Fatsa Fikri Sönmez bu şafaklarda + Nesilden nesile bir yolculuktur Fatsa - BİRGÜN -

Fatsa Fikri Sönmez bu şafaklarda

Bu hafta, Fikri Sönmez’in ölümünün 40. yılında, Fatsa’yı yaratan fikri ve mücadeleyi, Fikri Sönmezlerin yoldaşları Hasan Arslan ve Atıf Özgel ile konuştuk. Öncü Durmuş, mücadelenin kuşaktan kuşağa nasıl sürdüğünü anlattı.

Tam 40 yıl önce, 4 Mayıs 1985’te, Fatsa’nın devrimci belediye başkanı Fikri Sönmez hayatını kaybetti. Henüz 12 Eylül bir fısıltı gibi konuşulurken, Mayıs 1980’de darbenin öncülü sayılabilecek Nokta operasyonuyla, Fatsa’da ülke tarihinin en özel devrimci demokrasi örneklerinden birine 3 jandarma komando birliği, bir mekanize piyade tugayıyla saldırıldı. Dönemin 3. Milli Cephe hükümeti Başbakan Demirel, Çorum’da ülkücü faşistler katliam yaparken, “Çorum’u bırak, Fatsa’ya bak” diyerek, esas tehlikeye işaret edecekti. Halkın kendi kendini yönettiği bir devrimci demokrasi deneyimi, Türkiye’de egemenler için Alevi yerleşimlerine yayılan katliamlardan çok daha tehlikeliydi. Mayıstan temmuza kadar süren operasyonda Belediye Başkanı Fikri Sönmez gözaltına alındı, nitekim tek kriz Fatsa değildi, Yeni Çeltek’te, Aşkale’de, ODTÜ’de halk kendi kendini yönetebilmenin, hakça ve emekten yana bir ülke mücadelesinin imkânlarını yaratmaya başlamıştı ki aylar sonra Fatsa’ya yapılan, 12 Eylül ile tüm Türkiye’ye yaşatıldı. 4 Mayıs 1985’te Fikri Sönmez, işkenceyle geçen yılların ardından henüz 47 yaşında hayatını kaybetti.

Belediye süreci öncesinde de Karadeniz’in bereketli toprakları 27 Mayıs sonrası oluşan iklimde ’68 kuşağı devrimci gençlere, fındığına sahip çıkan köylülere, devrimci öğretmenlerin mücadelesine tanıklık etmiş, Fatsa Fikri bu kesintisiz mücadele içerisinde ortaya çıkmıştı. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Sedat Göçmen, bugün hor görülen, “bir şey olmaz” denilen topraklarda başka bir hayatı, başka bir ülkeyi örgütleme mücadelesinde, Türkiye’nin en güzel tarihine adını yazdı.

Bu hafta, Fikri Sönmez’in ölümünün 40. yılında, Fatsa’yı yaratan fikri ve mücadeleyi, Fikri Sönmezlerin yoldaşları Hasan Arslan ve Atıf Özgel ile konuştuk. Öncü Durmuş, mücadelenin kuşaktan kuşağa nasıl sürdüğünü anlattı.

HASAN ARSLAN: FATSA’NIN GÜCÜ GEÇMİŞİNDEN GELİR

Fatsa deneyiminde Devrimci Yol süreci bize yol gösteren önemli bir süreçtir. Ancak biz Fatsa’da birdenbire bu süreci yaşamadık. Burada ’60’lı yıllardan beri gelişen bir süreç var. 27 Mayıs sonrası dönem bizim kuşağın bilinçlenme dönemi, “Solda ne yapabiliriz, dünyada sol ne yapıyor” diye sorguladığı dönem. Bizim için o yüzden 12 Mart’a giden süreç çok önemli ve bilgilendiricidir. 1965 senesinde Türkiye Öğretmenler Sendikası kuruldu, ben öğretmenlikten atılana kadar Ünye’de başkanlığını yürüttüm. ’69 yılında TÖS’ün bir eğitim boykotu oldu. O süreçte öğretmenlerin örgütlülüğü %70’in üzerinde, Ünye’de Fatsa’da bu oran çok daha yüksek. Bölgedeki bütün okullar bu boykotla kapatıldı. Ancak Türkiye’de gelişen devrimci gençlik dalgasının yükselmesiyle birlikte 1969 yılından sonra TİP’in geldiği nokta bizi kapsamamaya başladı, yetersiz gelmeye başladı, artık yerine başka bir siyasetten, DEV-GENÇ ve Mahirlerin çizgisinden söz edilmeye başlandı. Çünkü Türkiye gibi geri bıraktırılmış ülkelerde devrimin nasıl olacağı çok önemli bir soruydu, buna verilen cevap etrafında hareketin yönü değişti. Kesintisizlerin bu soruya verdiği cevap çok önemlidir. Dolayısıyla ’79’da Fatsa’yı yaratan birikim de geçmiş devrimci hareket ve bu atılımdan gelir. Donanımı geçmişe dayanır.

Kızıldere bizim için çok önemli bir süreçtir. Biz kendi içimizde Samsun’da, Ordu’da “Kesintisiz”leri okuyup tartışıyorduk. Denizlerin yaşadıklarından haberdardık. Neler yapabileceğimizi konuşuyorduk. Kızıldere’de kaybettiğimiz arkadaşımız Ertan Sarıhan bizi gelişmelerden haberdar ediyordu. Kızıldere öncesi Ünye Radar Üssündeki eylemden sonra da bölgede onlarca kişi gözaltına alındık. Devrimci Yol demek yalnızca Fatsa demek değildir. Türkiye’nin birçok yönünde benzer çabalar, çok güzel örnekler vardı. Fatsa’da 9 aylık bir süreçte bölgede sosyalizmin inşası için önemli adımlar attık. Bizim sosyalizm anlayışımız o dönemde SSCB’nin sosyalizmiyle aynı anlama gelmiyordu. Biz kendi çalışmalarımızın sonucunda, “Kesintisizler” ve Devrimci Yol fikriyatı etrafında gerçek sosyalizmin nasıl olabileceğine dair berrak bir fikrimiz oluşmuştu, belediye süreci de bu açıklıkla ilerledi. Fatsa’da belediye çalışmalarında önemli bir süreç yaşadık. Burada çok önemli deneyimler elde ettik ve tüm Türkiye’de neler yapabileceğimizi gösterdik. Fatsa’nın yanı sıra Yeraltı Maden-İş’in Amasya’da, Borçka’daki çalışmaları da bizim anlayışımızın bir sonucuydu.

ATIF ÖZGEL: HALK İÇIN HALKLA BERABER

Fatsa’daki mücadelenin başlangıcı Belediye seçimlerinden çok öncesine dayanır. Ertan Sarıhan, Ahmet Atasoy, Nihat Yılmaz, Hüseyin Gümüş gibi ’68 hareketinin liderlerinin başını çektiği mücadelelerle bölgede solun yükselişi başladı. ‘68’den beri sürdürülen mücadeleler Fatsa’yı yarattı, bir anlamda THKP-C hareketinin sonucudur. ’79 seçimlerine kadar gençlerin yürüttüğü bir mücadele de var, dolayısıyla Fatsa’da yaşananlar belediye seçimleriyle sınırlı değildi.

’70’lerde Fatsa’da gençlik mücadelesi, tüm Türkiye’de olduğu gibi Mahirlerin çizgisinden, geçmişin devrimci geleneğinin devamı olarak gelişti. Karaborsaya karşı yürütülen mücadele, tefecilere karşı gençlerin verdiği kavga, fındıktaki sömürüye karşı mitinglerin sonucudur Fatsa’da kazandığımız seçim. Şöyle söyleyeyim, daha seçimler gerçekleşmeden yerel basın bizim zaferimizi ilan etmişti, sürpriz değildi.

Biz her şeyden önce mütevazi devrimcilerdik, halkın içinde ve onlarla birlikteydik. Bu dönemde de halka yukarıdan bakanlar vardı, biz her zaman içindeydik. Sınır kavgalarında insanları barıştırıyorduk, kız kaçırma olayları burada sık gerçekleşirdi, müdahil olur insanları bir araya getirir aileleri barıştırırdık. Köy okullarında yardımlaşma örgütlerdik. Bir köyde caminin tamirini bile biz yaptık devrimciler olarak, hiç de yüksünmedik.

Seçimlerden sonra farkımız daha çok gözüktü. Hiçbir zaman yukarıdan karar alıp halka empoze etmedik. Dünün ve bugünün Türkiye’sinde mutlaka çok doğru belediyecilikler var, halka hizmetler var. Ancak bunlar yukarıdan doğru bir karar verilmişse oluyor. Biz tüm kararları halkla beraber aldık. “Ben ne yaptımsa halkımla birlikte halkım için yaptım.” Halkla birlikte kararlar aldık, hayata geçirdik ve tekrar halka dönüp “Ortaklaşa bir karar almıştık, şu kadarını yapabildik, sizce başarabildik mi” diye sorarak yine onlarla kritiğini de yaptık. Bize göre doğru olduğuna emin olduğumuz birçok kararı, halk istemediği için almadık. Fatsa’yı özel kılan, bugün bile bakılan bir yerel yönetim deneyimi olmasının sebebi budur, doğrudan demokrasiyi hayata geçirebilmiş olmamızdır asıl olan.

***

Öncü Durmuş yazdı: Fikri Sönmez’e, Sedat Göçmen’e ve Tüm Devrimcilere… Nesilden nesile bir yolculuktur Fatsa

Yine bir 4 Mayıs sabahı… Zannediyorum ben henüz 8 9 yaşlarındayım. Yüzlerce insanla birlikte Kızıldere’de Mahirlerle dövüşe dövüşe düşen Ertan Sarıhan’ın mezarı başında toplanmaya başladık sabahtan. “Mahir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş” sloganı dört bir yanda yankılanıyor, çevreye konuşlanan jandarma komutanının endişesi hâlâ gözümün önünde. Fatsa’nın yiğit devrimcilerinin mezarlarına tek tek uğrayıp kentin devrimci belediye başkanı Fikri Sönmez’in mezarında anmayı noktalayacağız. Tabii ki bunu, şimdi bu netlikle söyleyebiliyorum.

                                                                 /././

Nesilden nesile bir yolculuktur Fatsa -Öncü Durmuş-


Fikri Sönmez’e, Sedat Göçmen’e ve Tüm Devrimcilere… 

Anısıyla büyür, büyütür. Ama hiçbir zaman bir "anı" olarak kalmaz. Yolunu kaybettiğinde bir kılavuz, hataya düştüğünde bir ders kitabı, yılgınlığa, umutsuzluğa kapıldığında cesaret olur.

Devrimci hareketin önemli isimlerinden Melih Pekdemir bir kitabında şöyle söylüyor:

“Oysa hiçbir şeyleri yoktur sıradan ve sahici insanların. Ancak kısacık ve küçücük mutlulukları olabilir ve upuzun kocaman umutları. Bunu ancak feylezoflar bilir. Sakallı Marx buna devrim demiştir. Sıradan ve sahici milyonlarca insan, bunu fark ettikleri zaman, umutları devinir devrim olur..."

İşte Fatsa, sıradan ve sahici insanların umutlarını devinip, kendi elleriyle yarattıklarından bir parçaydı. Hayatla öyle iç içe ve hayata öylesine karışmıştı ki, devrimci öğretisiyle yeşeriyordu her yerde.

Yine bir 4 Mayıs sabahı… Zannediyorum ben henüz 8 9 yaşlarındayım. Yüzlerce insanla birlikte Kızıldere’de Mahirlerle dövüşe dövüşe düşen Ertan Sarıhan’ın mezarı başında toplanmaya başladık sabahtan. “Mahir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş” sloganı dört bir yanda yankılanıyor, çevreye konuşlanan jandarma komutanının endişesi hâlâ gözümün önünde. Fatsa’nın yiğit devrimcilerinin mezarlarına tek tek uğrayıp kentin devrimci belediye başkanı Fikri Sönmez’in mezarında anmayı noktalayacağız. Tabii ki bunu, şimdi bu netlikle söyleyebiliyorum.

Bir süre sonra araçlar bizim köyümüze, Kılıçlı Köyü’ne yöneliyor. Aile mezarlığının önünde duruyoruz. Amcam İlhan Durmuş’un mezarı başında toplanıyor kalabalık. Vurulduğunu biliyorum çocuk aklımla. Ama böyle bir şey beklemiyorum. Mezar başında bir genç kaldırıyor yumruğunu ve ardından herkes sırayla. Büyük bir sessizlik içerisinde çevremi süzüyorum. Babama bakıyorum onca kalabalık arasında. Onun da yumruğu havada. Yine bir gençle göz göze geldiğimde gözüyle "kaldır yumruğunu" diyor bana. Tüm çekingenliğim orada bitiyor.

Fikri Sönmez’in mezarına daha kararlı gidiyorum. Genç bir ses yükseliyor: “Ölenler dövüşerek öldüler…” Artık yumruğum ânında havaya kalkıyor. Fatsa’nın sımsıcak hikâyesi sonuna kadar yayılmaya başlıyor. Ama anlatılanlarla yaşadığımız hayatın çelişkileri oldukça net. Karaborsayı durduran, köylülerin borcunu silen devrimciler yok gördüğüm o hayatın içinde.

Parçaları birleştirmeye başladığım yıllar başlıyor…

Bu yıllarda ilk kez duyuyorum Fırtınalı Denizin Kaptanı Sedat Göçmen’in adını. Liderliği ile anlatılıyor. Kritik anlarda kritik kararlarıyla tanıtıyorlar onu. Tanıştığımda o naif adamı beklemiyorum karşımda. Hemen adapte oluyorum. “Sedat Hoca” diye hitap etmeye başlıyorum. Anlattığı ne varsa kulak kabartıyorum...

Şehittin Tırıç, Ahmet Gürler, Sabahattin Ahmet, Cemal Işık, İlhan Durmuş, Kemal Kara… Daha niceleri birer kahramana dönüşüyor gözümde.

2012 yılı ise bir dönüm noktası oluyor. Hayatın gerçekliği, tüm bunların benim biricik hikâyem olmadığını kanıtlıyor bana. Dönemin devrimci gençleri, beni Fatsa’nın gerçeği ile tanıştıracak çıkarmasını yapıyor Karadeniz’e.

Fındık dayanışması için kalkıp geldikleri şehirlerden köylülerle beraber yayılıyorlar Fatsa’nın dört bir yanına. Köylülerle beraber çalışıp, dayanışmayı büyütüp tefeciye tüccara karşı bir kez daha set çekmek istiyorlar.

Evin önünde geniş bir daire şeklinde oturuyoruz akşam. Hepsini süzüyorum. Yıllar sonra omuz omuza mücadele edeceğimi bilmeden. Ve içlerinden birisi bir sabah “Ne olacaksın büyüyünce?” diye bir soru yöneltiyor.

“Bilmiyorum” dediğimi hatırlıyorum. Soruyu tekrar ettiklerinde “Doktor” deyip çıkıyorum işin içinden. Ama yetinmiyorlar tabii. “Yetmez devrimci olacaksın” diye bir yanıt geliyor oradan. Tekrarlıyorum itiraz etmeden “Devrimci olacağım”.

Fatsa’nın ne bana ne yaşadığım yere ne aileme ait olmadığını, Fatsa’nın bunlardan tek birine sığmayacağını anladığım anlardan biri bu an.

Hikâyelerdeki karaborsaya karşı mücadele eden devrimci gençlerin ortada olmadığını düşünürken köylülerle omuz omuza dayanışma içerisinde olan devrimci gençler tam da karşımda duruyorlar.

İşte hiç beklemediğim bir an da Fatsa’nın devrimci öğretisi tekrar çıkıveriyor ortaya. Tam da böylesi bir anda hayatın içerisinde berraklaşıyor hikâyelerin tamamı yeniden.

O “kahramanların” hepsi örgütlü bir mücadele içerisinde filizlenmiş, bir arada mücadele etmenin gerekliliklerini yerine getirmiş, eşit, özgür, bağımsız ve demokratik bir ülke mücadelesini en yükseğe taşımışlar.

Bu yüzden onların bıraktığı bu miras Fatsa’yı bir kılavuza, tamamlanmayı bekleyen bir manifestoya çeviriyor. Halkın kendi kendini yönetebileceğinin bir kanıtı, ülkenin Kutupyıldızı oluyor.

Bu zamana kadar anlatılan ne varsa devrimci mücadelenin eseri olarak ortaya çıkıyor. Bunu defalarca yaşayarak da deneyimledik üstelik. Gezi’de kaldırdık yine o yumruklarımızı, Ankara’nın göbeğinde bombalar üzerimize yağarken havadaydı yumruklarımız.

Fatsa’da düzenlenen fındık mitinginde kaldırdığımız yumruklarla tedirgin ettik, devletin tüm gücünü elinde bulunduran Erdoğan’ı.

Grev çadırlarında, öğrenci eylemlerinde, bağımsızlık mücadelemizde hiçbir dakika indirmedik.

Ve şimdi yine hayatın içerisinde fındık dayanışmasında köylülerle çalışan devrimci gençler gözükmüyorlar. Ancak sonra yine hiç beklenmedik bir anda tüm ülkenin gözleri önüne seriliyor öyle olmadığı.

İstanbul Üniversitesi’nde yıkılan o barikatla beraber memleketin dört bir yanında devrimci gençler yine tam karşımızda duruyorlar.

İstanbul’da Ankara’da, İzmir’de, Konya’da, Samsun’da, Uşak’ta, Fatsa’da…

Yine yumruklarımız havada, bu sefer geleceğimizi çalmaya çalışan bu tek adam rejimine karşı hep birlikte geleceğimize yürüyoruz.

Bu yüzdendir bedenler tutsak da olsa yok da olsa Fatsa’nın Fikri, nesilden nesle eylemden eyleme sürüp gider. Bu yüzdendir Fatsa, Kutupyıldızı olduğu için egemenlerin korkulu rüyasıdır.

Rahat uyu Fırtınalı Denizin Kaptanı Sedat Hocam. Yumrukları havada binler nasıl uğurladıysa seni bıraktığınız mücadeleyi de aynı kararlılıkla sürdürüyor yoldaşların.

Rahat uyu halkının devrimci belediye başkanı Fikri Sönmez. Bugün bir kez daha nasıl senin yanına gelecek arkadaşların, devrimci gençler de alanlarda haykırıyorlar; “Fikri Sönmez Bu Şafaklarda.”

Fatsa Fikri’ni yaratan tüm devrimcilere saygıyla…

                                                             /././

(BİRGÜN)


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

soL "Köşebaşı + Gündem" -31 Mayıs 2025-

Cumhuriyetçiler Kurultayından sonra…-Aydemir Güler- Kurultay’dan önce, ilerici olan her şeyin iktidar mekanizmalarından uzaklaştırıldığı ülk...