30 Haziran 2023 Cuma

Küresel Haklar Endeksi: Türkiye çalışanlar için en kötü 10 ülkeden biri + Akkuyu NGS'de işçilere takip cihazı takıldı: Bozulan cihazın parasını işçiden kestiler (BİRGÜN)

Küresel Haklar Endeksi: Türkiye çalışanlar için en kötü 10 ülkeden biri  

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu Küresel Haklar Endeksi açıklandı. Türkiye bir kez daha işçi hakları açısından en kötü on ülke arasında yer aldı. Türkiye, geçtiğimiz yılda da işçi hakları açısından en kötü on ülke arasında yer almıştı.

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu'nun (ITUC) 148 ülkeyi kapsayan Küresel Haklar Endeksi'ne göre Türkiye, 2023 yılında da çalışanlar için en kötü 10 ülkeden birisi oldu.

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun geleneksel yıllık raporu, 149 ülkede işçi haklarının durumunu gözler önüne seriyor.

İşçi hakları ve çalışma hayatına dair uygulamalara bakılarak hazırlanan rapora göre, 2023'te çalışanlar için en kötü 10 ülke, Bangladeş, Beyaz Rusya, Ekvador, Mısır, Esvatini, Guatemala, Myanmar, Tunus, Filipinler ve Türkiye olarak kayda geçti. 


Raporda yer alan yüksek düzeydeki ihlaller özetle şöyle:

• 10 ülkeden 9'u grev hakkını ihlal etti. Kanada, Togo, İran, Kamboçya ve İspanya'daki işçiler, grev kararlarının ardından cezai kovuşturmaya veya işten çıkarmaya maruz kaldı.

• Ülkelerin yüzde 77'si çalışan insanları sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkından dışladı. Göçmen, yerli ve geçici işçiler, kayıt dışı ekonomide çalışanlar, platform çalışanları ve Özel Ekonomik Bölgelerdeki işçilerin örgütlenme özgürlüğü hakkı reddedildi. Burundi, Haiti, Hindistan, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri, işçileri sendikal temsilden dışlayan ülkeler arasında yer aldı.

• İfade ve toplanma özgürlüğü hakkı, ülkelerin yüzde 42'sinde kısıtlandı ve bu, genellikle işçilerin polis şiddetiyle karşı karşıya kaldığı protestolarla sonuçlandı. Fransa'da yasal protestolar, acımasız polis dayakları, ayrım gözetmeyen tutuklamalar ve göz yaşartıcı gazla karşılandı. İran'da öğretmenler, 1 Mayıs gösterilerine katıldıkları için tutuklandı ve polis tarafından dövüldü.

• 10 ülkeden 8'i toplu sözleşme hakkını ihlal etti. Hollanda, Kuzey Makedonya, Zimbabwe, Honduras, Endonezya, Karadağ ve Sırbistan'daki işçilerin toplu sözleşme haklarının ciddi şekilde azaldığı görüldü.

• Beyaz Rusya, Myanmar, Hong Kong, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Guatemala da dahil olmak üzere ülkelerin yüzde 73'ü sendikaların tescilini engelledi veya yasakladı.

• 69 ülkede işçiler tutuklandı ve gözaltına alındı; Myanmar, Hong Kong, Dominik Cumhuriyeti, Hindistan ve Türkiye'de önde gelen sendika liderleri hedef alındı.

• Ülkelerin yüzde 65'inde çalışan insanların adalete erişimi yoktu veya kısıtlıydı. Zimbabve, Çin ve Kazakistan'daki sendika liderleri ve işçi hakları savunucuları uydurma suçlamalarla yargılandı ve davaları genellikle yasal sürecin hiçe sayılmasıyla kuşatıldı.

"DEMOKRASİ TEMELLERİ SALDIRI ALTINDA"

TUC Genel Sekreter Vekili Luc Triangle rapora ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

"2023 ITUC Küresel Haklar Endeksi, demokrasinin temellerinin saldırı altında olduğuna dair şok edici kanıtlar sunuyor. İşçi haklarının korunması ile herhangi bir demokrasinin gücü arasında açık bir bağlantı vardır. Birinin erozyonu, diğerinin bozulması anlamına gelir.

Bu, Endeksin 10. baskısı ve 2023 sonuçları bunun ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor. Hem yüksek gelirli hem de düşük gelirli ülkelerde, çalışan insanlar tarihi bir yaşam maliyeti kriziyle ve kurumsal açgözlülüğün yol açtığı sarmal enflasyonla karşı karşıya kalırken, hükümetler ücret artışlarını toplu olarak müzakere etme ve grev eylemi yapma hakkına baskı yaptı.

Eswatini'den Myanmar'a, Peru'dan Fransa'ya, İran'dan Kore'ye, işçilerin çalışma haklarının korunmasına yönelik talepleri, işverenlerin muhalefetiyle ve hükümetin kayıtsızlığıyla karşılandı ve muhalefetleri, devlet güçlerinin giderek artan acımasız tepkileriyle karşılandı."

                                                                 /././

Akkuyu NGS'de işçilere takip cihazı takıldı: Bozulan cihazın parasını işçiden kestiler

Mersin’de inşaatı devam eden Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde TSM bünyesinde çalışan işçiler bileklerine takılan saat şeklindeki GPS cihazıyla sürekli takip altında olduklarını söyledi. Her gün cihazı takarak işbaşı yaptıklarını ifade eden bir işçi, “Şantiyeye girer girmez saati takmamızı istiyorlar. Beyaz baretli dediğimiz şefler, kolumuzda saat olup olmadığını kontrol ediyor” dedi. Bir başka işçi ise saat bozulduğunda ya da kırıldığında parasını kendilerinden alındığını ifade etti.

Mersin’deki Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) inşaatında çalışan işçilerin bileklerine takılan GPS cihazıyla sürekli takip altında oldukları belirtildi.

Evrensel’den Volkan Pekal’ın haberine göre, Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) inşaatında TSM bünyesinde çalışan işçiler bileklerine takılan saat şeklindeki GPS cihazıyla sürekli takip altında olduklarını söyledi.

Cihazı çıkardıklarında o günkü ücretlerinin ödenmediğini belirten işçiler, cihaz bozulduğunda ise masrafını kendilerinden aldıklarını belirtti.

GPS cihazına ilişkin konuşan bir işçi, “Sabah 06.00’da kalkıyoruz. Servise binmek için de şantiyeye girmek için de dakikalarca bekliyoruz. Şantiyeye girer girmez saati takmamızı istiyorlar. Beyaz baretli dediğimiz şefler, kolumuzda saat olup olmadığını kontrol ediyor. Ancak ondan sonra çalışmaya başlayabiliyoruz. GPS üzerinden çalışma sahasına zamanında giriş yapıp yapmadığımızı kontrol ediyorlar. Saati takmazsan ya da zamanında şantiyeye giriş yapamazsan imzayı silip gönderiyorlar, ‘Bugün sana yevmiye yok’ diyorlar” dedi.

"ARTIK SAAT TAKINCA BİLE RAHATSIZ OLUYORUM"

Havaların sıcak olması sebebiyle cihazın kordonunun rahatsız ettiğini aktaran işçi şöyle devam etti: “İster istemez kolumuzdan çıkarıyoruz. Ondan dolayı uyarı veriyorlar, bu yüzden işten çıkarılan ya da baskıya dayanamayıp işi bırakan arkadaşlarımız oldu. Lavaboya gittiğimde bile 5 dakika sonra arıyorlar.  Ben lavaboya gidemez miyim ya da su içmeye gidemez miyim? Biz de insanız sonuçta. Ancak tüm bunlar saat kolumuzda olduğu için izleniyor. GPS’den bir yerde kaç kişinin çalıştığını görüyorlar. ‘50 kişi bu işi neden bitiremediniz?’ diye baskı yapıyorlar. Koluma normal saat takınca bile psikolojim bozuluyor. Sürekli izleniyorum duygusu yaşıyorum.”

SAATE SAHİP ÇIKMADIN DİYE PARASINI KESMİŞLER

İnşaatta saatle çalışmanın zor olduğunu anlatan bir başka işçi, “İnşaatta çalışıyoruz. Sürekli hareket ediyoruz. Saat bozulduğunda ya da kırıldığında parasını bizden kesiyorlar. Benim başıma bir sefer geldi. Çıkarınca hemen telefonla arıyorlar diye abdest alırken çıkarmadım. İçine su kaçtığı için bozuldu. Benden 950 lira iki günlük yevmiyemi kestiler. Verilen saate sahip çıkmadın diye kestik dediler. Bir ton borç altındayız. Çalışıyoruz. 20 yaşındaki adam o saati çıkardın diye sana onur kırıcı şekilde davranabiliyor. TSM şu an bunu Akkuyu’daki tüm şirketlere duyuruyor. Diğer firmalar da uygulamak istiyor ama uygulama yapılacağı için iş bırakan yerler olduğu için başlatılmadı” dedi.

Konuyla ilgili bilgi almak için ulaşılmaya çalışılan Akkuyu Nükleer AŞ’nin internet sitesinden paylaştığı basın servisi iletişim numarasına, iki gün boyunca cevap veren olmadı.

(BİRGÜN)

 

Barınma krizinde son perde: Konut sahibi olmak orta ve alt gelirliler için nasıl hayal oldu? - Semih GÜVEN / BİRGÜN

 Son yıllarda yaşanılabilir bir konut sahibi olmak giderek zorlaştı. Sermaye lehine uygulanan politikalar sonucunda özellikle orta ve alt gelirliler için barınma krizi büyük bir sorun haline geldi. Halkın konuta erişimi için yapılacak düzenlemeler hayati öneme sahip. ŞPO Genel Başkanı Serter “Kriz serbest piyasa mantığıyla değil, kamunun hâkim aktör olduğu kurgu içerisinde çözülebilir” diyor.


İktidarın tercihini sermaye lehine kullandığı ekonomi politikaları nedeniyle Türkiye’de emeğiyle geçinenler için sağlıklı ve güvenli konut sahibi olmak adeta imkânsız hale geldi. Geliri tasarruf edemeyecek ölçüde azalan emekçiler, konut sahibi olamayacakları için, eski ve güvenli olmayan konutlarda fahiş fiyatlarda kirada oturmak zorunda bırakılıyor. Öte yandan, birikimi olan kesimler için konut sektörü, mevcut parasını dünyada görülmemiş bir hızla katlayabileceği bir alan olarak ortaya çıktı. Bu dosyada “Konut sahibi olmak orta ve alt gelirliler için nasıl hayal oldu?” sorusu üzerinden son yıllarda derinleşen krizin çözümüne ilişkin tartışmalara yer verildi.

Konut fiyatlarındaki ‘akıl almaz’ yükseliş özellikle 2018’den sonra başladı ve günümüzde de hızla artıyor. Merkez Bankası (MB) tarafından en son açıklanan Nisan 2023 istatistiklerine göre, son 1 yıl içinde Türkiye’de konut fiyatları yıllık olarak yüzde 121,3 artış gösterdi. Bu oran İstanbul’da yüzde 114,1 olurken, Ankara ve İzmir’de sırasıyla yüzde 126,1 ve yüzde 123 olarak ölçüldü. Son 4 yıldaki konut fiyatlarındaki artışlara bakıldığında ise, MB’ye göre yüzde 675’lik bir yükseliş göze çarpıyor.

BEŞİKTAŞ’TA 100 METREKARE EV ORTALAMA 8 MİLYON TL

Türkiye çapında gayrimenkul değeri, lokasyon veri analizi ve öngörüleri sunan Endeksa verilerine göre ise son 4 yılda Türkiye’de metrekare başına düşen konut fiyatları yüzde 713 artmış durumda. Nisan 2019’da İstanbul’da metrekareye düşen fiyat 3 bin 320 lira iken, Mayıs 2023’te bu tutar yüzde 704 artışla 29 bin 646 liraya yükseldi. Yani, İstanbul’da 100 metrekare bir ev sahibi olmak istiyorsanız ortalama 3 milyon TL’yi gözden çıkarmanız gerekiyor. Bunun yanında, örneğin Beşiktaş gibi merkeze yakın bir ilçede ev sahibi olmak istiyorsanız, metrekare başına ortalama 80 bin 509 TL’ye sahip olmanız gerekiyor ki, bu da 100 metrekarelik bir ev için 8 milyon TL ediyor.

Diğer büyükşehirler için de durum çok farklı değil. Ankara’da Nisan 2019-Mayıs 2023 arasında konut fiyatları yüzde 722, İzmir’de yüzde 717 artmış durumda. Trabzon’da fiyatlar yüzde 722 artarken, Mersin’de fiyat artışı yüzde 833’e ulaşmış durumda.

MALİYETLER FİYATLARI AÇIKLAMADA YETERSİZ

İnşaat maliyetlerine bakıldığında ise, konut fiyatlarının, maliyetlerin oldukça üzerinde arttığı görülüyor. TÜİK tarafından açıklanan Nisan 2023 İnşaat Maliyet Endeksi’ne göre, 2019 Nisan ayında 152,1 olarak açıklanan değer, 2023 Nisan’da 873,91 oldu. Yani inşaat maliyetleri yüzde 474 artış ile, konut fiyatlarındaki artışın neredeyse yarısında kaldı. Dolayısıyla, konut fiyatlarındaki artışı maliyetlere bağlamak, durumu açıklamakta yetersiz kalıyor.

TÜRKİYE, EN YAKIN RAKİBİNİ DÖRDE KATLADI

Türkiye’de artan konut fiyatlarına ilişkin geliştirilen, “dünyada da artıyor” sözü doğru, ancak rakamlar Türkiye’nin konut fiyat artışında dünyadaki en yakın rakibini bile dörde katladığını gösteriyor. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) tarafından hazırlanan konut fiyatları istatistiklerine göre, 2015-2023 yılları arasında dünyada konut fiyatları en çok artan ülke, yüzde 703 artışla açık ara farkla Türkiye olarak ölçülüyor. Türkiye’nin en yakın rakibi yüzde 163 artışla Macaristan olurken, OECD ülkelerindeki ortalama artış yüzde 69. Avrupa’da artış oranı ortalama yüzde 44, ABD’de yüzde 82 olarak ölçülüyor.

İktidar tarafından Türkiye’nin içine sürüklendiği ekonomik model ve dış politikada takındığı siyasi tutum, Türkiye’de konut fiyatlarında astronomik artışlara yol açıyor. Enflasyonun oldukça altında belirlenen faiz oranı, elinde Türk Lirası bulunduranları, parasının değerini korumak için konut almaya itiyor. Türkiye ekonomisinin üretime dayanmayan yapısı, konutta rantı zirveye taşıyor. İktidarın ekonomik darboğazı aşmak için yabancılara konut karşılığı vatandaşlık veren düzenlemesi, fiyatları şişiriyor. Tüm bunların üstüne, Ukrayna’ya saldıran Rusya’ya karşı ABD-AB tarafından geliştirilen ekonomik yaptırımlar, Rus vatandaşların Türkiye’de konutlara olan ilgisini tarihin en yüksek seviyesine taşımış durumda.

Konut fiyatlarının artış seyrine bakıldığında, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayanlara konut karşılığı vatandaşlık verilmesi adımının doğrudan etki ettiği görülüyor. Ocak 2017’de “Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun Uygulanmasına ilişkin Yönetmelikte Yapılan Değişiklik”le, 3 yıl satmamak koşuluyla en az 1 milyon dolarlık taşınmaz satın alan yabancılara TC vatandaşlığı verilmeye başlandı. Atılan adımla birlikte 2016 yılında 18 bin 189 olan yabancılara satılan konut sayısı 2017 yılında sınırlı bir yükselişle 22 bin 234 oldu. 2018 Eylül ayında ise, 1 milyon dolar olan sınır, 250 bin dolar ya da karşılığı döviz veya TL olarak değiştirilince, yabancılara yapılan konut satışı adeta patlama göstererek yıllık 39 bin 663 adete yükseldi. 13 Haziran 2022’ye kadar uygulanan bu düzenlemenin sonunda; yabancılara satılan konutun toplam konut satışlarına oranı 2016’da yüzde 1.4’ten Haziran 2022’de yüzde 5.2’e kadar çıktı. Şu anki mevcut düzenlemede ise 400 bin dolarlık konut satın alan bir kişi TC vatandaşı olabiliyor. Bu durum, yabancılara konut satışının toplam satışlar içindeki oranını Mayıs 2023 itibariyle yüzde 2,8’e kadar indirmiş olsa da, yabancılara konut karşılığı vatandaşlık düzenlemesi öncesi yüzde 1’li seviyelerden oldukça yüksek durumda kalmaya devam ediyor.


ŞİMDİ NE OLACAK?

Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından, ekonomideki düşük faiz politikasının terk edilmesine dönük atılan ilk adımlarla birlikte, krediye erişimin zorlanması ve kredili konut satışının düşüşüne yol açarak iç talebi azaltması beklenebilir. 

Buna karşın, Türk Lirası’nda yaşanan aşırı değersizleşme eğiliminin hızlanarak artması, yabancılar için Türkiye’yi daha ucuz hale getireceğinden konut talebindeki azalmayı bir miktar frenleyebilir.

Konut fiyatlarındaki sert yükselişlerin bir süreliğine durma ihtimali olsa da, Türkiye’de konut sektörünün hızlı zenginleşme alanı olarak takdim edilmesi nedeniyle konut fiyatları, maaşlı çalışanların alım gücünün yetmeyeceği seviyelere gelmiş durumda.


***

RUSYA’NIN BÜYÜK İLGİSİ BLOG SİTELERİNE YANSIDI

Yabancılara konut satışının ülkelere göre dağılımına bakıldığında ise, aslan payını Rusya’nın aldığı görülüyor. 2022 yılında Rus vatandaşlar Türkiye’den 16 bin 312 konut alırken, Rusya’yı 8 bin 223 ile İran ve 6 bin 241 ile Irak izliyor.

2023 yılının ilk 5 ayına bakıldığında da Rusya, 5 bin 723 ile açık ara zirvede bulunuyor. Rusya’yı 2 bin 324 ile İran ve 809 ile Irak izliyor.

Bir diğer önemli veri ise Ukrayna’nın ilgisi. Önceki yıllarda Türkiye’den konut alma konusunda ilk 20’ye bile zor giren Ukrayna, 2022 yılında başlayan Rusya ile savaşın ardından Türkiye’ye olan ilgisini artırdı. Ukrayna, 2022 yılında 2 bin 574 ile Türkiye’den en çok konut alan 6’ncı ülke oldu. 2023’ün ilk 5 ayında ise 770 ile dördüncü sırada yer aldı.

Rusların Türkiye’ye olan ilgisinin nedeni, Ukrayna’ya saldırmasının ardından Rusya’nın karşılaştığı ABD-AB yaptırımları sonrasında Türkiye’nin, Ruslar için engelsiz bir şekilde yatırım yapılabilir bir ülke olarak öne çıkması. 2015 Kasım ayında Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesinin ardından iki ülke arasındaki ilişkiler durma noktasına gelmiş, 2017 yılında Ruslar Türkiye’den sadece bin 331 konut satın almışlardı. Gerek Türkiye’nin 2017 yılında yaptığı düzenlemeyle yabancılara konut satışının önünü açması, gerekse Türkiye-Rusya arasındaki siyasi krizin çözümü, 2018 yılından 2021 yılına kadar Rusların Türkiye’deki konutlara olan ilgisini istikrarlı şekilde artırdı. 2022 yılında ise Rusya-Ukrayna Savaşı ve Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımlar, Ruslar için Türkiye’yi cazip bir pazar haline getirdi.

Rusların Türkiye’ye olan ilgisine özel bir parantez açmak gerekiyor. Rus siteleri arasında, “Türkiye’de konut sahibi olmak” başlıklı birçok makale bulunuyor. Bu makalelerde, Türkiye’de konut satın alımına ilişkin tüm idari detaylar bulunurken, emlakçılarla ilişkilerin nasıl olması gerektiği bile ayrıntılı biçimde anlatılıyor. Örneğin, Antalya’ya yerleşen ve Türkiye’de konut sektörü hakkında Rus vatandaşlarına bilgilendirici çalışmalar yapan bir Rus olarak kendisini tanıtan Sofia Pascal imzalı bir makalede Türkiye’de konutların fiziki yapısı, Türkiye’deki emlakçıların hangi müşterilerden hoşlandığı, emlakçılarla görüşürken bütçenin asla düşük gösterilmemesi, tapu işlemlerinde yapılması gerekenler tüm detaylarıyla anlatılmış durumda. Makaleye erişmek için: https://journal.tinkoff.ru/guide/flat-turkey/) Birçok Rus emlak sitesi de, özellikle Türkiye’deki rezidans dairelerine yoğunlaştıkları kataloglar hazırlamış.

Semih GÜVEN / BİRGÜN



Cumhuriyet'in ilk yılından imajlar: 100. yıla dair sergiler (I) - MUHAMMED NALBANT / soL-Kültür

 'Cumhuriyet’in İlk Yılı: 29 Ekim 1923- 29 Ekim 1924' sergisi 16 Haziran'da açıldı. Sergi döneme ait fotoğraflar, dergi ve gazete sayfaları, karikatürler ve kitapçık ve video kayıtla dönemi inceliyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılına ulaşılması, ülkenin kültürel hayatında bir dizi hareketlenmeye neden oldu. Kimi yayınlara kimi sergiler de eklenmeye başladı.

Bu hareketlenmenin izlenmesinde her halükârda fayda var. Ortaya konmuş veya konacak eserler, yayınlar, sergiler ve diğer çalışmalar, bu yüz yılın nasıl, ne kadar anlaşılabildiğine ve çözümlenebildiğine dair kimi ipuçları veriyor olacak.

Bu yıl içinde İstanbul’da mütareke, kurtuluş ve kuruluş dönemlerini ve modern Cumhuriyetin gelişimini konu edinen etkinliklerden birine göz atacağız bu yazıda: 16 Haziran’da açılan “Cumhuriyet’in İlk Yılı: 29 Ekim 1923- 29 Ekim 1924” adlı sergiye.

Sergi döneme ait fotoğraflar, dergi ve gazete sayfaları, karikatürler ve az sayıda da olsa birkaç kitapçık ve video kayıtla dönemi inceliyor.

Duyurularında “29 Ekim 1923 - 29 Ekim 1924 tarihleri arasında Türkiye’de yaşanan pek çoğu ilk defa anlatılan gündelik hayata dair ilginç olaylar, spor ve dans müsabakaları, kültür sanat hayatından haberler, karikatürler ve belgesel filmlerle desteklenen sergi, ziyaretçilerine o dönemin atmosferini yaşatmayı hedefliyor.” şeklinde tanıtılan sergideki materyallerde ilk dikkat çeken şey, dünyanın çalkalandığı, her şeyin alt- üst olup yeni bir tarihin başladığı bir dönemde aynı zamanda her şeyin fazlasıyla normal olması.

Örneğin, Galata Köprüsü üzerinden geçen ve geçiş karşılığı ödeme yapan ve belli ki çok uzun zamandır yaptıkları bu işi yapmaya devam eden; çarşı- pazarda günlük işlerini halleden insanların varlığı fazlasıyla dikkat çekici.

Tanıtım metninde “29 Ekim 1923 - 29 Ekim 1924 tarihleri arasında Türkiye’de yaşanan pek çoğu ilk defa anlatılan gündelik hayata dair ilginç olaylar…” şeklinde anlatılsa da bahse konu olan materyallerin büyük bir kısmı İstanbul’u inceliyor.

Ve yine, doğaldır ki, İstanbul’un İtilaf Kuvvetleri olarak anılan yabancı birliklerin işgalinden kurtuluşu ve kutlamalara çokça yer verilmiş.

Geçerken, İstanbul demişken, dünyanın kalbinin attığı bu şehirde aynı zamanda ticaretin kalbi de o çalkantının içinde atmaya tüm hızıyla devam etmiş. Öyle ki dönemin –belki de- tek diş macunu firmasının bir reklamı da tarihte ve sergide yerini almış.

Ve gündelik hayat demişken, böyle bir dönemde her şey alt-üst olurken insan ilişkileri; insanların konumları da alt- üst olmaz olur mu?

Peki, ya kadınların?

Öyle görünüyor ki her dönemde, her tarihsel kavşakta kadınlar bir “sorun” olarak belirmiş. Sergide bu durumla ilgili bol miktarda karikatür mevcut. Örneğin, dönemin “nükteli” diliyle yazılmış bitirim karikatür yazıları; kadınların eskisi gibi çarşaf giymedikleri için yakınılan karikatürler…

Öte taraftan aynı şekilde hayata dahil olan ya da dahil edilmeye çalışılan ve Cumhuriyet’i temsil eden kuşağın kadınları…
Genç Cumhuriyet olanca hızıyla kendi insanını yaratmak üzere canla başla çalışmaya da başlamış ama hikâyenin devamı malum “toplumsal uyanış, ekonomik gelişmeyi geçti”ği için yeniden uykuya yatırılmak üzere çalışmaya başlayan “yeni Cumhuriyet”…


Sergide İstanbul’u o yıl içinde etkileyen çeşitli düzeylerde gündelik olaylara da yer verilmiş: Şehri perişan eden yağmurlar da, onu başka türlü perişan eden meşhur kabadayılar da yer bulmuş.

Tabii 1923-1924 yılları arasında geçen bu bir yıllık zaman diliminde yaşanan “gündelik” olayların içinde “yahu bu memleketin kenar mahallerinde hiç mi bir şey olmamış; yoksulları, emekçileri neredeymiş?” diye merak ederseniz, merakınızı giderecek pek bir şey bulamayabilirsiniz. Olmuştur olmasına ama sergiyi düzenleyenler açısından, belki de bu önemsenecek düzeyde kabul görmemiştir ve bu durumun kendisi bile Cumhuriyet’in 100. yılında bize çok şey anlatmaktadır.

“Şairin dediği gibi”: Şüphesiz, onda anlayanlar için çok büyük mucizeler vardır ya da sırtımızı dayadığımız yalçın kayalıklarda öyle sırlar vardır ki yalnızca bize görünür!

Bu nedenle siz yine de 3 Eylül 2023 tarihine kadar Beyoğlu Yapı Kredi Kültür Sanat’ta gezilebilecek olan bu sergiye gidin, gezin.

Ekim’in 29’una doğru, zihnimizde, toplumsal belleğimizde, imajlar dünyasında yüzüncü yıla dair olabildiğince zengin bir malzemeyi derlemek mutlaka anlamlı olacaktır.

Bir sonraki yazıda bir başka sergiye göz atmak üzere…

MUHAMMED NALBANT / soL-Kültür 



KISA KISA GÜNDEM BAŞLIKLARI - (30 HAZİRAN 2023)

 


Türkiye’de de çokça tüketiliyor! Dünyaca ünlü markada salmonella vakası (Sözcü)

Belçika'da İtalyan çikolata üreticisi Ferrero grubunun fabrikasında bu yıl yine salmonella vakasına rastlandı. Geçen yıl da aynı fabrikada Kinder markalı ürünlerde bakteriye rastlanmış, fabrika bir süreliğine mühürlenmişti.

SALMONELLA NEDİR? Salmonella enfeksiyonu (salmonelloz) bağırsak sistemini etkileyen yaygın bir bakteriyel hastalıktır. Salmonella bakterileri tipik olarak hayvan ve insan bağırsaklarında yaşar ve dışkı yoluyla atılır. İnsanlara en sık kirli su veya yiyeceklerle bulaşır. Tipik olarak, salmonella enfeksiyonu olan kişilerde hiçbir belirti görülmez. Diğerlerinde ise sekiz ila 72 saat içinde ishal, ateş ve karın ağrısı görülür. Sağlıklı insanların çoğu, belirli bir tedavi olmadan birkaç gün içinde iyileşir.  SALMONELLA BELİRTİLERİ Salmonellozun belirtileri, mide virüsünün belirtilerine benzer. Salmonella semptomları aşağıdakileri içerir: – İshal, – Ateş, – Titreme, – Karın ağrısı, – Kusma (bazen), – Baş ağrısı, – Dışkıda kanSalmonella ile enfekte olursanız, bu belirtiler tipik olarak bakterilere maruz kaldıktan 12 ila 72 saat sonra ortaya çıkar. Semptomlar genellikle dört ila yedi gün sürer ve tedavi olmadan kendiliğinden düzelir.(https://www.sozcu.com.tr/2023/saglik/turkiyede-de-cokca-tuketiliyor-dunyaca-unlu-markada-salmonella-vakasi-7729057)

10 Ekim katliamı sonrası hakkında soruşturma açılması istenmişti: Tunceli İl Emniyet Müdürü oldu (soL)

Ankara Gar katliamında ihmali olduğu gerekçesiyle hakkında adli soruşturma açılması talep edilen dönemin TEM Şube Müdürü Hakan Duman’ın Tunceli İl Emniyet Müdürü olarak atandığı ortaya çıktı.(https://haber.sol.org.tr/haber/10-ekim-katliami-sonrasi-hakkinda-sorusturma-acilmasi-istenmisti-tunceli-il-emniyet-muduru)

5 ayda 101 kadın öldürüldü (Rengin Temoçin - Cumhuriyet)

2023’ün ilk beş ayında 101 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim “intihar süsü verilerek cinayet gizleniyor” dedi. (https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/5-ayda-101-kadin-olduruldu-2094926)

Saadet ve DEVA'dan HÜDAPAR'a bayram ziyareti (Birgün)


Saadet Partisi heyeti ve DEVA partisi heyeti, HÜDAPAR'a bayram ziyaretinde bulundu.

Seçimlerde 23 sandalye kaybeden SYRIZA'nın lideri Aleksis Çipras istifa etti (Birgün)

Yunanistan'da seçimlerde hedeflediği oyu alamayan ve geçen ayki sonuçlara göre 23 sandalye kaybeden SYRIZA'nın lideri Aleksis Çipras istifa etti.(https://www.birgun.net/haber/secimlerde-23-sandalye-kaybeden-syriza-nin-lideri-aleksis-cipras-istifa-etti-449153)

Fransa'da on binlerce kişi polis şiddetine karşı sokaklarda (Birgün)


Fransa'da, 27 Haziran'da, Nael M. isimli 17 yaşındaki sürücünün, polisin açtığı ateş sonucu ölmesinin ardından farklı kentlerde kolluk kuvvetleri ile göstericiler arasında çıkan olaylarda 150 kişi gözaltına alındı. Belçika'nın başkenti Brüksel'de de Fransa'da genç sürücünün öldürülmesi nedeniyle düzenlenen protestolara destek vermek için eylem yapan gruplar ile polis arasında çatışmalar yaşandı. (
https://www.birgun.net/haber/fransa-da-on-binlerce-kisi-polis-siddetine-karsi-sokaklarda-449257)

Fon işverene çalışıyor işsize maaş hayal oldu (Birgün)

CHP Maraş Milletvekili Ali Öztunç, işsiz kalan yurttaşlardan neredeyse yarısının İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yararlanamadığına dikkat çekerek, "İşsizlik fonu işçiye değil işverene gidiyor. İşsize, işsizlik maaşı hayal oldu" dedi.

CHP Maraş Milletvekili Ali Öztunç, işsiz yurttaşların İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yararlanma sayılarıyla ilgili çalışma yaptı. Öztunç’un konuya ilişkin açıklaması şöyle: "Son 10 yılda işsizlik maaşına 13 milyon 526 bin 654 kişi başvurdu, işsizlerin yarısından fazlası işsizlik maaşı almaya hak kazanamadı.10 yılda İşsizlik Sigorta Fonu’ndan işçilere verilen para 44 milyar 302 milyon 477 bin 655 TL. İşsizlik Fonu’nu işçiye değil işverene gidiyor. AKP iktidarı emekçiyi değil, işvereni destekliyor. İşsize, işsizlik maaşı hayal oldu. İşsizlik ödeneği bağlananlara 6 ile 10 ay arasında ödeme yapılıyor. Bu süre içerisinde iş bulanların ödeneği kesiliyor. 2023 yılı Ocak-Mayıs döneminde 697 bin 670 bin kişi işsizlik ödeneğinden yararlanmak için başvuruda bulundu. Yani bu yılın ilk 5 ayında yaklaşık 700 bin kişi işsiz kaldı. Başvuranların geçen yılın aynı dönemine göre 7 bin 351 kişi arttı. Bu dönemde işsizlik sigortasından aylık bağlananların sayısı ise 32 bin 992 kişi azalarak 312 bin 433’te kaldı. Mayıs’ta önceki yıldan hak kazananlarla birlikte toplam 361 bin 551 kişiye işsizlik ödeneği ödendi. İşsizlik sigortasından ödenek alanların sayısı geçen yıl mayıs ayında 494 bin 492, bu yıl nisan ayında ise 392 bin 498 bin kişi oldu." (HAR VURUP HARMAN SAVURULUYOR) İşsizlik sigortasının yararlanma koşullarının ağırlığı yüzünden işsizlerin çok azını kapsadığını kaydeden Öztunç, "Birikiminin büyük bölümü başta işveren teşvikleri olmak üzere işsizler dışındaki alanlara harcanan İşsizlik Sigortası Fonu’nun Mayıs 2023 sonu itibariyle birikimi ise 135,2 milyar lira olarak gerçekleşti. İktidar emekçinin fonda toplanan parasını har vurup harman savuruyor, işsiz kalan vatandaşlarımız ekonomik kriz ortamında ailesiyle birlikte sefalete terk ediliyor" dedi. (100 İŞSİZDEN SADECE 13’Ü FAYDALANABİLDİ) İşsiz kalanlara gelir desteği sağlamak amacıyla 1999 yılında kurulan İşsizlik Sigortası Fonu, son yıllarda işsizlerden daha çok işverenlere teşvik sağlıyor. Türkiye İş Kurumu’nun (İŞKUR) verilerine göre 2022’nin Ocak-Kasım döneminde işverenler fona yaptıkları 1 TL katkı karşılığında 1.4 lira teşvik aldı. Kasım 2022’de 100 resmi işsiz kişiden sadece 13’ü işsizlik maaşı alabildi.

CHP'li Taşcıer, Madımak Oteli’nin utanç müzesi olması için kanun teklifi sundu (Evrensel)

CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, 2 Temmuz Sivas Katliamı'nın gerçekleştirildiği Madımak Oteli'nin utanç müzesi haline getirilmesi için TBMM'ye kanun teklifi verdi.(https://www.evrensel.net/haber/493581)

GES projesi için 30 bin zeytin ağacı kesilmek isteniyor (Özer Akdemir-Evrensel)
                             
Fotoğraf: Mustafa Şenbahar/Karaburun Yerel Fok Komitesi

Karaburun Yaylaköy’de 30 bin zeytin ağacının bululduğu alanda Güneş Enerji santrali (GES) panelleri konulmak isteniyor. Mustafa Şenbahar “Kamu yararı kılıfı ile GES projesine izin veriyorlar” dedi.(https://www.evrensel.net/haber/493575)

IMF’den çarpıcı rapor: Enflasyonun sebebi yükselen kârlar, işçi ücretleri değil (Evrensel)

Enflasyonun yüzde 45’i yükselen şirket kârları nedeniyle gerçekleşirken, enflasyonun yüzde 40’ı artan ithalat fiyatları nedeniyle oluşuyor. İşçi ücretlerinin enflasyondaki payı ise sadece yüzde 15.

IMF, şirket kârlarının Avrupa’daki enflasyonun en büyük itici gücü olduğunu kabul etti. IMF ekonomistleri tarafından yapılan bir araştırmaya göre, yükselen şirket kârları, Avrupa’daki enflasyonun yüzde 45’ine neden olurken, artan ithalat fiyatları yüzde 40’a ve işçi ücretleri enflasyonun sadece yüzde 15’ine neden oldu. Şirket kârları, 2021’den bu yana Avrupa’da enflasyona en büyük katkıyı yaptı. Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından yapılan araştırmada IMF ekonomistleri, “Şirketlerin fiyatları ithal enerji maliyetlerinden daha fazla artırmasıyla, artan şirket kârları son iki yılda Avrupa’nın enflasyonundaki artışın neredeyse yarısını oluşturuyor” dedi. IMF, “Enflasyonun Avrupa Merkez Bankasının 2025’teki yüzde 2’lik hedefine ulaşma yolunda ilerlemesi için şirketlerin daha küçük bir kâr payını kabul etmesi gerekebilir” dedi. IMF ekonomistleri Niels-Jakob Hansen, Frederik Toscani ve Jing Zhou bulgularını “pandemi sonrası avro bölgesi enflasyonu ve enerji şoku : İthalat fiyatları, kârlar ve ücretler” başlıklı bir araştırma makalesinde detaylandırdı. 2022’nin ilk çeyreğinden 2023’ün ilk çeyreğine kadar tüketim deflatöründeki (enflasyon) ortalama değişimin yüzde 45’inden yurt içi kârların sorumlu olduğunu, artan ithalat fiyatlarının ise yüzde 40’ına katkıda bulunduğunu saptadı. Artan ithalat fiyatlarına katkıda bulunan ana faktörlerden bazıları arasında kovid-19 salgını nedeniyle tedarik zinciri kesintileri, Ukrayna’daki savaş ve dünyanın önde gelen petrol, gaz, gübre ve buğday üreticilerinden biri olan Rusya’ya yönelik Batı yaptırımları yer aldı. Bu da küresel emtia fiyatlarında büyük bir artışa neden oldu.(EMTİA FİYATLARI DÜŞTÜ AMA ŞİRKETLER FİYAT ARTIŞINI SÜRDÜRDÜ) Bununla birlikte, ithalat fiyatlarının neden olduğu enflasyonun payı 2022’nin ortalarında zirveye ulaştı ve o zamandan beri düştü. Bu, pandemi sonrası tedarik zinciri sorunlarının büyük ölçüde çözüldüğünü ve bazı emtia fiyatlarının düştüğünü gösteriyor. Ancak şirketler yine de fiyatları artırmaya devam etti. IMF ekonomistleri, “Sonuçların, firmaların nominal maliyet şokundan daha fazlasını aktardığını ve işçilerden nispeten daha iyi durumda olduğunu gösterdiğini” belirtti.  (İŞÇİLERİ ENFLASYONUN SUÇLUSU İLAN ETMİŞLERDİ)  Ancak birçok neoliberal iktisatçı ve Batılı merkez bankası yetkilisi, şirket kârlarındaki artışı görmezden geldi ve bunun yerine işçi ücretlerindeki enflasyonu suçladı. Dünya salgından çıkarken yükselen enflasyona yanıt olarak, Avrupa Merkez Bankası ve ABD Merkez Bankası, 1980’lerin Volcker şokundan bu yana görülmemiş bir hızla, agresif bir şekilde faiz oranlarını yükseltiyor. Fed Başkanı Jerome Powell, amacının “Ücretleri düşürmek” olduğunu itiraf etmişti. Eski ABD Hazine Bakanı ve Dünya Bankası Başekonomisti Larry Summers, enflasyonu düşürmek için beş yıl yüzde 6 işsizlik veya bir yıl yüzde 10 işsizlik oranı çağrısında bulunmuştu.

Fransa Parlamentosu, 15 yaş altındakilere internet kullanımını kısıtlayan tasarıyı onayladı (Evrensel)

Fransa Parlamentosu, 15 yaş altındaki kullanıcıların sosyal medya kullanımını kısıtlayan tasarıyı onayladı.

Fransa'da Senato, 15 yaş altı kullanıcıların sosyal medya platformlarına kaydolmasını ve kullanmasını veli iznine tabi tutan tasarıyı kabul etti. Fransız senatörler, sosyal medyada nefretle mücadele etmeyi amaçlayan yasa tasarısını 2. kez görüştü. 15 yaşından küçük çocukların sosyal medya platformlarına kaydolması için velisinden izin almasını zorunlu kılan tasarı, Senato'da oybirliğiyle kabul edildi. Buna göre platformların, kullanıcıların yaşını ve küçüklerin velisinden izin alıp almadığını doğrulamak için bir sistem kullanması gerekecek. Kurallara uymayan platformlara, dünya genelindeki cirosunun yüzde 1'ine kadar para cezası verilebilecek. Veliler, platformlardan, 15 yaşındaki çocuklarının sosyal medya hesaplarını askıya almasını talep edebilecek. Yasa, sosyal medya ve çevrim içi platformların, adli soruşturmalar kapsamında 10 günde elektronik içeriklerle ilgili yasal taleplere yanıt verme zorunluluğunu da kapsıyor. Platformlara tanınan bu süre, kişi veya mülke ciddi zarar riski bulunduğunda ise en fazla 8 saat olacak. Ulusal Meclis'te dün kabul edilen tasarı, görüşülmek üzere Senato'ya gönderilmişti. Tasarı, Senato'da da onaylanmasıyla yasalaştı. Yasanın yürürlüğe girebilmesi için Resmi Gazete'de yayımlanması gerekiyor. Fransa'da bir yasa tasarısının nihai olarak kabul edilmesi için Parlamentonun iki kanadı olan Ulusal Meclis ve Senato'dan onay alması gerekiyor.

(derleyen: mstfkrc)




Asgari ücret artışı ve kârlar - Korkut Boratav / soL

 

'Karar günü 483 dolara denk gelen net asgari ücret, hafta sonunda 452 dolara inerek bu iddiayı erkenden doğruladı.'

Asgari ücretler ve enflasyon

1 Temmuz 2023’ten itibaren ücretli nüfusun yaklaşık yarısında asgari ücretler yüzde 34 artacaktır. Aylık net asgari ücretleri 14.302 liraya çıkaran iktidar, malum söylemini tekrarladı: “İşçiyi enflasyona ezdirmeyeceğiz…” Muhalif medya ise “erimeye başladı bile” iddiasını vurgulamaktadır. Karar günü 483 dolara denk gelen net asgari ücret, hafta sonunda 452 dolara inerek bu iddiayı erkenden doğruladı.

Sonucu belirleyecek bir değişken ihmal ediliyor: Asgari ücret ödeyen işyerlerinde kârlar nasıl seyredecek? Olası gelişmeleri temsil eden üç basit senaryoya göz atalım:

İlk senaryoya göre asgari ücret artışları kârları eritir; fiyatlara fazla yansımaz. Enflasyon etkilenmeyecek, reel ücretler artacak; toplam hasılada kârların payı aşınacaktır. Bu durum şirketlerin dağınık, rekabetin yoğun, güçlü emek örgütlerinin iktidarı etkilediği bir ortamda söz konusudur. Elbette AKP Türkiye’si değil… 1970’li yıllarda Batı’da emek lehine sonuçlanan ücret-fiyat çekişmesi akla geliyor. Neoliberalizme yol açan gelişmelerden biri…

İkinci senaryoda kârlar ücret artışlarına ayak uydurabilir. Fiyatların, “maliyet + kâr” kuralına göre oluştuğu üretim kolları yaygındır. İşgücü dahil, tüm maliyetlere eklenen belli bir kâr katsayısı (“mark-up rate”) asgari ücret artışlarına da uygulanır. Enerji gibi ithal girdilerinin ve pahalılaşan dövizin de tetiklediği, arz kaynaklı bir maliyet enflasyonu yaşanmaktadır.  Kâr katsayısı, artan ücretler sonrasında da sabit kalırsa sermaye ve emeğin net hasıladan payları değişmez. 1990’lı yılların Türkiye’sini hatırlatan bir durum…

Son senaryoya göre, şirketler, asgari ücret artışlarını fazlasıyla telafi edebilirler. Bu olanak, tekelleşmenin, “oligopolcü” işletmelerin etkili, ayrıca talep esnekliğinin düşük olduğu üretim kollarında söz konusudur. Şirketler ücret ve diğer maliyet artışlarını kâr katsayılarını (sermayenin payını) artırmak için bir fırsat olarak kullanmaktadır.

'Kârların sürüklediği enflasyon' keşfediliyor

Dünya ekonomilerinde 2020 sonrasında Covid-19’la başlayıp Ukrayna savaşının da eklediği bir dizi şok yaşandı. İşgücü, enerji, mineral, tahıl piyasalarından başlayan, tedarik zincirleri içinden yayılan bir enflasyon yaygınlaştı. Arz ve maliyet kaynaklı bu enflasyona, Batı merkez bankaları, faiz artışları ile tepki gösterdi. İşsizliği artırarak enflasyonu frenleme yöntemi, solcu iktisatçıların sert eleştirileri ile karşılaştı.

Bu arada fiyat hareketlerini ayrıştıran bir dizi araştırma kârların sürüklediği bir enflasyonun varlığını tespit etti.1 Arz kaynaklı şoklar, kâr katsayılarının artırılması için bir fırsat olarak kullanılırsa bir maliyet enflasyonu başlayabiliyor. Geçen yüzyılın ikinci yarısında enflasyonu sınıflar-arası mücadele perspektifi içinde inceleyen iktisat yazını (örneğin Michal Kalecki) yeniden keşfedildi.

Temmuz’daki asgari ücret artışları sonrası için öngördüğüm üçüncü senaryo, Türkiye’de de kârların sürüklediği bir enflasyonu varsaymaktadır. Son yılların bölüşüm bulgularına da bu açıdan bakabiliriz.

Türkiye’den tespitler

Emek ve sermaye arasında bölüşümün değişmesi toplam talebi (tüketim ve yatırım harcamalarını) nasıl etkiler? Bu soru, maliyet değil, talep enflasyonu alanına girer.  Bölüşüm değişikliklerinin efektif talep düzeyine yansıyarak fiyat hareketlerini etkilemesi, süreci başlatan “arz” etkenlerinden ayrıştırılmalı; ayrıca incelenmelidir.

Bu konuda Ferguson ve Storm’un ABD enflasyonuna ilişkin bulguları önemli: “Kâr artışlarını da içeren arz kaynaklı enflasyona bir toplam talep sorunu da eklendi. Fakat bu talep artışı, kamu harcamalarından değil, nüfusun en zengin yüzde 10’unun servetlerinde gerçekleşen benzersiz kazançlardan beslendi. Yüksek ABD enflasyonunun nihaî nedeni büyük ölçüde 2020-2021’deki aşırı gevşek para politikalarının eşitsiz (servet) etkileridir” (INET, Ocak 2023).

ABD’de 2020-2021’de izlenen “aşırı gevşek para politikaları”nın bir benzeri, Türkiye’de 2016 sonrasında, ucuz faizlerle şirketlere astronomik kredi aktarılarak uygulandı.  Batı’da tespit edilen kârların sürüklediği bir enflasyon, Türkiye’de de gerçekleşti mi?  Aşağıdaki tablo bu soruya ışık tutmak amacını taşıyor.

                                         Enflasyon ve Net Milli Gelirde Brüt Artık, %’ler

TÜİK’in yayımladığı TÜFE endeks sayılarının 2015 sonrasının 12 aylık ortalamaları (yüzde değişimler olarak) ilk sütunda veriliyor. İkinci sütun, ücret-dışı gelirlerin net millî gelirdeki payını (yüzdeler olarak) içeriyor. Bulgular soL Haber, 10 Mart 2022’de yayımlanmış, açıklanmıştı.

Brüt artık, sermayenin payını, dolayısıyla artık değerin piyasa fiyatlarıyla toplamını (kârları da) içermektedir.

Tablo, Türkiye’de TÜFE enflasyonu ile kârları da içeren brüt artığın payı arasındaki bağlantıya ışık tutuyor.

2016’yı izleyen altı yıl içinde brüt artığın net millî gelirdeki payı sürekli artmış, sadece 2019’da (%52,9→% 51,3) gerilemiştir. İstisnaî yıl, ortalama enflasyonun da önceki yıla göre hafiflediği (%20,3→%11,8) 2019’dur.

Türkiye’de enflasyonla kârların seyri arasında istisnaî değil, nedensel bir bağlantı en azından bir başlangıç hipotezi olarak önerilebilir. Farklı üretim kollarında kâr katsayıları (“mark-up oranları”) hareketlerinin enflasyona katkıları bu bağlamda önemlidir; ayrıca araştırılmalıdır.

Parasal genişlemenin servet ve gelir dağılımına etkisi

Ferguson ve Storm’un ABD’deki “aşırı gevşek para politikalarının sonuçları” üzerinde yukarıdaki tespitleri şu bağlantıları içeriyor: Parasal genişleme, servet dağılımının en üst dilimlerinde benzersiz varlık kazançlarına, sonra da gelir akımlarına dönüşmekte; talep enflasyonunu da beslemektedir.

Genişleyici maliye ve para politikaları arasında önemli bir fark var: Bütçe açıkları (örneğin artan kamu harcamaları) doğrudan gelir akımlarıdır. Parasal genişleme ise ilk aşamada servetleri (finansal yükümlülüklerden başlayarak) etkileyecektir. Finansal yükümlülüklerin varlık artışlarına, sonra da gelir akımlarına dönüşmesi, aşamalı bir süreçtir; ayrıca izlenmelidir.

ABD’de 2008 ve 2020 sonrasında yüksek tempolu finansal   genişleme süreçlerinin servet dağılımını nasıl kutuplaştırdığı belirlendi. Örneğin finansal rant artışları, satış (“realised capital gains”) yoluyla dev şirketlerin kârlarına dönüşmüş; gelir dağılımı istatistiklerinde de kayda geçmiştir.

Saray iktidarının son yedi yıla damgasını vuran Türkiye’deki ucuz faizli kredi pompalamasının, brüt artık payında 11 puana yakın artışa refakat ettiği tabloda algılanıyor. Nedensel bağlantıların ayrıntıları ayrıca belirlenmelidir.   Finansal yükümlülükler (krediler) servet türlerine dönüşürken Saray’ın yarattığı olanaklar, kimlere, nasıl aktarıldı? 128 milyar dolarlık TCMB rezervinin, şirket ve rantiyelerin döviz varlıklarına dönüşmesi, sıradan bir örnektir.

Kesintisiz artan bir enflasyonun üretken büyük sermaye için artık değer oranını yükselten olanaklar yarattığı biliniyor. Farklı üretim kollarında kâr katsayılarını seyrini izlediğimizde ayrıntılara ulaşacağız.

İktisatçıları yoğun bir araştırma gündemi bekliyor.

Korkut Boratav / soL

  • 1.Yakın dönemden bazı örnekler: Mike Konczal ve Niko Lusiani 2021’de ABD’de şirket kâr katsayılarındaki artışı Roosevelt Institute’ta yayımlanan bir makalede inceliyor. Isabella M. Weber ve Evan Wasner, Review of Keynesian Economics’te büyük şirketlerin fiyatları belirleme gücünü yorumluyor. Servaas Storm, Thomas Farguson, Mark Lavoie, Michalis Nikiforos ve Simon Grothe, (INET, Ocak ve Haziran 2023’te) kârların sürüklediği enflasyon modelini kuramsal ve bulgular açısından tartışıyor. Adam Tooze, Chartbook 217 blogunda ABD ve Avro Bölgesi enflasyonlarına, kâr, ücret ve dolaylı vergilerin katkılarını karşılaştırıyor.

29 Haziran 2023 Perşembe

Heykel düşmanı zorba anlayış - Işıl Çalışkan / BİRGÜN

 AKP iktidarı sanatı hedef alıyor. Son örneği Feshane’deki “Ortadan Başlamak” adlı sergi oldu. Sanatçılar baskılara boyun eğmeyeceklerini söyleyerek “Sanat böyle zorluklarla, zorbalıklarla engellenecek bir şey değil” dedi.


İktidarın hedefinde sanatı ve sanatçılar var. 2002 yılında iktidar olan AKP, gücünü eksik gördüğü kültür ve sanat alanına yasaklama, sansür ve baskılarla karşılık veriyor. 

Fahrettin Altun’un 2018’de sarf ettiği “Siyasi hegemonyanız bitti, kültürel hegemonyanız da bitecek” sözleri ile AKP’li Recep Tayyip Erdoğan’ın 2021 yılında “Kültür konularında arzu ettiğimiz inkişafı sağlayamadığımızı da kabul etmemiz gerekiyor” ifadeleri İktidarın kültür alanında yürüttüğü savaşın örneklerinden birkaçı.

Son olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB)’nin 23 Haziran’da açılışını yaptığı Art İstanbul Feshane’deki ‘Ortadan Başlamak’ isimli serginin hedef gösterilmesi tepkilere neden oldu.


Serginin Yeni Şafak, Sabah  gibi yandaş basın organlarının yanı sıra sosyal medyada bazı kullanıcılar tarafından hedef gösterilmesi üzerine LGBTİ propagandası, cinsel içerikli tabloların bulunduğunu iddia eden bir grup gerici Feshane’de açıklama yaptı. Sergi, saldırı girişimi nedeniyle geçici süreliğine ziyarete kapatıldı.

AKP iktidarının eserleri ve heykelleri hedef alması ilk değil. 2006 yılında Kars’ta heykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından yapılan ve Erdoğan’ın “ucube” dediği “İnsanlık Anıtı”nın yıkılması büyük yankı uyandırmıştı. Bursa’nın Nilüfer ilçesinde Vietnamlı sanatçı Van Hoang Huynh’un "Özgür Olmak" adlı heykelin kafasının koparılması ve esere tam üç kez saldırılması da örnekler arasında. Yakın zamanda da İzmir’deki bir metro istasyonunda bulunan “Müzisyen” adlı ahşap heykel de müstehcen olduğu iddiasıyla Serdar Kelça adlı saldırgan tarafından iki kez kırılmıştı.  

SANAT DÜŞMANI TAVRIN TEZAHÜRÜ


BirGün’e konuşan Aksoy, Feshane’deki hedef gösterilen sergiye ilişkin, “Gerici, sanat düşmanı bir tavrın tezahürü” dedi ve ekledi: “El ele tutuşan adamdan porno dersi çıkarmak falan bunlar çok komik şeyler. Bir sanat kültürümüz yok. AKP iktidarı da sanat kültürünün yok olmasını sağlamak için elinden geleni yapıyor. Şimdi de ideolojik olarak bir şeyler tutturmaya çalışıyorlar. Kendilerinin yapamadıklarını başkalarına çamur atarak engellemeye çalışıyorlar. Gerici, sanatçı düşmanı bir tavrın tezahürü gibi bir şey bu. Tayyip Ankara’daki Resim Heykel Müzesi’ne geldiği zaman korumalar nü kadın resminin önünde duruyor, üstünü kapatmaya çalışıyor. Bakış açısı tam da budur, ne desek boş.” 

Heykeltraş Mehmet Aksoy, heykeli yıkıldığı zamanki hislerini şu ifadelerle paylaştı: “Heykelimin yıkıldığını gördüğüm zaman çocuğum öldürülmüş gibi oldum. Bu durum AKP iktidarına ne sağladı? Hiçbir şey. Tam tersine bütün dünya onları Taliban gibi gördü. Onlar da çok rahatsız değiller gerçi Taliban gibi görünmekten. Taliban’la nasıl konuştuklarını biliyoruz nihayetinde.”

Bu yıkımın kendisini daha da hırslandırdığını ifade eden Aksoy, “Heykelin demek ki bir sözü, etkisi var ki yıkmak istiyorsun diye düşündüm ve hırslandım. Barışın duyulması, barışın içselleştirilmesi, savaş karşıtı olması bir heykelle mümkün demek ki. İnsanlar Kars’a gittiğinde hâlâ o tepeye çıkıyorlar, burada insanlık anıtı vardı diye. Sanat böyle zorluklarla, zorbalıklarla engellenecek bir şey değil. Onun farkında değiller. Bu AKP’nin sanata bakışının eğriliğini gösteriyor” sözlerini kaydetti.

ONLARIN HEYKELLERİ YÜREKLER ACISI

İktidarın estetik anlayışının sorunlu olduğuna vurgu yapan Aksoy, şunları kaydetti: “15 Temmuz Şehitleri için Saray’a yaptırdıkları heykele bakın, yürekler acısı. Bu zevksizliği, kültürsüzlüğü gösteriyor. Her konuda bir yüzeysellik var. Heykel günahtır, bunları yapan cehennemlik olacaktır bunlar hepsi palavra. Fetvalarla yönetiliyoruz. Bir adam sakal bırakıyor, cübbe giyiyor kafasına bir takke geçiriyor. Başlıyor konuşmaya. Ondan sonra her şey ters düz olabilir. Bunlar hep aklın, mantığın ve bilimin gösterdiği ilerici tavra karşıt bir duruşları var. Bütün mesele soru sormaktan başlar. Ne söylerse inanacaksın. E yalan söylüyor… Buradan kâr ediyorlar zaten. İnsanları bilinçsiz bırakıp sanattan anlamasın, düşünmesin. Ve bana oy versin. Bunun için her şey yapılıyor.”


Küratör İbrahim Karaoğlu ise yasakçı zihniyetin insan bedenini yalnızca cinselliğe indirgediğini ifade etti. Karaoğlu, “Güzel sanatlar fakültelerinde nü modeller yasaklanıyor. Oysa insan bedenini binbir biçimde görmeyen, görme biçimlerini çeşitlendirmeyen bir sanat öğrencisi yaratıcılığını geliştiremez. Yasakçı zihniyet, insan bedenini yalnızca cinselliğe indirgeyerek, tek bir görme biçimi üzerinden görüyor; o da cinsellik. Ama Kur’an kurslarında, tarikat yuvalarında kız ve erkek çocukların istismar edilmesine, daha çocukken zorla evlendirilmelerden hiç utanmıyorlar” ifadelerini kullandı. 

SANAT, ÖZGÜRLÜĞÜN VE UMUDUN TEMSİLCİSİ

Sanatın özgürlüğün ve umudun temsilcisi olduğuna vurgu yapan Karaoğlu, şu ifadeleri kaydetti: “Bedeni estetik, ironik ya da metamorfoz üzerinden tanımlayan sanat; onlara göre sapkın. Cinsellik, çıplaklık, bedenin dilini özgürce yansıtan resimler, heykeller, bale ve dans sanatı da yasaklanmalı diye düşünüyorlar. Görselliği okumayı, kendi öznel anlayışlarıyla gerçekleştirip, herkesi de bu sapkın anlayışla okumaya zorluyorlar. Sanat özgürlüğün ve umudun en yüksek biçimidir. Yasaklarla okunup değerlendirilemez. Sanat iyiliği, özgürlüğü ve umudu taşır içinde. Sanatı kendi sapkınlıklarının savaş ve kargaşa aracı olarak kullanmak isteyenler hep yanıldılar tarih boyunca.

On bin yıllık bir tarihsel süreçte kavimler kapısı olan bu ülkenin dağarcığı, kültür mücevherleriyle doluydu; hâlâ da dolu. Birbirini bütünleyen kültür katmanlarının varsıllığı insanı odak almasından ve yüceltmesinden dolayıdır. Yeryüzünün en güzel heykelleri bu ülkenin müzelerindedir binlerce yıldır. Ve o kalıtlar, insanlık tarihinin de onurudur. Kim ne derse desin, sanat umudun en yüksek biçimidir.”

                                                                           ***

‘Sanat zevki’ tartışılan iktidar heykelleri

21 yıl boyunca AKP’li belediyelerin ‘şehrin simgesi’ diye adlandırdığı çok sayıda heykel tartışmaların odağı oldu. Bir nesne veya şehirde üretimi yapılan bir meyve sebzenin devasa boyutlardaki heykelleri, şehirlerin girişlerine ya da merkezine yerleştiriliyor. Şanlıurfa’nın Harran İlçe Belediyesi tarafından 15 Temmuz Anıtı’nda yer alan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tanka eliyle ‘dur’ işareti yaptığı heykeli. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından havalimanı kavşağında yapılan karpuz içinde çocuk ve kadayıf tepsisi taşıyan adam heykelleri bunlardan birkaçı.

İşte AKP döneminde yapılan ‘sanat zevki’ tartışılan heykeller:


Işıl Çalışkan / BİRGÜN