Selçuklu ve Osmanlı VİP çadırında mı kuruldu!
Sarıkeçili Yörüklerinin önderi Savran kültürün gerçeği yok olurken sanal etkinliklere milyonlar harcanmasını eleştirerek, 'Yörük ve kültür kelimelerini bu etkinliklerden çıkarın' dedi.
Antalya Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanlığı tarafından organize edilen Uluslararası Antalya Yörük-Türkmen Festivali’nin, 6-8 Mayıs 2022 tarihleri arasında Aksu ilçesindeki At Çayırı Mevkii’nde yapılması planlanıyor. İhale yoluyla özel bir firmaya yaptırılacak olan festival için yurt içi ve yurt dışından toplam 360 uçak bileti, bir kısmı 5 yıldızlı otellerde olmak üzere 2700 konaklama ve festival boyunca toplam 13 bin kişilik yemek alımı yapılması planlanıyor.
Perge Antik Kenti yakınındaki At Çayırında Yörük festivali
Büyükşehir belediyesi yetkililerince resmi bir rakam açıklanmadı ancak yaklaşık 20 milyon lirayı bulan bir bütçeye mal olacağı öne sürülen festivalin belediye eliyle yapılmasına kimi Yörük derneklerinin yöneticileri tepki göstermişti. Aksu ilçesinde bulunan Perge antik kenti yakınlarında bir mera alanı olan At Çayırı Mevkii’nde yapılması planlanan festivalle ilgili hazırlıklar sürerken etkinlik alanında VİP Yörük çadırının kurulacağının belirtilmesi dikkat çekiyor.
Festival alanında VİP çadırı ve otopark uygulaması
Yaklaşık 400 dekarlık bir alanda kurulumu başlanan etkinlik alanıyla ilgili hazırlanan krokide, güvenlik koordinasyon çadırı, İtfaiye çadırı, yönetim/hizmet çadırı, basın çadırı, kulis çadırı, VİP çadır, VİP tribün, halk tribün, ilçe belediyeleri çadırı, muhtarlar derneği çadırı, kare çadır, bireysel çadır, Federasyon çadırları, bilimsel etkinlik çadırları, yuvarlak çadır, kare çadır ve geleneksel fast-food satış alanı gibi üniteler yer alıyor. Festival alanında ayrıca 164 araçlık VİP otopark, 5650 araçlık da halk otoparkı kurulurken, kamp çadır alanı, karavan otopark ve çocuk oyun alanları da oluşturulacak.
Etkinliklerin yapılacağı alanda arkeolojik sit alanı çıktı
Festivalin koordinasyonunu üstlenen Antalya Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Durmuş Ali Arslan, 2 Nisan’da sosyal medyadan yaptığı videolu paylaşımda Aksu’daki festival alanını tanıttı. Festival alanının bir kısmında 1. Derece arkeolojik sit alanı ortaya çıktığını ancak Koruma Kurulundan izin alındıktan sonra iş makinelerinin alanda çalışmaya başladıklarını dile getiren Arslan, “İzinleri aldıktan sonra bizim iş makinalarımız çalışmaya başladı mera içerisinde. Bütün daire başkanlıklarımız ortak güzel bir çalışma yaptı. Fen işleri dairemizin araçları, arazözleri, beko loder’ları, kazıcıları, yükleyicileri. Dört dairemizin de burada makineleri çalıştı ve çok şükür bugün itibariyle bu alanı festivale hazır hale getirdiklerini görüyorum” ifadelerini kullandı.
'Pislikler giderilince mükemmel bir alan ortaya çıktı'
Alanın pırıl pırıl ve çok güzel olduğunu dile getiren Arslan, videolu paylaşımında “Ben de bir Aksulu ve bu işin başında birisi olarak başkanımıza teşekkür ediyorum. Çok güzel bir etkinlik alanı, mükemmel bir alan ortaya çıktı pislikleri giderince” dedi.
''Gastronomi alanı ve profesyonel aşçıların sunum alanları'
Hazırlıkların sürdüğü festival alanından 22 Nisan’da bir paylaşım daha yapan Durmuş Ali Arslan, kurulumun son sürat devam ettiğini belirterek, gastronomi alanı, profesyonel aşçıların sunum alanları ve yöresel ürünlerin satılacağı üniteleri tanıtarak, “Şu an dernekler de çadırlarını kurmaya başladılar. İnşallah burada 29 Nisan’a kadar kurulmamış hiçbir sistem kalmayacak. Sabırsızlıkla bekliyoruz” diye konuştu.
'Türkiye'nin en büyük Yörük Türkmen festivali'
Antalya Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanı İsmail Oskay ise “Türkiye’nin en büyük Yörük-Türkmen festivali için hazırlıklarımız yoğun bir şekilde devam ediyor” paylaşımında bulundu.
CHP'li belediye Bilal Erdoğan'dan rol mü çalıyor
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın da yöneticisi olduğu Okçular Vakfı’nın Ahlat başta olmak üzere ülkenin değişik kentlerinde yaptığı etkinliklerin bir benzerine sahne olmaya hazırlanan Antalya’daki festival alanına film setini andıran çadır görünümlü ünitelerin kurulumu sürüyor. Akdeniz’in doğusunda ise gerçek kıl çadırların yüklendiği son göçerlerin develeri ise bu günlerde zorlu göç yolunda.
Gerçek Yörük göçü tüm zorluklara karşın başladı
Ülkenin siyasi ve ekonomik gündeminin arasında bir yanda üretim araçları ve yaşadıkları coğrafyaları ellerinden alınarak kentlere doluşturulan kitlelerin kimlik arayışını siyasete tahvil etme yarışındaki belediyelerin ‘Yörük’ etkinlikleri, diğer yanda ise öykünülen kültürün gerçeğini yaşatmak için mücadele veren gerçek konar-göçerlerin çığlığı var. Ancak bu çığlık ülke gündeminin kasveti arasında yeterince duyulmuyor.
Sarıkeçili Yörükleri Akdeniz sahilinden Toroslara yürüyor
Türkiye’de geleneksel konar-göçer keçi yetiştiriciliğini halen sürdüren son topluluk olan Sarıkeçili Yörüklerinin önderi Pervin Savran, belediyelerin yaptığı bu tür festivallerin Yörük kültürüne hizmet etmek bir yana bu kültürü yozlaştırıp yok ettiği eleştirisinde bulunuyor. Sarıkeçili Yörüklerinden yerleşik hayata geçmemiş olan yaklaşık 150 aile kış aylarını Mersin’in Aydıncık, Gülnar ve Mut ilçeleri sahillerinde, yaz aylarını ise Karaman ve Konya’nın yaylalarında geçiriyor. Keçi sürüleri, develeri ve çoban köpekleriyle birlikte az sayıdaki eşyalarını sırtlayıp yollara düşen Sarıkeçililer, yılda iki kez Torosları aşarak yaklaşık 500 kilometreyi bulan bir yolculuk yaparak dikey göçü sürdürüyorlar.
Pervin Savran ile göç yolunda konuştuk
Geçtiğimiz günlerde bahar göçü öncesinde Mersin Aydıncık’taki kış yurdunda ziyaret ettiğimiz Pervin Savran, Sarıkeçililer Yaşatma ve Dayanışma Derneği’nin de başkanlığını yürütüyor. Kendisi de bir Çoban olan Savran, yaşadıkları tüm zorluklara karşın bu kültürü yaşatmak için verdikleri mücadeleyi anlattı. Şu günlerde sahilden Torosların yüksek kesimlerine doğru göçün sürdüğünü dile getiren Savran, Gülnar, Mut ve Silifke güzergâhlarından yaylalara doğru yaptıkları göçler sırasında karşılaştıkları zorlukları şöyle dile getiriyor:'Keçilerimiz karayolundan geçerken telef oluyor'
“Göç yolundaki üç güzergâhta da büyük sıkıntılar var. Ekim-dikim sahaları ve tarlalar ekili olunca yollarımız kapanıyor. 2015’te bizim göç yollarımızla ilgili yapılan tescil çalışması henüz resmiyet kazanmadığı için göçerken çok zorluk yaşıyoruz. Zaman zaman mecburen karayolundan da geçmek zorunda kalıyoruz. Karayolundan geceleri geçiyoruz ama sürücüler yolda keçi sürüsünü görünce sürekli korna çalıyor. Yollar kendilerinin gibi davranıyor. Hayvanlar ne korna sesine ne de ışığa alışkın değil. Zaman zaman kazalar yaşanıyor, keçilerimiz telef oluyor. Sadece bir ailemizden geçen yıl 20, bir önceki yıl 60 tane keçi telef oldu bu yüzden. Zaman zaman bu sayılar artıyor. Örneğin dün Gülnar’da Dayıcık Mevkii’nde bize ‘geçemezsiniz’ dediler. Jandarma ve köylüler geldi, canhıraş şekilde sorunumuzu Karakol komutanına ilettik. Bize ‘şikâyet var’ dediler. Ankara’dan bir doktor gelmiş, buradan arazi almış. Daha tel çekmemiş arazisine ve ‘bu bölgeden Yörük geçmesin’ diye şikâyette bulunmuş. Dün bu sorunlarla uğraştım. Bu gece yine göçümüz var. Köy yollarına ulaşana kadar Ermenek-Mut karayolunun bir bölümünü kullanacağız. Yolun bir kısmından göç ediyoruz. Keşke bir ekip bu konuda yardım etse, sürücüler için uyarı işaretleri konulsa. Böylece uyarıyı gören sürücüler kornaya basmaz, araçlarının hızını yavaşlatır. Bizim keçilerimiz bile yolu nasıl kullanacağını biliyor ama karşıdan gelenlere bunu anlatamıyoruz ki. Burası eskiden bizim göç yolumuzdu, sonra karayolu yapıldı.”
'Büyük etkinlik yaparak Yörüklüğe hizmet hizmet edilmiyor'
Binlerce yılı aşıp bugüne ulaşan göçü sürdürebilmek için verdikleri mücadeleye rağmen bu kültüre hizmet etmeyen devasa bütçeli Yörük Festivallerine yönelik tepkisini de dile getiren Pervin Savran, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin organize ettiği festival için kendisini de aradıklarını ancak derdini anlatamadığını söylüyor. Anlatamadığı derdin ne olduğunu sorduğumuz Pervin Savran şunları dile getirdi: “İçim yanarak söylüyorum: Belki bugün bu söylediklerimi anlamayacaklar ama yakın gelecekte mutlaka daha iyi anlaşılacaktır. Doğayla barışık yaşayan bu kültür yok olurken, doğaya zarar verecek uygulamalarla yapılan festivaller yaşadığımız yok oluşu hızlandırıyor. Yaşatmaya gücünüz yetmiyorsa bari yok oluşa meydan vermeyin. Sadece Antalya için değil, bütün dünya için bir çağrıda bulunuyorum: Yaşadığımız alanların yok oluşunu hızlandıracak her türlü adımdan kaçınmak zorundayız. Yörük demek; eşyası, evi, yediği- içtiği doğanın içerisinde olan, doğayı yok etmeden oradan oraya göçen demektir. Yörük göç yolunda öldüğü yerdeki toprağa gömülen demektir. Bu bir yaşama biçimidir. Büyük etkinlik yapmakla Yörük olunmuyor, Yörüklüğe hizmet edilmiş olunmuyor. Boynuna poşu takıp, çadırlarda ağalık yapmakla Yörük olunmuyor.
'Bütün bunlar Yörüklüğün yok edilişi demektir'
Yörüklük, parayla satın alınabilen ağalık, beylik, analık, bacılık, hatunluk unvanı değildir. Bu tür insanlara sormak istiyorum: Dağdaki bir oğlağın meleyişinden bir şey anlayabilirler mi? Bir çocuğun susuzluğunu, açlığını hissedebilirler mi bunlar? Bu unvanlar için verilen rakamların yüz katını dağıtsanız bir oğlağın, bir çobanın, bir çocuğumuzun gönlündeki doğa aşkını anlayabilirler mi? Bir damla su ulaştırabilirler mi? Bunu düşünüyorum kendi kendime. Kim daha güzel kilim dokudu, kim daha güzel yoğurt, peynir mayalamayı başardı. En güzel tekeyi, koçu kim yetiştirdi. Kim geçmişten gelen dokumalarımızı yaşatmak için çaba harcıyor, bunları kim destekliyor? Böyle bir amacı var mı bütün bu etkinliklerin. Böyle bir yüreğe sahip olanlar var mı? Yoksa bu yaptıklarımızla kültürü yaşatmak yerine yok etmeye devam mı edeceğiz? Bütün bunlar resmen Yörüklüğün yok edilişi demektir. Oradan buradan, derme çatma bir şeyler toparlayıp yapılan işlere Yörük kültürü demesinler. İlla ki diyeceklerse de bu kültüre sahip çıksınlar.”
VİP çadır eleştirisi: 'Kimi kimden ayrıştıracağız'
Antalya’da hazırlıkları süren festival alanında VİP çadır ve tribün uygulamasını da eleştiren Pervin Savran, “VİP gibi uygulamalar Yörük kültürü yaşıyorsa bile bunun yok edilmesi anlamına geliyor. Yapılan masraflardan daha büyük bir zarar bu uygulama. Bu kültürü ayrıştırmak, bölmek anlamına geliyor. Kimi kimden ayrıştıracağız. Yörük kültüründe bu tür ayrıştırmalar yoktur” görüşünü dile getiriyor.
Biz haykırmaya devam edeceğiz: Yanıyoruz, doğamız yanıyor
Son yıllarda Yörük kimliği üzerinden siyaset yapılmasına da karşı çıkan Savran, sözlerini şöyle sürdürdü: “Siyaset, seyislikten geliyor. Seyislik de at terbiyeciliği demek. Eskiden daha iyi yararlanmak için atlara ala şeker verilirdi. Şimdi bunlar milletin gözünü boyayarak yapacakları siyasetin zeminini oluşturuyor. Akıllı olan insanlar buna alet olmaz. Bunların tek düşüncesi oraya gelmek. Vatandaşın sorunu onları ilgilendirmiyor. Onların tek bir sorunu var; ne kadar aldatabilirlerse o kadar kazançlılar. Memleketimizde siyaset de şirket gibi oldu. Ben öyle düşünüyorum. Bundan 30 yıl önceki siyasetin bir amacı vardı, herkesin bir ideali vardı. Şimdi kişisel çıkar peşinde koşmaya dönüştü. O zaman adam gibi şirket kurun ticaretinizi yapın. Siyasette bu kadar ticaretin dönmemesi lazım. Benim gönlüm buna razı olmuyor. Kültürü, doğayı, siyasete alet etmeyin. Yörük şenliği de siyasetin parçası. Ben açık konuşurum. Yaşamında bir şey yok. Beline bir kuşak takan, boynuna bir poşu bağlayan, bu yapılanların sarhoşluğu içinde bu söylediklerimizi duymayacaklar. Ama bunların dışındakiler anlayabilir. Biz haykırmaya devam edeceğiz: Yanıyoruz… Yanıyoruz… Doğamız yanıyor… Bu yangını körüklemek yerine buna bir çare arayalım hep beraber.
'Oteller, uçak biletleri ve milyonlar kültürü yok ediyor'
Ben şöyle bir şey söyleyeceğim; idareci diye tabir edilenler kendini idare edemeyen insanlar. Gelin şu yoldaşların (keçilerin) hiç değilse bir 20-30 tanesine yoldaşlık edin de idareci olup olmadığınızı görelim. Ya da ‘bakan’ deniliyor… Bunlar nereye bakıyorlar. Cebine mi bakıyor, bankamatiğe mi bakıyor, ayın sonuna mı bakıyor? Yoksa senin benim hakkımı gasp etmeye mi bakıyorlar. Ya da yerelde idareciler seçiliyor, geçici bir süreliğine yetki veriyorlar, o zannediyor ki ‘bu yetkinin tamamı bende. Bütün her şeyi yok edebilirim. Kültürü de yok edebilirim.’ Bizim zerresi telef olmasın diye dibine su döktüğümüz ağacı keserek; doğaya çöp bırakmayalım diyerek çekindiğimiz, bulaşığı yeri geldiğinde odun külüyle yıkayarak doğa kirlenmesin diye uğraştığımız bir dönemde kendi kabımızı kendimiz üretirken onlar ne yapıyor? Yok oteller, yok uçak biletleri, yok milyonlar… Senin benim cebimden gelen vergilerle… Biz çoluk çocuğumuza alamadığımız bir tek şekerin hesabını yaparken onlar hakkımızı gasp ederek bir yerde kültürümüzü de yok ediyorlar. Bunların ömrü çok azdır. Bunlar gerçeği, geleceği göremiyorlar. Yaşamdaki gerçekliğin ne olduğunu farkına varsalar bu zararı vermezler. Önce doğaya, sonra tüm canlılığa zarar veriyorlar.
'Kültürü yaşatacaksanız gezici su tankeri sağlayın'
Bakın, su yok. Kilometrelerce su getirmek zorunda kalıyoruz. Şu canlılara bari bir yararınız dokunsun. Sormuyorlar, ah bir sorsalar bu kültürü yaşatacaksanız hodri meydan. Bir gezici su tankeri sağlayın. Bize yolda, yurt yerinde bari su getirin. İmkânı olmayan, bir güneş paneli alamayan gençlerimiz var. Niye bu insanlar traktörden bir kablo çekip aydınlatma sağlayacağım diye uğraşıyor. Çoğu çadırımızda güneş paneli yok. Biz kalkıp da bize elektrik hattı çekin demiyoruz. Biz taş cağı maden ocağı açın ya da tomruk hesabını yapalım da doğayı yok edelim demiyorum bakın. Şu var olan güneşten biz de yararlanalım ki hiç değilse telefonumuzu şarj edelim, akşam çadırımızın içi aydınlatılsın istiyoruz.
'Öğrencilerimize yerinde eğitim verin'
Yüreği yeten varsa, kültürümüze hizmet edilebilecek çok detay var. Öğrencilerimiz var, gençlerimiz var. Yerinde eğitim verin. Eğitime katkı verin. Eğer bu kültürü yaşatacaksanız sanallaştırarak, yok ederek yapmayın. Kültüre destek diyerek bu kültüre büyük engel oluyorsunuz. Ama şunu bilsinler ki bu kültüre onlar engel olmayacak. Kendilerinin sonunu hazırlıyorlar. Sanal olarak yaptıkları bütün her şeyle kendi sonlarını hazırlıyorlar. Biz bu zorlukla, bu direnişle, bu emekle, doğa var olduğu sürece var olacağız.”
***
Yörük festivaline mehter tepkisi: Yörükler mehteri duyunca dağa kaçarmış, ne ilgisi var
Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin 8-9 Mayıs 2022 tarihleri arasında yapacağı Yörük-Türkmen Festivali'nin maliyeti ve göçmen kültürüne aykırı unsurlar nedeniyle eleştiri konusu oldu.
Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından 6-8 Mayıs tarihlerinde organize edilmesi planlanan ‘Uluslararası Antalya Yörük Türkmen Festivali’nin hazırlıkları sürerken, etkinlikle ilgili ayrıntılar da netleşmeye başladı. Büyükşehir Belediyesi tarafından ihale yoluyla özel bir organizasyon şirketine verilmesi planlanan etkinlikle ilgili ihalenin 11 Nisan 2022 tarihinde yapılacağı öğrenildi. Festivalle ilgili hazırlanan ihale teknik şartnamesinde yer verilen detaylar, organizasyonun milyonlarca lira maliyeti olacağına işaret ederken bazı Yörük derneği başkanları yüksek bütçeli olacağı beklenen etkinliği eleştirdi. Yurt içi ve yurt dışından toplam 360 uçak bileti, bir kısmı 5 yıldızlı otellerde olmak üzere 2700 konaklama ve festival boyunca toplam 13 bin kişilik yemek alımı yapılması planlanan festivalin ihale şartnamesinde yüklenici firmadan protokol ve halka ayrı tribün ve farklı ebatlarda Yörük yağlığı temin edilmesinin istenmesi dikkat çekiyor.
'Yörük çocukları fakirlikten okuyamıyor'
Anadolu Yörük Türkmen Federasyonu Genel Başkanı Ramazan Kıvrak, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin organize ettiği festivalin büyük bir maliyeti olacağına işaret ederek, “Şölenler, toylar, festivaller bir araya gelmek için güzel bir nedendir ancak amaç değildir. Bizim doğayı, çevreyi, tohumu, toprağı, suyu, keçiyi ve kültürümüzü korumak gibi büyük davalarımız var. Yörük-Türkmen hareketi bir gönül hareketidir. Para hareketi değil. Bu kadar büyük masraflarla festivaller yapmak yerine daha küçük bütçelerle etkinlikler yapılabilir, kalan parayla da çocuklarımızı okutabiliriz. Yörük çocukları fakirlikten okuyamıyor. Binlerce çocuğa burs verilebilir. Üstelik aynı günlerde Adana, İzmir ve başka kentlerde de benzeri Yörük şenlikleri yapılacak, katılımlar bölünmüş olacak” diye konuştu.
“Yörük davası doğayı, yaşamı, çevreyi koruma davasıdır. Para hareketi değil, gönül hareketidir” diyen Kıvrak, “Doğayı kaybettikçe dilimizi de kaybediyoruz. Bir ot giderse üç tane de kelime gidiyor. Bir at, eşek gitti mi 10 tane kelime de gidiyor. Bir deve gitti mi 50 tane kelime gidiyor. Dolayısıyla ancak doğayı korursak Türkçemizi koruyabiliriz. Bu kadar parayla şölenler yapmak yerine kültürümüze, doğamıza, çocuklarımıza sahip çıkacak işler yapabiliriz. Ülkemizi kalkındıracak olan da budur” ifadelerini kullandı.
'Belediyenin şölen yapması yanlış'
Afyonkarahisar Oğuz Boyu Yörükler Türkmenler Derneği Başkanı Şakir Altıntaş ise Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin Yörük Festivali organize etmesinin doğru olmadığını savunarak, “Belediyenin şölen yapması yanlış. Bırakın şöleni dernekler yapsın, sen belediye olarak katkını sun, onur konuğu olarak gel katıl. Bu konuda beni aradıklarında fikrimizi söyledik, önerilerimizi sunduk. Hiçbir karşılık beklemeden yardımcı olabileceğimiz konuları dile getirdik. Ancak festivali ihalesini duyar duymaz afakanlarım kalktı. Bu halkın parasını böyle çar-çur edemezsiniz. Bu iş ruhla olur, parayla değil. Biz bu iktidarla bunun için mücadele ediyoruz. Bu kadar bütçeyi köylüye, çiftçiye destek olarak dağıtın. Yörük kan ağlıyor, ağıt yakıyor” dedi.
Festival için 5 yıldızlı otellerin de içinde yer aldığı 2700 geceleme talebine de değinen Altıntaş, bunun için kentteki kamuya ait misafirhanelerin de kullanılabileceğini savundu. Festival için protokol ve halk türbini ile iki ayrı boyutta yağlık talep edilmesi uygulamasını da eleştiren Altıntaş, “Bunlar asla Yörüklüğe yakışmaz. Bizim kültürümüzde protokol yoktur. Yaylada köylü hasan ağaya hangi yağlığı takıyorsan, Genelkurmay Başkanına da aynı yağlığı takarsın. Çünkü yayla sınıf ayrımı yapılacak bir yer değil. Bunlar Yörük kültürüne zarar veren uygulamalar” diye konuştu.
'Özbek pilavıyla Yörüklüğün ne ilgisi var?'
Honamlı Yörüğü olan ‘Son Göç’ romanının yazarı Muhammet Güzel de abartılı bütçelerle yapılan Yörük festivallerine tepkili. “Buraya harcanacak paranın üçte biriyle Antalya’da bulunan herhangi bir Yörük derneği dünyayı sarsacak festival düzenleyebilir” görüşünü dile getiren Güzel, “Ben 12 yaşında yerleşik hayata geçtim ama bu festival şartnamesindeki detaylar bizim yaşamımızda yoktu. Benim emmim Yörük beyi idi ama çadırı dört direkliydi, böyle 40 metrekarelik sentetik çadırı yoktu. Özbek pilavıyla Yörüklüğün ne ilgisi var? Mehter nedir mesela? Yörükler mehteri duyduğu yerde dağlara kaçarmış eskiden. Elbette müzik olmalı; senfoni olsun, boğaz olsun, barak olsun da Yörüğün ödünü patlatan mehterin ne işi var?” dedi.
'Yörük keyfinden göç etmiyordu'
Yörük kültürünün iklime bağlı göçebe hayvancılığın oluşturduğu bir yaşam biçimi olduğunu vurgulayan şair-yazar Muhammet Güzel, “Bu her şeyden önce bir şov kültürü değil. Elbette kültürü anma, anımsatma olur ama bu şov ile olmaz. Yörük keyfinden göç etmiyordu. Hayvanı göçer, Yörük de ona yoldaşlık eder. Göçün ne zaman olacağına hayvanlar karar verir. Bunlar anlatılacak mı? İnsana duyulan saygının neredeyse ağaca, taşa duyulduğu, çobanın azığının yanında götürdüğü suyun kalan son damlasını neden bir ağacın dibine döktüğü; bunlar anlatılmayacaksa gerisi, Yörük şanlıdır, şöhretlidir hamaseti, gazıdır” görüşünü dile getirdi.
Yusuf Yavuz / SOL