EVRENSEL "Köşebaşı + Gündem" -1 Kasım 2025-

Toprağın altında servet, üstünde teslimiyet -Dr. Erkan Kıdak-

Gazze konusunda “direniş” söylemiyle sahneye çıkanlar, aynı anda İsrail’le ticaret rekoru kırıyor. Antiemperyalist bir çizgi, NATO’nun gölgesinde kurulamaz.

Eskişehir Beylikova’daki nadir toprak elementi rezervi, yalnızca bir maden keşfi değil, Türkiye’nin emperyalizme bağımlı kalkınma modelinin aynasıdır. Gerçek bağımsızlık, toprağın altındaki serveti satmakla değil, toprağın üstündeki düzeni değiştirmekle mümkündür.

Emperyalizmin yeni haritası: Beylikova

Beylikova, artık yalnızca bir Eskişehir ilçesi değil, küresel güç savaşlarının yeni cephesi. Çünkü o toprakların altında, Çin’den sonra dünyanın en büyük nadir element rezervlerinden biri bulunuyor. Skandiyum, seryum, itriyum, lantan... Akıllı telefondan füze sistemine, elektrikli araç bataryasından çip üretimine kadar her alanda kullanılan stratejik ham maddeler bunlar.

Ama mesele teknoloji değil, egemenlik. Bu maden kimin için işletilecek? Halkın refahı için mi, yoksa emperyalizmin krizini ötelemek için mi?

Basına yansıyan iddialara göre, Erdoğan-Trump görüşmelerinde Beylikova sahası masadaydı. Trump, Çin’e karşı avantaj arıyor; Erdoğan ise “Dünya beşten büyüktür” diyerek o beşin en büyüğüne yaranmayı sürdürüyor. Türkiye’nin yer altı zenginliği yine “iyi ilişkiler” bedeline dönüşüyor.

NATO sınırında antiemperyalizm olmaz

Beylikova’daki rezerv, Türkiye’nin dış politikasındaki ikiyüzlülüğü de gösteriyor. Gazze konusunda “direniş” söylemiyle sahneye çıkanlar, aynı anda İsrail’le ticaret rekoru kırıyor. Antiemperyalist bir çizgi, NATO’nun gölgesinde kurulamaz.

CHP Lideri Özgür Özel’in Beylikova çıkışı bu açıdan önemliydi. Ancak mesele yalnızca hükümetin değil, tüm düzen siyasetinin sınırlarında düğümleniyor. NATO’ya yaslanarak bağımsızlık, sermayeye yaslanarak çevre duyarlılığı olmaz. Tutarlı bir dış politika, Atlantik İttifakının zincirlerini kırmayı gerektirir.

Lenin’in ışığında doğa ve emek

Lenin, bir yüzyıl önce kapitalizmin artık yalnızca fabrikalarda değil, dünya kaynaklarının yeniden paylaşımıyla sürdüğünü yazmıştı. Beylikova’daki madenin ABD’nin Çin’le ticaret savaşında “koz” haline gelmesi, bu tespitin güncel bir örneği. Kapitalizm artık yerin altını da sömürüyor.

Gerçek yerli üretim, madenin Türkiye sınırlarında çıkarılması değil; üretim araçlarının halkın denetiminde olmasıdır. Sermaye sınıfı doğayı tahrip ederken devlet bunu “kalkınma” diye pazarlıyor. Muhalefet ise aynı üretim mantığına dokunmaktan kaçınıyor.

Bugün Türkiye’nin ihtiyacı, toprağın altındaki serveti satmak değil, toprağın üstündeki sömürü düzenini değiştirmektir. Beylikova, yalnızca bir maden değil, bir tercih sorusudur: Emperyalizme eklemlenmiş bir kalkınma mı, yoksa doğayla ve emekle birlikte bir özgürleşme mi?

Bu ülkenin gerçek zenginliği, yer altındaki elementlerde değil, o toprağı işleyen insanların alın terindedir. O emek sömürülmedikçe, o toprak satılmadıkça, işte o zaman Türkiye gerçekten bağımsız olur.

/././

Esnek çalışma modelleri için hazırlıklar başladı: Kamuda yeni norm güvencesizlik -Duygu Ayber Gültekin-

2026 yılı Cumhurbaşkanlığı yıllık programına göre kamuda verimliliğin artırılması gerekçesiyle esnek çalışma modellerinin uygulanması için mevzuat çalışmaları yapılacak.

İktidarın 2023 seçimleri sonrası, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek  öncülüğünde yürütüleceğini ilan ettiği ‘rasyonel ekonomi programı’ adım adım uygulanıyor. 2024-2028 yıllarını kapsayan 12. kalkınma planı ve orta vadeli program (OVP) kapsamında, sermayenin talepleri doğrultusunda emekçilerin ücretleri baskılanırken; Cumhurbaşkanlığı yıllık programında, 2026’da kamuda esnek çalışma modellerinin uygulanacağı yer alıyor.

Kamuda işçi ve kamu emekçisi statüsünde 5 milyon 289 bin 449 kişi istihdam ediliyor. 2026 yılı Cumhurbaşkanlığı yıllık programına göre kamuda verimliliğin artırılması için esnek çalışma modellerinin uygulanması için mevzuat çalışmaları yapılacak. Programda, “Sosyal güvenlik mevzuatı ve uygulamalarının, değişen iş gücü piyasası koşullarına ve yeni nesil esnek çalışma modellerine uyumlu hale getirilmesi” ifadesi dikkat çekiyor. Buna göre “Sosyal güvenlik uygulamalarının başta kısmi süreli çalışma olmak üzere esnek çalışma modelleri ile uyumuna ilişkin adımlar atılacak. Bu kapsamda, kısa çalışma, evden çalışma, hibrit çalışma gibi esnek çalışma modellerinin sosyal güvenlik sistemine uyumunu artırmak üzere çalışmalar yürütülecek.” Bununla ilgili teknik ve hukuki altyapının güçlendirilmesine yönelik çalışmaların da yapılacağı vurgulanıyor.

Kurda kuzu kılıfı

Programda, 2026’da uygulanacağı ilan edilen bu planların ayrıntıları ise 12. kalkınma planında yer alıyor. Örneğin; haftada 3 gün, günde 2 saat çalışan biri “esnek çalışma” işsiz değil “esnek çalışan” sayılacak. Bu, işsizlik oranını da düşük gösterecek. Bu planın hedeflerinden biri de kadınları “esnek” şekilde istihdama katmak, bu sayede kadınların çocuk bakımı yükünü de almalarını sağlamak.

“Sosyal güvenlik sistemini esnek çalışmayla uyumlu hale getirmek ve bunun hukuki altyapısını oluşturma”nın barındırdığı tehlikelerden biri ise şu: Esnek çalışma ile hedeflenen, emekçilerin patronların ihtiyacına göre aralıklı çalıştırılması. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na göre bir işçinin emeklilik hakkına sahip olabilmesi için en az 4 bin 500 gün sigortalı çalışması gerekiyor. Bu kesintisiz 15 yıla tekabül ediyor. Bir işçinin aylık ücreti, aylık 225 saat çalışmasının karşılığını ifade ediyor. Bu koşullarda esnek çalışma kapsamında haftanın birkaç günü, günün birkaç saati çalışan bir işçinin ne bir ayda 225 saati ne de 4 bin 500 prim gününü doldurabilmesi mümkün.

***

2026 yılı Bütçe Teklifi'ne tepki: “Rahat yüzü görmeyenler için yine bir umut yok”-Duygu Ayber Gültekin-

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, 2026 yılı Bütçe Teklifi'ni eleştirerek, bütçenin tarım, hayvancılık ve mağdur kesimler için umut taşımadığını vurguladı.

​​​​​CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, 2026 yılı Bütçe Teklifi'ni eleştirerek, bütçenin tarım, hayvancılık ve diğer mağdur kesimler için umut yaratmadığını belirtti. Gürer, çiftçiye gereken desteğin verilmediğini ve borç yüklerinin arttığını vurguladı. Ayrıca, tarımda ithalatın arttığını ve hayvancılıkta ithalatın devam ettiğini ifade etti.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda konuşan CHP’li Gürer, 2026 yılı bütçesindeki tarım desteklerinin yetersiz olduğunu belirtti. Gürer, "Tarım Kanunu'na göre çiftçiye verilmesi gereken yüzde 1'lik destek, sadece 168 milyar lira ile sınırlı kaldı" dedi.

Gürer, çiftçilerin bankalara olan borçlarının arttığına dikkat çekti ve bunun sonucunda traktör, tarla ve hayvanlara haciz uygulandığını ifade etti. Ayrıca, hububat ve bakliyat ithalatının arttığını, Türkiye'nin kendi tarım ürünlerinde dışa bağımlılığının arttığını söyledi.

Hayvancılıkta da durumun içler acısı olduğunu belirten Gürer, "10 milyon baş hayvan ithal ettik, yerli üreticimiz zor durumda" dedi. Gürer, hükümetin bu durumu görmemesi ve ilgili bakanlıkların çelişkili açıklamalar yapması nedeniyle üreticilerin ve çiftçilerin zor günler geçirdiğini vurguladı.

Gürer, 2026 yılı bütçesinin, işçi, çiftçi, esnaf, memur, emekli, genç, engelli ve sanayici gibi kesimler için bir "umut bütçesi" olmadığını ifade etti. Ayrıca, taşeron işçiler, staj ve çırak mağdurları, emeklilikte adalet arayanlar için de bu bütçede bir çözüm bulunmadığını ekleyerek, “2026'da bütçede, rahat yüzü görmeyenler için yine bir umut yok.”

***

BİRGÜN "Köşebaşı + Gündem" -1 Kasım 2025-

 

Kayyum atanan TELE 1'de çalışanlar istifa etti: "Penguen medyası olmayacağız!"

Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ'ın 'casusluk' suçlamasıyla tutuklanmasının ardından kayyum atanan TELE 1'de çalışanlar istifa etti. TELE 1 Ana Haber Sunucusu Murat Taylan, kayyum iradesini tanımadıklarını belirterek Penguen medyası olmayacağız!" dedi.

Merdan Yanardağ'ın tutuklanmasının ardından kayyum atanan TELE 1'in çalışanları istifa etti.

Gazeteciler adına açıklamayı açıklamayı TELE 1 Ana Haber Sunucusu Murat Taylan okudu. TELE 1 çalışanlarının istifa kararını açıklayan Taylan, "Penguen medyası olmayacağız" dedi.

TELE 1 kanlaının 2017 yılında, özgür medya anlayışı ve gerçeğe sadakat ilkesiyle, Merdan Yanardağ öncülüğünde yola çıktıüını anımsatan Taylan, Sansürün, baskının, karanlığın üzerine ışık tuttuk.Televizyonumuzla, internet sitemizle, sosyal medyamızla… Bu ülkenin hakikat arayan sesi olduk" dedi.(https://youtu.be/ZnJ844hQjPo)

"ÖZGÜR BASINA BİR DARBE DAHA VURULDU"

Sekiz yıl boyunca yüzlerce gazeteciyi, binlerce konuğu ağırladıklarını, halkın çıkarlarını savunduklarını kaydeden Taylan, "emeğin, doğanın, ezilenin yanında durduklarını, 15 Temmuz’un ardından ilan edilen OHAL koşullarında yayın hayatına başlayıp tehditlere, ekonomik ablukalara, siyasi baskılara rağmen dimdik ayakta kaldıklarını" vurguladı.

Yayın anlayışları ile iktidarın hedefi haline geldiklerini söyleyen Taylan, 24 Ekim'de TELE 1'e kayyum atandığına dikkat çekerek "Genel Yayın Yönetmenimiz Merdan Yanardağ, akıl almaz bir suçlamayla tutuklandı. Hukuk bir kez daha ayaklar altına alınarak, özgür basına bir darbe daha vuruldu" dedi.

Kayyum yönetiminin ilk işinin haber bültenlerini susturmak olduğunu kaydeden Taylan, kayyum iradesini tanımadıklarının belirterek "TELE 1’in ekran yüzleri, yöneticileri tele1.com.tr yazarları ve kamera arkasında çalışan bazı arkadaşlarımızla birlikte, kayyım yönetimindeki TELE 1’den ayrılıyoruz" dedi.

Taylan, özetle şunları söyledi: 

"Bu ülkede demokrasinin son ekranlarından biri olan TELE 1’de artık yalnızca belgeseller yayınlanıyor. Gazeteciliği onur sayan, Türkiye’de halkın gerçeğe ulaşmasını savunan bir kanalın, “penguen medyası”na dönüştürülmesine izin vermeyeceğiz. Bugüne kadar yaptığımız yayıncılığın dışında onurumuzu zedeleyecek bir yayın anlayışını asla kabul etmemiz mümkün değildir.

Dolayısıyla Kayyım iradesinin TELE 1’e verdiği yeni yayıncılık anlayışını tanımıyoruz. Bu karanlığı reddediyoruz. TELE 1’in ekran yüzleri, yöneticileri tele1.com.tr yazarları ve kamera arkasında çalışan bazı arkadaşlarımızla birlikte, kayyım yönetimindeki TELE 1’den ayrılıyoruz.

Biz susmayacağız. Kalemimizi satmayacağız,  kırmayacağız. Boyun eğmeyeceğiz. Gazeteciliği, halkın haber alma hakkını, özgürlüğü demokrasiyi savunmaya devam edeceğiz.

"GERÇEĞİN YANINDA DİMDİK DURMAYA DEVAM EDECEĞİZ"

Bu süreçte yanımızda duran, sesini yükselten, kalbi bizimle atan herkese teşekkür ediyoruz. Bizim yolumuz belli: teslim olmayacağız, Gerçeğin yanında dimdik durmaya devam edeceğiz.

Bu kadro Türkiye’nin demokrasi mücadelesine bulduğu her imkanla katkı sunmaya devam edecektir. ve inanıyoruz ki bu karanlığı dağıttığımızda TELE 1 yayıncılık anlayışı yeniden doğacak, Bağımsız, özgür ve onurlu bir kanal olarak, kaldığı yerden, gerçeğin izinden devam edecektir.

TELE 1'in kurucusu ve genel yayın yönetmenimiz Merdan Yanardağ'ın yanında ve arkasındayız. Ona da buradan saygı ve sevgilerimizi sunuyoruz. Bu, bir geri çekilme değil; bir direniş ilanıdır. Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız."

NE OLMUŞTU?

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı görevinden uzaklaştırılan Ekrem İmamoğlu, Necati Özkan ve Merdan Yanardağ hakkında "casusluk" suçundan başlatılan soruşturmada, televizyon kanalı TELE1'in sahibi olan ABC Radyo Televizyon ve Dijital Yayıncılık AŞ'ye, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) kayyum olarak atanmasına karar verilmişti.

Kayyum heyetinin başına ise bir dönem Yeni Şafak yazarlığı da yapmış İbrahim Paşalı getirilmişti.

***

Muhalefet ‘direniş’, halk ‘değişim’ istedikçe cumhur gerildi: İttifakın arasına ‘yurttaş’ kaması -Yaşar Aydın-

MHP ve AKP’nin onca güç gösterisine rağmen, ekonomi ve çözüm süreci konusunda ikna edebildikleri kesim yüzde 15’te kaldı. İzlenen yol konusunda fikir ayrılıkları mesafenin giderek açılmasına da neden oluyor.

Cumhur İttifakı, 2018’den bu yana Türkiye siyasetinin merkezine oturmuş durumda. Bu süreç içerisinde MHP ve AKP, yalnızca kendi ortaklıklarıyla ayakta kalacak Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi adını verdikleri bir rejim inşa ettiler. Bahçeli ve Erdoğan, ülkeyi karanlık bir tünele sokan bu süreci büyük bir uyumla bugüne kadar taşımayı başardı.

İttifak içinde kriz konusu olabilecek her mesele, ikilinin özel sohbetleri ve müdahaleleriyle bugüne kadar halının altına süpürülerek ertelendi.

Son birkaç haftadır ilişkide başka bir düzey gelişti. Parti liderleri ve kurmaylar, sanki birlikten çok farklı yanlarını gösterme uğraşına girmiş durumdalar. Bunun bir görev paylaşımı mı yoksa derinleşen fikir ayrılığı mı olduğuna dair, elimizdeki veriler üzerinden kesin bir kanaat bildirmek mümkün değil.

Ancak son yaşananları alt alta koyduğumuzda, geleceğe dair hiç de yabana atılmayacak bir senaryo çıkarmak mümkün.

YENİ DURUM: GERİLİMLİ İLİŞKİ

Cumhur İttifakı hâlâ iki parti için de karşılıklı bir zorunluluk niteliğinde. AKP, parlamentoda çoğunluğunu MHP desteğiyle koruyor. MHP ise iktidar bloğunda yer alarak politik etkisini sürdürüyor. Ama bu zorunluluk, ikili arasında gerilimin yaşanmasına engel olamadı.

Son gerilimin kaynağı olarak Bahçeli’nin “Terörsüz Türkiye” projesine AKP cenahının ayak diremesi gösteriliyor. Oysa yaklaşık bir yıldır farklı etaplardan geçen süreç bir şekilde ortak bir proje hâline getirilmişti. Ne olduysa daha çok Erdoğan’ın ABD ziyaretinden önce oldu.

Peş peşe yapılan “kara para” operasyonları ve Bahçeli’nin karşı açıklamaları, dikkatleri ittifak içi çelişkilere çekmeye yetmişti. Ardından Erdoğan–Trump görüşmesi öncesinde gelen TRÇ (Türkiye–Rusya–Çin) açılımı, ilişkinin bir bütün olarak masaya yatırılmasına neden oldu.

Bahçeli’nin KKTC seçim sonuçları sonrası yaptığı çıkışlar, polis atamaları, CHP’ye yönelik operasyonlara dair “bitsin” çıkışı, Kenan Tekdağ olayı ve Bahçeli’nin her defasında Saray’ın duvarına çarpıp yere düşen, yanıtsız kalan çağrıları da bu tabloya eklendi.

Bırakın çatlağın kapanmasını, her defasında sızıntı daha büyük oranlara yükseldi.

SOKAĞIN SESİ PANİĞİ ARTIRDI

MHP lideri Bahçeli, bundan yaklaşık bir yıl önce, 5 Kasım 2024 tarihinde Meclis kürsüsünde yaptığı konuşmada şöyle demişti: “Eğer terör hayatımızdan sökülüp atılırsa, eğer enflasyon canavarına kesif bir darbe indirilirse, Türkiye siyasi ve ekonomik istikrarın zirvesine çıkarsa, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha seçilmesi doğal ve doğru bir tercih değil midir?”

Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenirken iki temel konuda “başarıyı” şart koştu: çözüm süreci ve ekonomi.

Geriye dönüp bakıldığında, bu iki meselede adım atılmaya çalışılsa da halkın gözünde çoktan sınıfta kalındı. KONDA’nın son yaptığı kamuoyu yoklamasında, Kürtlerin ve Türklerin iktidarın Kürt sorununu çözemeyeceğine dair mutlak bir kanaate sahip olduğu görülüyor.

Konda

Eylül ayı itibarıyla “İktidar Kürt sorununu çözer” diyenlerin oranı yüzde 12’de kaldı.

Ne tuhaf bir rastlantıdır ki, “Ekonomi iyiye gidiyor” diyenlerin oranı da yüzde 15’le bu rakama çok yakın.

MHP ve AKP’nin, tüm gürültülü güç gösterisine rağmen, iki temel konuda ikna edebildikleri toplumsal kesim yalnızca yüzde 15’lik dilimde kaldı.

Bu rakam sadece MHP’de değil, AKP’de de tedirginlik yaratıyor. İzlenen yol konusunda fikir ayrılıkları giderek duygusal kopuşa da neden oluyor.

İki parti için tek kriter seçmen davranışı da değil; çekirdek kadroda çözülme emareleri baş göstermiş durumda.

Kıbrıs, PKK ve İsrail başlıkları, Türkiye sağını yıllardır bir arada tutan birer “tutkal” vazifesi gördü.

KKTC seçimlerini Tufan Erhürman’ın kazanması sonrası MHP’den gelen tepkiyi de bu açıdan değerlendirmekte fayda var.

Bugüne kadar savundukları her şeyden vazgeçen bir MHP, kimi nasıl ikna edebilir?

KİM, NEDEN KATILMADI?

Beştepe’de Erdoğan tarafından verilen Cumhuriyet resepsiyonu, MHP–AKP ve DEM–AKP ilişkilerinin de yeniden tartışılmasına neden oldu.

Devlet Bahçeli hem Anıtkabir’de hem de Beştepe’de yoktu. Bu durum, “Kıbrıs tavrı” olarak yorumlandı.

DEM Parti, alışkanlıktan olsa gerek Beştepe’ye çağrılmadı bile. Buna rağmen DEM’den gelen açıklama “Süreci etkileyecek bir durum değil” şeklinde oldu.

Bu olaydan yaklaşık 12 saat sonra, komisyona Hakan Fidan ve Yılmaz Tunç katılarak bilgi verdi. Numan Kurtulmuş “Rapor yazım aşamasına geldik” dedi. Aynı gün İmralı heyetiyle Erdoğan bir görüşme gerçekleştirdi. Kandil, Türkiye’den çekilme gerekçesini açıkladı.

Tüm bu gelişmelere bakınca gerçekten her şey istenildiği çizgide ilerliyor gibi bir görüntü var. O hâlde sıkıntı nerede? Belli ki yine dönüp bir kez daha KONDA’nın araştırmasına bakmakta fayda var. Halkın iktidara ve uygulamalarına karşı duruşu, herkesi adım atmak konusunda bir kez daha düşünmeye itiyor.

BİR KEZ DAHA BAHÇELİ Mİ?

MHP lideri Devlet Bahçeli, ülkenin makas değiştirme anlarında yaptığı çıkışlar ve hamlelerle tanınır. AKP’yi iktidara getiren de, onu o koltukta tutan da büyük oranda bu hamleler oldu.

AKP ile MHP arasında son günlerde artan gerilim sonrası, “Bahçeli bir kez daha devreye girer mi?” sorusu akla geldi.

Son günlerde ortaya çıkan iktidar içi tepişme, aralarındaki mesafenin her gün arttığına işaret ediyor. Bu mesafe henüz bir kopuş sinyali vermese de, siyasetin önümüzdeki dönemde daha gergin, iç rekabetli bir ittifak ilişkisine evrileceğini gösteriyor.

Bu gerilimin derinleşip ülkenin erken seçime gitmesi ise muhalefetin göstereceği dirayet ve izleyeceği yola bağlı.

Halkı inandıramayan bir iktidar var; bu artık netleşti.

Muhalefet ise rüştünü ispatlamak ve halkı ikna etmek zorunda.

Siyaset tam da bu noktada sıkışmış durumda.

/././

Elektrik faturalarına gizli zam: 1 Ocak'tan itibaren başlıyor

EPDK tarafından yayımlanan Resmi Gazete'de yayımlanan kararla elektriğe gizli zam yapıldı. Apartmanların ortak kullanımındaki elektrik tüketim tutarı 4 bin kWh ile sınırlandırıldı.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDKelektrik faturalarına gizli zam yaptı. Resmi Gazete’de yayımlanan kararla apartmanların ortak kullanımındaki elektrik tüketim tutarı yıllık 4 bin kilovatsaat (kWh) ile sınırlandırıldı.

Kararda şunlar denildi: “1 Ocak 2026 tarihinden itibaren 2026 yılı için mesken tüketici grubu kapsamında yer alan kamu kurum ve kuruluşları, mahalli idareler ile birlikte mesken olarak kullanılan müstakil binalar, apartmanlar ve apartmanlar içindeki bağımsız bölümler, konut kooperatifleri ve konut siteleri ile bu yerlerin ayrı sayaç ile ölçümleri yapılan kalorifer, asansör, hidrofor, merdiven otomatiği, kapıcı dairesi ve benzeri ortak kullanım yerlerine yönelik 4 bin kWh/yıl; mesken tüketici grubu kapsamında yer alan T.C. İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından kurulan geçici barınma merkezleri, köylerde içme suyu temini ve dağıtımı amaçlı kullanılan tesisler ile diğer tüketicilere ve tarımsal faaliyetler tüketici grubuna yönelik 150 milyon kWh/yıl; kalan tüketici gruplarına yönelik 15 bin kWh/yıl olarak uygulanır.”

SINIR ORTALAMANIN ALTINDA

Kararla birlikte yıllık 4 bin KWh elektrik kullanımı aşılırsa doğrudan faturaya yansıtılacak. Türkiye'de evlerin ortalama yıllık enerji tüketimi ise yaklaşık 5 bin kWh civarında. Yani ortalama 1000 kWh doğrudan faturalara yansıyacak.

DÜZENLEME KİMLERİ ETKİLEYECEK?

Uygulama yıllık 4 bin kilovatsaati yani aylık ortalama 333 kilovatsaati aşan kullanıcıların tüm tüketimlerini kapsıyor. Aylık 333 kilovatsaat elektrik tüketen yani bugünkü tarifeyle aylık 984 liranın üstüne çıkan her kullanıcı bundan etkilenecek. Toplamda 2,5 milyon abone, yani abonelerin yaklaşık yüzde 6’sı etkilenmiş olacak. Düşük kademede (günlük 8 kilovatsaat altı tüketim) yaklaşık yüzde 57, yüksek kademede (günlük 8 kilovatsaat ve üzeri tüketim) yüzde 36 oranında sübvansiyon sağlanmaya devam edileceği öngörülüyor. Diğer yandan sanayi ve ticarethanelerde uygulama değiştirilmeyerek bu tüketici grupları için yıllık limit 15 bin kilovatsaat olarak muhafaza edildi.

FATURA NE KADAR ARTACAK?

CHP Sanayi Komisyonu Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Ednan Arslan düzenlemeyi eleştirdi. Arslan düzenlemeyle 980 lira olan faturanın 1955 liraya yükseleceğini açıkladı.

Arslan şunları söyledi: “Bu yeni düzenleme ile vatandaşın elektrik faturasına %90'ı aşan oranda zam yapmış olacak. 980 TL olan Fatura 1955 TL olacak. Faturalarımızın kademesine göre zaten %60-70’inden fazlası sadece dağıtım bedeli olarak şirketlere gidiyor. Ayrıca Tarımsal sulama amaçlı kullanılan elektriğin Son Kaynak Tedarik Tarifesi Kapsamındaki limiti de yıllık 15 bin kWh’a çekildi. Gıda enflasyonu artarken, çiftçimiz artan maliyetler nedeniyle hasat yapamazken tarıma destek artırılacağına azaltıldı. Vatandaşı, kaliteli ve ucuz hizmet sunmayan dağıtım ve görevli tedarik şirketlerinden, bireysel sözleşme yaparak elektrik almaya zorlamak istiyorlar. Özelleştirmeler ile yandaşlara peşkeş çektiğiniz enerji piyasasında oluşan kara delikten kurtulmak için milletin sırtına binmeyi bırakın.”

***

Öne Çıkan Yayın

EVRENSEL "Köşebaşı + Gündem" -1 Kasım 2025-

Toprağın altında servet, üstünde teslimiyet - Dr. Erkan Kıdak- Gazze konusunda “direniş” söylemiyle sahneye çıkanlar, aynı anda İsrail’le ti...