18 Ağustos 2022 Perşembe

İnsanlık adına " Bir arpa boyu yol" alınmış mı? - (18 AĞUSTOS)

 

    OLAYLAR:

  • 1235 - Lozan'da büyük yangın.
  • 1789- Liège’de (Belçika) ihtilal.
  • 1791- Rus Savaşı’nın sonu. İngiltere, Prusya ve İspanya’nın arabuluculuğuyla, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında, sekiz aylık bir süre için Kalas Mütarekesi imzalandı.
  • 1868 - Fransız astronom Pierre Janssen, helyum elementini keşfetti.
  • 1877 - Asaph Hall, Mars'ın uydusu Phobos'u keşfetti.
  • 1909- İngiltere’de seçme ve seçilme hakkı isteyen kadınlar, başbakanın trenini taşladı.
  • 1917 – Büyük Selanik yangını: şehrin %30’dan fazlası harab oldu, 70.000 kişi evsiz kaldı.
  • 1920 - ABD'de kadınlara oy hakkı tanındı.
  • 1934- İkinci Dil Kurultayı başladı.
  • 1936- Radyoların işletilmesi yetkisi Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi’ne,  PTT’ye verildi.
  • 1938- Tan gazetesinde Ahmet Emin Yalman’ın Atatürk’ün sağlığı ile ilgili bir makalesi yayınlandı. Gazete bu makale yüzünden  itibaren 3 ay süreyle kapatıldı.
  • 1944-  Fransa’da genel grev; Nazi işgali ve işbirlikçi yönetim altındaki Paris’te komünist CGT’nin genel grev çağrısı ayaklanmaya dönüştü, barikatlar kuruldu. 
  • 1944- Yahudiler Fransa’daki toplama kampı Drancy’den kurtuldular.
  • 1949- Erzurum, Erzincan ve Bingöl deprem:  315 kişi öldü.
  • 1952 – İzmir, NATO’nun Güneydoğu Karargah Merkezi oldu.
  • 1954- Millet gazetesi yazarı Nurettin Ardıçoğlu ile yazı işleri müdürü Hüsnü Söylemezoğlu 7’şer ay hapis cezasına çarptırıldılar. Gerekçe Nurettin Ardıçoğlu’nun gazetede yayımlanan “Amerikalı Dostlara Açık Mektup” adlı yazısıydı.
  • 1958 - Vladimir Nabokov'un romanı LolitaABD'de yayımlandı.
  • 1961 - Türkiye'de ilk kez bir banka soyuldu. Bankayı soyan Necdet Elmas, 30 Ağustos'ta Darıca'da yakalandı.
  • 1964- Irkçı politikaları nedeniyle Güney Afrika olimpiyat oyunlarından çıkarıldı. Güney Afrika’nın “apartheid” (etnik arındırma) yüzünden olimpiyatlara katılması yasaklandı (1992 Barcelona Olimpiyatları’na kadar katılamadı).
  • 1964 - Türk güreşçiler, Tokyo'da düzenlenen 1964 Yaz Olimpiyatları'nda 2 altın, 3 gümüş ve 1 bronz madalya kazandılar.
  • 1968- El arabalarının zabıtalarca toplanmasına karşı üzerlerinde “İş”, “Aş” ve “Açız” yazılı çuvaldan elbiselerle Beyazıt’ta toplanan 200 kadar seyyar satıcı Taksim’e yürüdü; İTÜ önünde “Kahrolsun Amerika” sloganlarıyla Vedat Demircioğlu için saygı duruşunda bulundu.
  • 1968-  Kayseri/Pınarbaşı’da Cahit Atay’ın “Kerpiç Memet”ve”Pusuda” eserlerini oynamak isteyen bir tiyatro grubu, tehdit nedeniyle ilçeyi terk etti. Bir bakkalın ”bu oyunlarda komünistlik var” sözleriyle galeyana gelip oyuncuların etrafını saran ahali ilçeyi terke zorladı.
  • 1968- Düzce İmam Hatip Okulu’nda birçok “cürüm işleyen” Matematik öğretmeni Hasan Dalgıç işten el çektirildi.
  • 1968-  Ankara Sanat Tiyatrosu (AST), İstanbul turnesinde 30 Ağustos’tan itibaren Gorki’nin “Küçük Burjuvalar” ve Fikret Otyam’ın “Mayın” adlı yapıtlarını sergileyecek.
  • 1971 - Vietnam Savaşı: Avustralya ve Yeni Zelanda, askerlerini Vietnam'dan çekme kararı aldılar.
  • 1975- Berec Pil’de 1 haftadır direnişte olup çalışmayarak Fabrika’nın karşısındaki arsada toplanan 1.365 işçi polisçe dağıtıldı. Kimsan-İş’e geçmeleri için baskı yapılıp 3 temsilcinin atılması üzerine DİSK/Petkim-İş’li işçiler direnişe geçmiş ve 26 işçi daha atılmıştı. Sabah fabrika civarında gözaltına alınmak istenen silahlı bir kişi 2 polisi yaralayıp yaralı olarak yakalanmış, 18 işçi gözaltına alınmıştı.
  • 1975- İstanbul Hasköy’deki Kısmet Fermuar fabrikasında 6 arkadaşlarının işten çıkarılması nedeniyle 14 gündür direnişte olan işçiler toplum polisi tarafından coplanarak dağıtıldı. Direnişteki işçilerden 70 kadarının da 4 Ağustos’tan bu yana işten çıkarıldığı öğrenildi.
  • 1977- “Halkın Birliği” gazetesi sahibi Hayrabet Honca Ankara 1.Şube Müdürlüğü’nde işkence gördüğü iddiasıyla Yenimahalle Savcılığı’na başvurdu.
  • 1979- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Faruk Sükan  “Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel ve ailesinin 361 milyon liralık vergi borcu olduğunu” açıkladı.
  • 1979- Kırıkkale ÜGD üyesi ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi 3.sınıf öğrencisi Sabri Köksal, akraba ziyaretine gittiği Kayseri’de solcu bir öğretmene benzetilerek Adana’dan gelen Esat Yanar adlı ülkücünün silahlı saldırısında hayatını kaybetti. Eski Emniyet Müdürü ve AKP milletvekili Oğuz Kaan Köksal’ın yeğeni olan öldürülen ülkücü Sabri Köksal’ın babası, MHP Genel Merkezi’nde A.Türkeş ile görüşerek katilin polise teslim edilmesini sağladı. Olay, gazeteci Recep Bulut’un yazdığı “İnfaz Çetesi” adlı kitapta anlatıldı. 
  • 1980-  Mamak Askeri Cezaevi’nden kaçırılan Balgat Katliamı idam hükümlüsü 2 ülkücüden Mustafa Pehlivanoğlu Kütahya’da yakalandı.
  • 1980-  Sıkıyönetim 20 ilde 2 ay daha uzatıldı.
  • 1982- Uyuşturucu kaçakçılığından Fransa’da 10 yıl hapis yatıp Türkiye’ye gönderilen MHP eski senatörü Kudret Bayhan 16 yıl hapse mahkum edildi.
  • 1982-  Güneş gazetesi yayına yeniden başladı.
  • 1983- Barış Derneği Davası’nda Köy-Koop Başkanı Nedim Tarhan: “Barışı sağlamanın yolu sömürüye, bağımlılığa hayır demekten geçer”
  • 1985-  İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, “AIDS homoseksüellere Tanrının bir gazabıdır” dedi.
  • 1985-  Ankara Üniversitesi Yönetim Kurulunca görevlerine dönme başvuruları reddedilen 1402’lik profesörler Danıştay’a, doçentler İdare Mahkemesi’ne başvuracaklarını açıkladılar.
  • 1989- Aydın E Tipi Cezaevi’nde tutuklu ve hükümlülerin ölüm orucunun 50.gününde birçok mahpusta kısmi felç görüldü.
  • 1989- Yapı ve Kredi Bankası’nda tehdit ile BANKS’tan istifa ettirildiklerini söyleyen çalışanlar maskeli basın açıklaması yaptı.
  • 1989 - Tadeusz Mazowiecki, Polonya'da Doğu Avrupa'nın komünist olmayan ilk Hükümeti'nin ilk Başbakanı oldu.
  • 1990- İstanbul/Hilton’da Toleyis üyesi 300 işçi greve başladı; bu 1975’deki “direniş” dışındaki ilk grev.
  • 1990-  “TKP-ML Hareketi” Körfez krizinde ABD ve Türkiye’nin tutumlarını protesto için Çemberlitaş’ta korsan gösteri düzenledi.
  • 1993- Başbakan Tansu Çiller, hükümetin özelleştirme alanındaki ilk uygulamasının Telekomünikasyon sektöründe olacağını söyledi.
  • 1993-  Ücret ve sosyal yardımları ödenmeyen Şişli Belediyesi işçileri Okmeydanı Fen İşleri’nden Belediye’ye yürüdü.
  • 1995- “Bosna İçin İnsanlık Girişimi” üyeleri Bosna’ya gitti. Gidenler arasında Erol Akyavaş, Mehmet Güleryüz, Türkkaya Ataöv, Ertuğrul Günay, Hüseyin Hatemi, Kezban Hatemi, Cem Karaca, Asaf Ataseven, Gülsen Ataseven, Cem Behar, Ataol Behramoğlu, Necdet Konak, Hadi Uluengin’in bulunuyor. 
  • 1996- Güney Kore Seul’de Yonsei Üniversitesi kampüsünü işgal eden Kuzey Kore ile birleşme yanlısı öğrencilere karşı polis ablukayı sıkılaştırarak içeriye yiyecek-içecek-ilaç yardımını kesti.
  • 1998- Rusya’daki ekonomik kriz dünyayı sarstı. Rusya bütün dış borç ödemelerini durdurdu.
  • 1998-  Büyük jüriye ifade veren ABD Devlet Başkanı Bill Clinton, Beyaz Saray stajyeri Monica Lewinsky ile olan ilişkisini itiraf etti.
  • 1998- 20’den fazla sabıkası bulunup 7 aydır “aranan”ve hakkında Interpol’ce kırmızı bülten çıkarılan ülkücü mafya lideri Sedat Peker, Emniyet ile görüşüp teslim olma şartları konusunda uzlaşmaya vardıktan sonra özel bir uçakla Bükreş’ten İstanbul’a gelerek teslim oldu.
  • 1998- Emniyet Genel Müdürlüğü’nün düzenlediği bir raporda, ülkücülerin 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde 1.790 silahlı eylem gerçekleştirip 576 kişinin ölümüne sebep olduğu belirtildi. Emniyet raporu, görülen bir davada Ankara 1 No’lu DGM’nin talebi üzerine hazırlandı.
  • 1999- MHP Grup Başkanvekili İsmail Köse: ”Olayın insani boyutundan çok ilahi boyutu var. Bu felaketi imanımızla aşacağız. Bilimin iflas ettiği bir noktadayız. Allah’ın izniyle, imanımızla, yüreğimizle bu meseleyi aşacağız.” 
  • 2000- Uluslararası çevre örgütü Greenpeace, Aliağa’daki Petro Kimya Holding A.Ş’nin (PETKİM) tesislerinde eylem yaptı. “Tehlikeli atıkların yakılması sırasında ortaya çıkan kimyasalların çevreye yayılmasına” tepki gösterdi. Dokuz çevreci gözaltına alındı.
  • 2000-  TAYAD’lılar, F Tipi cezaevlerini ve Terörle Mücadele Yasası’nı protesto için Şişli ÖDP’de 2 günlük açlık grevine başladı..
  • 2001- HADEP, ÖDP, BDP, İHD ve Emekçi Kadınlar Birliği üyeleri F Tipi cezaevlerinde tecritin kaldırılması talebiyle Galatasaray’daydı.
  • 2001- İran’da kafe ve restoranların, hicab (örtünme) kurallarına uymayan ve aşırı makyajlı kadınlara servis yapmaları yasaklandı.
  • 2002- Amerika’da Beyaz Saray’ın karşısındaki Ulusal Meydan’da binlerce siyahi Amerikalı eylem yaptı. Amaç, ABD Kongresi’nin dikkatini, kölelik döneminde siyah emeğine dayanarak zenginleşen bir dizi şirkete mirasçılar olarak açtıkları davaya dikkat çekmekti.  
  • 2002- Kartal Belediyesi’nce Yakacık/Aydos Ormanı’nda yapılan inşaat çalışmaları UMDER ile Uğur Mumcu Mahallesi sakinlerince protesto edildi.
  • 2002- İlk kadın komünist sendikacılardan Zehra Kosova ölümünün 1.yılında TKP’lilerce mezarı başında anıldı.
  • “Hayatım boyunca bir gün denizin durulacağını, fırtınanın dineceğini, benim gibi milyonlarca insanın sakin ve rahat bir hayata ulaşacağını düşündüm. İnsanların ezilmeyeceği, sömürülmeyeceği bir dünyanın özlemi ile yaşadım.” 

    1 Temmuz 1910 yılında, tütün işçisi bir ailenin üçüncü çocuğu olarak Kavala’da doğan Zehra Kosova (Durmaz), 1924 yılında Yunanistan’la yapılan Ahali Mübadelesi anlaşmasıyla ailesiyle birlikte Türkiye’ye gelir. Önce Tokat’a ardından ise Erbaa’ya göç eder. Tokat’ta babası berberlikle uğraşır, ardından tütün işçileri ile beraber Tokat’a bir tütün mağazası açılması için dilekçe vererek, mağazanın açılmasını sağlarlar. Erkeklerin on, kadınların iki buçuk lira yevmiye aldıkları bu şartlarda geçinmek zordur. Zam isteği için iş bırakırlar ve çatışmalı bir direnişin sonucunda beş kuruşluk zammı kazanırlar. Zehra  Kosova’nın babası, abisi, ablası daha az çalışma süresi, daha çok maaş, daha iyi çalışma koşulları için mücadele eden Kızıl Kulüp’ün üyeleridir. Zehra, ilkokul birinci sınıfı Kavala’da okur. Tokat’ta yine birinci sınıftan başlar. Zehra’nın annesi onun okula devam etmesini istemez çünkü harf inkılâbı ile birlikte kız ve erkek çocuklarının karma sınıflarda eğitim alması söz konusudur. Fakat babası okumasını ister. Erbaa’dan Samsun’a taşınırlar. Yaşı küçük olduğu için çarşafa girerek iş arar. Bulduğu ilk iş tütün işçilerinin açtıkları tütünleri tartıp not almaktır. Daha sonra tütün dilinden anlayan Zehra iş ararken sandık ve mezarlı işi bilip bilmediğini soran ustabaşılara övünerek bildiğini söyler. Artık çarşaf giymez. “tam bir emekçiyim” der. 20 yaşındadır ve artık yolunu çizmiştir: “Güç ama beni uzun bir işçilik dönemi bekliyordu. Ve artık hayatını emeği ile kazanan bir işçiydim. Hayatta daha kötü şeyler de vardı. Çünkü büyükşehrin her sokağı, her köşesi tehlikelerle doluydu, hele bir genç kız için… Ama ben direnecek, hayatımı emeği ile yaşayacak bir insan olarak sürdürecektim…”  1931 Mart ayında halası ile birlikte akrabalarının ve ağabeyinin yerleşmiş bulunduğu İstanbul’a gelir. O yıllarda tüm dünyada iktisadi kriz hüküm sürüyordur. İstanbul’da da tütün işi henüz çok yaygınlaşmadığından tütün işletmelerin sayısı sınırlıdır. Zehra tütün işinde birçok usulü bildiği için girdiği her işte beğenilir, ancak aldığı düşük maaşlar yine de evi geçindirmeye bir türlü yetmez.(Geçim sorumluluğu onun üstündeydi)Kendisinin ardından annesi, babası ve kızkardeşi Güneysu Vapuru’yla İstanbul’a gelir. Babası 10 Kasım 1932 günü veremden ölünce, ailesinin tüm geçim sorumluluğu Zehra’nın üstüne kalır.  Anadolu’da başladığı tütün işçiliğine 1930’lu yılların başlarında İstanbul’da devam eden Kosova, işçilik yaşamıyla birlikte kendisini sınıf mücadelesinin içinde bulur. Fabrikalarda çalışırken, tanıştığı işçi arkadaşları vasıtasıyla 1933 yılında Türkiye Komünist Partisi’nden haberdar olur. Bu yıllarda Türkiye’de 30 bin dolayında tütün işçisi vardır, işçilerin dörtte üçünü kadınlar oluşturur. Henüz “sınıf esasına müstenit cemiyet kurmak” yasak olduğundan, TKP’nin tütün işçilerini sendikalaşmaya çağıran bildirileri elden ele dolaşır.   Zehra Kosova, o yıllarda bu bildirilerin her birini soluksuz okur, anlamadığı yerleri işyerindeki TKP’li arkadaşlarına sorar. Artık gündüzler, fabrikalarda tütün işçilerinin bilinçlenmeleri için örgütlenme çalışmaları ile geçer. İlk işyeri temsilciliği ise Felemenk Şirketinde olur. Kadın işçilerin 70 kuruş olan yevmiyelerinin seksen kuruşa çıkarılması için talepte bulunurlar. İlk tutuklanmasını, bu talep için direndikleri sürede yaşar. Parti, Zehra’yı 1934 yılında örgütlenme çalışmaları için eğitim almak üzere Moskova’ya, Doğu Halkları Komünist Üniversitesi’ne (KUTV) göndermeye karar verir. Zehra Kosova, 1 Haziran 1934 günü bindiği vapurla önce Hopa, sonra da sınırlar aşarak gittiği Moskova’da, Türkiye’den gönderilen birçok arkadaşıyla birlikte eğitim alır. Orada kendilerini karşılayan ya da eğitimci olarak derslere giren TKP yöneticileri ile tanışır. Zehra Kosova, 8 Mart 1935 yılında KUTV’a eğitim için gelen öğrencilerden Mustafa İskender ile evlenir. İlk çocuğunu partinin uyarısıyla doğuramayan ve kürtajla aldıran Zehra Kosova, ikinci çocuğunu ise doğurmakta diretir.  Kızı Ayten’i 1936 yılında Moskova’da doğurur.  Üç günlük dinlenmeden sonra okuluna döner. Zehra Kosova, eğitimleri tamamlanan bir grup öğrenciyle birlikte, 25 Nisan1937 yılında Türkiye’ye dönmek için yola çıkar. Parti, yolun çok tehlikeli olması, Türkiye’de koşulların zorluğu ve illegal çalışmanın içinde yer alacağı gerekçeleriyle kızını yanına almasına izin vermez. Ayten’i ömrünün sonuna kadar göremez. Zorlu bir yolculuğun ardından İstanbul’a varır. Kısa süre sonra eşiyle birlikte önce Samsun ve Bafra’da tütün işçileri arasında örgütlenme çalışmalarını yürüten Zehra, Müstakil Tütüncüler Sendikası’nın inşası için çalışmalar yürütür. Samsun’da 11 ay kalır. Bu süre içinde başarıyla sonuçlanan bir tütüncü grevinin organizasyonu sürecine dâhil olur.  Bu arada bir kızı olur. Adını Gülten koyar. Bebek 27 günlükken partinin çağrısıyla İstanbul’a döner. Zehra çalışmaya başlar. Yaklaşık 800 işçinin çalıştığı büyük depoda yapılan ilk işçi temsilciliği seçimlerini kazananlar arasında Zehra’da vardır.(Hayat bizim için acımasızdı)

    Zehra Kosova,  kızı Gülten’i 13 Kasım 1938’de henüz yedi aylık iken yitirir. Şubat 1939’da annesini de yitiren Zehra Kosova’nın üçüncü kızı ise bir yıl sonra Şubat 1940’ta doğar. Çocuğa, ölen ikinci kızının adı olan Gülten adı verilir. Kocası Mustafa İskender ise asker kaçağı olarak yakalanır ve 28 Temmuz 1942 günü askerlik yapmak üzere Kilis’e gönderilir.  Komşularının desteği ile Felemenk Tütün Deposu’nda işe başlar. 1942 yılı onun için ekstra mücadeleyle geçer, kocasını arayan polis eve baskın yapar, soyadı nedeniyle Zehra gözaltına alınır ve falakaya yatırılır. Çalıştığı tütün işletmelerinde işçi temsilcisi seçilen Zehra Kosova, iki kez gözaltına alınır. Bu süreç hakkında şunları anlatır: “Hayat bizim için her zaman acımasızdı, ayrılıklar, yokluklar ve yoksulluklar başkasına değil sanki hep bize düşüyordu. Ama yine direnecektim. Eşim askerde, çocuğum kucağımda ve inandığım bir dava var önümde… Ama yine de mücadeleme devam etmeye söz veriyorum.” 1943 yılı işsizlikten tütün işçilerinin iflahının kesildiği yıldır.  Zehra Kosova geçimini sağlayabilmek için köylere gidip takasla eşya satar. Bu süreçte İzmir’de sürgünde iken İstanbul’a kaçan Mehmet Bozışık, parti talimatıyla Zehra Kosova’nın evinde kalır. Zehra 1945 yılında Tan gazetesi baskınına da şahit olur. Kocasının askerden gelmek üzere olduğunu söylemesine rağmen, Bozışık odasını boşaltmayı reddedince, 1946 yılı başında eve gelen İskender Mustafa, duruma sinirlenip Zehra Kosova’yı terk eder. Mehmet Bozışık ise bir ay sonra İzmir’e döner. 1946 yılındaki yasal değişikliklerle, sol partilerin yanı sıra sendikalar da kurulmaya başlanır. Zehra Kosova, aralarında İdris Erdinç ve Sadun Aren’in de bulunduğu bir grup arkadaşıyla birlikte sendikalarla ilgili bir broşür hazırlar. Broşür Neriman Hikmet’in sorumluluğunda basılır. İstanbul, İzmir ve İzmit’te yoğun olarak dağıtılan broşür hakkında hemen toplatma kararı verilir ve evler basılarak broşürle ilgili herkes gözaltına alınır. Zehra Kosova da gözaltına alınarak, emniyette 13 gün işkence görür.(İlk kadın sendika başkanı) Tütüncüler Sendikası kurulur. Başkan Zehra Kosova olur. 1946 sonrası bir anda artan sendikalar, İstanbul Sendikalar Birliği çatısı altında bir araya gelir. Tütüncüler Sendikası’nın kuruluşu ile birlikte Zehra, Türkiye’nin ilk kadın sendika yöneticisi olur. Şefik Hüsnü’nün 1946 yılında kurduğu Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’nde de görev alır. Yenişehir teşkilatının kurucularından biridir. Altı ay sonra sıkıyönetim komutanlığı tarafından parti kapatılınca, 45 kişi hapis cezasına çarptırılır. Zehra, bu isimler arasında değildir. Parti kapatıldıktan sonra geride kalanlarla, sendika faaliyetlerini gizlice yürütür. 1950 yılına gelindiğinde sendikaların üye sayısı artar. Hangi işletmeye kimlerin işçi olarak gideceğini söz konusu sendika belirler. 1951 TKP tevkifatında ise 31 Mart 1952 günü tutuklanır. Yoğun işkencelerden geçer. Ve 13 Mayıs 1953 günü tahliye edilir. Harbiye Askeri Cezaevi’nden alınarak yeniden Emniyete sorguya götürmeleri protesto etmek için 13 gün açlık grevi yapar. Yargılama sonunda delil yetersizliğinden beraat eden Zehra Kosova için yeniden iş bulma koşuşturmaları başlar. Komünist olduğu için evini kiraya vermek istemeyenler de olur, patrona ispiyonlayarak işten atılmasına neden olanlar da… Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın 1954 yılında kurduğu Vatan Partisi’ne üye olur. Ancak partiye içi pek ısınmaz. Şubat 1955’te Vatan Partisi’nden ayrılır. Buna rağmen, 31 Aralık 1957’de gözaltına alınır ve Vatan Partisi davasına dâhil edilir. 13 Nisan 1959 günü, birkaç arkadaşıyla birlikte beraat eder. Zehra Kosova Durmaz, 1950’li yıllarla birlikte tütüncülüğün giderek kaybolmaya yüz tutması üzerine tekstil-dokuma sektöründe çalışmaya başlar. Tekstil sendikası’nı örgütler ve sendika fabrikaya girer, haklar da peşi sıra gelir.   Zehra Kosova, tekstil işçisi olarak 28 Temmuz 1970 günü emekli olur. Zehra Kosova, Türkiye’nin ilk kadın sendikacısı ünvanıyla ve işçi mücadelesine kattıklarıyla 1995 yılının 8 Mart’ında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK)   Kadın Emek Ödülü’nü alır. “Ben İşçiyim” adlı kitabı 1996 yılında yayımlanır. 18 Ağustos 2001 yılında yaşamını yitirir.

  • 2003- Plastaş’tan 2 yıl önce çıkarılıp hala tazminatlarını alamayan işçiler şirketin bağlı olduğu Transtürk Holding önünde oturma eylemine başladı. 
  • 2004- Nepal’de 1996’dan beri kraliyeti yıkarak cumhuriyet rejimi ve komünist yönetim getirmek için savaşan Maocu gerillalar başkent Katmandu’yu ablukaya aldı.  
  • 2004- Irak’ta Şii isyanının lideri Mukteda el-Sadr, geçici hükümetin kendisine bağlı Mehdi Ordusu’nun silahsızlandırılması talebini ve Necef’teki Hz.Ali Türbesi’nden çekilmeyi ateşkes ilan edilmesi koşuluyla kabul etti.
  • 2004- Adı Sırbistan ve Karadağ Cumhuriyeti olarak değiştirilen eski Yugoslavya’nın büyük ortağı Sırbistan’da parlamento yeni milli marş ve amblemi kabul etti. Sosyalistler marşı ‘monarşist’ buldu.
  • 2005- Demokratik Toplum Hareketi Koordinasyon Kurulu “DTH’den PKK-Kongra Gel’e Çağrı” başlıklı bir açıklama yaptı; “Koşul ve süre içermeyen bir eylemsizlik-ateşkes kararı alması” çağrısında bulundu.  
  • 2007 – Atlas Jet’e ait bir yolcu uçağı kaçırıldı. Hiçbir can ve mal kaybının olmadığı kaçırma eyleminin ABD’yi protesto etmek amacıyla yapıldığı belirlendi. Uçak Antalya Havalimanı’na indirildi.
  • 2008 - Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref, muhalefet baskısı nedeniyle istifa etti.
  • 2015- Koalisyon görüşmelerinin olumsuz sonuçlanmasının ardından AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, 63. Hükümeti kurma görevini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, anayasal sürenin dolmasına 5 gün kala iade etti.
  • 2015- Erdoğan yandaş kalemleri davet ettiği “saray sofrası”nda Kılıçdaroğlu’na hükümeti kurma görevi vermeyeceğini, yeniden seçim için görevlendirilecek 2 aylık bir seçim hükümetinden yana olduğunu söyledi.
  • 2015-Yüksek Seçim Kurulu, Cumhurbaşkanı’nca seçimlerin yenilenmesi kararı alınması durumunda Erdoğan’ın 90 günlük yasal süreyi kısaltıp öne çekme yetkisi olduğuna karar verdi.
  • 2015- Çatışmalar yoğunlaşıyor, tablo ağırlaşıyor. Silvan, Lice, Şemdinli.
  • 2017- Dersim/ Hozat – Kilise köyünde kolluk güçleriyle çıkan çatışmada MKP/ HKO militanları Fırat Kasun ve Uğur Yalçın öldürüldü.
  • 2017- Japonya’da bilim adamları canlıyı oluşturan tüm hücre tiplerine dönüşebilme kapasitesine sahip indüklenmiş pluripotent kök hücreler kullanarak kısır fareden doğurgan fare üretmeyi başardı.

   
  DOĞUMLAR

   
ÖLÜMLER:
  • 1227 - Cengiz Han, Moğol politikacı, ordu lideri ve Moğol İmparatorluğu'nun kurucusu (d. 1162) Moğol imparatoru Cengiz Han attan düşerek öldü.
  • 1258 - II. Theodoros, İznik İmparatorluğu'nun İmparatoru (d. 1221)
  • 1563 - Étienne de La Boétie, Fransız yazar, düşünür, yargıç ve siyasetçi (d. 1530)

  • 1642 - Guido Reni, İtalyan ressam (d. 1575)
  • 1648 - İbrahimOsmanlı'nın 18. Padişahı (d. 1615)


  • 1822 - Armand-Charles Caraffe, Fransız ressam ve gravür sanatçısı (d. 1762)
  • 1823 - André-Jacques Garnerin, Fransız havacı ve çerçevesiz paraşütün mucidi (d. 1769)
  • 1841 - Louis de Freycinet, Fransız denizci (d. 1779)
  • 1850- Fransız yazar Honoré de Balzac (d. 1799) Paris’te yaşama veda etti.
  • 1853 - Joseph René Bellot, Fransız Kuzey Kutbu kâşifi (d. 1826)
  • 1865 - Aleksandros Mavrokordatos, Yunan siyaset adamı (d. 1791)
  • 1940 - Walter Chrysler, Amerikalı mekanik ustası ve Chrysler otomobil şirketinin kurucusu (d. 1875)
  • 1944- Almanya Komünist Partisi başkanı Ernst Thalmann, Hitler’in emriyle Buchenwald Toplama Kampı’nda kurşuna dizildi. 
  • 1950 - Belçika Komünist Partisi Başkanı Julien Lahautsuikast sonucu öldürüldü.
  • 1961 - Turan Seyfioğlu, Türk sinema oyuncusu
  • 1971 - Peter Fleming, İngiliz gazeteci ve gezgin (d. 1907)
  • 1973 - Franz Hillinger, Avusturyalı mimar (d. 1895)
  • 1990 - Burrhus Frederic Skinner, Amerikalı ruhbilimci, yazar, mucit, sosyal reform savunucusu ve şair (d. 1904)
  • 1992 - Christopher McCandless, Amerikalı gezgin (d. 1968)


  • 1992 - John Sturges, Amerikalı film yönetmeni (d. 1910)

  • 2001- Tütün işçisi iken TKP’ye girip Moskova KUTV’da eğitime gönderilen, yıllarca hapis yatan-işsiz kalan Zehra Kosova (91) hayata veda etti.
  • 2008 - Ertan Savaşçı, Türk oyuncu, yönetmen ve seslendirme sanatçısı (d. 1937)
  • 2009 - Kim Dae-jung, Güney Kore eski cumhurbaşkanı ve Nobel Barış Ödülü sahibi (d. 1924)


  • 2009- Bir süredir kanser tedavisi görmekte olan yazar Nezihe Meriç, İstanbul’da öldü. Türk edebiyatının önemli kadın öykücülerinden birisidir. 1970’li yıllardaki siyasî savrulmaları öyküleştirmiş, kadın ve çocuk sorunlarına eğilmiş bir yazar olarak görülen Meriç; Korsan Çıkmazı ile 1962 Türk Dil Kurumu, Bir Kara Derin Kuyu ile 1990 Sait Faik Armağanı, Yandırma ile 1998 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü, 2007’de ise Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’nü kazanan Meriç’in öyküleri yerli ve yabancı pek çok antolojide yer aldı.
  • 2015 - Halid Esad ( 1934 – 18 Ağustos 2015), Suriyeli arkeolog. Palmira (Tedmür) antik kentinde sürdürdüğü çalışmalarla tanınır. 1963 yılından itibaren antik kent alanının ve müzenin Irak ve Şam İslam Devleti adlı örgüt tarafından antik kentteki müze binası önünde kafası kesilerek öldürülmüştür.1 Ocak 1934’te Palmira’da dünyaya geldi. Kuşaklar boyu aynı bölgede yaşayan Sünni bir aileye mensuptur.  Şam’da yatılı öğrenim gördü. Yükseköğrenimini Şam Üniversitesi’nde tarih alanında yaptı. Öğrencilik yıllarında Aramice dilini öğrendi; özellikle de farklı bir alfabe ile yazılan Palmira (Tedmür) Aramicesinde yetkinleşti. 1954’te Baas Partisi’ne girdi. Zamanla partinin Palmira’daki önemli destekçilerinden birisi oldu ve bunu arkeolojik çalışmalara siyasi destek sağlamada kullandı. 1963’te Palmira’ya döndü ve müze müdürü olarak görevlendirildi. İki sene sonra bölge idarecisi oldu. Arkeolojik çalışmaları 3. yüzyıl sur duvarları ve farklı nekropollere dağılmış bir dizi mezar anıtı üzerine yoğunlaştırdı. Alman, Fransız, Japon, İtalyan, Polonyalı arkeoloji heyetleri ile çalışmalar yürüttü. Emevî devri sivil mimarisinin başlıca örneklerinden olan Kasrü’l-hayri’ş-şarkî’de Amerikan heyetinin ünü arkeolog Oleg Grabar  idaresinde yürüttüğü tüm saha çalışmalarına katıldı. 1982 yılında Palmyra antik kenti hakkındaki en önemli eserlerden biri kabul edilenPalmyra: Tarih, Abideler ve Müze” adlı kitabı yayımladı.  2001 yılında, Sasani Kralı I. Hüsrev ve II. Hüsrev adına basılmış 700 gümüş sikkelik hazinenin keşfini duyurdu; iki yıl sonra da bir vahşi hayvanla insan arasındaki mücadeleyi betimleyen 3. yüzyıldan kalma bir mozaiği keşfeden Polonya-Suriye arkeoloji heyeti içinde yer aldı. Pek çok konferansta araştırmalarını sundu. 11 çocuk sahibi olan Esad’ın çocukları, babalarının 2003 yılında emekli olmasından sonra onun görevlerini sürdürdüler. Mayıs 2015’te Palmira’nın Irak ve Şam İslam Devleti tarafından ele geçirilmesinden önce şehrin boşaltılıp antik kalıntıların Şam’a götürülmesi için çalıştı. Şehrin düşmesinden sonra oğlu Walid ile birlikte tutuklandı. Saklı antik hazinelerin yeri konusunda sorgulandı. 18 Ağustos 2015’te Palmira Müzesi meydanında başı kesilerek öldürüldü. Arkeoloji ve kültürel mirasları koruma hakkındaki tutkusu ve bu uğurda canını vermesini konu alan Hurma Kanı [2019] isimli film çekildi.
  • 2018 - Kofi Annan, Ganalı diplomat ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri (d. 1938)
  • 2018 - Sıtkı Sezgin, Türk oyuncu (d. 1949)
  • 2019 - Encarna Paso, İspanyol kadın tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu (d. 1931)


  • 2020 - Ben Cross, İngiliz oyuncu (d. 1947)


  • 2020 - Mariolina De Fano, İtalyan aktris (d. 1940)


  • 2020 - Cesare Romiti, İtalyan ekonomist ve iş adamı (d. 1923)

17 Ağustos 2022 Çarşamba

AKP’den kuruluşunun 21’inci yılında renksiz, kokusuz, ruhsuz bir kutlama!-İhsan Çaralan / EVRENSEL


AKP 21. kuruluş yılını kutluyor. Mitingler ve kapalı salon toplantıları, “toplu açılış” törenleri, 21. yıl kutlaması olarak düzenleniyor ama bunlar 20 yıldır iktidarda olan bir partinin kutlaması denebilecek coşku ve geleceğe dair mesajlardan yoksun etkinlikler olmayı aşmıyor.

Cumhurbaşkanı her yerde konuşuyor ama bu konuşmalar, daha önce yaptığı konuşmalardan bir parmak bile farklı değil.

Bu konuşmalar içinde akılda kalan birkaç cümleden birisi “Bugünün Türkiye’si, daha demokratik daha özgür daha fırsat eşitliğinin olduğu bir ülkedir!” cümlesidir. Ama cümle yeni bir mesaj ya da bir gerçeği ifade ettiği için değil, kimsen inanmayacağı, bu yüzden de bundan sonra gerçekleri ters yüz etmede örnek bir ifade olduğu için “kalıcı” olabilecektir.

Kutlama için özel üretilmiş “Bir olduk 21 olduk” sloganı ve “Nereden nereye” diye öne çıkarılan bir şarkı mı, marş mı olarak ısmarlanıp sonunda bir şeye benzememiş “eser”, AKP’nin 21’inci yılını en iyi yansıtmış sloganlar olmuştur! Çünkü her iki slogan da ne bir mesaj ne de anlamlı bir vaat içermeyen, içine ne koyarsan öyle doldurulabilecek sloganlardır. Yani renksiz, kokusuz, ruhsuz iki “ürün”dür ki; “artık halka verecek hiçbir şeyi kalmayan AKP’nin  21 yılın sonunda geldiği yeri göstermesi bakımından gerçeğin en iyi ifadesi olmuştur” denirse bir abartı yapılmamış olur.

20 YIL İÇİNDE EKONOMİDE NEREDEN NEREYE?..

2002’de; özgürlük, demokrasi, adalet, insan haklarının standartlarının yükseltildiği, yoksulluğun, yolsuzluğun, yasakların (3Y) olmadığı, 2023’te kişi başına ulusal gelirin 25 bin dolar, 500 milyar dolar ihracat, yüzde 5 işsizlik, yüzde 5 enflasyon, dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi içinde yer alan kalkınmış, huzur ve refah içinde bir Türkiye vaadiyle iktidar olan ve bu vaatlerle art arda seçim kazanan AKP’nin bugün artık tek amacı, seçimi kazanmak bile değil her yolla “seçimi götürmek”tir.

Çünkü bugün, 21 yıldır “2023 vizyonu” diye tarif edilen hedeflerden, 2023’e 1 yıldan az bir zaman kala 20 yıllık AKP iktidarında

  • Kişi başına ulusal gelirin 9 bin dolar dolayında kaldığı,
  • İhracat 250 milyar dolara dayandı diye övünüldüğü, işsizliğini yüzde 12’lerde (genç işsizliğin yüzde 25’lerde olduğu)
  • Resmi enflasyonunun bile yüzde 80’lere vardığı,
  • 2002’de ilk 20 ekonomideki Türkiye’nin bugün artık 22’nci sıraya düştüğü,
  • 2002’de 1.67 lira olan doların 18 liraya dayandığı… uluslararası platformlarda ekonomisinin iflas edip etmeyeceğinin tartışıldığı bir Türkiye’ye gelinmiştir.

Bu kadar da değil. Erdoğan’ın tek adam düzeninin ekonomik politikasının esas amacı, 2018 içinde başlayan krizin, 2019 sonunda başlayan pandeminin, 2022 başında başlayan Rusya-Ukrayna savaşının faturasını işçi sınıfı ve halka yıkmasından ibarettir! “Nas”dır, “faizle, enflasyonla mücadele”dir, “sabır”dır, “şükür”dür… Hepsi laftan ibarettir!

İÇ VE DIŞ POLİTİKADA ÇÖZÜMSÜZLÜK VE ÇÖKÜŞ!

AKP propagandası ve onun etkisinde kalan çeşitli muhalif çevreler de AKP’yi, “Girdiği her seçimi kazanan” parti, Erdoğan’ı da “Kazanamayacağı seçime girmeyecek lider” olarak propaganda etmiştir! Bugün de bu şehir efsanesi dünkü kadar olmasa da etkili olarak sürdürülüyor.

Her iki iddia da gerçek değil. Öncesini bir yana bıraksak bile 7 Haziran 2015 seçimi, AKP’nin iktidarı kaybettiği ilk seçimdir o zamandan beri de “normal” (yasaların gerektirdiği) koşullarda bir seçim yapılmamıştır. Kısacası AKP 7 yıldır, hiçbir seçimi ve referandumu kazanmayarak, hile hurda ile kazandığı iddia edilerek iktidarda kalmıştır.

Bu gerçekleri herkesten iyi bildiği için AKP ve Erdoğan; son 4 yıldır bütün amacını 2023 seçimini kazanmayı değilse de “götürmeyi” amaç edinen stratejiyi benimsemiş bulunmaktadır!

Bu amaçla bütün enerjisini kendine muhalif gördüğü her odağı (siyasi parti, sendika, meslek örgütü, dernek, kamuoyunun sözü dinlenir aydın, demokrat kişileri) ezmeyi başlıca, hatta tek amaç edinmiştir. Ama buna karşın Erdoğan, önceki gün partisinin gençlerine hitap ederken “Bugünün Türkiye’si daha demokratik daha özgür daha fırsat eşitliğinin olduğu bir Türkiye’dir” diyor ama bunlar sadece laftan ibarettir.

Çünkü bugünün Türkiye’si;

Kürt sorunu ve Alevi sorunu büyüdü: Ülkenin demokratikleşmesinin başlıca iki sorunu olan Kürt sorununun çözümü bir yana Irak Kürdistanı topraklarına her gün düzenlenen “Pençe…” harekatları, HDP’li belediye yönetimlerine kayyum atanması, HDP’nin kapatılmasına kadar gelirken Alevilere Sünni normlar dayatma tutumu da genel olmaktan çıkıp cemevlerinin içine (iç çelişkilerine) müdahaleye kadar uzatılması, 

Yeni Osmanlıcılık çöktü: AKP’nin, “aktif dış politikaya geçişi”nin son 15 yıldır “alameti farikası” olan yeni Osmanlıcı dış politikası, bu politikayı ete kemiğe büründürmeyi bir fırsat olarak kullanılan Suriye iç savaşı sonrasındaki gelişmeler, Erdoğan ve dış politikasının İdlib’te bir cihatçı terörist çöplük ve milyonlarca sığınmacıyla baş başa kalması ve bugün yeni Osmanlıcı iddialardan vazgeçilerek Esad yönetimiyle görüşmek için taklalar atılmaya başlanması, 

Yandaş olmayan medya ağır baskı altında: Devletin ve yandaş sermayenin bütün imkanları yandaş medyaya akıtılırken, medyanın yüzde 5-6’sı olan muhalif medyanın RTÜK, BİK ve savcıların, yandaş yargıçların kuşatması altında susturulmak istenmesi,  

Yargı partizanlaştırıldı: Yargının partizanlaştırılması, özellikle siyasi davalara bakan yargıçların verdiği kararlar, AYM ve AİHM kararlarına uymak için bile iktidarın gözüne bakılması,

Yoksulluk, Yolsuzluk, Yasaklar (3Y) ülkesi Türkiye: “Ülkeyi üç Y’den kurtaracağız” diyerek iktidar olan AKP’nin, geçen 20 yıl içinde “3Y”yi daha yaygınlaştırıp büyütmesi, sadece ülke içinde değil uluslararası platformlarda da  Türkiye’nin “3Y ülkesi” olarak tanınması; “yozlaşma”, “rüşvet” ve  “kara para” ülkesi olarak da tanınmaya başlanması,   

Kadın mücadelesi hedefe kondu: Kadınların talepleri etrafındaki mücadelesini ezmek için eylemlerinin polis baskısıyla sindirilmesinde yeni adımlar atılırken İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına kadar varılması,

Eğitim dinileştirildi: Milli Eğitimin dinileştirilmesinde tarikat ve cemaatlerin devreye sokulması hatta onların birinci dereceden sorumlu tutulması,

Sağlık sistemi çöktü: Sağlık sisteminin artık randevu bile veremez hale getirilmesi. Hekim ve sağlıkçıların can güveliği talebinin hayat memat meselesine dönüşmüş olması,

Beyin göçü dalgası oluştu: Gelecek güvencesi arayan gençlerin, hekim, mühendis mimar gibi yetişmiş insan gücünün yurt dışında gelecek arayanların bir “beyin göçü” dalgasına dönüşmüş olması… açıkça göstermektedir ki; Erdoğan’ın partisinin 21’inci kuruluş törenlerinde söylediği “Bugünün Türkiye’si daha demokratik daha özgür daha fırsat eşitliğinin olduğu bir Türkiye’dir” iddiası boş laftan ibarettir!

Gerçek olan ise AKP artık siyasi ömrünü çoktan tamamlamış, iktidarda kaldığı her gün ülke ve halkın sırtındaki yükü daha da artıran bir partidir!

AKP’nin 21. yılı bunları hatırlatmaktadır!

İhsan Çaralan / EVRENSEL 

‘İpini çekeceğiz’ + ÇORUMLU BUNU YAPAR MI - Barış Pehlivan / Cumhuriyet


‘İpini çekeceğiz’

Aşk şiirini severiz de “99 Yüz” kitabının kıymetini bilmeyiz Cemal Süreya’nın. Şair orada tanınmış yüzlerin hayat öykülerini kendi gözüyle anlatır. Kitapta Türkan Şoray da vardır Necmettin Erbakan da... Keşke şimdi yaşasa da yine yazsa o portreleri. 


Örneğin cumhurbaşkanının başdanışmanı 
Fahri Kasırga yazılsa... Daha yeni Sedat Peker şöyle demiş: “Fahri Kasırga’nın oğlu Serdar Kasırga Amerika’daydı. Oradan Türkiye’ye çağırdılar. Şu an Hasan Yeşildağ ve Zeki Yeşildağ ile beraber devlete çok büyük montanlı yazılım işleri yapıyorlar.”

O tweet’i görünce aklıma geldi. 15 Temmuz’dan sonra açılan FETÖ dosyalarından biri de NATEK davasıydı. NATEK ki devletin yüzde 80’inin bilişim güvenliğinin emanet edildiği şirketti. Rakibi de Erdoğan’ın en yakınındaki Kasırga’nın oğlu Serdar Kasırga’ydı. 

NATEK’in kurucularından Muhammet Tolga Erpolat verdiği ifadede şöyle diyordu: “Özellikle bu dönemde Serdar Kasırga ile yoğun bir rekabet içerisine girdik. Bizim verdiğimiz fiyatlar düşük olduğu için, biz işleri alıyorduk, Serdar Kasırga ve şirketi bu işleri alamıyordu. Özellikle SGK ihalesini aldıktan sonra, Serdar Kasırga’nın firması alamayınca beni tehdit etti, ‘Burada 2 milyon dolar vereceksin, vermezsen seni bitiririm’ dedi. Sonra benimle ilgili adliyelerde soruşturmalar başladı.”

Sadece oğul değil, baba Kasırga’nın da baskı yaptığı iddiası tutanaklara geçiyordu: “Serdar Kasırga’nın babası Fahri Kasırga, SGK Başkanı Selim Bağlı’yı yanına çağırarak ceza kesilmesi konusunda baskı yaptığını biliyorum. Ancak herhangi bir kurum tarafından bize yaptırım uygulanmadı. Ceza kesilmedi. Beysukent’te daire satış ofisinde tesadüfen Serdar Kasırga ile karşılaştık. Sonra mesajlaştık ve görüşmek için beni Çukurambar’daki Müslüm Kebap’a çağırdı. Kabul etmeyince Birlik Mahallesi’nde bir yerde buluştuk. Bana çok hata yaptığımı söyledi. Onların alacağı işi bizim şirketimiz aldığından dolayı böyle bir söylemde bulundu. Para ödememi söyledi. Ben de ona, ‘Serdar Bey sulh yapalım, üstüme gelmeyin bu kadar’ dedim. Benden iki talepte bulundu: İstemiş olduğu 2 milyonu bize öde, ayrıca Umut Yeşilırmak’ı bize vereceksin, dedi. Uymaz isen ipini çekeceğiz, dedi. Bunu ayrıca Selami Ateş’ten de duydum. Ben de telefon açtım, kendisine bu söylemlerini sordum. ‘Bitirecekse Allah bitirir, bitireceksen sen bitir’ dedim. Bahsi geçen SGK ihalesinden sonra baskılar iyice arttı. Toplumda NATEK firmasının FETÖ’cü olduğuna dair algı oluşturulmaya başlandı.”

Suçun ve masumiyetin kol kola gezdiği NATEK dosyasında verilen cezaları Yargıtay bozdu. “İpini çekeceğiz” dediği ileri sürülen Kasırga’ya ise kimse o “ipin” diğer ucunu sormadı. Şimdilik...

                                                                 ***

ÇORUMLU BUNU YAPAR MI

İlişkilerde bir hata gördük mü, “Senin yaptığını Çorumlu yapmaz” deriz. Şehrin insanı ise pek sevmez bu sözü, hatta asıl anlamının “Çorumlunun yaptığını herkes yapamaz” olduğunu ileri sürer.


 Nereden mi geldi aklıma? Şundan: Çorum’un önceki belediye başkanı AKP’li Zeki Gül’dü. Öncesinde Milli Gençlik Vakfı’nın ildeki temsilcilerinden olmuş, Çorum Belediye Spor’u yönetmiş bir isimdi. Gül şimdi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un müşavirliğini yapıyor. 

Ah işte, Ankara’da söylenti bitmiyor ki...

Deniyor ki Gül, Çorum’un yeni belediye başkanı Halil İbrahim Aşgın’ın icraatlarını sevmiyormuş. Kulağıma kadar geldi, bakanlık koridorlarında AKP’li başkanı sürekli eleştiriyormuş. 

Baktığınızda, Zeki Gül sadece bir yıl Çorum’u yönetmiş. Olsun, beğenmiyormuş işte halefini... Kim bilir, belki de gönlü halen Çorum Belediyesi’nde...

Aman yeni başkan duymasın!

Barış Pehlivan / Cumhuriyet