29 Haziran 2024 Cumartesi

T24 KÖŞEBAŞI -29 Haziran 2024-

 

Pınar Selek'le ilgili mühim bir istihbarat "başarısı": "Bu filmde oynamayı reddediyorum"-Gökçer Tahincioğlu-

"Hayatımın bir polisiye filmine dönüşmesini sevmiyorum ve istemiyorum. Açıkça benim verdiğim adres ortadayken, gizli yaşıyormuşum, bir örgüt evi varmış gibi adres bulmalar... Şu çalışmaya bakın!"

Yargıtay'ı, mahkemesi, polisi, istihbaratı, işi gücü bırakmış, tam 26 yıldır garip kanıtlarla sosyolog Pınar Selek'ten PKK yöneticisi yaratmak için uğraşıyor.

Elbette bu cümleye karşı sorulabilecek makul soru şu: Devlet uğraşmasın mı, peşine düşmesin mi?

Düşsün elbette… Düşmanlıkla değil hakkaniyetle, adil yargılama ilkesine bağlı kalarak, zorlayarak değil gerçekten araştırarak.

Yargının, polisin kişiye göre yaptığı muameleler malum… Sosyal medya silahlı, külahlı çete, örgüt fotoğraflarından geçilmezken, siz iki cümle kurduğunuz için kendinizi cezaevinde bulabilirsiniz. Sistem böyle işliyor.

Selek için de böyle işledi.

26 yıl boyunca dört kez beraat eden, ifadelerinin işkence altında alındığı ortaya çıkan Selek, Yargıtay'ın "şüpheden sanık yararlanır" ilkesini bütünüyle unuttuğu kararları nedeniyle yeniden yargılanıyor. Dün bu davanın üçüncü duruşması yapıldı.

Selek'le ilgili yargılama sürecinde yaşanan skandalları anımsamak isteyenler, şu habere bakıp, bir yargıya varabilir.

* * *

Düşünün, Mısır Çarşısı'nda patlama yaşanmış, bilirkişi raporlarında, olay yeri inceleme tutanaklarında bile tüp patlaması tespiti yapılmış, aynı dönemde gözaltına alınan Pınar Selek'e, sorgusunda bu patlama ile ilgili tek soru sorulmamış…

Ama ne hikmetse, yıllar sonra işkence altında Selek'i suçladığını söyleyen ve uzun yıllar sonra beraat eden "suç ortağının" beyanlarına rağmen bu yargılama, Yargıtay'ın beraat kararını bozması nedeniyle sürüyor.

* * *

Davanın İstanbul'da yapılan dünkü duruşması da ilginçti.

Duruşmayı farklı ülkelerden akademisyenler, gazeteciler, avukatlar da izledi.

PKK sevicisi olduklarından değil, Selek'in akademisyen ve araştırmacı kimliğine tanık olduklarından.

Brüksel Libre Üniversitesi Rektörü Annemie Schaus, Lyon 2 Üniversitesi Rektörü ve Orta Fransa Rektörler başkanı Nathalie Dopnier, Strasbourg Üniversitesi rektör yardımcısı Mathieu Schnieder, pek çok sosyal bilim örgüt temsilcileri, Cedric Lomba Sosyologlar derneği başkanı

Pek çok ulusal çapta feminist kuruluşun temsilcisi, Planing Familial'in Başkanı Sarah Durcher... Afgan kadınların Fransa'daki temsilci Chékéba Hachemi, ikisi eski baro başkanı 10 avukat, üç yayın evi temsilcisi takip etti duruşmayı.

* * *

Mesele uzun zaman önce Selek'in ne yapıp yapmadığından çıktığı için, artık dosyaya giren garip belgelerin konuşulması gerekiyor.

Yargıtay'ın Selek hakkındaki son beraat kararını bozması, yerel mahkemenin bu karara uymasının ardından, bir de kırmızı bülten çıkartılması kararı verildi.

Ancak öyle her istediğinizde bülten çıkartılamıyor. O kişinin örgütsel bağını ortaya koymanız, somut durumunu anlatmanız, ikna edici kanıtlar bulmanız gerekiyor.

Uzun yıllardır Fransa'da yaşayan Selek, Cote d'Azur Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde doçent. İtalya-Fransa Güney Sınırları Göç Gözlemevi'nin eş koordinatörü.

Yeri yurdu gizli değil, ulaşmak zor değil… Zaten Fransa da göçmenlerle ilgili çalışmalarından dolayı öyle çok mutlu değil.

* * *

Gizlilik saklılık yok ama kırmızı bülten için istihbarat başarısı lazım.

Zira Interpol, son dönemde Türkiye'den gelen talepleri geri çeviriyor. Gerekçe de "terör örgütü ile aktif ve anlamlı bağlantı"nın ortaya konulamaması…

Bağlantı arayan Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı da çok gizliymiş gibi Selek'in, üniversite bünyesinde katıldığı paneli bulabilmiş.

İçişleri Bakanlığı Interpol Daire Başkanlığı, Selek ile ilgili hazırladığı yazının başına, "Fransa Nice'te PKK/KCK mensuplarınca düzenlenen etkinliğe katıldığı bildirilmiştir" notunu düşmüş.

Anlamlı bağlantı dediği bu…

Sözü edilen etkinlik ise göçmen kadınların sorunlarının konuşulduğu, üniversitenin düzenlediği, yapılacağını ilan ettiği, herkese açık bir panel.

Zaten o kadar özensiz hazırlanmış bir yazı ki başka bir açıklama yok.

Ama alt kısmı dramatik…

Burada da mühim birimlerin Selek'in adresini tespit ettiği söyleniyor. Oysa Selek, duruşmalar için konsolosluğa giderek kendisi adres beyanında bulunuyor. Büyük devlet ciddiyeti…

* * *

Devamı da dramatik… İçişleri Bakanlığı yazısında, mahkemeden ve Adalet Bakanlığı'ndan bu bilgilerle ve mahkeme kararı doğrultusunda doğrudan iade talebinde bulunup bulunulamayacağı, o olmuyorsa da bu bilgilerin terör bağlantısını göstermeye yeterli olup olmadığı soruluyor.

E değil haliyle…

Zaten, terörizmle suçlanan Selek de değil sadece. Etkinliği düzenleyen üniversiteye bağlı URMİS'in Direktörü Swanie Potot, Urmis Laboratuvarı üyesi de olan Pınar Selek hakkında hazırlanan belgeyle ilgili şaşkınlığını, mahkemeye ilettiği yazıyla gösterdi ve terörizm suçlamasına açıklık getirilmesini şu ifadelerle istedi:

"Geçtiğimiz nisan ayında Üniversite Cote d'Azur ve birkaç kuruluş tarafından desteklenen Göç Baharı festivali kapsamında URMİS ekibi olarak göç konularına ilişkin çeşitli temalar üzerine akademisyenler ve sivil toplum aktörlerini bir araya getiren birkaç konferans düzenledik. Bu konferanslardan biri 11 Nisan 2024'te tarihinde Kültür Bakanlığı'na bağlı bir sanat okulu olan Villa Arson'da gerçekleşti ve Kürt kadınların göçü üzerineydi. Hem göçmen kadınlar hem de Kürt meselesi üzerine çalışmaları nedeniyle bu konferansı üniversite profesyonel faaliyetleri çerçevesinde yönetmesi için meslektaşımız Pınar Selek'ten rica ettik. Kendisi bu görevi kabul etti ve başarıyla yerine getirdi. Bu bağlamda söz konusu toplantı kesinlikle terör örgütü PKK tarafından değil, laboratuvarımız tarafından üniversite desteğiyle düzenlenmiştir. Bizim gözümüzde alınan belge sadece iftira niteliğindedir ve sadece Pınar Selek'in durumu ötesinde, garantörü olduğumuz üniversite faaliyetlerinin ciddiyet ve bütünlüğünü sorgulamaktadır. Bu toplantının doğası ve Pınar Selek'in bu toplantıda oynadığı basit moderatör rolü hakkında açıklık getirilmesini önemle talep ediyoruz."

* * *

Pınar Selek, bütünüyle şeffaf bir hayat sürüyor. Fransa'daki üniversiteleri bile terörist ilan eden "birimler" ise açık panelden terörizm çıkarmaya çalışıyor.

Selek, bütün bunları izliyor, 26 yıldır bu döngüyle mücadele etmeye çalışan Selek, şunları söylüyor:

"26 yıldır olup bitenleri özetleyen bir olay bu yaşanan. Beni suçlayabilmek için neler söylenmedi ki, bir taksici cinayeti bile gündeme getirildi. Artık varlığımla ilgili bir meseleye döndü bu. Sen araştırma yaparken bile konuşurken bile kendini sürekli sansür et. Bu isteniyor. Moderatörlüğünü yaptığım etkinlikle kadınlar sürgün koşullarında neler yaşadıklarını anlattılar.

* * *

Elimden geleni yapıyorum. Kafka'nın 'Dava' kitabı gibi deniliyor. Oturdum yeniden okudum. Fark etmemiştim bugüne kadar, yeniden fark ettim. 'Bu süreç zaten ceza' diyor. Kararın ne çıkacağı önemli değil. Ben de bu süreci kendim için değil, bütün demokrasi güçleri açısından bir hediyeye dönüştürmek istiyorum. Bunu başarmaya çalışıyorum. Bu yaşadığım deneyimin analizini yapmak, sürekli kendini yenilemek, yeni konulara doğru açılmak ve aynı zamanda otosansür de yapmadan, düşüncede cesaret göstermek.

* * *

Arendt, Nazi subayı Eichhman'ın duruşmalarını anlattığı kitabında, insanların çok rahat katile dönüşebileceğini söylüyor. Şöyle diyor, üç şey var önemli olan, konformizm, başkasının derdine ilgisizlik, akıl tutulması… Ama bu o kişinin aptal olduğu anlamına gelmiyor. Hepsi birbirine bağlı diyor. Ben de akıl tutulmasına uğramamak için sürekli mücadele diyorum. Ben o kapatılmanın dışına çıkmaya çalışıyorum.

* * *

Ben hep şeffaflıktan yanayım. Hep öyle oldu. Bu filmde oynamayı reddettiğim için tamamen açık yaşıyorum ben. Burada çok büyük bir yürüyüş düzenledim iki sene önce. Göçmenlerle ilgili. Hayatımın bir polisiye filmine dönüşmesini sevmiyorum ve istemiyorum. Açıkça benim verdiğim adres ortadayken, gizli yaşıyormuşum, bir örgüt evi varmış gibi adres bulmalar... Şu çalışmaya bakın! Bu filmde oynamayı reddediyorum."

                                                /././

Türkiye Gri Liste'den çıktı: Şıkıdım şıkıdım ya yüzde 38?...-Yalçın Doğan-

Yandaşlar, resmi kurumlar ve bazı özel sektör temsilcileri Gri Liste'den çıkma bayramını kutlarken, halk kara kara yüzde 38'i düşünüyor.

"Müjdeyi" Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Singapur'dan veriyor:

"Türkiye Gri Liste'den çıktı."

Bu haberle birlikte, Adalet ile Maliye Bakanlıkları hemen aynı ifadelerle basın açıklaması yapıyor:

"Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde..."

Gri Liste'den çıkmış olmayı yandaşlar allayıp pullayıp duyururken, AKP'ye yakın bazı özel sektör temsilcileri de kararı alkışlarla karşılıyor. Sürpriz değil.

Biraz geriye gitmek şart oldu.

Neden girmiştik?

"- Emlak sektörünü iyi denetleyin.

- Değerli madenlerin ticaretini iyi denetleyin.

- Terörizmin finansmanı ile mücadele edin.

- Kara para aklanmasıyla mücadele edin."

Kısa adı FATF, İngilizce Financial Action Task Force, Türkçesi Mali Eylem Görev Gücü, 1989'da kuruluyor.

Bugün olduğu gibi, 80'li yılların sonunda da, dünyada terör ve kara para aklama faaliyetleri artıyor. O faaliyetlerin ekonomik kaynaklarını kesmek amacıyla bu temel ilkeler kabul ediliyor. Bankacılık hizmetlerinin denetlenmesi dahil.

Türkiye FATF'a Eylül 1991'de üye oluyor, terörün finansmanı ve kara parayla mücadele konusunda söz vermiş oluyor.

FATF genel kurulu yılda üç kez Şubat, Haziran ve Ekim aylarında toplanıyor. Bu ay toplantıya Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek katılıyor.

Gri Liste

FATF kara para ve terörizmin finansmanı ile mücadelede geri kalan bir ülke saptadığında, o ülkeyi "Gri Liste'ye" alıyor.

Yani:

"Mücadele yetersiz, o ülke yüksek risk altında, o ülkeye yatırım yapılmaz."

Gri Liste'ye alınmak uluslararası alanda kötü bir not.

Mücadele etmek o ülkeyi kim yönetiyorsa, elbette o iktidarın sorumluluğunda.

Talihsiz yıllar 2011 ve 2021

Türkiye mücadelede yetersiz kaldığı gerekçesiyle Gri Liste'ye ilk olarak 2011 yılında alınıyor.

Aynı listedeki şu ülkelere bakın...

Bulgaristan, Burkina Faso, Kamerun, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Haiti, Kenya, Mali, Mozambik, Namibya, Senegal, Nijerya, Suriye, Tanzanya, Yemen, Güney Sudan, Arnavutluk, Fas gibi, çoğunun yerini haritada göstermekte zorlanma çekilecek ülkeler.

Türkiye 2011'de Gri Liste'de üç yıl kalıyor, sonra çıkıyor.

Ancak, Ekim 2021'de aynı listeye yeniden giriyor.

Türkiye'nin mücadele yönünde yasaları güçlendirdiğini belirtse de, FATF mahkemelerde kara para ile ilgili çok az hüküm verildiğini vurguluyor.

Terörizmin finansmanı açısından ise, terör zanlılarının elindeki varlıkların tespit edildiğini ancak, bu varlıkların kullanılmasının engellenmesinde yetersiz kalındığını öne sürüyor.

2021 sonrasında Türkiye mücadeleyle ilgili Strateji Belgesi yayımlıyor. Yasal değişiklikler ve pratikte nasıl mücadele edeceğine ilişkin bir belge.

O belge işe yarıyor, Türkiye üç yıl sonra dün Gri Liste'den çıkartılıyor.

"Liderlik ve talimat"

Gri Liste'den çıkarılmak elbette heyecan verici.

Adalet ile Maliye Bakanlıklarının açıklamaları da, heyecan verici!..

Ne kadar kamu kurumu varsa, yangın söndürmeden halkımıza aşı yapılmasına kadar, hayatın olağan akışı içinde ne varsa, hepsi ve her fırsatta...

"Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde ve talimatıyla" denilerek, otomatik açıklamaya bağlanıyor ya...

Gri Liste'den çıkınca aynı otomatik sistem dün yine devrede, iki Bakanlık alkışlıyor:

"Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde..."

Ama, 2011'de Gri Liste'ye girince...

"Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde" diye bir açıklama yok!..

2021'de tekrar girince...

"Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde" diye bir açıklama yine yok!...

Oysa, 1991'den bu yana Gri Liste'ye hem de iki kez Erdoğan iktidarında girilmiyor mu?..

Yabancı sermaye

Gri Liste'den çıktığında, Türkiye'ye yabancı sermaye gelmesi iyi bir umut.

Yine de, ne kadar yeterli, göreceğiz.

Çünkü, hukuk devleti, hukuka güven ağır yara almış bulunuyor.

Yabancı sermaye girişi için ilk adım Merkez Bankası'nın bağımsızlığı ise, ikinci büyük adım kuvvetler ayrılığının yeniden sağlanması, bağımsız hukuk sisteminin işlerlik kazanmasından geçiyor.

Yüzde 38 zam

Gri Liste'ten çıkmak makro ekonomiyi ilgilendiren, politik ekonominin konusu.

Hepimizin günlük yaşamını derinden etkileyen karar ise...

"Elektriğe yapılan yüzde 38 zam."

Üretimin temel girdilerinden biri elektrik. Üretim maliyeti ile sıkı sıkıya bağlı. Elektrik zammı, akla gelebilecek her türlü mal ve hizmet fiyatlarında artışı tetikleyecek bir etken.

Yandaşlar, resmi kurumlar ve bazı özel sektör temsilcileri Gri Liste'den çıkma bayramını kutlarken, halk kara kara yüzde 38'i düşünüyor.

(T24)

28 Haziran 2024 Cuma

soL KÖŞEBAŞI -28 Haziran 2024-

Öğretmen atamalarına yeni şart: 2 sene asgari ücretle sigortasız çalışma -Burcu Günüşen-

Öğretmenlik Meslek Kanunu teklifi atamaların önüne mülakattan ağır bir engel getiriyor: Milli Eğitim Akademisi. Burada geçen süre hizmet süresine sayılmayacak, asgari ücret tutarında ücret alınacak.

Milli Eğitim Bakanlığı’nca hazırlanan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi AKP Grubu’nca dün Meclis Başkanlığı’na sunuldu. Öğretmenlerin tepkilerine yol açan yeni kanun teklifine karşı Eğitim-İş 1 Temmuz Pazartesi günü saat 11.00’de TBMM önünde olacaklarını duyurdu. 

Meclis’e sunulan kanun teklifiyle Milli Eğitim Akademisi’nin kurulması planlanıyor. Teklif bu şekilde yasalaşırsa öğretmenler sözleşmeli olarak atanmak için bir de yeni kurulacak bu akademinin eğitiminden geçecekler. 

Akademiye KPSS puanına ve atama ihtiyacı sayısına göre alınacak olan öğretmenler 3 ya da 4 dönemlik eğitim boyunca “öğretmen adayı” sayılacaklar.

Öngörülen ücret şu anda 14 bin liraya denk düşüyor

Öğretmen adaylarının Akademi’de geçirdikleri süre hizmet süresine sayılmayacak, yalnızca genel sağlık sigortalısı olacaklar.

Daha önce kanun teklifinin basına sızan taslağında Milli Eğitim Akademisi’nde eğitime alınacak öğretmen adaylarına ödenecek ücret, aylık yaklaşık 23 bin liraya tekabül ediyordu. Meclis’e sunulan kanun teklifindeyse bu ücret bugünkü tutarla 14 bin 175 liraya tekabül edecek şekilde düşürüldü.

Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay “Demek ki bu da Mehmet Şimşek’e takılmış” yorumunu yaptı. 

Teklifin 14. maddesinde “Öğretmen adaylarına, hazırlık eğitimi sürecinde her ay (18.650) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda ödeme yapılır” deniliyor.

Özbay bunun “sineğin yağını çıkarırcasına bir hesap” olduğunu söylüyor:

“Sanırım şöyle bir hesap yapmışlar. Bu kanun geçerse ve Temmuz ayında yapılacak yüzde 19 küsurluk zam olursa tam 17 bin 2 liraya (asgari ücret) denk geliyor. Sineğin yağını çıkarırcasına bir hesap yaptılar herhalde” dedi.

'İyileştirme yok, yeni görev tanımları, tehdit ve sopa var'

Meclis’e sunulan teklifle öğretmenin diplomasının geçersiz saydığını ve öğretmene “Bir de benim Akademimden geçeceksin” denildiğini belirten Özbay, eğitim fakültesinden mezun olup KPSS’de yüksek puan alan bir öğretmenin Akademi’de başarısız sayılabileceğine ya da disiplin cezasıyla ihraç edilebileceğine dikkat çekti.

Teklifte 19 sayfayı disiplin hükümlerinin kapsadığını vurgulayan Özbay “Öğretmenlerin hakları açısından bir iyileştirme olmadığı gibi tehdit var, sopa var, yeni görev tanımları var. O yüzden öğretmenliği bitirme kanunu olduğunu söyleyebiliriz” dedi.

Öğretmenler geri hizmete alınabilecek

Teklifin kamu personel rejimi açısından da köklü bir değişiklik anlamına geleceğini dile getiren Özbay, “Bu akademiden geçersen ancak seni öğretmen olarak kabul edebilirim deniliyor. Bu da mülakattan daha beter, tam kendi memurunu yaratma anlamında tehlikeli. Mevcut öğretmenler açısından da müfettişlerin hazırladığı raporlarla tekrar akademiye alınmaları ve orada beğenmezlerse geri hizmete alınmaları gibi bir tehdit de var. Bu nedenle Cumhuriyet tarihinin en büyük kıyımı niteliğinde olacaktır” dedi.

Öğretmen, yazar Maksut Balmuk ise “Bu kanuna Öğretmenlik Meslek Kanunu demek mümkün değil. Bu kanunla öğretmenler hangi yeni hakları kazanıyor biri açıklasın” diyerek tepki gösterdi.

Şiddetin sorumlusu AKP'nin politikaları

Teklifte öğretmene yönelik şiddetle ilgili bir madde yer alıyor. Buna göre öğretmenlere karşı görevleri sebebiyle işlenen Türk Ceza Kanunu kapsamındaki kasten yaralama, tehdit, hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarında tayin edilecek cezalar yarı oranında artırılacak. Bu suçların işlenmesi halinde hapis cezasının ertelenmesi hükümleri uygulanmayacak.

Maksut Balmuk “Bakın bu ülkede öğretmenlik hep vardı. Bugüne kadar öğretmenleri yasalar korumadı. Bugüne kadar öğretmenleri öğretmenlik mesleğinin itibarı korudu. Bugün öğretmene karşı şiddetle ilgili yasal düzenleme yapmak zorunda kalıyorsak bu, AKP iktidarlarının milli eğitim politikalarında öğretmenleri itibarsızlaştırmalarının bir ürünü ve sonucudur” dedi. 

Milli Eğitim Akademisi’ne ilişkinse “Bu, yükseköğretimi hiçe saymaktır" diyen Balmuk "Sonuç itibariyle ben öğretmenlik diplomasını yükseköğretimde almışım. Bana akademide neyin eğitimini vereceksiniz?” diye sordu.

'Şu anda eğitim fakültelerinin ayaklanması gerekiyor'

Öğretmenlerin ihtiyaçları doğrultusunda hizmet içi eğitimlerin yapılabileceğini ancak burada başka bir durumun sözkonusu olduğuna işaret eden Balmuk “Şu anda eğitim fakültelerinin ayaklanması gerekiyor aslında. Bu kanun taslağı karşısında… 'Siz bunu bize sordunuz mu' diyerek. Müfredatı nasıl sormadılarsa bunu da sormadılar. Onların verdiği eğitimi, diplomayı tamamen hiçe sayan bir yapı kurulmaya çalışılıyor. Burada da kadrolaşılacak. Daha önce mülakata karşı çıkıyorduk. Neredeyse mülakata razı hale getirecek bir şey bu. O akademide kimler eğitim verecek, kimlerin süzgecinden geçeceğiz, gece sohbetleri mi yapılacak oralarda? Bu bir muamma” dedi.

                                                           /././

İşte kapitalizm: Bolivya'da darbe girişimi Tesla hisselerini fırlattı - Emre Alım -

Lityum zengini Bolivya'da darbe girişimi püskürtüldü. Bu sırada elektrikli araçları için lityuma ihtiyaç duyan Tesla'nın hisseleri tırmanışa geçti. Ülkede bir önceki darbeden Musk'ın parmağı çıkmıştı.

Elektrikli araçlardan cep telefonlarına elektronik cihazları tekrar tekrar çalıştıracak piller için lityuma ihtiyaç duyuluyor. Bu ihtiyaç "21. yüzyılın petrolü" olacağı söylenen lityumu dünyanın en stratejik madenlerinden biri haline getiriyor.

Dünyada en büyük lityum kaynaklarına sahip ülkelerse ABD'nin arka bahçesi olarak görmeye alıştığı Güney Amerika ülkeleri.

Bolivya, Şili ve Arjantin rezervlerin yüzde 71'ini elinde bulunduruyor. Piyasaların iştahını kabartan bu üçgendeki birçok siyasi ve askeri hareketliliğin ABD'yle bağı da lityum aracılığıyla kuruluyor.

Bunu destekleyen son örnek dün Bolivya'da yaşandı.

Darbe girişimi Tesla ve Panasonic'e yaradı

General Zuñiga yönetimindeki askeri birlik hükümet binasına zorla girdi. Devlet Başkanı Luis Arce, askeri kalkışmaya karşı halkı demokrasiyi savunmaya çağırdı ve devlet başkanlığında düzenlediği törenle ordu yönetimine yeni 3 komutan atadı. 

Ordunun yeni atanan komutanı Jose Wilson Sanchez askerlere "kışlaya dönün" talimatı verdi. Bolivya halkı da darbe girişimi nedeniyle sokağa çıktı.

Darbe girişimine kalkışan askerler birliklerine geri döndü, Zuñiga tutuklandı.

Tüm bunlar olurken borsalarda ibreler yukarıyı gösterdi. 

Lityum ihtiyacıyla öne çıkan elektrikli araç devi Tesla'nın hisseleri saatler içinde yüzde 5 yükseldi. Böylece şirketin hisseleri Mart başından bu yana en yüksek değere ulaştı.

                                                        Tesla hisselerinin aylık değişimi

Lityum yatırımları bulunan bir diğer şirket olan Panasonic'in hisseleri de darbe girişiminin ardından hareketlendi. İki haftadır yükseliş eğiliminde olan hisse değerindeki artış yüzde 1'e dayandı.

Ancak bu şirketler ilk defa Bolivya'daki bir darbeyle ilişkilendirilmiyor.

'Lityum darbesi'nde parmağı olduğunu itiraf etmişti

Bolivya mineral zengini bir ülke. Halkçı ve solcu lider Evo Morales 2006'da iktidara geldiğinde ülkenin stratejik hidrokarbon sektöründeki şirketleri kamulaştırmaya başladı.

Çokuluslu şirketlerin maden işletmesinin sözleşmeleri iptal edildi. Uluslararası tahkime giden bu şirketlere 2014’e kadar tahmini 1,9 milyar dolar tazminat ödendi.

Son gerilimler ise Bolivya’nın zengin lityum kaynakları üzerinde patlak verdi. Bu değerli mineral için 2019'da Bolivya devletine ait Comibol ile Çin şirketleri arasında bir işletme anlaşması imzalandı. Bu yatırıma göz koymuş olan Tesla (ABD) ve Trimetals (Kanada) devre dışı bırakıldı. 

Elektrikli araç piyasasının lideri olan Tesla’nın arabalar için üretilen bataryaya, bataryanınsa lityum madenlerine gereksinimi var.

Bolivya'da Tesla'ya kapatılan kapının ardından önce söylentiler başladı, ardından darbe geldi. Elon Musk, darbenin ABD destekli olduğunu bir yıl sonra "Biz kime istersek darbe yapacağız! Buna alışın" sözleriyle  itiraf etti.

2019'da gerçekleşen ABD güdümlü darbeyi takiben Tesla şirketi başta olmak üzere çokuluslu şirketlerin hisseleri yükselişe geçti. Darbenin hemen ardından Tesla şirketinin hisseleri yüzde 2,36 artmıştı.

Bir süre iktidarda kalan darbe hükümeti, yazdığı bir mektupta Elon Musk'a şöyle seslendi: "Sizin ya da şirketinizin oluşturacağı herhangi bir girişim ülkemizde şükranla karşılanacaktır."

Kasım 2020'de cunta hükümetinin lityum işletmelerini özelleştirmek için adımlar attığı Bolivya'da darbe ittifakının seçimlerde kaybetmesinin ardında Tesla hisselerinde bu defa ani bir düşüş yaşandı.

                                            Dünyada lityum kaynaklarının dağılımını gösteren grafik

Musk'ın Latin Amerika'daki doğal kaynaklar sevdası

Elon Musk'ın doğal kaynakların kendisini daha da zenginleştirebileceği Latin Amerika'da sağ iktidarlarla iyi ilişkiler kurma çabası dikkat çekiyor. Musk, bu ülkelerdeki sağ hükümetlerle olan fikir birliğini ifade etmekten çekinmiyor.

ABD'li milyarder, Şubat ayında “Venezuela'nın büyük bir doğal kaynak zenginliği var. Eğer Chávez, hükümetin rolünü aşırı sosyalizme yükselterek ekonomisini yok etmeseydi, ülke çok müreffeh olurdu” diye paylaşımda bulunmuştu.

Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro'nun ana rakibi olan ancak seçimlerde aday olması yasaklanan Amerikancı muhalefet lideri María Corina Machado da Musk'ın gönderisini alıntılayarak, "özgürlük ve demokrasi için" savaştıklarına savunmuştu.

Machado, "Maduro'nun diktatörlüğünü aştığımızda, Venezuela'nın muazzam doğal kaynak zenginliği, ülkeyi yeniden inşa etmek ve modern piyasa ekonomisine ve hukukun üstünlüğüne sahip, tüm sektörlerde küresel yatırıma açık müreffeh bir ülkeye dönüştürmek için kullanılacak" diye yazmıştı.

Musk, kısa süre sonra El Salvador'ın sağcı devlet başkanı Nayib Bukele'nin Washington yakınlarında düzenlenen bir toplantıda yaptığı konuşmaya değinmişti. Musk, Bukele'nin ABD'de suç ve uyuşturucu ticareti tehlikesi konusunda uyardığı bir bölüm hakkında yorum yaparak "Haklı" demişti.

ABD'li milyarder, Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei geçen yılki seçimi kazandığında da X hesabından, "Refah Arjantin'e ulaşmak üzere" demişti. Milei de, kendisine "Konuşmalıyız Elon" diye yanıt vermişti.

Musk, çevrimiçi uydu internet şirketi Starlink üzerinden Latin Amerika pazarını ele geçirmek istiyor. Firma, halihazırda Şili veya Brezilya gibi ülkelerde faaliyet gösteriyor. Musk, yeni bir Tesla fabrikası kurmak üzere Meksika'yla da bir anlaşma imzalamıştı.

                                                             /././

Lezita yoksullaştırarak büyüdü: 'Ne fabrikalar açıldı, işçiye verilecek 50 kuruş yadırgandı' - Emre Alım- 

Emek düşmanı siciliyle bilinen Lezita cirosunu yüzde 72 artırdı, "en büyükler" listesinde yükseldi. Bu hızlı yükselişi büyümenin asıl mimarlarına, grevdeki Lezita işçilerine sorduk.

Bir yanda yüksek enflasyona rağmen ücretleri baskılayarak emekçinin gırtlağına sarılmış bir şirket, diğer yanda örgütlenme haklarının tanınması için patrona kafa tutan işçiler.

Abalıoğlu Grubu'na ait Lezita'dan bahsediyoruz. Lezita işçileri 113 gün önce sendikal örgütlenme haklarını tanımayan patrona karşı mücadeleye başladı. İşçileri greve götüren en ağır çalışma koşulları 2023'te yaşandı. Enflasyon zam oranlarını aştı, işçiler aydan aya yoksullaştı. 

Sömürünün katmerlendiği yıla ilişkin şirket verileri geçtiğimiz gün açıklandı. İstanbul Sanayi Odası'nın "En Büyük 500 Sanayi Kuruluşu" araştırması Lezita işçileri üzerinde artan baskıyı bir kez daha ortaya koydu.

2020 2021 2022  2023 
Ciro (milyar TL)2,54,39,516,4
Şirket Sıra No93939078

Emek düşmanı siciliyle tanınan şirket 2023'te 16,4 milyar liralık ciro yani net satış yaptığını bildirdi. Böylece bir önceki yıl 9,5 milyar lira ciro elde eden şirket, satışlarını bir yılda yüzde 72 artırdı. Lezita hızla büyüdüğü pandemi sürecinin başında 2,5 milyar lira ciroya sahipti. Bu yükseliş şirketi rakiplerinin de önüne geçirdi. 2020'de en büyük 500 sanayi kuruluşu listesine 93'üncü sıradan giren şirket 2023'e dek 15 basamak atlayarak 78'inci sıraya geldi.

Abalıoğlu Grubu'na ait diğer 3 gıda fabrikası da cirolarını katladı. Bu şirketler de dahil edildiğinde Abalıoğlu'nun yıllık net satışı 45 milyar lirayı geçti. Şirketlerin kâr, ihracat ve istihdam gibi bilgilerini gizlemesi dikkat çekti.

                                            İSO 500 listesindeki Abalıoğlu Grubu şirketleri 

Lezita'yı kimler büyüttü?

Lezita patronunun "başarı öyküsü" olarak anlattığı büyümeyi asıl mimarlarına, grevdeki Lezita işçilerine sorduk.

17 yıldır Lezita'da çalışan Nurhan Yaşa "Bizim emeğimizle oldu o satış, o kâr" diyor.

Patronun bu süreçte fabrikalarına yeni fabrikalar eklediğini söyleyen Nurhan Yaşa, haklarını aramaya başlayınca yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

"Maaş günü neden eksik ücret verdiklerini sorduğumuzda bizi hep oyaladılar. Gerçek hakkımızı vermeyerek geldi bugünlere. Hâlâ alandayız. Ne Bakanlık en arabulucu kaldı. Nereye gittiysek hakkımızı alamadık."

113 gündür fabrika kapısında sendikal haklarını isteyen Nurhan Yaşa, Lezita patronuna soruyor: "Yıllarca verdiğimiz emeğin karşılığı bu mu olmalıydı?"

'Ne fabrikalar açıldı, işçiye verilecek 50 kuruş yadırgandı' 

Lezita'ya 17 yılını veren bir başka işçi Şerife Piştav. İşe başladığında şirket tek işletmeden ibaretmiş. Sonrasını şöyle anlatıyor:

"Ben burada çalıştığım sürece ne fabrikalar açıldı ama işçiye geldiklerinde 50 kuruş vermeyi yadırgadılar. Sermaye onların olabilir ama bizlerin emeğini görmezden geldiler."

Yalnızca ücretlerin değil, yan hakların da birer birer yok olduğunu söyleyen Şerife Piştav, "başarılı" büyüme hikayesinin ardında yatanları şu sözlerle aktarıyor:

"Bayram ikramiyesi vereceğiz, kömür parası vereceğiz dediler. Hiçbirinin arkasında durmadılar. Geçen yıl devlet doğalgaz yardımı yapınca onu da kaldırdılar. Biz greve başladık bayram ikramiyesi vermeye başladılar. Bir bayram verdiler, ikinci bayram yine yok."

Şerife Piştav da Lezita patronuna bir soru yöneltiyor: "İnsanın işçisinin yüzünü de güldürmesi lazım değil mi?" Peşinden cevabını veriyor: "Sermayeleri yüksek ya, parayla her şeyin sahibi olacaklarını düşünüyorlar." 

Devlet eliyle yükselişten emek düşmanlığına

Sorular bunlarla sınırlı değil. Lezita bugünlere nasıl geldi? Sırtını devlete yaslayarak nasıl dev bir gıda tekeline dönüştü? Şirketin emek düşmanı sicili bugünle mi sınırlı? Lezita direnişi nasıl devam ediyor? 

Bu soruların yanıtıysa Patronların Ensesindeyiz Ağı'nın dosya haberinde ve Pano'nun hazırladığı belgeselde:

https://haber.sol.org.tr/haber/gida-tekeli-lezitanin-emek-dusmani-sicili-393138

https://youtu.be/Ifct46kBtuU

                                                            /././

Maarifin yüz akı! - Rıfat Okçabol

Laik ve bilimsel –çağdaş- eğitimle arası iyi olmayan milli eğitim bakanlığının, bu tutumunun üstünü örtmek için, propaganda niteliğindeki yayınlara ağırlık verdiği görülüyor. Bu tür yayınlardan biri, "Maarifin Yüz Akı"1 başlığını taşıyor. Bu kitabı Strateji Başkanlığında çalışan, üçü Dr unvanlı 11 görevli hazırlamış. İlk bakışta kitabın ne denli ciddiyetle hazırlandığı belli oluyor: Eğitim bakanının yazısının başlığı "Sunuş" olsa da, içindekiler sayfasında bu başlık "Takdim" olarak belirtiliyor!

Eğitim bakanı, "Sunuş" sayfasında, “İstiklalden istikbale uzanan yüzüncü yılımızda, eğitimde Türkiye Yüzyılı’nı inşa ettiğimiz tarihî günlerden geçmekteyiz. Millî bir mutabakatla büyüyen maarif davamız, bugün bizlerden değişen dünyaya karşı yeni hedeflere yönelmede güçlü argümanlar, sahici hedefler ve sürdürülebilir planlar beklemektedir” diyor! Bu açıklama, kerameti kendinden menkul bir ifade oluyor. Çünkü bakan, bağımsızlık, gelecek ve gerçek gibi sözcükler yerine istiklal, istikbal ve sahi sözcüklerini kullanarak, Cumhuriyet rejiminin eğitim davası varken Osmanlıyı çağrıştıran “maarif davamız” diyerek değişen dünyaya değil de geçmişe önem verdiğini belirtmiş oluyor.

Kitabın önsöz ve içindekiler sayfasından sonra gelen "Maarifin Yüz Akı Uygulamaları" başlığı altında, "Eğitimin Yüzyılında Öğretmenlerimiz, İstikbalin Yüzyılında Öğrencilerimiz ile Başarının Yüzyılında Eğitim Kurumlarımız" alt başlıkları ve bu başlıkların bulunduğu sayfalarda da öğretmenlerin, öğrencilerin ve eğitim kurumlarının adları sıralanıyor.

Adların yer aldığı sayfalardan sonra, "Eğitimin Yüzyılında Öğretmenlerimiz" başlıklı bir sayfa ve yanında da Maarifin Yüz Akı başlığı altında "Maziden Atiye" yazısı olan solunda Atatürk’ü ve sağında da R. T. Erdoğan’ı bir gurup insanla gösteren bir resim bulunuyor. Bu resmin "Maarifin yüz akı" kitabına konmasına “Kel alaka” demeyin! Bu resim, “Atatürk mazide kaldı” ama “Erdoğan gelecek” algısı yaratmak için stratejik bir amaçla kullanılıyor. Ancak bu algı, AKP’nin yaratmak istediği her algı gibi gerçeklerle örtüşmüyor. Atatürk mazide kalmış olsa da, R. T. Erdoğan gelecek olmuyor. Çünkü Atatürk’ün öncülük ettiği laik ve bilimsel dönüşümler, hâlâ ülkemizin geleceği olma özelliğini koruyor. Gericilikle, Osmanlı, hilafet ve şeriat hayranlığıyla gerçekleştirilen dönüşümlerin ülkenin geleceği olamayacağını da bilmek gerekiyor. Bu arada strateji başkanlığında çalışan genç insanların maarif sözcüğüne neden hayran olduklarını ve de "geçmişten geleceğe" demek yerine "maziden-atiye" sözcüklerini neden seçtiklerini ise anlamak mümkün olmuyor.

Bu sayfanın ardından önceki sayfalarda adları geçen kişi ve kurumlarla ilgili resimler ve açıklamalar yer alıyor. Örneğin ilk sayfada, "Küresel Öğretmen Ödülü" alan bir öğretmenle ilgili olarak çerçeve içine alınmış birkaç açıklama ile iki resim bulunuyor. Bu sayfayı okuyunca, insan ister istemez gurur duyuyor. Ancak aynı sayfada üç farklı Öğretmen Ödülü ifadesinin tekrarı biraz tuhaf kaçıyor. Sonra gelen sayfalardan birinde, zihinsel, bedensel ve işitme engelli öğrencilerini sporla yaşama bağlayan öğretmen ve yaptığı tanıtılıyor, öğretmenin o öğrencilerle çekilmiş bir fotoğrafı yer alıyor. Ancak bu fotoğrafın yanında nedense "Şefkatın Yüzyılı: Geçmişe Saygı Geleceğe Umut" başlığıyla Erdoğan’ın otistik çocuklarla çekilmiş fotoğrafı bulunuyor! Bu kısım, emekli bir öğretmenle yapılmış iki sayfalık röportaj ile devam ediyor. Ancak bu röportajın ilk sayfasında, emeklinin fotoğrafı değil de R. T. Erdoğan’ın fotoğrafı yer alıyor!

Röportajdan sonra gelen "İstikbalin Yüzyılında Öğrencilerimiz" sayfasında da nedense R. T. Erdoğan’ın fotoğrafı bulunuyor! Sonraki sayfalarda başarılı öğrenciler ve projeleri resimlerle tanıtılıyor. Ancak bazı tanıtımlarda "Teknolojinin Yüzyılı, Sağlığın Yüzyılı, Gençliğin Yüzyılı" başlığını taşıyan resimlerle Y. Tekin’in ya da R. T. Erdoğan’ın fotoğrafları da yer alıyor.

"Başarının Yüzyılında Eğitim Kurumlarımız" bölümü başarı öyküleri olan kurumlarla ilgili olsa da, nedense ilk konu olarak, "Down Sendromlu Futsal Millî Takımı"nın Avrupa Şampiyonu olması ele alınıyor! Bu sayfalardan birinde, Maarif Vakfının yurtdışında Priştine’de (Kosova) açtığı okula da yer veriliyor. Bu bölümde de "Öğretirken Öğreniyorum" projesiyle ilgili sayfada, birinde R. T. Erdoğan’ın diğerinde sulama araçlarının olduğu ve başında "Bereketin Yüzyılı" yazılı olan iki resim bulunuyor. "Gönül Elçileri" adını taşıyan sayfayı da, R. T. Erdoğan’ın yaşlı bir kadına sarıldığı ve "Şefkatin Yüzyılı" yazısı bulanan resim süslüyor. Bu bölümde de seçilen kurumla ilgili bilgiler verilirken, bazılarında değişik resimlerle bakanın fotoğrafı da yer alıyor.

Yukarıda değinilen tanıtımlarda iki haksızlık göze çarpıyor: Ödül alan öğretmen konusunda 50 sözcükle tanıtım yapılırken bazı tanıtımlarda kullanılan sözcük sayısı 150-200’ü buluyor; başarılı eğitim kurumları tanıtılırken, birkaç kurum hakkında tarihsel gelişim bilgisi verilirken diğer kurumlar için bu bilgi verilmiyor.

İnsanların gururla okuyacağı başarı örneklerinin yer aldığı bu kitapla bir taşla iki kuşun vurulduğu anlaşılıyor: Eğitim alanındaki örnek uygulamalar tanıtılırken, AKP’nin propagandası yapılıyor. Bu kitabın önsözünde, strateji dairesi başkanı, "Ülkemizin farklı coğrafyalarından iyi uygulama örneklerinin yer aldığı bu çalışma, öğretmenlerimize ilham, öğrencilerimize yeni fikirler kazandırarak iyi uygulama örneklerinin artmasına, yaygınlaşmasına, görünür ve sürdürülebilir olmasına katkı sağlama gayesindedir” diyor. Dolayısıyla bakanlığın, siyasetin okula, camiye ve kışlaya sokulmaması ilkesini mazide kalmış bir ilke olarak gördüğü anlaşılıyor. Bu arada bakanlığın, siyasal propagandalar içeren kitapları öğretmen ve öğrencilerle buluşturarak "Eğitimin Türkiye Yüzyılı"nı değil de "AKP’nin Yüzyılı"nı hedeflediği belli oluyor.

(soL)


KISA GÜNDEM BAŞLIKLARI -28 HAZİRAN 2024-

 

Hatay’da 51 kişiye mezar olan apartmanın müteahhidi: Teslim etmem gereken devlet ihale işleri ve TOKİ işim var, tahliyemi talep ediyorum -T24-
Hatay’da, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinde yıkılan, 51 kişinin yaşamını yitirdiği ve enkazda kayıpların olduğu, Cemil Çapar Apartmanı davasının ikinci duruşmasında, apartmanın müteahhidi sanık Mehmet Özkan, “Teslim etmem gereken devlet ihale işleri ve TOKİ işim var, tahliyemi talep ediyorum” dedi. Mahkeme, sanığın tutukluluk halinin devamına karar verdi ve duruşmayı 13 Eylül 2024’e erteledi. Duruşmayı değerlendiren avukat Seher Eriş, “Bunca yıkımın, ölümün üstüne TOKİ’ler kimlere yaptırılıyor?” dedi.(https://t24.com.tr/haber/hatay-da-51-kisiye-mezar-olan-apartmanin-muteahhidi-teslim-etmem-gereken-devlet-ihale-isleri-ve-toki-isim-var-tahliyemi-talep-ediyorum,1171451)

                                                            +

Akademik yetersizlik üniversitenin faaliyet raporunda yer aldı, ‘Öğrenci çok’ dendi -Eylül Barut/Cumhuriyet-

Çankırı Karatekin Üniversitesi’nin yayımladığı 2023 yılı faaliyet raporunda “Akademik personel sayısı azlığı nedeniyle akademik personel başına düşen öğrenci sayısının fazla olması” ifadesiyle vurgulanan akademik yetersizlik dikkat çekti.(https://www.cumhuriyet.com.tr/egitim/akademik-yetersizlik-universitenin-faaliyet-raporunda-yer-aldi-2221494)

                                                                   +

19 fakülte, yüksekokul ve enstitü kapatıldı -duvaR-

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararıyla 19 fakülte, yüksekokul ve enstitü kapatıldı; 14 fakülte, yüksekokul ve enstitü açıldı, 2 fakültenin isim değiştirildi.(https://www.gazeteduvar.com.tr/19-fakulte-yuksekokul-ve-enstitu-kapatildi-haber-1701833)

                                                                     +

Öğrenciler sansüre inat Hipokrat Yemini'ni okudu, dekan yardımcısı salonu boşalttırdı -Onur Durmuş/Birgün-
Ordu Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin mezuniyet töreninde Hipokrat Yemini’ndeki “hastanın cinsel yönelimi” kısmı sansürlendi. Öğrenciler ise sansürü tanımayarak ilgili bölümü de okudu. Hipokrat Yemini'ni okutan Dekan Yardımcısı Tuba Gül ise olayın ardından düzenlenecek kokteyli iptal ederek velileri okulun dışına çıkarttırdı.   (https://twitter.com/i/status/1806401284674580645)
(https://www.birgun.net/haber/ogrenciler-sansure-inat-hipokrat-yemini-ni-okudu-dekan-yardimcisi-salonu-bosalttirdi-540644)

                                                                 +

4 kentte enerjide acele kamulaştırma kararı -Birgün-
AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre; Tekirdağ, Muğla, Erzincan ve Eskişehir'de enerji projelerinin güzergahlarında bulunan taşınmazlar acele kamulaştırılacak.(https://www.birgun.net/haber/4-kentte-enerjide-acele-kamulastirma-karari-540724)