Koca bir ülke...
Sağcısıyla solcusuyla, liberaliyle dindarıyla, ulusalcısıyla, faşistiyle bir olmuş...
Muhalefet partisinin içindeki koltuk sevdasını tartışıyor.
Kimse durup da koltuk nedir, sevda neye denir diye düşünmüyor.
Hele hele koltuk sevdası uğruna iktidarın neler yaptığıyla ve yapabileceğiyle artık ilgilenmiyor.
Bu ülkede...
Evet bir koltuk var.
Ama o koltuk muhalefetin derme çatma evinde değil.
İktidarın muazzam sarayında.
Ve o koltuğa sevdalı olanlar ülkeyi hâlâ yakmak ve yıkmak uğraşında.
Koltuğu iktidarın elinden alamayan ve kendi tahta sandalyesi üzerinde yer kapma yarışı yapan bir muhalefetin eksiklikleri, beceriksizlikleri, çıkmazları, şaibeleri elbette kıymetlidir ve tartışılmaya değerdir.
Ama yıllardır çöreklendiği koltuğu bırakmamak için akla gelebilecek her türlü şeyi yapan omurgasız bir iktidarın koltuk sevdası artık tartışılamayacak kadar tehlikelidir.
Tartışmalı meselelerle tartışmasız sorunlar karşılaştırıldığında önceliği tartışmasız olana vermek gerekir.
Bu iktidar o koltuk sevdası için demokrasinin açıklarını kullanarak başa geldi.
Sonra o kullandığı açıkları antidemokratik yöntemlerle tıkadı ve aynı yerden başkalarının geçmesini engellemek için elinden geleni yaptı.
Hukukun üstünlüğü sayesinde hapisten çıkabilen ve politik hayatına dilediği gibi devam eden bir lider, hukukun üstünlüğünü hiçe sayarak yürüttüğü bir iktidar yarışında kendi koltuğunu korumak için olmayacak iklimler yarattı.
Ülkeyi yıllarca koltuk sevdası uğruna uluslararası bir çeteyle ortaklık yaparak yönetti.
Aynı koltuk uğruna ortaklarıyla kapıştı.
Ortaklarıyla birlikte kendisine muhalif olan herkesi bir çuvala koyup zindanlara attı.
Tuhaf bir darbenin rüzgârıyla bitmek bilmez bir olağanüstü hal ilan etti.
O olağanüstülük ortamında yapılan seçimlerle rejimi değiştirdi.
Yandaş olmayan gazetecilere savaş açtı.
İşadamlarını hapse attı.
Politikacıları tutuklattı.
Gençleri suçladı.
Ülkeyi savaşa soktu.
Kendisi gibi düşünmeyen herkesi terörist diye damgaladı.
Bu ülkede evet bir koltuk var.
Ve o koltuğun çok ama çok tehlikeli bambaşka bir sevdalısı var.
Muhalefet partisinin ağzından çıkan “koltuk sevdası” lafına odaklanıp da...
Medyaya el koyan, ağzını açanı tutuklatan, gazetecileri kara listelere alan, laikliği hiçe sayan, başörtüsünü ilkokullara kadar yaygınlaştırmayı marifet sanan, sanatla ve sanatçıyla nefret ilişkisi kuran, çağdaş hayata dair ne varsa hedefine koyan, tek adamlığı yasallaştıran bir politikanın koltuk sevdasını kanıksarsanız...
Neden herkes bir olmuş muhalefet partisine yükleniyor diye durup bir bakmazsanız...
Ve tepedeki tek adamdan yakınırken, “Muhalefette de tek adam olsun” diyenleri dikkate alırsanız...
Evinizdeki koltuk da gider, tepenizdeki çatı da.
Kalakalırsınız en korunmasız halinizle koca bir boşlukta.
Bu arada...
Sevda’nın kökü Arapça svd’dir ve karanlık demek olan sevad kelimesiyle aynı kökten gelir.
Demokrasiyle derdi olanın koltukla derdi bitmez, o derde de sevda denmez.
Ancak demokrasiyle işi olmayanlar koltuğa sevdalanır.
Ve o sevda her halükârda karanlıktır.
Mine Söğüt / CUMHURİYET
Sağcısıyla solcusuyla, liberaliyle dindarıyla, ulusalcısıyla, faşistiyle bir olmuş...
Muhalefet partisinin içindeki koltuk sevdasını tartışıyor.
Kimse durup da koltuk nedir, sevda neye denir diye düşünmüyor.
Hele hele koltuk sevdası uğruna iktidarın neler yaptığıyla ve yapabileceğiyle artık ilgilenmiyor.
Bu ülkede...
Evet bir koltuk var.
Ama o koltuk muhalefetin derme çatma evinde değil.
İktidarın muazzam sarayında.
Ve o koltuğa sevdalı olanlar ülkeyi hâlâ yakmak ve yıkmak uğraşında.
Koltuğu iktidarın elinden alamayan ve kendi tahta sandalyesi üzerinde yer kapma yarışı yapan bir muhalefetin eksiklikleri, beceriksizlikleri, çıkmazları, şaibeleri elbette kıymetlidir ve tartışılmaya değerdir.
Ama yıllardır çöreklendiği koltuğu bırakmamak için akla gelebilecek her türlü şeyi yapan omurgasız bir iktidarın koltuk sevdası artık tartışılamayacak kadar tehlikelidir.
Tartışmalı meselelerle tartışmasız sorunlar karşılaştırıldığında önceliği tartışmasız olana vermek gerekir.
Bu iktidar o koltuk sevdası için demokrasinin açıklarını kullanarak başa geldi.
Sonra o kullandığı açıkları antidemokratik yöntemlerle tıkadı ve aynı yerden başkalarının geçmesini engellemek için elinden geleni yaptı.
Hukukun üstünlüğü sayesinde hapisten çıkabilen ve politik hayatına dilediği gibi devam eden bir lider, hukukun üstünlüğünü hiçe sayarak yürüttüğü bir iktidar yarışında kendi koltuğunu korumak için olmayacak iklimler yarattı.
Ülkeyi yıllarca koltuk sevdası uğruna uluslararası bir çeteyle ortaklık yaparak yönetti.
Aynı koltuk uğruna ortaklarıyla kapıştı.
Ortaklarıyla birlikte kendisine muhalif olan herkesi bir çuvala koyup zindanlara attı.
Tuhaf bir darbenin rüzgârıyla bitmek bilmez bir olağanüstü hal ilan etti.
O olağanüstülük ortamında yapılan seçimlerle rejimi değiştirdi.
Yandaş olmayan gazetecilere savaş açtı.
İşadamlarını hapse attı.
Politikacıları tutuklattı.
Gençleri suçladı.
Ülkeyi savaşa soktu.
Kendisi gibi düşünmeyen herkesi terörist diye damgaladı.
Bu ülkede evet bir koltuk var.
Ve o koltuğun çok ama çok tehlikeli bambaşka bir sevdalısı var.
Muhalefet partisinin ağzından çıkan “koltuk sevdası” lafına odaklanıp da...
Medyaya el koyan, ağzını açanı tutuklatan, gazetecileri kara listelere alan, laikliği hiçe sayan, başörtüsünü ilkokullara kadar yaygınlaştırmayı marifet sanan, sanatla ve sanatçıyla nefret ilişkisi kuran, çağdaş hayata dair ne varsa hedefine koyan, tek adamlığı yasallaştıran bir politikanın koltuk sevdasını kanıksarsanız...
Neden herkes bir olmuş muhalefet partisine yükleniyor diye durup bir bakmazsanız...
Ve tepedeki tek adamdan yakınırken, “Muhalefette de tek adam olsun” diyenleri dikkate alırsanız...
Evinizdeki koltuk da gider, tepenizdeki çatı da.
Kalakalırsınız en korunmasız halinizle koca bir boşlukta.
Bu arada...
Sevda’nın kökü Arapça svd’dir ve karanlık demek olan sevad kelimesiyle aynı kökten gelir.
Demokrasiyle derdi olanın koltukla derdi bitmez, o derde de sevda denmez.
Ancak demokrasiyle işi olmayanlar koltuğa sevdalanır.
Ve o sevda her halükârda karanlıktır.
Mine Söğüt / CUMHURİYET