11 Ağustos 2022 Perşembe

TARİHTE BUGÜN (11 AĞUSTOS)

 

   OLAYLAR:

  • 1473 - Fatih Sultan Mehmet'in komuta ettiği Osmanlı ordusu, Otlukbeli Muharebesi'nde Uzun Hasan komutasındaki Akkoyunlu Devleti'nin ordusunu yendi.
  • 1480 - Gedik Ahmet Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması, İtalya'nın Otranto limanını zaptetti.
  • 1908- İstanbul Paşabahçe Cam İmalathanesi’nde çalışan işçiler % 12.5’luk bir ücret artışı istemiyle greve gitti. İşçiler, merkezi Trieste’de bulunan şirketin tutumunu protesto için akşamüstü Paşabahçe sokaklarında gösteri yürüyüşü gerçekleştirdi.
  • 1914 - I. Dünya Savaşı'nda Birleşik Krallık Kraliyet Donanması'ndan kaçarken Çanakkale Boğazı'ndan geçerek Osmanlı Devleti'ne sığınan Alman zırhlıları, Goeben ve Breslau'nun satın alındığı açıklandı.
  • 1923 - İsmet İnönüLozan Anlaşması'nı imzaladığı kalemi İstanbul Üniversitesi'ne armağan etti.
  • 1925- Doğu İstiklal Mahkemesi gazetecileri yargılamaya başladı. Mahkeme Vatan gazetesini kapattı.
  • 1929 - Türk Yerli Mallar Sergisi, İstanbul'da Galatasaray Lisesi'nde açıldı.
  • 1934 - Alkatraz Kuşçusu filmine konu olan, San Francisco'daki Alkatraz adası hapishanesi hizmete girdi.
  • 1936- İstanbul Tiyatro festivali başladı.
  • 1940- Bakanlar Kurulu, Cumhuriyet gazetesini kapattı.
  • 1950- DP, Kore’ye asker gönderme kararı ve NATO’ya üyelik adımlarının ardından her alanda “anti-komünizm seferberliği” başlattı. Yeni Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri teşkilatın komünistlerden temizleneceğini söyledi.
  • 1951 - Demokrat Parti iktidarının oylarıyla “Türkocakları’nın malvarlığı gaspedilerek açıldığı ve CHP’nin yan teşkilatı olduğu” gerekçesiyle il ve ilçelerdeki yaklaşık 500 Halkevi ile köylerdeki 4.000 Halkodası’nı kapatıp binaları Hazine’ye devreden Kanun yürürlüğe girdi.

  • 1952 - Ürdün Meclisi, şizofreni hastalığı nedeniyle tahtta kalması sakıncalı görülen Kral Talal'ın yerine, oğlu Veliaht Prens Hüseyin'i Kral seçti.
  • Melik Tallal, 20 Temmuz 1951'de Filistinliler tarafından Siyonistlerle iş birliği yapmakla suçlanan babası Kral Abdullah'ın Kudüs'te; torunu Hüseyin (Tallal'ın oğlu) ile birlikte, Cuma namazı çıkışında, bir Filistinli tarafından öldürülmesi ile tahta çıkmıştı.Tallal ile ilgili tek anlatılan şey, tahta geçmesinden önce de psikolojik tedavi gördüğüydü. Hem amcazadesi, hem de aynı zamanda dayısı kızı olan eşi Kraliçe Zeyn el Şeref'i iki defa bıçakla öldürmeye kalktığı, annesi ile birlikte kendisine karşı tuzak kurduğuna inandığı on yaşındaki oğlu Muhammed'i ise tartakladığı söyleniyordu. Psikolojik durumu zaten bozuk olan Talall'ın, Krallık görevini yapamayacak bir durumda olduğu tıbbi bir heyet tarafından tespit edildikten sonra; ölümüne kadar aralıksız kalacağı İstanbul'a gönderilmişti.

  • 1960 - Çad, Fransa'dan bağımsızlığını ilan etti.

  • 1961- Yassıada duruşmaları, 9 ay 25 gün sonra sona erdi.

  • 1961-  İstanbul’da 1871 yılından bu yana atlı, sonra elektrikli (1914) olarak hizmet veren tramvaylar yavaş gidip trafiği aksattıkları gerekçesiyle ulaşımdan kaldırıldı. Anadolu yakasındaki tramvaylar ise 1966 yılına kadar çalışmaya devam edecektir.
  • 1962- Türk Parasını Koruma Kararnamesi kısmen kaldırıldı.
  • 1963- Kıbrıs’ta Türk jet uçaklarının Rum mevzilerini bombalaması devam ediyor. Başbakan İsmet İnönü adanın silahtan arındırılması ve işgal altındaki Türk köylerinin boşaltılması koşuluyla bombardımana son verileceğini açıkladı. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios teklifi reddetti.
  • 1963 - Çatalhöyük'te, MÖ 8000'de yapılmış buluntulara rastlandığı açıklandı.

  • 1965 - Hendek Tatarköy (Nüzhetiye)'de meydana gelen trafik kazasında, yolcu otobüsünün asit yüklü tanker ile çarpışması sonucu 25 yolcu asitle yanarak öldü.
  • 1966- Dünya Bankası Türkiye’ye 15 yıl vadeli yüzde 6 faizli 25 milyon dolarlık kredi açtı. Krediyle ilgili anlaşma Washington’da imzalandı.
  • 1966-  3 yıldır süren Malezya-Endonezya savaşı sona erdi.
  • 1968- TİP (Türkiye İşçi Partisi) Genel Sekreteri ve Milletvekili Rıza Kuas, “Ekmeğe yapılacak zamma hayır kampanyası”nı başlattı.
  • 1969- CHP Genel Sekreteri Ecevit seçim bildirgesinde köylüye yönelik programı anlattı: “Toprak işleyenin, su kullananındır.”
  • 1971- Aralarında eski Milli Birlik Komitesi üyesi İrfan Solmazer, Deniz Üsteğmen Sarp Kuray ve Dev-Genç Genel Sekreteri Ruhi Koç’un da bulunduğu, çoğunluğu emekli edilmiş subaylardan oluşan 83 kişinin yargılanmasına başlandı.
  • 1972 - Hollanda'da, Türklerle Hollandalılar çatıştı, Türklerin evleri taşlandı. Çıkan olaylarda 100'e yakın kişi de yaralandı.
  • 1975- Cevher-İş Sendikası’ndan ayrılarak DİSK’e bağlı Maden-İş Sendikası’na geçmek isteyen Alibeyköy’deki Sungurlar Fabrikası işçileri işveren bu isteklerini kabul etmeyince işyerinin büyük bölümünü işgal etti. 600 işçinin çalıştığı fabrikada üretim durdu. İşveren fabrikada çalıştırdığı kimi MHP’lieri silahlandırarak işçilerin üzerine saldırttı. Demir çubuk ve tabancaların kullanıldığı saldırı sırasında üç işçi yaralandı. Üç ay süren direnişin sonunda işveren büyük bir dayanışma örneği gösteren işçilerin taleplerini kabul etti ve 26 Kasım’da bir protokol imzalandı Direniş sürecinde işçiler ve aileleri yaptıkları çeşitli gösteri ve toplantılarla etkili bir mücadele sergiledi.
  • 1975-  Eyüp/ Berec Pil fabrikasında Petkim-İş üyesi 500 kadar işçi Disiplin Kurulu’nda işçileri temsil eden arkadaşlarının işten atılması ve başka birçok şikayetlerle iş bıraktı.
  • 1975-  30 imam-hatip lisesi daha açılacağı açıklandı.
  • 1975-  Yumurtalık hakimini öldürdüğü iddiasıyla tutuklu bulunan Yılmaz Güney’in Ankara’daki duruşmasına gelip salonu dolduran kalabalık kitle “Yılmaz’a özgürlük” sloganı attı. 2 dakika süren duruşma görgü tanıklarının dinlenmesi için 26 Eylül’e ertelendi.
  • 1976 - Filistinli iki gerilla, Yeşilköy Havaalanı'nda İsrail uçağına binenlere ateş açtı: 4 kişi hayatını kaybetti, 20 kişi de yaralandı.
  • 1976-  Melike Demirağ “Ninni” adlı şarkısının Danıştay’a rağmen TRT’de çalınmaması vb. yasakları Cumhurbaşkanı F.Korutürk’e şikayet etti.
  • 1976-  1.470 üyeli Yeraltı ve Yerüstü Devrimci Maden İşçileri Sendikası (Yeraltı Maden-İş) DİSK’e katılma kararını DİSK’e iletti. 20 Temmuz 1975’de kurulan Yeraltı Maden-İş’in 9 gün sonra DİSK’e katılma başvurusu “usulüne uygun yapılmadığı” gerekçesiyle geri çevrilmişti.
  • 1978- Sağmalcılar Cezaevi’nde ülkücüler solculara saldırdı; 1 ölü.
  • 1978- Zeytinburnu/Yeşiltepe’de duvarlara yazılan sloganları silen belediye zabıtalarına MHP İlçe binasından çıkıp saldıran ve kaçan grubun ardından binada arama yapan polis, gizli bir geçitte otomatik tüfek mermileri ve dinamit lokumları buldu, 16 kişi gözaltına alındı.
  • 1978- Kayseri’de TSİP (Türkiye Sosyalist İşçi Partisi) il binası bombalandı, TÖB-DER binası 2.kez taş yağmuruna tutuldu.
  • 1978-  THKP-C mahkumları Yusuf Küpeli ve Nahit Tören: “Bireysel terörün mahkum edilmesi şart, bu mücadele yeterince verilmiyor.” (Uğur Mumcu’nun Niğde Cezaevi’ndeki devrimci mahpuslarla röportajından-Cumhuriyet)
  • 1979- Nikaragua’da Devrim Hükümeti, diktatör Somoza ve yakınlarının 85 şirketine ve 2 milyon dönüm toprağına el koydu.
  • 1979- Bossa Fabrikası’ndaki direnişte gözaltına alınıp Ceyhan yolu üzerindeki polis okulunda tutulan 900’e yakın işçi kimlik kontrollerinin ardından serbest bırakıldı.
  • 1979-  “Atlının Türküsü” ile 5.uzunçalarını yayınlayan Z.Livaneli: “Türkülerimiz binlerce yıl yeraltında kalmış tarihsel yapıtlar gibi gün ışığına çıkarılmayı ve kirden-pastan ayıklanmayı bekliyor. Halk ve müziği yaşıyor, halk nasıl dondurulamazsa müziği de dondurulamaz.”
  • 1980- DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk (Cumhuriyet Röp.): “CHP’nin faşist cephe karşısında tarafsız kalmaya çalışması sorumsuzluktur”.
  • 1980 - Çin'de Mao dönemi resmen tarihe karıştı. Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi, Mao ile ilgili tüm resim, demeç ve afişleri yasakladı.
  • 1980-  Ankara’da komiser yardımcılığı kursuna girecek polis memurlarına yönelik sözlü sınavda dinle ilgili sorular soruldu.
  • 1981- Partizan Dergisi Yazı İşleri Müdürü İ.Aşık, “Yayın yoluyla komünizm propagandası yapmak”tan Askeri Mahkeme’ce 7.5 yıl hapse mahkum edildi.
  • 1982- Valiliklere gönderilen genelge ile Doğu-Güneydoğu halkoyunlarının “Türkçe’den başka bir dile yer verilmeden söyletilmesi” istendi.
  • 1984- Uluslararası Para Fonu, IMF’nin isteği doğrultusunda faiz oranları değiştirildi, üç aylık faiz yüzde 53 oldu.
  • 1987- Koşulların iyileştirilmesi, baskıcı yönetimin terkedilmesi vb. taleplerle Bursa, Eskişehir ve Gaziantep Cezaevlerinden sonra Erzincan ve Çanakkale Cezaevlerinde de 300’e yakın tutuklu ve hükümlü açlık grevine başladı.
  • 1987- G.Afrika’da beyazların altıda biri kadar ücret alan 340 bin maden işçisinin 44 altın ve kömür madenindeki grevi sürüyor.
  • 1988- Nusaybin’de Abdulvahap Kurt, jandarmanın 20 yaşındaki oğlu Bilal Kurt’un sebepsiz yere öldürdüğünü SHP heyetine anlattı.
  • 1988-  Dev-Yol davası duruşmasında Oğuzhan Müftüoğlu ortak savunmayı okumaya devam etti. İzleyiciler alkışlı tempo tuttu.
  • 1988-  Yakınları, Buca Cezaevi’ndeki tutuklu ve hükümlülere tek tip elbise giymedikleri için işkence yapıldığını söyledi.
  • 1990- TİP (Türkiye İşçi Partisi) eski Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar: “Asıl üzerine gidilmesi gereken Leninist parti modeli; demokrasisiz sosyalizm olmuyor.” (Cumhuriyet’te Uğur Mumcu söyleşisi)
  • 1991- Grevlerinin 81.gününde Kartal ve E.Kapı Halk Ekmek fabrikalarındaki 500 işçi Ankara’ya gidip E.İnönü’yle görüşmek için yola çıktı.
  • 1993- Özgür Gündem Gazetesi Bitlis muhabiri Ferhat Tepe’nin kaçırılarak öldürülmesini protesto için İzmir ve Adana’da vilayet binalarına siyah çelenk bırakmak isteyen Özgür Gündem çalışanları polislerce engellendi.
  • 1994- İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce kapatılan Suser A.Ş.çalışanı 1.200 işçi başka bir birimde istihdam edilmeleri talebiyle Belediye’ye yürüdü.
  • 1995- Suudi Arabistan’da dört Türk vatandaşı kılıçla başı kesilerek idam edildi. 14 ağustosta iki Türk vatandaşı daha aynı yöntemle idam edildi. 17 ağustosta Başbakan Tansu Çiller, idamların durdurulması için Prof.Dr. Nevzat Yalçıntaş’ı Suudi Arabistan’a özel elçi olarak gönderdi. 20 ağustosta Suudi Hükümeti, Türkiye’nin girişimiyle idamları durdurduğunu açıkladı.
  • 1996- Kıbrıs’ta motosikletli Rumlar sınır delme eylemi yapmak istedi. Eyleme Türkiye’den giden “ülkücü”ler müdahale etti: 1 Rum eylemci öldü.
  • 1996-  12 Eylül 1980 darbesinden sonraki 16 yılda 3 bin 27 yeni vakıf kuruldu. Eğitim veren 773 vakıftan 477 adedi dini amaç güdüyor.
  • 1998- Halkevleri Dikmen Şubesi Başkanı ve 4 Yönetim Kurulu üyesi düzenlenen bir konserdeki sloganlar ve konuşmalardan dolayı 1’er yıl hapse mahkum oldu. Ayrıca Halkevleri Dikmen Şubesi’nin kapatılmasına karar verildi.
  • 1999- DİSK/Nakliyat-İş, Uluslarası Tahkim’e destek veren Ecevit, Bahçeli, Yılmaz, Bakanlar Kurulu ve Milletvekilleri hakkında suç duyurusunda bulundu.
  • 1999 - Yüzyılın son tam güneş tutulması Türkiye’den de çeşitli illerden izlendi.
  • 2000- Ankara DGM, Fethullah Gülen’in tutuklanmasına karar verdi. Nur Cemaatı lideri Fettullah Gülen hakkında ‘çete kurmak ve yönetmek’ iddiasıyla gıyabi tutuklama kararı verildi. Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Fettullah Gülen için Kırmızı Bülten çıkartılması istendi.
  • 2000-  Eski Bosna Sırp lideri Radovan Karaciç ABD’de gıyabında ilk kez resmi mahkum edildi. Tecavüze uğrayan 12 Boşnak kadının açtığı davada 745 milyon dolar tazminat cezası aldı.
  • 20000- YÖK’ü ve Ağırlıklı Orta Öğrenim Başarı Puanı uygulamasını İstanbul/Aksaray ÖSYM binası önünde protesto etmek isteyen İDLB üyeleri gözaltına alındı.
  • 2001- F Tipi cezaevlerinde tecrite karşı 297.güne giren ölüm oruçlarına K.Armutlu’daki evlerde destek verenler kitle örgütlerince ziyaret edildi.
  • 2002- 1991’de Azerbaycan’dan tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Dağlık Karabağ’da üçüncü kez devlet başkanlığı seçimi yapıldı. Arkadi Gukasyan yeniden devlet başkanı seçildi.
  • 2002 - Almanya'nın Münih kentindeki 18. Avrupa Atletizm Şampiyonası'nda kadınlar 1500 metrede Süreyya Ayhan, altın madalya kazandı.
  • 2003- NATO, Afganistan’daki ISAF’ın (Uluslararası Güvenlik Destek Gücü) komutasını törenle devraldı. Kuruluş, 54 yıllık tarihinde ilk kez Avrupa-Atlantik dışında operasyonel bir görev üstlendi.

  • 2004 - Kocaeli'nin Tavşancıl kasabasında, saat 16:51'de Başkent ve Adapazarı Ekspresleri kafa kafaya çarpışarak kaza yaptı. Kazada ikisi anne ile kızı olmak üzere 8 kişi öldü, 88 kişi yaralandı.
  • 2005- Pakistan konvansiyonel ve nükleer başlık taşıma kapasiteli 500 km mevzilli bir cruise füze denemesi yaptı.
  • 2005- TÖB-DER’in son genel başkanı Gültekin Gazioğlu’nun cenazesi düzenlenen törenin ardından alkışlarla memleketi Trabzon’a gönderildi.
  • 2006- BM, İsrail ve Hizbullah’ın saldırılarını karşılıklı durdurmalarını öngören tasarıyı nihayet kabul etti. Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora karara destek verdi.
  • 2006- İran’da, 12 kişinin öldüğü saldırıya katılmaktan ölüm cezasına çarptırılan Necip Karzahi idam edildi. Karzahi Cundullah örgütü üyesiydi.
  • 2008- Erzincan’ın Kemah İlçesi’nde, Acemoğlu Köprüsü yakınında yola döşenen mayın patladı. Patlamada ilk belirlemelere göre biri yüzbaşı 9 asker öldü.
  • 2015- Son AKP-CHP görüşmesine 1 gün kala Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP ile koalisyonun uzak olduğu, MHP ile de görüşülmesi gerektiği vb. açıklamalarla koalisyon umutlarını boşa çıkardı. Davutoğlu “Görüşmeden mucize beklemeyin” derken, Kılıçdaroğlu (STK’lara): ”Bence olmayacak” dedi.
  • 2015- HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, Temmuz’un son haftası içinde 9 kişinin yargısız infaz ve faili meçhul biçimde öldürüldüğü iddiasıyla Birleşmiş Milletler’e başvurdu.
  • 2015-Yunan hükümetinin 86 milyar avroluk “Üçüncü Kurtarma Paketi”yle ilgili Avrupalı kurumlarla sürdürdüğü müzakerelerde anlaşmaya varıldı.
  • 2016- Niğde’de Kınık Höyük’te yapılan kazı çalışmalarında Pers dönemine ait 2 bin 500 yıllık tapınak bulundu.
  • 2016- Sakarya’da, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında eski milletvekili Hakan Şükür hakkında “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan resen yakalama kararı çıkarıldı.


  • 2017 - Eren Bülbül, (d. 2002)  Maçka ilçesinde 11 Ağustos 2017'de PKK'lı teröristlerin erzak çaldığını ihbar eden ve girdikleri evi gösterirken teröristlerin açtığı ateşle Jandarma Astsubay Başçavuş Ferhat Gedik ile birlikte şehit olan Eren Bülbül.
  • 2020 - Koronavirüs salgınına karşı ilk aşı, Rusya Sağlık Bakanlığı tarafından tescillendi

     


DOĞUMLAR:

  • 1833 - Robert G. Ingersoll (Yates County, 11 Auğustos 1833 – 21 Temmuz 1899), "The Great Agnostic" lakaplı Amerikalı hatip, aktivist ve politik lider. 11 Auğustos 1833 tarihinde Kalvinist bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Erken yaşta evinden ayrıldı ve öğretmenlik yapmaya başladı. Daha sonra kardeşi ile birlikte bir hukuk bürosu dahi kurdu. ABD'deki köleliğe karşı tavır aldı. İllinois valisi olmayı isteyen Ingersoll politikaya atıldıysa da, muhafazakâr olmaması sebebiyle Cumhuriyetçiler tarafından cazip görülmedi. 1870'lerden itibaren geleneksel inançlara karşı hür düşünceyi savunarak dersler verdi. 1884 senesinde Amerikan Seküler Birliği'ni kurdu ve özgür düşünceyi savunmaya devam etti. Ingersoll, devlet ve kilise ayrımının yanı sıra ordudan din görevlilerinin çıkarılmasını da talep ediyordu.
  • 1837 - Sadi Carnot, Fransız siyasetçi, Fransa'da Üçüncü Cumhuriyet döneminin beşinci cumhurbaşkanı (d. 1894)
  • 1858 - Christiaan Eijkman (d. 11 Ağustos 1858 - ö. 5 Kasım 1930), Hollandalı tıp doktoru ve fizyoloji profesörü. Beriberi hastalığının kötü beslenme ile ilgili olduğunu göstererek vitaminlerin keşfinde öncü olmuştur. Çalışmaları sayesinde Sir Frederick Hopkins ile birlikte 1929 yılında Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülünü kazandı
  • 1892 - Eiji Yoshikawa, Japon tarih romancısı (ö. 1962)
  • 1902 - Alfredo Binda, İtalyan eski profesyonel yol bisikleti yarışçısı (ö. 1986)
  • 1925 - Arlene Dahl, Amerikalı sinema oyuncusu
  • 1932 - Fernando Arrabal, İspanyol oyun yazarı, senarist, film yönetmeni, romancı ve şair

  • 1932 - Peter Eisenman, Amerikalı mimar ve mimarlık teorisyeni
  • 1933 - Jerzy Grotowski, tiyatro kuramcısı, yönetmen, eleştirmen, oyuncu ve eğitimci (ö. 1999)
  • 1943 - Pervez Müşerref, Pakistanlı asker, siyasetçi ve Devlet Başkanı
  • 1944 - Ian McDiarmid, İskoç tiyatro ve sinema oyuncusu.


  • 1946 - Marilyn vos Savant  ( d. 11 Ağustos 1946) "En yüksek IQ (228 IQ)"' kategorisinde Guinness Rekorlar Kitabı'nda yer alan Amerikalı dergi köşe yazarıyazarokutman, ve oyun yazarı. 1986'dan beridir çeşitli konularda okuyuculardan gelen soruları ve problemleri çözdüğü  Parade dergisinde Ask Marilyn ("Marilyn'e Sor") köşesini yazmaktadır.
  • 1949 - Ian Charleson, İskoç aktör ve sahne sanatçısı (ö. 1990)
  • 1950 - Steve Wozniak, ABD doğumlu bilgisayar mühendisi
  • 1953 - Hulk Hogan, Amerikalı güreşçi
  • 1955 - Nur Yerlitaş, Türk moda tasarımcısı
  • 1962 - Bahar Öztan, Türk sinema oyuncusu
  • 1965 - Embeth Davidtz, Amerikalı oyuncu
  • 1965 - Viola Davis, Amerikalı aktris
  • 1966 - Juan María Solare, Arjantinli besteci ve piyanist
  • 1967 - Massimiliano Allegri, İtalyan teknik direktör ve eski futbolcu
  • 1968 - Özlem Çerçioğlu, Türk siyasetçi
  • 1971 - Ferhat AtikKıbrıslı senarist, yönetmen, yazar ve araştırmacı
  • 1980 - Okan Çabalar, Türk oyun yazarı ve tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu
  • 1983 - Chris Hemsworth, Avustralyalı aktör
  • 1984 - Lucas Di Grassi, Brezilyalı araba yarışçısı


      ÖLÜMLER:

10 Ağustos 2022 Çarşamba

Çalınan sorulardan Çelebigiller’e - Fatih Yaşlı / SOL

 


KPSS sorularının çalınması ve sonrasında yaşananların, failler kim olursa olsun, bu tablo içerisine yerleştirilerek okunması gerekiyor.

Türkiye geçen haftadan beri bir kez daha bir sınav hırsızlığını, çalınan soruları konuşuyor. Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda (KPSS) tam olarak ne olduğu, soruları kimlerin çaldığı ve kimlere verdiği henüz net bir şekilde bilinmese de ortada skandal denilebilecek bir durum olduğu açık.

Lafı hiç dolandırmadan söyleyecek olursak, bu durum bizzat rejimin doğasından kaynaklanıyor. Devlet aygıtının mimarisinin giderek “feodal” bir görünüme kavuşması, yani farklı klik, hizip, cemaat ve tarikatların devlet kurumlarını ve bürokrasiyi birer derebeyliği, birer arpalık gibi bölüşmesi, hukuk, liyakat ve kurumsallığın ortadan kalkması, bir çözülüş ve çürümeyi de kaçınılmaz olarak beraberinde getiriyor.

AKP iktidarı en başından itibaren bir ittifaklar ve gayri resmi koalisyonlar iktidarı olarak kendini var etti; Gülen Cemaati ve liberallerden, MHP ve Aydınlıkçılara-ulusalcılara uzanan değişkenlikte ittifaklar kuruldu, ittifaklar dağıldı, rejim inşası yoluna ancak böyle devam edebildi. Bunun sonucu ise gücün bir yandan Erdoğan ve Sarayda toplanması ama bir yandan da iktisadi ve siyasi rantın bölüşümüne talip farklı güç odaklarının devlet aygıtına yerleşmesi oldu. AKP ve müttefikleri, her uğrakta değişecek bir şekilde, iktisadi ve siyasi rantın başını tutmak adına kurumlardan ve kadrolaşmadan pay aldılar.

Böylece, zenginliğinin kaynağı bizzat devlet mimarisi içerisinde tuttuğu yer olan, farklı güç odaklarından oluşan ve “asalak” diye tabir edebileceğimiz bir zümre ortaya çıktı. Ekonomik krizle ve önemli belediyelerin kaybıyla birlikte pasta küçülmeye başlayınca, bir yandan sözünü ettiğimiz hizip ve klikler arası rekabet arttı hem de rantın sürekliliği adına illegal faaliyetler üzerine kurulu karanlık bir ilişkiler ağı ortaya çıktı.

Dinselleşme ise tüm bu sürecin tuzu biberi oldu ve Gülen Cemaati’nin boşalttığı yeri tutmak adına, tarikat ve cemaatler hem devlet içerisindeki örgütlenmelerini yoğunlaştırdılar hem de aralarındaki rekabeti hızlandırdılar. Sonuçta devleti ve toplumu dinselleştirme projesiyle ranttan payını alma ve zenginleşme mücadelesi tarikat ve cemaatler açısından birbirinden ayrıştırılamaz hale geldi.  

KPSS sorularının çalınması ve sonrasında yaşananların, failler kim olursa olsun, bu tablo içerisine yerleştirilerek okunması gerekiyor. Çözülüş ve çürüme dediğimizde bir teşbih yapmıyor, bir alegoriye başvurmuyor, hakikatin ta kendisini dile getiriyoruz; rejimin inşa ediliş biçimi ile ortaya çıkan devlet mimarisi çözülüş ve çürümeyi kaçınılmaz kılıyor.

Çözülüş ve çürüme derinleştikçe iktidarın yaşadığı hegemonya krizi de derinleşiyor; iktidar meşruluğunu yeniden üretmekte, halka yeni bir hikâye anlatmakta giderek zorlanıyor. Cumhur
İttifakı’nın “normal” yollardan yapılacak “serbest” bir seçimden sandıktan bir kez daha başarıyla çıkma şansı giderek azalıyor.

Tam da bu nedenle bir kez daha “beka” söylemi devreye sokuluyor, meselenin ülke açısından bir varlık-yokluk meselesi olduğu öne sürülüyor, iktidarın kaderi ve bekasıyla Türkiye’nin kaderi ve bekasının birbirinden ayrıştırılamaz olduğu, iktidarın kaybetmesi halinde Türkiye’nin de kaybedeceği iddia ediliyor.

Türkiye sahiden de bugün bir “beka” meselesiyle karşı karşıya, evet bu doğru. Çünkü ekonomik, siyasal ve toplumsal krizleri bir arada yaşayan, gelir dağılımındaki adaletsizliğin korkunç boyutlara vardığı, kurumları çürümüş, hukuk ve liyakatin ortadan kalktığı, yozlaşmanın alıp başını gittiği, bütün fay hatları kırılmaya yakın derecede gerilmiş ve bu nedenle de her türlü provokasyona açık bir ülke var karşımızda.  

İşin ironik ve hatta trajikomik yanı ise hem son yirmi yılda izledikleri politikalarla bu tabloyu itinayla yaratanların kendilerini kurtarıcı olarak sunabilmekten ve beka mücadelesinden söz etmekten en ufak bir hicap duymamaları hem de düne kadar kendilerini “muhalif” saflarda var edenlerin, benzer bir ar damarı çatlamasıyla bu sözde mücadele adına iktidara yanaşmaları, iktidar saflarına katılmaları.

Bunun son örneğini kumpas davaların sembol isimlerinden Mehmet Ali Çelebi’nin manevra kabiliyeti ile gördük. Cumhur İttifakı’na doğru ihtirasla yaptığı çılgın koşuyu muhtemelen kamuoyunun sert tepkisi nedeniyle şimdilik yavaşlatan Çelebi’nin yaptığı şeyi “Türkiye’nin egemenlik mücadelesi” üzerinden açıklaması tesadüf değil elbette.

Tıpkı dünün yetmez ama evetçilerinin AKP’ye “vesayetle mücadele” adına destek vermeleri gibi bugünün yetmez ama evetçileri de bugünün Çelebigilleri de “beka/egemenlik mücadelesi”nden söz ediyor, iktidar saflarındaki yerlerini almalarını bunun üzerinden açıklıyorlar çünkü.

Buna göre devlete, bekaya, egemenliğe yönelik bir tehdit söz konusu ve ortada siyaset üstü bir mücadele var. İşte bu Çelebigiller de toplumu o mücadeleye katılmaya çağırıyorlar, Perinçek’lerin Feyzioğlu’ların, Çelebi’lerin kurduğu koronun “milli birlik beraberlik” şarkıları söylemesinin nedeni bu.

Oysa az önce söylediğim üzere, Çelebigillerin bugün “beka mücadelesi” adına kendilerinin destek verdikleri ve toplumdan da aynı desteği istedikleri güçler, beka meselesini yaratanların ta kendileri. Dolayısıyla ortada ülkeyi bu duruma getirenlere, ülkeyi bu durumdan çıkarmaları için destek verilmesi gibi bütünüyle akıl ve mantık dışı bir talep var.

Ancak mesele sadece bu değil. Kendilerini Cumhuriyetçi ya da Atatürkçü olarak adlandıran Çelebigiller, üzerini istedikleri kadar “beka” örtüsüyle ve hamaset edebiyatıyla örtmeye çalışsınlar, bu iktidarın 1923 Cumhuriyeti’ni yıkıp yerine kendi rejimini inşa ettiği gerçeğini saklayamıyorlar. Çelebi’nin bizzat kendisinin o rejim inşasının temel ayağı olan kumpas davalarla yıllarca hapiste yatmış olması ise insana “başkası adına utanmak”tan başka bir seçenek bırakmıyor.

1923 Cumhuriyeti’ne yönelik siyasal İslamcı çökertme projesi, satılan milyarlarca dolarlık kamu varlığı, yok edilen kurumsallık, yargı ve üniversite, ortadan kaldırılan hukuk, yoksullaştırılan bir toplum, mafyatik yapılara, tarikatlara, cemaatlere teslim edilen, emperyalizm karşısında her türlü operasyona açık hale getirilen bir ülke…

Bakın beka meselesinden mi söz ediyorsunuz, beka meselesi tam olarak bu. Bu meseleyi yaratanların kimler oldukları da, nasıl yarattıkları da belli. Böyle değilmiş gibi yapmak, hele hele bu meselenin faillerini topluma kurtarıcı diye sunmak ise dümdüz üçkâğıtçılık, dümdüz sahtekârlık.

Türkiye’nin bir beka meselesi, vermesi gereken bir beka mücadelesi var, evet bu doğru ama buradan çıkış bu meselenin yaratıcılarıyla da onların karşısında –mış gibi yapanlarla da olmayacak. Türkiye toplumu bir varlık-yokluk mücadelesi verecekse, bunu neoliberal talan ekonomisine karşı kamuculuk diyerek, dinselleşmeye karşı laikliği savunarak, emperyalizme karşı bağımsız bir Türkiye için mücadele ederek verecek.

Bunları bir arada, ortak bir iradeyle, “bu düzeni değiştireceğiz” iddiasıyla ve omuz omuza verip yapmadığı sürece mi? O zaman sadece soruları değil hayatını da çaldırmaya devam edecek, daha çok Çelebigiller görecek.

Fatih Yaşlı / SOL


CIA ajanı Henri Barkey ile yemek yiyen kadını Zafer Arapkirli açıkladı - YENİÇAĞ

 

FETÖcü Mehmet Baransu Mavili Kadın olarak bilinen kişiyi Ankara'daki otelde devletin gizli bilgilerini almakla suçlamıştı. Peki kim korudu bu mavili kadını? 6 yıl neden herkes bildiği halde saklandı. Gazeteci Zafer Arapkirli'nin kişisel twitter adresinden 'mavi elbiseli kadın olayı' başlığıyla yaptığı paylaşım sosyal medyada gündem oldu.

Eski CIA Danışmanı Henri Barkey’in 18 Temmuz 2016’da Karaköy’de kiminle yemek yediğine ilişkin bir tanık ifadesi ortaya çıktı. O gece orada bulunan ve iddianamede de ismi geçen Sylvia Tiryaki’nin ilk defa yayımlanan ifadesine göre, Henri Barkey o gece Osman Kavala ile değil, 35-40 yaşlarında mavi elbiseli bir kadınla yemek yedi. Ancak Terörle Mücadele Şubesi’nin aldığı bu tanık ifadesinin, casusluk iddianamesini yazan dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Vekili Hasan Yılmaz tarafından iddianameye konulmadığı ortaya çıktı.

18 Temmuz 2016 tarihinde İstanbul Karaköy Lokantası’ndaki bir akşam yemeği günlerdir konuşuluyor. Çünkü o yemek, iş insanı Osman Kavala hakkında hazırlanan casusluk iddianamesinin en önemli parçasıydı.

İddianameye göre, Osman Kavala ve ABD’li akademisyen Henri Barkey o yemekte buluşmuştu. Henri Barkey’in “Ben o gece Osman Kavala ile değil, tanınmış bir gazeteciyle birlikteydim” açıklaması sonrası o gazetecinin Aslı Aydıntaşbaş olduğu ortaya çıktı.

Tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden yazılı açıklama yapan Osman Kavala, “Savcılık Henri Barkey ile yemek yemediğimi gayet iyi biliyordu. Emniyet görevlileri lokantada yaptıkları araştırmada, o akşam kimlerin hangi masalarda oturduğu bilgisine ulaşmıştı. Emniyet’te yapılan sorgumda da bu durum teyit edilmişti” dedi.

Öte Yandan FETÖ'cü Mehmet Baransu da 2012 yılında Aslı Aydıntaşbaş'ın devlete ait belgeyi almak için  otelde birlikte olduğunu ima ettiği tweetler atmıştı.


Gazeteci Zafer Arapkirli'nin konuyla ilgili "Burada 3'lü bir sıkıntı var" paylaşımı dikkat çekti.

İşte Arapkirli'nin kişisel twitter adresinden yaptığı paylaşımlar...

"MAVİ ELBİSELİ KADIN OLAYI

Osman Kavala yargılamasında açılan "Casusluk suçlaması" başlığında, ilginç bir aşamaya gelindi. Kavala'nın, Karaköy'deki restoranda (iddia edildiği gibi) CIA'ci Barkey ile yemek yiyen kişi olmadığı, o kişinin Aslı Aydıntaşbaş olduğu artık kesinleşti.

2 - Bunu hem Barkey'in 6 yıl gecikmeli itirafından, hem Aydıntaşbaş'ın (üstü kapalı) anlatımından, hem de tutanaklardaki bir başka kadının ifadesinden anlıyoruz. Ama bu ifşaat, ortadaki ayıpları, çirkinlikleri ve hukuk cinayetini ortadan kaldırmıyor.

3 - Barkey-Kavala ilişkisini/dostluğunu, bunun muhtevasını bilemeyiz. Zaten bunun dava ile de, dosyadaki somut delillere dayanmayan suçlamalar ile de bir ilgisi yok. Kişilerin, sosyal-siyasal-mesleki-kişisel konumlarından, ilişkilerinden yola çıkılarak, delilsiz suç isnadı olmaz.

4 - Barkey-Aydıntaşbaş ilişkisini ise merak etmek, bunu sorgulamak, dahası bu buluşmanın neden (Kavala'nın onca yıllık mağduriyeti pahasına) gizli tutulduğunu irdelemek gereklidir. Bu iş, öyle "bize ne ya" denilip geçilebilecek türden bir iş değildir.

5 - Bizim, yani gazetecilik mesleği açısından bu sorgulamayı yapmak, hem mesleki hem de kamusal bir yarar içerir. Çünkü, (Barkey'in dünyası kendisini ilgilendirir ama) söz konusu Mavi Elbiseli Kadın (Aslı Aydıntaşbaş), bu ülkede gazeteci olarak bilinmektedir. Sorun buradadır.

6 - Yıllardır bizim piyasada "Dış/iç politika uzmanı" olarak yorumları ile öne çık(arıl)an bu kişi (Mavi Elbiseli Kadın) aynı zamanda tartışmalı bir misyonu olan bir ABD'li düşünce kuruluşu ile de geçmişte (şimdi?) yaptığı çalışmaları ile anılmaktadır.

7 - Bu kuruluşun faaliyetleri, pekala, bir gazetecinin "gazetecilik faaliyeti ile bağdaşıp bağdaşmayacağı sorgulamasına muhtaç" bir kapsamda sayılır. Kimseyi suçlamak amacıyla söylemiyorum. Ama bu sorgulamayı yapmak, "gazetecilik mesleğini temiz tutmak" adına gereklidir.

8 - Nitekim, Barkey gibi geçmişi ve "hesabına çalıştığı kurum" pek temiz sayılmayacak biri ile "gazetecilik mesleği kapsamında" mı, yoksa hangi bağlamda görüştüğü açığa kavuşmalıdır, Mavi Elbiseli Kadın'ın.

9 - The Western Policy Center Analisti sıfatı ile yıllarca görev yaptığı bilinen Mavi Elbiseli Kadın'ın, aynı zamanda "Gazeteci" sıfatı ile kiminle ne görüştüğü, niye görüştüğü, bu görüşmeyi (yıllardır bir davayı aydınlatabileceği halde) niye gizlediği, pekala merak edilir-ederiz.

10 - Çıkıp da, "Ben Osman'ın bilgisi dahilinde gizledim" açıklaması yapması da kimseyi (kusura bakmayın) kesmez. Nitekim "Osman (Kavala)" da, kibar bir sitemle bu konudaki rahatsızlığını artık gizlememektedir.

11 - Burada 3'lü bir sıkıntı vardır. 
a) Kavala'nın haksız yere tutukluluğu bu "gizem" nedeniyle yıllarca uzamıştır, b) Kavala dosyası  üzerinden Gezi Direnişi üzerine bir tür "dış mihrak-dış parmak" lekesi bulaşmıştır. c) Gazetecilik mesleği adına sorgulama gereği doğmuştur.

12 - Sonuç olarak: Mavi Elbiseli Kadın'ın, kapsamlı bir mülakat ya da "açık, şeffaf, detaylı, dürüst bir açıklama ile olayı iyice aydınlığa kavuşturması şart olmuştur. Kimseyi linç, karalama, mahkum etme gibi bir amacımız yok. Ama bilmek istiyoruz. Ne iş? NE İŞ?"

YENİÇAĞ