T-24 "Köşebaşı + Gündem" -10 Nisan 2025-

Devletler hep yaşlıdır devrimlerse daima genç -Mine Söğüt-

Eğitimin çerçevesini belirleyen iktidarlar, dünya genç bir devrim enerjisiyle değil köhne bir iktidar hevesiyle dönsün, gençliğin ateşi o hevesin üflediği ölümcül solukla fazla parlayamadan sönsün isterler. Ama bazen iktidarın soluğu gençliğin ateşini söndüremez aksine harlar ve tüm sinsi hesaplar boşa çıkar

Devletler hep yaşlıdır devrimlerse daima genç

Her iktidar bir gün yıkılır. Tanrısal olanlar bile.

Yerden gökyüzüne yükselmeyi bir başarı zanneden ve o sırada ayaklarının yerden kesilmesinin kendisini hangi tehlikelere sürüklediğini fark etmeyecek kadar körleşen tehlikeli muktedirler, nihayetinde yükseldikleri noktadan yere çok feci düşerler.

Eğer iktidar yukarılardan aşağıya düştüğünde siz hâlâ onun ayaklarının dibindeyseniz o düşüşün altında kalır, ezilirsiniz. Yok eğer tepesine çıkıp tepinmekteyseniz, o düşüşün neticesinde hayatınıza daha iyi bir yerden devam edersiniz.

O yüzden köhne iktidarların eteklerinde oturmak tehlikeli, tepesine binmekse güvenlidir.

Şu anda bu ülkede iktidar gençlerin üzerine basarak yükselmeye çalışırken gençlik onun tepesine biniyor. Hem de öyle böyle bir binmek değil. O yüzden devletin tepesi atıyor, bir külhanbeyi gibi naralar atarak kendisine yan bakanı içeri tıkıyor. Hızını alamayıp Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan ve babası Sami Elvan’a Cumhurbaşkanı’na hakaretten hapis cezası verebilecek kadar gözü dönebiliyor.

Çünkü bu ülke halkını ve özellikle de gençlerini nicedir hiç ama hiç sevmiyor.

Gezi Direnişi sırasında polisin attığı gaz fişeğiyle yaralanan ve 269 gün komada kalarak 45 kilodan 16 kiloya düşerek bu dünyadan ayrılan 15 yaşındaki Berkin’i hiç sevmediği gibi...

Alelacele idam ettiği 17 yaşındaki Erdal Eren’i sevmediği gibi…

Mecliste “Üç bizden, üç sizden” diye bağıran milletvekillerinin intikam hırsına kurban vererek astığı yirmili yaşların başındaki üç öğrenciyi, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı sevmediği gibi…

Günlerdir sokaklarda “Hak! Hukuk! Adalet!” diye bağıran ve arkadaşlarını hukuksuz bir şekilde içeriye atan iktidara inatla kafa tutan bugünkü gençliği de hiç sevmiyor. Onları baş tacı edebilecekken ayaklarının altına almayı tercih ediyor.

Tüm muhaliflerini tek tek hapse attığı, anayasayı hiçe saydığı, gazetecileri, öğrencileri suçlu ilan ettiği, astığı astık kestiği kestik bir iklimi normalleştirdiği bir kaos ortamında korkularını karşısındaki herkesi korkutarak bastırmaya çalışıyor; bu esnada en çok da gençleri yıldırmaya uğraşıyor.

Çünkü biliyor, onları olağan zamanlarda evcilleştirmek kolay ancak olağanüstü zamanlarda gençliğin fıtratında hep isyan var.

Yetişkinlerin tevekkülle karışık yorgunluğunun aksine henüz eksilmemiş bir enerji ve yüksek bir tahammülsüzlükle o gençler evlerine giremezler.

İktidarı yerinden edebilecek yasal haklarını kullanmakta direnmekten yılamazlar.

Ve güzel günler görmeyi hayal etmekten vazgeçemezler.

İçlerinden bazılarını hunharca içeri tıkan ve hapiste tuttuğu gençlere ibret-i alem için eziyet etmeyi bir başarı sayarak gelecekleriyle oynayan bu iktidarın niyeti, gelmiş geçmiş tüm iktidarlar gibi, varlığına tehdit olarak gördüğü gençliği zulmüyle terbiye etmek.

Terbiye, Arapça kökenli bir kelime. Hem insanlar için kullanılıyor hem de hayvanlar için. Türkçesi eğitim. O da öztürkçe bir kelimeden türetilmiş. Egit. Egit de hem hayvanlar için kullanılıyor hem insanlar için. Terbiye ve eğitimin hedefindeki gençler kelimelerin kökenlerindeki niyetlerin gölgesinde bin yıllardır düzene uyum sağlasınlar, yoldan çıkmasınlar, iktidarları sarsmasınlar, çarklara çomak sokmasınlar diye önce evlerde sonra okullarda sonra da iş yerlerinde düzenin ihtiyaçlarına göre eğitilirler.

Eğitimin çerçevesini belirleyen iktidarlar, dünya genç bir devrim enerjisiyle değil köhne bir iktidar hevesiyle dönsün, gençliğin ateşi o hevesin üflediği ölümcül solukla fazla parlayamadan sönsün isterler.

Ama bazen iktidarın soluğu gençliğin ateşini söndüremez aksine harlar ve tüm sinsi hesaplar boşa çıkar.

Neyse ki devletler hep yaşlıdır; devrimlerse daima genç.

                                                    /././

Dünya lideri -Ercan Uygur-

Kabul etmek gerekir ki, Erdoğan, dünyanın sevdiği, saydığı, örnek aldığı bir kişi değildir. Güvenilir ve kapsayıcı kabul edilmez. Bu nedenle bir lider kabul edilmez. Bu, Erdoğan’ın kişi, kişilik olarak yarattığı bir sonuç mudur? Yoksa, Türkiye’nin ülke olarak ekonomisi, tarihi ve kültürü ile katkı yaptığı bir sonuç mudur?

erdoğan trump

Son dönemde devlet veya hükümet başkanları, kısaca “liderler” hep gündemde yer alıyorlar. ABD Başkanı D. Trump bu bağlamda küresel ölçekte kararlarıyla ön sırada.

Türkiye’de ise Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan hep gündemde.

Bu yazıda amacım bazı gelişmelere bakarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “liderliğini” kısaca değerlendirmektir. Erdoğan bir lider, bir dünya lideri olabilir mi? Bu soruya kısaca yanıt verdikten sonra Trump’ın da kısa bir değerlendirmesini yapıyorum.

NATO’nun lider zirveleri

29-30 Haziran 2022’de İspanya Madrid’de NATO devlet/hükümet başkanları (liderler) zirvesi yapıldı. Zirveye, üye ülkeler yanında, üyelik başvurusu yapmış olan Finlandiya ve İsveç de katılmışı.

Ayrıca, Ukrayna dahil, üye olmayan 15 ülkenin devlet/hükümet başkanları da zirveye katılmıştı. Toplam katılım 50’ye varmıştı. Zirve’de en önemli konu, Ukrayna’yı işgal eden Rusya’ya karşı nasıl bir taktik ve strateji izleneceği idi. NATO (2022).

Bir konu da, Türkiye’nin “teröristleri destekleyen” Finlandiya ve özellikle İsveç’in üyeliklerine karşı çıkması idi. ABD, NATO’nun sınırlarını genişletmek ve Rusya’yı NATO üyeleriyle çevrelemeyi sürdürmek istediği için bu üyeliklere büyük önem veriyordu.

Öyle ki, iki ülkenin üyeliğine evet demesi karşılığında ABD’nin Türkiye’yi yeniden F-35 projesine dahil edebileceği, en azından F-16 projesine olur vereceği yorumları yapılıyordu. Türkiye’nin F-35 projesine geri dönmesi ve F-16 uçakları talebi 2022’de belirsizdi. Sonrasına aşağıda dönüyorum.

İki kuzey ülkesinin üyelik konusu nedeniyle, Türkiye 2022 zirvesinde gözlerin çevrildiği bir ülke idi. Sonuçta Finlandiya, İsveç ve Türkiye arasında protokoller imzalandı; Türkiye bu iki ülkenin üyeliğine belli koşullarda olur diyecekti.

2022 NATO zirvesine Türkiye’yi temsilen Cumhurbaşkanı Erdoğan katıldı. Erdoğan toplantı salonuna girdiğinde hemen arkasında Dışişleri Bakanı M. Çavuşoğlu ve beyaz türbanlı tercümanı vardı. Kameralar Erdoğan’ı toplantı salonunda izlediler.

Salonda diğer ülke temsilcileri üçer-beşer toplanmış konuşuyorlardı. Videoları izlerken, Erdoğan’ın bu öbeklerden birine davet edilmesini, en azından Çavuşoğlu’nun bunlardan birine yönlendirmesini bekledim. Ama olmadı.

Sonunda Erdoğan, oturmuş kağıtlara notlar almakta olan Britanya Başbakanı, büyük büyük dedesi Türk olan B. Johnson’ı gördü. Yanına gidip arkadan sol omuzuna elini koydu.

Johnson çok şaşırdı, yerinden fırladı. “Eyvah” dedim, çünkü bir refleks ile Erdoğan’ın elini itebilirdi. Britanyalılar, bizler gibi, dokunarak iletişimde bulunmuyorlar.

Şu soruyu sordum; Erdoğan neden diğerleri ile karışıp görüşmedi? Yabancı dil bilmediği için mi? Yurt dışında çok eleştirildiği için mi? “Beni aralarına almazlar” diye düşündüğü için mi?

Şu bir gerçek; Erdoğan’ın yabancı ülke liderleriyle yakın bir ilişkisi olmadı, yok. Doğrusu Türkiye adına üzülmüştüm.

9-11 Temmuz 2004’te ABD Washington’da yapılan NATO zirvesinde bu üzüntüm daha arttı. Bu zirveyi İngiliz haber kanalı ITN geniş şekilde verdi. Bu zirvede de Erdoğan toplantı salonunu baştan sona yürüdü. Yine diğer temsilciler öbek öbek toplanmış konuşuyorlardı. NATO (2024).

Ancak Erdoğan’ı yanına davet eden, hatta selam veren olmadı. Dışişleri Bakanı bu kez H. Fidan idi, onun da bir yönlendirmesi olmadı. Tercüman yine aynı hanımefendi idi.

Bu zirvede Britanya’yı Başbakan K. Starmer temsil ediyordu. Uzak akrabamız Johnson yoktu. Erdoğan yapayalnız gidip yerine oturdu.

2024 zirvesinde Türkiye öne çıkan bir ülke olmadı. 2023 Nisan’ında Finlandiya, 2024 Mart’ında İsveç Türkiye’nin de onaylaması ile NATO’ya üye olmuşlardı. Üyelik karşılığında Finlandiya ve özellikle İsveç öne sürülen koşulları ne ölçüde sağladılar bilmiyorum.

Ancak ABD Türkiye’yi F-35 projesine geri kabul etmedi. Bir iddiaya göre Rusya’dan alınan S-400 füzelerini Ukrayna’ya vermesini istedi. Diğer bir seçenek de bunların hiç kullanılmamak üzere gömülmesi idi.

ABD, Türkiye’nin F-16 uçakları talebine de olumlu bir yanıt vermedi. Bir neden olarak bu uçakların Yunanistan’a karşı bir tehdit olması ve kullanılabilme olasılığı idi. Haberlere göre Yunanistan, Erdoğan’ın “Bir gece ansızın gelebiliriz” sözünü videolarla ABD’ye sunmuştu.

Yunanistan, antlaşmalara aykırı olarak Ege adalarını silahlandırmasını da bu söze dayanarak açıklıyordu. AB organlarında konu açıldığında açıklaması bu yönde idi. Bu olumsuz sonuçlarda elbette başka lobi ve dış ilişkiler faaliyetlerinin rolü de büyüktür.

Kabul etmek gerekir ki, Erdoğan, dünyanın sevdiği, saydığı, örnek aldığı bir kişi değildir. Güvenilir ve kapsayıcı kabul edilmez. Değişik yönlerden çok eleştiri almaktadır. Bu nedenle bir lider kabul edilmez, bir dünya lideri de olamaz.

Bu, Erdoğan’ın kişi, kişilik olarak yarattığı bir sonuç mudur? Yoksa, Türkiye’nin ülke olarak ekonomisi, tarihi ve kültürü ile katkı yaptığı bir sonuç mudur? Yoksa, kişiliğinin ve ülkenin birlikte yarattığı bir sonuç mudur?

Dışarıda çok eleştiri alan Erdoğan, içeride nasıl değerlendiriliyor? Erdoğan içeride de giderek daha çok eleştiri alıyor. Kendisi toplumun geneli tarafından kabul görmüyor.

Yukarıdaki soruya yanıt vermek üzere önce lider kimdir sorusunu ele alalım.

Lider kimdir?

Lider, bir topluluğu, bir toplumu ve örgütlerini genel olarak kabul edilmiş ve benimsenmiş belli bir hedefe, belli bir amaca götürebilen kişidir. Bu çerçevede lider bir çalışma takımı oluşturup onunla uyumlu biçimde çalışabilendir. Garretsen, Stoker, Weber (2020)

Örneğin, Mustafa Kemal Atatürk, Türk toplumunu bağımsız, eşitlikçi, adil, bilime dayalı ve refah içinde bir cumhuriyet yaratma hedefine götürmeye çalışmıştır. Önemli bir amaç, demokrasiyi de içeren “muasır medeniyet” düzeyine varmaktır. Bu hedefe ve amaca toplumun büyük ölçüde katılımını sağlamıştır.

Bu anlamda Erdoğan’ın hedefi nedir? Bu hedef genel olarak benimsenmiş, kabul edilmiş midir? Erdoğan’ın hedefi nedir, tam bilmiyoruz. Birçok değerlendirmede kendisinin dine dayalı bir idare biçimi ve toplumsal yapı oluşturmaya çalıştığı açıklanır.  

Ancak böyle bir hedefe doğru yol almayı Türk toplumu, son 23 yıldaki çaba ve çalışmalarına karşılık, büyük ölçüde reddediyor. Şunu belirteyim, Atatürkçü Düşünce Derneklerinde (ADD) İmam Hatip ve İlahiyat mezunu üyeler ve hatta başkanlar olduğu bilgisi var.

Dine dayalı bir modelin önde gideni lider, dünya lideri olamaz. Çünkü dine dayalı model hem ülke içinde hem ülke dışında kapsayıcı olamaz. Bir dinin içinde bile değişik yapılar, yorumlar vardır. Bu bağlamda değişik mezhepler, tarikatlar vardır. Bizatihi bunlar kapsayıcılığı önler.    

Erdoğan’ın ekonomi modeli ve politikaları hiç kabul görmüyor. Son üç, dört yıldır uygulanan politikalar, toplumun refah düzeyini önemli ölçüde geriletmiş durumda.

Benzer şekilde eğitim, sağlık ve geleceğe güven gerilemiş durumda. Geleceğe güven duyamayan toplumun yaşadığı ortamdan mutlu ve umutlu olması çok zordur. Önemli bir diğer gerileme demokrasi ve temel haklar konusundadır.

Öyleyse Erdoğan, yukarıdaki tanıma göre, içeride de liderlik özelliği taşımıyor.

Daha önemlisi, yaygın bir kanıya göre Erdoğan’ın tüm hamleleri toplum için değil, kendi kişisel iktidarı ve/veya dar bir grubun iktidarı içindir. Bu açıdan da Erdoğan bir “lider” özelliği taşımıyor.

Bu durumda, toplumu düşünerek ve rasyonellik adına yapılacak şey, iktidarı bırakıp liderlik yapacak başklalarına olanak vermektir.

Kısaca Trump’a da bakalım. Trump da uyguladığı politikalarla ve yaklaşımlarıyla sevilen, sayılan, örnek alınan birisi değildir. Politikaları büyük belirsizlik yaratıyor. Trump, kendi ülkesinde de, küresel düzeyde de çok eleştirilen ve karşı çıkılan bir başkandır.

Trump da bir dünya lideri değildir. ABD’li Nobel Ödüllü İktisatçılar (Haziran 2024) ve (Ekim (2024)’te Trump konusunda bildiriler yayınladılar, uyarılar yaptılar. Gelişmeler aynen uyardıkları gibi oldu, oluyor.

2025 Haziran sonunda Hollanda’da NATO “liderler” zirvesi var. Bakalım Trump NATO için ne diyecek? Yanıtı merak ediyoruz. 


Kaynaklar

Garretsen, Harry, Janka I. Stoker, Roberto A. Weber, (2020) “Economic perspectives on leadership: Concepts, causality, and context” Leadership research, The Leadership Quarterly, (31, 3).

NATO (2022). 2022 NATO Summit.

https://www.nato.int/cps/en/natohq/news_196144.htm

NATO (2024). 2024 NATO Summit.

https://www.nato.int/cps/en/natohq/226799.htm

Nobel Ödüllü İktisatçılar (Haziran 2024)

https://www.documentcloud.org/documents/24777566-nobel-letter-final/

Nobel Ödüllü İktisatçılar (Ekim 2024)

https://www.documentcloud.org/documents/25247867-23-nobel-economists-sign-letter-saying-harris-agenda-vastly-better-for-us-economy/

                                                            /././

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Aran: Bankamızın itibar ve şöhretini hedef haline getirenlerle ilgili derhal suç duyurusunda bulunduk!

hakan aran

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, bankanın belirli bir dünya görüşüne sahip insanları, grupları finanse ettiği, kültür ve sanat faaliyetleriyle ve reklam benzeri yollarla çeşitli yerlere kaynak sağladığı iddialarını reddetti. Aran yaptığı açıklamada, "Bu tür asılsız yayınların ekonomi üzerinden tüm kesimlere vereceği zarar ortadayken, gerçeğe aykırı iddialar üzerinden yapay bir kriz yaratmak uğruna İş Bankası gibi neredeyse Cumhuriyet ile yaşıt bir kurumun fütursuzca gündeme getirilmesini kabul etmemiz, buna sessiz kalmamız mümkün değildir" ifadelerini kullandı. 

Atatürk’ün talimatıyla Cumhuriyet’in ilk ulusal bankası olarak Türkiye’nin 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın yönetiminde 26 Ağustos 1924’te kurulan Türkiye İş Bankası'nın Genel Müdürü Hakan Aran, kurum hakkında öne sürülen bazı iddialar hakkında açıklama yayımladı.

“Türkiye İş Bankası'yla ilgili son günlerde ortaya atılan asılsız iddiaların artarak devam etmesi nedeniyle yeni bir açıklamaya ihtiyaç duyulmuştur” denilen açıklamada Aran, İş Bankası ile ilgili çeşitli olumsuz söylemlerle son dönemde Bankayı gündeme getirmeye yönelik yayınların Bankacılık Kanunu'na göre açıkça suç teşkil ettiğini belirtti.

Aran tarafından yapılan açıklamanın tamamı şöyle:
 
“Bu tür asılsız yayınların ekonomi üzerinden tüm kesimlere vereceği zarar ortadayken, gerçeğe aykırı iddialar üzerinden yapay bir kriz yaratmak uğruna İş Bankası gibi neredeyse Cumhuriyet ile yaşıt bir kurumun fütursuzca gündeme getirilmesini kabul etmemiz, buna sessiz kalmamız mümkün değildir. Belirli bir dünya görüşüne sahip insanları, grupları finanse ettiğimiz, kültür ve sanat faaliyetlerimizle ve reklam benzeri yollarla çeşitli yerlere kaynak sağladığımız gibi bilinçli söylemlerle suni bir algı oluşturmaya çalışan ve Bankamızı, Bankamızın itibar ve şöhretini hedef haline getirenlerle ilgili derhal suç duyurusunda bulunduğumuzu tüm kamuoyunun bilgisine sunmak isteriz.
 
Yüzüncü yılını geride bırakıp ikinci yüzyılına emin ve sağlam adımlarla giren, Türkiye'nin milli sermayesi olarak üstlendiği sorumluluğun bilincini çalışmalarıyla daima ortaya koyan, faaliyetlerini mevzuata, etik kurallara ve ticari prensiplere uygun olarak yürüten Türkiye’nin en büyük özel bankası ve marka değeri en yüksek bankası olan Türkiye İş Bankası'nın titizlikle korunması gerekmektedir. Hiç kimse, hiçbir kesim İş Bankası üzerinden, asılsız iddia ve değerlendirmelerle suni gündemler yaratmaya çalışmamalıdır. Bu çabada olan kişiler hakkında BDDK’yı da bilgilendirerek suç duyurusunda bulunmaya devam edeceğimiz bilinmelidir."

                                                     ***

Türkiye İş Bankası: Bankamız itibar ve şöhretine kasteden, yatırımcıların kararlarını etkilemeye yönelik gerçek dışı beyanlar suç teşkil ediyor!

“Yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, yorum yapan ya da bunları yayan tüm ilgililer hakkında bankamızca yasal girişimlerde bulunulacak…”

                                                          ***
Dünyada toplumsal hareketler yükselişte!-MustafaDurmuş

Kitleler öfke, keder ve endişe gibi tepkiler gibi içinde bulunduğumuz ve “çok şey kaybettiğimiz ve yakında çok daha fazlasını kaybedebileceğimiz endişe verici duruma verilen çok doğal tepkileri veriyorlar
saraçhane

Son iki haftadır bizler ülkemizde milyonlarca insanın katılımıyla gerçekleşen 19 Mart’taki “sivil darbe girişimini” protesto mitinglerine ve eylemlere odaklandığımızdan ve “yerli ve milli” medyamız eylemleri haber yapmadığından, dünyanın değişik yerlerinde “haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik ve aşırı sağcı otoriterliğe karşı” benzer kitlesel eylemler yapıldığının bilgisine sahip olamadık.

Oysa son 50 yıldır dünyanın birçok ülkesinde patlak veren kitlesel demokratik protestolar giderek bir devrimci güç haline geldi.  21.Yüzyılda emperyalist-kapitalist sistemin ana üssü ABD’de gerçekleşmek üzere; “Kadın Yürüyüşü” (2017), “Siyahların Hayatları Önemli” (2020) gösterileri ve bugün 50 eyaletin tamamına yayılan 1.400'den fazla etkinlik ve yüz binlerce katılımcıyla yapılan “Ellerinizi Çekin!” protesto mitingleri (2025 Nisan), modern tarihin en cüretkâr iktidar gasplarından biri olarak adlandırılan Trump-Musk oligarşik iktidarına karşı toplumun güçlü ve birleşik bir duruşu olarak tarihe geçti.

“Çekin Ellerinizi Üzerimizden! “

ABD’deki bu mitingler dolar milyarderlerinin nüfuzuna, sosyal güvenlik ve Medicaid gibi temel programlardaki kesintilere ve marjinalleştirilmiş topluluklara yönelik saldırılara son verilmesini talep etmek üzere; işçiler, aktivistler ve sıradan Amerikalılardan oluşan geniş kapsamlı bir koalisyonu bir araya getirdi. Mesajları çok net: “Amerikalılar demokrasi ve temel haklar pahasına zenginlere öncelik veren politikalardan bıktı. “İşimizden, ekmeğimizden, sağlık hizmetlerimizden, demokrasimizden elinizi çekin!”  Bugünkü katılım sadece bir protesto değil, tabandan gelen gücün dinamik ve adalet ve eşitlik için mücadele etmeye hazır olduğunun da ilanıdır. (1)

Aslında kitlesel protesto eylemleri ABD ile sınırlı değil. 2010 yılında Kuzey Afrika’da gerçekleşen “Arap Baharı” ayaklanmaları hala hafızalarımızda. Geçtiğimiz ay Gürcistan, Macaristan, Romanya, Sırbistan ve Slovakya'da ve dün İspanya’da da halk kitleleri kemer sıkma önlemleri uygulayan otoriter yöneticilere karşı sokaklara çıktılar.

Sonuçlar karışık!

“Bu protestoların sonunda ne tür değişiklikler oldu, muktedirler mesajı aldılar mı?”  

2010’daki Kuzey Afrika ve Orta Doğu'yu kasıp kavuran ve Tunus, Libya, Mısır ve Yemen'de gerçekleşen “Arap Baharı” gibi bazı ayaklanmalar halklar açısından ağır yenilgilerle sonuçlandı. Aslında tarihe bakıldığında sonu kötü biten ayaklanma örnekleri diğerlerine göre ağırlıktadır. Örneğin 1848 Avrupa sosyal devrimlerini bir sonraki yılın karşı devrimleri izledi (Bonapartizm gibi). Yıkılan rejimlerin yerini genellikle daha baskıcı başka rejimler aldı. Ancak ünlü Amerikalı tarihçi H. Zinn’in dediği gibi: “Haksızlıklara karşı isyanın kendisi bir zaferdir.”

Nitekim, başarısız kalan ayaklanmalar bile çoğu zaman daha sonraki başarıların temelini attı. Örneğin İtalya, 1848’den sonraki 15 yıl içinde liberal bir anayasa altında birleşti. Kısaca bu protestolar, insanlar kendilerini bir yurttaşlar topluluğu olarak tanımaya başladıkça, derinden dönüştürücü olabiliyorlar. (2) Keza 2013 yazında Türkiye’de patlak veren “Gezi İsyanı” da halkların ağır bir bedel ödemesiyle sonuçlansa da bugünkü kitlesel eylemlerin de tohumlarını atmadı mı?

Ayrıca yakın tarihte zaferle sonuçlanan ayaklanmalar da söz konusu. Örnek olarak; bundan birkaç yıl önce Sri Lanka’daki yoz diktatör, ayaklanmalar yüzünden ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Geçen yıl Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasina’nın yoz – despotik iktidarı devrildi. En son Güney Kore halkı ve parlamentosu Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol'un darbe girişimini püskürtüp, Başkanı görevden uzaklaştırdı.

Türkiye'deki mevcut protesto eylemlerinin kaderi konusunda ise net bir şeyler söylemek için henüz çok erken. Bu biraz da iktidar bloğunun nasıl reaksiyon göstereceğine ve toplumsal muhalefetin kararlılığına bağlı bir durum.

Geçen yıl dünyada 160 büyük çapta toplumsal eylem gerçekleşti!

Uluslararası bir izleme kuruluşu olan “Carnegie Protesto Takipçisi”, geçen yıl 160 büyük hükümet karşıtı protesto tespit etti. 2017 yılından bu yana ise 800’ün üzerinde dünya çapında önemli hükümet karşıtı protestonun patlak verdiği biliniyor. Bunların 283’ü ekonomik nedenlerden dolayı ortaya çıktı. 150'den fazla ülkede önemli protestolar yaşandı. Bu protestoların yüzde 18’inden fazlası üç aydan uzun sürdü. (3) İnternet ve sosyal medyanın varlığı bu protestolara katılan özellikle de gençlerin çok hızlı mobilize olmalarını sağladığından, eylemlere katılımcı sayısı giderek arttı.

Amerika’daki protestoların çoğunlukla hükümetin meşruiyetine meydan okumayı amaçlamadığı, örtülü ya da açık bir şekilde 'sivil itaatsizlik' olarak kendilerini gösterdiği ileri sürülüyor.

“Sivil Haklar Hareketi”nin oturma eylemlerinde olduğu gibi, yasaların kasten çiğnenmesini içeren en aşırı biçimlerinde bile, Sivil Haklar liderleri tarafından ifade edildiği gibi, amaç “Amerikan halkının ahlaki vicdanını uyandırmak ve böylece bazı reformların yapılmasını” sağlamaktı, iktidarı devirmek değildi. Bu bağlamda ABD’nin Thoreau’dan Martin L.King’e ve 20. Yüzyılın sonlarında yaşamış siyaset filozofu John Rawls’a kadar bir dizi parlak ‘yasal’ sivil itaatsizlik teorisyeni yetiştirmiş olması tesadüf değil”. (4)

Otoriter rejimin meşruiyetini sorgulatmak

Diğer yandan Doğu ve Güneydoğu Avrupa’da meydana gelen ayaklanmalar demokrasiden uzaklaşmış olan iktidarları zayıflatmayı ya da onları devirmeyi amaçlıyordu.

Bu tür ayaklanmalar genellikle sarsıcı bir anti-demokratik eylem tarafından tetikleniyor. Örnek olarak, Türkiye'deki gösteriler demokratik muhalefetin cumhurbaşkanı adayı ve İBB Başkanı İmamoğlu ve çevresine yapılan operasyonlarla başladı. Macaristan'daki gösterileri ise “Onur Yürüyüşleri”nin yasaklanmasına yönelik adımlar tetikledi.

Ancak bu gösteriler, hileli seçimler, önde gelen muhalif siyasetçilere ve özgür medyaya yönelik baskılar, yüksek mevkilerdeki yolsuzlukların ortaya çıkması ya da yürütmenin mahkemelere veya üniversitelere müdahalesine karşı çıkmak amacıyla da yapılıyor. Göstericilerin amacının, ülkeyi yönetenleri parlamenter demokrasiye geri dönüşü sağlamaya ya da iktidarı erken seçime zorlayarak iktidarı bırakmaya zorlamak olduğu söylenebilir.

Parlamenter demokrasiye geri dönüşü amaçlayan yani bir rejim değişikliğini hedefleyen bu tür gösterilerin demokratik, barışçıl ve anayasadan kaynaklanan hakların kullanılmasına dayalı olduğu, meşru olduğu ve bu yüzden de geniş yığınlarca kabul gördüğü inkâr edilemez.

Bundan sonra ne olacak?

Türkiye’de siyasal iktidarın, uzattığı bayram tatili ile özellikle de eylemlerin itici gücünü oluşturan üniversite gençliğinin evlerine dönmesini sağlayarak gösterilerin sönümlenmesini amaçladığı söylenebilir.

Ancak bayram tatili bitti. Bu hafta üniversitelerde sınav haftası. Ama 300’ün üzerinde öğrenci hala tutuklu ve büyük bir ihtimalle birçoğu sınavlara giremeyecek. Bu durumda diğer öğrenciler ya bu durumu kabullenecekler ya da sınavları boykot edecekler.

Protestoların merkezinde yer alan CHP olağanüstü kongresini tamamladı. Yapılan açıklamalar iktidarla yaptığı bilek güreşini sonuna kadar sürdüreceği yönünde. Çünkü muhalefet açısından eylemlere son vermek, kaybetmek anlamına geliyor ki onlar da bunun bilincindeler. Meclis’in işlevsiz kaldığı bir dönemde, sokakta ve diğer demokrasi ve barış güçleriyle var olmaları gerekiyor, bu yüzden de farklı eylem biçimleriyle kitleyi hedefe ulaşana kadar hareket halinde tutmak istiyorlar.

Diğer taraftan, “bundan böyle eylemler hangi biçimlerde yürütülecek ve iktidar blokunun karşı hamlelerine karşı kitleler nasıl korunacaktır” soruları hala yanıt bekleyen temel sorular olarak ortada duruyor.

Muhalefetin artık üzerinde düşünmesi gereken asıl sorular bunlar. Örneğin; dünyanın başka ülkelerinde uygulandığı gibi, muhalefet vatandaşlara, bankalara olan kredi kartları borçlarını ve vergilerini ödememe ya da bankalardan mevduatları çekme gibi eylemlerine girişmeye ikna edebilecek mi? Veya bir haftalığına yakıt almayarak, alkollü içki ve sigara satın almayarak KDV ve ÖTV ödemekten kaçınmalarını sağlayabilecek mi?

Kitle çizgisini korumak!

Tüm toplumun duyguları, beklendiği gibi oldukça yüksek. Adeta yüksek enflasyon ve vergiler altında yoksulluk ve açlığa mahkûm edilen kitleler öfke, keder ve endişe gibi tepkiler gibi içinde bulunduğumuz ve “çok şey kaybettiğimiz ve yakında çok daha fazlasını kaybedebileceğimiz endişe verici duruma” verilen çok doğal tepkileri veriyorlar.

Ancak mücadelenin sınırları ve biçimleri değişirken, öfke başta olmak üzere, duyguların iyi yönlendirilmesi ve bu yeni aşamada nasıl harekete geçileceği konusunda dikkatli olunması gerekiyor.

Keza otoriter iktidar kendini daha agresif bir şekilde ortaya koyarken ve protestocuların karşılaşabileceği pek çok olası senaryoya tepki verirken, kitleleri daha güvende tutacak yolların da belirlenmesi gerekiyor.

Uluslararası deneyimlerden çıkartılabilecek dersler

Otoriter rejimlerle demokratik yol ve yöntemlerle mücadele etme konusunda uzman biri olarak tanınan Amerikalı S. Nakagawa, bir süredir dünyanın dört bir yanında otoriter yönetimlere karşı hayatta kalmış ve hatta onları yenmiş kitlelerin deneyimlerinden yola çıkarak bazı öneriler geliştiriyor. Nakagawa bu yöntemlerin yerel koşullara uyarlanmasını gerektiğini söylerken, iktidarın baskısı arttıkça, başkalarıyla ilişkilerimizin niteliğinin (niceliğine göre) daha önemli hale geleceğini ileri sürüyor ve topluluklar oluşturulmasını ve güvendiğimiz müttefikleri daha yakınımızda tutmayı öneriyor. Ona göre (5):

Güvenilir ve küçük ölçekli guruplar oluşturulmalı: Grup üyeliği az sayıda ve güvene dayalı olmalı, merkezi liderlikten kaçınılmalı ve otoriter rejimin gözetiminden kaçınmak için resmi olmayan iletişim kanalları ve düşük teknoloji stratejiler kullanılmalı.

Karşılıklı yardımlaşma ve topluluk desteği oluşturulmalı: Savunmasız insanlara somut destek sağlanmalı. Bunun için topluluk tarafından işletilen mutfaklar (aşevleri gibi), gıda bankaları ve ortak sebze bahçeleri oluşturulmalı. Ötekileştirilen kimlikler için evde bakım, sağlık ve ulaştırma hizmeti gibi hizmetler topluluk üyelerince ücretsiz olarak sağlanmalı.

Nakagawa, 1973’te askeri bir darbe ile iş başına gelen Pinochet’nin acımasız diktatörlüğü altındaki Şili halkının karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmanın gücü ile ayakta kaldığını ileri sürüyor:

“Devlet şiddeti ve ekonomik baskıyla harap olan topluluklar, güvenilir kurumlara yaslanarak, çabalarını yerelleştirerek (merkezsizleşerek) ve mücadelelerini küresel boyuta yükselterek hayatta kalmanın ve direnmenin yollarını buldular… Ademi merkeziyetçilik hayatta kalmanın anahtarıydı. Şilili ağlar, liderliği ve örgütlenmeyi taban düzeyinde dağıtarak büyük ölçekli baskılara karşı kendilerini korudular ve hareketlerinin bir anda yok edilmesini de önlediler...  Kadınların önderliğindeki ortak mutfaklar (Ollas Comunes) tüm mahalleleri beslediler… İnanç temelli gruplar, kültürel kuruluşlar ve güvenilir topluluk alanları ile ortaklık kuruldu zira bu kuruluşların yerleşik meşruiyetleri, karşılıklı yardım ağlarına koruma ve kaynak sağlayabiliyordu.  Bu kurumlarla birlikte çalışarak örgütlenme ve karşılıklı yardımlaşma için “sığınaklar” oluşturdu ve antifaşistler diktatörlüğe karşı korundu. (6)

Hukuki yardım hizmeti ve güvenlik ağları oluşturulmalı: Hukuki yardım ve güvenlik önlemleri savunmasız bireyleri zarardan veya tacizden korumalı.

Otoriter anlatılara meydan okumak için sanat ve kültürden yararlanılmalı: Sanatsal ve kültürel faaliyetlerle, çatışmayı kışkırtmadan demokratik direnişe ilham verilmeli. Demokratik değerleri yaymak için semboller, duvar resimleri veya küçük kamusal enstalasyonlar kullanılmalı. Yerel ağlar, dergiler veya çevrimiçi forumlar aracılığıyla direnç ve umut hikayeleri paylaşılarak yaygınlaştırılmalı.

Aşırı sağın güçlü olduğu kentlerde görünürlükten ziyade kalıcılığa öncelik verilmeli: Açık protestolar veya iktidara doğrudan meydan okumalar, aşırı sağın hâkim olduğu bölgelerde şiddetli tepkilere yol açabilir. Bu tür yerlerde kamuya açık direniş gösterileri yerine sessiz, uzun vadeli ilişki kurmaya odaklanılmalı. Gereksiz yere dikkat çekmeden, zaman içinde güç inşa eden yavaş ve stratejik kampanyalar hayata geçirilmeli. Kolluk kuvvetleri veya silahlı milislerle doğrudan karşı karşıya gelmekten kaçınılmalı. Dayanıklılık ve güven inşa eden topluluk oluşturularak bu grupların baskısı göğüslenmeli.

Esnek örgütlenmelere yönelmeli: Otoriter rejimler öngörülemezler bu nedenle de sıkı katı planlar bu rejimlerce kolayca bozulabilir. Bu yüzden yeni tehditlere veya fırsatlara göre taktikleri değiştirmeye hazır olunmalıdır. Karşılıklı yardımlaşma, savunuculuk ve şiddetsiz meydan okuma birleştirilerek geniş kapsamlı demokratik direniş stratejileri oluşturulmalı. (7)

Sonuç olarak

Otoriterlik karşıtı gruplar, antifaşistler, karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma, küçük ölçekli ve daha ziyade yerelleştirilmiş örgütlenme ve demokratik değerlerin geliştirilmesine odaklanarak, kendilerini veya topluluklarını gereksiz yere tehlikeye atmadan uzun vadeli değişim için bir temel oluşturabilirler.

Bu bağlamlarda toplumsal direniş, dramatik jestlerle ilgili değildir; hayatta kalma, dayanıklılık, sebat ve başkalarıyla birlikte inşa etmenin ve derin bağlantılar kurmanın verdiği güçle ilgilidir. İlişki ağları ne kadar yoğun olursa, o kadar güçlü ve daha az izole olunur ve ne kadar güçlü ve daha az izole olunursa, o kadar yaratıcı ve etkili olunabilir.


Dipnotlar:

-https://www.facebook.com/TheOther98 (6 April 2025).

-https://blogs.lse.ac.uk/usappblog/under-trump-americans-could-turn-from-civil-protest-to-civic-revolution (3 April 2025).

-https://carnegieendowment.org/features/global-protest-tracker (6 Nisan 2025).

-https://blogs.lse.ac.uk/usappblog/under-trump-americans-could-turn-from-civil-protest-to-civic-revolution (3 April 2025).

-https://antiauthoritarianplaybook.substack.com/p/recommendations-for-anti-authoritarian (12 November 2024).

-Lessons from Solidarity Networks in Chile for Today’s Anti-Authoritarian Organizers, https://antiauthoritarianplaybook.substack.com/p/lessons-from-solidarity-networks (26 November 2024).

-https://antiauthoritarianplaybook.substack.com/p/recommendations-for-anti-authoritarian (12 November 2024).

                                                                          /././

Trump'ın tarifelerinin ABD'ye etkileri nedir, fiyat artışları olacak mı?-Füsun Sarp Nebil-

Fiyat ayarlamalarının tüketici elektroniği pazarında kademeli bir etki yaratması ve dizüstü bilgisayarlar, akıllı telefonlar ve veri merkezi ekipmanları gibi bu bileşenleri kullanan cihazlar için daha yüksek fiyatlara yol açması bekleniyor

amerika

Başkan Donald Trump'ın ithal mallara uyguladığı tarifelerin ABD ekonomisi üzerinde önemli bir etki yaratması, özellikle çeşitli sektörlerdeki tüketici fiyatlarını etkilemesi bekleniyor. Bunların neler olabileceğini inceledik.

Uzmanlar etkileri konuşurken, Trump Çin'e vergiyi yüzde 104'e çıkardı

8 Nisan 2025 (dün) Beyaz Saray Basın Sözcüsü Karoline Leavitt, ABD'nin çarşamba günü Doğu saati ile 00:01'de yürürlüğe girecek şekilde, Çin ithalatına yüzde 104 oranında gümrük vergisi uygulayacağını duyurdu. Bu karar, Çin'in Başkan Donald Trump'ın ABD mallarına uyguladığı misilleme gümrük vergilerini kaldırması için verdiği son tarihe uymaması sonrasında geldi.

Tırmanma, Başkan Trump'ın bu ayın başlarında Çin ithalatına yüzde 34 oranında gümrük vergisi uygulamasıyla başladı. Buna karşılık Çin, ABD mallarına kendi yüzde 34 oranında gümrük vergisi uyguladı. Daha sonra Başkan Trump, Çin misilleme önlemlerini geri çekmediği takdirde ek yüzde 50 gümrük vergisi tehdidinde bulundu ve bu da mevcut kümülatif gümrük vergisi oranının yüzde 104 olmasına yol açtı.

Bu gelişmeler hem ekonomiler hem de küresel piyasalar üzerindeki potansiyel etkiler konusunda endişelere yol açtı. Analistler, bu tür önemli tarifelerin tüketiciler ve işletmeler için artan maliyetlere yol açabileceği ve potansiyel olarak daha geniş bir ticaret çatışmasına dönüşebileceği konusunda uyarıyor.

Çin, ABD'nin eylemlerini eleştirerek bunları "ekonomik zorbalık" olarak nitelendirdi ve artan tarifelere yanıt olarak "sonuna kadar mücadele edeceğine" yemin etti.


Not: Bu yazının yazıldığı zamandan sonra Çin, yüzde 84'lük rekor bir ek vergi kararı aldı. Arkasından Trump, Çin hariç diğer ülkelere yönelik vergilerin 90 gün askıya alındığını duyururken, Çin'e uygulanacak verginin yüzde 125'e çıktığını ifade etti.

ABD'ye genel ekonomik etki

Trump tarifelerinin ABD'ye potansiyel etkileri şöyle özetleniyor:

Tüketici fiyatları: Yeni uygulanan tarifelerin ortalama ABD tarife oranını 1909'dan bu yana en yüksek seviye olan yaklaşık yüzde 22'ye çıkarması bekleniyor. Ekonomistler bunun tüketici fiyatlarında yüzde 2,3'lük bir artışa yol açabileceğini ve ortalama bir Amerikan hanesine yıllık yaklaşık 3.800 dolara mal olabileceğini öngörüyor.

Enflasyon ve ekonomik büyüme: Federal Rezerv (Amerikan Merkez Bankası) enflasyon beklentilerini yüzde 2,5'ten yüzde 2,7'ye yükseltti. Ek olarak, OECD ABD ekonomik büyümesinin 2025'te yüzde 2,2'ye ve 2026'da yüzde 1,6'ya düşeceğini öngörüyor.

Fiyatları artan/artacak belirli ürünler

Bugünkü analizlere göre aşağıdaki fiyatlarda artış bekleniyor.

Elektronik: Elektronik ürünlere uygulanan yüzde 50'lik tarife de dahil olmak üzere Çin ithalatlarına uygulanan tarifelerin fiyatları önemli ölçüde artırması bekleniyor. Analistler tüketici elektroniğinin yüzde 50'ye kadar fiyat artışı görebileceği konusunda uyarıyor. Örneğin, ABD yapımı iPhone'lar potansiyel olarak yaklaşık 3.500 dolara satılabilir.

Otomobiller: ABD'de monte edilmemiş araçlara ve parçalara uygulanan yüzde 25'lik tarife, BMW gibi markaları etkileyen belirli ithalatlar için otomobil fiyatlarını 20.000 dolara kadar artırabilir.

Giyim ve ayakkabı: Ürünlerinin önemli bir bölümünü Vietnam'da üreten Lululemon gibi markalar yüzde 46 oranında gümrük vergileriyle karşı karşıya. Bu, tayt gibi ürünlerde yüzde 10'u aşan fiyat artışlarına yol açabilir.

da ürünleri : Deniz ürünleri, kahve, şarap, kuruyemiş ve peynir gibi ithal gıda ürünlerinin gümrük vergileri nedeniyle daha pahalı hale gelmesi bekleniyor.

Alkollü içecekler: Avrupa ithalatlarına uygulanan gümrük vergilerinin şarap ve içki fiyatlarını artırması ve Rémy Cointreau gibi markaları etkilemesi muhtemel.

Bu gümrük vergilerinin çok çeşitli ürünleri etkilemesi ve ABD'li tüketiciler için maliyetlerin artması bekleniyor. Bazı şirketler bu ek maliyetleri üstlenmeyi tercih ederken, birçoğunun bunları tüketicilere yansıtacağı açıktır ve bu da çeşitli sektörlerde daha yüksek perakende fiyatlarına yol açacak.

Bir örnek: Micron ABD'li müşterilerine fiyat artışı duyurdu

Micron Technology, ABD'li müşterilerini, bellek modülleri ve katı hal sürücüleri (SSD'ler) dahil olmak üzere belirli ürünlere 9 Nisan 2025'ten itibaren uygulanacak ek ücret konusunda bilgilendirdi. Bu artış, Başkan Donald Trump tarafından getirilen yeni tarifeler nedeniyle duyuruldu.

Yarı iletkenler bu tarifelerden muaf olsa da, bellek modülleri ve SSD'ler gibi ürünler etkileniyor. Sonuç olarak, Micron bu ek maliyetleri müşterilere yansıtmaya karar verdi.

Bu gelişme, şirketlerin son tarife uygulamalarına yanıt olarak fiyatlandırma stratejilerini ayarladığı teknoloji sektöründeki daha geniş bir eğilimi yansıtıyor. Örneğin, Samsung Electronics'in bu tarifelerin etkisini azaltmak için NAND flash ve DRAM bellek yongalarının fiyatlarını yüzde 5'e kadar artırdığı bildirildi.

Bu fiyat ayarlamalarının tüketici elektroniği pazarında kademeli bir etki yaratması ve dizüstü bilgisayarlar, akıllı telefonlar ve veri merkezi ekipmanları gibi bu bileşenleri kullanan cihazlar için daha yüksek fiyatlara yol açması bekleniyor.

Trump iPhone'un ABD'de üretimi için gerekli işgücü ve kaynaklar olduğuna inanıyor

8 Nisan 2025'te (dün) Beyaz Saray Basın Sözcüsü Karoline Leavitt, Başkan Donald Trump'ın Amerika Birleşik Devletleri'nin iPhone'ları yurtiçinde üretmek için gerekli iş gücüne ve kaynaklara sahip olduğuna inandığını belirtti. Apple'ın ABD tesislerine yaptığı son 500 milyar dolarlık yatırımı, Amerikan üretim yeteneklerine olan güvenin kanıtı olarak vurguladı.

Ancak, endüstri uzmanları iPhone üretiminin ABD'ye kaydırılmasının uygulanabilirliği konusunda şüphelerini dile getiriyor. Analistler, ABD'de yerel olarak üretilecek iPhone'ların, öncelikle daha yüksek işçilik ve üretim masrafları nedeniyle yurtdışında üretilenlerden önemli ölçüde daha pahalı olabileceğini tahmin ediyor. Wedbush analisti Daniel Ives, ABD yapımı bir iPhone'un, şu anki yaklaşık 1.000 dolarlık fiyata kıyasla yaklaşık 3.500 dolara perakende satışa sunulabileceğini öngördü.

Zaten, Apple'ın üst yönetimi daha önce üretimi ABD'ye taşımanın zorluklarından bahsetmişti. 2010 yılında, kurucu ortak Steve Jobs, Başkan Obama'ya ABD'nin iPhone üretimini desteklemek için gereken 30.000 yetenekli mühendisten yoksun olduğunu bildirdi. Benzer şekilde, 2017 yılında CEO Tim Cook, Çin'in yetenekli alet mühendislerinden oluşan geniş havuzunun ABD'de kolayca kopyalanamayan bir üretim avantajı sağladığını belirtmişti.

Bu tartışmalar, ABD'nin 9 Nisan 2025'ten itibaren Çin ithalatına yüzde 104'lük bir gümrük vergisi koymasıyla artan ticaret gerginlikleri ortasında gerçekleşiyor. Bu gelişme, Apple gibi uluslararası tedarik zincirlerine büyük ölçüde güvenen şirketler üzerindeki olası etkiler konusunda endişelere yol açtı.

Amerikalılar Apple mağazalarına koştu

Başkan Donald Trump tarafından duyurulan yaklaşan tarifelere yanıt olarak, ABD genelindeki Apple Mağazaları yoğun tatil sezonunu anımsatan bir müşteri aktivitesi artışı yaşadı. Alışveriş yapanlar olası fiyat artışlarından önce iPhone ve diğer Apple ürünlerini satın almak için acele ediyor.

Çeşitli Apple mağazalarındaki çalışanlar, tarifeler yürürlüğe girdiğinde müşterilerin önemli fiyat artışları konusunda endişelerini dile getirdiğini bildirdi. Bir çalışan, "Neredeyse her müşteri bana fiyatların yakında artıp artmayacağını sordu." dedi. Bir diğeri ise atmosferi, insanların "endişeli bir şekilde içeri dalıp sorular sormasıyla" bir tatil telaşına benzetti.

Çin ithalatlarına uygulanması planlanan tarifeler, çoğu iPhone'un Çin'de üretilmesi nedeniyle Apple'ın tedarik zincirini doğrudan etkiliyor. Analistler, bu maliyetlerin tüketicilere yansıtılması durumunda bir iPhone'un fiyatının önemli ölçüde artabileceğini öngörüyor.

Apple'ın, ani fiyat artışlarını azaltmak için ABD'de cihaz stokladığı bildiriliyor. Şirket, kısa vadede mevcut fiyatlandırmayı korumayı hedefleyerek Hindistan ve Çin'deki üretim tesislerinden önemli miktarda iPhone ithal etti.

Bu çabalara rağmen, tarifeleri çevreleyen belirsizlik birçok tüketicinin satın alımlarını hızlandırmasına yol açtı. Apple, potansiyel fiyat ayarlamaları hakkında resmi bir rehberlik sağlamadı ve müşterilerin önleyici satın alma kararları almasına neden oldu.

                                                             /././

Türkiye gibi ABD'de de protestolar var -Füsun Sarp Nebil-

“Türkiye'deki protestoların farkı, katılımcıların barışçıl yaklaşımlarına karşın, hükümetin polisi kullanarak protestocular üzerinde baskı kurması, demokratik haklarını kullanan kişilerin bazılarını, gerekmediği halde tutuklamasıdır. ”Amerikalı uzmanlar, protestoların küçük kalması veya şiddet içermesi durumunda ters tepebileceğine işaret ediyor. Yani protestoların başarıya ulaşması için boyut, disiplin ve ısrarcılık'ın şart olduğuna işaret ediliyor

Türkiye gibi ABD'de de protestolar var

Donald Trump ile Tayyip Erdoğan arasında kurulan benzerliklerin bir tarafında da sürmekte olan protestolar var. Bu nedenle 2 taraftaki protesto eylemlerini karşılaştırdık.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 31 yıllık diplomasının iptali ve arkasından 23 martta tutuklanması sonrasında ülkemizde protestolar sürüyor. İnsanlar seçim yoluyla gelmiş bir belediye başkanına karşı uygulanan bu hareketleri uygun bulmuyor ve asıl kendilerinin "seçme hakkına bir engelleme" olduğunu düşünüyorlar. Protestoların temel nedeni bu.

Benzer şekilde, son iki günde, Amerika Birleşik Devletleri, Başkan Donald Trump ve danışmanı Elon Musk'a karşı kapsamlı "Ellerini Çek!" protestolarına tanık oldu. 5 Nisan 2025'te milyonlarca kişi ülke çapında 1.400'den fazla gösteriye katıldı ve New York, Atlanta, Boston, Chicago, Dallas, Detroit ve Los Angeles gibi şehirlerde önemli toplantılar yapıldı.

Bu protestoların nedeni, Trump'ın gelir gelmez uygulamaya koyduğu bazı konular. Bunlar arasında, Musk eliyle "verimlilik ve tasarruf" başlığı altında hükümetin küçültmesi, işten çıkarmalar, kurum kapatmaları, sosyal hizmetlerdeki kesintiler önemli bir yer tutuyor. Yanısıra, trans bireyler için azaltılmış koruma ve göçmenler için sınır dışı etmeler gibi konular da var. Aynen Türkiye'de "kendilerinin hakkının engellendiğini" düşünen halk gibi, Amerikalı protestocular da bu ve benzeri konularda Trump'ın halkın düşüncelerini kaale almadığı görüşündeler.

Amerikalı protestocular, özellikle Sosyal Güvenlik ve Medicaid gibi sosyal hizmetlerdeki kesintilerle ilişkilendirilen Musk'ın Hükümet Verimliliği Bakanlığı (DOGE)’nin "zenginleri kayırdığı" şeklinde algılanan politikalarından memnun değiller.

Diğer yandan ABD'deki bu protestolar sakin ve protestocuların taleplerini rahat sunabildikleri ortamlar olarak görüldü.  Türkiye'nin aksine şimdiye kadar herhangi bir tutuklama bildirilmedi.  

Aynen Türkiye'deki protestolara destek olunan uluslararası gösteriler gibi, Londra, Paris, Berlin ve Stockholm gibi şehirlerde Amerikalı muhalif halkla dayanışma protestoları gerçekleşti ve göstericiler demokrasiye ve toplumsal refaha yönelik algılanan tehditler konusunda endişelerini dile getirdiler. Bu "Elinizi Çekin!" protestoları, Başkan Trump'ın 2.kez başkan seçilmesinden bu yana ülke çapındaki en önemli protestoları temsil ediyor ve yönetimin politikalarına karşı artan kamuoyu muhalefetini gösteriyor.

“Ellerinizi çekin” protestoları

Amerika’daki protestolara yakından bakalım. Cumartesi günü ABD genelinde "Hands Off (ellerinizi çekin)" protestoları gerçekleştirdi. Bu protestolar, Trump yönetiminin ve Elon Musk'ın üstlendiği çeşitli politikalar ve eylemlere karşı yaygın kamuoyu muhalefeti olduğunu gösteriyor. Bu protestolardan birkaç örnek verelim;

  1. Washington DC, New York City, Los Angeles vs "Ellerinizi Çekin!" protestoları (5 Nisan 2025)

Bu kapsamda, ABD’deki büyük şehirler ve 50 eyaletteki daha küçük kasabalar dahil olmak üzere ülke çapında 1.200'den fazla gösteri gerçekleşti. Bu protesto gösterilerine, sivil haklar grupları, işçi sendikaları ve Indivisible ve MoveOn.org gibi ilerici örgütler dahil olmak üzere 150'den fazla örgütten oluşan bir koalisyon katıldı.

Protestoların çoğunlukla Musk'ın hükümetteki küçültme - tasarruf faaliyetlerine karşı yapıldığı görülüyor. Trump ve Hükümet Verimliliği Departmanı (DOGE) başkanı Elon Musk liderliğinde, hükümetin küçültülmesi için toplu işten çıkarmalar, kurum kapatmaları ve sağlık ve sosyal hizmetlerde kesintiler yapılıyor. Ek endişeler arasında sınır dışı etme eylemleri, trans bireyler için azaltılmış koruma, önerilen fayda kesintileri ve algılanan otoriterlik bulunuyor.

  1. Philadelphia "Ellerinizi Çekin!" protestosu (5 Nisan 2025)

Philadelphia, Pensilvanya, Belediye Binası'ndan Independence Alışveriş Merkezi'nde gerçekleşti. Temsilci Brendan Boyle ve Belediye Meclisi Üyesi Rue Landau dahil olmak üzere yerel liderler ve binlerce Amerikalı, sosyal güvenlik kesintileri, federal işten çıkarmaları, tüketici korumalarındaki geri çekmeleri, göçmen karşıtı önlemleri, transgender haklarına yönelik saldırıları ve Elon Musk'ın DOGE rolü üzerinden Trump yönetimi politikaları konularında itiraz ediyor.

  1. Ülke çapında "Elinizi Çekin!" protestolar (5 Nisan 2025)

Boston, Los Angeles, Anchorage ve bir çok başka şehir. Sivil haklar örgütleri, işçi sendikaları ve ilerici gruplardan oluşan geniş bir koalisyon katıldı. Hükümetin küçültülmesi, toplu işten çıkarmalar, kurum kapatmaları, sağlık ve sosyal hizmetlerde kesintiler, sınır dışı etme eylemleri, trans bireyler için azaltılmış korumalar ve fayda kesintileri konusunda protesto yapıldı.

  1. Başkanlar Günü protestosu (17 Şubat 2025)

Houston, Teksas, Belediye Binasında yapıldı. 50 eyalette 50 protestoyu temsil eden bir hareket olan "50501" tarafından organize edildi. Protestolar, Trump'ın algılanan otoriter eylemlerinin, özellikle Elon Musk'ın kamu seçimi olmadan DOGE'ye liderlik etmesi için atanmasının eleştirilmesi ve göçmenlik baskılarına ve federal girişimlerin kaldırılmasına karşı çıkıldı.

Amerikalı öğrenciler, Üniversite kampüslerinde Musk’ın ve Trump’ın politikalarına (iklim eylemsizliği, sansür, göç) karşı daha fazla protesto yapıyor. Ayrıca Tesla, X (Twitter) ve SpaceX'in içindeki çalışanların eskisinden daha fazla bilgi sızdırdığı ve şikayet ettiği bildiriliyor. Yani Musk'ın işi de zor.

EFF, Access Now ve diğerleri gibi aktivist gruplar Musk’ın İnternet özgürlüğünü sınırlama hareketlerine ve Trump’ın dijital gözetim politikalarına karşı harekete geçiyor. Bu henüz 2020’in Black Lives Matter protestoları gibi dev bir hareket değil, ancak özellikle gençler ve teknoloji çalışanları arasında direniş yükseliyor.

ABD’deki protestolarda neler yapılıyor?

Amerikalı protestocular şunları gerçekleştiriyorlar.

Yürüyüşler: Belediye Binası'ndan önemli simge yapılara (örneğin, Philadelphia'daki Independence Alışveriş Merkezi) kadar şehir merkezlerinde yapılan barışçıl yürüyüşler.

Oturma Eylemleri: Bazı şehirler hükümet binalarında (özellikle işten çıkarmaların veya kapanmaların en çok etkilediği yerlerde) oturma eylemleri düzenledi.

Konuşmalar ve Mitingler: Politikacılar (Temsilci Brendan Boyle gibi) ve yerel aktivistler Trump ve Musk'ın politikalarına karşı konuşmalar yaptı.

"Ölüm Eylemleri": Birkaç yerde, protestocular "öme dönüş eylemleri" düzenlediler - hak, iş veya risk altındaki hayatların kaybını temsil etmek için sessizce yere uzandılar.

Müzik ve Sanat: Bazı protestolarda atmosferi yaratıcı ve güçlü kılmak için müzisyenler, davulcular ve sanat gösterileri vardı.

Merkezi Olmayan Buluşmalar: Tek bir büyük miting yerine, protestoların engellenmesini zorlaştırmak için şehirlerin farklı bölgelerinde aynı anda çok sayıda küçük buluşma gerçekleşir.

Bizden de 301 tutuklu genç adına bayrak konulmuş şeklinde, Mudanya'dan ilginç bir protesto örneği verelim;

ABD’deki protestolarda kullanılan afiş ve slogan türleri

"Haklarımızdan Elinizi Çekin!", "Musk'ın Şirket Darbesini Durdurun", "İş Yoksa Adalet de Yok", "Milyarderleri Değil, İşçileri Koruyun", "Demokrasi ≠ Diktatörlük",   "Bedenlerimiz, İşlerimiz, Geleceğimiz" (özellikle kadınlardan ve LGBTQ gruplarından),   "İşçileri Değil, Musk'ı Kovun", "Otoriterliğe Diren”

Grafikler genellikle şunları gösteriyor:

Musk ve Trump çizgi film kralları veya diktatörleri olarak gösteren afişler "Kapalıişaretleri olan hükümet kurumları (EPA, DOE gibi) resimleri Eriyen veya kırılan Amerikan bayrakları ile protesto sanatı

Amerikalıların protestoları ne kadar sürüyor?

"Hands Off (Ellerinizi Çekin!)" protestolarının çoğu her şehirde yaklaşık 3-5 saat sürüyor. Bazı büyük şehirlerde (örneğin D.C. veya New York) sabahtan gün batımına kadar tüm gün süren etkinlikler yaşandı. Bazı yerlerde, özellikle hak kaybının "yasını" sembolize etmek için gece nöbetleri de düzenlendi.

Organizatörler sürekli protestolar planladı. Büyük etkinlikler (5 Nisan gibi) ulusal eylem günleridir. Philladelphia, Boston ve L.A. gibi bazı şehirlerde haftalık olarak daha küçük takip protestoları ve eğitim toplantıları planlanıyor. Yeni protesto tarihleri halihazırda önemli siyasi olaylar (Trump için mahkeme tarihleri veya yeni yasalarla ilgili kongre oylamaları gibi) etrafında organize ediliyor. Kısaca: tek seferlik bir şey değil - bir hareket başlatıldı ve gittikçe daha büyük bir şeye dönüşüyor.

Özetle, Türkiye'deki protestolar gibi, ABD'deki "Ellerinizi Çekin!" protestoları da demokrasiyi, işleri ve hakları savunmayı amaçlayan yaratıcı, barışçıl, sanat ağırlıklı hareketlerdir. Birkaç saat sürüyorlar, büyük şehirlerde haftalık olarak tekrarlanıyorlar ve Trump-Musk politikalarını sert ama akıllıca eleştiren akıllı, duygusal pankartlar kullanıyorlar.

Türkiye'deki protestoların farkı, katılımcıların barışçıl yaklaşımlarına karşın, hükümetin polisi kullanarak protestocular üzerinde baskı kurması, demokratik haklarını kullanan kişilerin bazılarını, gerekmediği halde tutuklamasıdır.

Trump için yapılan protestolar etkili mi? Türkiye’deki protestolar ile farkı?

ABD’deki protestoları, yapılanları ve muhtemel sonuçlarını ülkemizdeki protestolarla karşılaştırırsak;

- Ülkemizden farklı olarak ABD'de, protesto görüntüleri, Trump’a yönelik eleştiriler, viral paylaşımlar ve kamuoyunun tepkisi, ana akım medyada, hatta muhafazakar yayın organlarında bile ciddi bir şekilde yayınlanıyor. Ülkemizde ise zaten AKP tarafından kontrol altına alınmış ana akım medya ve geri kalan bir kaç yer üstünde de RTÜK’ün çok eleştirilen baskısı var.

- ABD’deki protestoların tam da Trump'ın karşısında olan Amerikalıları yani gençleri, azınlıkları ve ilericileri daha büyük sayılarda örgütlenmeye, oy vermeye ve gönüllü olmaya motive ettiğini raporlanıyor. Bu açıdan bakarsak bizde de durum benzer. Yapılan baskılar, daha çok kişiyi protestoların içine çekiyor.

- ABD’deki protestolar savcılara ve hakimlere, halkın Trump'ın davalarını yakından izlediğini hatırlatıyor. Protestolar giderek, Kongre'deki veya valilik düzeyindeki önemli eyaletleri değiştirmeye yardımcı olabilir; Trump'ın gündemini yavaşlatabilir veya tersine çevirebilir.

- Protestocular, bazı Cumhuriyetçilerin bile görmezden gelemeyeceği bir kamuoyu tepkisi yaratarak, istenmeyen yasaları (örneğin: internet sansürü, göçmenlik baskıları) engelleyebilir veya en azından geciktirebilir. Zaten Cumhuriyetçilerin bir kısmı da Trump'dan rahatsız.

- Sürekli protestolar kamuoyunun yönünü değiştirebilir. ABD’de Demokratları sevmeyen insanların bile, cevap bulmayan tepkilerin oluşturacağı kaos ve aşırılıktan bıkabileceği ve görüşlerini değiştirebileceği yorumları yapılıyor. Bizde de benzer bir durum var. Gerçi büyük oranda ekonomik sıkıntıdan kaynaklanıyor ama CHP'den hoşlanmayan insanlar bile yönünü CHP'ye çevirmiş ya da çevirmeye başlamış durumda.

ABD’deki protestoların beklenen uzun vadeli etkileri

2010'dan itibaren önemli Amerikan protestolarının (Wall Street İşgalcileri, Black Lives Matter) yeni siyasi yıldızlar (AOCSquad) yaratması gibi, 2025 protestoları da yeni bir lider neslini başlatabilir. Ülkemizde de yeni ve genç liderlere ihtiyaç var. Bu protestolardan böyle liderler çıkması olası.

Bir diğer etki Musk'ın kaybı ile ilgili. Ülkemizde de, ABD'de de,  protestocular Musk'ın X'ine (Twitter) güvensizlik duyuyor ve merkezi olmayan platformlara (Bluesky, Mastodon) yöneliyor. Bu sadece X.com ile sınırlı kalmayabilir. Merkezi teknoloji yani Big Tech'in gücünün kalıcı olarak zayıflayacağı ve kullanıcıların artık haklarını daha çok farkında olacağı düşünülüyor. Ülkemizde de şu anda benzer bir eğilim görülüyor. Herkes X.com'u terkedip BlueSky'a ve Siber Güvenlik Kanunu sonrasında Whatsapp'ı bırakıp Signal'e kitleler halinde geçiyor.

Bir yandan da, aynen AKP hükümeti gibi, Musk ve Trump, demokrasi üzerinde milyarder kontrolü vizyonunu temsil ediyor. Şimdiki tepki, gelecekteki politikacıları teknoloji milyarderleriyle fazla yakınlaşma konusunda daha dikkatli hale getirecek. Ülkemizde de benzer bir durum söz konusu. Çünkü insanların artık düzgün yaşayamayacakları düzeyde bir ekonomik tablo söz konusu.

Amerikalı uzmanlar, protestoların küçük kalması veya şiddet içermesi durumunda ters tepebileceğine işaret ediyor. Yani protestoların başarıya ulaşması için boyut, disiplin ve ısrarcılık'ın şart olduğuna işaret ediliyor ve aşağıdaki şema sunuluyor.

“Protestolar büyürse, barışçıl kalırsa ve siyasi eylemle bağlantılı olursa   → Trump'ın gücünü zayıflatabilir, yeni çıkacak liderleri destekleyebilir ve ABD siyasetini ve teknolojisini yeniden şekillendirebilir” deniliyor. Bakalım ABD dedikleri kadar demokrasisine sahip çıkabilecek mi?

Trump - Musk ilişkisi ne durumda?

Elon Musk ve eski Başkan Donald Trump, şimdiye kadar hem işbirliği hem de gerilim ile karakterize edilen karmaşık ve gelişen bir ilişki sürdürdü. Trump'ın ABD başkanlığını devir almasından hemen sonra Ocak 2025'te Musk, Başkan Trump'a kıdemli danışman olarak atandı ve Hükümet Verimliliği Bakanlığı'nın (DOGE) fiili lideri oldu. Bu rol, hükümet operasyonlarını kolaylaştırmak için önemli çabalar içeriyor ve bu da yaygın işgücü azaltımlarına ve organizasyonel değişikliklere yol açıyor.

Ancak, son gelişmeler ortaklıklarında potansiyel değişimler olduğuna işaret ediyor. Musk'un önümüzdeki haftalardaki danışman pozisyonundan ayrılabileceğine dair haberler var. Bu durum, ABD'nin "Özel Hükümet Çalışanı (SGE)"  için verilen 130 güne de uyuyor (Kongre, 1962 yılında, yürütme organının, yasama organının ve bağımsız federal kurumların geçici olarak belirli roller için çalışan almasına olanak tanıyan "özel hükümet çalışanı (SGE)" rolünü yarattı. SGE'ler 365 günlük bir süre içinde hükümet için en fazla 130 gün çalışmakla sınırlıdır, ancak birden fazla yıl çalışabilirler ve ücretli veya ücretsiz olabilirler.)

Bazı kaynaklar bunu Trump-Musk arasında karşılıklı bir karar olarak tanımlarken, diğerleri Musk'un öngörülemeyen davranışının yönetim için siyasi bir sorumluluk haline geldiğini öne sürüyor.

Başkan Yardımcısı J.D. Vance, bu haberleri "sahte haberler" olarak değerlendirdi ve Musk'un yönetime "arkadaş ve danışman" olmaya devam edeceğini söyledi. Başkan Trump, Musk'un "istediği sürece" rolünde kalabileceğini, ancak Musk'un sonunda özel iş girişimlerine dönmek isteyebileceğini söyledi.

Gerçi politik anlaşmazlıklar ortaya çıkmaya başladı. Musk, özellikle Beyaz Saray ticaret danışmanı Peter Navarro'yu hedefleyerek, Trump'ın yeni tarife politikalarını açıkça eleştirdi. ABD ve Avrupa arasında yönetimin korumacı duruşuyla tezat oluşturan bir "sıfır tarife durumu" gerekliliğini dile getirdi. Bu eleştiri, Musk ve yönetimin kilit üyeleri arasındaki ekonomik stratejilere farklı bakış açılarını  gösteriyor.

Özetle, Musk ve Trump'ın ilişkisi hem işbirliği hem de çatışma yaşarken, mevcut göstergeler olası bir geçişe işaret ediyor ve Musk, yönetime gayri resmi bir bağlantıyı sürdürürken resmi danışman rolünden potansiyel olarak geri adım atabileceğini düşündürüyor.

Musk'ın Amerikan toplumu üzerindeki etkisi geriliyor...

Musk’ın davranışları (tartışmalı tweetler, rastgele saldırılar, kaotik yönetim tarzı) Trump için politik bir risk haline geldi. Trump kişisel olarak sevse de Musk’ın özellikle geleneksel Cumhuriyetçiler ve yabancı liderler arasındaki düşmanları hızla artıyor.

Halk arasındakine bakarsak da bir zamanlar vizyoner olarak gölen Musk’ın markası, şimdi daha toksik ve kutuplaştırıcı, daha az havalı, daha kaotik. Özetle Musk siyasi sermayesini yakıyor. Her ikisi birlikte çökebilir. Ve direniş büyürse Amerika'nın teknoloji ve siyasi manzarası 2026'ya kadar tamamen farklı olabilir.

Musk ve Trump kaybederlerse,hem popülist siyaset hem de teknoloji hakimiyetinde boşluk meydana gelir.  Gerçi ABD'de J.D. Vance gibi diğer sağcı figürler yükseliyor. Teknoloji tarafında, merkezi olmayan platformlar (Mastodon, Bluesky gibi) ve yeni merkeziyetsiz girişimler ivme kazanabilir. Bundan sonrasında hükümetler, teknoloji dünyası yani muhtemelen sosyal medya, yapay zekâ ve tekeller üzerinde daha sıkı kontrol uygulayacaklar.

                                                             /././

Vergi İdaresi, fiş/fatura almayana ceza kesemiyor…-Murat Batı-

Fiş/fatura almayana ise fiş/fatura alma zorunluluğu kanunen olmadığı ve ceza kesilse bile bunu mükellefe usulen tebliğ edemeyeceği için Vergi İdaresi, fiş/fatura almayana şu an ceza kes(e)memekte.

Vergi İdaresi, fiş/fatura almayana ceza kesemiyor…

Fiş/fatura almayana ve vermeyene yönelik cezalara ilişkin düzenlemeler 2 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7524 sayılı Kanunla yapılmıştı.

Fiş/fatura almama durumunda fiş/faturayı almayan tüketicilere 2024 yılı için 5 bin lira, 2025 yılı için 7 bin lira ceza kesileceği (VUK m.353/3) yakın tarihlerde basında sıkça kendine yer buldu. Mesela bir restorana gidip yemek yer ve fiş almadan çıkarsanız Vergi İdaresi yetkilileri size VUK m.353/3 uyarınca 7 bin lira ceza kesecek.

Yani 2 Ağustos 2024 günü yürürlüğe giren bu uygulama uyarınca fiş vermeyene para cezası kesileceği gibi almayana da kesilecek.

Ancak öğrendiğim kadarıyla 2024 yılı için 5 bin lira 1 Ocak 2025’ten itibaren de 7 bin liralık özel usulsüzlük cezası hiç kimseye kesil(e)medi.

Ayrıca VUK m.353 uyarınca belgeleri almak zorunda olanlar tarafından, idarenin bilgisine girmeden önce belgenin düzenlenmesi gereken süreyi takip eden beş iş günü içerisinde idareye bildirilmesi durumunda, alıcı adına özel usulsüzlük cezası kesilmeyecek. Bu nedenle Vergi İdaresi süresinde Cimer vs yolla fiş/fatura verilmediğini bildirenler hakkında bu cezayı kesmiyor.

Bu arada Vergi İdaresi, fiş almayanı tespit etmekte zorlanıyor ve ceza kesemiyordu. Ancak bu yolla bildirenler hakkında siz bunu bize bildirdiğiniz için size ceza kesmeyeceğiz diyerek aslında kesemeyeceği cezaya kendince bir gerekçe oluşturmuş.

7 Nisan 2025 günü yayımlanan Gelir İdaresi 2024 yılı Faaliyet Raporunda da buna ilişkin herhangi bir bilgi ya da veri bulunmamaktadır.

Vergi İdaresi fiş/fatura almayana neden ceza kesemiyor?

Bunun iki tane cevabı var; ilki nihai tüketicinin yani bizim alışveriş sonrası fiş/fatura alma zorunluluğumuz Kanunda düzenlenmemiş olması, diğeri ise kesilen cezanın tebliğ edilememesi sorunu bulunmakta…

Şöyle ki…

Vergi Usul Kanunu m.232 uyarınca kimlerin fatura alacağı ve vereceği net şekilde düzenlenmiştir. VUK m.233 de perakende satış vesikalarını düzenlemiştir. Ancak VUK m.232’de ya da başka bir maddede nihai tüketicilerin fiş/fatura alma zorunluluğunu düzenleyen bir hüküm bulunmamaktadır.

Özetle fiş/fatura almamaya yönelik kesilecek özel usulsüzlük cezasını düzenleyen VUK m.353/3’ün dayanağı bulunmamaktadır. VUK m.353/3 ile kanunen zorunlu tutulmayan yani nihai tüketiciye fiş/fatura alma gibi bir görev/sorumluluk yükleyen bir hüküm yokken Gelir İdaresinin fiş/fatura almadı diye 7 bin lira ceza kesmeye kalkması ilginç bir durumdur.

Nihai tüketicinin fiş/fatura/makbuz almasını zorunlu kılan tek hüküm VUK m.236’dır. Bu maddeye göre avukat, doktor gibi serbest meslek erbabı serbest meslek makbuzu düzenlemek zorunda ve müşterinin isteyip almasını da zorunlu tutmuştur. Yani bir avukattan serbest meslek makbuzunu istemek ve almak zorundasınız. Almazsanız o zaman idari para cezası kesilir. Çünkü kanunda açıkça bunu isteyip ve almak zorunda olduğunuz belirtilmiştir. Dikkat edilmesi gereken husus ise bunun sadece serbest meslek makbuzu için geçerli olmasıdır. Bu uygulama fiş/fatura vs için geçerli değildir.

Bir diğer husus ise kesilen cezanın tebliğ edilememesidir.

2 Ağustos 2024 tarihinden önce fiş/fatura almadığınız tespit edildiğinde kesilen ceza, bir tutanakla tespit edilir ve tutanağın bir nüshası size verilip -tutanak, ihbarname yerine geçerek- tebliğ edilmiş olurdu.

Ancak 2 Ağustos tarihinde yapılan değişiklikle ceza kesilene yapılacak özel tebliğ hükmü maddeden (VUK m.353/3) çıkarıldı. Yani ceza kesilmesi anında size tutanağın verilmesi artık tebliğ yerine geçmeyecek.

Bu çerçevede kesilecek cezanın muhataba nasıl tebliğ edileceği hususuyla alakalı maddede yeni bir açıklamaya yer verilmediğinden 2 Ağustos tarihinden itibaren bu şekilde kesilecek cezalara ilişkin genel tebligat hükümleri geçerli olacaktır. Daha açık bir ifadeyle Vergi Usul Kanunu’nda geçerli olan tebligat hükümleri burada da geçerli olacaktır. Yani vergi idaresi bir ihbarname düzenleyecek ve bunu size iadeli taahhütlü yolla tebliğ edecek.

Eminim şu an iyi de ben kimlik bilgimi vermeden çıkar gidersem Vergi İdaresi beni nereden bulacak? Diye düşünüyorsunuzdur. Kesinlikle haklısınız.   

En nihayetinde

Fiş/fatura düzenlemeyene (lokantacıya, markete vs.) VUK m.353 uyarınca özel usulsüzlük cezası kesiliyor ve bu, düzenlemeyene tebliğ ediliyor. Şu an bu şekilde uygulanıyor, burada bir sorun yok ve Maliye denetim elemanları sahada bu şekilde işlem yapıyor.

Ancak fiş/fatura almayana ise fiş/fatura alma zorunluluğu kanunen olmadığı ve ceza kesilse bile bunu mükellefe usulen tebliğ edemeyeceği için Vergi İdaresi, fiş/fatura almayana şu an ceza kes(e)memekte.

Sanıyorum şu an iyi de Vergi İdaresi kes(e)meyeceği bir ceza uygulamasını neden düzenler diye söyleniyorsunuzdur ki haklısınız. Bu sorunun cevabını belki Hazine ve Maliye Bakanlığı sosyal medya hesaplarından kamuoyuna bilgi olarak açıklar biz de öğrenmiş oluruz. Çünkü bunun cevabı bende yok…

                                                               /././

Gelir İdaresi Başkanlığı 2024 yılı Faaliyet Raporu verileri -Murat Batı-

Gelir İdaresi Başkanlığı 2024 yılı Faaliyet Raporunu 7 Nisan Pazartesi günü kendi internet sayfasında yayımladı.

Toplamda 203 sayfa olan Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 2024 yılı faaliyet raporu içinde Gelir İdaresinin fiziksel yapısı, merkezi ve taşra teşkilatı, insan kaynaklarına ilişkin muhtelif veriler, amaçlar ve hedefler, mükellef hizmetlerine ilişkin faaliyetler, elektronik ortamda yürütülen faaliyetler, öneriler ve daha birçok başlık bulunmaktadır.

Bu yazıda 2024 yılında Gelir İdaresi Başkanlığı nezdinde gerçekleşen bazı verileri sizlerle paylaşmak istemekteyim.

Gelir İdaresinin fiili kadro durumu

Gelir İdaresi Başkanlığının, 2024 yılında 580’i (%1,4) merkezde, 40.085’i (%98,6) ise taşra teşkilatında olmak üzere toplam 40.665 dolu kadrosu bulunmaktadır. Aşağıdaki tabloda son altı yılın merkez ve taşra personel sayısı görülmektedir.

2024 yılı itibariyle merkezde 202 kadın, 378 erkek toplamda 580 kişi; taşrada 16.480 kadın, 23.605 erkek toplamda 40.085 kişi görev yapmaktadır.

Vimer’de cevaplanan çağrı sayısı

VİMER’de 2024 yılında cevaplanan çağrı sayısı 1.023.118’dir. 31/12/2024 tarihi itibarıyla cevaplanan toplam çağrı sayısı 11.806.315’e ulaşmıştır. Ayrıca 2024 yılında mükellefin ilk aramasında cevaplanan çağrı oranı yüzde 97,89’dur.

Dijital vergi asistanı (GİBİ)

Yapay zeka destekli, makine öğrenmesi esası ile çalışan, kullanıcıların genel nitelikli, kişiye ve duruma özel olmayan mevzuat sorularının cevaplarına ve Başkanlığımız görev alanına giren elektronik hizmetlere dair yönlendirmelere ulaşabilecekleri, 7/24 hizmet verebilme kapasitesine sahip Dijital Vergi Asistanı (GİBİ) 23/1/2023 tarihinde www.gib.gov.tr internet adresinde uygulamaya açılmıştır.

GİBİ ile 2024 yılında 264.164 kullanıcının 579.997 adet sorusu cevaplanmıştır.

Mükellef e-Posta İletişim Sistemi (MEİS)

Mükelleflerin bağlı oldukları vergi dairesiyle kolay ve hızlı bir şekilde iletişime geçmelerini sağlamak amacıyla telefonla iletişimin yanında farklı bir iletişim kanalı ihtiyacını karşılamak üzere kurulan MEİS, 2024 yılı içerisinde uygulamaya konulmuştur. Bu sistem ile mükellefler vergi daireleriyle iletişime geçerek vergisel işlem ve süreçler hakkında güncel ve doğru bilgiye ulaşabilecekleri gibi elektronik uygulamalar hakkında tereddüt ettikleri konularda da destek alabilmektedirler.

MEİS üzerinden 23.365 tanesi 2024 yılına ait olmak üzere toplamda 29.511 e-posta ile mükellef kendi vergi dairesi ile kolaylıkla iletişime geçmiştir.

Mükellef geri bildirim sistemi

31/12/2024 tarihi itibarıyla Mükellef Geri Bildirim Sistemi aracılığıyla mükelleflerden toplam 40.761 adet talep ve bildirim alınmış, bu sayının 32.857 adedini işlem talepleri oluşturmakta olup 32.441 adedi ilgili birimler tarafından sonuçlandırılmıştır.

Genç girişimcilerde kazanç istisnasından yararlanan mükellef sayısı

Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle adlarına ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis olunan ve mükellefiyet başlangıç tarihi itibarıyla 29 yaşını doldurmamış tam mükellef gerçek kişilerin, faaliyete başladıkları takvim yılından itibaren üç vergilendirme dönemi boyunca GVk m.103/2.dilimde yer alan tutara kadar olan kısmı, belirlenen şartların sağlanması suretiyle gelir vergisinden istisna edilmiştir.

Aşağıdaki tabloda genç girişimci istisnasından yaralanan mükellef sayıları bulunmaktadır.

Sosyal içerik üreticiliği ile mobil cihazlar için uygulama geliştiriciliğinde kazanç istisnası

İnternet ortamında sosyal ağ sağlayıcıları üzerinden sosyal içerik üreticiliği ile mobil cihazlar için uygulama geliştirilmesinden elde edilen kazançlar Türkiye’de kurulu bankalarda bir hesap açılması ve bu faaliyetlere ilişkin tüm hasılatın münhasıran bu hesap aracılığıyla tahsil edilmesi şartıyla gelir vergisinden istisna olup hesaba aktarılan tutarlar üzerinden bankalarca yüzde 15 stopaj yapılmaktadır. Sosyal içerik üreticiliği ile mobil cihazlar için uygulama geliştirilmesine ilişkin istisnadan yararlanan mükelleflere ve bankalarca sorumlu sıfatı ile yapılan tevkifat tutarlarına ait bilgilere aşağıdaki tabloda yer verilmiştir.

Vergiye uyumlu mükelleflere vergi indirimi müessesesi

Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle gelir vergisi mükellefi olanlar ile kurumlar vergisi mükelleflerinden (finans ve bankacılık sektörlerinde faaliyet gösterenler, sigorta ve reasürans şirketleri ile emeklilik şirketleri ve emeklilik yatırım fonları hariç olmak üzere), 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda belirtilen şartları taşıyanların yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplanan verginin yüzde 5'ini, ödenmesi gereken gelir veya kurumlar vergisinden indirme imkânı bulunmaktadır.

Vergiye uyumlu mükellef indiriminden yararlanan gelir vergisi mükelleflerinin sayısına ve yararlanılan indirim tutarlarına ilişkin bilgiler aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

Vergiye uyumlu mükellef indiriminden yararlanan kurumlar vergisi mükelleflerinin  sayısına ve yararlanılan indirim tutarlarına ilişkin bilgiler aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

Elektronik beyanname

Gelir İdaresi Başkanlığınca elektronik ortamda e-beyanname sistemi üzerinden beyanname alınmasına 1/9/2004 tarihinde başlanmıştır. 2004 yılında kâğıt beyanname alınma oranı yüzde 98,75, elektronik beyanname alınma oranı yüzde 1,25 iken 2024 yıl sonu itibarıyla kâğıt beyanname alınma oranı yüzde 0,10, elektronik beyanname oranı yüzde 99,90 olmuştur.

Hazır beyan sistemi

1/3/2016 tarihi itibarıyla kullanımına açılan Hazır Beyan Sistemi; gelirleri sadece ücret, gayrimenkul sermaye iradı, menkul sermaye iradı ile diğer kazanç ve iratlardan veya bunların birkaçından veyahut tamamından ibaret olan gelir vergisi mükelleflerinin bu gelirlerine ilişkin beyannamelerini önceden hazırlayarak mükelleflerin onayına sunmaktadır.

2024 yılında, Hazır Beyan Sistemi üzerinden beyanname veren mükellef sayısına ve beyan edilen gelir türlerine ilişkin veriler aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

e-defter uygulaması

2024 yılı sonu itibarıyla uygulamanın başladığı günden itibaren e-Defter Uygulaması kullanmak amacıyla başvuru yapan ve izin verilen mükellef sayısı 781.584’tür.

e-fatura uygulaması

2024 yılı sonu itibarıyla; e-Fatura Uygulamasından yararlanan mükellef sayısı, 1.565.603’e ulaşmış olup 2.263 mükellef uygulamayı entegrasyon yöntemiyle kullanmaktadır. Uygulamanın başından bugüne 90 firma, teknik kılavuzlarda belirtilen testleri başarılı şekilde tamamlayıp özel entegratör izni almıştır. 2024 yılı sonu itibarıyla 1.486.941 mükellef özel entegratörler üzerinden e- fatura uygulamasına dâhil olmuş, 76.399 mükellef de GİB Portal üzerinden e-fatura düzenlemiştir.

Yıllar itibarıyla e-Fatura Uygulamasından yararlanan mükellef sayısı, düzenlenen e-fatura sayısı ve tutarlarına ilişkin bilgiler aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

e-arşiv fatura uygulaması

e-Arşiv Fatura Uygulamasında 31/12/2024 tarihi itibarıyla kayıtlı kullanıcı sayısı 1.549.138’e ulaşmış olup 128 mükellef uygulamayı entegrasyon yöntemiyle kullanmaktadır. 31/12/2024 tarihi itibarıyla 1.487.439 mükellef e-arşiv fatura uygulamasına dâhil olmuş, 61.571 mükellef de e-arşiv fatura düzenlemiştir.

509 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile getirilen zorunluluk kapsamında, faaliyeti gereği fatura düzenlemek zorunda olan mükelleflerden, e-Arşiv Fatura Uygulamasına dâhil olmayan 1.986.257 mükellef tarafından 2024 yılında toplam 83.958.509 adet e-arşiv fatura düzenlenmiştir.

e-irsaliye

2024 yıl sonu itibarıyla, e-İrsaliye Uygulamasından halihazırda 402.985 mükellef yararlanmakta olup GİB’den e-irsaliye özel entegratörlük izni alan mükellef sayısı ise 85’dir.

e-bilet

2024 yıl sonu itibarıyla, e-Bilet Uygulamasından halihazırda 832 mükellef yararlanmakta olup GİB’den e-bilet özel entegratörlük izni alan mükellef sayısı ise 16’dır.

e-serbest meslek makbuzu

2024 yıl sonu itibarıyla 241.933 mükellef özel entegratörler üzerinden, 89.275 mükellef GİB Portal üzerinden e-SMM düzenlemiştir. Ayrıca e-serbest meslek makbuzu hizmeti vermek üzere GİB’den özel entegratörlük izin belgesi alan 57 mükellef bulunmaktadır.

e-müstahsil makbuzu

54.681 mükellef özel entegratörler üzerinden, 3.039 mükellef de GİB Portal üzerinden e-MM düzenlemiştir. GİB’den özel entegratörlük izni alan 66 mükellef bulunmaktadır.

Yaygın ve yoğun denetim sayıları

2024 yılında belirlenen sektörlerde ve küme işyerlerinde 81 İlde eş anlı olarak denetim çalışmaları yapılmıştır. Bu kapsamda villa ve konut kiralama, düğün salonları, güzellik merkezleri, kiralık araç sektörü, turizm sektörü, OSB, hâl ve yol denetimleri de dâhil olmak üzere birçok alanda yapılan saha denetimlerinde toplam denetim sayısı 1.125.541’e ulaşmış, kayıt dışı faaliyet gösterdiği tespit edilen 32.258 kişi için yeni mükellefiyet tesis ettirilmiş, 3.601 işçi tespiti yapılmış olup 7.494.319.007 TL usulsüzlük cezası kesilmiştir.

Bandrol denetimleri

Gelir İdaresi Başkanlığınca 2024 yılında 16.209.336 adet tütün mamulü ve alkollü içki denetlenmiş olup bandrolsüz, taklit bandrollü ve yanıltıcı bandrollü olarak tespit edilen 1.181.235 paket tütün mamulü ve 755.215 şişe alkollü içki kolluk birimlerine bildirilerek adli sürecin başlatılması sağlanmıştır. Bu dönemde, ayrıca 682.394.078 adet makaron denetlenmiş, bandrolsüz, taklit bandrollü ve yanıltıcı bandrollü olarak tespit edilen 115.157.809 adet makaron kolluk birimlerine bildirilerek adli sürecin başlatılması sağlanmıştır.

Vergi dairesi müdürlerince yapılan inceleme

Gelir İdaresi Başkanlığınca 81 İl Vergi Dairesi Müdürlerince 2024 yılında yapılan vergi incelemeleri sonucunda; 2.410 mükellef incelemeye tabi tutulmuş, 3.851 adet vergi inceleme raporu düzenlenmiş, 2.316.139.823 TL matrah farkı üzerinden 730.617.303 TL vergi farkı bulunmuştur.

Muhbire ödül

1905 sayılı Kanun uyarınca 2024 yılında ihbarda bulunan 160 kişiye ödenmek üzere toplam 22.398.978 TL ihbar ikramiyesi ödeneği ilgili vergi dairesi müdürlüklerine gönderilmiştir.

İzaha davet

Gelir İdaresi Başkanlığının ilgili birimleri tarafından yapılan çalışmalar sonucunda,

- 26.014 mükellef vergi ziyaına neden olduğu yönünde emareler bulunması sebebiyle izaha davet edilmek üzere, 59.599 mükellefe sahte ve muhteviyat itibarıyla yanıltıcı belge kullanma fiili bakımından Kanunda belirlenen kriterleri taşıması sebebiyle ön tespit yazısı tebliğ edilmek üzere,

toplam 85.613 mükellef ön tespit ve izah değerlendirme komisyonlarına gönderilmiştir.

İzaha Davet Müessesesi, Gelir İdaresi Başkanlığı ilgili birimlerinde kurulan ön tespit ve izah değerlendirme komisyonlarınca uygulanmakta olup söz konusu müessese kapsamında 117.565 adet beyanname mükellefler tarafından verilmiştir.

Uzlaşma sonuçları

Merkezi uzlaşma komisyonuna başvuru sayısı 25 adet bunun 15’i uzlaşılmış 10 adedi ile uzlaşılamamıştır. Uzlaşmaya konu vergi tutarı 1.168.747.265 lira ve bunun 368.143.505 lirası uzlaşmaya konu olmuştur.

Merkezi Uzlaşma Komisyonu, Vergi Daireleri Koordinasyon Uzlaşma Komisyonu ve 2024 yılı Türkiye geneli tarhiyat sonrası uzlaşma sonuçları bilgilerini içeren tablolar aşağıda yer almaktadır.


**Usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları 14/10/2021 tarihli ve 7338 sayılı Kanun ile uzlaşma kapsamına alındığından bu cezalara ilişkin uzlaşma sonuçları 2022 yılından itibaren verilmiştir.

                                                                  /././

T-24


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -3 Mayıs 2025-

Hariciye'nin 105. yılı -Hasan Göğüş- Son dönemde sınav yönetmeliğinde yapılan değişikliklerle bakanlığa girişin kolaylaştırılması, mesle...