14 Haziran 2021 Pazartesi

İBB'deki AKP yolsuzluklarını açıklıyoruz(I-II-III) - Hazal Ocak / CUMHURİYET

 


(I)Her yol TÜGVA'ya

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun göreve gelmesinin ardından 25 yıllık AKP dönemini inceleyen İBB Teftiş Kurulu, sayısız usulsüzlük, yolsuzluk ve milyonlarca kamu zararı tespit etti.

DOSYALARI TEKER TEKER AÇIYORUZ

AKP ve temsil ettiği siyasi zihniyet İstanbul’u tam 25 yıl yönetti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 27 Mart 1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesiyle başlayan süreç, CHP’li Ekrem İmamoğlu’nun 23 Haziran 2019’daki seçim zaferine kadar sürdü. AKP yönetimindeki İBB, çok sayıda usulsüzlük ve yolsuzluk iddiasıyla gündeme geldi. AKP’nin çoğunlukta olduğu İBB Meclisi, bütün itirazlara karşın art arda tartışmalı kararlara imza attı. 

Ekrem İmamoğlu’nun göreve gelmesinin ardından bu dönemdeki kararlar mercek altına alındı. İBB Teftiş Kurulu, yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını incelemeye başladı. Bazı dosyalar sonuçlandırıldı, yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Çok sayıda dosya üzerindeki inceleme devam ederken devreye İçişleri Bakanlığı girdi. Teftiş Kurulu’nun elindeki dosyalara, “Biz inceleyeceğiz” diyerek el koydu. 2020 Aralık ayında el konulan dosyalarla ilgili bugüne dek hiçbir gelişme olmadı. Bakanlık altı aydır sessiz.

İBB Teftiş Kurulu 12 dosyadaki incelemesini tamamlayıp valiliğe iletti ancak harekete geçilmedi. 35 dosyaya ise el konuldu. Bu dosyadan bazıları kamuoyu tarafından biliniyordu ama detayları ortaya çıkmamıştı. İncelemesi tamamlanan ve el konulan dosyaların detaylarına Cumhuriyet ulaştı. Bu yazı dizisinde el konulan ya da başka bir ifadeyle “kaçırılan dosyaları” açıyoruz. Önce müfettişlerin incelemeyi tamamladığı dosyalarla başlıyoruz. 

1 - HER YOL TÜGVA’YA

Müfettişler, Mega Venezia Konutları projesindeki KİPTAŞ’a ait 35 daire ile İBB’nin sahibi olduğu ve üzerinde bitmemiş bina bulunan Eyüpsultan ilçesindeki arsanın takas edilmesine ilişkin süreci inceledi. İBB ile iştirakinin, Bilal Erdoğan’ın Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) için takas yaptığı ortaya çıktı.

Eyüpsultan’a bağlı Abdülvedüt Mahallesi’nde bulanan ve mülkiyeti İBB’ye ait olan 2 bin 143 metrekarelik arsa üzerinde “Eyüp Gençlik Merkezi ve Zeminaltı Otopark Projesi” planlandı. Ancak söz konusu projeye ilişkin 2015 yılında hazırlanan zemin ve temel etüt raporunda projenin ismi TÜGVA Gençlik Merkezi olarak yer aldı. Buna karşın İBB Yapı İşleri Müdürlüğü, 2016 yılında “Eyüp Gençlik Merkezi İnşaatı İşi” adıyla bir ihale açtı. İhaleyi 30 milyon 381 bin 51 lira artı KDV ile Cumhur Alp İnş. Taah. Tic. Ltd. Şti. kazandı. Şirketle belediye arasında 15 Temmuz 2016’da sözleşme imzalandı. 

ASLINDA TÜGVA

İşin ilginç yanı projeye ilişkin Yapı İşleri Müdürlüğü’nde bulunan dosyada yer alan DVD ve diğer dijital verilerin tamamında tüm çalışmaların TÜGVA adı altında yapıldığı, 7 Mart 2016 tarihinde hazırlanan projeye ilişkin sunulan görsellerde yapımı planlanan bina üzerinde TÜGVA yazısının yer aldığı görüldü. 

Kiptaş AŞ 2017 yılında bir yazı yazarak söz konusu taşınmaz ile kendisine ait GOP Mega Venezia Konutları projesindeki toplam 35 adet dairenin takasını talep etti. İBB Meclisi’nde 15 Haziran 2017 yılında daireler ile üzerinde bitmemiş bina bulunan arazinin takası oy çokluğuyla kabul edildi. Bunun üzerine o tarihe kadar yapılan işler nedeniyle yüklenici firmaya 12 milyon 449 bin 111 lira ödeme yapıldı. 

KİPTAŞ TAKSİTLE SATTI

Takas sonucu arazinin mülkiyeti 25 Ağustos 2017 tarihi itibarıyla KİPTAŞ’a geçti. KİPTAŞ da arazi ve üzerindeki binayı 29 milyon 990 bin lira artı KDV tutarıyla Türkiye Gençlik Vakfı’na (TÜGVA) sattı. Tutarın yüzde 30’u peşin alındı, kalanı 10 taksit yapıldı. 

Söz konusu araziye ilişkin raporda “Kamu kaynaklarının, gençlik merkezi adı altında proje yapılıyor izlenimi verilerek heba edildiği, asıl gayenin bir vakfın hizmet binasının yapılması olduğu” belirtildi. Belediyenin gelirlerinin giderleri karşılamadığı bir dönemde, çok kıymetli bir yerde bulunan arazi ve üzerindeki binanın satışında rekabet sağlanarak daha yüksek gelir elde edilebileceğine dikkat çekilen raporda, “dairelerle takas yapılmasındaki asıl amacın, açık artırma ile satışının önüne geçilerek adrese teslim satış imkânının yaratılması olduğu” ifade edildi. 

KİM ÇIKAR SAĞLADI?

“Takas sürecine ilişkin iş ve işlemlerin kapsamlı bir şekilde incelenmesi, birilerinin özel çıkarı için kamu zararına işlem yapılıp yapılmadığı, kamu zararı oluştuysa miktarın ve sorumluların tespiti ve zararın tazmini yönünde yasal işlem yapılması için” dosya İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. 

Raporda bu sürece ilişkin “2015 yılında TÜGVA’ya bina yapılması iradesi gösterilmiş ve bu yolda gerek İBB gerekse KİPTAŞ’ın imkânlarından yararlanılmıştır. Bununla ilgili elde olunan bilgi ve belgeler savcılık makamına iletilmekle birlikte, mezkur takastan İBB envanterine kaydedilen daireler için satış izni alınmak istenmiş ancak, meclis bunu reddetmiştir’’ denildi.

2 - SOSYAL KONUTLAR SARAY PERSONELİNE

Mülkiyeti İBB’ye ait olan çeşitli ilçelerdeki sosyal konutların ikametgâhı İstanbul’da bulunmayan ve dar gelirli olup olmadığı belli olmayan bazı kişilere tahsis edildiği tespit edildi. Bazı kişilerin ikametgâhının Ankara olduğu ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği personeli ya da Cumhurbaşkanlığı Koruma ekibinde görevli oldukları görüldü. Tespitler sonucunda mevzuata aykırı satış ve tahsis işlemlerini yapan eski Emlak Daire Başkanı Yaşar Parlak, eski  emlak müdürleri Abdulkadir Yılmaz ve Kenan Paşalı, eski emlak müdür yardımcıları Faruk Eren ve Cengiz Töksöz hakkında İstanbul Valiliği’nden ön inceleme izni istendi. Ancak valilik dönüş yapmadı. Müfettişler raporuna “Binlerce ihtiyaç sahibi belediye çalışanımız var iken başka kurumlarda çalışan ve ihtiyaç sahibi olup olmadığı tespit edilmeden yapılan tahsisler düşündürücü bulunmuştur” notunu düştü.

3 - USULSÜZ BAKIMA İNCELEME YOK

Eski Genel Sekreter Yardımcısı Nihat Macit, eski Kültür Daire Başkanı Rıdvan Duran ve eski Şehir Tiyatroları Müdürü Necip Sedat Çakır’ın, Açıkhava ve Sultangazi sahnelerindeki bakım onarım işlerini mevzuata uygun olarak yerine getirmedikleri tespit edildi. 2019 yılında doğrudan temin limitinin 90 bin 358 lira olduğunu vurgulayan müfettişler, söz konusu işi 252 bin 815 liraya, doğrudan temin usulüne benzer şekilde yaptırdıklarını tespit etti. Müfettişler, bu isimlerin soruşturulması için 10 Eylül 2020 yılında İstanbul Valiliği’ne başvurdu ancak hâlâ ön inceleme izni verilmedi.

4 - BELEDİYE YILLARCA DENETLENMEMİŞ

Müfettişler, geçmiş dönemde İBB’de yıllarca iç denetim yapılmadığını veya yaptırılmadığını da tespit etti. Bunun üzerine eski İç Denetim Birim Başkanı Sabri Çakıroğlu hakkında disiplin cezası istendi. Ayrıca eski Belediye Başkanları Kadir Topbaş ve Mevlüt Uysal’ın da yargılanması istendi.

5 - İKİ MİLYONLUK BÜYÜK ZARAR CEZASIZ KALDI

İBB Başkanlığı Yeşil Alan ve Tesisler Yapım Müdürlüğü’nce 2016 yılında yapılan “İstanbul Genelinde Yeni Yeşil Alanların Yapım İşi” ihalesi incelendi. Geçici Kabulü yapılan Rahmi Demir Mesire Alanı ve Pendik Yaşam Korusu 1. Etap mahallerinde eksik imalatlar tespit edildi. Buralarda gerekli imalat, bakım ve onarım çalışması yapılmadığı belirlendi. Mahallerinde mevcut olup, bugün yerinde bulunmayan ve halen kullanılamayacak durumda olan imalatların miktar ve toplam bedeli olan 2 milyon 494 bin 11 lira kamu zararı oluştu. Konuyla ilgili eski Avrupa Yakası Park Bahçe müdürü Ömer Çebi, Park Bahçe ve Yeşil Alan eski Daire Başkanı M. İhsan Şimşek ve eski Genel Sekreter Yardımcısı Nihat Macit hakkında hem idari hem de adli soruşturma yapıldı ancak İstanbul Valiliği 22 Nisan’da soruşturma izni vermedi. 

6 - EĞİTİMDE BİLE FAZLADAN ÖDEME

İBB bünyesinde görev yapan personele yönelik “Yerel Yönetimlerde İnovatif Yaklaşımlar Konulu İl Dışı Eğitim Programı Organizasyon Hizmet Alım İşi”nde belirlenen tutardan 370 bin 866 lira fazladan ödeme yapıldı ve kamu zararı oluştu. Konuyla ilgili süreci müfettişler İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na taşıdı. 

7 - 57 MİLYONLUK İŞE 65 MİLYONLUK İHALE 

İSBAK’ın “İTaksi Projesi” kapsamında “Araç İçi Kamera ve Bilgisayar Sistemi Alım İşi” için 2018 yılında çıktığı ilk ihale iptal edildi. Yenilenen ve adrese teslim olduğuna dair tespitler bulunan ihale ile yaklaşık maliyeti 57 milyon lira olarak hesaplanan iş,  65 milyon liraya verildi. Alınan araç içi kameraların öngörülen niteliklerde olmadığı tespit edildi. Müfettişler konuyla ilgili suç duyurusu yaptı.

8 - YASADIŞI KİRALAMA İDDİASI İNCELENİYOR

Mülkiyeti İBB’ye ait Galata Köprüsü altındaki işyerleriyle ilgili de eski Genel Sekreter Yardımcısı Mevlüt Bulut tarafından imzalanan ve yasal dayanağı olmayan bir protokol tespit edildi. Protokolle oluşturulan yönetimin ve yönetime bedelsiz olarak bırakılan işyerlerinin bir kısmının kiraya verilmesinin yasal olup olmadığı müfettişler tarafından inceleniyor.

9 - ÇAMLICA CAMİSİ İÇİN 2.5 MİLYAR LİRA

Müfettişler, Çamlıca Camisi için İBB’nin bugüne kadar harcadığı tutarı da inceledi. İBB cami için aydınlatmadan temizliğe, güvenlikten bakım ve onarıma kadar toplam 290 milyon 601 bin 510 dolar harcadı. Bugünkü kurla hesaplandığında cami işleri için harcanan para  2 milyar 522 milyon 421 bin 106 lirayı buluyor. Caminin inşaat maliyeti ise 66.5 milyon dolar olarak hesaplanıyor. 

10 - BAŞAKŞEHİR’DEKİ BÜYÜK VURGUN

2016 yılında Kiptaş’ın Başakşe-hir’de 300 milyon TL’ye aldığı arsanın satış sürecinde yaşanan skandallar da ortaya çıktı. Süreçte 129 milyon 887 bin 275 lira + KDV tutarında fazla ve yersiz ödeme yapıldığı yönünde kuvvetli suç şüphesi oluştu. Müfettişler oluşan kamu zararının miktarı, sorumlularının tespiti ve zararın tazmini için  rapor düzenledi ve suç duyurusu yaptı.

11 - ARAÇ SALTANATI

Müfettişler, İBB tarafından “2019 Yılı Araç Kiralama Hizmet Alımı İşi” kapsamında, Mayıs/2019 hakediş döneminde yüklenici firmaya iadesi yapılan 879 adet aracın hangi birim ve kişiler tarafından hangi amaçlar doğrultusunda kullanıldıklarını da inceledi. 

Düzenlenen raporda, 138 milyon 757 bin 501 lira bedelli ihale kapsamında birçok yabancı menşeli lüks binek aracın edinildiği belirlendi. Raporda 827 adet aracın Cumhurbaşkanlığı, 15 Temmuz Derneği, AKP Genel Merkez, Türkiye Gençlik Vakfı’nın da aralarında olduğu çok sayıda kuruma ve kuruluşa tahsis edildiği görüldü. 

Raporda, “Usulsüz uygulamalar nedeniyle, söz konusu iş ve işlemleri gerçekleştiren eski Genel Sekreter Yardımcısı Mevlüt Bulut, eski Destek Hizmetleri Daire Başkanı Osman Savaş ve eski Destek Hizmetleri Müdürü Mehmet Cebeci’ye disiplin cezası teklif edilmiş ve uygulanmıştır” denildi. Adı geçenler hakkında soruşturma başlatılması için İstanbul Valiliği’nden ön inceleme izni istendi ancak bu isteğe bugüne değin herhangi bir cevap alınamadı. İhale kapsamında iade edilen araçların kira bedeli, personel gideri, akıryakıt gideri ve HGS-OGS/Köprü ve Otoyol geçiş ücretleri toplam 29 milyon 442 bin 844 lira tuttu.

Ayrıca müfettişler Türkiye Misli.Com 3. Lig’de mücadele eden profesyonel kulüp niteliğinde bulunan Esenler Erok Spor, AKP Genel Merkezi, Genel Başkan Yardımcıları, İstanbul İl Başkanlığı ve Silivri İlçe Başkanlığı ile Türkiye Gençlik Vakfı ve Sıcak Yuva Vakfı tarafından kullanılmak üzere toplam 87 adet aracın mevzuata aykırı bir şekilde tahsis edildiği ve bu araçlara ait toplam 3 milyon 761 bin lira kira, sürücü, yakıt ve HGS-OGS giderinin belediye bütçesinden karşılanmak suretiyle kamu zararına neden olunduğunu tespit etti. 

12 - BAKAN HAKKINDA SUÇ DUYURUSU

İBB Bilgi İşlem Daire Başkanlığı Bilgi İşlem Müdürlüğü tarafından 2018 yılında yapılan “İBB Bilgi İşlem Daire Başkanlığı ve Bağlı Birimlerin Yatırım Organizasyonlarının Tanıtım ve Medya Çalışmaları İşi” ihalesi kapsamında da rapor hazırlandı. Raporda işlerin tamamına yakınının sözleşme ve teknik şartnameye uygun olarak yerine getirilmediği, muayene kabulü ve hakedişlerinin usule uygun şekilde yapılmadığı halde toplam 15 milyon 458 bin lira artı KDV tutarında yapılan ödemenin kamu zararı olduğunun tespiti yapıldı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu o dönem genel sekreter yardımcısı ve ihale ve harcama yetkilisiydi. İBB Karaismailoğlu’nun da aralarında yer aldığı bazı İBB yetkilileri, ilgili Medya AŞ görevlileri ve alt yüklenici şirketler hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Bunlarla birlikte, adı geçen İBB görevlileriyle ilgili disiplin soruşturması açıldı ve oluşan kamu zararının tahsili işlemleri de devam ediyor.                                                  

                                                                      ***

(II) Yurttaşın sırtına yüklenen dev zarar: 13.2 milyar lira

İçişleri Bakanlığı müfettişleri, İBB Teftiş Kurulu’nun üzerinde çalıştığı 35 dosyaya el koydu. Cumhuriyet, 13 milyar 202 milyon 700 bin liralık kamu zararını kapsayan o dosyalara ulaştı. İşte 16 maddede yurttaşın sırtına yüklenen dev zarar...

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Teftiş Kurulu’nun üzerinde çalıştığı 35 dosyaya bakanlık 

müfettişleri el koydu. Müfettişler bazılarını tamamlayıp rapora dönüştürebildi, bazıları ise 

yarım kaldı. Tamamlanan ve yarım kalan dosyalarda 13 milyar 202 milyon 700 bin liralık 

kamu zararından bahsediliyor. Bu zarar arasında helikopter alımından gerekçesiz arazi 

alımlarına, askeri alan alımından itaksi vurgununa kadar pek çok kalem var. En dikkat çeken 

kalemlerin başında, 2014 - 2018 yılları arası STK’ler, yurtlar ve okullarda yapılan protokoller 

uyarınca katlanılan harcamalar geliyor. Aylardır ses çıkmayan dosyaları İçişleri Bakanlığı’nın 

ne yapacağı merak konusu. Bugün ve yarın bakanlığın el koyduğu dosyaları okuyacaksanız. 

1. ÖNCE EL KOYDU SONRA İADE ETTİ

Müfettişler, İBB mülkiyetinde ve kullanımında bulunan taşınmazların envanterinin çıkarılması, kullanım durumlarının tespit edilmesi ve on yıl içerisinde taşınmazlara ilişkin olarak yapılan satış, kiralama, tahsis ve ecrimisil iş ve işlemleri de inceliyor. Çalışmalar sürerken bu dosyaya bakanlık tarafından el konuldu ancak sonra iade edildi. Kurulun çalışmaları sürüyor.

2. SAHTE YAZILIMA İKİ MİLYON LİRA

Müfettişler, İstanbul Enerji Sanayi ve Ticaret AŞ’nin satın aldığı “Odoo” adlı yazılım programının lisansının orijinal olmadığını da tespit etti. Danışmanlık şirketine 2017-2020 yılları arasında toplamda 2 milyon 45 bin 791 lira ödeme yapılmış. Müfettişlerin bu çerçevede, yapılan iş ve işlemlerin yerindeliğinin tespiti ile varsa oluşmuş bulunan kamu zararının ve buna sebep olanların ortaya konulması çalışmaları devam ederken bakanlık müfettişleri bu dosyaya da el koydu. 

3. YANLIŞIN FATURASI ÇOK AĞIR OLDU

Müfettişler, raylı sistemlerde “Proje Süre Uzatımı Kaynaklı Proje Bedeli Artışları’’nı da incelemek istedi. “Projelerin finansal planlanması yapılmadan ihale edilmesi, sözleşme iş bitim sürelerinin gerçekçi olmaması gibi sebeplerle projelerin sürelerinin uzadığı, bunun da maliyet artışlarına neden olduğu, raylı sistem projlerinde alınan yanlış kararlardan dolayı kamunun yaklaşık 11 milyar Türk Lirası zarar ettiği’’ iddia ediliyor. Ancak müfettişlerin araştırmaları sürerken bu dosyaya da bakanlık müfettişleri tarafından el konuldu. 

4. YASAL DAYANAĞI OLMAYAN TAHSİS

Müfettişler, Çamlık Mahallesi, Piri Reis Caddesi’ndeki bazı öğrenci yurdu binalarının Kiptaş tarafından Bilim ve İnsan Vakfı’na 49 yıllığına tahsis edilmesi hakkında araştırma başlatmıştı. Bu kapsamda tahsisin yasal dayanağının olmadığı, Kiptaş’ın halihazırda aylık 124 bin 905 lira kira gelirinden mahrum kaldığı belirlendi ancak dosyaya bakanlık müfettişleri el koydu.

5. İSMEK İHALESİ MERCEK ALTINDA

“2016-2019 Dönemi İstanbul Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları ve Seminerleri (İSMEK) Hizmet Alımı İşi” de mercek altına alındı. Müfettişler bu iş ve işlemlerin tüm yönlerini araştırırken dosyaya bakanlık müfettişleri tarafından el konuldu. 

6. İTFAİYE ARAÇLARI İNCELENİYORDU

İtfaiye Daire Başkanlığı’nca satın alınmış bulunan itfaiye araçlarına ilişkin alım sürecinin incelenmesi için müfettiş görevlendirmesi yapıldı, çalışmalar devam ederken bu dosya da bakanlık müfettişlerine devredildi.

7. İGDAŞ’IN SÖZLEŞMELERİ 

İGDAŞ ile Boğaziçi Peyzaj İnşaat Müşavirlik Teknik Hizmetleri Sanayi ve Ticaret AŞ (BİMTAŞ) arasında, 2016 ve 2017 yılında yapılan “3 Boyutlu Kent Modeli Haritası Üzerine Doğalgaz Şebekesinin 3 Boyutlu Modellemesi ve Boru Hatları Bütünselliğinin Sağlanması Hizmeti Alımı Sözleşmesi” ile “3 Boyutlu Uygulama Geliştirme İyileştirme Hizmeti Alımı Sözleşmesi”nin incelenip araştırılması hakkında müfettiş görevlendirildi ancak bu dosya da bakanlık müfettişlerine devredildi.

8. BU ÖDEME NEDEN YAPILDI?

Müfettişlerin incelemesinde, Hürriyet Mahallesi, “Kentsel Dönüşüm Projesi” kapsamında Kiptaş ile Nas Yatırım Gayrimenkul arasında 19 Mart 2018 tarihinde “Taşınmaz Satış Vaadi ve Arsa Malikleri ile İmzalanmış Sözleşmelerdeki Tüm Hakların Devrine Dair Sözleşme” imzalandığı, buna karşın Kiptaş’ın 15.8 milyon lira, yani sözleşme bedelinin yarısından fazlasını, Nas Yatırım yükümlülüklerini yerine getirmeden ödediği görüldü. Bu dosyaya da el konuldu.

9. 1.9 MİLYON DOLARLIK ARAZİYE 13.4 MİLYON DOLAR ÖDENDİ

İBB’nin geçmiş dönemde özel mülkiyetli Başakşehir Mahmutbey’de Şehit Piyade Çavuş Ahmet Öztürk Kışlası içinde yer alan bir askeri alanın 13 milyon 396 bin dolar bedelle (o günkü kurla 41 milyon 234 bin 45 TL) satın alması da müfettiş incelemesine konu oldu. Arazinin bugünkü değeri Türkiye Sınai Kalkınma Bankası ekspertizlerine yaptırılan tespite göre 1 milyon 892 bin dolar. Bu kapsamda hazırlanan raporda “Taşınmazın alım gerekçesinin bulunmaması, taşınmazın askeri stratejik alan niteliğinde olması ve üzerinde mevcut imar durumuna göre yapılaşma hakkının bulunmaması, alım-satım işlemlerindeki tüm vergi ve masrafların İBB’ye yüklenilmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, birilerinin özel çıkarına Büyükşehir Belediyemizin zarara uğratılmış olduğu anlaşılmıştır’’ denildi. Bakanlık müfettişleri bu konuyla ilgili bir işlem yapmadı. 

10. CAMİ İHALESİNDE BİLE ZARAR

Müfettişler, “Selatin Camilerinin İbadete Hazır Halde Bulundurulması Hizmet Alımı İşi’’ ihalesi kapsamında yapılan iş ve işlemler neticesinde 67 milyon 307 bin 129 lira kamu zararı oluştuğu iddiasını incelerken dosyaya el konuldu.

11. ÜÇLÜ PROTOKOLE İNCELEME

Sarıyer Çamlıtepe’deki gecekondu dönüşümüne ilişkin çalışma ile ilgili belediye başkanlığı, S.S. Oto Sanatkârları Konut Yapı Kooperatifi ve Cemre inşaat Turizm arasında imzalanan protokol çerçevesindeki iş ve işlemler de inceleniyordu.

12. BELEDİYE DAYADI DÖŞEDİ, HALK ÖDEDİ

Bazı vakıf, dernek, okul ve spor salonlarına; ulaşım, malzeme, yeme-içme, teşrifat, bakım onarım, tadilat, yer tahsisi, konaklama, personel desteği, spor malzemesi, eğitim materyali, kiralama bedeli, bilişim malzemesi, proje ve tanıtım medya adı altında toplamda 847 milyon 592 bin 858 liralık harcamayla ilgili de inceleme ve araştırmalar yapıldı. 29 adet taşınmazın kira sözleşmeleri iptal edildi. Bu sürece ilişkin incelemelerde, 2015 yılından iptal tarihine kadar 64 milyon 27 bin 585 lira kira ödemesinde bulunulduğu belirlendi. 

Ayrıca İBB tarafından kiralanmak suretiyle ortak proje kapsamında vakıflara tahsis edilen taşınmazlara yapılan döşeme harcamalarının 46 milyon 643 bin 864 lira, 15 Temmuz Derneği ve Türkiye Gençlik Vakfı’nın su, elektrik ve doğalgaz faturalarına yapılan toplam harcamaların 152 bin 203 lira, Vakıf ve Derneklerle yapılan bakım, onarım ve döşeme işleri kapsamında gerçekleştirilen harcamanın ise 54 milyon 122 bin 139 lira olduğu tespit edildi. 

Müfettişler toplamda 164 milyon 945 bin 792 lira mevzuata aykırı harcama olduğunu tespit etti. Bunlarla ilgili eski İBB başkanları Kadir Topbaş, Mevlüt Uysal ve konuya ilişkin meclis kararlarında isimleri bulunan belediye meclis üyeleri hakkında yasal işlem yapılması talebiyle raporu İçişleri Bakanlığı ve Sayıştay Başkanlığı’na gönderdi. Müfettişler yeme-içme işlemlerinin yerindeliği hakkındaki çalışmalarına devam ederken bakanlık müfettişleri çalışmalara el koydu. 

13. UÇAN İSRAF

Metro İstanbul Sanayi Ve Ticaret AŞ tarafından 22 Mayıs 2012 tarihinde KDV dahil 590 bin ABD Doları’na satın alınan 1988 model SIKORSKY S-76B tipi helikopterin 23 Ocak 2019 tarihinde KDV dahil 601 bin 800 liraya satıldığı belirlendi. Müfettiş incelemelerinde Metro İstanbul Sanayi Ve Ticaret Anonim Şirketi bu helikopteri alış tarihinden satış tarihine kadar vermiş olduğu kiralama hizmetinden toplamda 3 milyon 220 bin 401 lira gelir elde etmesine karşın 14 milyon 400 bin 340 lira gidere katlandığı görüldü. Helikopter kiralama hizmeti verilmeyen 2018 yılında yalnızca personel ücret gideri olarak 919 bin 589 lira ödemede bulunulmuş. İBB müfettişleri bu çerçevede Metro İstanbul Sanayi ve Ticaret AŞ firmasınca söz konusu helikopterin neden alındığı, alım kararının kimler tarafından verildiği, kiralama işlemlerinin İBB dışında bir yerlere verilip verilmediği, İBB’nin aldığı kiralama hizmetinin yerinde kullanılmış olup olmadığı hususlarının inceleme ve araştırmasını tamamlamadan bakanlık müfettişleri tarafından dosyaya el konuldu. 

14. SEÇİM SABAHI AKP TEŞKİLATINI İBB DOYURMUŞ

Müfettişler, Beltur’un yine İBB şirketlerine yönelik Avrasya Gösteri ve Sanat Merkezi’nde 24 - 30 Mart 2019 tarihleri arasında 35 bin 675 kişiye düzenlediği 3 Milyon 587 bin 500 liralık yemek etkinliğini de inceledi. Bu kapsamda 30 Mart 2019 tarihinde İsper A.Ş. adına yapılmış gibi gözüken akşam yemeği etkinliğine, “Seçim sabahı ilçe teşkilatlarına verilen sandviçler catering” şeklinde bir açıklamanın yapılmış olduğu tespit edildi. 

“Seçim sabahı ilçe teşkilatlarına verilen sandviçler catering” açıklamalı giderin de, 30 Mart 2019 tarihinde Hıdiv Kasrı’nda Hamidiye A.Ş. şirketince yapılmış bir etkinlik olarak gözüktüğü kaydedildi. 

Yine Beltur A.Ş. tarafından söz konusu tarihler arasında; Avrasya Gösteri ve Sanat Merkezi, Galata Kulesi, Hıdiv Kasrı, Miniatürk, Çadır Köşk, Malta Köşkü, Beyaz Köşk, Küçük Çamlıca, Gülhane, Paşa Limanı, Sarı Köşk gibi mekanlarda ve Catering olarak kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği, kokteyl ve luncbox adı altında organizasyonlar yapıldığı belirlendi. Bu organizasyonlara ilişkin listelerin açıklama kısmında “seçim sabahı ilçe teşkilatlarına verilen sandviçler catering, vefa buluşma yemeği, miting, Kartal A.İ.L., Beyaz Gezi VİP, fuar yemeği, AKP Parti Grup, Binali Bey, Binali Beyin korumaları ve Beşiktaş İlçe Teşkilatı’’ gibi ifadelere yer verildiği ifade edildi.

 Müfettişler bu konuya ilişkin “Elde olunan ilk bilgi ve belgeler ışığında, kamu kaynaklarının siyasi çalışmalar için kullanılmış olabileceği ve bunun gizlenmesi için içerik itibariyle sahte belge üretildiği kanısı oluşmuştur’’ notunu düştü. 

15. FATİH’TEKİ BÜYÜK VURGUN

Eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı’nın ortak iş yaptığı Metal Yapı Konut’tan satın alınan Fatih Vatan Caddesi’ndeki arazinin satış süreci, İBB müfettişleri tarafından incelendi. Müfettişler, belediyenin bu süreçte on milyonlarca dolar zarara uğratıldığını tespit etti. Şirketin o günkü yönetim Kurulu başkanı Ömer Saçaklıoğlu’nun, İBB’ye yazdığı dilekçeler de ortaya çıktı. Dilekçelerden biri süreçten Cumhurbaşkanı’nın da haberdar olduğunu gösteriyor. Müfettişler tarafından hazırlanan raporda “Belediye Başkanlığımızca satın alınarak ödemesi yapılan mezkur taşınmazların alım gerekçesinin bulunmaması, alındıktan sonra imar planlarının değiştirilmesi ve ilk tespitler birlikte değerlendirildiğinde, birilerinin özel çıkarına Büyükşehir Belediyemizin zarara uğratılmış olduğu anlaşılmıştır’’ denildi. İBB, sorumlular hakkında soruşturma açılmasını istedi ancak dosyaya el koyan İçişleri Bakanlığı hâlâ harekete geçmedi. 

16. BİR ŞİRKETE ÜÇ AYRI FİYAT BİÇİLDİ

İBB Müfettişlerinin incelediği dosyalardan en dikkat çekenlerde biri de Hamidiye Kaynak Suları şirketinin Güven Su şirketini satın alması sürecine ilişkin. Şirket, Güven Su hisselerinin tamamını 23 Haziran 2016 tarihinde 75 Milyon liraya, o günkü kurla 26.8 Milyon dolara alıyor.

Müfettişlerin ilk inceleme ve araştırma neticesinde hazırlanan raporda özetle “Güven Su San. ve Tic. A.Ş. unvanlı firmanın 2016 yılı şirket değerine ilişkin iki farklı değerleme tutarı bulunduğundan, Hamidiye Kaynak Suları San. Tur. Tic. A.Ş. tarafından mevcut bilgi, belge ve sektör tecrübeleri çerçevesinde yeniden yapılan şirket değerlemesi sonucunda ise Güven Su Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin 2016 yılı şirket değerinin 25 Milyon TL olarak değer biçildiği, şirket değerine yönelik kullanılan veriler sabit olmasına rağmen 75 Milyon 10 bin 329 lira, 112.8 Milyon TL ve 25 Milyon TL olmak üzere 3 farklı değer takdirinin ortaya çıkmış olması, bağımsız denetim firmaları tarafından hazırlanan değerleme tutarlarının gerçeğe aykırı bilgi/belgelerle hazırlanma ihtimali yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını ortaya koydu'' denildi. 

Ayrıca raporda bu durumun ancak adli makamlarca yapılacak soruşturma neticesinde şüpheden uzak biçimde tam ve kesin olarak ortaya konabileceği dikkat çekilerek raporun acilen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na göndeerilmesi gerekitğini vurguladı. Bu dosyaya da el koyan bakanlık müfettişleri işlem yapmadı.

                                                                          ***

(III) AKP yönetimindeki İBB, AKP’li ilçe belediyelerinden taşınmaz aldı, yüz milyonlarca lira ödedi

İBB'nin AKP döneminde satın aldığı birçok arsa için müfettişler inceleme yaptı. Taşınmazların alınma nedenleri bilinmiyor. Araştırma sürerken dosyalara İçişleri Bakanlığı tarafından el konuldu.

İBB Teftiş Kurulu’nun, AKP dönemine ilişkin yaptığı incelemelerde, AKP’li başkanlar tarafından yönetilen ilçe belediyelerinden satın alınan taşınmazlar da önemli yer tutuyor. Bu satın almalara ilişkin, teftiş kurulunun, araştırma ve inceleme onayı aldığı ancak İçişleri Bakanlığı tarafından el konulan toplam 13 dosya bulunuyor. Toplam 350 milyon 650 bin 702 lira 8 kuruş ödenen bu  taşınmazların hangi ihtiyaç için ve hangi gerekçeyle alındığı belli değil. Bu soruların yanıtları, teftiş kurulunun incelemesi sonucu belki ortaya çıkacaktı ancak İçişleri Bakanlığı dosyalara el koydu. Şimdi aynı yanıtları bakanlığın vermesi, bu taşınmazların AKP’li ilçe belediyelerine milyonlarca lira ödenerek neden satın alındığını ortaya koyması bekleniyor. İşte o 13 dosya: 

1 - Tuzla Belediyesi mülkiyetindeki Aydınlı mevkii 6070 ada, 1 parselde bulunan, ilköğretim tesis alanı niteliğindeki 2 bin 962 metrekare arazinin tamamı ile Aydınlı mevkii 3734 parselde bulunan, Tuzla Belediyesi’nin hissesine tekabül eden belediye hizmet alanı niteliğindeki 7 bin 091 metrekarelik alan, 10 milyon 5 bin 876 lira bedelle, 15 Mart 2016 tarihinde İBB tarafından satın alındı.

2 - Sultangazi Belediyesi mülkiyetindeki 50. Yıl Mahallesi, 2409 ada, 4 parselde bulunan, konut alanı niteliğindeki 4 bin 346 metrekarelik alan, 13 milyon 38 bin lira bedelle 23 Ocak 2014 tarihinde İBB tarafından satın alındı.

3 - Sultangazi Belediyesi mülkiyetindeki Gazi Mahallesi, 1187 ada, 14 ve 15 parselde bulunan, kısmen ticaret ve konut, kısmen dini tesis alanı niteliğindeki 36 bin 245 metrekarelik alan,  47 milyon 118 bin 500 lira bedelle 14 Ağustos 2015 tarihinde İBB tarafından satın alındı.

4 - Sultangazi Belediyesi mülkiyetindeki Zübeyde Hanım Mahallesi, 868 ada, 1 parselde bulunan, yeşil alan niteliğindeki 83 bin 864 metrekarelik alan 54 milyon 511 bin 600 lira bedelle 24 Ekim 2014 tarihinde İBB tarafından satın alındı.

5 - Güngören Belediyesi mülkiyetindeki Gençosman Mahallesi, 348 ada, 2 parselde, kültür merkezi alanı niteliğindeki 4 bin 47 metrekarelik alan, 12 milyon 142 bin 710 lira bedelle 8 Mart 2017 tarihinde İBB tarafından satın alındı.

6 - Eyüpsultan Belediyesi mülkiyetindeki, 1836 ve 1858 parsellerde bulunan park alanı, pazar alanı ve belediye hizmet alanı niteliğindeki toplam 8 bin 919 metrekarelik alan, 24 milyon 997 bin 879 lira 50 kuruş bedelle 13 Ekim 2016 tarihinde İBB tarafından satın alındı.

7 - Bahçelievler Belediyesi mülkiyetindeki 1254 ada, 12 parselde bulunan hissesine tekabül eden 13.79 metrekarelik konut alanı niteliğindeki alan ile aynı belediyenin 1545 ada, 23 parseldeki hissesine tekabül eden 81.6 metrekarelik belediye hizmet alanı niteliğindeki alan, 379 bin 283 lira 83 kuruş bedelle 12 Mayıs 2016 tarihinde İBB tarafından satın alındı.

8 - Beykoz Belediyesi mülkiyetindeki Çubuklu Mahallesi, 833/1, 2, 3, 4, 5, 9, 10, 11, 12, 15 ve 835/4, 9, 10 parsellerde yeşil alan ve yol alanı niteliğindeki toplamda 29 bin 993 metrekarelik alan, 38 milyon 990 bin 900 lira bedelle, 13 Ocak 2014 tarihinde İBB tarafından satın alındı.

9 - Esenler Belediyesi mülkiyetindeki 1073 ada, 2 parselde bulunan spor alanı niteliğindeki 39 bin 170 metrekarelik alan, 36 milyon 860 bin lira bedelle 30 Aralık 2015 tarihinde İBB tarafından satın alındı.

10 - Esenler Belediyesi mülkiyetindeki Atışalanı Havaalanı Mahallesi, 21 pafta, 644 ve 645 parsellerde bulunan Esenler Belediyesi’nin hissesine tekabül eden kısmen yol, kısmen belediye hizmet alanı, kısmen sağlık tesis alanı, kısmen de konut alanı niteliğindeki toplamda 959 metrekarelik alanlar,  2 milyon 349 bin 550 lira bedelle 25 Haziran 2015 tarihinde İBB tarafından satın alındı.

11 - Esenler Belediyesi mülkiyetindeki Atışalanı Havaalanı Mahallesi, 1070/2, 542/33, 640, 643, 644 ve 645 parsellerde bulunan belediye hizmet alanı, yol alanı, kültür alanı, sağlık tesis alanı ve konut alanı niteliğindeki toplamda 10 bin 584 metrekarelik alan, 25 milyon 402 bin 872 lira bedelle, 28 Mart 2014 tarihinde İBB tarafından satın alındı.

12 - Çekmeköy Belediyesi mülkiyetindeki Sultançiftliği Mahallesi, F22D25B4D pafta, 884 parselde bulunan belediye hizmet alanı niteliğindeki 16 bin 994 metrekarelik alan, 37 milyon 812 bin 72 lira 75 kuruş bedelle, 22 Ocak 2016 tarihinde İBB tarafından satın alındı.

13 - Sancaktepe Belediyesi mülkiyetindeki Samandıra 8743 ada, 2 parselde bulunan sağlık tesis alanı niteliğindeki 2 bin 110 metrekarelik arazi ile Yenidoğan 469 ada 5 parselde bulunan şehir parkı alanı niteliğindeki 49 bin 454 metrekarelik alan, 47 milyon 41 bin 458 lira bedelle 23 Ocak 2019’da İBB tarafından satın alındı.

BU TAŞINMAZLARI KİM SATTI?

İBB müfettişleri, kimi şahıslar ve vakıflardan alınan bazı arazileri de inceledi. Bu taşınmazlara neden milyonlarca lira ödendiği, arazileri İBB’ye satanların kim olduğu araştırılıyordu. Müfettişler 6 dosya üzerinde duruyordu. Bu dosyalara da İçişleri Bakanlığı tarafından el konuldu. 

1 - İBB ALDI, ŞİMDİ BOŞ DURUYOR

Müfettişler, Fatih İlçesi, Dervişali Mahallesi’ndeki Fatih İlim ve Kültür Vakfı’na ait taşınmazların İBB tarafından neden alındığını araştırırken dosyaya bakanlık el koydu. İncelemeler kapsamında iki konut alanı ve kültürel tesis alanına belediyenin 10 milyon 365 bin lira harcadığı belirlendi.  Şu anda boş bir şekilde duran taşınmazlara ilişkin müfettiş raporunda ‘’Destek Hizmetleri tarafından yapılan incelemede binanın güçlendirme ile kullanılır hale gelemeyeceğinin, yıkılıp yeniden yapılması gerektiğinin belirtilmiş olduğu, buna karşın mevcut imar ile yeniden aynı büyüklükte inşaat yapmanın şu an itibarıyla mümkün olmadığı bilgisi edinilmiştir’’ denildi.

2 - YEŞİL ALANA MİLYONLARCA LİRA 

İBB müfettişleri, Esenler’de bulunan 1913 metrekarelik yeşil alanın İBB tarafından Müslüm Duras adlı kişiden 6 milyon 150 bin liraya neden alındığını araştırırken bu dosyaya da bakanlık müfettişleri el koydu. Duras’ın Esenler İBB AKP Meclis üyesi İlyas Duras’ın babası olduğu belirtildi.

3 - AKP’Lİ İSMİN ARAZİSİ ALINMIŞ

Bayrampaşa, Sağmalcılar Mahallesi’ndeki 898 bin 87 metrekarelik Süleyman Sancak’a ait arazi İBB tarafından 2.5 milyon liraya alınmış. İBB müfettişleri bu kamulaştırmanın nedenini araştırırken bakanlık devreye girdi. Sancak’ın Bayrampaşa AKP İlçe Başkanlığı’nda faaliyette bulunduğu öne sürüldü.

4 - 5.7 MİLYON ÖDENDİ, YIKILDI

Avcılar’daki 664 bin 26 metrekarelik Türkiye İlmi ve İctimai Hizmetler Vakfı’na ait riskli binanın 5.7 milyon liraya neden alındığı araştırılırken bakanlık devreye girdi. Bu alanın hizmet protokolü çerçevesinde Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı’na verilmek istendiği ancak riskli olduğu için kullanılmadan yıkıldığı öğrenildi.

5 - 1.1 MİLYON LİRA FAZLA ÖDEME

Büyükçekmece, Tepecik Mahallesi’ndeki 1705 metrekarelik ilköğretim alanı İBB tarafından alındı. İBB’nin, kendi Emlak Müdürlüğü değerlemesine göre 2.5 milyon lira değer biçilen yer için 3.6 milyon lira ödenmiş.

6 - AKP’Lİ İSMİN ARAZİSİ ALINMIŞ

İBB, Fatih, Denizabdal Mahallesi’ndeki konut alanı planlı 210,03 metrekarelik dükkânı da 3.2 milyon liraya almış. Dükkânın sahipleri Muhammet Ali Durmaz ve Nafiz Bilal Durmaz. Dükkan Sıcak Yuva Vakfı’nın tam altında.

- BİTTİ -

Hazal Ocak / CUMHURİYET 



11 Haziran 2021 Cuma

Peru’da seçim: Sol kazanıyor - Korkut Boratav / SOL

 Son otuz yılda giderek marjinalleşen Peru Solu, emekçilerin sorunlarını, özlemlerini sahiplenen bir köylü liderle iktidara adım atmıştır. Dünya sınıf mücadeleleri açısından iyi bir haber…

Dünya sınıf mücadelelerinin yoğunlaştığı coğrafya Latin Amerika’dır. Ben de Latin Amerika ülkelerini izlemeye, aktarmaya çalışıyorum. Önceki iki haftada Kolombiya ve Şili; bugün de Peru… 

Kolombiya gibi Peru da “orta büyüklükte, orta halli” bir ülke sayılabilir.  Nüfusu 33 milyon; kişi başına düşen millî geliri 6000 dolar civarında… 

Peru’da 6 Haziran 2021’de  Başkanlık seçiminin ikinci turu tamamlandı; sağ ve sol uçlardan iki aday yarıştı. Öncesine, sonuçlarına göz atalım; yorumlayalım.  

Seçim arifesi: Sol’un marjinalleşmesi 

Peru Başkanlık seçiminin arifesine daha önce göz atmıştım (Latin Amerika Solu ve İki Seçim, Sol Haber,  9 Nisan 2021).  Bir bölümünü aktarıyorum: 

“On bir yıl boyunca ülkeyi yöneten; 2001’de parlamento tarafından azledilen; yolsuzluk, yargısız infaz suçlamalarından 25 yıla hapse mahkûm olan Alberto Fujimori’nin ağır mirası iki alana yansımıştır: Bir kere yolsuzluk, siyasete yerleşmiş; siyasetçilerden nefret yaygınlaşmıştır.”  

“İkinci yansıma, Peru siyasetinin Sol’dan korkusu olmuştur. Her renkten sol, terörizmi desteklemek suçlaması ile lekelenmekte; aklanma, savunma konumuna sürüklenmektedir. Bugünkü Türkiye’yi andıran, hazin bir siyasal ortam...”

“Başkanlık seçimine solcu bir programla katılan Veronika Mendoza 2016 seçimlerinin ilk turunda yüzde 18 oyla üçüncü sırada yer almıştı. Bu seçimde ikinci tura çıkmasının Peru solu için bir dönüm noktası olabileceği düşünülüyor.”

Fujimori yıllarında Aydınlık Yol gerillalarıyla mücadelenin kanlı bilançosu, sol siyasetin marjinalleşmesine yol açmıştır. 

İlk turda sürpriz: Sosyalist bir köylü öne çıkıyor

Başkanlık seçiminin ilk turu beklenmedik bir sonuç verdi. Seçmenler çok sayıda aday arasında dağıldı; ilk sırayı yüzde 19’luk oyla bir köy öğretmeni Pedro Castillo aldı. 2017’de Öğretmenler Sendikası’nın bir grevinde öne çıktığını öğreniyoruz. Siyaset çevrelerinde ise hiç tanınmamaktaydı.

Quechua topluluğundan yoksul bir köylü ailesinin çocuğu olan Castillo, seçime Marksist-Leninist bir programı olan Özgür Peru Partisi’nin adayı olarak girmiştir. Ancak bu partinin üyesi değildir. 

Şili siyasetinin geleneksel sol kanadını temsil eden Veronika  Mendoza ise JPP İttifakı içinde yüzde 8 oy toplayabildi.

İkinci tura çıkan diğer aday, yüzde 13’lük oyla Alberto Fujimori’nin kızı Keiko’dur; aşırı sağı temsil etmektedir. Keiko Fujimori  2011 ve 2016 seçimlerinde de ikinci tura çıkmış; yenik düşmüştü. 17 milyon dolarlık  bir “kara para aklama suçlaması” nedeniyle yargılanmaktadır; on altı ay tutuklu kalmıştır. Babasının simgelediği anti-komünizm / neoliberalizm bileşkesini sahiplenmektedir ve on yıllık baskıcı, kanlı bir dönemin birikimi olan tepkilerin de hedefidir. 

Farklı bir sosyalist


Pedro Castillo’nun inançlı bir Hristiyan olduğunu; yetiştiği çevrenin yaygın değerlerini benimsediğini öğreniyoruz. Kürtaja, aynı cinsten evliliklere karşıdır. Kadın ve çevre sorunlarına öncelik vermemektedir. Veronika Mendoza’nın temsil ettiği Peru solu açısından tutucu değerler…

Ancak, bu özellikler Castillo’yu başkan adayı yapan partinin, Özgür Peru’nun sosyalist programı ile çatışmaya sürüklememiştir. Seçim kampanyasında Peru kapitalizmine ve neoliberal politikalara karşı etkili eleştiriler yönelttiği anlaşılıyor. 

Seçim programı, kısa vadeli hedefleri içeriyor: Yeraltı kaynaklarında kamu denetimi, köylü işletmelerini sahiplenen toprak ağalarını hedefleyen bir toprak reformu, özellikle eğitime dönük sosyal harcamalarının artırılması, 1992 tarihli Fujimori Anayasası’nın bir Kurucu Meclis tarafından değiştirilmesi (JACOBIN, 15, 18 Nisan, 1 Haziran 2021)… 

Kısa dönemde sermayenin tahakkümünü sadece hafifletmeyi hedefleyen ılımlı bir program…

      Pedro Castillo Catacamba kasabasında taraftarlarını selamlıyor.









'En kirli seçim kampanyası'

Yoksul, kırsal bölgelerden topladığı oylarla Nisan’da ilk sıraya yerleşen köy öğretmeni Castillo, ikinci turda Fujimori-karşıtı kentli, orta sınıf seçmenlerin desteğini alabilecek miydi? 

Bu olasılığı önlemek için Keiko Fujimori’nin Nisan-Haziran 2021’de “Peru tarihinin en kirli kampanyasını” yürüttüğü belirleniyor (Telesur, 5 Haziran). 

Bu kampanyada Pedro Castillo, “Aydınlık Yol gerilla terörünün destekçisi; ülkeyi Venezuela ve Küba’ya benzetmeyi hedefleyen bir komünist” olarak suçlandı. Bu suçlamalara rağmen anketler, Castillo’yu hâlâ 4,4 puan önde göstermekteydi (Bloomberg, 21 Mayıs). Fujimori-karşıtı kentli orta sınıflar henüz fazla etkilenmemişti. 

“Belirleyici” bir olay gerekiyordu; gerçekleşti; 24 Mayıs’ta Peru Savunma Bakanlığı tarafından duyuruldu: “Aydınlık Yol hareketinden bir hizip, Miguel del Ene kasabasında on dört erkek, kadın ve çocuk öldürdü; olay yerinde örgüt broşürleri bulundu” (New York Times, 24 Mayıs). Terör haberi, umulan sonucu verdi; bir haftada Catillo ile Fujimori arasındaki oy farkı  0,9 puana daraldı (Bloomberg, 28 Mayıs). 

Ne var ki “terör olayının aidiyeti” şüphelidir. Katliam öncesinde Fujimori ekibi sözü geçen bölgede terör saldırılarının beklendiğini duyurmuştu. Cinayetlere ilişkin ilk fotoğraflar medyaya Fujimori’nin danışmanı Rospigliosi tarafından dağıtılmıştı (EFE, 27 Mayıs). 

Aynı kaynak, emekli Savunma Bakanı Otalora’nın ve suç örgütleri uzmanı Antezana’nın da  “resmî” senaryoya ayrı ayrı karşı çıktıklarını açıklıyor: Bunlara göre Aydınlık Yol, ideolojik, politik ve askerî bir örgüt olarak 2012’de son bulmuş; kalıntıları, uyuşturucu çetelerin hizmetine girmiştir. Son cinayetlerde “terörizm değil, kiralık katiller söz konusudur”. Bir uyuşturucu çetesi “birileri” tarafından kiralanmıştır. Olsa olsa Fujimori kampanyasını desteklemek için…

Finans kapitalin ve Peru burjuvazisinin tepkileri de devreye girdi. Financial Times’ın 31 Mayıs tarihli bir haberinin başlığı anlamlıdır: “Başkanlık seçiminde katı-sol’un zafer olasılığı: Peru seçkinleri panik içinde…” Devamında, Peru’nun ulusal parası sol’un dolara karşı düşerek dibe vurduğu;  varlıklı Peru’luların son yirmi yılın en hızlı sermaye kaçışını başlattıkları açıklanıyordu. 

Seçimi Pedro Castillo kazanıyor

Peru’nun 2021 Başkanlık seçiminin ikinci turunda temsilî demokrasilerde nadiren rastlanan bir durum gerçekleşti: Sosyalist ve faşist iki siyasetçiden biri seçilecektir. 

Keiko Fujimori’nin “faşist” kimliği, öncelikle babasının siyasal mirasını benimsediği için geçerlidir. Seçim kampanyasında büyük burjuvazinin desteğini garantiye aldı; anti-komünist bir platforma öncelik verdi. “Terörizm” şantajının kan dökerek güçlenmesinde herhalde katkısı vardır. 

Sosyalist solu ise Marksist-Leninist Özgür Peru Partisi’nin adayı, köylü öğretmen, Pedro Castillo temsil etti… Kampanyasında sınıfsal bir söylem sürdürdüğünü öğreniyoruz. Seçmen desteği, yoksulluğun ağır bastığı kırsal Peru’da yoğunlaştı. Büyük kentlerde Fujimori’nin gerisinde kaldı.  “Kirli kampanya” etkili oldu; ama belirleyici değil…
Bu iki uç seçenek karşısında on yedi milyonu aşkın Peru seçmeni tam ortadan ikiye ayrıldı. Oyların yüzde 99,8’i sayıldığında Castillo’nun payı %50,2 olarak belirlendi; 72.000 oyluk “kıl farkı” ile seçimleri kazandığı duyuruldu. Fujimori itiraz edecektir. Devlet aygıtının ve Seçim Kurulu’nun desteğine güvenmektedir. 

Castillo’nun başkanlığı kesinleşirse Peru, Latin Amerika’nın solcu iktidarlarına katılmış olacak mı? 

Belli değil. Zira, Özgür Peru Partisi 130 üyeli parlamentoda 37 temsilci ile azınlıktadır. Parlamento, on partiye dağılmıştır. Son üç yılda Peru, görevden alınma, istifa nedenleriyle dört Başkan değiştirmiştir. Castillo’nun, anayasayı bir Kurucu Meclis ile değiştirme önerisini parlamentodan geçirmesi güçtür. Görev süresini tamamlayabileceği belirsizdir. 

Yine de, son otuz yılda giderek marjinalleşen Peru Solu, emekçilerin sorunlarını, özlemlerini sahiplenen bir köylü liderle iktidara adım atmıştır. Dünya sınıf mücadeleleri açısından iyi bir haber… 

Korkut Boratav / SOL

'Çökmek' ve Çürüme - Serdal Bahçe / SOL

Bu artık bir toplum değildir. Bu insanların zorla bir arada bulundukları ve orman kanunlarının geçerli olduğu bir topluluktur. Toplum çürümekte ve erimektedir.  

                                                           (Geroge Grosz - Gefährliche Straße (1918)


Toplumlar çürür mü? Galiba çürüme denilen süreç onları da kaçınılmaz bir şekilde ele geçirmektedir. Peki çürüme nasıl kendisini açığa vurur? Aslında bazı emareler vardır. Şimdi bunlardan bazılarını ele alalım.

Örneğin toplum ormanlaşır, insan sosyalliğinden boşanır ve doğal haline, kadim atalarımızın doğadaki diğer mahlukattan ayırt edilemediği döneme geri döner. Böylece çok uzunca bir süredir insan gruplarını toplum haline getiren melekeler yerle yeksan edilir ve toplum çürüyerek yerini orman yasasının egemen olduğu insan gruplarına ve topluluklarına bırakır. 

Bir zamanlar AKP ile yediği içtiği ayrı gitmeyen mafyazzo Sedat Peker şimdi ifşaat harbine girişmiş durumdadır. Anlaşılan dostluk ve anlaşma bitmiştir, tehdidi algılayınca bildiklerini ifşa etmeye başlayan Sedat Peker’in anlattıklarının büyük bir çoğunluğu aslında herkesin malumu olduğu şeylerdir. İlginç olan bunu şimdi bir köstebekten, bir “insider”dan dinlemektir. 

Ne demişti Peker? Susurluk’dan sanık Mehmet Ağar ve ekibinin bir marinaya çöktüğünü ifşa etmişti. Ağar da biz çökmesek mafya çöker diye cevap vermişti. Peker daha sonra beş yıldızlı afili bir otele yine iktidara yakın bir kişi tarafından zorla el konulduğunu eklemişti. Otelin önceki sahibinin kızı da otelin tankla basıldığını not etmişti. Peker ayrıca Hürriyet gazetesinin içinde kendi adamlarının da olduğu bir grup tarafından basılarak Aydın Doğan’ı medya imparatorluğunu satmaya zorladıklarını da ifşa etti. Anlaşılan sonradan zenginleşen Doğan baskıya direnmek yerine Ziraat Bankası’nın kredi desteğini arkasına alan Demirören’e kendi medya imparatorluğunu devretmeyi tercih etmiş.  Şimdi Demirören’in aldığı krediyi geri ödemediği belirtilmektedir. 

Bu artık bir toplum değildir. Bu insanların zorla bir arada bulundukları ve orman kanunlarının geçerli olduğu bir topluluktur. Toplum çürümekte ve erimektedir. 

Peki başka hangi emareler vardır? Bir diğeri kurumsal çürümedir. Çoğunlukla varoluşlarıyla sınıflı toplumlardaki eşitsizlikleri sis perdesi arkasına itmek gibi bir amaca hizmet eden kurumlar çürüme dönemlerinde gerçek içeriklerini, yani hiçliği, apaçık ortaya sererler. Aslında hiçtirler ve bu birden fark edilir. 

Peker pek çok iddiayı peş peşe sıraladı. Soylu ve diğerleriyle ilgili aslında pek çok başka yerde tekrarlanan iddiaları hiçbir devlet kurumu ciddiye almamış gibi görünmektedir. Almazlar, neden alsınlar? Şimdi herkes cesur bir savcı aranmaktadır. Nafiledir. 

Hayatımın hiç bir döneminde “çökmek” fiilini bu dönemde olduğu kadar sık işitmemiş ve bu kadar sık kullanmamıştım. “Çökmek” aslında belirli bir sosyalliğe ve kamusallığa ulaşan insan toplumlarının zarafetine ve saygınlığına yabancı bir eylemdir. Eğer artık sık sık “çökülüyorsa” bu sosyalliğin ve kamusallığın çözüldüğüne işaret etmektedir. Çökmek eylemi çöküntünün göstergesidir. 

Yukarıda aktarıldı, kendini güçlü hisseden ve iktidarın iltifatına mazhar olan herkes bir yerlere ya da bir şeylere çökmüştür. Biri marinaya çökmüştür, ama eğer çökmüşse bunu diğerleri çökmesin diye yaptığını arz etmiştir. Diğeri bir otele çökmüştür. Bir başkası hazine arazilerine, diğer bir başkası doğal zenginliklere çökmektedir. İkizdere’ye, Salda Gölü’ne ve Marmara Denizi’ne çökülmektedir. İşsizlik Sigorta Fonu’nda toplanan ve aslında emekçilerin emeğinin karşılığı olan birikime yıllardır çökülmektedir. Kamu gelirlerinin üzerine çökülmektedir. 2021 yılı bütçesinde Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) projelerine garanti kapsamında milyarlarca lira ödenecektir. Örneğin yine ödeme garantisi verilen ve KÖİ projesi kapsamında inşa edilen bir havalimanına bir milyondan fazla yolcu için garanti verilmiştir ancak bugüne kadar havalimanından sadece 641 kişi uçmuştur. Garanti kapsamında geriye kalan bir milyondan fazla yolcu için kamu bütçesinden şanslı firmaya ödeme yapılacaktır. Bu firma kamu gelirlerine çökmüştür.  

Keza muhalefet belediyelerinin yardım kapsamında topladıkları paralara çökülmüştür. Ülkemizin emekçilerinin 80 yılda emekleriyle ayağa kaldırdıkları KİTlere çökülmüştür. Artık yatırım kavramını ülkemizin kapitalistlerinin ve siyasetçilerinin lügatinden çıkarmak gerekiyor. Yerine “çökmek” fiilini kullanmalıyız. 

Ancak çökmek saf bir ekonomik eylem değildir, aynı zamanda siyasi bir eylemdir. Çökmek birikimin ilkel halidir. Üstelik anlaşılan buradaki çökmek bireysel bir eylem de değildir, kolektif bir eylemdir. Birikim de öyledir hattı zatında. Üstüne çökülenden elde edilen kazanç veya ayrıcalık hiyerarşik bir silsile ile paylaştırılıyor gibi görünmektedir. Dolayısıyla Afrika savanlarında yırtıcılar arasında ortaya çıkan hiyerarşinin bir benzeri çökenler arasında da ortaya çıkmaktadır. Malum, savanda ava önce büyük kediler, büyük yırtıcılar çöker. Sonra sırasıyla küçük kediler, sırtlanlar, akbabalar; silsile küçük kurtçuklara kadar gider. Böylece çökme eylemi kolektif bir içerik kazanır. 

Çökme vurgulandığı gibi ilkel birikime işaret etmektedir. Marx’ın Kapital’i, özellikle de I. cildi, bize göre düşünce tarihinde yazılmış en muhteşem eserdir. Birinci cildin neredeyse tamamı oldukça kuramsal bir anlatı üzerine kurludur. Bu kuramsal anlatı sanki tarih ötesi bir hikayeyi anlatırmış gibi görünür; pek tabi ki öyle değildir, aslında oldukça elle tutulur tarihsel bir dönemi, kapitalizmi analiz etmektedir tüm hikaye boyunca. Marx I. Cilt boyunca kuramsal anlatıdan sadece bir yerde sıyrılır; meşhur 24. Bölüm’de, İlkel Birikimi, yani kapitalist sermaye birikiminin tarihsel olarak ilk aşamasını anlatır. Ortaya estetik anlatı düzeyinde göz kamaştırıcı bir bölüm çıkar. 

Marx burada öncelikle ilk sermayedarlarla ilk işçilerin nasıl ortaya çıktıklarına dair saçma liberal anlatıyı tiye alır. Bu anlatıya göre bir zamanlar insanlar ikiye ayrılmışlardı. Bir grup insan geleceği de düşünerek o gün kazandığının hepsini yemek yerine bir kısmını tasarruf ediyordu. İkinci gruptakiler ise ne kazanırlarsa o gün yiyorlardı. Böylece zaman içinde birinciler sermaye ve mülk sahiplerini ikinciler ise emekçiler kitlesini oluşturdular. Kapitalizmin tarihini çocuksu bir ağustos böceği-karınca ikilemiyle açıklamaya çalışan zavallı bir masaldı işte. Marx buna müthiş bir cevap verir: 

“Böylesine çocukça safsatalar… propriete'yi (mülkiyeti) savunmak için resmi devlet ciddiyetiyle hala tekrarlanır. Ne var ki, mülkiyet sorunu gündeme gelir gelmez, çocuk kitaplarına özgü bir açıklamaya, her yaştan ve tüm gelişkinlik düzeylerindeki insanlar için tek uygun açıklama olarak sarılmak kutsal bir görev olur. Gerçek tarihte, en önemli rolü fethin, boyunduruk altına almanın, soygun için insan öldürmenin, kısacası zorun oynadığı bilinir.”1

Bir kere daha vurgulayalım; Marx sermayenin birikiminin gerçek tarihinde “…en önemli rolü fethin, boyunduruk altına almanın, soygun için insan öldürmenin, kısacası zorun oynadığı bilinir” diyerek bütünüyle doğru bir hükümde bulunmuştur. 

Şimdi Peker’in ifşasından kapitalizmde ilkel birikimin sürdüğünü anlamaktayız. Peker mi? Önemli değildir.

Kapitalizmin artık bir insanlık sorunu olduğunu, ilkel olduğunu ve çürüdüğünü görmektir önemli olan. 

Serdal Bahçe / SOL


Not: Filistin hakkındaki yazı dizisini haftaya tamamlayacağım. Girişteki tablo Geroge Grosz’a ait Gefährliche Straße (1918) adlı tablodur. I. Dünya Savaşı sonrası Berlin’de ölüm ve çürüme temasını anlatmaktadır. 


  • 1.Karl Marx ([1867] 2011) Kapital I (çev. M. Selik ve N. Satlıgan), Yordam Yayınları, s. 687.

 


Demirören'in servetinin kaynağındaki büyük suç MİT raporunda böyle anlatılmıştı - SOL

 Balzac'ın 'Her büyük servetin arkasında bir suç vardır' sözü tam da bu hikayeye uygun düşüyor. Demirören'in servetinin kaynağındaki istihbarat belgelerine de giren büyük suç neydi?


Ülkücü mafya Sedat Peker son açıklamarında Demirören grubunu hedef almaya başladı.

Peker, AKP'nin yasadışı işlerini gördüğü sırada Hürriyet baskınını "AKP'den gelen istek üzerine" kendisinin organize ettiğini söylemişti. Bu baskından sonra Doğan Holding'in elinde olan medya grubu Demirören grubuna devredilmiş, medya grubunun yayın politikası iktidar lehine iyice belirginleştirilmiş, çok sayıda kadro yeni dönemin ihtiyaçları doğrultusunda tasfiye edilmişti.

Peker son günlerde, elindeki medya grubunda kendisine dönük saldırgan yayın politikası uyguladığını söyleyerek Demirören grubunu hedefe koymaya başladı. Peker'in Demirören grubunun Aydın Doğan'ın elindeki medyayı satın alırken Ziraat Bankası'ndan kullandırılan krediyi ödemediğini söylemesi ve devamında yapılan usülsüzlüklere dair anlattıkları konuşulmaya devam ediyor. Ancak Peker'in paylaşımlarında işaret ettiği bir husus, holdingin kurucusu Erdoğan Demirören'in bir süredir unutulan karanlık geçmişi hatırlattı.

Aslında bu geçmiş, konuyu takip edenler tarafından yıllardır biliniyor. Ancak kamuoyunun geniş çoğunluğu bu geçmişi, gözden düşmüş mafya babasının itiraflarıyla ilk defa duymuş oldu.

Balzac'ın "Her büyük servetin arkasında bir suç vardır" sözü tam da bu hikayeye uygun düşüyor.

Rum asıllı iş adamı Yorgi Papadolos 1978 yılında İstanbul Halkalı'da cesedi yakılmış olarak bulundu. Kayıtlara Arşimidis olayı olarak geçen cinayetin arkasındaki sır perdesi aydınlatılamadı.

Ancak sonradan kamuoyunda 1. MİT raporu olarak bilinen ve 1987 yılında basına yansıyarak uzun süre gündemde kalan "Banker Bako Olayı, Polis İçindeki Çekişme ve Yeraltı - Polis - Kamu Görevlileri İlişkileri" isimli istihbarat raporunda ve eklerinde yer alan bilgiler, işte bugün iktidarla kurduğu yakın ilişki sayesinde ülkenin en büyük holdinglerinden biri haline gelen Demirören grubunun geçmişinin hayli karanlık olduğunu söylüyor.

Raporda yer alan istihbarata göre Yorgi Papadolos adındaki Rum asıllı işadamı, Papadolos'un şirketi Arşimidis'in hukuk müşavirliğini yapan Necdet Çobanlıoğlu, Erdoğan Demirören, Adnan Başer Kafaoğlu ve Vural Arıkan tarafından kravatla boğularak öldürüldü ve serveti aynı ekip tarafından yağmalandı.

Şimdi konuyla ilgili raporda yer alan bilgilere bakalım:

***

Raporu hazırlayan isimlerden Mehmet Eymür 2013 tarihli bir yazısında  MİT raporunun 16. sayfasındaki ifadelere dikkat çekiyor.

Raporda şu ifadeler yer alıyor:

“Nuri GÜNDEŞ’in, Dündar KILIÇ’la ilgili soruşturma sırasında Şükrü BALCI, İstanbul Valisi Nevzat AYAZ ve Fahrettin ASLAN’la birlikte gayrimüslimlerden külliyetli miktarda haraç alınması olayına adı karışmış ancak bu konu bilahare çeşitli gerekçelerle örtbas edilmiştir. Bu olaya Cengiz ABAOĞLU, Nuri GÜNDEŞ’in akrabası Hacı Ali ASLAN ve diğer birkaç MİT mensubunun da adı karışmıştır.

Aynı tarihlerde intikal eden bilgilere göre Nuri GÜNDEŞ’in; 

(1) Başak Grubu sahipleri Ertan SERT ve Turan ÇEVİK’ten himaye edilmelerine karşı 60 milyon TL aldığı.

(2) Aynı tarihlerde eski MİT Müsteşar Yardımcısı Nihat YILDIZ’ı Başak Holding’e soktuğu 

(3) Başak Holding’in 300 milyonluk bir borcunu banka müdürüne baskı yapıp ertelettiği, 

(4) Erdoğan DEMİRÖREN’in Arşimidis işini kapattırdığı, 

(5) Emin CANKURTARAN’ın gümrük işlerine yardım ettiği ve bu meyanda Emin CANKURTARAN’ın Edirne’de takılan bir TIR’ını Kapıkule Gümrük Müdürü Birol KALKAN kanalıyla kurtardığı, Birol KALKAN’ın bu iyiliklerine karşılık Mataracı davasında korunduğu, 

(6) Dündar KILIÇ ve Fahrettin ASLAN’dan hediye aldığı ve menfaat temin ettiği, hususları yer almaktadır. Bu ilişkilerde Cengiz ABAOĞLU daima yer almıştır.”

MİT değil, Kaçakçılık Daire Başkanlığı

Arşimidis Olayı ile ilgili esas bilgilerin raporun 125 sayfalık ekleri arasında olup, “Belge 3” olarak yayınlandığını söyleyen Eymür, kaynağın ise MİT Müsteşarlığı değil, o tarihlerde MİT’le koordineli olarak çalışan Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık Daire Başkanlığı olduğunu söylüyor. Eymür "Hatırladığım kadarıyla onlar da bazı ihbar ve şikâyetler üzerine bu çalışmayı yapmışlardır." diyor.

Eymür Arşimidis olayına gelmeden önce “Belge 1"de, olaylara adı karışanlardan Mustafa Ercan’ın anlattıklarına dikkat çekiyor.

Eylül 1988 tarihinde Nokta Dergisi’nin ekinde yayınlanan Belge 1'de şunlar yer alıyor:

Mustafa Ercan ‘Kimseye güvenim yok...’

14 Ekim 1984 iç yazışmada Mustafa Ercan’ın Kaçakçılık İstihbarat Dairesinden bir yetkiliye verdiği on bir maddelik ifade yer alıyor. Mustafa Ercan’ın adı geçtiğimiz günlerde hayali ihracat olaylarına karıştı, İzmir Devlet Güvenlik mahkemesince tutuklanan Ercan, Ertan sert ve Turan Çevik’in hayali ihracat bağlantılarıyla ilgili açıklamalar yaparak günün adamı haline geldi…

……. 9. Bunlar … ayrıca Erdoğan Demirören'in Arşimidis işini de bizimkiler kapattılar. Erdoğan Demirören’le araları çok iyidir. Onun silahına ruhsatı da bizimkiler aldı. Bu işi Haluk bizzat takip etti. Haluk’un da birçok bildiği var. Ancak Nuri Bey ona ‘Ne yapalım Ankara’dan uğraşıyorlar sen hele tayin yerine git, rapor filan al... ben seni bir sene sonra geri aldırırım’ demiş. Herhalde Haluk’u elde ettiler. Bizim tayinimiz çıktı ama Cengiz’in tayin olmaması için Nuri Bey çok diretti. Zira Cengiz korkak ve zayıf karakterli. Konuşursa diye korkuyorlar. Nuri bey bir çok şeyi kapattı. Mesela Diyarbakır’dan gelen İbrahim Ortakçılar, şimdi G’de çalışıyor. Kumarhane çalıştırıyordu. Nuri Bey bunu biliyordu. Bir gün nöbetteyken, İbrahim kendi kumarhanesinin basılacağını telsizden öğrenmiş (polis telsizinden) ve telsizle devreye girerek müdahale etmiş, ekibi yollamamış. Bu durum Nuri Bey’e intikal etti ama kapatıldı.”

Eymür yukarıda Haluk olarak ismi geçen kişinin, Bodrum Yalıkavak'ta oturan ve 29 Mart 2011’de esrarengiz bir şekilde öldürülen Haluk Akder olduğunu da söylüyor.

Şimdi cinayetin anlatıldığı MİT Raporu eklerinden Belge 3'te anlatılanlara bakalım.

Belge 3

YORGİ PAPADOLOS’UN ESRARENGİZ ÖLÜMÜ...

KAÇAKÇILIK İSTİHBARAT ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ’NE

Makamın 12.11.1984 tarih ve 94 sayılı olurları ile İstanbul ve civar illerde yaptığımız istihbarat ve topladığımız bilgilerde;

Eski Maliye Bakanı Vural Arıkan, Bakan olmadan önce vergi kaçakçılığı ve gümrük kaçakçılığı davalarının avukatlığını yaptığı, Enka Holding ve Maya dergisi ortaklarından Ünal Yaltınk’la samimi arkadaşlık ve akrabalık bağlarından dolayı Vural Arıkan, Bakan olduktan sonra Enka Holding’e ait Maliye’ye olan 8 milyar liralık vergi borcunu ertelediği, o dönemin Gelirler Genel Müdürü Aykon Doğan’ın da bahse konu Holdinge Maliye’ye olan sekiz milyar liralık borcun ödenmesi için tebligat çıkarması üzerine bu Genel Müdürü görevden aldığı, Vural Arıkan geçmiş dönemlerde kamuoyu tarafından bilinen büyük gümrük kaçakçılığı davalarını ya bizzat ya da perde arkasından danışmanlık görevi yaptığı, (TÜP-KO olayının avukatı olabileceği) Devletten büyük çapta vergi kaçıran ya da büyük çaplı gümrük kaçakçılığı olaylarının devamlı arkasında yer aldığı, geçmişte sansasyon yaratan bu gibi büyük kaçakçıların sorgulamalarının yeniden gözden geçirilmesi veya sorguya çekilmeleri halinde bu konuların vuzuha kavuşacağı* Vural Arıkan’ın İstanbul’da yazıhanesinde kayıtlı telefonunun......Bakırköy’deki evinin......Nişantaşı’ndaki evinin telefonunun da......olduğu,

Yorgi Papadolos adındaki Rum asıllı şahıs 1939 yılında İstanbul’da (Çizildi) Arşimedis adında bir şirket kurduğu, 1967 yılına kadar devam ettirdiği bu dönemlerde bu şirketin hukuk müşavirliğini Necdet Çobanlıoğlu, Erdoğan Demirören, Adnan Başer Kafaoğlu ve Vural Arıkan’ın yaptığı, ancak Yorgi Papadolos adındaki şahsın Mersin’de Sıtkı Arabulan’la evli bir kızkardeşinin olduğu ve bağlarının kopuk olması nedeniyle birbirlerini tanımadıkları ancak 1967 yılının 11’inci ayında akrabai taallukatını araştıran Yorgi’nin Sıtkı Arabulan ile evli kızkardeşi Zeynep Aslan’ın kardeşine bir mektup yazdığı bu mektubun Necdet Çobanlıoğlu tarafından verilen cevapta Yorgi Papadolos’un 13.12.1967 tarihinden Cenevre’de vefat ettiğini belirten ölüm ilanının olduğunu yazar, ancak Yorgi’nin ölümünden 4 yıl önceki tarihle ve sahte vesikalarla Yorgi’nin tüm varlıklarının Necdet Çobanlıoğlu’na devir edildiğine dair sahte vesikaların halen devam etmekte olan dava dosyasının halen İstanbul Adliyesinde mevcut bulunduğu, Necdet Çobanlıoğlu’nun Yorgi’den kalan varlığı da Erdoğan Demirören’e devir ettiği, buraya kadar olan tüm sahte belgelerin tahkikat neticesinde şirketin hukuk müşavirleri Erdoğan Demirören, Vural Arıkan, Necdet Çobanlıoğlu ve Adnan Başer Kafaoğlu tarafından düzenlediği, bu şirkete ait Türkiye ve Amerika’daki milyarlar değerindeki mallara el koydukları bu hususların dosyadaki bilirkişi raporlarının tetkikinden anlaşıldığı, durumu haber alan Yorgi’nin akrabası Sıtkı Arabulan’ın İstanbul’a gelerek Erdoğan Demirören’i aradığı ve miras davası açtığını söylediği, E. Demirören’in de Sıtkı Arabulan’a Kürt İdris (İdris Özbir) benim adamım seni öldürtürüm diye tehdit ettiği bunun üzerine Sıtkı Arabulan’ın...... Caddesi......(Yeşilköy) ikamet eden İnayet Esen adlı bayanı da alarak İdris Özbir’in yanına gittikleri, Erdoğan Demirören’in savurduğu tehditi İdris’e anlattıklarını, bunun üzerine İdris Özbir’in Erdoğan’ı telefonla arayarak ben senin fedayinmişim birilerine öyle demişsin, o zaman senin fedayin olduğuma göre, şirketin ortağı olmam lazım geldi diye cevap verdiğini Kürt İdris’in de Erdoğan Demirören’i tehdit ederek, seninle sonra görüşürüz diye söylediği, bilahare İdris Özbir, Dündar Kılıç ve Şahin Cizrelioğlu’nu yazıhanesine çağırarak durumu anlatıp Erdoğan Demirören’in Silivri’deki villasına giderek Erdoğan Demirören’den 300 milyon lira para aldıkları bunun üzerine Necdet Çobanlıoğlu’nun Amerika’ya kaçarak buradaki şirketin mallarına el koydurduğu, Erdoğan Demirören’in de Türkiye’deki mallarına (Yorgi Papadolos)’a ait el koyduğu, Vural Arıkan ve Adnan Başer Kafaoğlu’nun da külliyetli miktarda para zoru ile şirketin hukuk müşavirliğinden azledildikleri varislerin iddiasında ve yaptıkları araştırmalarında Yorgi Papadopulos’un Vural Arıkan, Erdoğan Demirören, Adnan Başer Kafaoğlu ve Necdet Çobanlıoğlu tarafından kravatla boğularak öldürüldüğü tüm bu olayların aydınlığa kavuşması için 1) Sıtkı Arabulan, 2) İnayet Esen, 3) Dündar Kılıç, 4) Şahin Cizrelioğlu, 5) İdris Özbir, 6) Recai Erkli, 7) Yüksel Yalçınkoçak, 8) Avukat Şükran Ergun, 9) Avukat Mualla Selçuk, 10) Avukat İlhan Sipahioğlu, 11) Osman isimli (öldürülme hadisesini yakınen bilen) isimli şahısların sorgulamaları ve dinlenmelerinin yararlı olacağı, bahse konu şirketin adresinin İstanbul Karaköy Bankalar Caddesi......olarak tesbit edildiği,

Ayrıca yaptığımız istihbarat çalışmalarında Vural Arıkan’ın 4 no’lu SYNT. Mahkemesi’nde uyuşturucu madde ve silah kaçakçılığı suçundan yargılanan ve Dairemiz arşivlerinde kayıdı bulunan Sefer Bezal adlı kişinin de şirketinde müşavir olarak çalıştığı halk tarafından da bilindiği ve tarafımızdan istihbar edildiği,

Yine konu ile ilgili yaptığımız istihbarat çalışmalarında öteden beri İstanbul yeraltı dünyasının önde gelen Mafya babalarından Hüseyin Cevahiroğlu, İbrahim Cevahiroğlu ve Dündar Kılıç’ın yakınlarının maddi ve manevi tüm destekleri ile İstanbul ilinden Halkçı Parti’den milletvekili olarak seçtikleri İbrahim Ural vasıtası ile Vural Arıkan’a baskı yapıldığı, bu baskının eski İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı ve Gazinocular Kralı unvanı ile anılan Fahrettin Aslan’ın da desteklediği, Kapıkule Gümrük hadisesinin de Vural Arıkan tarafından Meclise getirilmesine sebep bunların baskılarından kaynaklandığı, Amaçlarının:

1- Şu anda mafya ile büyük mücadele eden Kaçakçılık İstihbarat Harekât Daire Başkanı Atilla Aytek’in görevinden uzaklaştırılması,

2-10 kilo eroin konusundan yurt dışında firarda bulunan Osman Cevahiroğlu’nun kolay yönden Türkiye’ye getirilip serbest kalmasını sağlamak,

3- Bundan sonra da eskiden olduğu gibi müsait bir ortam hazırlıyarak uyuşturucu ve silah kaçakçılığı konularına devam ettirmek olduğu, tüm vatansever kamuoyu ve edindiğimiz istihbaratlardan elde edilmiştir. 

(SOL)



10 Haziran 2021 Perşembe

Cinayetin Kör Tanıkları-Barış Pehlivan / Cumhuriyet

 


Her yol Bodrum’a çıkıyor. 

Derinlere hep orada dalınıyor. 

Mavi derya alttaki kiri kapatmak için sanki örtü oluyor. 

Kaç kişi gördü aslında olanı? Manken Aslı Baş 21 Temmuz 2010 sabahına karşı Bodrum’da hayatını kaybetti. Yanında bulunan işadamı Ahmet Bayer’e göre “intihar etti.” Halbuki ne deliller çıktı; Aslı Baş öldürülmüştü. 

Ne kadar da tanıdık; savcılar değişti, hâkimler gitti, görünmez eller devreye girdi. Sonunda kadim kural işledi; zenginler ceza almaktan kurtuldu. Peki, yine nasıl? 

Telefon kayıtlarına rağmen

Elimde kitabı var: “Bir Cinayetin Aslı.” Gazeteci Ercan Öztürk yazdı. 

Kitabı okuyunca, Aslı Baş dosyasında adaletin gücünün değil, güçlünün adaletinin işletildiğini görüyorsunuz. 

Düşünün... Cinayet sanığı Ahmet Bayer, FETÖ’nün en kritik yöneticilerinden İhsan Kalkavan’ı arayıp yardım istiyor. 

Düşünün... Kalkavan, örgütün Bodrum imamı Zeki Yağmur’u işadamı Bayer’le görüştürüyor... 

Düşünün... Aslı Baş cinayet dosyasını kapattırmak isteyen Bayer’in FETÖ’ye para verdiğine dair itiraflar ortaya çıkıyor... 

Tüm bunlar resmi ses kayıtlarıyla ortadayken ne oluyor? 

Şu: Delillerin çok büyük bölümü cinayet dosyasına konmuyor. 

Bunun üzerine, Aslı Baş’ın ailesinin avukatı Faruk Zorba, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Orhan Kapıcı’ya gidiyor. Öyle ya, İhsan Kalkavan hakkında FETÖ soruşturmasını orası yürütüyor. Ama bakın, avukat Zorba neler yaşıyor: 

“İhsan Kalkavan ve Zeki Yağmur, bu telefon konuşmalarında açıkça yargıya müdahale ediyorlardı. Onların iletişimde olduğu hâkim ve savcılar ise belliydi. Misal kısa bir süre Aslı Baş dosyasına bakan mahkeme başkanı Ali Girgin... 2016 yılında FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle Alanya Adliyesi’nde gözaltına alınan Ali Girgin’in bu kişilerle bağlantısı olabilirdi. Neyse, bu kayıtlar savcı Orhan Kapıcı’yı çok heyecanlandırdı. Ben orada ‘Hemen işleme alıyorum. Soruşturma başlatacağım’ demesini beklerken, o ‘Sakın avukat bey. Bunlar hâlâ adliyelerde çok güçlüler. Senin de başını yakarlar. Biraz bekle’ demişti. Uzunca bir süre bekledim. Ancak adliyeye her gittiğimde bu durumu konuştuk savcı beyle. Hep aynı şeyleri söylüyordu. Biraz bekle! 15 Temmuz darbe girişimi oldu. Orhan Kapıcı’nın koltuğunda İrfan Fidan oturmaktaydı. Bizim dosyayı yetkisizlikle Muğla’ya gönderdi.” 

Borsanın adamları devrede

İlgisiz yerlere dahi FETÖ soruşturması açmakla meşhur bir savcıydı İrfan Fidan. Ama nedense, kendi şehrinde soruşturulan Kalkavan’ın içinde olduğu ve FETÖ örgütlenmesini çok net gösteren telefon konuşmalarını görmezden geldi. 

Ya sonra? 

Sonrası malum. Muğla’da kir örtüldü. Bayer ailesi, tüm aksi delillere rağmen cinayetten beraat etti. Haklarındaki FETÖ dosyası kapatıldı. Geriye herkesin bildiği sırlar kaldı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2014’te FETÖ’yü anlatırken “Bu yapının kirli cinayetlere bulaştığını görüyoruz” demişti. 

Ama hiç görmemiş gibiydi. Zira, FETÖ Borsası’nda nam salmış avukatların Bayer ailesini de kurtardığı ciddi bir iddia olarak dillerde. 

Şimdi herkes kör rolünde. Gün gelir, açılırlar. 

PELİKANCILARIN MUTLULUĞU

Siyaset kulislerinde çok sık konuşulur oldu: 

Pelikancılar tekrar güç mü kazanıyor? 

“Nasıl yani” diye sorana, Mehmet Muş’un Ticaret Bakanı olması örnek gösteriliyordu. 

Şimdi bu tezi daha da güçlendirecek bir gelişme yaşandı. Mehmet Akif Ekinci ikinci defa Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyeliğine seçildi. Daha da önemlisi HSK Başkan Vekili oldu. Kim yaptı bu seçimi: Elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan

Çiçeği burnunda HSK Başkanvekili Ekinci, “Pelikancılar” olarak adlandırılan gruba yakın bilindi. İstanbul’da Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerine FETÖ soruşturmasını açan isim oydu. İstanbul’da yaptıkları, onu Ankara’ya taşıdı. 

Şimdi, binlerce savcı ve hâkim hakkında karar verecek en önemli koltuğa oturtuldu. 

Önceki Arka Bahçe’de yazmıştım: HSK Birinci Dairesi, Sezgin Baran Korkmaz ile ilişkili yargı mensupları hakkında inceleme izni verdi. Savcılar ve hâkimler nüfuz kullanarak menfaat temin etmekle suçlanıyordu. 

Ve eklemiştim: “HSK kendi içine de sıçrayan bir suçlamaya dair nasıl inceleme yürütecek, şüphelerim var.”

Gazeteci kafası işte, şüpheler bitmiyordu: Acaba yeni HSK Başkan Vekili Ekinci, Sezgin Baran Korkmaz’ı tanır mı? 

ONLARA KİM KAÇ DEDİ?

Sindirdik mi? 

Mafya lideri Sedat Peker “kaç dediler, kaçtım” demeye getiriyor... 

Kara para aklamaktan aranan Sezgin Baran Korkmaz’a “ülkeyi terk et” deniyor, o da gidiyor... 

Bunları on milyonlarca insan duyuyor, izliyor, öğreniyor. Ülkenin İçişleri Bakanı ise bu suçlamalara tatmin edici bir yanıt veremiyor. 

Gerçek mi yani bunlar? Yani suçlular cezaevine girmesin diye devlet onları yakalanamayacakları yerlere mi gönderiyor? 

O halde sorsak garip mi? 

Zekeriya Öz’ün gitmesine kim yol verdi? 

Adil Öksüz’ün gitmesine kim yol verdi? 

- Thodex’in sahibi Faruk Fatih Özer’in gitmesine kim yol verdi? 

Liste uzar gider. Şu hatırlatmayla bitireyim: 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 9 Şubat 2015’te şöyle dedi FETÖ’ye dair: 

“Türkiye’deki şehir imamları açıklandı ve hepsi birden kaçıverdi. Yakında belki de ülkelerin imamları açıklanacak. Uluslararası camiada bakalım neler olacak?” 


Aradan iki gün geçti. Ethem Sancak’ın Star gazetesi 106 dünya imamının fotoğrafını tam sayfa yayımladı. Evet, bu “kaçın” demekti, onlar da zaten kaçtı. 

Barış Pehlivan / Cumhuriyet

9 Haziran 2021 Çarşamba

Ne çok suç biriktirmişiz içimizde… - Kaan Sezyum /BİRGÜN

Yani biraz okuma yazması, biraz muhakemesi, serbest iradesi olan, biraz temel insan hakları ve adalet kavramı hakkında az da olsa bilgi sahibi olan herkesin uzun yıllardır gördüğü şeyler şimdi tek tek su üzerine çıkıyor. 

Peki neden? 

Çok basit, pasta paylaşılamadı. Yine eski iktidar ortakçığı, yere göğe sığdıramadıkları cemaatin benzeri bir pasta savaşı, yine tepemizde filler tepişiyor. Olan çimenlere oluyor.

Gitgide daha da ilginç bir karakter haline gelen “baba” figürü, giderek toplumsal hafızası ve kendisine her söylenene inanmasıyla nam salmış halkımızda giderek “baba figürü”ne dönüşüyor.

***

Mitoloji ve hikâye yazımında sevdiğim tekniklerden biri olan “Kahramanın Yolculuğu” temasından bahsetmek istiyorum. Bu temayı örneğin ilk Star Wars filmlerinde çok net görebilirsiniz. 

Yolculuğun adımları şu şekilde özetlenebilir:

1. Maceraya çağrı 

2. Doğa üstü yardım 

3. Değişimin başlangıcı 

4. Zorluklar ve engebeler 

5. Dipsiz çukur / kuyu (Yeniden doğum / ölüm) 

6. Değişim 

7. Adanma 

8. Dönüş (Hikâyenin kahramanı yere başka bir birey olarak başa döner)…

Şimdi bu şablonla, maruz kaldığımız videoları, tivitleri ve gelişmeleri karşılaştırınca, şu anda neredeyiz ve nasıl gidiyoruz kestirmek çok güç değil. Senaryo olarak bile düşünmesi çok zor bir değişim hikâyesi ile karşı karşıya gibiyiz. Tabii bu sadece okumalardan birisi. Hiç tahmin edilmeyen bir noktadan başlayan ve artan gerilim sonucunda sanki “baba”nın, yine babalık içgüdüsünden doğan bir hiddet patlamasıyla hiç de tahmin edilemeyen bir noktaya gelmiş bulunuyoruz.

Şimdi işte o akşam yenilen hurmaların tırmalama vakti geldi de geçiyor. Bunca zaman Ağam, paşam, canların canı, insanların en güzeli ve daha nice… methiyeleri babalarına sunan hurmacılar için çanlar çalmaya başladı. Çünkü baba belli ki tek bir yönde ilerliyor. Artık geri dönüşü olmayan olay ufkunu da bu bağlamda çoktan geçtiğimizi gözlemleyebiliriz. Yıllardır her türlü yolsuzluğun, kara para aklamanın, eşe dosta kadro doldurmanın, şark kurnazı gibi ülkeler arası ambargoları delmenin, sağındaki solundaki ülkelerin iç işlerine karışmanın hurmalaştığı ve bu hurmalardan kimler yediyse onlara da şans topunun (hem de sayıları önceden belirlenmiş) ikramiyelerinin çıkma vakti.

Tabii ki, medyalamamızın da içine düştüğü içler acısı halin de verdiği, kafası kesilmiş horoz gibi sağa sola şuursuzca dolaşan satılık kalemler de şimdi “gara gara düşünüyor. Şöyle bir füze yağsa da kriz çıksa da konu değişse” diye…

***

Namus ve vicdan için iktidarın getirdiği gücün sarhoşluğundan daha yıpratıcı bir şey yok. Her ne kadar alkolü yasaklamaya çalışsa da sarhoşluğun tadını aldı mı bırakamayan yanlışçı ve yasakçı idare yakında kendisini de yasaklarsa hiç şaşırmayın.

Çünkü ülkemizde her şeyin ilacı, sorunun kaynağını düzeltmekte değil, sorunu yasaklamakta aranıyor. Hem de yıllardır. Umarım, bu korkunç olaylar silsilesi sayesinde yapılabilecek tüm yanlışları yaptığımızı iyice görür ve bu günlerden bir ders çıkarmayı başarabiliriz. En kötü ihtimalle çoğu dolandırıcılık yöntemini daha yakından tanıyacağımız için hayata ve hayatın işleyişine karşı daha bir “uyanık” olabiliriz belki bundan sonra.

Kaan Sezyum /BİRGÜN