BİRGÜN "Köşebaşı + Gündem" -3 Ağustos 2025-

 Aile hekimlerinden uyarı: 'Verilerin indirilmesi riskli'

1 Ağustos itibarıyla kullanıma açılan “Aşıla” uygulaması, aile hekimliği sisteminde zorunlu hale getirilirken, uygulamanın kişisel cihazlara indirme zorunluluğu getirilmesinin bir dizi soruna yol açabileceği vurgulandı.

Aile hekimliği uygulamasında 1 Ağustos itibariyle zorunlu hale getirilen “Aşıla” uygulamasının kişisel cihazlara indirme zorunluluğu getirilmesinin yanlışlığına dikkat çeken Birlik ve Dayanışma Sendikası Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Melike Sizege, verilerin aile hekimliği yazılımı dışındaki bir uygulamaya aktarılmasının KVKK açısından ciddi risk oluşturduğunu söyledi.

Birimlerin iş telefonunun akıllı telefon olma zorunluluğu yokken sağlık çalışanlarına kamu yararına olduğu iddia edilen bu uygulamayı kişisel cihazlarına indirme zorunluluğu getirildiğini, oysa bu cihazların kurumsal değil, bireysel mülkiyette olduğunu da ifade eden Sizege, “Bu durum, kişisel mülkiyet hakkına ve çalışanların özel alanına müdahale anlamı taşımaktadır” uyarısında bulundu.

ENDİŞE DUYUYORUZ

Aile hekimliği verilerinin, mevcut ve güvenilir aile hekimliği yazılımları dışındaki bir uygulamaya aktarılmasının riskli olduğuna dikkat çeken Sizege, Sağlık Bakanlığı’nın SİNA, e-Reçete ve e-rapor gibi mevcut dijital sistemlerinde yaşanan aksaklıklar her ay tekrar ederken, benzer teknik sorunların “Aşıla” uygulamasında da yaşanmasından endişe duyduklarını açıkladı.

Aşı reddi formlarının hâlâ manuel olarak kağıt üzerinde doldurulmasının, ebe ve hemşirelere ek iş yükü oluşturduğunu hatırlatan Sizege, aşı reddi gibi kritik bir sorumluluğun yalnızca sağlık çalışanlarının omuzlarına bırakılmasını eleştirdi. Aşıla uygulamasında aşı reddi seçeneğinin de bulunmadığını belirten Sizege “Bu nedenle güvenli kayıt yapma imkanı sağlayan mevcut aile hekimliği yazılımlarının dışına çıkılması gereksiz bir risk oluşturmaktadır. Teknik altyapısı yetersiz, hukuki, mesleki ve maddi sorumluluğu yalnızca sağlık çalışanlarına yükleyen bu uygulamanın, çalışanlara ne gibi bir katkı sunduğu belirsizdir. Asıl olarak kime hizmet ettiği kamuoyuna açık ve şeffaf biçimde açıklanmalıdır. Bizler bütün gelişmiş toplumlarda olduğu gibi koruyucu sağlık hizmetlerinin kamu tarafından desteklenmesini istiyoruz” diye konuştu.

                                                              ***

Tekirdağ'da anestezi gazı üretilen fabrikada patlama: 2 işçi hayatını kaybetti

Tekirdağ'ın Ergene ilçesinde anestezi gazı üretilen fabrikada kazan patladı. Patlamada 2 işçi yaşamını yitirdi.(https://www.birgun.net/haber/tekirdag-da-anestezi-gazi-uretilen-fabrikada-patlama-2-isci-hayatini-kaybetti-643095)

                                                ***

Yurttaşa sürpriz vergi şoku: Emlak vergisinde astronomik artış geliyor!-Tuncay KAPUSUZOĞLU - Vergi hesap uzmanı-

2026 yılında uygulanacak emlak vergisi tutarlarında astronomik artış yapıldı.

2026 yılında uygulanacak emlak vergisi tutarlarının hesaplandığı emlak vergisine esas teşkil eden asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerleri takdir komisyonlarınca belirlenmiş olup, 30 Haziran itibariyle ilgili muhtarlıklara tebliğ edilmiştir. Vatandaşta şok etkisi yaratan sorun da burada çıkmış; takdir komisyonu kararlarında asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerlerinde birçok yerde “rayiç bedel” yani piyasa değeri ile ilgisi olmayan, 10 katın çok üzerinde tutarlarda artış görülmüştür. Durumu öğrenen emlak vergisi yükümlüleri büyük tepki göstermiştir. Bunun yanı sıra henüz olaydan haberi olmayan ciddi bir kitle vardır.

ARTIŞIN DEVASA BOYUTU

Emlak vergisine esas teşkil eden asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerleri, takdir komisyonlarınca her dört yılda bir belirlenmektedir. Bir önceki belirleme 2022’de uygulanmak üzere 2021’de yapılmıştır. 2021 ila 2025 yılları arasında ülkemizde önemli bir ekonomik gösterge olan enflasyon ve döviz tutarlarındaki değişim ilgili tablodaki gibidir. Görüleceği üzere ülke ekonomisindeki enflasyon ve dövizdeki artışlar %350 ila %525 arasındadır. Emlak vergisine esas tutarların belirlendiği takdir komisyonu kararlarındaki %1000’in üzerindeki artışlar normal değildir.

KOMİSYONDA KİM VAR?

Emlak vergisine esas değeri belirleyen takdir komisyonu, belediye başkanı veya vekil kıldığı bir memur, ilgili belediyeden yetkili bir memur, defterdarın ya da vergi dairesi başkanlığı bulunan yerlerde ise vergi dairesi başkanının görevlendireceği iki memur, tapu sicil müdürü veya vekil kıldığı bir memur, ticaret odasınca seçilmiş bir üye, ilgili arsalara ilişkin organize sanayi bölgesini temsilen bir üye ve ilgili mahalle veya köy muhtarından oluşur.

Takdir komisyonunun bu yapısına baktığımızda, emlak vergilerine esas tutarların belirlenmesinde belediyelerin açık bir şekilde etkili ve yönlendirici olduğunu söylemek mümkün değildir.

KİMLER ÖDEMEZ?

Kendisine bakmakla mükellef kimsesi olup on sekiz yaşını doldurmamış olanlar hariç olmak üzere, hiçbir geliri olmadığını belgeleyenlerin, gelirleri münhasıran kanunla kurulan sosyal güvenlik kurumlarından aldıkları aylıktan ibaret bulunanların, gazilerin, engellilerin, şehitlerin, dul ve yetimlerin Türkiye sınırları içinde brüt 200 m²'yi geçmeyen tek meskeni olması (intifa hakkına sahip olunması hali dahil) halinde, bu meskenlerine ait vergi oranları sıfır olarak uygulanacaktır. Yani, söz konusu bu kişiler emlak vergisi ödemeyeceklerdir.

Getirilen sınırlamalar, emlak vergisi ödemeyen vatandaşların da son derece sınırlı bir kitle olmasına yol açmaktadır.

***

EMLAK VERGİSİNDEKİ ASTRONOMİK ARTIŞIN YARATACAĞI SORUNLAR:

Emlak vergisi tutarlarının artması, biraz rahatsızlık verse de varlıklı kitle için çok büyük bir sorun değildir. Asıl sorun, ev sahibi olan, kira geliriyle yaşamını sürdüren, geliri kısıtlı orta kesim ve alt kesimde yaşayan vatandaşlar üzerinde oluşmaktadır. Belirlenen abartılı tutarları, bu kesimdeki vatandaşlar temel ihtiyaç giderlerinden kısarak karşılayacaktır. Emlak vergisinden muaf kitle son derece sınırlıyken, sıradan vatandaşların üzerindeki yük, rahatsızlığın çok ötesindedir.

Geçmişte uygun fiyatla aldığı konutu şu anda değerli hale gelen ve son olarak ödeyemeyeceği tutarda, gerçekle ilgisi olmayan astronomik emlak vergisi nedeniyle çaresiz kalan geliri kısıtlı vatandaşlar vardır. Bu şekilde 2026’da uygulanacak emlak vergisi tutarında yüzde binin üzerinde artış olan yerler vardır. Bu kitlenin sırf emlak vergisi nedeniyle yaşadığı evini satmak zorunda kalması dünyada eşine az rastlanan bir durumdur.

Emlak vergisindeki astronomik artış vergilendirmede mali güce göre ödeme ilkesine ve vergide belirlilik ilkesine aykırıdır. Mali güce göre ödeme ilkesinde vergi mükellefinin ekonomik ve kişisel durumları dikkate alınarak mali gücüne göre vergi alınması esastır. Bu sağlandığı zaman verginin adaletli ve dengeli dağılımı da sağlanmış olacaktır. Astronomik emlak vergisi tutarları vatandaşın mali gücünü zorlamaktadır.

Vergilendirmede belirlilik ilkesi, vergilerin tutarının, tarh, tahsil zamanlarının ve biçimlerinin hem İdare hem de kişiler açısından belli ve kesin olması anlamına gelir. Vergilerle ilgili kurallar ve işlemler, açık ve anlaşılır olduğu ölçüde keyfilik de önlenmiş olacaktır. Aniden ortaya çıkan, keyfilik taşıyan astronomik vergi artışları, vergi yükümlüsünün tüm planlarını, beklentilerini etkilediği gibi, Devlete olan güvenini de önemli ölçüde zedelemektedir.

NE YAPILABİLİR?

Emlak vergisi yükümlüleri söz konusu takdir kararlarının ilgili muhtarlık ve belediyelerde ilan tarihinden itibaren 30 gün içerisinde ilgili takdir komisyonu kararına karşı dava açılabilecektir. Emlak vergisine esas değerin belirlendiği takdir komisyonu kararları 30 Haziran 2025’de muhtarlıklara bildirilmiştir. 30 Temmuz tarihi adli tatil süresi içinde kaldığından, davalar adli tatil süresi bittikten sonraki 7 gün içinde de açılabilecektir. İdari Yargılama Usulü Kanununa göre adli tatil 20 Temmuz ila 31 Ağustos arasında uygulanmaktadır ve son günü adli tatile rastlayan davalar, 31 Ağustos'tan itibaren 7 gün içinde açılabilmektedir. Bu durumda son dava açma tarihi 07 Eylül 2025’dir.

KİMLER YARARLANACAK?

Belediyelerin tek başına yönlendirmesinin mümkün olmadığı takdir komisyonlarında emlak vergisine esas değerlerin abartılı şekilde bu kadar yüksek belirlenmesinin nedeni konunun en can alıcı noktasıdır. Başta büyükşehirler olmak üzere ülkedeki belediyelerin önemli bir kısmı muhalefet partilerindeyken, İktidarın bu konuda tepkisiz kalması ve sessizce beklemesi çok ilginçtir.

Şu anda 2026'da ödeyeceği emlak vergisi tutarlarını öğrenen vatandaşlar büyük bir şaşkınlık geçirmekte ve ciddi tepki göstermektedir. Eleştirilerin okları tabii ki emlak vergisini tahsil eden belediyelere yönelmektedir. Takdir komisyonu kararlarına karşı ilgili vergi mahkemelerine çok sayıda dava açılacağı açıktır.

Muhalefetteki belediyeleri oldukça yıpratacak bu sürecin sonunda 2026'da alınacak vergilerin tahsilatında da bir değişim olabilir mi? Acaba, 1986 yılında Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde belediyelere bırakılan emlak vergisi, uygun koşulların sağlanmasıyla tekrar merkezi idareye alınabilir mi? Bekleyip göreceğiz!

                                                   ***

Kendi geçiminden sorumlu çocuk işçiler!-Gözde Bedeloğlu-

Türkiye, çocuk yoksulluğunun dünyada en yüksek olduğu ülkelerden biri. Avrupa’da ise lider konumda. Çocuklar, çocuk olmaktan doğan temel haklarını kullanamıyor. Derinleşen yoksulluk, yetersiz ve kalitesiz beslenmelerine ve bu da sağlık sorunları yaşamalarına neden oluyor. Gelir azlığı çocukları eğitimden koparıp çalışmaya zorluyor. Evde, okulda, işte; okurken ya da çalışırken çocuklar istismara uğruyor, fiziki ve psikolojik şiddete maruz kalıyor. İktidarın ekonomiyi yönet(e)meyişi, insanları tabağa bir dilim karpuz, bir parça peynir koyamaz hale getirdi. Analar babalar canı çeker de alamam diye çocuklarını pazara götüremez oldu. Okulda olmaları gerekirken -ki eğitim, içeriğinden amacına kadar başlı başına tartışma konusu- ucuz iş gücü olarak sahaya sürülüyor. Sermaye ve hükümet el ele vermiş, çoluk çocuk yoksulluktan kırılan herkesin hakkını ezme peşinde.

***

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2024 yılı verilerine göre, nüfusun yüzde 25,5'i çocuklardan oluşurken, çocukların işgücüne katılım oranı ise yüzde 24,9’a yükseldi. Yani Türkiye’de her dört çocuktan biri çalışmak zorunda kalıyor. 15-17 yaş grubunda 3 milyon 894 bin çocuk bulunurken, çocuklardan 970 bini kayıtlı işçi olarak çalışıyor. Ayrıca 504 bin çocuk da mesleki eğitim merkezleri (MESEM) kapsamında çalıştırılıyor. Toplam çocuk işçi sayısı en az 1 milyon 474 bin. Kayıt dışı çalıştırılan çocuklar da dikkate alındığında sayının 3.5 milyona yaklaştığı belirtiliyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre 2013-2024 dönemi ve 2025’in ilk beş ayında 770 çocuk iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Ölen çocuk işçilerin 261’i (yüzde 34) çalışması yasak olan 5-14 yaş arasında, 509’u (yüzde 66) da 15-17 yaş aralığında.

***

Çocuk işçi sayısındaki bu artışta ekonomik krizin etkili olduğu çok açık. Diğer yandan hükümet, ‘Aile Yılı’ kapsamında çiftlerin daha fazla çocuk sahibi olmasını teşvik ediyor. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan nüfusun azalıp yaşlanmasından yakınıyor. Yoğun ‘aile diplomasisi’ ile meşgul Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ise, doğurganlık hızının düşmesiyle yirmi yıl sonra askere gidecek genç bulamayacağımızdan endişeli. Pek çok konuda olduğu gibi iktidar endişelerinin sebebini ve çözümünü başka yerlerde arıyor. Geçen hafta iki asker susuzluktan öldü. Ceza olarak dört saat güneşin altında bekletildikleri söyleniyor. Yasaklanması gereken çocuk işçiliği sermayeye ‘can suyu’ olarak sunuluyor. Fakir ailelerin temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadığı çocuklar güvencesiz ve tehlikeli işlerde çalışıyor.

***

12 yaşındaki Eyüp Can, Mersin Anamur’da çalıştığı bir dönerci dükkanında, sabaha karşı saat 4’te öldü. Yatağında, uykuda olması gereken bir çocuk, iddiaya göre, ‘yavaş çalıştığı’ için azarlandı ve kendisini kovalayan ustabaşıdan kaçarken yüksekten düştü. Vücudunda şüpheli kesici alet izlerine rastlandı. Baba İbrahim Can, Evrensel gazetesinden Eylem Nazlıer’e buz gibi gerçeği dümdüz anlatmış. “Şimdi soracaksınız bu çocuk bu yaşta neden çalışıyor. Emekliyim, hâlâ çalışıyorum. 16 bin 800 lira maaşla geçinilir mi? Kiraya 10 bin lira veriyorum. Eyüp de bunu görüyordu, okul masraflarını çıkarmak için çalışmak istedi.” Baba Can, başta karşı çıkmış, sonra oğlunu evden alıp eve bırakacakları için ikna olmuş. Eyüp, kendine üst baş alıp ailesine destek olunca mutlu oluyormuş.

***

12 yaşındaki bir çocuğun mutluluk tarifinde üst baş almak mı olmalıydı? Okulunu, derslerini düşüneceği yerde aile bütçesindeki asgari ‘yükünü’ nasıl hafifletirimin derdine mi düşmeliydi? Nerede bu devlet? Nerede Milli Eğitim Bakanı, nerede Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı? Milli eğitimin görevi sermayeye ucuz iş gücü mü sağlamaktır? Sosyal hizmetlerin görevi ülkenin asker açığını mı hesaplamaktır? TÜİK’in çocukların karıştığı güvenlik olaylarına dair 2024 verilerine göre suça sürüklenen çocuk sayısında artış var. Suça sürüklenme nedeni ile güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocukların yüzde 40,4’üne yaralama, yüzde 16,6’sına hırsızlık, yüzde 8,2’sine uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak, yüzde 4,6’sına tehdit, yüzde 4,2’sine genel tehlike yaratan suçlar, yüzde 26’sına ise bu nedenlerin dışında kalan diğer suçlar isnat edilmiş.

Küçücük yaşta geçim derdine düşerek okulunu, derslerini bırakıp sanayide, tarlada, dükkanda çalışmak zorunda kalan çocuklar için, "Ne güzel hayata erkenden atılıyorlar, meslek öğreniyorlar" demek, ekonomik çöküşün nedenini gözden kaçırıp emek ve çocuk sömürüsüne apaçık destek vermektir. Bu ülke çocukları için ya işte ya sokakta, ya ölümle ya suçla burun buruna bir hayatı layık görmemeliydi.

                                                        /././

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -3 Ağustos 2025-

Adrese teslim garantili tez hizmeti ve sahte diploma tsunamisi -Güneç Kıyak- Kaç üniversitenin bilim üretecek uluslararası ölçekte laboratuv...