü. Tabii ki anketlere bakıldığında mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan’la başa baş bir yarış yapacak gibi görünüyor.

Lakin diğer aday adayı Mansur Yavaş’ın halk nezdinde İmamoğlu’ndan bile daha yüksek bir desteğe sahip olduğunu muhalefet çevrelerinden bile dinlemiyor muyuz?

Üstelik Mansur Yavaş’ın Cumhur İttifakı’ndan daha fazla oy koparma şansına sahip olduğu, milliyetçi-muhafazakâr seçmenin gözünde daha fazla krediyle yola çıkacağına dair analizler, anketler okumadık mı?

Kendinizi Erdoğan’ın yerine koyun. Karşınızda size benzeyen, sizinle benzer değerleri taşıyan, daha da önemlisi kurduğunuz milliyetçi-muhafazakâr ittifakla çok da farklı köklerden gelmeyen bir rakibiniz olsun.

Bu rakip belediye başkanlığından geldiği için siyaseten daha az yıpranmış olsun.

Yine aynı rakibin halkın büyük kısmında bir karşılığı olsun ve hatta olası diğer rakibinizden bile önde gözüksün.

Böyle bir rakiple yarışmak ister misiniz?

Diyelim ki, diploma veya başka bir dava aracılığıyla yarın, öbür gün İmamoğlu bir şekilde yarış dışı bırakıldı.

Bu duruma karşı çıkıldı, eylemler yapıldı ama bir şekilde iktidar buradaki tepkiyi savuşturmayı başardı.

CHP seçmeni dahil pek çok insan ibresini Mansur Yavaş’a döndürmez mi?

Eldeki en güçlü aday olarak Yavaş’ın arkasında birleşmez mi?

Hatta diğer muhalefet partileri bile yapılan haksızlığa tepki göstererek Yavaş’ı destekleyeceklerini açıklamaz mı?

Halihazırda anketlerde İmamoğlu’dan daha büyük bir desteğe sahip görünen Yavaş üstelik daha da güçlenerek doğal aday konumuna gelmez mi?

Peki… O zaman başa dönelim.

İktidar bunu niye istesin?

Öyle ya… Hem bir adayı siyasi yasaklı durumuna düşürerek muhalif dalgayı büyütüyorsun hem de iki adaydan daha güçlü olanı, senden daha fazla oy koparabilecek olanı karşına çıkarıyorsun.

Bu mantıklı mı?

Mantıklı gelmiyorsa başka bir soruyla devam edelim:

İmamoğlu’nun Yavaş’a göre farkı ne?

Buna ilişkin iktidar mahfillerinden yükselen bazı sesler duyuyoruz.

İşte mesela, Yavaş’ın İmamoğlu’na kıyasla daha “devletçi” olduğunu yazanlar var.

Aynı kalemlere göre Yavaş devletin bugünkü yapısıyla daha az çatışırmış, ne bileyim bugünkü devlet vizyonuyla uyum içinde ilerlermiş. Vesaire…

Sanırsınız diğer alternatif, yani Ekrem  İmamoğlu, azılı bir devlet düşmanı…

Devleti de geçtim, kapitalizm düşmanı…

Ne bileyim, “NATO’dan derhal çıkalım” diyor. Gelince devletin tüm yapısını değiştirecekmiş gibi söylemlerde bulunuyor.

Bana bu argüman çok komik geliyor.

Oysa biliyoruz ki, İmamoğlu Türkiye’de gayet alışık olduğumuz türden bir siyasetçi.

ANAP çizgisine yakın bir gelenekten geliyor. Evet, Yavaş’a göre daha CHP’li bir profil çiziyor ama tipik CHP’li dediğiniz zaman da aklınıza İmamoğlu gelmiyor.

Hatta tam da bu yüzden partinin başına kendi geçip diğer seçmenlerden alabileceği oy potansiyelini düşürmek istemiyor.

Yani çok zorlasak bile İmamoğlu’nu en fazla ortanın azıcık solunda diye tanımlarız.

Haksız mıyım?

O zaman soruyu tekrarlayalım:

İmamoğlu’yla Yavaş’ın farkı ne ki, iktidar özellikle İmamoğlu’nu ekarte etmek istiyor?

Yine akıl yürütmeyle devam edelim: Konu burada Kürt açılımına ve barış sürecine bağlanıyor olabilir mi?

Ekrem Bey’le Mansur Bey arasında en büyük fark “birinin Kürtlerden daha fazla oy alabilmesi” olabilir mi?

Ekrem Bey’in Yavaş’a kıyasla Kürt seçmene açık ara daha yakın bir siyasetçi olduğu çok açık.

Şimdi bir tablo düşünelim:

Bundan diyelim iki yıl sonra barış süreci tamamlanmış, ülkeye barış gelmiş, terör sona ermiş olsun.

Seçim vakti gelsin çatsın.

Yanlış anlamayın, bugünlerde barışa heyecanlanmak yerine “ince” hesaplarla Dem Parti’nin barış karşılığında yeni anayasaya ve dolayısıyla Erdoğan’ın yeniden adaylığına “Evet” diyeceğini söyleyenlerle asla aynı yere düşmeden sosyolojik bir tarif yapmaya çalışıyorum.

Evet, iki yıl sonrasındayız, gündemimizde “terör tartışmaları” yok. Terörü bugünkü iktidar bitirmiş ve ama ülkede hukuk, ekonomi, özgürlükler tartışılmaya devam ediyor.

Yine varsayalım ki, Dem Parti de muhalefetteki konumunu koruyor; anayasa değişikliği de bu nedenle yapılamadı ve seçim sürecinde de Erdoğan’a destek vermiyor.

Lakin erken seçim içtihadı üzerinden Erdoğan yeniden aday oluyor.

Erdoğan’ın karşısına da İmamoğlu yasaklı olduğu için Mansur Yavaş çıkıyor.

Sizce Kürt seçmen, Dem Parti muhalif tavrını korusa dahi, böyle bir durumda, silahlı mücadelenin sona erdiği bir ülkede Erdoğan-Yavaş alternatifleri arasında tercihini Yavaş’tan yana kullanır mı?

Sanmıyorum.

Bana kalırsa böyle bir durumda Kürt seçmenin tavrı sandığa gitmemek yani boykot olacaktır.

Daha doğrusu milletvekili seçiminde oy kullanıp, cumhurbaşkanlığı seçimini boykot etmek yoluna gidilecektir.

Bir alternatif daha var:

PKK’nın olmadığı, terörün konuşulmadığı bir ülkede Kürt seçmen Recep Tayyip Erdoğan ve Mansur Yavaş arasında tercih yapmak zorunda bırakılırsa kendi adayını çıkarabilir.

Mesela Selahattin Demirtaş…

Erdoğan’a karşı muhalif tavrını o gün de sürdürse bile tabanda oluşacak bir talep Demirtaş’ı aday olmak zorunda pekâlâ bırakabilir.

Demirtaş aday olarak belirirse bu kez Yavaş başka bir sorunla daha karşı karşıya kalır: İktidara tepkiyle Yavaş’a oy vermek zorunda kalacak sol-sosyalist çevreler de Demirtaş alternatifiyle ana muhalif bloktan kopabilir.

Tabii bu grubun eğer iş oraya kalırsa ikinci turda geri dönme ihtimali de var.

Yine de Kürt seçmenin ikinci turu boykot etmesi tüm dengeleri değiştirecektir.

Üstelik Erdoğan çok iyi bildiği alanlarda; milliyetçilik ve muhafazakarlık alanlarında kendine meydan okuyacak bir rakiple seçim yarışına girmeyi tercih edecektir.

Seçime öyle görünüyor ki daha çok var.

Kuşkusuz bu yazdıklarım bir tahminden, bir analizden ibaret.

Türkiye gibi bir yerde o zamana kadar dengeler daha çok değişir.

Lakin başta sorduğu soruya dönersek “neden ısrarla hedefte İmamoğlu var” dendiğinde aklıma başka bir yanıt gelmiyor.

İyi haftalar.                                     /././

29 soruda sıfır oranlı emlak vergisi istisna rehberi -Murat Batı-

Önce ortak konular sonra da emekliler, engelliler, gaziler, şehit ve dul yetimleri, işsizler ile ev hanımları özelinde emlak vergisi rehberi.

Sahip olunan ev, iş yeri, arsa ve arazi için emlak vergisinin birinci taksitinin ödenme süresi 1 Mart itibarıyla başladı.  Ancak emekli iseniz, gazi ya da engelliyseniz emlak vergisini ödemeyebilirsiniz. Halk arasında emlak vergisi muafiyeti de denilen sıfır oranlı emlak vergisi istisnasına ilişkin tüm detayları soru ve cevaplarla bir rehber hazırlamaya çalıştım. Ve bu koşulları taşıyorsanız bundan sonra emlak vergisi ödemeyebilirsiniz.

Ancak öncelikle şunu belirteyim yazdığım bu istisna sadece Türkiye sınırları içinde bulunan konutlar için geçerlidir; iş yeri, arsa ve arazi için geçerli değildir.

Ayrıca Türkiye sınırları dışında bulunan konutlar için de geçerli değildir.

Aşağıda belirtilen koşulları taşıyorsanız ve isterseniz emlak vergisini ödemeyebilirsiniz. Bu koşulları taşıyorsanız sizin belediyeyi uyarıp bilgi vermeniz gerekmektedir. Belediyeler bu amcadan, teyzeden, emekliden emlak vergisi almayalım demez. Unutmayınız; siz bildireceksiniz.

Ayrıca aşağıda belirtilen koşulları daha önceki dönemlerde de taşıyor ve buna rağmen ödediyseniz, ödediklerinizi iade alabilirsiniz.

Konu daha rahat anlaşılsın diye önce ortak konular sonra da emekliler, engelliler, gaziler, şehit ve dul yetimleri, işsizler ile ev hanımları özelinde durumlarına özgü sorularla anlatmaya çalıştım. 

Ortak hükümler…

Bu kısımdaki sorular emekliler, engelliler, gaziler, şehit ve dul yetimleri, işsizler ile ev hanımları için hazırlanmıştır.

Soru 1) Sıfır oranlı emlak vergisinden (indirimli) kimler yararlanır?

Konuta/meskene ilişkin sıfır oranlı emlak vergisinden yararlanmak için Emlak Vergisi Kanunu m.8 uyarınca gazi, engelli, şehitlerin dul ve yetimleri, hiçbir geliri olmayan ve sadece Türkiye’de kanunla kurulu bir sosyal güvenlik kurumundan emekli, dul, yetim, ölüm ve maluliyet aylığından ibaret olan biri olmanız gerekmektedir. Türkiye’de kurulu olmayan sosyal güvenlik kurumlarından emekli olanlar bu emeklilikten dolayı bu istisnadan yararlanamaz. Örneğin Almanya’da bir sosyal güvenlik kurumundan emekli olan biri bu istisnadan yararlanamaz.

Buna göre gaziler, engelliler, şehitlerin dul ve yetimleri, emekli, dul, yetim, ölüm ya da maluliyet aylığı alanlar ile işsizler/ev hanımları yararlanacak.

Soru 2) Nafaka alanlar bu istisnadan yararlanır mı?

Bu istisna uygulaması nafaka alanlar için ayrı bir düzenleme getirmemiştir. Ama nafaka alan ev hanımı ise, birden fazla konutu yoksa, faiz vs kazancı 2024 yılı için 230 bin TL’den (2025 yılı için 330 bin TL) fazla değilse, ticari bir kazancı yoksa, ücret geliri ve kira geliri yoksa o zaman yararlanabilir. 

İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 19.09.2016 tarih ve 66313766-175.01{8-2015/32]432 sayılı özelgesinde nafakanın tebliğde sayılan gelirler arasında yer almaması nedeniyle gerekli şartları taşıyan ve hiçbir geliri olmadığını belgeleyenlerin meskenleri için indirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulamasına engel teşkil etmediği belirtilmiştir.

Soru 3) İstisnadan yararlanabilmek için konuta ilişkin şartlar var mı?

Evet var. Sahip olunan binanın hem konut olması hem tek olması hem de brüt 200 m2’yi geçmemesi gerekmektedir. Bu üç şart birlikte sağlanacaktırBu koşul gaziler, engelliler, şehitlerin dul ve yetimleri, işsizler ve sosyal güvenlik kurumundan aylık alan HERKES için geçerlidir.

Kanun maddesinde yer alan indirimli bina vergisi uygulaması, sadece mesken (konut) vasıflı binalar için uygulanmaktadır. Bu nedenle, konut olmayan ya da konut vasfını kaybeden binalar için indirimli bina vergisi oranı uygulanması mümkün değildir. Maliye Bakanlığı’nın verdiği bir özelgede; fiilen de olsa iş yeri olarak kullanılan binanın konut vasfını kaybettiği gerekçesiyle bu indirimli orandan yararlanamayacağı belirtilmiştir.

Konutun belli bir kısmı, depo, dükkân gibi bir şekilde başkasına kullandırılsa bile konut, konut vasfını kaybettiğinden hem de kira geliri alındığı varsayımıyla bu indirimden yararlanılamayacaktır. Yani emlak vergisi ödenecektir.

Örneğin, SGK emeklisi Ahmet Amcanın emekli maaşından başka bir geliri bulunmamaktadır. Sahip olduğu konutunun bir odasını binanın altında bulunan kırtasiyeye depo olarak kullanması için aylık 5 bin TL’ye kiraya vermiştir. Ahmet Amca, odayı kiraya verdiği için konut, konut vasfını kaybettiğinden konutun tamamı için emlak vergisi ödeyecektir.

Özetle bir binanın kısmen veya tamamen mesken olarak kullanılmaması ya da mesken dışında bir amaca tahsis edilmesi halinde indirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulama­sından faydalanılamaz. 

Soru 4) Kat irtifaklı arsa tapusu olan 180 m2’lik bir konuta sahibim. Bu istisnadan yararlanabilir miyim?

Kat irtifaklı arsa tapusu olan konut sahipleri de bu istisnadan yararlanır. Sıfır oranlı emlak vergisi için, binaya ait iskân belgesinin alınması şartı yoktur. Çok daha önemlisi, İstanbul’da ve birçok ilimizde çok fazla olan sadece arsa tapulu konutlar için de bu istisna hükümleri uygulanır

Soru 5) İstisnadan yararlanmam için evde oturmam şart mı?

38 Seri No.lu Emlak Vergisi Kanunu Genel Tebliği uyarınca bizzat oturma şartı bulunmamaktadır. Yani konutu başkasının kullanımına bıraksanız bile emlak vergisi ödemenize gerek yoktur. İndirimli vergi oranının uygulanması için meskende bizzat oturma şartı aranmamaktadır. Bu nedenle, sahip olunan ve büyüklüğü 200 m2’yi geçmeyen tek meskeni boş tutan, kiraya veren veya bedelsiz olarak bir başkasının kullanımına bırakarak başka bir konutta kirada oturanlarda diğer şartları taşımaları kaydıyla indirimli vergi oranından faydalanabileceklerdir. Kiraya verilen evin kira gelirinin, kiralanan ev için ödenen kira tutarından fazla olmasının önemi yoktur. Bu konuyla alakalı detaylı örnekler aşağıda bulunmaktadır. 

Soru 6) Yazlık evler için bu istisna uygulanır mı?

Yazlık evlere ara sıra gidilip oturuluyorsa her şekilde emlak vergisi ödenmesi gerekmektedir. Ancak yazlık evde, yaz-kış devamlı oturuluyorsa ve yukarıdaki şartların taşınması halinde emlak vergisi ödenmeyecektir.

Örneğin emekli Murat Amca Ege sahillerinde bir yazlık ev alıp artık kalan ömrünü orada tamamlamak için gidip oraya yerleşmiştir. Bu ev 200 m2’yi aşmıyor ve Murat Amca’nın ticari, zirai, serbest meslek, kira geliri gibi bir kazancı da yoksa emlak vergisi istisnasından yararlanacak ve emlak vergisini ödemeyecektir. 

Emekliler için…

Bu kısımdaki sorular emekliler için hazırlanmıştır.

Soru 7) SGK emeklisiyim, bu istisnadan hangi koşullarda yararlanabilirim?

Bu istisna Türkiye’de kanunla kurulmuş olan sosyal güvenlik kurumlarından emekli, yaşlılık, malullük, dul, yetim ve ölüm aylıkları alanları kapsamaktadır. Yani bu aylıklardan birini alanlar emlak vergisi ödemeyebilir. Özetle bu madde, sadece emeklileri kapsamamaktadır.

Bunun için ilk şartımız aylık alınan kurumun Türkiye’de kanunla kurulmuş bir sosyal güvenlik kurumu olmasıdır. Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur, TOBB’un Emekli Sandığı Vakfı gibi kurumlardan aylık alınması gerekmektedir. Ancak konuyu sadece emekli aylığı olarak görmemek lazım. Malullük, yetim aylığı gibi aylıklar da bu kapsamda değerlendirilmeli ama bunlara özgü koşullar aşağıdaki örneklerde ayrıca belirtilmiştir.

İkinci koşul gelirlerin, bu kuruluşlardan elde edilen aylık gelirinden ibaret olmasıdır. Yani kiralardan, avukatlıktan, ara sıra da olsa doktorluk faaliyetinden, market işletmeciliği gibi ticari bir faaliyetten bir gelirinin olmaması gerekmektedir. Ancak faiz, repo gibi kazanç varsa ve bu tutar 2024 yılı için 230 bin TL’yi (2025 yılı için 330 bin TL’yi) aşmazsa sıfır oranlı emlak vergisinden yararlanılır; aşarsa yararlanılamaz.

Örneğinİzmir Buca’da 140 m2 tek konuta sahip emekli Ercan Amca SGK emeklisi olup 2024 yılında yıllık 25 bin TL faiz gelirinden başka geliri bulunmamaktadır. Buna göre Ercan Amca’nın elde ettiği faiz geliri 2024 yılı için 230 bin TL’yi aşmadığı için SGK aylığı dışında hiçbir geliri yok sayılacak ve sıfır oranlı emlak vergisinden yararlanacaktır.

ÖrneğinBağ-Kur emeklisi Erol Amca, emeklilik sonrası bir market açarak işletmeye başlamıştır. 2024 yılında market işletmesinden yıllık 25 bin TL gelir elde etmiştir. Erol Amca market işletiminden yani ticari faaliyetten bir kazanç elde ettiği için (tutar ne kadar olursa olsun) sıfır oranlı emlak vergisinden yararlanamayacaktır.

Üçüncü koşul sosyal güvenlik kurumundan aylık alanın konutunun tek olması ve bu konutun da brüt 200 m2’yi geçmemesi gerekmektedir. Ayrıca 200 m2’yi aşmayan tek konuttan başka gelir getirmeyen dükkân, arsa, arazi varsa gelir getirmemek şartıyla bu istisnadan yararlanılabilir.

Örneğin İstanbul Üniversitesinden emekli Profesör Binhan Hocanın emekli aylığı dışında başka geliri yoktur. Binhan Hocaya ait Ayvalık’ta bir arsa bulunmaktadır. Bu arsayı herhangi bir kimseye kiraya vermemiştir. Buna göre Binhan Hoca sahip olduğu 200 m2’yi aşmayan tek konut için sıfır oranlı emlak vergisinden yararlanacaktır.  

Soru 8) Almanya’dan emekliyim. Şu an Samsun’da 150 m2’lik tek bir konuta sahibim. Bu istisnadan yararlanabilir miyim?

Yabancı bir sosyal güvenlik kurumundan emekli olan kişi bu istisnadan yararlanamaz.

Örneğin Almanya’ya çalışmak için giden Sertuğ Amca orada emekli olup Türkiye’ye dönerse Türkiye’de sahip olduğu konut için emlak vergisi ödeyecektir. Yabancı ülkelerde kurulan bu gibi sosyal güvenlik kuruluşlarından emekli olan kişilerin, Türkiye’de sahip oldukları brüt 200 m2’yi geçmeyen tek konut için bile bina vergisi indiriminden yararlanmaları mümkün değildir. Yani ödeyecekler.  

Soru 9) SGK’dan emekliyim ve bir evim bir de dükkânım var. Bu istisnadan yararlanabilir miyim?

İkinci eviniz varsa istisnadan yararlanamıyorsunuz ama tek konutun yanında gelir getirmeyen arsa, arazi, depo vs varsa istisnadan yararlanabiliyorsunuz. Tek konutu olup da gelir getirmeyen depo, samanlık, arsa ya da arazisi de olanlar konut için bu istisnadan yararlanabilecektir.

Bunun tek istisnası engellilere, gazilere, şehitlerin dul ve yetimlerine ilişkindir. Türkiye sınırları içinde brüt 200 m2’yi geçmeyen tek meskeni veya tek meskende hissesi bulunan engelliler, gaziler ile şehitlerin dul ve yetimlerinin emlak vergisi istisnasından yararlanabilmesi için herhangi bir faaliyet veya gelir şartı aranılmayacaktır. Bunlar her hal ve takdirde emlak vergisi istisnasından yararlanacaklardır. Yani gazi iseniz ve 200 m2’yi geçmeyen tek meskeniniz varsa isterseniz holding sahibi olun söz konusu konuta ilişkin emlak vergisi ödemeyeceksiniz.

Buradaki gelir getirmeyen ifadesini, niteliği bakımından karine olarak gelir getirmesi mümkün olmayan taşınmaz olarak anlamak gerekmektedir. Aksi takdirde normalde kira geliri getiren bir iş yerinin bir müddet için boş kalması durumunda gelir getirmeyen bir iş yerinden söz edilmesi mümkün değildir. 

Soru 10) 2024’te emekli oldum, hangi tarihten itibaren bu istisnadan yararlanabilirim?

Emekli olunan yıl bu istisnadan yararlanılmıyor, takip eden yıldan itibaren yararlanılmaya başlanır.

Örneğin, Ekim 2024’te SGK’dan emekli olan Hüseyin Amca (diğer şartları da sağlamak koşuluyla) bu istisnadan 1 Ocak 2025’ten itibaren yararlanacak. Yani 2024 yılı için emlak vergisini ödeyecek ama 2025’den itibaren ödemeyecek. 

Soru 11) SGK’dan emekliyim ve iki tane evim var. Bu istisnadan hangi ev için yararlanacağım?

Kanun maddesi 200 m2’yi aşmayan tek (bir) konut için bu istisnayı uyguluyor. Birden fazla konut varsa hiçbiri için bu istisnadan yararlanılmaz. Yani ikinci bir ev varsa ikisi için de emlak vergisi ödenmek zorundadır. 

Soru 12) 2024 Temmuz ayında EYT’den dolayı emekli oldum, hangi tarihten itibaren bu istisnadan yararlanabilirim?

Emekli olunan yıl bu istisnadan yararlanılmıyor, takip eden yıldan itibaren yararlanılmaya başlanır.

Örneğin, Temmuz 2024’te EYT’den emekli olan Ahmet Amca (diğer şartları da sağlamak koşuluyla) bu istisnadan 2025 yılından itibaren yararlanacak. Yani 2024 yılı için emlak vergisini ödeyecek ama 2025’ten itibaren ödemeyecek.

Soru 13) SGK’dan emekli oldum. 190 molan oturduğumuz ev benim üstüme ama eşim hâlâ çalışıyor ve bizimle yaşayan kızım da avukatlık yapıyor.  Bu istisnadan yararlanabilir miyim?

Sosyal güvenlik kurumlarından aylık alan kişilerin eşi, anne/babasının, çocuklarının, kardeşlerinin vs gelirlerinin olması sosyal güvenlik kurumdan aylık alan kişinin istisnadan yararlanmasını etkilemeyecektir. Yalnız konutun 200 m2’yi geçmemesi de gerekmektedir, geçerse hiçbir şekilde bu istisnadan yararlanılamaz.

Örneğin, SGK’dan emekli Nesrin Hanım’a ait tek konut bulunmaktadır. Eşi Ahmet Bey ise banka müdürü olup aylık yüklü bir maaş almaktadır. Ayrıca Ahmet Bey’e ait kirada iki konut ve iki de dükkân bulunmaktadır. Bu durum Nesrin Hanım’ı bağlamayacak ve sıfır oranlı emlak vergisi istisnasından yararlanacaktır.

Örneğin emekli öğretmen Ali Bey ve aktif/hâlâ çalışan eşi Dr. Emine Hanım, Ali Bey’e ait Sarıyer’de bulunan 180 m2’lik bir konutta mühendis oğluyla birlikte oturmaktadırlar. Ali Bey’in emekli maaşı dışında başka bir geliri bulunmamaktadır. Ancak Dr. Emine Hanım’ın mülkiyetinde aktif kira getiren 3 dairesi, 2 dükkânı, bankada yüklüce mevduatı ve bir ticari şirkette ortaklığı; mühendis çocuğa ait kirada 2 daire bulunmaktadır. Ali Bey’in mülkiyetinde olan ve ailecek oturdukları Sarıyer’deki bu konut için Ali Bey emlak vergisi istisnasından yararlanacaktır. Yani bu konut için emlak vergisi ödenmeyecektir. 

Soru 14) SGK’dan emekli oldum. 180 molan oturduğumuz evin yarısı benim üstüme diğer yarısı da hâlâ çalışan eşimin üstüne.  Bu istisnadan yararlanabilir miyim?

Eşler tek konuta hisseli sahiplersehisseleri oranında sıfır oranlı emlak vergisinden yararlanabilirler. Konuta hisseli sahip olunması halinde ise evin toplam brüt alanı dikkate alınacağından, toplam brüt alan 200 m2’yi aşarsa, bu istisnadan yararlanılmayacaktır. Yani burada istisna şartını sağlayan kişi kendi payına düşen kısmı kadar istisnadan yararlanacaktır. Ama evin toplam brüt metrekare bedeli 200 m2’yi aşarsa istisnadan yararlanılamaz.

Örneğin, SGK’dan emekli aylığı dışında geliri olmayan Nesrin Hanım ile hâlâ bir kurumda ücret karşılığı çalışan eşi Ali Bey yarı yarıya hisseli 180 m2 konut için yıllık 1.800 TL emlak vergisi ödemektedir. Nesrin Hanım hissesine isabet eden yani ödenen tutarın yarısını (900 TL) sıfır oranlı emlak vergisinden yararlandığı için ödemeyecektir. Diğer yarısını ise Ali Bey ödeyecek ve yıllık 1.800 TL yerine toplamda sadece 900 TL emlak vergisi ödenecektir. Yani ev hanımı Nesrin Hanım ile çalışan eşi yarı yarıya hisseli 180 m2’lik bir konut için (brüt alan 200 m2’yi aşmadığından) çalışan eş hissesi oranında emlak vergisini öderken ev hanımı Nesrin Hanım hissesine isabet eden kısım için emlak vergisi ödemeyecektir.

Örneğin emekli olan eşi ile birlikte satın aldığı 300 m2’lik konuttan dolayı eşiyle birlikte yarı yarıya ortak olan eş, kendi hissesine isabet eden metrekareyi değil evin brüt toplamı (300 m2) dikkate alınarak değerlendirileceğinden ve 300 mde 200 m2’’yi aşacağından eşler diğer koşulları sağlasa dahi bu istisnadan yararlanamayacaktır. 

Soru 15) SGK’dan emekli Emine Hanım’ın iki ayrı evde hissesi bulunmaktadır. Emekli aylığı dışında başka geliri olmayan Emine Hanım bu istisnadan yararlanabilir mi?

Emine Hanım, iki ayrı eve düşük oranlı da olsa hisseli sahipse bu istisnadan yararlanamayacaktır. Dolayısıyla iki ev için de hissesi oranında emlak vergisini ödemesi gerekmektedir. Özetle iki yarım bir etmiyor!!! 

Soru 16) SGK’dan emekli oldum. 180 molan oturduğumuz konut dışında ayrıca kira gelirim de var. Bu istisnadan yararlanabilir miyim?

Kira geliri elde edilmesi istisnadan yararlanmaya engeldir. Kira tutarı hiç önemli değildir. 1 TL dahi olsa bu istisnadan yararlanılamaz.

Soru 17) SGK’dan emekli oldum. 180 molan konutumu kiraya verdim biz de başka bir eve kiraya çıktık. Bu istisnadan yararlanabilir miyim?

Sahip olduğunuz evi kiraya verip siz de kiraya çıkarsanız o zaman istisnadan yararlanabilirsiniz. Ama sahip olunan tek konutu kiraya verip başkasının evinde kira vermeden oturulursa o zaman kira geliri var kabul edilir ve istisnadan yararlanılamaz.

Örneğin emekli aylığından başka geliri olmayan SGK’dan emekli Derya Hanım oturduğu evi kiraya verip kiralık başka bir eve taşınmıştır. Bu durumda Derya Hanım istisnadan yararlanmaya devam edecektir. 

Soru 18) SGK’dan emekli oldum. 180 molan konutumu kiraya verdim ve kızımın/oğlumun yanına taşındım. Bu istisnadan yararlanabilir miyim?

Bu soru ile alakalı çok farklı dinamikler var.

Şöyle ki;

Örneğin emekli aylığından başka geliri olmayan SGK’dan emekli Fatma Hanım oturduğu evi kiraya verip oğlunun yanına ve oğlunun sahip olduğu eve taşınmıştır. Bu durumda Fatma Hanım, kira geliri olduğu gerekçesiyle istisnadan yararlanamayacaktır.

Örneğin emekli aylığından başka geliri olmayan SGK’dan emekli Özlem Hanım oturduğu evi kiraya verip kızının yanına ve kızının da kira ödediği eve taşınmıştır. Bu durumda Özlem Hanım, kira geliri olduğu gerekçesiyle istisnadan yararlanamayacaktır.

Örneğin emekli aylığından başka geliri olmayan SGK’dan emekli Ercan Amca oturduğu evi kiraya verip oğlunun yanına ve kirayı da Ercan Amcanın üstlendiği eve taşınmıştır. Bu durumda Ercan Amca kirayı kendi üstlendiği için bu istisnadan yararlanmaya devam edecektir. 

Soru 19) SGK’dan emekli oldum. 180 molan konutum var ve bu konut için sıfır oranlı emlak vergisi istisnasından yararlanıyorum. Ama bugün bir avukatın yanında evrak işleriyle uğraşmak üzere çalışmaya başladım. İstisnadan yararlanmaya devam edecek miyim?

Emekli olan kişi emeklilik sonrası çalışmaya devam ederse emlak vergisi ödeyecektir. Yani bu istisnadan yararlanmayacaktır. Bunun istisnası ise bu kişilerin engelli, gazi ya da şehitlerin dul ve yetimleri olmasıdır. Bir engelli emekli olduktan sonra çalışırsa emlak vergisi ödemeyecektir. Engelli kişinin ne kadar geliri olursa olsun 200 m2’yi aşmayan tek konutu için emlak vergisi ödemeyecektir.

Örneğin, Nazım Bey SGK’dan 2020 yılında emekli olmuş ve artık çalışmama kararı almış. 2021’den bu yanadır da sahip olduğu tek konut için emlak vergisi istisnasından yararlanıp emlak vergisini ödememektedir. Ancak hayat koşulları onu çalışmaya zorlamış ve 3 Mart 2025 günü Samsun’da bulunan X hukuk bürosunda getir-götür işleri yapmak üzere işe başlamış. Nazım Bey 2025 yılı için emlak vergisi ödemeyecek (istisnadan yararlanmaya devam edecek) ama 2026’tan itibaren istisnadan yararlanamayacak ve emlak vergisi ödeyecektir. 

Soru 20) Üç yıldır emekliyim ama bilmediğim için emlak vergini ödemeye devam ettim. Bu ödediklerimi geri alabilir miyim?

Evet, geçmişe yönelik 5 yıl için iade alınabilir. 2010 yılında emekli oldunuz, başkaca bir geliriniz yok, 200 m2’yi aşmayan bir konutunuz var ve bu konut için 2010 yılından bu yanadır da emlak vergisi ödediniz. Geçmişe yönelik 5 yıl için ödediklerinizi iade alabilirsiniz. Bugün itibariyle 2019 ve sonrası yıllarda ödenen emlak vergisi iade alınabilirken maalesef şartları taşısanız bile 2020 öncesi ödenenler iade alınamamakta. İade almak için evin bulunduğu yerin ilçe belediyesine gidip istenilen belgelerle birlikte dilekçe vermeniz kâfidir. 

Engelliler için…

Bu kısımdaki sorular engelliler için hazırlanmıştır.

Soru 21) Engellilik oranım en az yüzde kaç olmalı ki bu istisnadan yararlanabileyim?

Engelliler sahip oldukları konuttan dolayı emlak vergisi ödemezler. Bu kişilerin ayrı bir gelirlerinin olması bu uygulamadan yararlanmalarına engel değildir. Bu kişilerin engelli kartlarını belediyeye ibraz etmeleri yeterlidir. Engelli kartı olmayanların ise tam teşekküllü bir hastane raporunu belediyeye sunmaları yeterlidir. Engelli sayılma oranı ise en az yüzde 40’tırBazı belediyeler oranı yüksek tutuyor. Hata yapıyorlar, uyarınız belediye yetkililerini. 

Koşulumuz; Engellilere ait Türkiye’de tek konutu olacak ve bu konut 200 m2’yi geçmeyecek. Başka bir gelirinin olup olmamasının hiçbir önemi yoktur.

Örneğin, yüzde 90 görme engelli Sacide Hanım’a ait İstanbul Suadiye’de 180 m2 tek konut bulunmaktadır. Sacide Hanım aynı zamanda bir üniversitede ücret karşılığı çalışmaktadır. Başka bir geliri olsa dahi bu uygulamadan yararlanacak yani sahip olduğu konut 200 m2’den küçük olduğu için sıfır oranlı emlak vergisinden çalışsa dahi yararlanmaya devam edecektir. 

Soru 22) Engelliyim ama bir belediyede santral görevlisi olarak çalışıyorum. Sahip olduğum eve ilişkin emlak vergisi istisnasından yararlanabilecek miyim?

EVK m.8’de sayılan gaziler, engelliler ve şehitlerin dul ve yetimlerin başka bir geliri olsa dahi bu istisnadan yararlanabilir. Ancak işsizler ile emekli gibi sosyal güvenlik kurumundan aylık alanların kira, ticari kazanç gibi başka bir gelirinin olmaması gerekmektedir. Yani gaziler, şehit dul ve yetimleri ile engelliler çalışsalar dahi ya da faiz geliri olsa dahi ya da şirket ortağı olsalar dahi sahip oldukları 200 m2’yi aşmayan tek konut için emlak vergisi ödemezler.

Bu nedenle santral görevlisi, memur, işçi, kamuda ya da özel sektörde ücretli çalışsa bile bu istisnadan yararlanabilir. 

Gaziler ile şehitlerin yakınları için…

Bu kısımdaki sorular gaziler ile dul ve şehit yakınları için hazırlanmıştır.  

Soru 23) Şehit eşiyim ve şu an kaldığımız ev 250 m2, bu istisnadan yararlanabilir miyim?

Gaziler ile şehitlerin dul ve yetimleri sahip oldukları konuttan dolayı emlak vergisi ödemezler. Bu kişilerin ayrı bir gelirlerinin olması bu uygulamadan yararlanmalarına engel değildir.

Koşulumuz; gaziler ile şehitlerin dul ve yetimlerine ait Türkiye’de tek konutu olacak ve bu konut 200 m2’yi geçmeyecek. Başka bir gelirinin olmasının bir önemi yoktur. Ancak konutun brüt metrekaresi 200 m2’yi geçerse bu istisnadan yararlanamayacak ve emlak vergisini ödemek zorunda kalacaktır.

Örneğin bir şehidin oğluna ait İstanbul Bakırköy’de 140 m2 tek konut bulunmaktadır. Bu kişi aynı zamanda market işletmektedir. Başka bir geliri olsa dahi bu uygulamadan yararlanacaktır. Yani sahip olduğu konut 200 m2’den küçük olduğu için emlak vergisi istisnasından yararlanacaktır. 

Örneğin bir şehidin oğluna ait İstanbul Bakırköy’de brüt 220 m2 tek konut bulunmaktadır. Sahip olduğu konut, 200 m2’den büyük olduğu için emlak vergisi istisnasından yararlanamayacaktır.   

Soru 24) 15 yaşındaki Eda’ya ölen babasından 170 m2 bir konut kalmıştır. Lise öğrencisi olan Eda, bu istisnadan yararlanabilecek mi?

Hiçbir geliri olmayıp ve 18 yaşını doldurmamış olanların mülkiyetinde bulunan tek konut için bu istisnadan yararlanmaları mümkün değildir. Yani herhangi bir geliri olmayan Eda, 18 yaşını doldurmadığı için maalesef bu istisnadan yararlanamayacaktır. Ancak Eda’ya bakmakla yükümlü olan veli ya da vasinin de hiçbir geliri yok ise o zaman Eda’ya ait olan bu konut için sıfır oranlı emlak vergisinden yararlanılır.

Örneğin, babası ölen 6 yaşındaki Cemal’e 120 m2 bir konut kalmıştır. Velisi olan annesinin de hiçbir geliri yoktur. Bu durumda Cemal 18 yaşını doldurmamasına rağmen sıfır oranlı emlak vergisinden yararlanacak yani emlak vergisi ödemeyecektir. 

Ayrıca 18 yaşın altında olanlara ölen kişiden dolayı aylık bağlanmış olsaydı bu defa bu kişiler sosyal güvenlik kurumundan aylık alanlar kapsamında değerlendirileceği için istisnadan yararlanabilecektir.

Soru 25) 20 yaşında üniversite öğrencisi Ali’ye ölen babasından 180 m2 bir konut kalmıştır. Ayrıca babasından dolayı belli bir tutar aylık da almaktadır. Ali, bu istisnadan yararlanabilecek mi?

18 yaşını doldurmuş ya da doldurmamış kişi ölen anne/babasından dolayı aylık alıyorsa sıfır oranlı emlak vergisinden yararlanacaktır. Ali, bu istisnadan yararlanacaktır.

Ancak 18 yaşın altında olanlara bu şekilde aylık bağlanmış olsaydı bu defa bu kişiler sosyal güvenlik kurumundan aylık alanlar kapsamında değerlendirileceği için istisnadan yararlanabilecektir.

Örneğin, 15 yaşında Ali’ye ölen babasından dolayı aylık bağlanmıştır. Ali’ye 120 m2 bir konut kalmıştır. Normal koşullarda 18 yaşından küçük olduğu için istisnadan yararlanmaması gerekirken sosyal güvenlik kurumlarından aylık alan kapsamında değerlendirileceği için artık sıfır oranlı emlak vergisi istisnasından yararlanacaktır.

Örneğin, 15 yaşında Veli’ye ölen babasından 120 m2 bir konut kalmıştır. Ama herhangi bir aylık bağlanmamıştır. 18 yaşından küçük olduğu için istisnadan yararlanamayacak. Kendisine aylık bağlansaydı ya da veli/vasisinin hiçbir geliri olmasaydı ancak o zaman bu istisnadan yararlanabilecekti.   

İşsizler için…

Bu kısımdaki sorular işsizler için hazırlanmıştır.  

Soru 26) Ekonomik krizden dolayı iki yıldır işsizim. Bankada 1 milyon TL param var ve bu parayı banka mevduat hesaplarına yatırdım. Bu yatırımdan 2024 yılında 90 bin TL faiz kazancı elde ettim. Bu istisnadan yararlanabilir miyim?

18 yaşını doldurmuş kişilerin ticari, zirai, doktorluk, avukatlık gibi serbest meslek kazancı ve/veya ücret geliri yoksa ve 2024 yılı için 230 bin TL’yi (2025 yılı için 330 bin TL) aşmayan faiz/repo kazancı varsa bu istisnadan yararlanır.

Koşulumuz tek konuta sahip olunması ve bu tek konutun brüt alanının 200 m2’yi aşmaması, gelir getiren dükkân, arsa vs’nin olmaması, kira gibi bir gelirin olmaması, çalışmıyor olması ve faiz, repo gibi kazancın 2024 yılı için 230 bin TL’yi (2025 yılı için 330 bin TL) aşmamasıdır.  

Örneğin 35 yaşında işsiz ve başka da geliri olmayan Kemal Bey sahip olduğu 150 m2’lik tek konut için emlak vergisi ödemeyecektir.

Bu arada kişinin bankadaki parasının tutarının bir önemi bulunmamaktadır. Aslolan elde ettiği faiz gibi kazancın 2024 yılı için 230 bin TL’yi (2025 yılı için 330 bin TL) aşmamasıdır.  Şayet elde edilen faiz gibi kazancı, 2024 yılı için 230 bin TL’yi aşmışsa yararlanamaz.

Örneğin iki yıldır işsiz olan Ali Bey, 2024 yılında bankadaki mevduatından dolayı 280 bin TL faiz kazancı elde etmiştir. 150 m2’lik tek konutu olan Ali Bey, 2024 yılında elde ettiği faiz kazancı tutarı 2024 yılı için 230 bin TL’lik sınırı aştığından bu istisnadan yararlanamayacak ve dolayısıyla da emlak vergisini ödeyecektir. 

Soru 27) Gelirimin olmadığını nasıl ispatlayacağım?

Hiçbir geliri olmayanların bu istisnadan yararlanabilmeleri için bu durumu konutun bulunduğu ilçe belediyesine yazılı olarak bildirmeleri ve akabinde hiçbir geliri olmadıklarına ilişkin belediyeden alacakları belgeyi doldurup vermeleri gerekmektedir.

Ayrıca ikametgâhının bulunduğu yer vergi dairesinden vergi mükellefiyetinin olmadığına, SGK’dan (Emekli Sandığı/Bağ-Kur/SSK) sigortalı olmadıklarına ilişkin belgeleri de aynı belediyeye vermeleri gerekmektedirYeşil kart, SGK’dan (Emekli Sandığı/Bağ-Kur/SSK) alınan belge yerine geçer ayrıca SGK’dan (Emekli Sandığı/Bağ-Kur/SSK) belge almalarına gerek yoktur.  

Ancak 57 Seri No.lu Emlak Vergisi Kanunu Genel Tebliğinde; belediyelerce sunulan bilgilerin teyit edilmesi hatta tapu kayıtları, emeklilik durumlarını da sorgulamaları gerektiği belirtilmiştir. Yani “siz belediyeye durumunuzu yazılı olarak bildirin belediye teyit eder” diyor ama siz yine de takibi bırakmayanız. 

Soru 28) İsteğe bağlı sigorta prim ödemesi yapmaktayım. Bu istisnadan yararlanabilir miyim?

İsteğe bağlı olarak sigorta prim ödemesi yapılması ve potansiyel olarak vergi dairesinde vergi kimlik numarası alınması, mükelleflerin EVK m.8’de belirtilen diğer koşulların ihlal edilmemiş olması ve ayrıca ücret, ticari, sınai ve mesleki ve zirai faaliyet geliri ile menkul ve gayrimenkul sermaye iradı, faiz ve temettü veya benzeri gelirinin olmaması durumunda bu istisnadan yararlanılır. Bu durumla alakalı İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 24.08.2009 tarih ve 2158 sayılı özelgesi de bulunmaktadır. 

Ev hanımları için…

Bu kısımdaki soru ev hanımlar için hazırlanmıştır.

Soru 29) Ev hanımıyım, bu istisnadan yararlanabilir miyim?

Ev hanımları da hiçbir geliri olmayanlar sınıfındadır. Ev hanımlarının da hiçbir geliri yok ise bunu belediyeye ibraz ederlerse istisnadan yararlanabilirler. Ancak ev hanımının, yukarıda sayıldığı gibi hiçbir gelirinin ve sahip olduğu konutunun da kirada olmaması gerekmektedir.

Örneğin hiçbir geliri olmayan ev hanımı Yağmur Hanım sahip olduğu 190 m2 konutta mimar eşi ve öğretmen oğluyla birlikte oturmaktadır. Başka geliri olmayan ev hanımı Yağmur Hanım sıfır oranlı emlak vergisinden yararlanacaktır.

                                                           /././

Usta sanatçı Edip Akbayram hayatını kaybetti

Türkiye'nin müzik tarihine sesi ve yorumuyla damga vuran müzisyen Edip Akbayram, 75 yaşında hayatını kaybetti. Nâzım Hikmet ve Sabahattin Ali gibi Türkçenin en büyük seslerinin bestelenmiş şiirlerine yaptığı özgün icralarla büyük bir yankı yaratan Akbayram, geçirdiği zatürre hastalığı sonrasında götürüldüğü Haydarpaşa Numune Eğtim ve Araştırma Hastanesi'nde iç kanama sonucu yoğun bakıma alındı. 4 Ocak’tan bu yana tedavi gören sanatçı çoklu organ yetmezliğinden bugün (2 Mart 2025 Pazar) saat 19.30.’da hayatını kaybetti.

Geçirdiği zatürre hastanlığı nedeniyle bir süre hastanede tedavi gören sanatçı Edip Akbayram, taburcu edildikten sonra evinde düşmesi sonucu 9 Ocak'ta yeniden hastaneye kaldırıldı. İç kanama geçirdiği belirlenen sanatçı, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yoğun bakım servisine alınarak tedavisine başlandı. 52 gündür yoğun bakımda tedavisi süren Edip Akbayram, doktorların tüm müdahalelerine rağmen bugün saat 19.30'da çoklu organ yetmezliği sebebiyle hayatını kaybetti. 

Sanatçı Akbayram için 4 Mart Salı günü saat 11.00'de Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda tören düzenlenecek. Törenin ardından Teşvikiye Camii’ndeki öğle namazı sonrasında kılınacak cenaze namazının ardından sanatçının cenazesi Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilecek.

Edip Akbayram: 50 yıllık sanat hayatımda çok cumhurbaşkanı çok başbakan gördüm, ‘sanatçı müsveddesi’ olmak benim için onurdur

https://youtu.be/DMwpyXojMTQ

"Sanatçı müsveddeleri doğruların peşinde koşan insanlar"

Ben Ölürsem Akşamüstü Ölürüm, Gidenlerin Türküsü, Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar, Şu Metris'in Önü, Merdo, Aldırma Gönül ve Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz gibi unutulmaz eserlere sesiyle hayat vermiş, Anadolu Rock müziğin öncülerinden olan Edip Akbayram, müziği yoksul halk kitlelerine ulaşmak için araç olarak gördüğünü ifade etmişti.

Akbayram, dünyaca ünlü şair Nâzım Hikmet’in 56. ölüm yıldönümünde ‘Dostluk Ödülü’nü aldığında T24'ten Hakan Aksay’a verdiği röportajda,  Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “sanatçı müsveddesi” ifadelerine karşılık şu sözleri söylemişti: 

“Bizlere müsvedde diyorlar. Evde oturdum bilanço yaptım; 50 yıllık sanat yaşamımdan 10-12 cumhurbaşkanı, 8- 10 başbakan ve sayısız bakan gelmiş geçmiş. Sanatçı müsveddeleri ise eğilmeyen, doğruların peşinde koşan insanlar. Ben bunu bir onur olarak kabul ediyorum.”

Anadolu Rock Müziğin öncülerindendi, şarkıları yıllarca TRT'de yasaklandı, "Sanatçı müsveddesi olmak benim için onurdur" demişti: Edip Akbayram kimdir?

Edip Akbayram kimdir?

250'ye yakın ödül

Edip Akbayram, 29 Aralık 1950'de Gaziantep'te doğdu. Henüz dokuz aylıkken çocuk felcine yakalandı ve bir ayağı sakat kaldı. Lisede kurdukları orkestra ile müziğe ilk adımını attı. 1968 yılında liseyi bitirip İstanbul'a gitti. Diş hekimliğini kazanmasına rağmen kendini müziğe verdi. İstanbul'a geldikten sonra 1971'de Altın Mikrofon Yarışması'na katıldı. Aşık Veysel'in bir şiirinden esinlenerek gerçekleştirdiği ilk bestesi olan "Kükredi Çimenler" ile birinci oldu.

1974'te Dostlar Orkestrası'nı kurdu ve Anadolu pop müziğinin önde gelen isimlerinden biri oldu. Daha sonra 'Kara Kuzu', 'Deniz Üstü Köpürür' ve 'Garip' adlı 45'liklerle ödüller aldı ve ünü yurt çapında duyulan bir sanatçı oldu. 'Aldırma Gönül' ve 'Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz' adlı parçalarıyla satış rekorları kıran ve Altın Plak kazanan sanatçının çeşitli kuruluşlar tarafından verilen 250 kadar ödülü mevcut.

TRT'de yasaklandı

Nâzım Hikmet ve Sabahattin Ali gibi Türkçenin en büyük seslerinin bestelenmiş şiirlerine yaptığı özgün icralarla büyük bir yankı yarattı. 80'ler Edip Akbayram ve benzeri müzik yapanlar için zor yıllardı. 1981-88 arasında bestelerinin TRT'de çalınması yasaklandı. Ama 90'ların ortasından itibaren, özellikle Türküler Yanmaz albümüyle yeni bir çıkış yaptı ve kendi çizgisinde sapmadan yürümeye devam ettiğini gösterdi. Akbayram bu albümü Sivas Katliamı'nda yaşamını yitirenlere ithaf etmiştir. Bu albümde Can Yücel'in, Oktay Rifat'ın, Ahmed Arif'in, Vedat Türkali'nin yapıtlarından bestelediği şarkılar vardı.

"Politikamdan taviz vermeden yoksul, geniş halk kitlelerine ulaşmak istiyordum"

Edip Akbayram başlangıçtan itibaren ne yapmak istediğini şöyle açıklıyordu:

"Kalıcı bir şeyler yapmak istiyordum. Fikret Kızılok ve Cem Karaca'nın Anadolu ezgilerini pop çizgisinde söylemelerini örnek olarak aldım. Renk ve çizgide tamamen bir Edip Akbayram olarak geliştirdim. Toplumcu müzik yapmak istedim. Müziğimde geniş halk kitlelerinin yaşamı, sorunları olmalıydı. Ancak sivri, ucuz kahramanlıklardan da uzak durmaya çalıştım. İnançlarımdan, düşüncelerimden, politikamdan taviz vermeden, müzik tekniğinden yararlanarak, sorunlu, yoksul, geniş halk kitlelerine ulaşmak, daha çağdaş bir şeyler yapmak istiyordum."

Usta sanatçının, Ayten Hanım ile evliliğinden Türkü ve Ozan adlarında bir kızı ve bir oğlu vardı.

                                                        ***

Çok rastlanmayan ama bunaltan enflasyon -Ercan Uygur-

Türkiye’de bütçe açıkları düşmedi, yükseldi. 2023 yılında genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri, 2024 yılında yerel seçimler bu harcamalarda etkili oldular. 2023’te deprem nedeniyle harcamalar arttı dense de, zaten ek vergiler konmuştu ve dış yardımlar alınmıştı. Türkiye’de hala önemli mali açıklar vardır. Çünkü itibar harcamalarının önüne geçilemiyor.

Türkiye’yi ve insanlarını bunaltan bir unsur, bitmeyen kronik enflasyon ve birlikte gelen çok ağır yaşam koşulları... Halbuki birçok ülke enflasyonu düşürdü, insanları bunaltan bir etki olmaktan çıkardı. 

Türkiye’nin enflasyonu diğer ülkelere göre çok yüksek olageldi biliyoruz, ama bu yüksek enflasyon diğer ülkelere göre ne kadar ve neden uzun sürdü? Aşağıda bu soruya yanıt arıyorum. 

İnsanları bunaltan ikinci bir unsur hükümetin ve/veya devletin ortalama vatandaştan uzaklaşması, onlara yandaşlar ve yandaş olmayanlar şeklinde ayrımcı davranması, hatta korku vermesi. Devlet uzaklaştıkça bir güven ve güvenlik eksikliği yaygınlaşıyor. 

Vatandaş, giderek artan ölçüde hükümet veya devlet kendisine kötü davranıyor ve haksızlık yapıyor duygusunu alıyor. Bu konuda devletin kırılganlığını da araştıran çalışmalar var. Devlet-vatandaş ilişkilerini bazı ölçütlerle ifade edebiliyoruz. 

Bu konu sonraki bir yazının konusu olacak. Enflasyon ve devlet-vatandaş ilişkileri konuları birbiriyle ilgisiz gibi görünse de öyle değil. İki sorun karşılıklı etkileşim içinde. Konuyu burada belirtmemin nedeni de bu etkileşimdir. 

Bunaltan kronik enflasyon 

Türkiye’nin enflasyonu onyıllardır diğer ülkelere göre oldukça yüksektir. Ancak aradaki fark 2020 sonrasında iyice açıldı. Fark sürdükçe birçok ekonomik ve sosyal denge kurulamaz oldu. Toplum, bunaltıcı bir gecikme etkisi (hysteresis) yaşıyor. 
 
Tablo 1’de, ilk sütunda 2020 sonrasında enflasyonları diğer ülkelere göre daha çok yükselmiş ve iki haneyi bulmuş 12 ülkenin enflasyon ortalaması yer alıyor. Bu ülkelerin bazılarının enflasyonları yüzde 30’lara kadar çıkmıştır.

Türkiye dışındaki 12 ülke şunlardır: Brezilya, Bulgaristan, Estonya, Güney Afrika, Hindistan, İzlanda, Latviya, Letonya, Kolombiya, Macaristan, Meksika, Şili. 

Tablo 1 12 Aylık ve 6 Aylık Ortalama Yıllık Tüketici Enflasyonları, %

Kaynak: OECD, TÜİK ve ülke merkez bankaları

Tabloda basit ortalamalar yer alıyor; ağırlıklandırma kullanmadım. 2019 ve 2020 için 12 ayın yıllık enflasyon ortalamasını buldum. Sonraki yıllar için; 6 aylık dönemlerin ortalaması vardır. En sondaki 2025 Ocak ortalaması, Ağustos - Ocak dönemindeki 6 ayın ortalamasıdır.
 
Tabloda TÜİK enflasyonuna ek olarak İTO enflasyonu da var, çünkü TÜİK enflasyonu bazı hatalar, sapmalar içeriyor. Görüldüğü gibi, 12 ülke ortalama enflasyonu 2 haneye çıktığında, İTO enflasyonu da 3 haneye çıkmıştır. 

Tabloda açıkça görülen şudur; 12 ülkede enflasyon 2022 ilk yarısında hızlanıyor, ikinci yarısında tepeye çıktıktan sonra, alınan önlemlerle, 2023 ilk yarısında düşmeye başlıyor. Aynı yılın ikinci yarısında hızla tek haneye iniyor. 

Bu ülkelerde enflasyon yükseldikten sonra 18 ay içinde hızla düşüyor, 20-22 ay içinde ise 2019 yılındaki noktaya geri dönüyor. Politika uygulamasının zamanlamasına bakacağız, ama önce Türkiye enflasyonunu ele alalım. 

Türkiye’de enflasyon 2021 sonlarında artmaya başlıyor, 2022’de hızlanıyor ve bu yılın ikinci yarısında tepe noktaya ulaşıyor. Bu aşamada TÜİK ve İTO enflasyonları arasındaki fark da oldukça dikkat çekiyor. TÜİK enflasyonu 2022 ve sonrasında aşağı sapmalıdır. 

2023 ilk yarısında bir ölçüde düşen Türkiye enflasyonu, bu yılın ortasında ekonomi yönetiminin değişmesi sonrasında bir tepe daha yapıyor. Daha sonra bir ölçüde  düşse de, 2019 noktasına dönmesi oldukça zor görünüyor. 

Türkiye’de enflasyon 40 aydan fazla bir süre önce yükselmeye başladı. Haziran 2023’te başlayan yeni enflasyonu düşürme girişiminin de üzerinden 21 ay geçti. Bu durumda iktidara eleştiriler yöneltilmesi çok doğal. 

Ancak bu eleştirileri dikkate almak bir yana, bunlara yargı yoluyla sert tepkiler veriliyor, hükümet vatandaştan daha da uzaklaşıyor. 

Enflasyonu düşürme politikası

Şimdi, sözünü ettiğimiz 12 ülkenin hangi zamanlamayla hangi önlemler aldığına bakalım. Öncelikle merkez bankalarının politika faizini ele alalım. Yukarıda belirttiğimiz 12 ülkenin ve Türkiye’nin politika faizi oranları Tablo 2’de yer alıyor. 

Tablo 2’nin ilk sütununda 12 ülkenin politika fazi oranlarının ortalaması yer alıyor. Ortalamada yine ağırlıklandırma yoktur. Vurgulamak gerekir ki, Estonya, Latviya ve Letonya Euro Bölgesi üyesi olarak Avrupa Merkez Bankası ECB’nin politika faizini uyguluyorlar. Bulgaristan da bu faizi oldukça yakından izliyor. 

Bu nedenle ECB’nin politika faizi bulduğumuz ortalama faizde önemli bir ağırlık taşıyor. Yine aynı nedenle tablodaki ortalama faiz aşağı doğru sapmalıdır. Örneğin, Brezilya, Meksika, Şili gibi bazı ülkelerin politika faizi enflasyon oranlarının oldukça üzerindedir. 

Halbuki tablodaki veriler politika faizinin ortalama olarak enflasyonun altında kaldığını ima etmektedir. Bunun nedeni Estonya, Latviya ve Letonya gibi ülkelerin yüksek enflasyonlarına karşılık görece düşük politika faizine tabi olmalarıdır. 


Tablo 2 Merkez Bankaları Politika Faizi, %

Kaynak: BIS, TCMB ve ülke merkez bankaları 

  
Bu gibi olumsuzluklara karşılık tablodaki veriler genel eğilimi yansıtmaktadır. Tablodan anlaşıldığı gibi, 12 ülke politika faizlerini 2022’de hızla yükseltmişlerdir. Faizi en hızlı yükselten ülkeler Brezilya, Meksika ve Şili’dir. 

12 ülke merkez bankaları politika faizlerini hızla yükseltirken, Türkiye faizini tersine hızla düşürmüştür. Bunun nedenini biliyoruz; AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ideolojik faiz takıntısıdır. 

İlginçtir, 2021 yılında diğer ülkelerin faizleri en düşük düzeyde iken, Türkiye’nin faizi en yüksek düzeydedir. Bu durum TCMB’nin o dönemdeki başkanı ile ortaya çıkmıştır. Sonra 12 ülke faizleri düşerken, TCMB faizleri yükselmeye devam etmiştir.

Bu duruma olağan koşullarda rastlanmaz. Ancak Türkiye’nin 40 aydan fazla zamandır süren enflasyonu da nadir görülen bir durumdur. 

Bu garip gelişmeler Türkiye’nin enflasyonunun daha kalıcı olmasına da katkı yapmıştır. Bunları yapılan bazı ölçümlerde görebiliyoruz.

Yukarıda sözünü ettiğimiz 12 ülke, enflasyon için başka ne önlemler aldılar? Mali önlemler aldılar. Bu ülkelerin tümünde, hükümet harcamalarının kısılmasıyla, bütçe açıklarının 2022 yılında büyük ölüde düşürüldüğünü görüyoruz. 

Demek ki, 2022 yılında bir yandan sıkı para politikası uygulanırken, diğer yandan sıkı maliye politikası da uygulandı. Bu durum, listemizde yer alan tüm 12 ülke için geçerlidir. Haliyle, enflasyon hızla düştü. 

Türkiye’de ise bütçe açıkları düşmedi, yükseldi. 2023 yılında genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri, 2024 yılında yerel seçimler bu harcamalarda etkili oldular. 2023’te deprem nedeniyle harcamalar arttı dense de, zaten ek vergiler konmuştu ve dış yardımlar alınmıştı. Türkiye’de hala önemli mali açıklar vardır. Çünkü itibar harcamalarının önüne geçilemiyor.

                                                          /././

Trump kripto pazarına el uzattı; bugün kripto rezervi duyurdu -Füsun Sarp Nebil-

Kripto para piyasası neden düştü? Dalgalanmalara katkıda bulunan temel faktörler arasında, ABD'deki faiz oranlarındaki artış, Trump'ın yüzde 25'lik gümrük tarifesi duyuruları, Bybit'e yapılan büyük kripto saldırısı, memecoin'lerin hızlı düşüşü gibi nedenler var.

Başkan Donald Trump, Bitcoin (BTC), Ethereum (ETH), XRP, Solana (SOL) ve Cardano (ADA) gibi büyük kripto para birimlerini içerecek bir ABD Kripto Stratejik Rezervi'nin kurulacağını duyurdu. Bunun nedeni olarak, Amerika Birleşik Devletleri'ni kripto para birimi sektöründe küresel bir lider olarak konumlandırmayı amaçladığı belirtiliyor.

Bu konudaki ilk duyuru bugün, 2 Mart 2025'te Başkan Trump tarafından yapıldı. ABD Başkanı, stratejik rezervin XRP, Solana (SOL) ve Cardano'yu (ADA) kapsayacağını açıkladı. Trump, ABD'yi "Dünyanın Kripto Başkenti" yapma taahhüdünü vurguladı. Daha sonra da, Bitcoin (BTC) ve Ethereum'un (ETH) de rezervin ayrılmaz bileşenleri olacağını açıklayarak, bunlardan "Rezervin kalbinde" "değerli kripto para birimleri" olarak bahsetti.

Duyurunun ardından kripto para piyasası yükseldi. Bugün itibariyle Bitcoin, piyasanın dinamik yapısını yansıtan 91.387 dolardan işlem görüyor.

Yönetim ayrıca, dijital varlıkların geleceğini sektör liderleri ve politika yapıcılarla görüşmek üzere 7 Mart 2025'te ilk Beyaz Saray Kripto Zirvesi'ni planladı.

Kripto para piyasası neden düştü?

Kripto para piyasasının, her zaman oynak olduğunu unutmamak önemlidir. Aralık başında, Bitcoin tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmasının arkasından, Şubat 2025'teki önemli düşüş de dahil olmak üzere dalgalanmalar yaşadı.

Dalgalanmalara katkıda bulunan temel faktörler arasında, ABD'deki faiz oranlarındaki artış, Trump'ın yüzde 25'lik gümrük tarifesi duyuruları, Bybit'e yapılan büyük kripto saldırısı, memecoin'lerin hızlı düşüşü gibi nedenler var. 

Merkez bankalarının (örneğin, ABD Federal Rezervi) enflasyonla mücadele etmek için faiz oranlarını artırması, kripto gibi daha riskli varlıkları daha az çekici hale getirdi. Yatırımcılar fonlarını tahvil veya nakit gibi daha güvenli seçeneklere kaydırdı.

Buna ilaveten Başkan Donald Trump'ın Meksika ve Kanada'ya %25 gümrük vergisi uygulama önerisi, yatırımcı endişesini artırdı ve kripto paralar da dahil olmak üzere riskli varlıklarda satış dalgasına yol açtı.

Ama daha önemlisi, Bybit borsasına yapılan son siber saldırı, esas olarak Ethereum'u etkileyen yaklaşık 1,5 milyar dolarlık kripto paranın çalınmasıyla sonuçlandı. Bu olay, yatırımcıların kripto platformlarının güvenliğine olan güveni sarstı. Büyük kripto para sahiplerinin (balinaların) Bitcoin ve Ethereum'u terk etmesi, aşağı yönlü baskıyı artırdı.

Diğer faktörler

Bunların yanında, kripto pazarını etkileyen irili ufaklı pek çok başka faktör de var. Örneğin ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonunun (SEC), Binance ve Coinbase'i kayıt dışı menkul kıymetler satmakla suçlayarak dava etmesi, “daha sıkı kripto düzenlemeleri gelecek" korkularını tetikledi. Ünlü isimler tarafından başlatılanlar da dahil olmak üzere memecoin'lerin hızlı yükselişi ve ardından düşüşü, piyasa istikrarsızlığına katkıda bulundu. Aşırı kaldıraçlı yatırımcılar, fiyatlar düştükçe toplu tasfiyelerle karşı karşıya kaldı ve bu da satış dalgasını daha da kötüleştirdi.

Çin, Hindistan ve AB gibi ülkeler, sabit paralara yasaklar veya daha sıkı KYC/AML (müşterini tanı ve kara para aklama) politikaları dahil olmak üzere kripto kurallarını sıkılaştırıyor.

Ekonomik belirsizlik de (örneğin, Çin'de yavaşlayan büyüme, jeopolitik gerginlikler) küresel olarak risk iştahını azalttı.

Ethereum'un hisse senedi kanıtı ile birleşmesi başarılı olsa da, ölçeklenebilirlik ve benimseme konusunda devam eden şüpheler devam ediyor.

Analistler ne diyor?

Genel olarak, yatırımcıların dikkatli olmaları, politika değişiklikleri hakkında bilgi sahibi olmaları ve kripto alanındaki güvenlik uygulamalarının farkında olmaları tavsiye ediliyor.

* Kısa Vadeli: Analistler, Bitcoin'in potansiyel olarak 70.000 ila 75.000 dolar arasındaki destek seviyelerini test etmesiyle devam eden oynaklığı öngörüyor.

* Uzun Vadeli: Mevcut zorluklara rağmen, bazı uzmanlar iyimserliğini koruyor. Örneğin, Standard Chartered, Bitcoin'in Trump'ın görev süresinin bitiminden önce 500.000 dolara ulaşabileceğini öngörüyor.

Bu arada Tokenleştirilmiş hisse senetlerinin, tahvillerin ve emtiaların, kriptoyu geleneksel finansla birleştirebileceği düşünülüyor. Merkez Bankası Dijital Para Birimlerinin (CBDC'ler) merkezi olmayan kripto para birimlerine meydan okuyabileceği de öngörüler arasında. Bakalım bunlar gerçekleşecek mi?

                                                                  /././

Bir Beyaz Saray hüsranı ve “ölümcül dostluk”-Akdoğan Özkan-

Zelenski'nin para ve yardım talebiyle geldiği Washington’da “dostluk” sınırlarını epeyce zorlayarak gördüğü muamele ve yaşadığı hüsran 66 yıl önce Beyaz Saray’da bizim yaşadığımız hüsranı anımsattı. Ancak “ölümcül dostluk” faturası bu kez fazla yüklü!

Beyaz Saray'da tarihî anlar | İşte karelerle Trump-Zelenski tartışması...

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin anlaşma ve birkaç 10 milyar dolar daha bağlama umuduyla geldiği Beyaz Saray ziyaretinin hüsranla bitmesi ve deyim yerindeyse artık “üzerinin çizilmesi” bana bundan 66 yıl önce Menderes’in gerçekleştirdiği Washington ziyaretini, yani bir başka “üzerinin çizilmesi” vakasını anımsattı. Bizim ziyaret dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes'in zor durumdaki Türkiye ekonomisinin toparlanabilmesi için “para peşinde” koştuğu 1959 yılı Ekim ayında gerçekleşmişti. O ziyaret de acı bir hüsran vakasıdır, ancak ayrıntıları geniş kamuoyu tarafından pek bilinmez.

Bizim vakanın tanığı ve aktarıcısı, dönemin muhalif olarak bilinen gazetelerinden Vatan'ın o tarihte 29 yaşında olan başarılı muhabiri Orhan KaraveliBiz, onun hem HaberTürk’te verdiği röportajlardan hem de 2010 yılında yayımlanan "Görgü Tanığı: Bir Gazetecinin Sıradışı Anıları" başlıklı kitabından Beyaz Saray tarafından bir ülke liderinin “üzerinin çizilmesi” olayının nasıl bir şey olduğunu detaylarıyla öğrenmiştik.

Bir ‘üzerini çizme’ hadisesi

Bu köşede daha önce de yazdığım gibi, Başbakan Menderes, 1959 yılındaki ABD ziyaretine beraberinde Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve de Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun olduğu halde gider. Heyet 7-9 Ekim 1959 tarihinde yapılması planlanan CENTO Yedinci Bakanlar Konseyi Toplantısı'na katılacaktır aslında. Ama o sadece bir vesiledir. Asıl hedef, Beyaz Saray’ın kapısını çalmaktır. CENTO toplantısı zaten bakanlar düzeyinde bir toplantıdır. Hatta toplantıya ABD elçileri düzeyinde katılımın da yeterli olacağı söylenmektedir. Ancak Menderes, ABD Başkanı Dwight Eisenhower ile Washington'da bir görüşme yapmayı ümit ettiği için seyahate kendisini ve Maliye Bakanını da dahil etmiştir.

Maalesef 2023 yılında kaybettiğimiz Karaveli'ye göre, gezinin asıl amacı, zor durumdaki Türk ekonomisini düze çıkarmaya dönük olarak ABD’den 500-600 milyon dolar tutarında bir yardım almaktır. Zira Türkiye’nin 1958 yılı Ağustos ayında vadesi gelmiş borçların tutarı 400 milyon dolara tırmanmıştır. Hükümetin dışarıdan sermaye ithalini amaçlayan serbestleşme politikaları olumlu sonuç vermeyince, güç durumda kalan Başbakan önce Avrupa'nın kapısını çalmış, istediği yanıtı alamayınca bu kez Beyaz Saray’ın kapısını çalmayı hedeflemiştir.

Menderes, uğruna Kore’de şehitler verdiğimiz müttefikimizin Başkanı Eisenhower’dan ilgi ve alaka görmeyi beklemektedir. ABD Başkanı, önemli konukları geldiğinde kapılara çıkan, hatta ziyaretçilerini havalimanlarında bile karşılayan bir liderdir. Ancak Orhan Karaveli'den öğreniyoruz ki, Menderes ve beraberindekileri taşıyan uçak 5 Ekim akşamı New York'a indiğinde, Türk heyetini havalimanında bırakın Eisenhower'ı tek bir Amerikan Dışişleri Bakanlığı mensubu bile karşılamamıştır.

Ne karşılayan var ne de itibar eden

Ortalıkta yalnızca Türk elçiliği memurları ile kadınlı erkekli 40-50 kişilik Türk grubu vardır. Başbakan Menderes ile beraberindekileri kalacakları Waldorf Astoria oteline Türk elçiliğinin görevlileri götürür. Orhan Karaveli, otele doğru giderlerken, yolda o tarihlerde ABD'de yaşayan foto muhabiri Güngör Akkan’a, "Yahu, bu ne biçim iş? Amerika, en sadık müttefikinin (!) başbakanını böyle mi karşılayacaktı?" demekte ve “bir şeyler değişiyor, galiba” diye düşünmekten kendini alamamaktadır.

Başbakan Menderes, CENTO toplantıları bittikten sonra 9 Ekim günü bakanlarıyla birlikte Beyaz Saray'a geçer. Ancak asıl “soğuk duş” kendisini orada beklemektedir. Eisenhower, Menderes'i ne kapıda ne içerde, koridorda karşılar.

Beyaz Saray'a gelişlerinin ardından bir görevli Türk heyetine çalışma odasının bulunduğu koridora kadar eşlik eder. ABD Başkanı Türk Başbakanını Beyaz Saray'ın giriş katındaki çalışma odalarından birinde kısa bir süre için lütfen kabul edecektir. Menderes’e Başkan’ın odası gösterilir. Başbakan kapıyı tıklatır. Eisenhower'ın içerden “girin” şeklindeki komutu akabinde Menderes içeri girer.

Çay kahve ikramı bile olmadı

Merhum duayen gazeteci Cihat Baban (1911- 1984), “Politika Galerisi” başlığını taşıyan ve tanıdığı siyasi liderleri anlattığı anı kitabında, bu ziyaretin çok önceden planlanmadığını, Eisenhower'ın aslında o günlerde çiftliğinde olduğunu, ancak Türk tarafının ısrarları nedeniyle Dışişleri Bakanı Herter tarafından çağrılarak helikopterle apar topar Beyaz Saray'a getirildiğini belirtiyordu. Baban, "Bu kabul ancak yedi (7) dakika sürdü. Bu ziyarette ne şampanya ne kahve, hiçbir şey ikram edilmedi, önemli hiçbir şey konuşulmadı," diyordu.

Karaveli'ye göre ise iki devlet adamımız odada ancak 25 dakika kalmışlardı. Artı hangi süre doğru tam bilemiyoruz, odadan çıktıklarında Menderes'in kolunun altında, ABD'den almayı umduğu yardım paketi değil, parlak bir kâğıda sarılmış, imzalı, kocaman bir Eisenhower fotoğrafı vardır. Başbakanın hüsranı odadan çıkarken yüzünden okunmaktadır. Karaveli'ye göre, Menderes'in 500-600 milyon dolarlık yardım talebini Eisenhower bir iki kelimeyle geçiştirmiş, hiç oralı olmamıştır. Başbakan konuttan ayrılıp Cadillac'ına binerken, genç gazeteci Karaveli'ye dönerek, "sadece bir nezaket ziyaretiydi," demekle yetinecektir.

Ertesi günü Menderes, bu kez dönemin ABD Dışişleri Bakanı Christian Archibald Herter ile makamında bir görüşme yapar. Ancak Menderes bu ziyaretinde de, beraberindekilerle birlikte özel kalemde sıradan bir ziyaretçi gibi uzun süre bekletilecektir. Bekleme odasında Başbakanla birlikte 7 kişi bulunmaktadır. Menderes, Zorlu, Polatkan, Washington Büyükelçimiz Suat Hayri ÜrgüplüOrhan Karaveli, eski Vatan'cı Basın Yayın Genel Müdürü Altemur Kılıç, Anadolu Ajansı'ndan Faruk Fenik.

Ziyaret için 40 dakika bekletilmenin “tam bir fiyasko” olduğunu düşünen ve bir şeylerin yanlış gittiğini fark eden Karaveli, Büyükelçimiz Ürgüplü'ye dönerek sorar:

“- Neden bekletiliyoruz burada 40 dakikadır? Kalkıp terk edelim adamın makamını da heriflere ders olsun.”

Ürgüplü, genç gazetecinin kulağına eğilerek şöyle der:

“- Sana bir şey söyleyeceğim ama yazmayacaksın. Şimdilik, off the record, yani. Amerikalılar Menderes'i çoktan sildiler. Gözden çıkardılar onu. Değil 500-600 milyon dolarlık yeni bir yardım paketi, bir dolar bile vermemekte kararlılar. Biz bunu hissettiğimizi kendisine ilettik. Belki o da her şeyin farkında, ama gene de şansını deniyor. Ümidini büsbütün kestiği an Türkiye'nin dış politikasını değiştireceğinden hiç kuşkun olmasın.”

“- Nasıl değiştirecek sizce?

"- Orasını Allah bilir!"

Başbakan beraberindeki Zorlu ve Polatkan ile birlikte girdiği ve ancak 15 dakika süren bir başka hayal kırıklığı yaşadığı görüşmeden çıktığında keyifsizdir. Ürgüplü'nün “Amerikalılar üzerini çizdi” dediği Menderes, içine düştüğü durumu belli etmemeye çalışmaktadır.

Menderes’e 'teselli mükafatı'

Bu arada, bir gün önceki ziyarette Eisenhower Menderes'e sadece imzalı fotoğrafını vermekle yetinmemiş, Türk Başbakanı’na isterse beraberindeki Türk heyetiyle birlikte Amerika'da uzunca bir geziye çıkabileceğini, bunun için Türk heyetinin emrine bir hafta süreyle özel bir askeri uçak tahsis edebileceğini söylemiştir. Başbakan ve beraberindekilere programlı bir organizasyon eşliğinde bazı şehirler gezdirilecek, gittikleri yerlerde isterlerse iş dünyasıyla görüşmeler yapmaları sağlanacaktır. Bu bir anlamda Menderes için “teselli mükafatı” kabilinden bir gezidir. Başbakan teklifi kabul etmiş ve Washington'da bulunan Türk gazetecileri de tur kapsamındaki programına davet etmiştir.

Geziye katılan resmi heyette gazeteci olarak Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet gazetelerinin sahipleri Nadir Nadi, Haldun Simavi ve Ercüment Karacan'ın yanı sıra Ahmet Emin Yalman'ın sahibi olduğu Vatan gazetesi muhabiri Orhan Karaveli de vardır. Heyette MİT mensubu bir subay da yer almaktadır.

İlk durak Texaslı petrol zenginlerinin kenti Dallas olur. Buranın tur programına alınmasının bir sebebi de, 31 Ocak 1952 - 19 Haziran 1953 döneminde ABD'nin Türkiye Büyükelçisi olarak görev yapmış, Menderes'i de o yıllardan tanıyan George McGhee'nin bölgede petrol işine girmiş olmasıdır. O akşam otellerinden Cadillac araçlar ile alınan heyet McGhee'nin şehrin dışındaki malikânesinde verilen davete geçerler.

Açık büfe yemeklerin servis edildiği ve çok sayıda hoş, orta yaşlı hanımın da davetliler arasında yer aldığı akşam ortalıkta birdenbire harika Türkçesiyle herkesi şaşırtacak, şirin bir genç kız belirir. Heyettekiler, bu kişinin 1931-1944 arasında Bükreş Büyükelçisi olarak görev yapan Hamdullah Suphi Tanrıöver'in Romanya'dan Türkiye'ye getirdiği küçük bir Gagavuz kızı olan Oya Hanım olduğunu öğrenirler.

Türkiye Cumhuriyeti’ni 13 yılı aşkın bir süre temsil ettiği Romanya'dan 1944 yılı Aralık ayında yurda dönen Tanrıöver, bu ülkede görev yaptığı dönemde Gagavuz kasaba ve köylerini dolaşarak, bölgede Türkçe eğitim yapan 26 okul açtırmıştır. Tanrıöven bununla da yetinmemiş, bazı Gagavuz kız ve erkek çocuklarını Türkiye'ye getirterek ilk, orta ve yüksek okullara yerleştirmiş ve eğitim almalarını sağlamıştır. Bu kızlardan biri olan Oya Hanım, McGhee'nin Türkiye'de görev yaptığı yıllarda çocuklarına dadılık yapmıştır. Kızı seven aile, görevleri tamamlandığında onu beraberlerinde ABD'ye getirmişlerdir. Orhan Karaveli, Oya Hanım’ı Hamdullah Suphi'nin oğlu Özkul Tanrıöver'e bir zamanlar âşık olduğunu bilecek kadar iyi tanımaktadır. Türkçe konuşmayı özlemiş olan Oya Hanım o gün davetteki Türk konuklarla özel olarak ilgilenir.

‘Akşam kız senin odana girdiğinde’

Orhan Karaveli, ABD ziyaretinin bu bölümlerine ve turun Dallas durağındaki davete ilişkin ayrıntılara kitabında yer vermiş değil. Ben Orhan Karaveli'nin bu davetle ilgili olarak aşağıda aktaracağım anılarını 2010 yılı Mayıs ayında HaberTürk kanalında katıldığı ve Fatih Altaylı ile Murat Bardakçı'nın birlikte bir dönem konuklarını ağırlayıp sorular sorduğu "Teke Tek Özel" programında dinleme fırsatı buldum.

Duayen gazetecimizin o akşam konuk olduğu programda aktardıklarına bakılırsa, Türk heyeti McGhee'nin davetinin sona ermesiyle birlikte, konakladıkları Dallas Sheraton otelindeki odalarına geçerler. Gece bir vakitte Karaveli'nin odasının kapısı çalınır. Oya Hanım, her nasılsa gecenin o vaktinde Orhan Karaveli ile "sohbet etmek istemiş" ve arabasına atladığı gibi otele gelmiştir. İkili bir süre muhabbet ettikten sonra kız otelden ayrılır. Sabah otelin restoranına inen Karaveli, kahvaltı sofrasında Başbakanın hatırını sorar. Menderes, gülümseyen bir ifadeyle, "İyiyim ama öğrendiğime göre sen benden daha iyiymişsin" der. Karaveli ilk bakışta pek anlam da veremediği bu imalı cümleyi yanıtsız bırakır.

Genç gazeteci daha sonra heyette MİT adına bulunan (binbaşı) subaya, başbakanın sözlerini aktardığında, binbaşı, "Sen gece olanları bilmiyor musun, yoksa?" diye sorar ve anlatmaya başlar:

"- Akşam kız senin odana girdiğinde bir anda ortalıkta Amerikalı goriller belirdi."

Türkiye'nin zirvesini 1 hafta dinliyorlar

O gece odasının dışında olup bitenleri binbaşıdan öğrenen Karaveli öğrendiklerini şöyle anlatıyor:

"- Menderes koruma kullanmıyordu. Başbakanın kafilesinden birinin odasına bir gece bir kadın giriyor. Goriller hemen koridorda beliriyorlar. Ve benim odamı dinlemek istiyorlar. Yanımdaki odada kim yatıyor, biliyor musunuz? Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun. Ona 'beyefendi size bir süit oda açalım, lütfen bu odayı boşaltın,' diyorlar. O odaya giriyorlar ve benim odayı dinliyorlar.

Buradan da anlıyoruz ki, Amerikalılar Türkiye'nin zirvesini teşkil eden ekibe ABD'de çok memnun kalacakları bir haftalık bir konukseverlik yaşatmışlar, gittikleri yerlerde adam başına neredeyse birer Cadillac düşecek şekilde dolaştırmışlardı belki ama bu süre boyunca Türkiye'nin başbakanını, maliye bakanını, dışişleri bakanını, genelkurmay başkanını gittikleri her yerde istedikleri gibi gizlice dinleme imkanını da bulmuşlardı.

NATO'ya üye olabilmek için 1950-1953 yılları arasındaki Kore Savaşı'na 15 bin civarında asker göndermiş olan ve bu rakamda yüzde 22'lik zayiat oranına ulaşmış Menderes, 1959 yılındaki bu ABD ziyareti sırasında gittiği yerlerde yaptığı konuşmalarda, “Birleşik Devletler'in yeryüzündeki en güvenilir ve en sadık müttefiki olduğumuz” tezini bıkıp usanmadan tekrarladıysa da “en sadık müttefik” olarak hak ettiğine inandığı cömert parasal desteğe yönelik hiçbir söz alamamıştır. Başbakan, parasal yardımın gerçekleşmeyeceğine 6 Aralık 1959'da Türkiye'ye gelen ve burada şaşalı törenlerle karşılanan Eisenhower’ın ağzından bir kez daha duyunca artık kesin olarak inanır ve ABD’den tamamen ümidini keser.

‘Ölümcül dostluğun’ bedeli

Menderes ile Zelenski’nin Beyaz Saray’a yaptıkları ve arada 66 yıl bulunan ziyaretlerinde yüz yüze kaldıkları ortak gerçeği en iyi sanırım 1973-1977 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanlığı yapmış Henry Kissinger ifade etmiştir:

“Amerika’nın düşmanı olmak tehlikelidir. Ama Amerika’nın dostu olmak ölümcüldür.”

Ankara’nın bu gerçekle yüzleşirken aldığı fatura nispeten daha makuldü: Kore’de ABD için yaklaşık 1000 askerini kaybeden Türkiye, çok ihtiyaç duyduğu 500-600 milyon doları alamamıştı sadece. Ancak Zelenski’nin faturasının çok daha ağır olduğu açık: ABD’den bugüne kadar proksi savaşı için 350 milyar dolar (Zelenski’ye göre 100 milyar dolar) gibi çok yüksek bir tutar alan ama bu yolda yüzbinlerce gencini savaşa kurban eden Ukrayna lideri kendini bir anda 500 milyar dolar içerde bulduğu bir nadir toprak elementleri anlaşmasıyla yüzleşmek durumunda kaldı!  

Kendisini şişiren medyanın önünde, Beyaz Saray’da, yani ABD Başkanın evinde biraz fazla “ileri giden” Zelenski’nin Başkan Yardımcısı J. D. Vance’e mırıldanarak “o.ospu” dediğini bile söylüyor konuştuğu dili iyi bilenler. Zaten oralarda bir yerlerde galiba film koptu ve Zelenski vekalet savaşının en acı gerçeği ve emperyalizmin en sert yüzüyle karşı karşıya kaldı.

ABD’nin “ölümcül dostluğunun” bedeli muhtemelen bununla sınırlı kalmayacak. Beyaz Saray’dan “saygısızlık yapma, biz olmasak bir hiçsin… (…) Elinde hiçbir koz yok, III. Dünya Savaşı kumarı oynuyorsun” denerek adeta kovulan Zelenski’nin tahtı ve de siyasi kariyeri tamamen sallantıda. İstediği kadar “Birleşik Devletler'in yeryüzündeki en güvenilir ve en sadık müttefiki olduğunu” anlatsın dursun şimdi, “sizi tatlısu okyanusu koruyor, sizin tuzunuz kuru” mealindeki sözleriyle kendisini denklemden ekarte etme düşüncesindeki Trump’ın ekmeğine yağ sürmüş oldu.

Bir zamanlar Zelenski’nin elinde barış için “Ukrayna’nın tarafsızlığını koruduğunu ilan etmesinin” yeterli olacağı bir ihtimal, bir şans vardı, ama o Joe Biden ve Boris Johnson gibilerin sırt sıvazlamalarıyla bu fırsatı elinin tersiyle itti ve Batı’nın parası ve silahı, kendi gençlerinin canıyla “son Ukraynalıya kadar” bir vekalet savaşı vermeyi tercih etti.

Oysa, 45 yıllık diplomasi kariyeri olan ve Ukrayna Dışişleri Bakan Yardımcılığı, Avrupa Entegrasyonu Devlet Sekreterliği, ayrıca Ukrayna Cumhurbaşkanı'nın Dış Politika Danışmanlığı yapmış, halen Cenevre Güvenlik Politikaları Merkezi Orta Üyesi olarak görev yapan Oleksandar Çalyi, İstanbul’da 2022 yılı Mart ayında yürütülen barış görüşmelerine de katılmış bir kişi olarak, o tarihte Putin’in bir anlaşmaya ulaşılması için “her şeyi denediğini” bizzat itiraf etmişti. Yani “düşman” elinden geleni yaptı, biz fırsatı teptik,” dedi.

Çalyi’yi geçelim, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin partisi olan Ukrayna Halkın Hizmetkarı Partisinin de sözcüsü olan ve İstanbul’daki barış görüşmelerinde Kiev heyetinde baş müzakereci olarak yer almış Davyd Arakhamia, Ukrayna’nın tarafsız kalmayı kabul etmesi durumunda Rusya’nın o tarihte savaşı durdurmaya hazır olduğunu, ancak Batı'nın Ukrayna yönetimine savaşa devam etmesi telkininde bulunduğunu itiraf etmiş, şunları söylemişti:

“Rusya'nın amacı tarafsız kalmamız için üzerimizde baskı kurmaktı. Onlar için asıl mesele şuydu: Finlandiya’nın bir zamanlar tuttuğu yol gibi tarafsızlığı kabul edersek ve NATO’ya katılmayacağımıza dair taahhütte bulunursak savaşı bitirmeye hazırdılar. Asıl önemli mesele buydu onlar için.”

O tarihte Kiev yönetimine tarafsız kalmasını salık verenleri dinlemeyenlerin, İstanbul’da varılan mutabakatı çöpe atanların, Trump’ın Zelenski’ye yolladığı söylenen ve “ihtilaf halinde New York mahkemelerini yetkili” kılan 500 milyar dolarlık “Ukrayna madenleri” anlaşmasının taslağına bakıp, ülkenin geldiği/getirildiği şu trajik ekonomik sömürge adaylığı konumuna şaşırmaları enteresan doğrusu, demiştim önceki hafta. Aynı kadro geçen hafta da Zelenski’nin Beyaz Saray’da gördüğü muameleye şaşırıyordu. Oysa Beyaz Saray, Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz’ın bir röportajında ifade ettiği üzere, Ukrayna ekibine “Amerikalıların sabrının tükendiği” bilgisinin verildiğini ve olayı şu şekilde tanımladıklarını söylüyordu: “Birinden para ve yardım için adeta yalvarırken nasıl gelip ona hakaret edebilirsiniz?

Sahi, hem de “ölümcül dostunuza!”

                                                              /././

Bulunmaz Hint kumaşı -Hasan Göğüş-

Yedi düvelin yaranmaya çalıştığı Hindistan ile bu sitede daha önce çeşitli vesilelerle yazdığım gibi yeni Türkiye’nin yaptığı hatalar nedeniyle Türk-Hint ilişkileri tarihinin en kötü günlerinden geçiyor.

hindistan ab

Bir süredir dünyanın gözünü üzerine çevirdiği Hindistan’ın yıldızının bu yıl da parlamaya devam edeceği anlaşılıyor. Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula Van Der Leyen, yeni dönemdeki ilk yurt dışı seyahatini bugün Hindistan’a yapıyor. Ursula Van Der Leyen’e bu ziyaretinde AB tarihinde bir ilk olarak Komisyonda yer alan 21 bakan birlikte eşlik ediyor.

ABD’nin çiçeği burnunda Dışişleri Bakanı Marco Rubio, yeni görevindeki ilk resmi temasını Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyan Jaishankar ile  gerçekleştirdi.ABD Başkanı Donald Trump,  İsrail Başbakanı Netanyahu ,Japonya Başbakanı Shinzo Abe ve Ürdün Kralı Abdullah’dan sonra  dördüncü olarak 12-13 Şubat tarihlerinde Beyaz Saray’ın kapısında   “Sizi çok özledim” diye karşıladığı Hindistan Başbakanı Narendra Modi’yi ağırladı.Avrupalı hiçbir liderin Trump 02’de Modi’den önce  Beyaz Saray’a adım atamadığı unutulmamalı.Tüm bu insanların bir bildikleri olmalı.

Modi’nin “Mega ortaklık” ile neticelendiğini duyurduğu Vaşington ziyareti sosyal medyada, görüşmede Trump’ın Modi’nin İngilizcesini anlayabilmek için İngilizceden İngilizceye çeviri yapan ayrı bir tercüman kullanması ve Elon Musk’ın Modi ile görüşmesine X ve diğer çocuklarından ikisiyle birlikte gelmesiyle yankı buldu. Hintlilerin kendilerine özgü bir aksanları vardır. Ama Oxford İngilizcesiyle konuşmasalar da, 6.5 yıl yaşadığım Hindistan da İngilizcesini anlayamadığım tek bir Hintliye rastlamadım. Trump yine yapacağını yapmış, nezaketle mücadelesinin yeni bir örneğini sergilemiş.

Trump’ın kabalığı, Kraliçe’nin zarafeti

Hindistan’ın efsane başbakanlarından İndira Gandhi ilk yurtdışı ziyaretlerinden birini Kraliçe Elizabeth’in davetine icabetle İngiltere’ye yapar. Rivayet edilir ki Buckingham Sarayı’nda onuruna verilen resmi akşam yemeğinde masaya konulan “finger bowl”daki (el yıkama kasesi) suyu limonata zannederek içer. “Finger bowl” protokole önem veren ülkelerde resmi yemeklerde misafirlerin yerlerinden kalkmadan ellerini temizleyebilmesi için kullanılır. Kasedeki suyun içine de hoş bir koku vermesi için genellikle bir iki ince dilim limon atılır. Gandhi’nin kasedeki suyu içtiğini gören karşısındaki Kraliçe Elizabeth, konuğunu mahcup etmemek için önündeki kendi kasesini eline alarak limonlu sudan bir yudum içer gibi yapar. Kraliçe’nin zarafetiyle Trump’ın kabalığına bir bakar mısınız?

Dibe vuran Türk-Hint ilişkileri

Yedi düvelin yaranmaya çalıştığı Hindistan ile bu sitede daha önce çeşitli vesilelerle yazdığım gibi yeni Türkiye’nin yaptığı hatalar nedeniyle, Türk-Hint ilişkileri tarihinin en kötü günlerinden geçiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Asya turunda ziyaret ettiği Pakistan’da gördüğü olağanüstü ilgi ve muhabbet korkarım Hint tarafında yeni rahatsızlıklar yaratmıştır.

Hindistan mı Çin mi?

Hindistan mı? Çin mi? tartışmaları yapılırken gözden kaçırılmaması gereken Hindistan’ın önemli bir üstünlüğü, sahip olduğu iyi yetişmiş, özellikle enformasyon teknolojilerinde uzman insan kaynaklarına sahip olmasıdır. Bugün Dünya Bankası’nın başında bir Hintli var. Aralarında Google, IBM, Microsoft, You tube, Adobe gibi teknoloji devlerinin yer aldığı 21 uluslararas şirket Hintli CEO’lar tarafından yönetiliyor. Başkan Trump’ın harika çocuğu Elon Musk’ın başında bulunduğu “Devlette Verimliliği Geliştirme İdaresi”ndeki (DOGE)sağ kolu 22 yaşında Akash Bobba isimli genç bir Hint kökenli mühendis oldu.

Sivil toplum kuruluşları devreye giriyor

Hindistan’ın kaliteli insan gücü zenginliğini sivil toplumda da görmek mümkün. Türk-Hint ilişkilerini ayağa kaldırmak için her iki ülkede de sivil toplum kuruluşları kolları sıvamış görünüyor. Hafta içerisinde “Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı” ve “Hindistan Demokrasi ve Diyalog vakfı” tarafından Ankara’da, “Türk-Hint ilişkileri: Tarihi Ve Güncel Perspektifler “başlıklı bir seminer düzenlendi. Türk ve Hindistan’dan gelen çok sayıdaki akademisyenler iki gün boyunca ilişkileri masaya yatırdılar. Türk-Hint ilişkilerinin gelişmesinden hoşnut olmayan Hindistan’a komşu bir ülkenin türlü türlü engelleme girişimlerine rağmen gerçekleştirildiği anlaşılan seminerde, söz alan konuşmacıların tamamı bölgelerinde yükselen güç olarak temayüz eden iki ülkenin iş birliği potansiyeline dikkat çektiler. Hindistan’ı bu yılki dört önceliğinden biri olarak belirleyen “Global İlişkiler Forumu”, 7 Mayıs’ta Hintli iş birliği ortağı ANANTA ile İstanbul’da bir toplantı düzenliyor. “Ankara Politikalar Merkezi” de sonbaharda bir Hindistan toplantısı tertip etmeyi gündemine aldı.

Trump’ın iş başına gelmesinden sonra uluslararası ilişkilerde çok taraflılık gittikçe önemini yitiriyor. Bir sabah uyandığımızda ABD’nin Birleşmiş Milletler’den çekildiğini duyarsak kimse şaşırmasın. Buna karşılık bölgesel gruplaşmaların, benzer düşünen ülkelerin oluşturdukları birlikteliklerin öne çıktığı yeni bir Dünya düzeni kuruluyor. Hindistan BRİCS gibi, Şanghay İşbirliği Örgütü gibi Türkiye’nin de kapısını çaldığı oydaşma ile karar alan bu tür yapılanmaların   üyesi.

Kafamızı kumdan çıkarıp günümüz gerçeklerini görmezsek, ileride bulunmaz Hint kumaşını arasak da hiç bulamayabiliriz.

                                                            /././

Sizce kimin diploması sahte ve hangi tartışmalar sahici bu ülkede?-Mine Söğüt-

Reklam arası haber yayınlayan, patronları siyasi bağlantıları aleni iş adamları olan bir medyadan, tarafsız gerçek haberciliği bekleyen hukuk kendi tarafsızlığını bile ispatlayamayacak kadar patlakken... Hangi yargı hangi medyayı hangi suçla itham edebilir?

propaganda iktidar

Dezenformasyon, yanlış veya doğruluğu bulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgi anlamına geliyor. Ve bir süredir bu ülkede medya yoluyla bilgiyi çarpıtmak suç sayılıyor.

Oysa insan tüm kültürünü, hukukunu, değerlerini binlerce yıl boyunca çarpıtılmış bilgi üzerine kuran bir canlı.

Alenen yayılan halkı yanıltıcı bilgilerin başında, kayıtlı insanlık tarihinin ilk zamanlarından itibaren hep dini bilgiler var.

Bilimsel akılla asla örtüşmeyen yaratılış efsaneleri, gerçeklikle bağı bulunmayan öbür dünya fantezileri, felsefi sorulara verilen ve sorgulamayı, şüpheyi lanetleyen dogmatik cevaplar asırlardır alenen yayılan ve halkları yanıltan en tehlikeli bilgiler.

İkinci sırada devlete dair bilgiler var.

Tarihi, atalarının üstün başarıları üzerinden ya da sadece kendilerine yapılan haksızlıklardan yola çıkarak anlatan devlet, eğitim öğretim müfredatını baştan sona alenen yayılan halkı yanıltıcı tarihi bilgilerle oluşturan kurnaz oluşum.

Anneliğin kutsallığı, babalığın koruyuculuğu ve ailenin huzurlu, güven dolu bir kucak olduğu yanıltıcı bilgisini de alenen yayan bu oluşum, aynı zamanda kendi yapısının yüceliği, kıymeti ve yıkılmazlığı üzerinden yanıltıcı ve tehditkâr bilgiler kusuyor.

Ortak devlet politikaları üzerinden yayılan en yanıltıcı ve yanıltıcı olduğu kadar da tehlikeli bilgiler savaşlara dair.

Askerlerden başka kimsenin burnunun bile kanamayacağı, çocukların ölmeyeceği, kadınların tecavüze uğramayacağı savaşların mümkün olabileceği alenen yayılan halkı yanıltıcı en art niyetli bilgi. Bu bilgi, aynı zamanda askerin insan olmadığı, sadece savaşmak için mevcut bir robot olduğu asılsız bilgisini de rasyonelleştirdiği için ziyadesiyle yanıltıcı.

Onu, barış için savaşın kaçınılmaz olduğu bilgisi izliyor.

Onu da vatanı savunmak için savunma sanayiine yüklenmek gerektiği bilgisi takip ediyor.

Ve halk bu yanıltıcı bilgilerle düşünüyor, karar veriyor, değerler oluşturup hayatını o değerlerin gölgesine inşa ediyor.

Bunu yaparken de bizzat alenen yanılmak, yanıltılmak istiyor.

O yüzden devletten “iyilik” değil “güç” talep ediyor, oğlu askere giderken sırtını sıvazlayıp, şehit olursa onu devletine ve vatanına bağışlıyor ve para kazanıp para harcamaktan başka bir yaşam formu hayal edemiyor.

Kısıtlı parasını en sağlam olan değil en güzel reklam veren ürüne, oyunu en dürüst davranan değil en havalı tanıtım yapan partiye gözü kapalı veriyor. Siyasi partilerin seçim dönemleri reklam şirketleriyle çalışmasından, kıymet verdikleri liderlerin basın danışmanları tarafından reklamcı aklıyla yazılmış metinler okumasından gocunmuyor.

İkiyüzlülüğe, yalancılığa, dolandırıcılığa katlanmayı öğrenmiş; samimiyetle, gerçeklikle, dürüstlükle başa çıkamayacağından korkuyor. Devamlı, gözünü daha iyi boyayana, gönlünü daha çok hoş tutana meylediyor.

Evlenirken prenses olmadığını bile bile prensesler gibi, prens olmadığını bile bile prensler gibi giyiniyor. Bir ömür aynı yatakta kocama ihtimali çok düşük olduğu halde o temenniyle nikah kıyıyor. Herkesin birbirini aldattığı bir hayatta, eşi tarafından aldatılınca sanki yeryüzünde aldatılan ilk kendisiymiş gibi dünyaları yıkıyor.

Zira devlet ya da hükümet gibi, aile de aslen isteyerek ve düşünerek kurulmasını gözettiği bir kurum değil reklamların gazına gelerek şuursuzca satın aldığı bir meret.

O bu hayatta bir insan, bir vatandaş, bir anne, bir baba değil sadece gönüllü bir müşteri olmak istiyor. Nihayetinde müşteri kapitalizmin velinimetidir diye düşünüp kendi değerini en çok sömürüldüğü yerden biçiyor.

Şimdi böyle bir dünyada ve böyle bir ülkede, basının halka alenen yanıltıcı haber vermesinin, bir bilgiyi siyasi ya da ticari hezeyanlarla çarpıtarak iletmesinin cezai değeri ne olabilir?

Hele hele reklam arası haber yayınlayan, patronları siyasi bağlantıları aleni iş adamları olan bir medyadan, tarafsız gerçek haberciliği bekleyen hukuk kendi tarafsızlığını bile ispatlayamayacak kadar patlakken…

Hangi yargı hangi medyayı hangi suçla itham edebilir?

Ve insan, muhalif ya da yandaş, herhangi bir medyaya ya da mevcut yargıya ve hatta kendi aklına bu kaosta nasıl güvenebilir?

Bir de…

Sizce kimin diploması sahte ve hangi tartışmalar sahici bu ülkede?

                                                              /././

(T-24)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

EVRENSEL "Köşebaşı + Gündem" -3 Mart 2025-

TÜİK şubat ayı enflasyon verilerini açıkladı: Yıllık yüzde 39,05; aylık yüzde 2,27 Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre şubatta yıllık ...