CHP bu kez, ortaya, “yapışkan statüko” dışına taşan bir cumhurbaşkanı adayı koydu. Muharrem İnce, öncelikle CHP tabanının Laik Cumhuriyetçi duyarlıklarına hitap ediyor; “hayır” oylarını konsolide etmeyi amaçlayan bir hat izleyecek gibi görünüyor. Ancak, İnce’nin burada durmak istemediği, kapsayıcı olmayı arzuladığı da anlaşılıyor. İnce, kampanya boyunca kendisine yönelecek simgesel şiddete, fazlasıyla cevap vermeye kararlı olduğunu da hemen gösterdi. Bu duruş, güçlü bir iradenin varlığına işaret ediyor.
Bunlar, AKP’de temsil edilen siyasal İslamın liderliği açısından beklenmedik bir durumdur. Gül’ün adaylığını önledikleri için şimdi ne kadar dövünseler azdır. Korku işte böyle vahim hatalar yaptırıyor. İnce’nin, adaylığının, bu korkuyu derinleştirdiğini adeta bir özgüven sorunu yarattığını daha şimdiden görebiliyoruz.
İndirilme korkusu
Bu korkunun, akılda yarattığı istikrarsızlığı, AKP liderliğinin açıklamalarından, yandaş basının yorumcularından izlemek olanaklı. 16 yılda kurdukları statükoyu zorlayan bir muhalefetle karşılaşmak, AKP liderliğinde, yandaş basında adeta yaşamsal bir risk olarak algılanıyor. İttifak pratiğini önce kendileri başlatanlar, şimdi muhalefet partileri arasındaki sınırlı ittifakı, dış mihrakların “proje ittifakı” olarak niteliyor, daha dün “parantezi kapatmaktan” söz edenler, muhalefeti geriye doğru bakmakla, intikamcılıkla suçluyor.
Kendileri, daha baştan yola, Türkiye partisi olarak değil, Sünni, erkek ve Türk olmayan herkesi dışlayan, ötekileştiren dar bir “ideoloji partisi” olarak çıkmıştı. Şimdi, en azından din, mezhep ve kadın-erkek ayrımı yapmayan CHP’yi Türkiye partisi olmaktan çıkıp dar bir ideolojinin partisi olmakla suçluyorlar.
Bu sırada, liderleri, OHAL altında gidilen, mühürsüz oylarla seçim kazanılan, Meclis’i işlevsizleşmiş bir Türkiye’de, bir parlamenter demokrasiymiş gibi yapma çabasını bir kenara bırakarak “indirilmekten” söz ediyor.
Parlamenter demokrasilerde kimse bir yere çıkmaz, kimse bir yerden indirilmez. Bütün vatandaşlar eşittir varsayımıyla yapılan seçimlerde, kaybedenler görevi, kazananlara devreder, muhalefete geçerler. Ancak kendini, toplumda herkesten yüksek bir yere çıkmış, özel bir konuma sahip, hep konumda kalmayı kutsal hak, adeta Allah’ın lütfettiği bir kimlik (Şef, Reis, Sezar, Tiran vb.) gibi gören birileri ‘indirilmekten’ söz edebilir. Besbelli ki iktidarın söylemi dağılmaya başlamıştır!
Tükenme ve momentum
İktidarın aklına, demokratik seçimlerde dile getirilen haklara, özgürlüklere, refaha, ekonomik büyümeye, istihdama, sosyal güvenliğe ilişkin vaatlerin yerine, öncelikle “Yavuz Sultan Selim Köprüsü mü, Marmaray mı, Avrasya Tüneli mi, Kanal İstanbul’mu, 3. havalimanı mı?” gibi şeylerin gelmesi, halka ideolojik gevezeliklerden başka vaat edecek bir şeylerin kalmadığının, bir siyasi tükenmenin kanıtıdır.
Bu tükenmişlik, özgüven sorunu, gerek “dörtlü ittifak”, gerek Demirtaş’ın adaylığı, CHP’nin başkan adayının güçlü çıkışları, siyasal İslamın liderliğinin, kendince kurduğu oyunun bozulmakta olduğunu, bir karşıt momentum yaratma olasılığının, çok uzun bir zamandır ilk kez gündeme geldiğini düşündürüyor.
Şimdi muhalefetin birinci çabası bu momentumu, özellikle halka açık toplantılarda, sokaklarda, meydanlarda, sosyal medya platformlarında, partililerin ve taraftarların tabandaki çabalarıyla korumak ve güçlendirmek olmalıdır.
Başarılı olunduğu ölçüde diyalektik bir ilişki şekillenecektir. Söz konusu, momentum güçlendikçe, iktidarın seçimleri kazanmak için yapmaya hazırlandığı hilelerin getireceği riskler de artacaktır. Belki de AKP, kimi riskleri artık alamayacaktır. O zaman bu seçimlerde normalleşmeye bir az olsun yakınlaşma şansı yakalanabilir. O zaman da AKP’de temsil edilen siyasal İslamın iktidarının sonuna giden yolun başlangıç noktasına gelinebilir. İktidarını ilahi iradenin lütfu olarak görmeye alışmış bir aklın, bu durumda, maraza çıkarması yüksek bir olasılıktır. Böyle olasılıklara da şimdiden hazırlanmaya başlamak gerekir.
Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET
Bunlar, AKP’de temsil edilen siyasal İslamın liderliği açısından beklenmedik bir durumdur. Gül’ün adaylığını önledikleri için şimdi ne kadar dövünseler azdır. Korku işte böyle vahim hatalar yaptırıyor. İnce’nin, adaylığının, bu korkuyu derinleştirdiğini adeta bir özgüven sorunu yarattığını daha şimdiden görebiliyoruz.
İndirilme korkusu
Bu korkunun, akılda yarattığı istikrarsızlığı, AKP liderliğinin açıklamalarından, yandaş basının yorumcularından izlemek olanaklı. 16 yılda kurdukları statükoyu zorlayan bir muhalefetle karşılaşmak, AKP liderliğinde, yandaş basında adeta yaşamsal bir risk olarak algılanıyor. İttifak pratiğini önce kendileri başlatanlar, şimdi muhalefet partileri arasındaki sınırlı ittifakı, dış mihrakların “proje ittifakı” olarak niteliyor, daha dün “parantezi kapatmaktan” söz edenler, muhalefeti geriye doğru bakmakla, intikamcılıkla suçluyor.
Kendileri, daha baştan yola, Türkiye partisi olarak değil, Sünni, erkek ve Türk olmayan herkesi dışlayan, ötekileştiren dar bir “ideoloji partisi” olarak çıkmıştı. Şimdi, en azından din, mezhep ve kadın-erkek ayrımı yapmayan CHP’yi Türkiye partisi olmaktan çıkıp dar bir ideolojinin partisi olmakla suçluyorlar.
Bu sırada, liderleri, OHAL altında gidilen, mühürsüz oylarla seçim kazanılan, Meclis’i işlevsizleşmiş bir Türkiye’de, bir parlamenter demokrasiymiş gibi yapma çabasını bir kenara bırakarak “indirilmekten” söz ediyor.
Parlamenter demokrasilerde kimse bir yere çıkmaz, kimse bir yerden indirilmez. Bütün vatandaşlar eşittir varsayımıyla yapılan seçimlerde, kaybedenler görevi, kazananlara devreder, muhalefete geçerler. Ancak kendini, toplumda herkesten yüksek bir yere çıkmış, özel bir konuma sahip, hep konumda kalmayı kutsal hak, adeta Allah’ın lütfettiği bir kimlik (Şef, Reis, Sezar, Tiran vb.) gibi gören birileri ‘indirilmekten’ söz edebilir. Besbelli ki iktidarın söylemi dağılmaya başlamıştır!
Tükenme ve momentum
İktidarın aklına, demokratik seçimlerde dile getirilen haklara, özgürlüklere, refaha, ekonomik büyümeye, istihdama, sosyal güvenliğe ilişkin vaatlerin yerine, öncelikle “Yavuz Sultan Selim Köprüsü mü, Marmaray mı, Avrasya Tüneli mi, Kanal İstanbul’mu, 3. havalimanı mı?” gibi şeylerin gelmesi, halka ideolojik gevezeliklerden başka vaat edecek bir şeylerin kalmadığının, bir siyasi tükenmenin kanıtıdır.
Bu tükenmişlik, özgüven sorunu, gerek “dörtlü ittifak”, gerek Demirtaş’ın adaylığı, CHP’nin başkan adayının güçlü çıkışları, siyasal İslamın liderliğinin, kendince kurduğu oyunun bozulmakta olduğunu, bir karşıt momentum yaratma olasılığının, çok uzun bir zamandır ilk kez gündeme geldiğini düşündürüyor.
Şimdi muhalefetin birinci çabası bu momentumu, özellikle halka açık toplantılarda, sokaklarda, meydanlarda, sosyal medya platformlarında, partililerin ve taraftarların tabandaki çabalarıyla korumak ve güçlendirmek olmalıdır.
Başarılı olunduğu ölçüde diyalektik bir ilişki şekillenecektir. Söz konusu, momentum güçlendikçe, iktidarın seçimleri kazanmak için yapmaya hazırlandığı hilelerin getireceği riskler de artacaktır. Belki de AKP, kimi riskleri artık alamayacaktır. O zaman bu seçimlerde normalleşmeye bir az olsun yakınlaşma şansı yakalanabilir. O zaman da AKP’de temsil edilen siyasal İslamın iktidarının sonuna giden yolun başlangıç noktasına gelinebilir. İktidarını ilahi iradenin lütfu olarak görmeye alışmış bir aklın, bu durumda, maraza çıkarması yüksek bir olasılıktır. Böyle olasılıklara da şimdiden hazırlanmaya başlamak gerekir.
Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET