25 Mayıs 2022 Çarşamba

TARİHTE BUGÜN (25 MAYIS)

     


      OLAYLAR:



      
      ÖLÜMLER:
  • 986 - Abdurrahman es-Sufî, Farisi gökbilimci (d. 903) 10. yüzyılda yaşamış Farisi gökbilimci. Ayrıca Abdülrahman Ebu el-Hüseyin, Abdülrahman Sufi, Abdurrahman Sufi ve batı dünyasında 'Azophi' olarak da bilinir; Ay krateri Azophi ve küçük gezegen 12621 Alsufi onun adına isimlendirilmiştir. Abdurrahman es-Sufi, 903'te İran'ın Rey şehrinde doğdu. İran İsfahan'da Emir Adud ad-Daula'nın  sarayında  yaşamış, Batlamyus'un Almagest'inden yararlanarak hazırlamış olduğu yıldız kataloğu ile tanınmıştır. Bu katalogda, kırk sekiz yıldız takımında bulunan yıldızları tanıtıp bunların gökyüzündeki konum ve parlaklıkları bildirdikten sonra, Almagest'te geçen yıldız isimlerinin Arapça karşılıkları vererek, bu konuda Arapça'daki önemli bir boşluğu doldurmuştur. Abdurrahman el-Sufi'nin önerdiği terimler, daha sonra doğulu ve batılı gökbilimciler tarafından kullanılmış ve bunlardan 94 tanesi modern gökbilim literatürüne girmiştir. Batı dillerinde adı, farklı telaffuzların bir sonucu olarak 'Azophi', 'İlbermosofim', 'Jeber Mosphim' ve 'Abuhassin' gibi çeşitli şekillerde yer almaktadır. Abdurrahman es-Sufi, gökbilimsel aletlerin geliştirilmesinde de önemli hizmetlerde bulunmuştur. Güneş'in yüksekliğini ölçmekte kullanılan usturlapların ölçme duyarlılığını arttırmış ve 10 kg ağırlığında gümüşten bir gök küresi yapmıştır. Ayrıca, 123.5 cm çaplı bir halka kullanarak ekliptiğin eğimini 23º 33’ 45” olarak belirlediği bilinmektedir.
  • 992 - I. Mieszko, 960'tan öldüğü 992 yılına kadar Polonya kralıdır (d. 945)
  • 1681 - Pedro Calderón de la Barca, İspanyol şair, oyun yazarı, asker, din adamı (d. 1600)İspanyol edebiyatının Altın Çağ'daki iki dev oyun yazarlarından biridir (diğeri Lope de Vega).  Rönesans ve Barok olmak üzere iki döneme ayrılan İspanyol Altın Çağı'na barok tiyatroyu getiren şahsiyet olarak bilinir.[1] Kimi kaynaklara göre yazdığı oyun sayısı iki yüzden fazladır. Oyunlarında genellikle inanç ve onur temalarını işlemiştir. Calderon'un ölümü Altın Çağ'ın da sonu kabul edilir.
  • 1724 - Osmanzâde Ahmed Tâib, Osmanlı Divan şairi (d. ?)
  • 1848 - Annette von Droste-Hülshoff, Alman yazar (d. 1797)
  • 1895 - Ahmet Cevdet Paşa, yazar Osmanlı devlet adamı (DY-1822)  Osmanlı Devleti'nde on dokuzuncu asırda yetişen Türk devlet ve ilim adamı, tarihçi, hukukçu, şair. Mecelle'yi kaleme alarak İslam hukukunu sağlam bir dille kitaplaştıran kişidir. Şekilde batı prensiplerini uygularken özünde şer'i prensiplere bağlı kalmayı uygun gören bir hukuk anlayışı vardı. Beş defa adliye, üç defa eğitim, iki defa vakıflar, bir defa içişleri ve bir defa da ticaret ve ziraat bakanlığı yapmış bir devlet adamıdır. Devrinde hazırlanan kanunların ve kurulan kurumların büyük kısmı onun elinden çıkmıştı. Tarih-i Cevdet adıyla bilinen ve Osmanlı tarihini anlatan on iki ciltlik ünlü eserin yazarıdır. Ayrıca 1855-1865 yıllarında devletin resmi tarihçisi olarak hizmet vermiş bir tarih yazarıdır. Bu sayede dönemin siyasi olaylarını yazdığı Tezakir-i Cevdet adlı eseri ortaya çıkardı. Türk dilinin Türkçe yazılmış ilk dil bilgisi kitabı kabul edilen Kavâ'id-i Osmâniyye'nin ve daha başka dil bilgisi kitaplarının yazarıdır. En ünlü eserlerinden olan Kısas-ı Enbiya'da bütün peygamberleri ve İslam tarihini sade bir dille okuyuculara aktarmış bir yazardır. İlk Türk kadın romancı kabul edilen yazar Fatma Aliye Hanım’ın babasıdır.
  • 1899 - Vasili Vasilyevski, Rus tarihçi (d. 1838)
  • 1917 - Maksim Bahdanovič, Beyaz Rus şair, gazeteci ve edebiyat eleştirmeni (d. 1891)
  • 1934 - Gustav Holst, İngiliz besteci (d. 1874)
  • 1954 - Robert Capa, Macar asıllı Amerikalı fotoğrafçı (d. 1913)
  • 1963 - Mehdi Frashëri, Arnavutluk Başbakanı (d. 1872)
  • 1965 - Joseph Grew, Amerikalı diplomat (d. 1880) 20. yüzyılın ilk yarısında görev yapmış ve uzun kariyeri içine iki dünya savaşı, Ankara ve Tokyo büyükelçilikleri ile Lozan konferansında Amerikan temsilciliği gibi önemli görevleri sığdırmış olan bir Amerikalı diplomattır. Joseph Grew ve Richard Child, Lozan Konferansı'nda Amerikan gözlemci olarak görev yaptı. 1920-1921 yıllarında Danimarka, 1921-1924 yılları arası ABD'nin İsviçre büyükelçisi olarak görev yapmıştır. 1927 yılında Grew, Türkiye'ye Amerikan büyükelçisi olarak atandı. Uzakdoğu'ya büyükelçi olarak atanana dek beş yıl İstanbul'da görev yaptı.Grew'un bu hatıraları arasında Lozan Antlaşmasını anlattığı bölümler ile 1927-1932 yıllarını kapsayan Ankara büyükelçiliği esnasında yaşadıkları iki ayrı kitap halinde Türkçeye de çevrilmiş durumdadır(Joseph C. Grew, "Lozan Günlüğü" ve "Yeni Türkiye", Multilingual Yayınları).
  • 1965 - Sonny Boy Williamson II, Amerikalı şarkıcı ve besteci (d. 1912)
  • 1970 - Christopher Dawson, İngiliz tarihçi (d. 1889)
  • 1970 - Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Türk gazeteci ve yazar (d. 1901Deniz Harp Okulu, Hukuk Fakültesi, Yüksek Ticaret Okulu ve Moskova Üniversitesi'nde öğrenim gördü. Milli Mücadele'ye katılarak Hâkimiyet-i Milliye'de gazeteciliğe başladı. Yeni Hayat dergisinin Baş Yazarı iken, Halk İştirakiyun Fırkası davasında yargılandı, beraat etti. Son yazıları Yeni İstanbul'da yayınlandı. Kara Davut adlı tarihi romanıyla tanındı.
  • 1974 - Donald Crisp, İngiliz sinema oyuncusu ve yapımcı, yönetmen ve senarist (d. 1882)
  • 1974 - Ulvi Uraz, Türk tiyatro ve sinema sanatçısı (d. 1921)
  • 1988 - Karl Wittfogel, Alman-Amerikan oyun yazarı, dilbilimci tarihçi, türkolog, sinolog, öğretmen, yazar ve siyasetçi (d. 1896)


  • 2001 - Alberto Korda, Kübalı fotoğrafçı (d. 1928)  Kübalı fotoğrafçı. 1960 yılında çektiği ve zamanla bir simge hâlini alan Guerrillero Heroico isimli Che Guevara fotoğrafı ile bilinir. Küba gazetesi Revolución  için 1960 yılında fotoğrafçılık yaparken en ünlü fotoğrafını çekti. Bu fotoğraf daha sonra ona sorulmaksızın sayısız defa yayımlandı, fakat en sonunda 2000 yılında Smirnoff'a dava açtı. Fotoğrafın kullanımıyla ilgili şöyle dedi: "Che Guevara'nın uğrunda öldüğü görüşleri destekleyen biri olarak, bu fotoğrafın onun anısını yaşatmaya ve dünyadaki sosyal adaleti sağlamaya çalışanların kullanmasına karşı değilim, fakat alkol gibi ticari nesnelerin reklamını yapmak için Che'nin şöhretini kullananların kategorik olarak karşısındayım." Kazandığı 50.000 doları Küba Sağlık Sistemi'ne bağışladı ve "Eğer Che yaşasaydı o da aynısını yapardı" dedi. Devrimden sonra 10 yıl boyunca Fidel Castro'nun kişisel fotoğrafçılığını yaptı. Daha sonra su altı çekimleri ile meşgul oldu. 2001 yılında Paris'te kalp krizi geçirerek öldü.


  • 2011 - Leonora Carrington, İngiltere doğumlu Meksikalı ressam ve yazar (d. 1917) Carrington İngiltere'nin kuzeyindeki Lancashire'de doğdu. Koyu katolik bir aileye sahip olan Carrington, iki çocuklu ailenin tek kız çocuğuydu. Sürrealizm Leonora Carrington'un en büyük tutkularından biriydi. Carrington yazılarında betimlemeyi ve öykülemeyi oldukça başarılı bir şekilde yapmıştı. Adından en çok söz ettiren piyesi The Hearing Trumpet'ti. Leonora Carrington iyi bir yazar olmasının yanı sıra resimle de profesyonel anlamda uğraşmıştı.
  • 2014 - Wojciech Jaruzelski, Polonyalı asker ve Polonya Cumhurbaşkanı (d. 1923)
  • 2017 - Alistair Horne, İngiliz gazeteci, biyografi ve tarihçi (d. 1925)
  • 2017 - Ali Tanrıyar, Türk hekim, siyasetçi ve spor adamı (d. 1914)
  • 2019 - Margaret-Ann Armour, İskoçya doğumlu Britanyalı-Kanadalı kimyager ve eğitimci (d. 1939)


  • 2019 - Claus von Bülow, Danimarka doğumlu İngiliz sosyoelit, hukukçu ve eleştirmen (d. 1926) 1979'da eşi Sunny von Bülow'u aşırı dozda insülin vererek öldürmeye teşebbüs ve tıbbi yardım sağlamamakla komaya girerek yaşamını bu şekilde sürdürmesine sebebiyetle suçlandı. Claus von Bülow 'un ilk davada mahkûmiyet alması beklenirken görülen ikinci davada suçlu bulunmayarak aklanmıştır. Aynı davada, 1980 yılında insülin aşırı dozuyla eşini öldürme teşebbüsü nedeniyle, hayatının geri kalan süresinde kalıcı bitkisel yaşam durumunda bıraktığı için mahkûm edildi, ancak ilk yargılamadaki mahkûmiyeti geri çekilerek ikinci duruşmasında beraat etmiştir. Claus von Bülow aynı zamanda iş adamı J. Paul Getty'nin arkadaşı ve kişisel asistanıydı. Eşi Sunny von Büllow yıllarca koma halinde yaşadıktan sonra 2008 yılında ölmüştür. Klaus ve Sunny Baudelaire karakterlerinin yer aldığı sinema filmi A Series of Unfortunate Events 'da Claus von Bülow ve Sunny von Bülow çiftinin yaşamı ve cinayet teşebbüsü olayı konu edilmiştir.
  • 2019 - Jean Burns, Avustralyalı kadın pilot (d. 1919)


  • 2019 - Anthony Graziano, Amerikalı mafya üyesi ve kaçakçı (d. 1940)


  • 2020 - Bucky Baxter, Amerikalı çoklu enstrümanlı müzisyen (d. 1955)


  • 2021 - Eilat Mazar, bir İsrailli arkeologdur (d. 1956Kudüs ve Fenike arkeolojisinde uzmanlaşmış bir İsrailli arkeologdur. Mazar doktora derecesini almıştır. İbrani Üniversitesi'nden 1997'de mezun olmuştur. İsrailli öncü arkeolog Benjamin Mazar'ın torunudur. Dört çocuk annesidir. Mazar, Shalem Center'da kıdemli araştırmacı olarak görev yapmıştır. Achzib'de Tapınak Dağı kazıları ve kazılarında çalışmıştır . Daha önce Shalem Center Arkeoloji Enstitüsü'nün başkanıydı.


24 Mayıs 2022 Salı

Küresel açlık kapıda - Hayri Kozanoğlu / BİRGÜN

Gıda fiyatları küresel ölçekte görülmemiş bir hızla artıyor. Özellikle yoksul ülkelerde halkın bütçesinin daha yüksek kısmını gıdaya harcaması nedeniyle yükselen fiyatlar, insanları doğrudan sefalete sürüklüyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması sonucunda pek çok kişi gıda krizinin vebalini Putin’in omuzlarına yıksa da gıda emperyalizmi ile karşı karşıyayız. ABD, küresel hegemonyasını koruma stratejisini sürdürüyor.



Tüm dünyada gıda fiyatlarının yüksekliği konuşuluyor. Doğru, hiçbirimiz daha önce karşılaştığımız fiyattan fazlasını ödemekten hoşlanmıyoruz. Bu bazılarımızın espresso, cappuccino keyfi faturalarına yansıyor veya ithal somonu artan dövizin de etkisiyle daha az tüketip, Omega 3 yüklememizi eksik yapıyoruz. Zamlar kimilerimizin zeytinyağından ayçiçeği yağına, tereyağından margarine bir alt lige düşmemize yol açıyor. Diğerlerimizin ufkunda antepfıstığının veya bademin kaç liraya çıktığı değil, sadece patatesin bir yılda yüzde 342, soğanın bir ayda yüzde 69 artışı yer alıyor. Aramızda akşam eve 2 ekmek götürebilecek miyim kaygısı duyanlar da giderek artıyor.

Kısacası gıda krizi de yaşamlarımızı sınıfsal konumumuza paralel biçimde etkiliyor. Yanlış anlaşılmasın, tek lüksü hafta sonu kahvesini yudumlarken kitabını-gazetesini okumak olanları, bir kartona 10 lira öderken 20 lira vermek zorunda kalanları kendime uzak bulmuyorum. Ancak yaşadığımız toplumda açlık tehdidiyle karşı karşıya bulunan, çocuğuna süt dahi alamayan, en azından eksik veya yetersiz beslenenler bulunduğunu da hatırlayalım istiyorum.

KÜRESEL GIDA FİYATLARI REKOR KIRIYOR

Gıda fiyatları küresel ölçekte görülmemiş bir hızla artıyor. Dünya Tarım Örgütü’nün (FAO) gıda endeksi, son bir yılda dolar bazında yüzde 29.8’lik bir sıçramaya işaret ediyor. Hububat, bitkisel yağ, süt ürünleri, et ve şeker tüm kategorilerde benzer bir enflasyon gözleniyor. Ancak uzun vadeli, son 20 yıllık bir perspektiften bakınca hububat ve bitkisel yağ fiyatlarındaki daha keskin bir artış eğilimi dikkat çekiyor. Bu veri, yoksulların beslenmesinde söz konusu iki grubun daha belirleyici rolü bulunması nedeniyle önemli.

Mayıs başında Gıda Güvenliği Bilgi Ağı’nın yayımladığı 2022 Gıda Krizleri Küresel Raporu’nda 53 ülkede 193 milyon kişinin açlık tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğu bildiriliyor. Sözü edilen 2021 rakamları, bir önceki yıla göre 40 milyon artışa işaret ediyor. Çatışmaların 24 ülkede 139 milyon, özellikle Covid pandemisinin tetiklediği ekonomik şokların 21 ülkede 30 milyon, kuraklık başta gelmek üzere iklim değişikliklerinin 8 Afrika ülkesinde 24 milyon kişiyi açlığa sürüklediği belirtiliyor.

Bu istatistikler şu nedenle özellikle önemli: Rapor 2021 sonu, yani Ukrayna savaşının henüz patlak vermediği bir dönemin küresel manzarasını sunuyor. En ağır açlık tablosunun yaşandığı bildirilen Afganistan, Yemen, Sudan, Suriye, Etiyopya, Kongo ya emperyalizmin doğrudan müdahale ettiği, ya da yaşanan çatışmalarda parmağının bulunduğu devletler. Özellikle Suriye orta gelir düzeyinde, en azından açlık sorununun yaşanmadığı bir coğrafya iken, ülkenin üzerine bilumum cihatçıları musallat eden güçler, Türkiye dahil, bu felaketin sorumlusu. Ne yazık ki bizim memleketteki şehirli, çoğu seküler orta sınıflar bu gerçeği kavramak yerine, sürecin mağduru sığınmacıları hedef gösterenlere alkış tutuyor.

TEK SORUMLU PUTİN Mİ?

Bu hafta The Economist dergisi, buğday başaklarına kurukafalar yerleştirilen çarpıcı bir açlık illüstrasyonuyla yaklaşan “felaketi” kapağına taşıdı. Ancak metinleri okuyunca, kolaylıkla tüm vebalin Putin’in omuzlarına yıkıldığı sonucuna varabilirsiniz. Doğru Rusya ve Ukrayna dünyanın birinci ve beşinci buğday ihracatçıları, uluslararası piyasanın %28’ini sağlıyorlar. Ağırlıkla hayvan yemi olarak kullanılan mısır ve arpanın da başlıca üreticileri bu iki ülke. Özellikle yoksul ailelerin beslenmesinde önemli yer tutan ayçiçeği yağının önde gelen iki üreticisi de Ukrayna ve Rusya.

İşgal, hem çatışma nedeniyle rekoltesi düşen, hem de Odesa limanındaki blokaj kaynaklı mevcut mahsülün sevkiyatı duran Ukrayna’yı daha şiddetle vuruyor. Gerginliği savaşa dönüştüren Putin elbette suçlu. Ancak, diplomatik çözümü başından beri baltalayan, cepheye sürekli yeni silah ve mühimmat göndererek çatışmayı kızıştıran başta ABD, NATO güçlerinin de sorumluluğu yabana atılacak düzeyde sayılmaz. Üstelik Kiev yönetiminin Karadeniz’e yoğun mayın döşemesi nedeniyle de liman çevresi şu anda taşımacılığa elverişli değil. Aynı sularda bir Rus gemisi vurulunca, bir Rus teknesi mayına takılınca alkış tutanlar keşke sonrasını da düşünseydi...

Mısır buğday ithalatının yüzde 80’ini Ukrayna ve Rusya’dan sağlıyor. Türkiye, Bangladeş, İran buğday ithalatlarının yarısından fazlasını savaşan iki ülkeden gerçekleştiriyorlar. Lübnan, Tunus, Yemen, Libya ve Pakistan’ın buğday gereksinimi de büyük ölçüde buralara bağımlı. Özellikle yoksul ülkelerde halkın bütçesinin daha yüksek kısmını gıdaya harcaması nedeniyle yükselen fiyatlar, insanları doğrudan sefalete sürüklüyor.

ABD’NİN ŞEFKAT AÇILIMLARI

Son haftalarda IMF, Dünya Bankası da küresel gıda krizini acil gündemlerine almış durumda. Hatta İngiltere Merkez Bankası Başkanı Andrew Bailey gıda fiyat enflasyonunu “kıyamet alameti” olarak niteledi. Zaten yetersiz beslenme sorunu yoksul ülkelerle sınırlı değil. Örneğin, İngiltere’de araştırmalar nüfusun yüzde 27’sinin enflasyon karşısında bir öğünü atladığını ortaya koydu. Yüzde 65’lik bir bölüm de maliyetleri azaltmak için ısınma ihtiyacından fedakarlıkta bulunuyor.

ABD Maliye Bakanı Janet Yellen, G-7 maliye bakanları toplantısında “Rusya’nın Ukrayna savaşı gıda güvenliği sorununu derinleştirdi” açıklamasından sonra, küresel gıda yardımı programına yeni fonlar aktarımıyla yılbaşından beri yaptıkları katkının 2.6 milyara çıktığını ilan etti. Gelgelelim aynı ABD, Ukrayna’ya bunun 20 katından fazla 53 milyar dolar silah sevk etti. Küresel hegemonyasını koruma stratejisini uygularken, kendinden bekleneceği üzere bu yoksulların yaşamına nasıl yansırın derdine düşmedi.

GIDA EMPERYALİZMİ

Anlaşılan küresel gıda krizi uzun süre gündemimizde kalacak. Bu tartışmayı sürdürmek üzere, şimdilik bazı önemli noktaların altını çizmekle yetinelim. Birincisi, başta ABD, zengin ülkelerin silolarında yaşanan konjonktürel sorunu anında çözecek miktarda gıda stoku bulunuyor. İsterlerse savaş nedeniyle buğday satın alamayan ülkelerin açığını kolaylıkla kapatabilirler. İkincisi, küresel gıda fiyatlarının yüksek seyri tarım ürünleri ihracatçısı ülkelerin, daha doğrusu onların endüstriyel tarım şirketlerinin işine yarıyor. Dünyanın en büyük tarım ihracatçıları sıralaması ABD, Hollanda, Almanya, Fransa diye sürüyor. Üçüncüsü, dünya nüfusunun yüzde 80’i net gıda ihracatçısı ülkelerde yaşıyor. Özellikle pamuk, mısır, buğday, üretimi çok büyük ölçekte, ileri teknolojiyle gerçekleşiyor. Yoksul ve/veya küçük ülkelerin küresel ticaret sistemi çerçevesinde bu temel ürünlerde rekabet gücü kalmıyor. Dördüncüsü, Türkiye gibi net tarım ihracatçısı ülkeler dahi, buğday, soya fasulyesi gibi temel gıdaları ithal ediyor. Ancak ucuz işgücünün daha fazla rol oynadığı sebze, meyve üretiminde yoğunlaşmak zorunda kalıyor. Bir de tohum, gübre, tarım ilacı, mazot gibi girdilerdeki bağımlılık göz önüne alınınca dış ticaretteki tablo tersine dönüyor.

Tabii ki, küresel gıda sisteminden söz edince, tarım arazilerini ranta açıp, betonla büyüme sevdasına kurban eden, tarım desteklerini iyice keserek, çiftçileri banka borcunun boyunduruğuna sokan AKP’nin adeta tarıma sabotaj anlamındaki politikalarını da unutmayalım.

Hayri Kozanoğlu / BİRGÜN

 

Eti Krom: Servet transferi hikayesi - Bahadır Özgür / BİRGÜN



Eti Krom özelleştirmesinin izi sürülmeden, işlettiği limanların bugün uyuşturucu ticareti operasyonlarıyla beraber sıkça duyduğumuz Yıldırım Holding’in nasıl küresel bir lojistik devine dönüştüğünü anlamak zor.

Hafta sonu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, iç siyasetin gürültüsü arasında pek dikkat çekmeyen bir konuğu vardı. Kolombiya Cumhurbaşkanı Ivan Duque gelmiş, terörle mücadele, ticaret ve mülteci konularında görüşmeler yapmıştı. Ama flaş haberi kendi Twitter hesabından duyurdu. Kolombiya’daki en büyük yatırıma sahip Türk şirketi olan Yıldırım Holding’in, liman ve lojistik yatırımlarını ikiye katlayacağını müjdeliyordu.

Önemli bir haberdi. Zira, Yıldırım Holding’in adını son bir yıldır mütemadiyen uyuşturucuyla beraber işitiyoruz. “Nihai durağı Mersin Limanı olan kokain yüklü konteyner…” diye başlayan operasyon haberlerinde, çıkış noktası olarak şirketin işlettiği Ekvator, Peru ve Malta limanlarının adı sıkça geçiyor. Şirket elbette reddediyor ve 2016’dan beri limanlarında yakalanan kokain miktarının 9 kat arttığını, kendi görevlerinin sadece işletmeyle sınırlı olduğunu söylüyor. Haklarında herhangi bir soruşturma da bulunmuyor.

Aslında o kadar fazla liman işletiyor ki, herhangi bir karanlık ticaretin oralara uğramaması neredeyse imkansız gibi. Latin Amerika’dan İskandinavya’ya, İber yarımadasından Akdeniz ve Marmara’ya tam 10 ülkede 22 limanı bulunuyor çünkü. Devasa bir küresel lojistik ağı demek bu. Üstelik 10 yıl gibi kısa bir sürede inşa edilmiş bir ağ.

Uyuşturucu yasal açıdan henüz bir muamma. Lakin Türkiye’den çıkmış bir ‘liman imparatorluğunun’ kendisi, başlı başına dikkat çekici değil mi? Türkiye tarihinin belki de en tartışmalı yıllarına denk gelen, içeride inşaat-ihale ile semirenlere alışkın olduğumuz, ama Çin’in gölgesindeki küresel lojistik alanında sergilenmiş bu yatırım başarısı, sonuna kadar incelenmeyi hak ediyor doğrusu.

İnceleyelim öyleyse… Hangi parayla inşa edildi lojistik imparatorluğu?

İlk sermayenin kaynağı o kadar mühim ki, orası berraklaştığı anda bir ülkeyi, bir toplumu yıkıma sürükleyen ilk ‘günahı’ da görürüz. Hele Türkiye kapitalizminde gasp, soygun, el koyma, talan sermayenin doğum lekesi gibidir. Yıldırım Holding’in büyümesinin temelinde de bir özelleştirme talanı var. Ülkenin doğal bir zenginliği, siyaset eliyle bir şirkete transfer edildi; orada yaratılan para, iflas noktasındaki Lübnanlı bir aileye can suyu yapıldı ve dizi dizi limanlar küresel bir girişimcilik başarısıymış gibi yutturuluyor şimdi.

Oysa özelleştirmeden vergi cenneti adalarında kurulmuş şirketlere uzanan melanet bir çark duruyor karşımızda. O çarkı işleten ciddi bir kaynak da, AKP dönemi payına yer üstündeki beton yığını düşen fukara Elazığ’ın, yer altında yatan milyar dolarlık zenginliğinin özelleştirme sondajıyla çıkarılıp, yurtdışına transfer edilmesiyle sağlandı işte.

***

Yıldırım Holding’in Başkanı Robert Yıldırım, 1961 Sivas Hafik doğumlu bir esnaf çocuğu. Samsun’a taşınıp akrabalarla ortaklık kurma, İTÜ’nün ardından ABD’de eğitim alma derken, “iş bulman kolay olur” diyen Çinli arkadaşının tavsiyesine uyup, ‘İsmail’ olan ismin ‘Robert’ olarak değişmesiyle cebe konulan ABD vatandaşlığı…

1993’te Türkiye’ye dönüyor ve Rusya’dan kömür ithalatına başlıyor. Nedeni belirsiz bir anlaşmazlık sonucu Rusya ambargosu yiyince dümeni Çin kömürüne kırıyor.

Yıldırımları bir kömür tüccarı olmaktan çıkarıp sermaye grubu haline getiren sıçrama ise özelleştirmeyle gerçekleşiyor. AKP dönemindeki yıkımın nedeni aranıyorsa eğer, mutlaka özelleştirmeye bakmak lazım zaten. Hele bir Eti Holding yağması var ki üzerine gidilse, Türk Telekom soygunu yanında çerez kalır!

2004-2006 arası Eti Gümüş SSS Yıldızlar Holding’e, Eti Bakır Cengiz Holding’e, Eti Krom ise Yıldırım Holding’e satıldı. Depolanmış milyonlarca dolarlık ürün, toprağın altındaki milyar dolarlık rezervler, kasalardaki nakit para, makine, ekipman, değerli araziler vs. ile kıyaslandığında, ödenen paraların komikliği utanç vericiydi.

Eti Krom 14 Eylül 2004 günü işlemeye hazır 2 milyon ton rezervi, binlerce dönüm arazi üzerine kurulu 2 adet ferrokrom tesisi ve İskenderun Limanı’ndaki yeriyle beraber, 52,2 milyon dolara Yıldırım Holding’in oluyordu. Özelleştirme ganimetine aynı yıl elde edilen Gemlik Gübre Sanayi ile Beykoz Kundura Fabrikası’nı da ekleyelim. STFA’dan Sedef Limanı’nı satın alarak denize açılıyor; sonrasında Gebze, Gemlik’i portföyüne katıp kollarını 2010’dan itibaren dünya limanlarına uzatıyordu. Krom işletmeleri ise Kazakistan, İsviçre ve Arnavutluk’a taşmıştı.

Nasıl başardı bunu peki? Buradan lojistik alanında tanınmış Lübnanlı bir ailenin hikâyesine geçelim…

***

Saade ailesi bugün dünya konteyner taşımacılığının en büyük şirketlerinden CMA CGM’nin sahibi. Suriye doğumlu Jacques Saade, 1950’li yıllardan itibaren Lübnan-Lazkiye arasındaki babasından kalma taşımacılığı Marsilya limanına kadar bağladı. Vietnam Savaşı’nda ABD ordusuna özel ürettiği konteyner sayesinde önü açıldı ve 1978’deki Lübnan savaşıyla beraber işinin merkezini bütünüyle Fransa’ya taşıyıp, Compagnie Maritime d’Affretement’i (CMA) kurdu. 1996’da Fransa’nın tarihi taşımacılık şirketi Compagnie Generale Maritime’yi (CGM) satın alarak atılım yaptı. Çin’in küresel ekonomiye eklemlenmesiyle coşan lojistik sektöründe, art arda pek çok satın alma daha gerçekleştirdi. Hikâyesi epey uzun. Birazını özetleyebildik sadece.

Fakat 2009 krizi, lojistik sektörünü vurup küresel çapta çöküşe yol açınca, Saade ailesinin kredilerle büyüttüğü şirketi de uluslararası finans oligarşisine yem olmanın eşiğine geldi. Tam o sırada gökten inmiş bir meleğin eli gibi, Robert Yıldırım’ın eli, zor durumdaki Lübnanlı aileye uzanıverdi. Daha doğrusu hangi el kimin eliydi, orası biraz gizemli.

2010-2014 arası 1 milyar dolara yakın kaynak Yıldırım tarafından bu küresel lojistikçiye enjekte edildi. Böylece 2009 krizinin yarattığı konsolidasyonda 20’den yaklaşık 7’ye inen küresel lojistik tekeli piramidinde zirveye, Türkiye’den sağlanan can suyu sayesinde CMA CGM yerleşiyordu. Şirketin başına 2018’de oğul Rodolphe Saade geçiyordu. 2020 yılında verdiği bir röportajda, Yıldırım’ın sermaye katkısının dönüm noktası olduğunu söylüyordu. Karşılığı yüzde 24 hisse ile Robert Yıldırım’ın da ailenin yanına oturması oldu. AB ve Ortadoğu’da siyasi lobisi kuvvetli, Fransız devletinin nişanlarını omuzunda taşıyan, ünü dünyaya yayılmış bir ailenin parçasıydı artık.

Şimdilik burada keselim. Daha Çin’e akan krom rezervleriyle, oradan gelen paranın özelleştirmeden hemen sonra Marshall, Virgin Adaları ve Malta’da kurulan off shore şirketlerine aktığına dair iddialara, mahkemelere taşınmış dava dosyalarına da bakacağız. Sadece meselenin kriminal bir vaka olmadığını vurgulayalım.

Tıpkı Hariri-Türk Telekom ilişkisinde olduğu gibi hemen her özelleştirmede yerli-yabancı bazı aileler gönenirken, Türkiye’nin aynı oranda yoksullaşması, toplumsal yapısının daha da bozulması tesadüf mü? Sorun birkaç yıllık ekonomik istikrarsızlıkla, iktidarın yanlış tercihleriyle mi sınırlı; yoksa, sistemli işleyen aşağıdan yukarıya, içeriden dışarıya hızlandırılmış bir servet ve sermaye transferinin yıkıcı sonuçlarını mı yaşıyoruz?

Talan ve sömürü kavramsal, soyut süreçler değildir. Aleni, gözümüzün önünde, yasaların ve siyasetin koruması altında işler. Suçu, yozlaşmayı, çürümeyi, fukaralığı gizemli, karanlık dehlizlerde filan aramaya lüzum yok. Görmek için olağanüstü servet artışlarının üzerini biraz kazımak yeterli. Esas suç orada yatıyor çünkü.

İşte başından sonuna Eti Krom’un hikâyesi de böyle. Ülkedeki sömürü ve talanın aldığı türlü biçimleri gösteren bir ekonomi politik dersi gibi. İncelemeye devam edeceğiz…

Bahadır Özgür / BİRGÜN


‘Festivale gitmeye hak kazandınız’ dediler, öğrencileri AKP programına götürdüler - MÜSLÜM EVCİ / SÖZCÜ

 


AKP’nin Adana’da düzenlediği gençlik şölenine Konya’dan götürülen lise öğrencilerine “Adana Gençlik Festivali’ne gitmeye hak kazandınız” mesajı atılarak parti mitingine götürüldükleri ortaya çıktı. Eğitim-İş Sendikası'ndan yaşananlara sert tepki geldi.

AKP Gençlik Kolları Başkanlığı, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla geçtiğimiz cumartesi günü Adana’da ‘gençlik şöleni’ yapmış ve şölene Türkiye'nin birçok şehrinden öğrenciler otobüslerle taşınmıştı. 

LİSE ÖĞRENCİLERİNİ GENÇLİK FESTİVALİ MESAJIYLA MİTİNGE GÖTÜRMÜŞLER
Konya'nın Altınekin ilçesinden de Adana'daki programa götürülen lise öğrencilerine AKP Gençlik Kolları tarafından “Adana Gençlik Festivali'ne gitmeye hak kazandınız” mesajı gönderilerek programa götürüldükleri ortaya çıktı.

“BU OLAYIN SORUMLULULARINDAN HUKUKİ ZEMİNDE HESAP SORACAĞIZ”

Altınekin Kaymakamlığı ve Altınekin İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nü konuyla ilgili açıklama yapmaya davet eden Özgür Ulaş Yiğit şunları söyledi:

*Konya'nın Altınekin ilçesine bağlı Ali Esmehan Tekelioğlu Anadolu Lisesi öğrencilerine Altınekin AKP Gençlik kollarından ‘Adana Gençlik Festivali'ne gitmeye hak kazandınız' diyerek mesaj atılmış siyasi parti mitingine götürülmüştür.

*Bir siyasi parti gençlik teşkilatı çocuklarımızın özel olması gereken cep telefonu numaralarını nereden bulmuştur? Altınekin ilçesinden hangi okullardan, kaç lise öğrencisi kandırılarak bu akıl almaz organizasyona dahil edilmiştir?

*Altınekin Kaymakamı, Altınekin İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü derhal bu konu hakkında açıklama yapmak zorundadır. Ancak asıl izahat vermesi gereken adres, Konya AKP İl Başkanlığıdır.

*Temennimiz odur ki bu gidişle yakında okuma bayramı adı altında ilkokul öğrencilerinin de kandırılmasıdır. Eğitim-İş sendikası olarak bu akıl almaz olayın peşini bırakmayacağımızı, bu olayın sorumlularından hukuki zeminde hesap soracağımızı herkesin bilmesini isteriz.

MÜSLÜM EVCİ / SÖZCÜ



Uzaya gitmek isteyenler dikkat! Erdoğan başvurunun detaylarını açıkladı + Bakanlık açıkladı. Astronot alımı başlıyor- YENİÇAĞ

 


- Haydi uzaya bir iki... Uzay yolcusu kalmasın! Uzaya gitmek isteyenler dikkat! Erdoğan başvurunun detaylarını açıkladı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Milli Uzay Programı kapsamında bir Türk vatandaşının uzaya gönderileceğini açıkladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başkanlığında toplanan Kabine toplantısı sonrası yaptığı açılamada  "Birçok insan uzaya gitme hayali kurmuştur.


Milli uzay programı çerçevesinde bir Türk vatandaşının uluslararası uzay istasyonuna gönderilme sürecini resmen başlatıyoruz.

Hiç şüphesiz bu milli bir görev olacak. Uzaya göndereceğimiz vatandaşımız kendisinin yer çekimsiz uzay ortamında yapmak istedikleri bilimsel test ve deneyleri yapacak.



Bu milli göreve başvuru için ‘uzaya.gov.tr’ adresini oluşturduk. 45 yaşından genç tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bu görev için başvurabilirler. Başvurular arasından çekilecek ve seçilecek iki aday uzay için gerekli tüm eğitimleri alacaklar.

Bu iki adaydan biri üstlendikleri tarihi görev için uluslararası uzay istasyonuna gönderilecek." dedi.

Aranan kriterleri açıklayan Erdoğan, uzaya gitmek isteyen kişilerin 'uzaya.gov.tr' adresinden başvuru yapabileceklerini duyurdu.

Başvurular 23 Haziran 2022 tarihine kadar devam edecek.

Uzay yolcusu başvurusu nasıl yapılır?

Türk Uzay Yolcusu ve Bilim Misyonu, Milli Uzay Programı kapsamında belirlenen 10 hedeften biridir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında bir Türk vatandaşı, gerekli eğitimleri aldıktan sonra Uluslararası Uzay İstasyonuna gönderilecektir.

Bu misyon kapsamında Türkiye’nin insanlı ilk uzay görevi gerçekleştirilecek ve bilim insanlarımıza Uluslararası Uzay İstasyonu şartlarında deney yapma imkanı sağlanacaktır.

Bu görevi gerçekleştirmek için Türk vatandaşları tarafından yapılan başvurular arasından 2 (iki) aday belirlenecektir.

BAŞVURU SÜRECİ

-İlana başvuruda bulunmak için uzaya.gov.tr adresinden Başvuru Sistemi’ne kayıt olmak gerekmektedir. Başvuru Sistemi yoluyla yapılan başvurular haricinde başvuru kabul edilmeyecektir.

-Başvuruların en geç 23 Haziran 2022 tarihi saat 20:23'e kadar yapılması gerekmektedir.

-Adaylar başvuruları esnasında Başvuru Sistemi’ne girmiş oldukları beyan ve belgelere göre değerlendirilecektir. Girilen bilgi ve belgelerin herhangi birinde eksik veya yanıltıcı bilgi olması durumunda başvuru geçersiz sayılacaktır.

-İlk aşamayı geçen başvuru sahiplerinden, sonraki değerlendirme aşamalarına geçebilmeleri için ek bilgi, belge, doğrulama, test, tetkik ve muayeneler talep edilebilecektir.

-Mülakata çağrılacak adaylar, detaylı değerlendirme süreci sonrasında belirlenecektir. Mülakat öncesinde veya sonrasında uygulanacak kapsamlı değerlendirme süreçlerinde elenen adaylar herhangi bir hak iddiasında bulunamaz.

-Seçilen 2 (iki) aday TUA veya TÜBİTAK bünyesinde istihdam edilecek ve 10 (on) yıl mecburi hizmet yükümlülüğü olacaktır.

GENEL KOŞULLAR

-Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak,

-23 Mayıs 1977’den sonra doğmuş olmak,

-Kamu haklarından yasaklanmamış bulunmak,

-Yükseköğretim Kurumlarının en az 4 yıllık lisans eğitimi veren Mühendislik, Tıp, Fen Bilimleri/Temel Bilimler veya Fen Bilimleri/Temel Bilimler alanlarındaki Eğitim fakültelerinden birini bitirmiş olmak,

-Çok iyi derecede İngilizce bilgisine sahip olmak, anlamak, konuşmak ve yazmak,

-İngilizce yeterliliğini aşağıdaki sınavların birinden alınan puanla göstermek (KPDS, YDS,TOEFL,CPE) (Belirtilen sınavlardan alınan puanlarda herhangi bir geçerlilik süresi aranmaz)

BEDEN ÖLÇÜLERİ

-Boy Uzunluğu (Ayakta) (cm)   MİN 149.5    MAX 190.5

-Oturma boy uzunluğu (Sandalyede dik pozisyonda, sandalye oturma düzleminden başucuna kadar)(cm)     MİN 78.2     MAX 101.3

-Kilo (kg) MİN 43   MAX 110

SAĞLIK KRİTERLERİ

-Başvuru yapabilmek için gerekli genel sağlık kriterleri aşağıda verilmektedir. Bunlar haricindeki durumlar ayrıca değerlendirilecektir.

-Her iki gözde doğal olarak veya gözlük/kontakt lens ile düzeltme sonrası %100 (Snellen 20/20) görme keskinliğine sahip olmak,

-Renkli görme bozukluklarından herhangi birine sahip olmamak,

-Herhangi bir uzuv kaybı veya nakli yaşamamış olmak,

-Protez kullanmıyor olmak ve vücudunda platin/vida bulunmamak,

-Tüm eklemler için normal hareket açıklığına ve işlevselliğine sahip olmak,

-Duyma kusuru olmamak (normal ses seviyesindeki bir konuşmayı sessiz bir odada arkası dönük şekilde 2 metre mesafeden zorlanmadan ve hatasız duyabilmek),

-Kulak zarı rahatsızlığı, östaki borusu problemleri, otoskleroz ve benzeri rahatsızlıklar yaşamamış olmak,

-Kan basıncı/tansiyonu 155/95 altında olmak, kronik kalp ve damar sistemi rahatsızlığı olmamak,

-Akciğer fonksiyonlarını bozan solunum sistemi hastalığı bulunmamak,

-Sindirim sisteminde tıkanıklığa sebep olan, uçuş emniyetini riske sokabilecek ciddi hastalık veya geçirilmiş ameliyatların sekelleri bulunmamak,

-İdrar ve üreme yollarında (genitoüriner sistem) hastalık veya geçirilmiş ameliyatların sekelleri bulunmamak,

-Uçuş emniyetini riske sokabilecek ciddi veya bulaşıcı enfeksiyon hastalığı bulunmamak,

-Büyük jinekolojik ameliyat geçirmemiş olmak,

-Panik bozukluk, anksiyete bozuklukları, psikotik bozukluk, bipolar bozukluk, intihar düşüncesi, uyuyamama (insomnia) veya diğer ağır kişilik bozukluklarından birini yaşamamış olmak,

-Hayatının herhangi bir döneminde alkol, uyuşturucu/uyarıcı madde veya ilaç bağımlılığı yaşamamış olmak,

-Karanlık, yükseklik, hız, kaza, kalabalık, boğulma/nefessiz kalma, dağınıklık, yalnızlık/izolasyon, kapalı/dar alan korkusu olmamak,

-Epilepsi, titreme (tremor), MS (multiple skleroz), inme (felç) gibi sinir sistemi rahatsızlıkları ve nedeni bilinmeyen bilinç bozukluğu yaşamamış olmak,

-İnsülin veya diğer hipoglisemik ilaçlar ile tedavi gerektiren diyabet (şeker) rahatsızlığı olmamak.

KİŞİLİK KRİTERLERİ

-Görevin gereklilikleri dikkate alınarak, adayların aşağıdaki kişilik özelliklerine sahip olmaları tercih sebebidir:

-Karmaşık sistemlerin çalışma prensiplerini anlamaya ilgili ve bunun için gerekli bilgi ve beceriye sahip olmak,

-Özellikle rahatsız ve kısıtlı ortamlarda ve ilk kez karşılaşılan dış uyaranların varlığında problem çözme yeteneğine sahip olmak,

-Takım çalışmasına yatkın olmak ve iletişim becerileri üst düzeyde olmak,

-Baskı altında ve zorluklar karşısında soğukkanlı kalabilmek, çözüm odaklı olmak ve mantıklı kararlar alarak ilerleyebilmek.

DİĞER KRİTERLER

-Erkek adaylar için, son başvuru tarihi itibariyle askerlik yükümlülüğünü yerine getirmiş olmak veya askerlikle ilişkisi bulunmamak,

-Taksirli suçlar, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlara çevrilmiş suçlar ile aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere; altı aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı işlenen suçlarla, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, nitelikli hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, göreve ilişkin sırrı açıklama, Devlet sırlarına karşı suçlardan dolayı hükümlü bulunmamak. 667 sayılı KHK kapsamında terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı bulunmamak.

-Bakanlık açıkladı. Astronot alımı başlıyor

Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır yaptığı açıklamada, "Astronot adaylarımızın seçimine yakın bir vakitte başlamayı planlıyoruz" dedi...

Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, Hukuk Fakültesi ve Gözlemevi Uygulama ve Araştırma Merkezi iş birliği ile gerçekleştirilen 1. Uzay Ekonomisi, Uzay Hukuku ve Uzay Bilimleri Sempozyumu'nda yaptığı konuşmada Milli Uzay Programı'na ilişkin bilgi verdi.

Kacır, 2023'te milli ve özgün teknolojiler kullanılarak Ay ile teması gerçekleştirmeyi, 2028'de Ay'a yumuşak iniş yapmayı hedeflediklerini söyledi.

Mehmet Fatih Kacır, "Programımızdaki bir diğer önemli adım ilk Türk astronotumuzu bir bilim misyonu çerçevesinde uzaya göndermek olacak. Astronot adaylarımızın seçimine yakın bir vakitte başlamayı planlıyoruz" dedi. 

"UZAYI HEDEFLEYEN TEKNOLOJİ GELİŞİMİ ÇOK ÖNEMLİ"

Aynı sempozyumda konuşan Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir ise Türkiye'nin Milli Uzay Programı'nın bu alandaki hedeflerin büyütüldüğünün göstergesi olduğunu söyledi. Uzayı hedefleyen teknoloji gelişiminin çok önemli olduğunu vurgulayan Demir, savunma sanayii ekosisteminin de bu alanda ihtiyaç duyulan altyapıları geliştirdiğini anlattı. 

"BU YOLCULUK TÜRKİYE'NİN YOLCUĞULUĞU" 

Uzaya çıkmadan bu alanda kabiliyetler kazanmanın çok da kolay olmadığına işaret eden Demir, başta fırlatma teknolojileri olmak üzere, optik, güdüm, çeşitli malzeme teknolojileri, yüksek hızla atmosfere giriş, atmosferden çıkış, uzay dinamiği, uzay meteorolojisi gibi konularının gündemlerinde olduğunu anlattı.

"Bu yolculuk Türkiye'nin yolculuğu" sözünü kullanan İsmail Demir, ortaya kendini ispatlamış teknolojiler konulmasının da amaçlardan biri olduğunu söyledi.

Demir, uzay konusunda tecrübe edinilmemesi, tarihçe kazanılmaması halinde başkalarının söylediğini dinlemekten ve onların izinden gitmekten başka çare kalmayabildiğini anlatarak, bu açıdan regülasyon anlamında uzay hukuku çalışmalarının da önemli olduğunu söyledi.(YENİÇAĞ)