İngiliz edebiyatı profesörü, “Bir Dinazorun Anıları” kitabının yazarı Mina Urgan, “Gençliğimde solcuydum. İhtiyarlığımda solculuğum daha da arttı” diyordu. 25 yıl önce 84 yaşında kaybettiğimiz bu değerli insanın sosyalist dünya görüşüne sadakatini ve hayata dair görüşlerini hatırlamakta yarar var…
Burjuva siyasetçilerine, düşünürlerine atfen şöyle bir söz söylenir: “Bir insan yirmisinde komünist değilse kalpsizdir, otuzunda hala komünistse akılsızdır”. Bu söz amiyane tabirle şöyle de ifade edilir: “Yirmisinde komünist olmayanın kalbi yoktur, otuzunda hala komünist olanın kafası yoktur”.
Bu söz bir şekilde, liberal ya da sosyalizmden vazgeçen “döneklerin” gençliği sonrasında da komünizme devam edenler için “alaycı” anlamda kullandığı bir ifadedir.
Kendi dönekliklerini kamufle etmek için hala solculuk yapanlara “böyle” derler. Çıkarlarını düşünen ve bu sömürü düzeninde avantajlı konuma gelenler, aslında vicdanlarının bir tarafından gelen itirazı küllendirmek, kendilerini ikna edebilmek için bu tür “kelime cambazlıklarına” başvururlar.
Ayrıca iş adamları, burjuva siyasetçileri de gençlerin daha sonraki hayatlarında komünizmle ilgilenmemeleri, bu yoldaki bir mücadeleye katılmamaları için böyle bir iddiayı/savı ortaya atarlar.
'Bir Dinazorun Anıları'
Şimdi, bu pazar günü yaşamı ile böyle bir anlayışı reddeden değerli bir bilim insanından söz etmek istiyorum. 1916 doğumlu olan İngiliz edebiyatı profesörü Mina Urgan, 2000 yılında 84 yaşında iken vefat etti. (Kendisi 1916 doğumlu olduğunu ancak nüfus kağıdında 1915 yazıldığını söylüyor)
Mina Urgan, kendisini açıkça bir ateist, bir sosyalist olarak ifade etmesine rağmen “Bir Dinazorun Anıları” (Yapı Kredi Yayınları) isimli kitabı, Haziran 2025 itibariyle tam 108 baskı yaptı. İlk baskısı 1998’de olan kitabın kısa sürede onlarca baskı yapması karşısında Mina Urgan bile şaşırdığını söylemişti…
Anılarını 82 yaşında yazmaya başladığını söyleyen Mina Urgan, “Bir hayli dirençli, iyimser bir insan olduğum için bu uzun ömrüm boyunca başıma gelen felaketlere dayanabildim” diyordu. Cumhuriyetin ilk döneminde yetişmek suretiyle iyi bir eğitim aldıklarına vurgu yapıyordu.
İnsanın en güzel yıllarının gençlik değil 35 ile 45 yaş arası olduğunu belirten Urgan, 60’ından sonra güç dönemin başladığını, sağlık sorunlarına rağmen insanın pek yakınmaması gerektiğini söylüyor ve “’Aslan gibiyim diye böbürlenerek ağır bronşitlerle, hatta yüksek ateşlerle denize girdim” demekten de kendini alamıyordu.
'İhtiyar yiğit olmalı' Mina Urgan 1 Mayıs 1978 yürüyüşünde
Mina Urgan, “iyi ihtiyarlamak için yiğit olmak gerekir” sloganını benimsediğini ifade ediyor. Sağlık konusunda fazla “dırdır” etmeden yaşlanmayı kabul etmeyi ancak yirmili yaşlarının da umutlarını, coşkuların, duyarlılıklarını elden bırakmamayı savunuyor.
Gençlerle iletişim kurmanın da insanın iç dünyasını genç tuttuğunu belirten Mina hoca, siyasal görüşünü de şöyle açıklıyor:
“Ben yirmi yaşında benimsediğim siyasal inançlara hala bağlıyım… gençliğimde de solcuydum, ihtiyarlığımda da solcuyum. Hatta solculuğum daha da arttı… kimi eski solcular benim gibi dinazoru umutsuz bir vaka sayıp fena halde küçümseyeceklerdir. Ama onların karşısında yılmak niyetinde değildir bu dinazor”…
Mina Urgan, kitabının ileri sayfalarında da dünya görüşünü daha net ifade eder:
“Yobazlığa karşıyım, ırkçılığa karşıyım, gericiliğe karşıyım. İnsanların sömürülmesine ve savaşa karşıyım. Sosyalizmden, sevgiden, kardeşlikten, aydınlıktan yanayım”.
Gericilik hoş görülemez!
“Dinazor Mina”, çocuklara, gençlere karşı hoşgörülü olmayı savunuyor ama 40 yaşına gelmişler için de şöyle diyor:
“Nerdeyse 40 yaşına gelmiş bir adam hala ırkçıysa, hala faşistse; liberal ekonomiyi sömürüp dalavereyle muazzam servetler yığıyorsa; her gün yalan söylemeyi hakkı sayıyor ve her gün ağız değiştiriyorsa; hala köktendinci bir yobazsa; kadınlara toplumda yer vermeye yanaşmıyorsa;
1400 yıl önceki yaşam biçimini özlüyorsa; kendi dininden ve soyundan olmayanları kıtır kıtır kesmeye hazırsa; asıl amacı demokrasiden işine geldiği kadarıyla yararlanıp sonra demokrasiyi ortadan kaldırmaksa; bizler demokrasi adına böyle bir adama neden hoşgörü gösterelim?”
Urgan, kimlerle consensusa (uzlaşmaya, anlaşmaya) varabileceğimizi, varamayacağımızı iyice düşünmek gerektiğini belirterek “Çoğunluk yanlış bir tutum benimsemişse o çoğunluğa boyun eğmek, o çoğunlukla anlaşmak zorunda değiliz” diyor.
Gülmek ve dostluk üzerine
Mina Urgan, yaşam ve insan mutluluğu üzerine de özgün görüşleri ileri sürüyor. İnsanın gülümseyerek mutsuzluklarını hem gizleyip hem yenmesini bilebileceğini, başkasından çok kendi haline gülebilen, kendisiyle “dalga” geçebilenlerin “tam insan” olduğunu savunuyor.
Aşk da olduğu gibi dostlukta da insanların birbirine özen göstermesi gerektiğini benimseyen Mina Urgan, “dostluklarımızı da sürekli onarım halinde tutmalıyız. Çünkü dostluklar ihmale gelmez” diyor.
İnsanın üstün zekalı ve bilgili olmasından çok duyarlı olması gerektiğine vurgu yapan Mina hocamız, bencilliği, hep kendini düşünenleri, yüksek egolu olmayı kabul etmez. Bir amaç uğruna çalışmanın önemine değinir.
“Bir Dinazorun Anıları”, Mina hocanın çocukluğundan başlayıp Necip Fazıl’la tanışıklığı olmasına rağmen ondan pek hazzetmediğine, Falih Rıfkı Atay’ın üvey babası olduğuna, 11 yaşında iken Mustafa Kemal Paşa ile dans ettiğine, Halide Edip, Abidin Dino, Sait Faik, Yahya Kemal, Orhan Veli, Aziz Nesin gibi pek çok isimle ilgili hatıralarına kadar zengin bir yaşamı anlatıyor.
Sınıfta komünizm
Mina Urgan’ın Cahit Irgat’la evliliği, annesi ve çocuklarıyla ilişkisi, akademik yaşamı da bu kitapta yer alıyor. Yazımızı Mina hocanın komünistliği ile bitirelim. Öğretim üyesi olduğu dönemde, bir meslektaşının kendisini “sınıfta komünizm propagandası yapıyor” diye ihbar ettiğinden de bahsediyor.
Bakın Mina hocamız ne yapmış:
“Elime fırsat geçtikçe sınıfta da, sınıf dışında da biraz komünist propagandası yapardım mutlaka. Yapmamayı da ahlaka aykırı bir korkaklık sayardım…
Ne gariptir ki, öğrencilerim, böyle ileri geri konuşmama itiraz etmezlerdi. Ancak bir tek öğrencim dersten çıktıktan sonra bu konuda bana çatmıştı. O da Türk değil, Amerikalı bir gençti.”
Yaşam dersleriyle dolu 321 sayfalık “Bir Dinazorun Anıları”nı okumadıysanız, okumanız dileğiyle ya da okuduysanız ikinci kez de okumanızda yarar vardır temennisiyle…
Atilla Özsever / soL


.jpeg)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder