GÜNDEM -9 Nisan 2025-

Berkin Elvan'ın anne ve babasına "cumhurbaşkanına hakaret"ten hapis cezası!-Birgün-

Gezi Direnişi sırasında öldürülen Berkin Elvan'ın anne ve babası "cumhurbaşkanına hakaret" suçundan hapis cezasına çarptırıldı. Baba Sami Elvan 1 yıl 2 ay 17 gün, anne Gülsüm Elvan'a ise 11 ay 20 gün ceza verildi. Mahkeme hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi. 

Gezi Direnişi sırasında polisin attığı gaz fişeği ile öldürülen Berkin Elvan'ın annesi Gülsüm Elvan ile babası Sami Elvan hakkında "cumhurbaşkanına hakaret" suçlamasıyla görülen davada karar çıktı. Gülsüm Elvan'a 11 ay 20 gün, Sami Elvan'a ise 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezası verildi. ("HAKARET ETMEDİM, BU BENİM FERYADIMDI") Gülsüm Elvan, mahkemede yaptığı savunmada, şu ifadeleri kullandı: "Ben hakaret etmedim. Bu benim feryadımdı. Bana yapılan hakaretleri görmezden geldiler. Onlar cezalandırılmadı. Yetmiyor evimi aradılar, tehditler ediyorlar. hala ben mi suçluyum. Ben 'adalet' dedikçe adalete aç kaldım." Mahkeme, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi.(BERKİN'İ ÖLDÜREN POLİS HAPSE GİRMEDİ) 15 yaşındaki Berkin Elvan, Gezi Direnişi sırasında polis Fatih Dalgalı'nın attığı gaz fişeğiyle 16 Haziran 2013’te vurulmuş, 269 günlük koma dönemi boyunca 45 kilodan 16 kiloya düşerek 11 Mart 2014’te yaşamını yitirmişti.  Uzun süren yargılama sonunda polis Fatih Dalgalı “çocuğu olası kastla öldürme” suçundan 16 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Ceza, Nisan 2023'te İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi tarafından onanmıştı. Berkin Elvan’ı yaşamdan koparan polis, bugüne kadar 1 gün bile hapse girmedi. Polis Fatih Dalgalı’nın cezası Yargıtay tarafından onanırsa hapse girmesi gündeme gelecek.

                                                     ***

Emniyet'in sitesinde yayımlandı! 'Bu neyin hazırlığı?' dedirten satın alma listesi -Burak Demirbaş/Sözcü-

İşte o takvim:

İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü, Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı'nın 28 Mart tarihli elektronik kelepçe satın alım ihalesini gündeme getirerek Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a seslendi.(https://www.sozcu.com.tr/emniyet-in-sitesinde-yayimlandi-bu-neyin-hazirligi-dedirten-satin-alma-listesi-p161199)

                                                           ***

Keçi, oğlak haczedildi -Melisa Ay-Birgün-

Kredi ve kredi kartı borçları yükseldikçe ödemekte güçlük çeken yurttaşlar, birer birer icralık hale geldi. İcra dairelerine her gün on binlerce dosya gelmeye devam ediyor. Yalnızca dün 7 Mart'ta 22 bin 663 yeni dosya, icra dairelerine geldi. İcra dairelerindeki derdest yani açık halde bulunan icra ve iflas dosyalarının sayısı 23 milyon 53 bin 593'e ulaştı. 1 Ocak 2025'ten bugüne kadar dairelere gelen dosya sayısı ise 2 milyon 711 bin 768 oldu. İcra dairelerine bu ayın ilk 7 gününde UYAP üzerinden tam 104 bin 783 yeni dosya geldi. Özellikle ürettiğinden emeğinin karşılığını alamayan üreticiler, tarlalarını, bahçelerini hatta hayvanlarını dahi ipotek ettirmek zorunda. Tarım sektörünün bankalara borcu da 935 milyar 936 milyon 324 bin liraya ulaşarak tarihin en yüksek tarım sektör borcu noktasına geldi.(280 BİN LİRA İÇİN İHALE AÇTILAR) Bu yılın ilk üç ayında ipotekli olması nedeniyle ödenmeyen borçlar karşılığında haczedilerek satışa açılan tarlaların sayısı 2 bin 937, traktörlerin sayısı 11 olmuştu. Traktör ve tarlaların ardından üreticilerin keçi ve oğlakları da haczedildi. Son olarak Tekirdağ Çerkezköy'de hayvancılık yapan bir yurttaşın küçükbaş hayvanları haciz yoluyla alınarak satışa açıldı. Çerkezköy İcra Dairesi, borçlu üreticiye ait toplam 33 adet Malta melezi anaç keçi ve 30 adet oğlak için ihale süreci başlattı. Haraç mezat satılan hayvanların toplam piyasa değeri 280 bin 240 TL olarak hesaplandı. CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer konuyu gündeme getirerek "Küçük aile tipi işletmelerde çok sayıda ahır boş. Bu sefer de icra ile hayvanlar elden gidiyor. Ahır giderleri, yem giderleri, bakım ve aşı giderleri hayvancılığı sorunlu kılıyor. Hayvancılık, gelir-gider dengesi sağlanırsa sürdürülebilir. Bu sağlanamayınca da borçlar katlanıyor. İcra da kapıya dayanıyor" dedi. "İktidar sorun çözme değil seyretme noktasında duruyor" diyen Gürer, borçların 2027'ye ötelenmesi, faizlerin silinmesi ve tarımda icraya sınır getirilmesi çağrısında bulundu.

                                                                  ***

Elektrikte 'devlet desteği' algısı-Birgün-

Enerjisa, ulusal tarifedeki birim fiyat ile borsada anlık belirlenen birim fiyat arasındaki farkı tüketiciye devlet desteği olarak adlandırarak sundu. Böyle bir uygulama olmamasına karşın yıllık tüketimi 5 bin kwh’nin altında olan aboneye 865,73 TL’lik tüketim bedelinin 470,73 TL’lik kısmının devlet tarafından karşılandığı iletildi.

Enerjisa Şubat ayında konutlarda uygulanmaya başlanan elektrik tarifesine göre hazırlanan faturaları gerçeğe aykırı olarak ‘devlet desteği‘ algısı yaratacak şekilde hazırladı. 1 Şubat itibarıyla başlayan yeni tarifeye göre elektrik fiyatlarında yaklaşık 1,2 milyon abonenin etkilendiği "gizli zam” yapıldı. Buna göre aylık ortalama 417 kWh tüketimi olan, aylık ortalama 1 bin 50 TL fatura ödeyen tüm konut aboneleri için ulusal tarife yerine borsada belirlenen anlık fiyat uygulanıyor.Enerjisa 2024 yıllında tüketimi 5 bin kwh’in altında olan ve ulusal tarifeden faturalandırılan aboneye borsada anlık belirlenen bedeli gerçek bedel hesaplaması yaptı. Enerji Borsada anlık belirlenen birim fiyat üzerinden tüketim bedelinin 865,73 lira olduğu bu bedelin 470,73 TL’lik kısmının ‘devlet desteği’ olarak karşılandığı, ödenmesi gereken fatura bedelinin 395 lira olduğu belirtildi. Ancak tarifeye göre zaten yıllık tüketimi 5 bin kwh’nin altında olan konutlarda fatura ulusal tarife üzerinden hesaplanıyor. 5 bin kilovatsaatin üzerinde tüketimi olan haneler ise serbest piyasa tarifesine göre fatura ödüyor. Bu tarife kapsamındaki faturalarda iki katı artış yaşandı.

                                                                   ***

Sahte altın, sahte et derken... İstanbul'da ortaya çıkan akılalmaz skandal -Sözcü-

Deprem riskiyle karşı karşıya olan İstanbul'da, yapı güvenliğini tehdit eden sahte beton tehlikesi giderek artıyor. Sultangazi'de yer alan 13 katlı bir binada kullanılan betonun hileli olduğu tespit edildi.

İstanbul Sultangazi’de 13 katlı bir binaya dökülen hazır betonun hileli olduğu ortaya çıktı. Fiyatların artmasıyla beton dolandırıcılığı da artarken beton yerine ölüm satılır hale geldi. Kimi zaman betonu beton olmaktan çıkartacak kadar çok su kullanılırken kimi zaman da maliyeti düşürmek için satın alınandan farklı, mevzuata uygun olmayan, dayanıklılığı düşük beton dökülüyor. Betonda yapılan hilenin sonucu ise çürük binalar ve yıkılan evler ile hayattan kopan canlar oluyor. Beton dolandırıcıları 32 yıldır inşaat sektöründe olan müteahhit Adil Güngör’ü de hedef aldı. Ekol TV muhabiri Ezgi İzgi’nin haberine göre; 18 Ocak gecesi Sultangazi’de bulunan 13 katlı binanın inşaatına dökülmesi için 13 kamyonet beton getirildi. Ancak daha ilk kamyonda hile olduğu ortaya çıktı.Adil Güngör, normalde 15 dakikadan fazla süren beton dökümü sadece 4 dakika sürünce dolandırıldığını anladı. Müteahhit Adil Güngör dökülen sahte betonu kayıt altına aldı. İddiaya göre şikâyette bulunacağını söyleyince firma geri adım attı. Adil Güngör, “En kolay hırsızlık yapılacak iş betondur. Ne kadar su bastığını kim nereden anlayacak? Ancak betondan iyi anlamanız lazım. C-45 beton döküyorum, C-25 dozajında beton gönderiyor bana. Şantiyenin içini çek pasla temizledim. Çek pas nasıl temizler betonu?” sözleriyle yaşadıklarını anlattı.(HİLELİ BETON DENETİMDEN GEÇİYOR) Uzmanlara göre Türkiye’deki her iki inşaattan birinde beton reçetesine uyulmuyor ve hileli beton kullanılıyor. Beton dolandırıcılığı her geçen gün artarken alınan numunelerin yapı denetim firmalarının onayından geçebilmesi ise dikkat çekiyor.(“İKİLİ İLİŞKİLER DEVREYE GİRİYOR”) İnşaat Mühendisi Batuhan Bakar, “Ülkemizde yüzde 50 oranında beton döküm esnalarında maalesef ki reçete dışında su ekleyerek dayanımsız beton oluşturuluyor. Dayanımsız beton eşittir çürük bina demektir. Bu betonun doğru olması için doğru reçetede hazırlanması gerekiyor: Su, kum, mıcır ve çimento yüzdeliği. Yapı denetim firmasının sahibi ile mevcuttaki şantiyenin sahibi birbiriyle akran olmuş oluyor. İkili ilişkiler devreye giriyor. Projede yeri olmayan beton sahada oluyor. Beton hilesinin önüne geçilebilmesi için yapı denetim ağının, şantiye ağının çok güçlü olması, proje müelliflerinin çizmiş olduğu statik projeye göre uygun iş yapılması gerekiyor” ifadeleriyle hileli betonun önüne geçilebilmesi için yapılması gerekenleri aktardı.

                                                 ***

Kızılay’da yağma -İsmail Arı-Birgün-

Müfettişler, Kızılay’ın bürolarını 930 TL ve 641 TL gibi düşük rakamlara kiraya verdiğini, şube yöneticisi Berat Akova’nın da kurum aracını mesai saatleri dışında özel işlerinde kullandığını tespit etti.

Depremde çadır satması ile gündem olan ve uzun yıllardır yolsuzluk iddiaları ile anılan Kızılay’da skandalların sonu gelmiyor. BirGün, Kızılay İstanbul İl Merkezi Şubesi’ni denetleyen Kızılay başmüfettişleri tarafından hazırlanan raporun yeni ayrıntılarına ulaştı. Teftiş raporunda yer alan bilgilere göre, Şube Yönetim Kurulu’nun 12 Nisan 2023 tarihli kararıyla İl Yöneticisi Berat Akova’ya  araç  tahsis edildi. Ancak Akova, Kızılay İl Merkezi tarafından kiralanan aracı mesai saatleri dışında da kullandı ve bu nedenle Kızılay tarafından soruşturma başlatıldı.(SUDAN UCUZ KİRA) Kızılay müfettişleri, “Türk Kızılay Genel Başkanlığı’na ait araçlara muhakkak Türk Kızılay Logosu konulması gerektiğini” hatırlatarak şu değerlendirmeyi yaptı: “Şubede kullanılan araçlar hizmet aracı olup, makam aracı şeklinde kullanılamaz. Aynı zamanda şube araçları şubenin ihtiyaçları dışında özel işler için de kullanılamaz.” Müfettişlerin bir diğer tespiti ise kurumun yok pahasına kiralanan gayrimenkullerine dair oldu. Rapora göre, Kızılay’ın İstanbul Çatalca’daki gayrimenkulleri 930 TL ve 641 TL gibi rakamlara kiraya verildi. Raporda bu tespit de şöyle anlatıldı: “Çatalca Kaleiçi Mahallesi’ndeki taşınmazda yer alan büro vasıflı taşınmazların kira tutarlarının sırasıyla 930 TL ve 641 TL olduğu ve kira bedellerinin güncel piyasa koşullarına göre düşük kaldığı anlaşılmıştır. Kurum menfaatleri uyarınca yeniden emsal rayiç kira bedeli tespiti yapılarak belirlenen kira bedellerinin kiracılara tebliğ edilmesi gerekmektedir.” Kızılay’ın İstanbul’da iki merkezi şubesi bulunuyor. Müfettiş incelemesine takılan Kızılay İstanbul İl Merkezi Şubesi ise uzun yıllar Kızılay Başkanlığı koltuğunda oturan önceki Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın kararı ile kuruldu.(ŞUBE YILDIRIM’A KARŞI) AKP’li Binali Yıldırım’ın kardeşi İlhami Yıldırım, 2013 ile 2019 yılları arasında da Kızılay İstanbul Şube Başkanlığı görevlerini yürüttü. Kerem Kınık ise 2019’da Kızılay’ın İstanbul Şubesi’ni yeniden İlhami Yıldırım’a ve ekibine teslim etmek istemedi. Ancak İlhami Yıldırım, 2019 yılında üçüncü defa Kızılay İstanbul Şube Başkanlığı görevine seçildi. Kerem Kınık ise bu gelişmenin ardından İstanbul’da bir şube daha kurdu. İstanbul İl Merkezi Şubesi ismi verilen Kızılay şubesinin başına da dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin AKP’li Meclis Üyesi Kadem Ekşi getirildi. Tüm ilçe şubeleri, İstanbul İl Merkezi Şubesi’ne bağlandı, Kızılay Genel Merkezi de tüm iş ve işlemleri bu şube üzerinden yürütmeye başladı.

                                                                      ***

Trump'ın siyaset dili seviyesi: 'Ülkeler ticari anlaşma yapmak için kıçımı öpüyor'-soL-

ABD Başkanı, ticaret anlaşmalarına dair yeni müzakerelerde bulunmak isteyen ülkeleri aşağılayıp alay etmeye başladı. Ülkelerin vergi muafiyetleri için "yalvardıklarını" öne süren Trump, "Bu ülkeler bizi arıyor, kıçımı öpüyorlar" dedi.

ABD Başkanı Donald Trump, yeni dönemindeki düşük seviyeli üslubunu daha da ileriye taşıdı.

Ülke ithalatına küresel çapta gümrük vergileri getiren Trump, ticaret anlaşmalarına dair yeni müzakerelerde bulunmak isteyen ülkeleri aşağılayıp alay etmeye başladı. 

Trump, kapsamlı yeni tarifelerinin ardından onlarca ülkenin ABD ile ticaret anlaşmaları müzakere etmek için çabaladığını iddia etti ve yabancı liderlerin vergilerin tam etkisinden kaçınmak için muafiyetler için kendilerine "yalvardıklarını" öne sürdü.

'Anlaşma yapmak için can atıyorlar'

Dün Ulusal Cumhuriyetçi Kongre Komitesi yemeğinde konuşan Trump, yönetiminin geçen hafta yüzde 10'luk bir temel tarife ile karşı karşıya kalan ülkelerle yaptığı erken müzakerelerde "çok iyi gittiğini" ifade ederek, bugünden itibaren onlarca ülkenin daha da yüksek vergilerle karşı karşıya kalacağını belirtti.

Ülke liderlerinin kendisiyle anlaşma çabalarını alaycı bir şekilde anlatan Trump, "Size söylüyorum, bu ülkeler bizi arıyor, kıçımı öpüyorlar. Bir anlaşma yapmak için can atıyorlar: 'Lütfen, lütfen efendim, bir anlaşma yapın. Her şeyi yaparım, her şeyi yaparım efendim'" dedi.

ABD yönetimi daha önce, Trump'ın belli ülkelerle özelleştirilmiş anlaşmalar için baskı yapmasıyla birlikte, yaklaşık 70 ülkenin tarifelerin etkisini azaltmak için görüşmeler aradığını belirtmişti. Trump, dün Beyaz Saray'da düzenlenen bir kararname imzalama etkinliğinde, "Ben bunlara hazır değil, özel anlaşmalar diyorum" dedi.

Ayrıca gümrük vergisi stratejisinin iyi işlediğini iddia eden Trump, vergilerin Amerikan tüketicileri ve yatırımcıları için ters teptiğine dönük eleştirileri reddederek, bu stratejinin 2026 ara seçimlerinde Cumhuriyetçilere güç vereceğini öne sürdü. Trump, bununla birlikte, Kongre onayı olmadan 60 günden fazla gümrük vergisi koyma yetkisini sınırlamak için iki partili çabaları destekleyen Cumhuriyetçi milletvekillerini hedef aldı.

Trump, Cumhuriyetçi milletvekillerine ve bağışçılara "Ara seçimleri kazanacağız ve muazzam, gürleyen bir ezici zafer elde edeceğiz. Ve devam eden gümrük vergisi durumundan gerçekten çok faydalandığımızı düşünüyorum, bu iyi bir durum... Efsane olacak, izleyin" diye seslendi.

ABD Başkanı'nın yorumları, yönetiminin Çin mallarına yüzde 104'lük bir gümrük vergisi de dahil olmak üzere daha yüksek ithalat vergileri uygulamasının hemen öncesinde geldi. Bugün tam olarak yürürlüğe girecek olan politika, Trump'ın büyük ticaret fazlaları olan ülkelere ABD'ye daha iyi şartlar sunmaları için baskı yapmayı amaçlayan "karşılıklı ticaret" gündeminin bir parçası.

Beyaz Saray, tarifelerin uzun süredir devam eden ticaret dengesizliklerini ele almak ve yerel üretimi canlandırmak için tasarlandığını söylüyor. Trump, önlemlerin halihazırda ABD ekonomisine fayda sağladığını ve ülkenin günde 2 milyar dolar tarife geliri topladığını iddia ediyor.

                                                      ***

Ekrem İmamoğlu: Ailemizi taciz etmeyi bırakın+Özgür Özel duyurdu: Dilek İmamoğlu'nun yazlık evinde arama yapıldı + İddia: Ekrem İmamoğlu'nun babası Hasan İmamoğlu'nun yazlık evinde arama yapıldı -BİRGÜN-

 Ekrem İmamoğlu: Ailemizi taciz etmeyi bırakın

Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Ekrem İmamoğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda ailesinin evine yapılan baskın ve aramalara tepki gösterdi. İmamoğlu, "Bir gram vicdan kırıntısı kaldıysa vazgeçin bu aile tacizinden, boş dosyayı hile ve hurda ile doldurma çabanızdan" dedi.

Babası Hasan İmamoğlu ve eşi Dilek İmamoğlu'nun evinde arama yapılmasına tepki gösteren Ekrem İmamoğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda "Ailemizi taciz etmeyi bırakın" dedi.

Silivri Cezaevi'nde tutulan İBB Başkanı ve CHP Genel Başkanı Ekrem İmamoğlu, ev baskınlarına tepki göstererek, "Bu şovlar siyasete, medyaya malzeme vermek dışında hiçbir amaç taşımıyor" ifadelerini kullandı.

"AİLENİN İFFETİNE SALDIRILAR SİZİ HİÇ Mİ YARALAMIYOR?"

"Bir gram vicdan kırıntısı kaldıysa vazgeçin bu aile tacizinden, boş dosyayı hile ve hurda ile doldurma çabanızdan" diyen İmamoğlu, "Ailenin iffetine, namusuna, haysiyetine ve dokunulmazlığına böylesine saldırılar sizi hiç mi yaralamıyor?" diye seslendi.

"BEN MERT OLMAYI HASAN İMAMOĞLU'NDAN ÖĞRENDİM"

"Benim babamı; çocukluğundan bu yana siyaset, cemiyet ve iş hayatında herkes, bütün Trabzon bilir. Ben mert olmayı ondan Hasan İmamoğlu'ndan öğrendim" diyen İmamoğlu'nun paylaşımı şu şekilde:

"Ailemizi taciz etmeyi bırakın. Haber verildiğinde ev sahipleri eşliğinde arama yapılabilecek evlerimize jandarma eşliğinde gidilerek, kilitler kırılarak aramalar yapılıyor. Bu şovlar siyasete, medyaya malzeme vermek dışında hiçbir amaç taşımıyor. Buradan bunu yapan akla sesleniyorum; Kendi yaşamlarınızda yarattığınız karanlık noktaları bizde ve ailelerimizde bulamazsınız. Hamdolsun tertemiz, alnı ak, başı dik insanlarız biz. Millet sizin kumpaslarınızı gördü, ne mizansen yaparsanız yapın artık kimse sizin kumpaslarınıza inanmıyor. Ama aile kutsalımızı çiğniyorsunuz. İnancımızı ve değerlerimizi de yok sayacak bir akıl tutulmasına doğru gidiyorsunuz.

Bu hukuksuzluk, bu aymazlık, tarihimizin hiçbir döneminde yaşanmadı. Bir gram vicdan kırıntısı kaldıysa vazgeçin bu aile tacizinden, boş dosyayı hile ve hurda ile doldurma çabanızdan. Mert olun! Her fırsatta Cumhurbaşkanı’nı savunan partiye tekrar seslenmek istiyorum; Ailenin iffetine, namusuna, haysiyetine ve dokunulmazlığına böylesine saldırılar sizi hiç mi yaralamıyor? Böyle bir zulmün Türk’ün örfünde, ananesinde yeri var mı? Daha ne kadar sessiz kalacaksınız bu terbiyesizliklere? Benim babamı; çocukluğundan bu yana siyaset, cemiyet ve iş hayatında herkes, bütün Trabzon bilir. Ben mert olmayı ondan Hasan İmamoğlu'ndan öğrendim. İşte bu adamın evine baskın yapıyorlar, haberiniz olsun."

NE OLMUŞTU?

Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan İBB Başkanı ve CHP'nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu'nun babası Hasan İmamoğlu'nun Kazdağları'ndaki yazlık evinde dün jandarma ekipleri tarafından arama yapılmıştı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, kapının kilitle açıldığını ve aramanın avukat olmadan yapıldığını açıkladı. Özel, Ekrem İmamoğlu'nun eşi Dilek İmamoğlu'nun yazlık evinde de arama yapıldığını söyledi.

                                                        ***

Özgür Özel duyurdu: Dilek İmamoğlu'nun yazlık evinde arama yapıldı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu'nun eşi Dilek İmamoğlu'nun yazlık evine operasyon yapıldığını açıkladı. Özel, Ekrem İmamoğlu'nun babası Hasan İmamoğlu'na ait yazlık eve de operasyon yapıldığı bilgisini doğrulayarak "Kapıyı çilingirle açıp avukat olmadan arama yapmaya kalktılar" dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel duyurdu, tutuklanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun eşi Dilek İmamoğlu'nun ve babası Hasan İmamoğlu'nun yazlık evine operasyon düzenlendiğini söyledi.

Özel, Cumhuriyet'ten Sertaç Eş'in gündeme dair sorularını yanıtladı.

21. Olağanüstü Kurultay ve CHP'ye kayyum atama iddialarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Özel, "Aslında temel niyetleri hem ön seçim sürecini ve bu mücadele sürecini baltalamaktı. Burada da en güvendikleri şey CHP’de çoklu yapılar var, birbirlerine düşürmek" dedi.

Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Görüldü ki CHP delegesi genel başkanının, yönetiminin arkasında dimdik duruyor. İç tartışmaları geride bıraktı. Bu mesajın parti dışına verilmesi önemli. Çünkü kendi iç tartışmalarını bitirmeyen CHP’ye vatandaş güvenmez ve operasyonlara açık hale gelir. Yani her an tartışılan bir CHP var. Buna karşı kayyum atamaya da cesaret ederler. Ankette de seçmen kararsız kalabilir. Acaba CHP karışacak mı, doğru iktidar alternatifi CHP mi? Şimdi bu tartışmaların hepsini pazar günü sandığa gömdü delegelerimiz. Anahtar listeye göre oyunu kullandı. Ve büktü o listeyi yandaş basının ağzına tıktı."

"BİZİ YANLIŞA İTMEYE ÇALIŞIYOR"

Son aylarda yaşananların ardından partisinin politikaları hakkında konuşan Özel, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için "Temel beklentisi şu: Bizi kriminalize etmek, itibarsızlaşmak ya da bizi sinirlendirerek yanlışa itmeye çalışıyor. Biz ise ona karşı hem kendimizin hem gençlerin zekasıyla, varlıklarıyla ve cesaretleriyle bir şey yapmaya çalışıyoruz. Yaratıcı yöntemler kullanıyoruz" ifadelerine yer verdi.

ERDOĞAN'IN AÇTIĞI TAZMİNAT DAVASI

Özel, Erdoğan'ın kendisi hakkında açtığı 500 bin TL'lik tazminat davasıyla ilgili "Bu dava bizi yıldırmak için yapılan bir şey. Biz yılmayız. Hakaret yok, iftira yok. Yapılan durumu siyaseten anlatan hukuken de tarif eden bir noktadayız. Ben Akar’ın silah arkadaşlarının beddualarını alan birisi olduğunu mahkemede ispatladığım gibi, Erdoğan’ın cuntacı olduğunu mahkemede ispatlayacağım. Belki birinci kademe mahkemesi etkileri altında olabilir ama en sonuna kadar gidip bu davayı kazanıp, onun cuntacı olduğunu karara bağlatabilirim" sözlerini kullandı.

YAZLIK EVLERE OPERASYON

Özel, Hasan İmamoğlu ve Dilek İmamoğlu'nun Bodrum ve Çanakkale'de bulunan yazlık evlerine operasyon düzenlendiğini duyurdu.

Avukat olmadan arama yapılmaya çalışıldığını ifade eden Özel, şunları söyledi:

"Hukukçu arkadaşlarımız hızla gidip eşlik ettiler. Yoksa kapıyı çilingirle açıp avukat olmadan arama yapmaya kalktılar. FETÖ vari yöntemlerle her şey yapabilirlerdi o evde. Evden 690 Dolar, 10 Euro, ruhsatlı silaha ait birkaç mermi bulunmuş. Dün şöyle bir söylenti yayılmıştı: Dilek İmamoğlu ve Hasan İmamoğlu tutuklanabilir çünkü o evlerde gizli kasalar, büyük paralar, mühimmat bulunacak. Çıka çıka bu çıktı."

                                                         ***

İddia: Ekrem İmamoğlu'nun babası Hasan İmamoğlu'nun yazlık evinde arama yapıldı

Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan İBB Başkanı ve CHP'nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu'nun babası Hasan İmamoğlu'nun Kazdağları'ndaki yazlık evinde jandarma ekipleri tarafından arama yapıldığı öne sürüldü.

Balıkesir'in Edremit ilçesine bağlı Güre Mahallesi'nde, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve CHP'nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu'nun babası Hasan İmamoğlu'na ait Kazdağları'ndaki yazlık evde jandarma ekipleri tarafından arama yapıldığı iddia edildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu mali suçlamalar nedeniyle tutuklandı ve Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'na (Silivri Cezaevi) gönderildi.

Avukatları, Ekrem İmamoğlu'nun tutukluluğuna itiraz ederken, yeni bir gelişme yaşandı.

İHA'nın aktardığı habere göre, Ekrem İmamoğlu'nun babası Hasan İmamoğlu'na ait Kazdağları'ndaki yazlık evde jandarma ekipleri tarafından arama yapıldı.

Akşam saatlerinde gerçekleştirilen operasyonda, jandarma ekipleri ev çevresinde güvenlik önlemleri aldı.

Yaklaşık 1 saat süren arama çalışmaları sırasında evin çevresine giriş-çıkışlar kontrollü şekilde sağlandı. Ekiplerin, aramanın ardından bölgeden ayrıldığı öğrenildi.

Aramanın nedeni hakkında resmi makamlardan henüz bir açıklama yapılmadı.

BİRGÜN

Sanatçı Sevinç Eratalay gözaltına alındı - BİRGÜN -

Sanatçı Sevinç Eratalay, sosyal medya hesabından Kızıldere Katliamı'nın yıldönümünde Mahir Çayan'ın fotoğrafını kullanarak yaptığı paylaşım gerekçe gösterilerek sabah saatlerinde Antalya'da gözaltına alındı. SOL Parti, Eratalay'ın gözaltına alınmasına tepki göstererek "Halkın devrimci sesini derhal serbest bırakın" dedi.

Sanatçı Sevinç Eratalaysosyal medya paylaşımı gerekçe gösterilerek gözaltına alındı.

30 Mart'ta Kızıldere Katliamı'nın yıl dönümü nedeniyle sosyal medya hesabından videolu bir paylaşım yapan Eratalay, Mahir Çayan ile birlikte Kızıldere'de katledilen 9 devrimciyi andı.

Eratalay paylaşımında kendisinin seslendirdiği Mahir'in Türküsü'nden bir bölüme de yer verdi. Paylaşımda bir yurttaşın Mahir Çayan portresini taşıdığını gösteren fotoğraf yer alıyordu.

https://twitter.com/i/status/1906094846072258928

Savcılık kararıyla bu paylaşım nedeniyle "THKP-C propagandası" yaptığı gerekçesiyle Eratalay hakkında gözaltı kararı verildi.

Kararın ardından bugün sabah saatlerinde Antalya'daki evinden gözaltına alınan Eratalay'ın telefonuna da el konuldu.

Sanatçı, Antalya Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü.

SOL Parti, Eratalay'ın gözaltına alınmasına ilişkin sosyal medya hesabından paylaşım yaptı. Paylaşımda, "Halkın devrimci sesini derhal serbest bırakın" denildi.

Ekrem İmamoğlu'nun avukatı, diplomayı iptal eden komisyonu açıkladı - Evrensel -

Ekrem İmamoğlu’nun avukatı Mehmet Pehlivan, İmamoğlu'nun diplomasını iptal eden komisyonu açıkladı: "Onkoloji uzmanı, konservatuar hocası... hukuki doğruluk mu, siyasi talimat mı arandığının kanıtı"

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun lisans diploması hakkında, İstanbul Üniversitesi komisyonu 'iptal' kararı vermişti. İmamoğlu'nun avukatı Mehmet Pehlivan, bu komisyonda yer alan kişileri açıkladı.

Avukat Mehmet Pehlivan, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda, "Sayın Ekrem İmamoğlu’nun diplomasını iptal eden İstanbul Üniversitesi komisyonunda kimler var biliyor musunuz? İş Hukuku alanında çalışan bir iktisatçı, bir Onkoloji uzmanı, bir Konservatuar hocası!
Türkiye’nin en köklü Hukuk Fakültesinden hocalar dururken seçilen bu ekip, hukuki doğruluk mu, siyasi talimat mı arandığının kanıtıdır!" dedi.

Evrensel

TÜSİAD Dosyası -(I) /12 Mart'tan AKP karşıdevrimine sermaye parmağı- Orhan Gökdemir/soL

 TÜSİAD sermayesinin memnuniyetsizliğinin ardındaki temel neden rejimin totaliterleşmesi değil. Demokrasi ve laiklik tartışmaları kavganın asıl sebebinin üstünü örtüyor. Kavga yağmadan büyük payı alma, yağmalananları paylaşım kavgası.

TÜSİAD büyük büyük patronların örgütü. Kurulduğu günden bu yana tek amacı var, onları var eden yağma düzeninin sorunsuzca sürmesi. O düzenin sürmesi de halkın sistematik olarak soyulmasına, varlıklarının yağmalanmasına bağlı. 

TÜSİAD, sağcı-gerici 12 Mart darbesinin hemen ardından 2 Nisan 1971’de kuruldu. 70’li yıllar, büyüyen işçi sınıfının yükselen mücadelesi karşısında büyük patronların endişeye kapıldığı yıllardı. Her yerde grev ve direnişler patlak vermeye başlamış, Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) kurulmuştu. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi ise burjuvazinin korkmakta ne kadar haklı olduğunu gösteriyordu. Siyasal bilinçlenme ekonomik gelişmeyi aşmıştı. TÜSİAD, patronların bu gelişmeye cevabıydı.

12 Mart darbesinin ardından generallerden muhtırayı alan iktidardaki Adalet Partisi genel başkanı ve başbakan Süleyman Demirel şapkasını alıp kaçtı. Hükümet koltuğu boşalınca büyük sermayenin ihtiyaçlarını daha iyi karşılayacak olan yeni bir hükümet kuruldu. Yeni kurulan Nihat Erim hükümeti programını açıkladığında, ilk kutlama mesajı sermayenin sembol ismi Vehbi Koç’tan gelmişti. Bu darbenin gerçekte kime karşı yapıldığının da ilk işaretiydi. Birçok ilde ilan edilen sıkıyönetimin ardından devrimci ve sendikal hareketi ezmeye dönük operasyonlar gerçekleştirildi. Generaller solu ezmeye, sermayeye karşı direnişi kırmaya kararlıydı. 

İki buçuk yıl süren 12 Mart rejimi boyunca burjuvazi düzenini tahkim etmeye ve hedeflerini gerçekleştirmeye dönük siyasal ve ekonomik programlar açıkladı. Bugün büyük demokrasi savunucusu pozu veren TÜSİAD bu programların en büyük destekçisiydi. 12 Mart karanlığı ülkenin üzerine TÜSİAD’la birlikte çökmüştü. 

CHP’ye ilanlı darbe

TÜSİAD'ın ilk darbesi 1978'de, CHP hükümetine karşı oldu. Büyük patronların halka nefes aldırılmasın tahammülü yoktu, yoksulların ümüğünü sıkacak bir iktidar arayışındaydı. Verdiği gazete ilanlarıyla CHP hükümetini hedef aldı, devrilmesi için ortamı hazırladı. Patronların istemediği hükümet ayakta kalamazdı, ilanlarda dedikleri buydu. Tekelci sermaye gazete ilanlarıyla siyasi krize müdahale etmiş ve gelişmeleri kendi lehine çevirmişti. Bu TÜSİAD’ın halka karşı işlediği bilinen ilk büyük suçuydu.  

TÜSİAD'ın o yıllardaki en büyük kaygısı siyasi krizin sermaye lehine nasıl aşılacağıydı. İşçi sınıfının örgütleri ve grev hakkı önlerindeki büyük engeldi. TÜSİAD, MESS, TİSK ve TOBB gibi kuruluşlarla birlikte, bu konuda patronların lehine düzenlemeler yapılmasını istiyordu. Grev hakkı sınırlanacak, lokavt hakkı ölçüsüzce kullanılabilecek hale getirilecekti. TÜSİAD güçlenmek için Avrupa ile bütünleşmek istiyordu. Avrupa Ekonomik Topluluğu'na üyelik konusunda çok istekli olan TÜSİAD, Türkiye'nin batıyla entegrasyonundan yanaydı. Bunun önündeki en büyük engel de işçi sınıfının örgütlü gücüydü. Kafa kafaya veren bu patron örgütleri, 1970’li yıllarda sessi sedasız 12 Eylül’ün siyasi programını oluşturuyorlardı. 

1961 Anayasasına karşı generallerin yanında

Ülkede ilerici hareketlerin önünü açan 1961 anayasasından da kurtulmak istiyorlardı. TÜSİAD en militanlarıydı, bu anayasadan derhal kurtulmak gerekiyordu. Patronlar çetesinin bu konudaki istekleri 1960 Anayasası'nda ifade edilen haklar ve özgürlükler alanının sınırlandırılmasını ve yürütmeye daha çok yetki verilmesini içeriyordu. Bugünlerde 12 Eylül Anayasası'nın katılımcı bir ortamda hazırlanmadığını ve demokratik sayılmayacak şartlarda kamuoyuna sunulduğunu ileri süren TÜSİAD, 12 Eylül 1980 darbesi ve Anayasasını destekleyen sermaye kesiminin en militan kurumlarından biriydi. Darbe Anayasanın referanduma sunulması sürecinde de Cunta anayasasının lehine propaganda faaliyeti yürütenlerin başında geliyordu. 

İşçi ve emekçi kesimlere büyük bir saldırı olan 24 Ocak 1980 kararlarının yürürlüğe girmesi sermayeye tatmin etmemişti. Bu kararların uygulanabilirlik koşulları yoktu, sermaye açısından "askeri darbe" seçeneğini kaçınılmazdı. Darbeyi büyük bir sevinçle karşılayan sermaye temsilcileri 12 Eylül Anayasası'na da tam destek verdi. Bunun haklı sebepleri vardı. Örneğin 12 Eylül ve anayasası örgütlenme hakkına ciddi kısıtlamalar getiriyor ama ne hikmetse TÜSİAD bu kısıtlamaların dışında tutuluyordu. O günden bu yana bu militan patron örgütünün gücü her geçen gün arttı. Dernek ve sendika kurma hakkının askıya alındığı bu dönemde çıkartılan bir kararname ile TÜSİAD “kamu yararına dernek” kabul edildi. Dernek bu yıllar boyunca yurt dışında askeri cuntaya karşı tepkileri yumuşatmak için lobi faaliyetlerinde bulundu. TÜSİAD 12 Eylül cuntasının suç ortağıydı.

Koç darbecilerin emrinde

Şimdi 12 Eylül'ü eleştirir görünmeye özen gösteren Koç ailesinin büyüğü Vehbi Koç o döneme dair "askeri yönetimin zamanında ve doğru kararlar almasıyla çok değerli zaman tasarrufu sağlandı" sözleriyle hatırlanıyor. Kenan Evren'e yazdığı bir mektupta da “emrinize amadeyim” demiş ve bazı önerilerde bulunmuştu. 12 Eylül darbesinden pek mutluydular. 24 Ocak kararlarının uygulanabilirliğini sağlayan darbe, işçilerin örgütlüğüne yönelik engellemelerle yeni bir sermaye birikim modelini yürürlüğe sokmuştu. Zamanın işveren örgütü TİSK başkanı Halit Narin'in "bugüne kadar işçiler güldü şimdi sıra bizde" sözleri sermayenin darbeye bakışını özetliyordu. 

Toplumu dinselleştirerek Tayyip Erdoğan’ı iktidara taşıyan koşulları TÜSİAD 12 Eylül cuntasıyla el ele vererek hazırlamıştı. İşçi sınıfı korkusundan dolayı, emperyalistlerle birlikte 12 Eylül darbecilerini işbaşına çağıran TÜSİAD, işçi sınıfının örgütlülüğünü kırmak, sosyalist hareketi ezmek için İslamcıların önünü açmıştı. TÜSİAD ülkenin içine itildiği karanlığın da sorumlusuydu.  

TÜSİAD sermayesinin memnuniyetsizliğinin ardındaki temel neden anti-demokratik uygulamalar veya rejimin totaliterleşmesi değil. Demokrasi ve laiklik tartışmaları kavganın asıl sebebinin üstünü örtüyor. Kavga yağmadan büyük payı alma, yağmalananları paylaşım kavgası. 

TÜSİAD açıklamalarındaki güçler ayrılığı ilkesine, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye dönük vurgular AKP’ye dönük bir eleştiri değildi. TÜSİAD bu sınırsız yağmanın büyük bir tepki doğuracağından korkuyor, daha ölçülü bir yağma planı yapıyor, iktidarı daha ölçülü olmaya çağırıyordu. TÜSİAD’ın en büyük korkusu emekçi halkın sırtından elde ettikleri zenginliklerin kamulaştırılmasıydı. Kavganın sebebi AKP’nin emperyalistlere ve yerli oligarklara peşkeş çektiği kamu varlıklarının; TÜPRAŞ’ın, Petkim’in, Telekom’un, Petrol Ofisi’nin bir gün ellerinden alınacağı korkusuydu.

AKP Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, TÜSİAD’la olan sıkı işbirliğini, “olağanüstü halden niye şikâyet ediyorsunuz, OHAL sayesinde grevlere anında müdahale ediyoruz” diyerek özetlemişti. Yakın zamanda bunu tekrarladı, “sıkışınca bizim kapımıza gelip faizlerin yüksekliğinden şikâyet ediyorsunuz, size ucuz kredi veriyoruz, yine bize sallıyorsunuz” dedi. AKP ve TÜSİAD aynı bütünün birer yarısı. Tayyip Erdoğan’la TÜSİAD arasındaki kavganın tamamı bundan ibaret. 

Kayıkçı kavgası kaçınılmaz

Bir ay önce iktidar partisini eleştirdi diye TÜSİAD Başkanı ve bir yönetici karakola çekildi. Dediklerine göre bu örgütün kurulduğu 1970’li yıllardan bu yana bir ilkti. Gerçi o karmaşada TÜSİAD’cıların ifadeye mevcutlu götürüp götürülmediği de pek anlaşılamadı. Asansörden elleri ceplerinde indiler, sonra polisler uyarılmış olmalı ki mahkeme kapısına yaklaşınca kollarına girdiler. 

Bu nazik karakola çekmenin ardında kırılgan dengeler var. O büyük gücün AKP’ye cephe alması demek iktidarın da elden uçup gitmesi anlamına gelebilir. Nitekim Tayyip Erdoğan da durumu idare edecek bir açıklama yaptı, “AK Parti döneminde sermayelerine sermaye katanlar kirli muhalefet anlayışını devreye alma çabasında” dedi. Muhalefetin kiri tartışmalı, AKP döneminde sermayelerine sermaye kattıkları ise su götürmez bir gerçek. AKP TÜSİAD patronlarının sermayelerini çok büyüttü ve kavganın sebebi bu çok büyüyen sermayenin siyasi bir krizle ellerinden uçup gitmesi tehlikesinin ortaya çıkmış olması. El ele verip soydukları halkın patlayacak öfkesinden korkuyorlar özetle.

TÜSİAD’ın ‘temsil yeteneği’

TÜSİAD’ın web sayfasında “TÜSİAD, üyelerinin temsil ettiği kuruluşlar itibariyle Türkiye ekonomisinde üretim, katma değer, kayıtlı istihdam ve dış ticaret gibi alanlarda önemli temsil yeteneğine sahiptir”1 iddiası dile getiriliyor ve şu bilgilere yer veriliyor:

• Üyeleri 4.500’e yakın şirketi temsil eder.
• Kamu dışı milli gelirin yüzde 50’sini oluşturur.
• Dış ticaretin yüzde 85’ini (enerji ithalatı hariç) gerçekleştirir.
• Kayıtlı istihdamın yüzde 50’sini (kamu ve tarım hariç) sağlar.
• Kurumlar vergisinin yüzde 80’ini öder.

TÜSİAD’ın resmî üye listesi ve sayısına ilişkin güncel veri bulunmuyor. Ancak geçmiş tarihli faaliyet raporlarındaki bilgilerden hareketle güncel üye sayısının binin altında olduğu tahmin ediliyor. Söz konusu üyeler arasında bünyesinde onlarca şirket bulunan Koç, Sabancı gibi büyük sermaye grupları bulunuyor ve bu gruplar tüm şirketleriyle olmasa da birden fazla şirketleriyle temsil ediliyor. Yani grup şirketleri birleştirilip sermaye grubu temsiliyeti üzerinden bakıldığında sayının aslında birkaç yüze inebileceği görülüyor. Peki temsil edildiği belirtilen 4.500 şirket nereden geliyor? Anlaşılan o ki özellikle imalat sanayi şirketleri için tedarikçi şirketler başta olmak üzere, örneğin Arçelik ya da Ford’un üretim prosesinin tamamlayıcısı parça üreticileri, üye olmayan ama üyelerin parçası/uzantısı olarak görülen şirketler de dahil ediliyor. Temsiliyetle tepesindeki durdukları “sömürü ağı”nı, tekeller olarak kontrol altında tuttukları yapıyı ifade ettikleri çok açık.

Kamu dışı milli gelirin yüzde 50’si, kamu dahil milli gelirin yüzde 45’ini aşkın bir pay anlamına geliyor.2 Hanehalkı yani büyük bölümü ücretlilerden oluşan kesimin payı dışarıda bırakılarak mali olmayan şirketler ve mali şirketlerin payı üzerinden bakıldığında TÜSİAD’daki sermaye gruplarının kontrolündeki üretim ve hizmetlerin payının yüzde 71 civarında olduğu görülüyor. Milli gelirin çok kabaca bir yılda üretilen toplam değer olduğu, devlet payının buradan ayrıldığı dikkate alındığında TÜSİAD kontrolündeki sermaye gruplarının, elbette aslan payı doğrudan TÜSİAD üyesi gruplar olmak üzere toplam değerin yaklaşık yüzde 62’sine el koyduğu söylenebilir.

Bu kadar yüksek bir değer aktarımı tabii ki “istihdam sağlandığı” söylenilen kamu ve tarım hariç yüzde 50’lik “işçi ordusu” sayesinde. Kamu ve tarım hariç kayıtlı istihdamın yani 22,5 milyon kişinin yarısı, 11,25 milyon işçi TÜSİAD kontrolündeki “sömürü ağı”nda değer üretiyor.

1

Kurumlar vergisinin yüzde 80’ini ödemekle övünülse de ister GSYH’den nihai olarak alınan pay ister el konan toplam değere kıyaslansın ödenen toplam verginin gülünç düzeyde kaldığı görülüyor.

Hiç kuşkusuz en çarpıcı veri birkaç yüz patronun 11 milyonu aşkın işçinin, aileleriyle birlikte nüfusun neredeyse yarısının üzerinden kurduğu sömürü tahakkümü.

  1.https://tusiad.org/tr/tusiad/hakkinda 

   2.TÜİK Kurumsal Sektör Hesapları, 2023. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index? p=Kurumsal-Sektor-Hesaplari-2023-53769 

Orhan Gökdemir/soL

Vatandaşa cefa patronlara sefa -Erdoğan Süzer / SÖZCÜ-

Vatandaşın elektrik faturasına yüklenen yüzde 25’lik fahiş zam elektrik şirketlerine yaradı. Vatandaşın cebinden alınan milyarlar, şirketlerin kasasına akacak.

AKP’nin elektrik piyasasındaki özelleştirme hamleleri, şirketlerin kasasını doldurması, vatandaşın ise kullandığı elektriğin katbekat fazlasını faturada ödemesi ile sonuçlanıyor. Elektrik piyasasını üretim, iletim ve dağıtım olarak üçe ayıran iktidar, ülkeyi 20 dağıtım bölgesine ayırarak şirketlerin kaderine teslim etmişti. “Hizmetler artacak, fiyatlar ucuzlayacak” denilerek başlayan özelleştirmelerin sonunda kalite düştü, elektriğe zam üstüne zam gelmesiyle faturalar kabardı.

YİNE CENGİZ VE LİMAK

İktidarın geçen hafta elektrik fiyatlarına yaptığı yüzde 25 zammın tamamına yakını dağıtım şirketlerinin kasasına gidecek. Açıklanan tarife zammıyla üretilen elektriğin fiyatı değişmediği halde dağıtım bedelleri arttırıldı. Bu nedenle fatura zammıyla vatandaşın cebinden çıkacak milyarlarca lira şirketlerin kasasına akacak.

ŞİRKETLERE KAYNAK

Elektriğin önemli bir kısmını devletten ucuza alıp devletin kurduğu sistem üzerinden halka satan dağıtım şirketleri arasında Cengiz, Limak, Kolin başta olmak üzere çok sayıda şirket bulunuyor. Zam yüzünden halkın her ay elektriğe 5.3 milyar lira fazladan para ödeyeceği ve bu paranın ‘çok özel’ şirketlerin kasasına akacağı hesaplandı. Vatandaşın konutunda kullandığı 1 kilovatsaat elektriğin enerji üretim bedeli sadece 49.4 TL. Buna karşılık bu elektriğin vatandaşa ulaştırılması için dağıtım şirketine 183.6 lira dağıtım bedeli ödüyoruz. Çarpık yapı yüzünden 49.4 liralık elektrik vatandaşa vergiler hariç 233 liraya ulaşıyor. Diğer bir ifadeyle vergi hariç 100 liralık elektriğin 79 lirası dağıtım şirketlerinin kasasına giderken elektrik bedeli olarak aslında 21 lira ödüyoruz.  Şehit aileleri ile gazilere sağlanan ucuz elektrikten de dağıtım şirketleri kazanıyor. Bu ailelerin faturalarındaki vergisiz fiyatın yüzde 93’ünü dağıtım bedeli oluşturuyor.

41 milyon aboneye zam

CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz, elektrik zammına tepki göstererek “41 milyon 189 bin 208 adet konut abonesi elektrik zammından etkilenecek. Vatandaşların cebinden her ay 5 milyar civarında daha fazla para çıkacak. Bu paralar, AKP’nin yüzde 100’ünü özelleştirdiği elektrik dağıtım şirketlerinin kasasına akacak. Bunun adı vatandaşı soymaktır” açıklamasını yaptı. Yavuzyılmaz, “495 TL’lik elektrik faturası 619 TL’ye çıkıyor. Elektrik dağıtımı ve perakende satışının yüzde 100’ü özelleştirildi” dedi.

İkiz kardeş vurgunu

Elektrik Mühendisleri Odası Başkanı Mahir Ulutaş, enerji şirketlerine kaynak aktarmak için devlete ait sistemi özelleştirip sanal bir dağıtım piyasası yaratıldığını, bu nedenle de halkın elektriği en az iki kat pahalıya kullanmak zorunda kaldığını söyledi. Ulutaş, “Dağıtım şirketlerinin bir de masa başında, kağıt üzerinde çalışan ‘perakende şirket’ diye ikiz kardeşi var. Dağıtım şirketleri ile perakende aslında aynı. Bunlar devletten ucuz elektriği alıp kârı koyup vatandaşa pahalıya satıyor” dedi.

-Erdoğan Süzer / SÖZCÜ-

Öne Çıkan Yayın

GÜNDEM -9 Nisan 2025-

Berkin Elvan'ın anne ve babasına "cumhurbaşkanına hakaret"ten hapis cezası!-Birgün- Gezi Direnişi sırasında öldürülen Berkin E...