İktidar, grevi yasakladığı Eti Maden işçilerinin ürettiği borun ABD’ye ihracını artırmayı hedefliyor. Şirket, AKP döneminde 700 milyon doları aşan kâr elde etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “rasyonel” olarak nitelediği grev yasağı, Eti Maden işçilerinin hak arayışını “milli güvenlik” gerekçesiyle bastırdı. Eti Maden’in grev yasağındaki kritik faktör, borun ABD için stratejik önemi ve Türkiye’de işçi hareke tinin sıçrama potansiyeli oldu. ABD, boru askeri sanayi ve yeniden sanayileşme politikaları için “kritik mineral” ilan etti. Trump döneminde artırılan gümrük vergileriyle ABD, yeniden sanayileşme hedefi güdüyor. Erdoğan iktidarı ise ABD’ye bor ihracatını büyütmeyi hedefledi. İşçiler enflasyonun altında ücretlere mahkûm edilirken, şimdi iktidarın hedefinde Eti Maden eliyle ABD başta olmak üzere emperyalist ülkelere daha fazla ham madde satmak var. Türkiye’nin bor ihracatından elde ettiği kâr 5 yılda dolar bazında yüzde 132, Türk lirası bazında yüzde 986 arttı. Türkiye’nin doğal kaynakları emperyalist çıkarlara feda edilirken, Filistin’e destek nutukları atan iktidar grev yasağını, küresel sermayenin güvenliği için uyguladığını yeniden ortaya koydu.
Erdoğan’ın grev yasağı ABD ayarlı
Grev yasağının nedenlerinden biri doğrudan ABD’nin küresel tedarik zincirindeki çıkarları ile ilgili. Eti Maden, küresel ham madde zincirinde en kritik oyunculardan biri olan bor üretiminde dünyada başı çekiyor. ABD İç Güvenlik Bakanlığı, boru “kritik mineral” olarak anımsıyor; askeri sanayi ve stratejik sektörler için önemi büyük.
Bunun adı sömürge madenciliğidir
Dünyada yaşanan son gelişmeler, yakın gelecekte ülkemizin bu madencilik alanında daha fazla tehdit altında kalacağını göstermektedir. ABD’nin savaştaki Ukrayna madenlerine el koyması bunun açık bir göstergesidir. ABD ve Avrupa Birliği’nin nadir toprak elementlerine olan bağımlılığı ve bu alanda Çin’in tekel konumu, “tedarik zinciri güvenliği” gerekçesiyle yeni arayışlara girmelerine neden olmaktadır. Avrupa Birliği’nin 3 Mayıs 2024 tarihinde yürürlüğe soktuğu Avrupa Kritik Ham Maddeler Yasası da, kritik mineral arzını güvence altına alıp tedarik zincirlerini çeşitlendirme hesaplarının bir sonucudur.
Alpagut’ta toprağın ‘milli’ talanı
Eskışehir Alpagut’ta Cengiz Holding, madene dönük tepkileri kırmak ve bir an önce talana başlamak için tüm yolları deniyor, ismine de ‘milli mücadele’ diyor. Alpagut’da Cengiz Holding’in belediye, kolluk ve iktidar ile kol kola giriştiği süreç; yağmanın özeti gibi. Cengiz Holding Alpagut’ta hızla ÇED onayı alıyor, AKP’li Mihalgazi Belediye Başkanı Zeynep Akgün’le imza topluyor, jandarmanın yanında köylüleri tehdit ediyor. Tüm bunları aklamak içinse kapı kapı broşür dağıtıyor: “Altın madenciliği milli mücadeledir!”
***
İşte ‘milli’ güvenlik: Grevi yasaklanan işçiler ABD’ye hammadde üretecek -Uğur Zengin-
1 Mayıs sabahı Saray’da siyaset, sermaye ve sendika bürokrasisini ağırlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Grev hakkını rasyonel bir zemine oturttuk” diyordu. Sadece 90 gün sonra, enflasyonun bile altında zam dayatılan Eti Maden işçilerinin grevi, “milli güvenliği bozucu nitelikte” olduğu gerekçesiyle yasaklandı.
Eti Maden grevine getirilen bu yasak gerçekten “rasyonel” olabilir… Ama kimin için?
Grev yasağının ardındaki ilk sebep, eylemlerin dalga dalga yayılma ihtimaliydi. Gazeteci Nuray Babacan’ın haberine göre, ‘içeride’ şu gelişmeler yaşandı:
“Toplu sözleşmede krizin büyüyeceğini anlayan AKP yöneticileri, eski Çalışma Bakanı Faruk Çelik’e ulaşıyor. Çelik apar topar Ankara’ya gelerek Cumhurbaşkanı ile görüşüyor. Erdoğan, ‘Ne olacaksa olsun…’ diyerek tepki gösteriyor. Partide, ‘Grev ertelemesi diye başlar, toplumsal olaylara dönüşür. Tüm sendikalar devreye girer, muhalefet bunu kullanır’ değerlendirmeleri yapılıyor. Çelik, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve sendikalarla gece yarılarına kadar süren görüşmeler yapıyor. Taraflar geç saatte uzlaşıyor.”
İktidarın derdi açıktı: Grev büyürse toplumsal tepki de büyüyecekti.
ABD bağlantısı: Kritik hammadde bor
Grev yasağının ikinci nedeni ise ekonomik ve doğrudan ABD’nin küresel tedarik zincirindeki çıkarları ile ilgili. Eti Maden, küresel hammadde zincirinde en kritik oyunculardan biri olan bor üretiminde dünyada başı çekiyor. ABD İç Güvenlik Bakanlığı, boru “kritik mineral” olarak tanımlıyor; askeri sanayi ve stratejik sektörler için önemi büyük.
Eti Maden ve Avustralyalı Rio Tinto, dünya bor arzının %85’ini kontrol ediyor. ABD’li 5E Advanced Materials CEO’su Paul Weibel, “Türkiye’nin boru Avrupa, Orta Doğu ve Afrika’ya, ardından ABD’nin doğu sahillerine gidiyor. Rio Tinto piyasaya girince fiyatlar arttı, gelirler her yıl yükseldi” diyor.
Veri: EtimadenTrump döneminde artırılan gümrük vergileriyle ABD, yeniden sanayileşme hedefini güdüyor. Erdoğan iktidarı ise ABD’ye bor ihracatını büyütmek istiyor. Potansiyel yüksek: Eti Maden son 5 yılda 2,7 milyar dolar net kâr elde etti. 2020’de 304,7 milyon dolar olan kâr, 2024’te 706,7 milyon dolara çıktı — %132 artış! Şimdi bu potansiyel ve sermaye rekabeti Anadolu yağmasını hızlandırıyor. Anadolu’nun taşı, toprağı, minerali satılıyor.
Bu toprakların başına ilk kez gelmiyor: Ford Otosan kurulurken, fabrikanın temeli, devlet eliyle halktan Koç’a yapılan 250 bin dolarlık sermaye transferiyle atılmıştı. Fabrika asgari üretimini 1800 kamyona çıkarsın diye memleketin milyonlarca dolarlık kromu ve pamuğu ABD ile Avrupa’ya üç kuruşa satıldı.
İşte şimdi yine ‘sıcak para için’ grev yasaklandı. Filistin’e destek nutukları atılırken, ABD ve onun desteklediği savaş sanayisi için Türkiye’den kritik hammaddeler sorunsuz ulaştırılıyor. Resmi enflasyonun bile altında ücretlere mahkûm edilen işçilerin grevi, “milli güvenliği bozucu” gerekçesiyle askıya alınıyor. Bütün yasaklar, iktisadi ve siyasi bağlar, aslında basit bir ücret meselesinin emperyalist ağları ne denli sarsabileceğini gösteren küçük bir örnek. İşçiler gücünü zaten buradan alıyor.
Ancak bugünkü sonuç şu, ABD’ye hammadde akışı kesilmedi, işçiler yoksulluğa terk edildi. O halde soralım: Bu ‘milli güvenlik’ kimin güvenliği, milli güvenliği gerçekten kim sağlayabilir?
/././
Bunun adı sömürge madenciliğidir -Mehmet Torun-
Çocuklarımıza miras olarak bırakacağımız tüm alanlar, sermayenin saldırısı altında.
Maden Kanunu’nda değişiklikleri de içeren torba yasa yapılan muhalefete rağmen TBMM’de bir süre önce kabul edilerek yasalaştı. Kamuoyunda haklı olarak zeytinliklerin talanı olarak öne çıkan yasa, bundan çok daha fazlası aslında. Yasa değişikliklerinin, sermayenin ve şirketlerin çıkarları için yapıldığı bir gerçek. Emek sömürüsünü yeterli görmeyen şirketler, doğayı da fütursuzca talan ederek kârlarını maksimize etme peşinde. Çocuklarımıza miras olarak bırakacağımız tüm alanlar, sermayenin saldırısı altında.
Şirketlerin önceliğini devletin önceliği olarak sunan zihniyet, bu alanda yapılacak muhalefeti de “milli güvenlik” sorunu olarak görüp daha sert tedbirlere başvuracak gibi. Maden Kanunu değişikliğinde kritik mineraller doğrudan ulusal çıkar hatta güvenlik meselesi olarak tanımlanmakta ve kritik/stratejik madenlerin belirlenmesi yetkisi Cumhurbaşkanlığı’na verilirken, yerli ve yabancı şirketlere kritik maden sahaları için ihale dışı tahsis yetkisi getirilip maden bölgeleri “özel güvenlik bölgesi” ilan edilebilecek.
Söz konusu maden alanları -acele kamulaştırma- ile sahiplerinin rızası dışında ellerinden alınacak yani yöre halkı mülksüzleştirilecek. Bunun da gerekçesi, milli menfaat olarak formüle edilecek. Mülksüzleştirme, başkasına ait bir şeyi elinden almak anlamına gelmekte. Birinin, orada bulunma hakkı olmasına rağmen evini veya toprağını terk etmeye zorlanması durumunda gerçekleşebilir ve buna tahliye veya kovma denir. Kısaca, bir avuç sermayedarın çıkarları uğruna yüzyıllardır o toprakların sahipleri, yasayla yerinden yurdundan edilecek. Bu durum sadece zeytinlik alanlarla sınırlı kalmayacak, Karadeniz’de fındık, çay bahçeleri, İç ve Orta Anadolu’da buğday tarlaları, Doğu Anadolu köylüsünün meraları, ormanlar kısaca tüm yaşam alanları bu durumla karşılaşabilecek. Sermaye birikimi için emeğin sömürülmesi, emek gücünün satılabilmesi için de emekçilerin mülksüz bırakılmaları şart. Bu durum, Soma maden katliamı sürecinde de yaşandı. Tarımdan koparılıp işsizlik nedeniyle yeraltında çalışmaya mecbur bırakılan genç insanlar bu politikaların bedelini canlarıyla ödediler.
Dünyada yaşanan son gelişmeler, yakın gelecekte ülkemizin bu alanda daha fazla tehdit altında kalacağını göstermekte. ABD’nin Ukrayna madenlerine el koyması bunun açık bir göstergesi. ABD ve AB’nin NTE bağımlılığı ve bu alanda Çin’in tekel konumu, “tedarik zinciri güvenliği altında” yeni arayışlara girmelerine neden olmakta. Avrupa Birliği’nin 3 Mayıs 2024 tarihinde yürürlüğe soktuğu Avrupa Kritik Ham Maddeler Yasası, kendileri için kritik mineral arzını güvence altına alıp, tedarik zincirlerini çeşitlendirme hesaplarının sonucu.
Yasayla yeniden belirlenen stratejik ve kritik madenlerin başında Nadir Toprak Elementleri (NTE) gelmekte. Bu madenler, “yeşil dönüşüm” denilen geleceğin teknolojilerinin ana hammaddeleri. Söz konusu mineralleri elde etmek için çok uluslu şirketler büyük bir mücadele vermekteler. Dünyayı parselleyen çok uluslu şirketlerin ilişkileri, küresel ortaklık ağı içinde oldukça karmaşık. Matruşka örneği gibi iç içe geçmiş yapılar mevcut. Tüm bu ilişkilerin üzerinde, dünyanın en büyük varlık fonları küresel finans devleri var. Bu şirketlerin bazıları ülkemizde de madencilik alanında faaliyetteler. Çok uluslu madencilik şirketlerinin ortakları aynı zamanda Amerikan silah devlerinin de en büyük hissedarları. Kısaca, Gazze’ye atılan bombaları üreten şirketlerle ülkemizde altın çıkaran şirketler aynı kasaya para akıtıyor. Bizim madenlerimizle, bizim paralarımızla bizim coğrafyayı kana bulayıp, masum insanlar katlediliyor.
Meclisten geçen yasayı tüm bu gelişmelerden ayrı görmemek gerek. Cumhurbaşkanına verilen sınırsız yetkiler, ÇED sürecinin gevşetilmesi, denetimden tamamen vazgeçilmesi, acele kamulaştırma ile topraklara el koyma gibi maddeler uluslararası sermayeyle eklemlenme sürecini hızlandıracak. O şirketlerin talepleri doğrultusunda tüm Anadolu coğrafyasına daha fazla müdahale edilecek. Bunun sonucunda hızlı üretim ve daha çok yıkım, daha çok doğa talanı gerçekleşecek. Tüketildiğinde yerine konulamayan madenlerimiz talan edilirken bize kirlenmiş, çölleşmiş topraklar kalacak. Bunları üretirken iş cinayetlerinde yaşamını kaybedecek insanlarımızda işin cabası. Bunun adı sömürge madenciliğidir.
Sömürge madenciliğini daha iyi anlamak için; 1800’lü yılların sonundan beri üretilen dünyanın en kaliteli krom madenlerimizin akıbetini irdelemek yeterli. O yıldan bugüne kadar bin bir meşakkatle üretilen yaklaşık 100-120 milyon ton krom cevheri nerelere gitti. Kimler için üretildi, kimlerin kasasını doldurdu. Ülkemize ne kadar katkısı oldu. Sorunun yanıtlarının iç acıcı olmadığını söylemeye gerek yok.
Umarız bu yanlış politikalardan dönülür, tüm madenler çevre duyarlılığıyla insanlığın gerçek ihtiyaçları için üretilir. Elbette temenni yetmez, birlikte mücadeleyle…
/././
Alpagut'ta Cengiz Holding 'milli' talan peşinde -Özer Akdemir-
Alpagut köyü, Eskişehir’in Mihalgazi ilçesine bağlı ve ilin Bilecik sınırındaki son köyü. Her türlü sebze-meyve, arıcılık ve hayvancılıkla geçinen köy Sakarya nehrinin suladığı verimli ovaya bakan bir tepenin yamacına kurulmuş. Bölgede yaygın olan seracılık nedeniyle büyükşehirlere sebze-meyve taşıyan kamyonların biri gidiyor, biri geliyor. Köyün kahvehanelerinin bulunduğu meydanı ile camisi arasındaki düzlükte kasaların yüklenmesini bekleyen birçok büyük TIR park etmişti. Köylülerin söylediklerine göre İstanbul’un, İzmir’in, Ankara’nın ve Eskişehir’in pazarlarına sebze-meyve taşıyan bu kamyonlar yazın olduğu kadar kışın da sürekli çalışıyorlar.
Işıklı tabelada sıcaklık 51 dereceyi gösteriyordu!
Son yılların en yüksek sıcaklıklarının olduğu bir günde gittiğimiz Alpagut’ta serinlemek için oturduğumuz kahvehanenin karşısındaki caminin elektronik tabelası dışarıdaki sıcaklığı 51 derece olarak gösteriyordu! Eğer tabelada ya da ölçüm cihazında bir hata yoksa bu Türkiye’deki sıcaklık rekoru demekti! 15 Ağustos 2023 tarihinde yine Eskişehir’e bağlı Sarıcakaya’da 2023 yılında ölçülen 49.5 derece sıcaklık 'tüm zamanların Türkiye sıcaklık rekoru’ olarak kayda geçirilmişti. Bizim 51 dereceyi gördüğümüz günlerde, 25 Temmuz günü Şırnak Silopi’de ölçülen 50.5 derece ile bu rekor yenilenirken, biz Alpagut’ta 51 dereceyi görmüş ve 50 derece yazılı ışıklı tabelayı fotoğraflamıştık.
Belediye Başkanı maden işletilsin diye imza toplamış!
Son aylarda bu şirin Anadolu köyünü tedirgin eden gelişmeler Cengiz Holding’in köyün hemen birkaç kilometre ötesinde, Atalan mevkii denilen yerde altın madeni için ÇED onayı alması ile yeni bir boyuta evrildi. Aylardır maden istemediklerini belirten köylüler, kendilerine karşı her türlü ikna yöntemini uygulayan şirkete Mihalgazi’nin AKP’li belediye başkanının da destek verdiğini söylüyorlar. Köylüler üç dönemdir belediye başkanlığını kazanan Zeynep Güneş Akgün'ün ‘maden işletilsin, şirket alışverişini Mihalgazi’den yapsın’ diye imza topladığını ileri sürdüler.
Şirket gizli saklı altın madeni övgülü broşürler dağıtmış
İlk ÇED raporunun tepkiler ve itirazlar sonrası Nisan 2025 tarihinde iptal edilmesinin ardından, yeni bir ÇED dosyası hazırlayarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişilikliği Bakanlığı’na (ÇŞİB) sunan şirkete geçtiğimiz Temmuz ayında ‘ÇED olumlu’ belgesi verilmişti. Şirketin ÇED onayı aldıktan sonra yaptığı ilk işlerden birisi de altın madenlerinin ülke ekonomisine ne kadar yararlı olduğunu, madenciliğin çevreye zarar vermeyeceğini yazan broşürler dağıtmak olmuş. Gerek Alpagut’ta, gerek komşu Karaoğlan köyünde ve Mihalgazi ilçe merkezinde dağıtılan bildirilerin kimler tarafından dağıtıldığından çoğu köylünün haberi dahi yok.
"Anneme ‘biz de madene karşıyız’ demişler"
Karaoğlan köylüsü Bekir Kanyo kendisinin bir iş için Mihalgazi’de olduğu sırada köylerine gelen ve bu broşürleri dağıtan bazı kişilerin annesine “Biz de madene karşıyız” dediklerini anlattı. Bu kişiler broşürü evin kapısının önüne koyarak uzaklaşmışlar. “Sonrasında üst katta bulunan annem aşağı inip broşürü alıyor. Bir bakıyor ki altın madenini övücü şeyler yazıyor. Yok altın madenleri milli mücadele imiş. Devlete şu kadar katkı sağlıyormuş, ekonomiye büyük katkı yapılıyormuş falan. Annemin de benim de cinlerimiz tepemize çıktı, bunları okuyunca. İnsanlara yalan söylemesinler. Kimi kandırıyorlar” dedi.
“Bu yalanları yazanlar hiç utanmıyor mu?”
Alpagut köyü kadınlarından Lütfiye Okuyucu da kameramıza elinde broşür olduğu halde konuşmak için ısrar etti. Köyün üst taraflarında, bütün ovayı, Sakarya nehrinin boyundaki tarlaları ve karşıdaki Bilecik sınırları içerisinde kalan dağları gören bir tepede köylülerle yaptığımız söyleşi için Lütfiye Okuyucu’ya Karaoğlan köylüsü Bekir Kanyo’nun bize verdiği broşürü arabamızdan alıp getirdik. Okuyucu, broşürü kameralarımıza göstererek; “Bunu yazan nasıl yazmış, inanan nasıl inanıyor? Ben bir köylü olarak burada yazanların yalan olduğunu görebiliyorken bunu yazanlar hiç mi utanmıyorlar bu yalanları sıralamaya” dedi.
"Toprağımı savunuyorum diye yuhaladılar!"
Broşürü kendi evinin önüne de bıraktıklarını ve bırakanları görmediğini söyleyen Okuyucu, “Vallahi görseydim parçalardım bunu dağıtan insanları! Zaten broşürleri de parçalayıp attım görür görmez. Biz burada topraklarımız için, çocuklarımızın geleceği için savaşırken utanmadan bu yalanlarla köylüleri kandırmaya çalışıyorlar. Bu yalanlara inanan köylülerimiz de var maalesef. Onlara madenin topraklarımızı yok edeceğini anlatıyoruz, geleceğimiz için birleşelim, toprakta birlik olalım diyoruz ama işte menfaat uğruna madenden yana olanlar da var. Şirketin ÇED toplantısında ben bunları söylerken birkaç kişi beni yuhaladı! Hiç gocunmadım. Ben toprağımı savunuyorum, utanılacak hiçbir şey yapmadım” diye konuştu.
"Altın yumurtalayan tavuğu kesiyorlar"
Eşi Ali Okuyucu ise şirketin “maden sizi de zengin edecek” yalanları ile ilgili konuştu: “Dünyanın en zengin maden yatakları Afrika’da. Zengin olsa Afrika ülkeleri zengin olurdu. Oysaki dünyanın en yoksul ülkeleri aynı zamanda bu ülkeler. Bu şirketler, emperyalist ülkelerle iş birliği içinde bizim doğamızı yok edecek, madenlerimizi sömürecek. Bu topraklar yüzyıllardır bizi besledi. Altın yumurtlayan tavuk bu topraklar. Bunlar altını alacağız diye altın yumurtlayan tavuğu kesmek istiyorlar.”
"Cengiz’in müdürü beni ölümle tehdit etti"
AKP iktidarı ile birlikte palazlanan, partinin en başındaki kişilerle yıllardır can ciğer kuzu sarması olan, “5’li çete” diye bilinen şirketler arasında birinci sırada yer alan, ülkenin dört bir yanındaki madencilik faaliyetleri sırasında devletin koruyup kollamasını hep arkasında hisseden Cengiz Holding Alpagut’ta da “benim arkamda devlet var” mesajını köylülere her yolla vermeyi ihmal etmemiş. Öyle ki işi jandarma komutanının yanında madene karşı çıkan köylüleri ölümle tehdide kadar vardırmış.
Alpagut’ta, altın madeni denince ilk tepki gösterenlerden, dava açanlardan, 70’li yaşlardaki Mustafa Örücü şirketin hedefindeki isimlerin başında geliyor. Mustafa Örücü, Cengiz Holdingin sorumlu müdürünün kendisini hakaretler eşliğinde ölümle tehdit etmesini şu sözlerle anlattı: “Cengiz Holdingin müdürü Mehmet Bey, aşağıdaki kahvehanenin önünde bana küfürler eşliğinde seni vuracağım, öldüreceğim diye tehdit etti. Yanında üsteğmen vardı, benim yanımda da bir uzman çavuş. Üsteğmen de hiç ağzını açmadı. Bunu mahkemeye verdim ben. Mahkememizi de kazandık. Tehdit ve hakaretten para cezası verdi mahkeme”.
Örücü, “Biz bu toprakları siz gelin maden çıkarıp kirletin diye kurtarmadık. Bu çocukların hakkı ne olacak, gelecekleri ne olacak. Benim canımı alacaklarsa alsınlar, ama topraklarımızı terk etsinler. Altın da neymiş! Bizim bu topraklardan her gün bir araba altın çıkıyor. Rokası, teresi, maydanozu, meyvesi...” dedi.
Söyleşilerden sonra Mihalgazi’ye dönerken köyün hemen çıkışında “Alpagut Göleti” inşaatı tabelasının önünde durup görüntü aldık. Köylüler göletin altın madeni için yapıldığını ileri sürüyordu. İki yanı sarp tepeler bulunan derin bir kanyonun girişinde iş makinelerinin izleri ve gölgeye park etmiş bir kepçe vardı. Köylülerin dediğine göre geleceklerini ellerinden almak isteyen Cengiz, Alpagut’un suyuna da göz dikmişti.
/././
EVRENSEL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder