TÜSİAD Dosyası -(IV) TÜSİAD emperyalist merkezlerle de iç içe -Murat Akad-
Sermayedar kulübünün emperyalist merkezlerle ilişkileri, halkın değil Türkiye sermayesinin çıkarları doğrultusunda geliştiriliyor. Emekçilerinin payına ise sömürü mekanizmasının uluslararasılaşma düzeyinin yükselmesi ve sömürünün artması düşüyor.
Türkiye’deki büyük sermayenin örgütü sıfatına sahip olan TÜSİAD, doğal olarak uluslararası sermaye ile de yakın ilişki içerisinde bulunuyor. Türkiye sermayesinin küresel olmanın kurallarını yerine getirmesinin en önemli gereklerinden biri Batılı emperyalist ülkeler ve kurumlarla da iyi ilişkiler içerisinde olmak.
TÜSİAD bu konuda kurumsal bir yaklaşım sergiliyor ve bu ilişkileri sistematik bir biçimde yürütüyor. Bunun için yararlandığı araçlardan biri “yuvarlak masa” olarak adlandırdığı çalışma alanları arasında yer alan “AB ve Transatlantik İlişkiler” yuvarlak masası. Masanın amacı şöyle ifade ediliyor:
“AB ve Transatlantik İlişkiler Yuvarlak Masası, Türkiye’nin evrensel demokratik ilkeler ve modern piyasa ekonomisi çerçevesinde küresel entegrasyonunun, refah ve rekabet düzeyinin artışına katkı sağlamak, dış ilişkilerini öncelikli olarak AB üyelik süreci, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve dört temel özgürlük (malların, hizmetlerin, sermayenin, kişilerin serbest dolaşımı) temelinde izlemek ve bu süreçte reformlara destek vermek amacı ile çalışmalar yürütüyor. Bu çerçevede, AB başkentlerine ziyaretler, AB'deki muadil kuruluşlarımızla ortak politika alanlarına odaklı işbirlikleri, ABD ve AB'de düşünce kuruluşları ve TÜSİAD Küresel Siyaset Forumu ile ortak etkinlikler ve projeler gerçekleştiriyor. Türkiye'nin AB, Birleşik Krallık ve ABD ile ilişkilerinin geliştirilmesi, transatlantik ve bölgesel ilişkilerin takibi alanında çalışmalar yürütüyor.”
Masanın ABD, Almanya, Fransa, Birleşik Krallık, İtalya ve Hollanda ile ilişkilere yoğunlaşan alt çalışma grupları da bulunuyor.
TÜSİAD’ın, ilişkilerin doğrudan yürütülebilmesi için Brüksel, Washington, Berlin ve Paris’te temsilcilikleri de var. TÜSİAD’a göre Washington temsilciliğinin işlevleri arasında şu da var: “TÜSİAD Washington Temsilciliği, ABD siyasetinin oluşturulmasında katkı sağlayan düşünce kuruluşlarından Brookings Enstitüsü (The Brookings Institute), The German Marshall Fund (GMF) ve Council on Foreign Relations (CFR) ile ortak Türkiye programlarının oluşturulmasına yardımcı olmaktadır.”1 Bu kurumların ABD devleti ile uzun yıllara dayanan iç içeliği ve ABD dış politikasındaki belirleyicilikleri düşünüldüğünde, ülkemizin ABD dış politikası doğrultusunda manipüle edilmesinde TÜSİAD’ın rolünün bir başka boyutu daha net olarak görülmektedir.
Benzer bir ifade Brüksel temsilciliği için de kullanılıyor: “Temsilcilik, AB karar süreçlerinde önemli katkıları olan birçok düşünce kuruluşunda iş dünyasını ve Türkiye'yi temsil etmektedir.”2 TÜSİAD bu kanal aracılığıyla AB’nin Türkiye ile ilgili politika süreçlerinde etkili olmaya çalışıyor.
TÜSİAD, emperyalist merkezlerin doğrudan parçası olan kimi kuruluşlarla ortak etkinlikler düzenliyor. ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarından olan ve yukarıda da adı geçen Brookings Enstitüsü bunlardan biri. İki kuruluşun Temmuz 2023’te düzenlediği “Türkiye-ABD ilişkileri ve ABD Dış Politikası” başlıklı toplantıda Türk-Amerikan ilişkilerinin seyri, her iki ülkenin dış politika öncelikleri, transatlantik ilişkilerin durumu ve 2023’te Litvanya’nın Vilnius kentinde yapılan NATO zirvesinden beklentiler ele alındı.3
Yine yukarıda adı geçen Center for Foreign Relations ise ülkemizde daha çok, her yıl düzenlenmesine öncülük ettiği Bilderberg toplantıları ile tanınıyor. Bilderberg toplantıları, emperyalist dünyanın önde gelen bazı siyasetçileri, iş insanları, medya ve akademi çevrelerinden 120-150 ismin bir araya gelmesi ile yapılan özel toplantılar. Bu toplantılar Türkiye’de de üç kez düzenlendi ve 2007’de İstanbul’da yapılan üçüncüsüne katılanlar arasından dönemin TÜSİAD başkanı ve yöneticileri de vardı.4 O dönemde Bilderberg Türkiye temsilciliğini ise Mustafa Koç yürütüyordu. Bilderberg Kulübü olarak da anılan bu oluşuma, “dünyayı yöneten gizli örgüt” gözüyle bakılıyor. Elbette dünyadaki emperyalist-kapitalist sistemi “gizli bir elitler kulübü” yönetmese de bu topluluğun siyasi bir nüfuzu olduğu açık. TÜSİAD da bu topluluğun parçası olma çabasından vazgeçmiyor.
AB, NATO üyeliği öncelikli
TÜSİAD kurulduğu dönemden itibaren Türkiye’nin Batı emperyalist ittifakının bir parçası olması gerektiğini savundu. Batılı emperyalist ülkelerle yakın işbirliği ve müttefiklik ilişkileri, buna paralel olarak NATO üyeliği, AB’ye uyum ve üyelik sürecinin gereklerinin yerine getirilmesi her zaman TÜSİAD’ın öncelikleri arasında yer aldı.
1996 yılında Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Anlaşması’nın imzalanması sürecinin en önemli mimarlarından biri TÜSİAD idi. Ardından 2000’li yılların başında AKP iktidarının da hizalandığı ve iktidarının ilk döneminin taşıyıcı kolonlarından biri olan Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci üzerinden yükselen Avrupa Birlikçilik’te de değişik düzeylerde TÜSİAD önemli rol üstlendi. Halihazırda AB Yeşil Mutabakat sürecine uyum başta olmak üzere kamunun doğrudan ilgili kurumlarıyla birlikte en düzenli ve yoğun faaliyeti yürüten aktör yine TÜSİAD.
2013-2014 yıllarında TÜSİAD başkanlığı yapan Muharrem Yılmaz, derneğin o dönemde yayımladığı Görüş isimli dergide yer alan makalesinde, Türkiye’nin ABD ile AB’nin oluşturacağı Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’nın (TTYO) bir parçası olması gerektiğini vurguluyor. Barack Obama’nın başkanlığı döneminde ortaya atılan bu girişim, Donald Trump’ın ilk başkanlık döneminde, Trump’ın bugünküne benzer politikaların ilk adımlarını atması medeniyle akamete uğradı. Ancak Yılmaz makalesinde TTYO’yu “ekonomik NATO” olarak tanımlıyor ve bunun dünyanın en büyük ekonomik ittifakı olacağını, Türkiye’nin de bunun dışında kalmaması gerektiğinin altını çiziyor.
TÜSİAD, her fırsatta Türkiye’nin NATO üyeliğinin Batı açısından stratejik önemine vurgu yapıyor. Örneğin 2017’de ABD’nin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize vermeyi durdurması ile yaşanan kısa süreli krizde “NATO müttefikliği çerçevesinde bölgesel ve küresel istikrar açısından iki ülke ilişkileri belirleyicidir” ifadesi ile ABD’ye kararı gözden geçirme çağrısında bulunmuştu.5 TÜSİAD’ın ülkemizin NATO üyeliğine ve NATO’daki rolüne ne kadar önem verdiği, zaman zaman düzenlediği etkinlikler ya da yayımladığı belgeler üzerinden de kolayca anlaşılabiliyor. Etkinliklere bir örnek Eylül 2022’de düzenlenen “Küresel Güvenlik Mimarisinde NATO’nun Yeni Stratejisi ve Türkiye’nin Rolü isimli söyleşi. Prof. Dr. Evren Balta’nın yönetimindeki toplantıda, “küresel jeopolitikte meydana gelen son gelişmeler ışığında NATO’nun yeni dönemdeki rolü, bu rolün transatlantik ilişkiler ve AB stratejik pusulası ile etkileşimi, NATO-Rusya ilişkisinde yeni evre ve Türkiye’nin konumu” ele alındı. Etkinlik, TÜSİAD’ın Küresel Siyaset Forumu tarafından düzenlendi. E. Balta Forum’un Akademik Koordinatörü sıfatını taşıyor. TÜSİAD emperyalist merkezlerle ilgili siyaset üretiminde akademik çevrelerin görüşlerinden bu şekilde yararlanıyor.6 Bu tür etkinliklere akademisyenlerin yanında diplomatlar da katılıyor.
TÜSİAD rota düzeltiyor
AKP döneminde Türkiye dış politikasında göreli manevra alanlarının geliştirilmesi girişimlerine karşı TÜSİAD bir taraftan destekleyici bir taraftan rota belirleyici bir rol üstlendi. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali bu açıdan önemli bir örnek oluşturdu. Mart 2022’de yayımlanan TÜSİAD basın açıklamasında bir yandan Rusya ile ilişkilerin belirli bir dengede yürütülmesi gerektiği belirtilirken, Türkiye’nin asıl yerinin Batı ittifakı olduğu vurgulanıyor. Yazıda Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının Batı’nın yeniden safları sıklaştırmasını, dünya sahnesine yeniden etkili olarak geri dönmesini sağladığı, bunun tarihi bir dönüm noktası olduğu söyleniyor. Ortaya çıkan yeni durumun Türkiye’nin Transatlantik ittifakı ile ilişkilerini ve AB ile uyum sürecini yenilemesini gerektirdiği vurgulanıyor. Daha da önemlisi, Montrö Antlaşması gereği bölge ülkeleri ile bir denge tutturulmasının zorunlu olduğu, ancak Transatlantik ittifakının Türkiye’nin güvenliğine olan katkısının göz ardı edilemeyeceği belirtiliyor.7 Kısacası, o dönemde daha fazla gündemde olan Montrö Antlaşması’nın gerektiğinde emperyalizmin çıkarları doğrultusunda delinmesi gibi tehlikeli bir adımın atılabileceği vurgulanmış oluyor.
Aynı yazıda, Türkiye’nin NATO ve Avrupa Konseyi’ndeki batılı ve demokratik kimliğinin çevresindeki belirsizliklerin giderilmesi gerektiğinin de altı çiziliyor.
Benzer bir “rota düzeltme” çabası, TÜSİAD yönetimi ya da derneğin önde gelen isimleri dışında, dernek için üretim yapan akademisyen ya da araştırmacılardan da geliyor. Özellikle son yıllarda AKP’nin “otonomi” arayışı ve Batı ittifakı dışındaki ülkelerle ilişkileri geliştirme girişimlerine karşılık, Türkiye’nin asıl yerinin Batı ittifakı olduğuna çubuk bükülüyor. Batı ittifakı dışındaki ülkelerin başını çektiği iddia edilen BRICS üyesi ülkeler ya da bu ülkelerin çevresinde konumlanan ülkelerle ticari ilişkilerin geliştirilmesi gerektiği vurgulanırken, güvenlik politikalarının Batı’dan bağımsız düşünülmemesi gerektiğinin altı çiziliyor.
TÜSİAD’ın dış ilişkilerinin son derece önemli bir parçası, Türkiye’nin dış politikasına yön verme çabası ile birlikte yürüyen uluslararası sermaye ile bağlantılar. Batılı ülkelerin, ve özellikle ABD, Britanya, Almanya, Fransa gibi önemli emperyalist merkezlerin eşdeğer kurumları ile sistematik ilişkiler yürütülüyor. Bu ilişkiler, emperyalist merkezlerdeki temsilcilikler ve iletişim ağları üzerinden şekillendiriliyor.
Bir sermayedar kulübü olarak TÜSİAD tüm bu siyasi ve ekonomik ilişkileri, “Türkiye’nin çıkarları” doğrultusunda geliştirdiğini iddia ediyor. Oysa ki emperyalist merkezlerle geliştirilen bu ilişkiler, halkımızın değil Türkiye sermayesinin çıkarları doğrultusunda geliştiriliyor. Ülkemiz emekçilerinin bu ilişkilerden payına düşen ise sömürü mekanizmasının uluslararasılaşma düzeyinin yükselmesi ve sömürünün artması oluyor.
1 https://www.tusiad.org/tr/tusiad/temsilcilikler/item/8798-tusiad-washington-dc-temsilciligi
2 https://www.tusiad.org/tr/tusiad/temsilcilikler/item/8799-tusiad-ab-bruksel-temsilciligi
3 https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/11331-tusi-ad-brookings-enstitusu-ortakliginda-turkiye-abd-iliskileri-ve-abd-dis-politikasi-toplantisi-duzenlendi
4 https://tr.wikipedia.org/wiki/Bilderberg_Toplant%C4%B1lar%C4%B1
5 https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/9805-tusiad-basin-bulteni-9-ekim-2017
6 https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/11057-tusi-ad-kuresel-siyaset-forumu-kuresel-guvenlik-mimarisinde-nato-nun-yeni-stratejisi-ve-turkiye-nin-rolu-nu-ele-aldi
7 https://tusiad.org/en/press-releases/item/10935-transformation-triggered-by-the-russian-ukrainian-war /././
TÜSİAD Dosyası –(V)| AKP döneminde sanayi sermayesi için teşvik muslukları sonuna kadar açıldı -Nevzat Evrim Önal-
AKP iktidarı, sermaye talepleri doğrultusunda sürekli güncellenen teşvik sistemiyle en çok TÜSİAD sermayesini ihya etti. 2017’den bu yana uygulanan “süper teşvikler”den yararlanan yatırımların üçte ikisi TÜSİAD üyesi sermaye gruplarına ait.
Eğer sermayedarsanız, Türkiye sizin için bir vergi cennetidir. Şirketlerin kârlarından kurumlar vergisinin bütçedeki payı yüzde 15’i bile bulmaz. Başlıca dolaylı vergi kalemleri olan KDV de, ÖTV de bütçede ayrı ayrı daha fazla yer tutar ve bu vergiler zengin yoksul ayırmaz. Gelir vergisi vardır, “artan oranlı” olması yani zenginden daha yüksek oranda alınması beklenir. Onun da en yüksek diliminin alt sınırı yılda 4 milyon 300 bin ya da ayda 358 bin TL kazançtır. Bu kuşkusuz sıradan bir emekçi için çok yüksek bir rakamdır, ama en yüksek gelir vergisi dilimi bu şekilde belirlendiğinde müşterisi eksik olmayan bir dişçi Koç ailesinin herhangi bir üyesiyle aynı oranda gelir vergisi verir.
Bunun ötesinde, Erdoğan’ın sarayının ihtişamına ya da konvoylarının uzunluğuna rağmen Türkiye’de devletin ekonomideki payı bayağı küçüktür. Türkiye’de 2023 rakamlarıyla devlet gelirleri gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 28’i kadardır ve bu oran İrlanda hariç tüm Avrupa Birliği ülkelerinin, Rusya, Japonya, Kanada ve Avustralya’nın, hatta liberalizmin beşiği ABD’nin tamamının gerisindedir.
Böyledir, çünkü Türkiye’de devlet, sermayedar sınıfı vergilendirmemektedir. Kâğıt üzerinde vergilendiriyor gibi göründüğü durumlarda dahi sonrasında bu vergilerden muaf tutarak, ödenmeyen vergi borçlarını silerek ya da şirketlerin asli faaliyetlerine dair harcamaları (örneğin sermaye yatırımlarını) dahi vergiden düşmelerine olanak tanıyarak sermaye sınıfı kayırılmaktadır.
Bu yazıda genel olarak Türkiye’nin sermayedar sınıfını değil özel olarak TÜSİAD’ı ele alacağız. TÜSİAD, Türkiye’nin sermayedar sınıfının en zengin, en tekelleşmiş kesimidir ve AKP ile arasındaki gerilimler bir yana, en fazla kayırılmaktadır.
İSO 500 ile ‘Kurumlar Vergisi Rekortmenleri’ni karşılaştırırsak…
AKP diskurunda, bilhassa da Erdoğan’ın söylevlerinde bir süredir fetiş hale gelen “yerli ve milli üretim” büyük ölçüde TÜSİAD’a mensup sermayedarlara ait tesislerde gerçekleştirilmektedir ve görünüşe göre Türkiye’de özel sanayi, bu fetişleştirmenin bir parçası olarak, vergi sisteminin tamamen dışına çıkartılmış gibi görünüyor. Bunu gözlemek için, İstanbul Sanayi Odası’nın her yıl yayınladığı, Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarını listeleyen İSO 500 listesi ile 2023’ün kurumlar vergisi rekortmenleri listesine bakılabilir.
Öncelikle, ilk görülecek şey şu: Kurumlar vergisini esasen bankalar ödüyor. 2023 yılında en yüksek 100 vergi tahakkukunun toplamı 212 milyar TL olmuş, bunun 126’sını bankalar ödemiş. En yüksek kurumlar vergisi ödeyen ilk 8 şirket bankalar. Kendisi hiçbir değer üretmeyen finans sektörünün vergide böylesine önde olması, devletin vergiyi “dolaylı alma” prensibinin bir başka yansımasını oluşturuyor. Ekonomik değer üretim faaliyetlerinde, yani esasen tarım ve sanayide ortaya çıkıyor. Finans ve ticaret, kendisi bir değer üretmese de, burada ortaya çıkan değerden pay alıyor. Dolayısıyla kurumlar vergisi “rekortmenlerinin” bankalar olması, finansın ekonomideki baskınlığının yanı sıra, aynı zamanda sanayinin pek de vergilendirilmiyor olduğunu gösteriyor.
En büyük sanayi kuruluşlarının vergi performanslarına baktığımızda, bunu hemen görüyoruz. Koç’un özelleştirme furyasından çok ucuza kapattığı ve İSO 500’e göre Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşu olan TÜPRAŞ, 2023’te 64 milyar kâr etmiş, 5,3 milyar lira vergi vererek vergi rekortmenleri listesinde 11’inci olmuş. Oran yaklaşık yüzde 8, 2023 kurumlar vergisi oranı ise yüzde 25’ti.
İSO 500 listesinde aşağı doğru devam ettiğimizde, 8. sıraya kadar olanları vergi rekortmenleri listesinin ilk 100 sırasında bulamıyoruz. Koç’un iki diğer şirketi Ford Otosan ve Arçelik İSO 500 sıralamasında sırasıyla ikinci ve sekizinciler, kendilerine ilk 100 vergi rekortmeni arasında rastlayamıyoruz.
Böylece TÜSİAD üyeleri açısından ilk 10’u bitiriyoruz.
Yazıyı okunamayacak bir uzunluğa çıkartmamak için devamını meraklısına bırakıyorum. Ama özetin özeti şu, iş vergi ödemeye geldiğinde “Türk Sanayici ve İş İnsanları”nın sanayi şirketleri meydanda yok.
Üstelik bu bahsettiğimiz rakamlara silinen vergi borçları dahil değil.
Vergi ödemekten kaçınmayı mümkün kılan en güçlü mekanizma teşvikler. Yatırımlar başta olmak üzere çeşitli gerekçelerle bir dizi vergi muafiyeti ve indirimi uygulanıyor. Teşvik sisteminin içerdiği destekler vergi alınmamasından ibaret değil.
Süper teşviklerin üçte ikisi TÜSİAD sermayesine
2017 yılında uygulanmaya başlayan, “süper teşvik” olarak da adlandırılan “Proje Bazlı Teşvik Sistemi”nden en çok yararlanan TÜSİAD üyesi sermaye grupları oldu. 2017-2022 döneminde bu kapsamda 19,2 milyar dolarlık 31 projeye çok geniş destekler sağlandı. 31 projenin 15’i 13 milyar dolar yatırım tutarıyla TÜSİAD üyesi gruplara ait projelerdi. Proje tutarı üzerinden bakıldığında desteklerin üçte ikisinden fazlası, tahminen 6 milyar doları aşan parasal büyüklükte teşvik bu gruplara aktarıldı. Kurumlar vergisi indirimi, KDV ve gümrük vergisi muafiyeti, nitelikli personel desteği, sigorta primi işveren hissesi desteği, yatırım yeri tahsisi, enerji desteği, kamu alım garantisi, altyapı desteği gibi konularda verilen destekler, yatırım tutarının yarısından başlayıp yatırım tutarının tamamına kadar çıkabiliyor.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı verilerine göre TÜSİAD üyelerinin söz konusu desteklerden yararlanan yatırımları ve yatırım tutarları aşağıdaki tabloda görülüyor.
Kaynak: Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Teşvik sistemi: Sermayenin ihtiyaçlarına uygun sürekli tasarım
Elbette AKP iktidarı döneminde TÜSİAD sermayesine sağlanan teşvikler/destekler “süper teşvikler”den ibaret değil. Sermaye sınıfının talepleriyle 23 yıla yaklaşan iktidar dönemi boyunca genişletilen ve çeşitlendirilen teşvik sisteminden en çok yararlanan yine TÜSİAD üyesi sermaye grupları oldu. Yukarıda işaret edildiği gibi Türkiye’nin en büyük şirketlerinden biri olan Ford Otosan başta olmak üzere özellikle imalat sanayiinde faaliyet gösteren sermaye grupları, yatırımlarının, ihracatlarının, yerli üretimle ithalat ikamesinin, istihdamın, enerji verimliliğinin “ödülü” olarak süreklileşmiş vergi muafiyetleri ve indirimleri, sigorta primi destekleri, faiz indirimleri, yatırım yeri tahsisi gibi desteklerle ihya edildiler. “Süper teşvikler” öncesinde başlayan, hâlâ devam eden “öncelikli yatırımlar”, “stratejik yatırımlar” kapsamındaki desteklerden aslan payını büyük sermaye grupları aldı.
Sadece 2020-2024 dönemi için yatırım teşvik belgesi düzenlenen projelerin sabit sermaye yatırım tutarı 88 milyar dolar. Söz konusu tutarın minimum yüzde 20’si tutarında desteğe konu olduğu tahmin edilebilir, yani 17,5 milyar dolarlık bir teşviğin sermaye aktarıldığı söylenebilir. Bu tutarda TÜSİAD sermayesine akan payın yarıdan fazla olduğu da yine tüm ekonomideki payları baz alınarak rahatlıkla öne sürülebilir. Tüm AKP dönemi için sadece teşviklerden alınan payın, birkaç yüzü geçmeyen sermaye grubu için 50 milyar doları aşmış olması olası.
Teşvikler kapsamında zikredilen büyüklükler/rakamları bir ölçeğe oturtmak güç olabilir. Ancak özelleştirmeler ve serbestleştirmeler, Kamu-Özel İşbirliği modeliyle aktarılanlarla birlikte düşünüldüğünde ülkenin kaynaklarının kesintisiz biçimde sermayeye transfer edildiği görülüyor. Sermayenin genişlemesi, zenginleşme birtakım usülsüz ihaleler, yolsuzluklar, yandaş kayırmalarla değil, çok sistematik, çok kitabına uygun bir sistemin ürünü. Halktan çalınanlar çok büyük.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder