ROMA - Gazetecilerin asla yanaşamadığı sımsıkı kapalı kapılar, kuş uçurtmayan bir güvenlik; trafikten arındırılmış boş yollardan ve ıssız meydanlardan geçen resmi araba konvoyları...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İtalya seyahatinden geriye kalan manzara bu.
Erdoğan’ın İtalya gezisini bir film karesi gibi tanımlayan bu görünüm gerçekte yaşadığımız sistem ve düzenin de fotoğrafı oluyor.
Ziyaretin sona ermek üzere olduğu saatlerde, bir zamanlar Roma’da “Tatlı Hayat”ın merkezi olan “Via Veneto”da, Erdoğan’ın kaldığı “Excelsior” otelinin önünden geçtim.
Caddeye açılan tüm yan yollar, özel harekât timleri tarafından tutulmuştu.
Erdoğan’ın kankası “Katarlılar” tarafından satın alınan büyük 5 yıldızlı otelde Reis, İtalyan sanayisinin zirvesi ile akşam yemeği yemekteydi.
Çizmede “mevkidaş” Mattarella ile Başbakan Gentiloni buluşmasından esasen çok daha fazla ciddiye alınan yemeğe Türkiye’de iş yapan ve iş yapmak isteyen kim varsa katılmıştı.
3. Köprü, İstanbul-İzmir Otoyolu ile Ankara Etlik Hastanesi’ni yapan Astaldi İnşaat, hızlı tren pazarlayan Italferr; güvenlik ve savunma sanayii Leonardo-Finmeccanica patronları cümleten içerde “Reis” ile birlikteydiler.
‘Vision 23’ hedefte
Dünyanın en iddialı projelerinden biri olan “Panama Kanalı”nın genişletilmesini üstlenen “Salini” bile Excelsior yemeğine gelmişti.
İddiaya göre “Salini”, Cumhuriyetin 100. yılı vesilesiyle gündeme gelen “çılgın proje Kanal İstanbul”u kapmak peşindeydi. “Excelsior masası”nda toplananlar sıradan markalar değil, özetle çok büyük, dev projeleri kovalayan gruplardı.
Sırf “Salini” değil, iş dünyası mensuplarının çoğu Via Veneto’daki toplantıya, “Vision 2023”te bir pay kapmak düşüyle koşmuştu.
“Vision 2023” bağlamındaki özelleştirmeler, en büyük beklenti yaratan konulardandı.
Enerji, ulaşım, silah sanayii ve biyotıp alanlarının yanında, bankacılık, sigorta şirketleri temsilcileri, İtalyan TÜSİAD’ı başkanı Vincenzo Boccia; “made in Italy” namına kim varsa.. “Reis”le buluşmaya gelmişti.
Tam “yerin kulağı olsa” denecek bir durum.
Ama Erdoğan’ın Roma gezisinin tüm aşamaları gibi, Excelsior’dan da dışarı sınırlı bilgi sızdı.
Yemeğe bir ültimatom verir gibi “Sultan”ın şu sözlerle başlaması en ilgi çeken konulardan biriydi:
“54 yıldır AB kapısında beklemekten sıkıldık. Artık bir karar vermeniz gerek. Bizi istiyor musunuz, istemiyor musunuz?”
Tehdit AB’yi açar mı?
Bu sözleri “ne kadar ekmek (AB!) o kadar köfte (yatırım!)” şeklinde algılayan sanayicilere önce “kal gelmiş”, ortam gerilmiş, buz keser gibi olmuş; sonra ısınmış.
RTE yemek sonunda, erkeklere “kravat”, kadınlara “fular” hediye etmiş...
Göz önündeki OHAL Türkiye’si şartlarına rağmen Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Roma seferinde “AB üyeliği” mevzusunu, gayet doğal, ortada değişen bir şey yokmuş gibi yeniden piyasaya sürmesi herkeste gerçekte dumur yarattı.
Bir ay önceki Paris gezisinde üstelik Macron’un basının önünde Erdoğan’ın yüzüne; “İkiyüzlülüğü bırakalım. Bir hukuk devleti olmayan Türkiye AB üyesi olamaz!” diye kestirip atmasının ardından hele konunun İtalya’da nasıl gündeme taşındığına herkes şaşıyor.
Hollanda büyükelçisinin geri çekildiği, İsveç Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’ye gelmekten imtina ettiği bir ortamda “AB geyiği nasıl başa sarılıyor” sorusu yaygın biçimde soruluyor.
Hukukun üstünlüğü sıralamasında en son 113 ülke arasında 101. sıraya düşen Türkiye nasıl oluyor da “AB kriterlerini” yok sayarak, üyelikten söz etmeye devam ediyor?
Gözlemciler bu soruya; Erdoğan’ın “güç” ve “tehdit politikaları” kapsamında yanıt arıyor.
80 milyonluk “Türkiye pazarı havucu” bir yandan; “kaçak göçmenleri üzerinize salarım ha” “sopası/tehdidi” beri yandan; Erdoğan’ın AB başkentlerini “tehditle” hizaya getirmeyi amaçladığı iddia ediliyor.
28 ülkeli birliğe “tehdit politikası” ile üye olma şansının ise “sıfır” olduğu, uzmanların paylaştığı genel kanı.
Nilgün Cerrahoğlu / CUMHURİYET
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İtalya seyahatinden geriye kalan manzara bu.
Erdoğan’ın İtalya gezisini bir film karesi gibi tanımlayan bu görünüm gerçekte yaşadığımız sistem ve düzenin de fotoğrafı oluyor.
Ziyaretin sona ermek üzere olduğu saatlerde, bir zamanlar Roma’da “Tatlı Hayat”ın merkezi olan “Via Veneto”da, Erdoğan’ın kaldığı “Excelsior” otelinin önünden geçtim.
Caddeye açılan tüm yan yollar, özel harekât timleri tarafından tutulmuştu.
Erdoğan’ın kankası “Katarlılar” tarafından satın alınan büyük 5 yıldızlı otelde Reis, İtalyan sanayisinin zirvesi ile akşam yemeği yemekteydi.
Çizmede “mevkidaş” Mattarella ile Başbakan Gentiloni buluşmasından esasen çok daha fazla ciddiye alınan yemeğe Türkiye’de iş yapan ve iş yapmak isteyen kim varsa katılmıştı.
3. Köprü, İstanbul-İzmir Otoyolu ile Ankara Etlik Hastanesi’ni yapan Astaldi İnşaat, hızlı tren pazarlayan Italferr; güvenlik ve savunma sanayii Leonardo-Finmeccanica patronları cümleten içerde “Reis” ile birlikteydiler.
‘Vision 23’ hedefte
Dünyanın en iddialı projelerinden biri olan “Panama Kanalı”nın genişletilmesini üstlenen “Salini” bile Excelsior yemeğine gelmişti.
İddiaya göre “Salini”, Cumhuriyetin 100. yılı vesilesiyle gündeme gelen “çılgın proje Kanal İstanbul”u kapmak peşindeydi. “Excelsior masası”nda toplananlar sıradan markalar değil, özetle çok büyük, dev projeleri kovalayan gruplardı.
Sırf “Salini” değil, iş dünyası mensuplarının çoğu Via Veneto’daki toplantıya, “Vision 2023”te bir pay kapmak düşüyle koşmuştu.
“Vision 2023” bağlamındaki özelleştirmeler, en büyük beklenti yaratan konulardandı.
Enerji, ulaşım, silah sanayii ve biyotıp alanlarının yanında, bankacılık, sigorta şirketleri temsilcileri, İtalyan TÜSİAD’ı başkanı Vincenzo Boccia; “made in Italy” namına kim varsa.. “Reis”le buluşmaya gelmişti.
Tam “yerin kulağı olsa” denecek bir durum.
Ama Erdoğan’ın Roma gezisinin tüm aşamaları gibi, Excelsior’dan da dışarı sınırlı bilgi sızdı.
Yemeğe bir ültimatom verir gibi “Sultan”ın şu sözlerle başlaması en ilgi çeken konulardan biriydi:
“54 yıldır AB kapısında beklemekten sıkıldık. Artık bir karar vermeniz gerek. Bizi istiyor musunuz, istemiyor musunuz?”
Tehdit AB’yi açar mı?
Bu sözleri “ne kadar ekmek (AB!) o kadar köfte (yatırım!)” şeklinde algılayan sanayicilere önce “kal gelmiş”, ortam gerilmiş, buz keser gibi olmuş; sonra ısınmış.
RTE yemek sonunda, erkeklere “kravat”, kadınlara “fular” hediye etmiş...
Göz önündeki OHAL Türkiye’si şartlarına rağmen Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Roma seferinde “AB üyeliği” mevzusunu, gayet doğal, ortada değişen bir şey yokmuş gibi yeniden piyasaya sürmesi herkeste gerçekte dumur yarattı.
Bir ay önceki Paris gezisinde üstelik Macron’un basının önünde Erdoğan’ın yüzüne; “İkiyüzlülüğü bırakalım. Bir hukuk devleti olmayan Türkiye AB üyesi olamaz!” diye kestirip atmasının ardından hele konunun İtalya’da nasıl gündeme taşındığına herkes şaşıyor.
Hollanda büyükelçisinin geri çekildiği, İsveç Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’ye gelmekten imtina ettiği bir ortamda “AB geyiği nasıl başa sarılıyor” sorusu yaygın biçimde soruluyor.
Hukukun üstünlüğü sıralamasında en son 113 ülke arasında 101. sıraya düşen Türkiye nasıl oluyor da “AB kriterlerini” yok sayarak, üyelikten söz etmeye devam ediyor?
Gözlemciler bu soruya; Erdoğan’ın “güç” ve “tehdit politikaları” kapsamında yanıt arıyor.
80 milyonluk “Türkiye pazarı havucu” bir yandan; “kaçak göçmenleri üzerinize salarım ha” “sopası/tehdidi” beri yandan; Erdoğan’ın AB başkentlerini “tehditle” hizaya getirmeyi amaçladığı iddia ediliyor.
28 ülkeli birliğe “tehdit politikası” ile üye olma şansının ise “sıfır” olduğu, uzmanların paylaştığı genel kanı.
Nilgün Cerrahoğlu / CUMHURİYET