Ah Pandora, o kutu keşke hiç açılmasaydı! Zeus, kendisinden ateşi çalan Prometheus ve kardeşi Epimetheus’tan intikam almaya karar vermişti. Güzeller güzeli Pandora’yı yarattı. Siz “kandırılmış” da diyebilirsiniz,sonradan anlayan” Epimetheus’a gönderdi. Düğün dernek, evlendiler… Gel gör ki Zeus, Pandora’nın çeyiz sandığının içine felaketler, hastalıklar, ölümler saklamıştı. Pandora’nın kutusu açıldı. İnsanlığa kötülükler yadigâr kaldı.
Cumartesi günü, Cumhurbaşkanı, “İnsanlarımız Avrupa’ya, Amerika’ya gitmek zorunda kalırdı, bugün bu tablo büyük oranda tersine döndü” dedi. İçimden “Epimetheus hâlâ Pandora’nın kutusunun farkında değil” diye geçirdim. Oysa kutu çoktan açıldı.
Önce Malatya Yeşilyurt’ta, belediye aracılığıyla, ceplerinde “hizmete özel” pasaportla yurtdışına gidenlerin bir daha geri dönmediği haberi çıktı. Sonra ardı ardına geldi: Elazığ Akçakiraz, Urfa Ceylanpınar derken devletin imkânlarının insan kaçakçılığı için kullanıldığı anlaşıldı.
Artık sınırı gizlice geçmeye, botla denizi aşmaya gerek yok. Devletin kurumları “uydurma” bir projeye aracı oluyor. “Çevreye duyarlı insan yetiştirmek”, “yabancı sporcuları tanımak” gibi bir amaçla Avrupa’ya gidecek insan listesi hazırlanıyor. Valilik aracılığıyla “hizmete özel” pasaportlar alınıyor. Elini kolunu sallayarak gidenler bir daha geri dönmüyor. Birileri de binlerce Avro’yu cebine koyuyor. Bir gazeteci, bir muhalif politikacı kurcalamasa “kaçan memnun, kaçıran memnun” düzeni sürüp gidecek.
Diyanet’le kaçış planı
Bu seferki ise çok başka. İşin aracısı Diyanet.
Şöyle anlatayım…
Diyanet, cemevlerini ibadethane saymadı ama başka bir şey yaptı. Çeşitli Alevi vakıfları ve dernekleriyle protokol imzaladı. Buna göre özellikle muharrem ve hızır aylarında, yurtdışına Alevilik ile ilgili bilgilendirmede bulunmak üzere, Alevi kanaat önderleri gönderilecekti. Niyet oydu ki böylece “Ali’siz Alevilik” ile mücadele edilecek, Türkiye’deki Aleviler “doğru Aleviliği” anlatacaktı.
Gelgelelim, bu projenin de “Türkiye’den kaçmak” için kullanıldığı ortaya çıktı.
Meseleyi ortaya çıkaran Tunceli Cemevi (Hacı Bektaş-ı Veli Kültürü Yayma ve Yardımlaşma Derneği) dedesi Ali Ekber Yurt. Yurt, Tunceli’den Avrupa’ya Diyanet projesiyle insan kaçırıldığını araştırıp buldu. Yetmedi, 23 Mart 2018 tarihinde savcılığa suç duyurusu yaptı.
Konunun ayrıntılarını öğrenmek için Yurt’u aradım. Bu “kaçış”ı nasıl fark ettiğini sordum, anlattı:
“İnsanlar bana geliyorlardı. ‘Bizi yurtdışına gönder, istediğiniz kadar para verelim’ diyorlardı. ‘Biz kimseyi yurtdışına göndermiyoruz’ dedim. Ama bana gidenler olduğunu, para karşılığı gönderildiğini söylediler. Diyanet’in bazı Alevi vakıf ve dernekleriyle yurtdışı protokolü yaptığını biliyordum. Tabii ‘para veririz’ lafı bende rahatsızlık yarattı. Bunun para karşılığı yapıldığını düşündürdü.”
Yurt, taleplerin ardından meselenin peşine düşmüş:
“Bunu araştırdım. Kimlerin gönderildiğine ilişkin listeleri temin ettim. İnceledik, giden birçok kişinin dedelikle, Alevilik uzmanlığıyla alakası yok. Devletin pasaportuyla gitmişler ve orada kalmışlar, dönmemişler. Mesela birinin PKK davasında 24 yılla yargılandığını gördük ve mahkemesi sonuçlanmak üzereydi. Şöyle bir duyumum var, delilim yok. Bu adamdan 25 bin Avro alındığı söyleniyor. Neden vermesin. 24 yılla yargılanıyor. O kadar hapis yatmamak için verir.”
Sadece bu kadar değil, Yurt başka örnekler de veriyor:
“Benzer birçok vakanın olduğunu gördüm. Adli vakalardan soruşturmaları devam edenler, madde bağımlılığından yargılananlar vardı.”
‘15 yaşındaki dede’
Ancak asıl şaşkınlığı listede gördüğü bir isimle yaşamış:
“Biz bunları araştırırken son liste geldi. Gözlerime inanamadım. 15 yaşında bir çocuğun listede isminin olduğunu gördüm. Buna itiraz ettim. Konuyu yerel basına taşıdım.”
Sanmayın ki her şey bitti. Yurt anlatıyor:
“Benim itirazlarımla valilik bu şekilde gidenleri sınava tabi tutma kararı aldı. Bizim verdiğimiz listedeki 7 kişi de mülakatta başarılı oldu. Çünkü hepsi cemevinde başkan, yönetici, dede sıfatı taşıyor. Zaten beni de komisyona yazdılar. İki vali yardımcısı ve müftü de vardı komisyonda. 15 yaşında çocukları yazan vakıf temsilcisi de vardı. Bir mülakat yapıldı. Sonuç içler acısı. 15 yaşında, 17 yaşında, 20 yaşında çocuklar. Alevilikten haberleri yok. Çok sakat, çok yakışıksız bir iş. O mülakatta tam bir facia yaşandı. Komisyonda bu çocuklar için ‘uygun değil’ kararı çıktı. Görüş birliğine varıldı. Ama daha sonra bu kişilere gri pasaport verildiğini öğrendim. Bunun üzerine savcılığa suç duyurusunda bulundum. ‘Alevilik, dedelik makamı istismar edilerek insan kaçakçılığı yapılıyor’, ‘Devlet eliyle iltica ediyorlar’ dedim. Sosyal medyadan bana tehditler, hakaretler geldi. Bu işe aracılık edenlerse çift daire aldılar. Zenginleşenleri gördük.”
Ali Ekber Yurt, konuyu devletin zirvesine de taşıdığını anlattı:
“Ali Erbaş’a, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki bir muharrem sofrasında, bu konuyu dile getirdim. O iftar programında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay Bey de vardı. Benim bu şikâyetleri yapmamdan sonra, bu iş Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan alındı. Dışişleri Bakanlığı’na bağlı bir oluşuma verildi.”
Savcılık dosyasında kaçan 20 kişi
Peki, Tunceli Cumhuriyet Savcılığı’nın soruşturmasında ne oldu?
Savcılık üç yıl boyunca soruşturmayı sonlandıramadı. Götürülen insanlar kim olursa olsun, fiilen insan kaçakçılığı yapılan olaydaki soruşturmayı, “suçluyu kayırma ve görevi kötüye kullanma” gibi oldukça hafif bir iddiayla yürüttü. Diyanet ve bu işe aracılık edenler yeterince incelenmedi. 13 Ocak’ta “kovuşturmaya yer yok” kararı verdi.
Üstelik…
Savcılık, Tunceli’deki Pasaport Şube Müdürlüğü’nden, hizmet pasaportu alarak yurdışına gidenlerin listesini istedi. Dosyaya 472 ve 57 kişilik iki ayrı liste geldi. Elbette bu listeler her kurumdan gönderilen insanların listesiydi. Listede Yurt’un iddia ettiği gibi, 20 kişinin geri dönmediği saptanmıştı.
Savcılık, takipsizlik kararı verirken “hizmete özel” pasaportla kaçan 20 kişiden şöyle bahsetti:
“20 kişiden 13 tanesi hakkında herhangi bir suç kaydı bulunmadığı (…) 4 tanesi hakkında hırsızlık, uyuşturucu kullanma, tehdit, ihaleye fesat karıştırma gibi adi suçlar kapsamında soruşturma yapılarak bazıları hakkında takipsizlik kararı verildiği, bazıları hakkında dava açıldığı ancak bunlar hakkında da herhangi bir yakalama kararı bulunmadığı (…) 3 kişi hakkında da terör örgütü üyeliği, terör örgütü propagandası, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet suçlarından hakkında soruşturma yapıldığı, bunlardan da ikisi hakkında yakalama kararı bulunmadığı, sadece Şahin isimli şahıs hakkında yakalama kararı bulunduğu, ancak bu kararın yurtdışına çıktıktan sonra çıkarıldığı tespit edilmiştir.”
Yazanlar, Ali Ekber Yurt’un anlattıklarını doğruluyordu…
Yıllardır Tunceli’den verdiği haberlerle tanıdığımız Ferit Demir de uzun süredir olayı araştırıyordu. Tunceli’de bu olayın resmen kanıtlandığını, ancak Diyanet’in pek çok ilden insan gönderdiğini, bunların soruşturulmadığını anlattı.
Pandora’nın kutusunda ne kaldı? Hikâye o ki Pandora kutuyu açıp da dışarı çıkanları fark edince hemen kapatmıştı. O sırada dışarı çıkamayan bir tek “umut” kalmıştı. Şimdi en çok ihtiyacımız olan umut için, kutunun kapağını açma zamanı.
Barış Terkoğlu / CUMHURİYET