Para politikalarıyla faizleri daha da düşürüp, ekonomiyi canlandırma hülyası sona erdi. Şimdi de maliye politikalarıyla, yani kur riskini üstlenmenin maliyetini bütçe kanalıyla yine biz sade yurttaşlara yıkarak yeni bir deneye girişiliyor. Tüm bu göstergeler dövizdeki kanamaya tampon yapılsa bile, Türkiye ekonomisinin bünyesindeki bozuklukların düzelmek bir yana, sorunların ağırlaştığını, 2022 yılına girerken kriz ortamının atlatılamadığını net biçimde gösteriyor.
Eylül ayında 8,28 olan dolar kurunun aralık ayında 18,28’e sıçratıldıktan sonra 11 lira seviyesine düşürülmesi bir başarı öyküsü olarak sunuluyor.Çalkantılı hafta artan döviz talebinin önünü kesmek için Erdoğan tarafından Türk Lirası cinsinden mevduata kur farkı ödeneceğini açıklamasıyla başladı.
1-Doların Aniden Düşüşü Sürpriz mi?
Döviz kurlarının türbülansa girdiği dönemlerde genellikle değer kayıpları ekonominin temellerinden tamamen kopar, aşırı noktalara gider. (Literatürde bu duruma overshooting denir.) Çünkü, “aman bu furyayı kaçırmayayım” diye düşünen çaylak yurttaşlar da alıma geçmiştir. Balonu patlatacak bir dokunuşla bir anda ayaklar suya ermeye başlar, rüya (kabus) sona erer. 1994, 2001, 2018 döviz krizlerinde hep aynı senaryo yaşandı. Trene en son atlayan küçük tasarruf sahiplerinin eli ve canı yanarken, yüksek noktalardan satışı başaran spekülatörler büyük vurgunlar vurdular. O nedenle ekonomiyi yönetenlerin oynaklığın artışına izin vermemeleri gereği hep vurgulanır. Hazine Bakanı Nebati pişkince garibanların 15, 16, 17 liradan çarpılmalarından söz ediyor. Peki, bu koşulları siz yaratmadınız mı? TL’nin değer kaybının aksine ihracatı coşturacağını söyleyerek bu çılgın partinin devam edeceği izlenimi vermediniz mi? Kaldı ki dolar kurunun 11,50 civarında seyretmesi de, eylül başına göre yüzde 38’lik bir değer kaybına denk geliyor. Enflasyonu besleyecek bir eğilime işaret ediyor.
2-Türkiye Ekonomisi Tamamen Dolarize Oldu
Gelin şöyle bir hesaplama yapalım. BDDK’nin en son verilerine göre, bankacılık sektöründeki 5 bin 334 milyar lira toplam mevduatın 3 bin 503 milyar lirası, yani yüzde 65,7’si zaten yabancı para mevduatı. Türk Lirası mevduatların ise 1,1 milyar lirası gerçek kişilere, 781 milyar lirası şirketlere ait. Gerçek kişiler “Kur Korumalı TL Mevduat Hesabı” uygulamasına katılabileceği için, toplam tasarrufların yüzde 85,4’ü fiilen dolarize olmuş sayılabilir. Burada şöyle ilginç bir nokta var; benim dolarla, avro ile işim olmaz diyen bir yurttaş da zorla dövize yönlendiriliyor. Çünkü parasını söz konusu hesaba yatırırsa ve vade süresince kazanacağı faiz, liranın dolara karşı değer kaybının altında kalırsa aradaki fark, Hazine’den kendine ödenecek. O nedenle parasını TL’de tutanlar bile her an döviz kurlarının seyrini izleyecek. Hele vade yaklaştıkça ister istemez TL’nin daha fazla değer kaybetmesi, dolayısıyla kendisine ek ödeme yapılması için duacı olacak. Türkiye toplumu, AKP rejimi tarafından böyle fantezi finans oyunlarının içine sokuluyor, insanlarımız adeta işi gücü bırakıp döviz kuru uzmanı haline gelmeye teşvik ediliyor.
3- Kur Korumalı TL Mevduat Hesabına Örnek
Bir yurttaşımızın 100 bin lira tasarrufu olsun. Banka 6 ay vade için nominal yüzde 16 faiz oranı öneriyor. O sırada 1 dolar=10 TL’dir. Yani yurttaşın 10 bin dolara denk parası vardır. 6 ayın sonunda 100 bin lira,
Yüzde 16\2 =yüzde 8, yani 8 bin lira faiz kazanır.
Burada iki durum ortaya çıkabilir :
TL’nin dolar karşısında yüzde 8’den fazla veya az değer kaybetmiş olması. Diyelim yüzde 15 bir değer kaybıyla kur 1 dolar=11,50 TL oldu. Bu durumda kişiye aradaki yüzde 7’lik fark 7 bin TL ödenir. Ele geçen para 115 bin lira olur. 115 bin lira, 11,50 kurundan tam 10 bin dolardır.
TL’nin, dolar karşısında varsayalım yüzde 4 değer kaybetmesi, kurun 10,40 olması durumunda ise ek ödeme yapılmaz tasarruf sahibinin eline 108 bin lira geçer. Ancak burada ilginç bir durum var; piyasadan 10,40 lira kurundan dolar alırsa 10 bin 385 doları olur. Hatta kurun 10’da sabit kalması durumunda bu 10 bin 800 dolara yükselir.
Demek ki tasarruf sahibinin kur riski yoktur. Parası 10 bin dolar veya üzerinde kalacaktır. Çünkü kur riski Hazine tarafından üstlenilmiştir. Bir anlamda kur riski kamulaştırılmıştır.
Finans teorisine göre, belli bir fiyatla satılması gereken ilerideki kurdan (forward) döviz alma “opsiyonu” devlet tarafından mevduat sahibine parasız bahşedilmiştir. Burada subvansiyonun aslında bankacılık sektörüne yapıldığı da söylenebilir. Çünkü devletin bu desteği sayesinde finans sektörü düşük faizle mevduat toplama olanağına sahip olmuştur. Buradaki avantajı, bu ürün dışındaki düz mevduatın faizinin daha yüksek seyretmesinden de izlemek olanaklıdır.
4-Döviz Hesabından TL’ye Dönüş Planı Örneği
10 bin dolarınız olduğunu, kurun 12 TL düzeyinde bulunduğunu ve 3 aylık mevduat faiz oranının yüzde 16 uygulandığını varsayalım.
10 bin doları TL’ye çevirince elinize 120 bin lira geçer. Nominal yüzde 16 faiz 3 ayda yüzde 4 gelir sağlar. 120 bin liranız 4 bin 800 lira faiz kazanarak 124 bin 800 liraya yükselir. Burada 2 varsayım temelinde hesaplamalarımızı yapalım. 3 ay sonra dolar kurunun 12,36 ve 13,20 lira olması üzerine. Paranız nominal yüzde 16 faizden 3 ayda yüzde 4 nemalanır. Bu da size 12x1,04=12,48 lira kurundan dolar satın alma hakkı tanır.
Seçenek 1: Dolar/TL=12,36 lira olmuş ise 12,48 liradan alma hakkını kullanmaz ve yüzde 4 faizle yetinerek 124 bin 800 lira alırsınız.
Seçenek 2: Dolar/TL=13,20 liraya çıkar yani yüzde 10 değer kazanır. Sizin 12,48’den, 72 kuruş daha ucuz fiyattan alma hakkınız vardır. Bu yüzde 6 avantaja karşılık 120 bin liranıza üste 7 bin 200 lira ödenir ve 124 bin 800+7 bin 200=132 bin liranız olur.
Bu parayla 13,20’den dolar almanız halinde tekrar 10 bin dolarınıza kavuşursunuz. 124 bin 800 lira ile 12,36 kurundan almanız durumunda ise 10 bin 97 dolar elinize geçer. Yani Merkez Bankası kur riskinizi üstlenmiş, her halükarda paranızın 10 bin doların altına düşmemesini garantilemiş, buna karşın 10 bin doların üstüne çıkma şansınızı açık bırakmıştır.
Tebliğde, bu işlemlerin ABD Doları, Euro ve İngiliz Sterlini cinsinden yapılacağı belirtiliyor. Katar Riyali gibi “dost ve kardeş” ülke parası seçeneklerine yer verilmemesi dikkat çekiyor.
5- Tebliğin 8.b. Maddesi: Dövize yönelimi caydırma
Bu madde kur korumalı TL hesabı açanların vade boyunca kur hareketlerini izleyip, liranın hızlı değer kazandığı bir momentte faizden vazgeçip, dövize yönelme manevrasını caydırmak için konulmuştur. Bir örnek verirsek, 6 aylık yüzde 16 faizden, kurun $=10 lira olduğu bir noktadan 100 bin lirasını kur korumalı hesaba yatıran bir tasarruf sahibi üzerinden düşünelim. Diyelim ki 1 ay sonra $=9 lira kuru ile karşı karşıyayız. Kişi faizden vazgeçip 100 bin lirası ile 11 bin 111 dolar alma fırsatını kaçırmak istemiyor. Ancak ona deniyor ki, “yok olmaz!”. Sen bu sözleşmeye girdiğinde paran 10 bin dolara denk geliyordu. Şimdi 10 bin dolar 90 bin lira. Öyleyse, 10 bin lirayı Hazine’ye devredip, sana ancak 90 bin lira ödeyebiliriz.
6-Ülke Kumarhaneye Döndürüldü
AKP döneminde sermaye hareketlerine sınırsız serbestlik koşullarında; bireylerin de döviz, TL mevduat, borsa, devlet iç borçlanma senetleri, eurobondlar gibi geniş bir menüden seçerek yatırım yapmaları olanaklı hale geldi. Zaten bir dolu insan gözleri ekonomi kanallarında sabah akşam finansal piyasaları gözlemekte, kafasını sürekli kur, borsa, swap konularıyla meşgul etmekteydi. Eylülden başlayarak faiz indirim inadı oynaklığı daha da arttırmış, TL serbest düşüşe geçmişti. Yatırımcılar TL’den kaçıp döviz yanında borsaya da teveccühlerini artırmışlar, o kulvarda da oynaklık iyice çığırından çıkmıştı. Bunları zaten biliniyor. Ancak bu hafta açıklanan yeni enstrümanlar da adeta bir rulet masası gibi. Örneğin, kur korumalı TL mevduatta Merkez Bankası’nın katıldığınız gündeki döviz alış kuru geçerli. Bu hafta da kurlarda süren aşırı oynaklık girişteki zamanlamayı belirleyici hale getirdi.
Varsayalım bankada bağlanmış parası bulunan iki ayrı kişi, vade dolar dolmaz 100 bin lirayla 6 aylık yüzde 16 faizli kur korumalı mevduata girmek istiyor. Bu haftaki somut örnekler üzerinden gidersek, Perşembe günü dolar alış kuru 12,35 lira, Cuma ise 11,64 liraydı. Diyelim 6 ay sonraki kur 13,34 oldu. 12,35’den giren için kur, yüzde 8 faiz kadar arttığı için 100 bin lirası 108 bin lira olacak, ek bir ödeme yapılmayacak. Buna karşın sadece bir gün sonra 11,64’den giren açısından, kur 14,60 arttığı için, 108 bin liranın üzerine 6 bin 600 lira daha ödenecek ve 114 bin 600 lira olacak. Bu kumar değil de nedir?
7- Örtülü Bir Faiz İndirimi mi?
Bu görüşü paylaşmıyorum. Çünkü Merkez Bankası hâlâ bankaları enflasyonun çok altında %14 politika faiziyle fonlamaya devam ediyor. Kur korumalı mevduata da, politika faizinin en fazla 300 baz puan üstünde şeklinde bir limit koyarak bu kulvarda da faizlerin fazla yükselmesini istemediğini gösteriyor. Ekonomi yönetiminin ne pahasına olursa olsun kredi genişlemesi yoluyla büyümeyi zorlama saplantısınin ortadan kalkmadığı açıkça ortada. Kredi faizlerine göz attığımızda ise, bankaların Merkez Bankası faiz indirimlerine karşın hâlâ kredi faizlerini artırdığına tanık oluyoruz. Örneğin ihtiyaç kredileri eylülde yüzde 23.2 iken bugün yüzde 25.2, tüketici kredileri yüzde 22.2 iken bugün yüzde 23.5. Sadece ticari krediler yüzde 20.5’ta kalmaya devam etmiş. Bankaların faiz kar marjının yüksekliği, RTE`nin düşük faiz sevdasının gerekleşmemesi madalyonun bir yüzü. Öteki yüzü ise, enflasyonun yüzde 30’un üzerine yükseldiği bir ortamda hala kredi çekip harcama yapmak, fiyat artışlarının hız kazanması tehlikesine karşı talebi öne çekmek cazip görünüyor. Kısacası ekonominin temellerine aykırı bir zorlamayla karşı karşıyayız.
8-Riskin Kamulaştırılmasının Faturası Kime?
Hatırlanırsa 2020 yazında, hızlanan bir ivmeyle Merkez Bankası rezervlerini satarak dolar kurunu 6,85 liraya sabitleme, politika faizini de yüzde 8,25’te tutma çılgınlığı yaşanmıştı. Bunun sonunda meşhur “128 milyar dolarım nerede?” tartışması patlak vermişti. Çünkü son tahlilde çar çur edilen rezervler halkın, tüm yurttaşların parasıydı. Rezervlerin suyunu çekmesiyle, para politikalarıyla faizleri daha da düşürüp, ekonomiyi canlandırma hülyası sona erdi. Şimdi de maliye politikalarıyla, yani kur riskini üstlenmenin maliyetini bütçe kanalıyla yine biz sade yurttaşlara yıkarak yeni bir deneye girişiliyor. Çünkü bütçe yoluyla rantiye kesimlere subvansiyon sağlamanın faturası, artan vergilerle ve gerileyen eğitim, sağlık gibi sosyal hizmetler, düşen kamu maaş ödemeleriyle bizlere çıkarılacak.
Hazinenin zaten son 3 yılda peydahlanan dövize endeksli 31,3 milyar dolar iç borcu bulunuyor. 2021 yılbaşındaki 7,38 lira dolar fiyatından hesaplarsak, kurun bu göreceli düşmüş haliyle bile, bunun bütçeye 113 milyar maliyeti oldu. Son rakamlarla, gerçek kişilerin 128.6 milyar dolar döviz tevdiat hesabı var. Kabataslak bunların yüzde 30’u TL hesabına dönerse, TL de dolara karşı uygulanan faizin yüzde 20’si kadar üzerinde değer kaybederse, hesaplarıma göre bu bütçeye 125 milyar lira ek bir yük getirecek. Benzer hesabı kur korumalı TL mevduatlar için de yaparsak 63 milyar liralık bir maliyet buluruz. Demek ki, AKP rejiminin kur cambazlıkları bütçeye toplamda 301 milyarlık bir fatura çıkarabilir. Bu orta vadeli programdaki öngörülere göre GSYH’nin yüzde 4’üne eşit çok yüksek bir oran. Hele ki pandemi ortamında tüm OECD ülkeleri arasında bütçeden yurttaşlarına sosyal destek sağlamada cimri davranıp en son sırada yer alan bir ülkenin, rantiye kesimleri kollarken yoksul yurttaşlara arkasının dönmesinin ibret verici bir örneği.Yani egemenlerden yana bir sınıfsal bir tercih.
Ayrica devletin üstlendiği kur riski, durumsal yükümlülükler (contingent liabilities) kapsamında Kamu-Özel İşbirliği projelerne sağlanan miktar ve fiyat garantilerinin üstüne eklenecek. Bu bir yandan belirsizliği artırırken, bir yandan da yurtdışı borçlanmaların maliyetini daha da yukarı çekecek.
9-Son bir Haftada Kimler Kaybetti?
Maalesef, öncelikle dövizle, kur korumalı hesaplarla, ileri vadeli kurlarla; kısaca finans ve borsa oyunlarıyla işi bulunmayan, ancak vergi veren, kamu bütçesinden hizmet alan sade insanlar kaybetti. Sonra, “Bu furyayı tek kaçıran ben olmayayım” paniğiyle yüksek kurdan döviz alıp eli yanan amatörler. Hele bir de kredi çekip dövize bağlayanlar çifte vurgun yemiş oldular.
Ekonomik aktörler içerisinde, yüksek kura güvenerek fiyat kıran, hammadde ve yarı mamul girdilerini yüksek maliyetle temin eden ihracatçılar da büyük darbe yediler: Aynı şekilde yüksek kurdan mal satın alan ithalatçılar da. Bu listeye forward piyasalardan vadesi gelecek borçlarını ödemek için döviz alım sözleşmesi yapan veya doğrudan döviz satın alan şirketleri, TL mevduatların düşük getirisi nedeniyle borsaya yönelen, endeksin çakılmasıyla canı yanan yatırımcıları, telaşla bütün birikimlerini fiyatını dövizle ölçerek eve, arabaya bağlayan aileleri de ekleyebiliriz…
Liste uzatılabilir, ancak sorumlunun, böyle keskin döviz dalgalanmalarına davetiye çıkararak, büyük vurgunlar vurulması-derin mağduriyetler yaşanmasına yol açan, başta Tayyip Erdoğan ve AKP yetkilileri olduğu gerçeğini değiştirmez.
Burada bir noktayı daha belirtmekte yarar var. Evet, kur korumalı TL mevduat hesabı, tasarruf sahiplerinin kur riskini üstleniyor. Ancak iki ayrı tasarrufçu tipolojisi bulunduğunu da unutmamalıyız. Birisi, ücretli çalışan veya emekli, sınırlı tasarruflarından elde ettiği faiz geliriyle bütçesine yama yapan küçük tasarruf sahipleri. Bunların tek amacı enflasyon karşısında satın alma güçlerini korumak. %14-17 arası bir faiz oranı, onların %30’u aşan enflasyon karşısında yenik düşmelerini ne yazık ki engellemiyor.
Gelgelelim bir de finansal varlıklarıyla günlük geçimleri, örneğin et alış, sinemaya gidiş vb. tüketim sıklıkları arasında bir bağ bulunmayan büyük portföy sahipleri var. Bunlar paralarını döviz, TL mevduat, borsa ve bilumum finansal entrüman arasında dengelemeye çalışıyorlar.Son tahlilde ölçümlerini dolar üzerinden yapıyorlar. Kur koruması, işte bu rantiye kesime büyük bir fırsat sunuyor. Paraları döviz cinsinden belli bir limitin altına düşmüyor. Diğer bir ifadeyle, portföylerinin dolar değerinin yukarı doğru artış potansiyeli devam ediyor, aşağı düşme riski ise vergi mükellefinin cebinden devlet tarafından güvence altına alınıyor.
10-Ekonomide Süreç Nasıl Gelişecek?
Öncelikle dolar kurunun diyelim 11 lirada istikrar kazanması dahi, 6 Eylül’deki 8.30 kuruna göre %33 bir değer kaybına işaret ediyor. Bu da zaten yüksek olan enflasyonu zaman içerisinde %20-30 oranında, yani %6.6-9.9 kadar baskılama potansiyeli yaratıyor. TUİK’in kuşku uyandıran rakamlarında bile yurt içi üretici fiyatlarının %55’e dayanması, tarımsal girdi fiyatlarının %29.58 arttığının açıklanması, düşük faiz saplantısının sürmesi enflasyon riskini artırıyor. Türkiye benzeri tüm ülkelerin faiz artırması, ABD dolarının faiz artışı beklentisiyle güçlenme eğilimi, başta Ukrayna ve Çin merkezli ABD-Nato kaynaklı jeopolitik gerginlikler, küresel gıda fiyatlarının artışını sürdürmesi, hepsinin başında Covid-19 pandemisinin Omicron varyantlı yeni dalgası dış koşulların da olumsuzluğunu gösteriyor. Bu etmenlerin hepsi döviz kurunu oynatabilir, ithal fiyatlarının artması/ihracat kapılarının kapanması kanallarıyla ekonomiyi olumsuz etkileyebilir.
Hazine’nin 907 milyar lira yerel para cinsi içi borcu var. Geçen haftaki gelişmelerle DİBS’ler kur riskinden korumasız kalınca faizler belirgin biçimde yükseldi. Ayrıca Hazine’nin yeni ürünlerle sıçrayan kur riski yükümlülüğü de varlıkları olumsuz etkileyince, örneğin 5 yıllık tahvil faizi %25.20 oldu. 5 yıl vadeli eurobond faizi %7.40 ve Türkiye’nin CDS primi en son 599 puanla korku verici bir düzeydeydiler. Tüm bu göstergeler dövizdeki kanamaya tampon yapılsa bile, Türkiye ekonomisinin bünyesindeki bozuklukların düzelmek bir yana, sorunların ağırlaştığını, 2022 yılına girerken kriz ortamının atlatılamadığını net biçimde gösteriyor. İşin ilginç yanı da, Erdoğan’ın Müslüman olarak nasların gereğini yapmaktan söz ettiği bir dönemde, Türkiye’nin finansallaşmış kapitalizmin en fantastik ürünleriyle haşır neşir olması, milletin sabah akşam kurları, CDS`leri, swapleri konuşması… Bütün dünyanın şaşkınlıkla bu garip deneyi izlemesi...
Hayri Kozanoğlu / BİRGÜN