28 Eylül 2023 Perşembe

Diyanet bakanlıklara yolladığı genelgede açıkça ifade etti: Din ile kuşatacağız!+Diyanet, MEB'den sonra Adalet Bakanlığı'na da kanca attı: Personele dini etkinlik tavsiyesi (Özkan Öztaş-soL/Özel)

 

Diyanet bakanlıklara yolladığı genelgede açıkça ifade etti: Din ile kuşatacağız!

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bakanlıklara ilettiği genelgede kurum personelinin Mevlid-i Nebi etkinliklere katılması "tavsiye" edilirken genelgede "kuşatıcı din hizmeti" ifadesi yer alıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bakanlık personelin dini etkinliklere katılması için iletilen genelgede "Kuşatıcı bir din hizmeti" ibaresi yer alıyor

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın genelgesinde bakanlıklara bağlı personelinin Kutlu Doğum etkinlikleri olarak bilinen Mevlid-i Nebi etkinliklerine katılması tavsiye edilmişti. soL'un ulaştığı belgede davetin sadece Adalet Bakanlığı'na bağlı personele değil 8 bakanlığın personeline de iletildiği ortaya çıktı. 

12 Eylül tarihinde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş imzasıyla iletilen genelgenin Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı'na iletildiği anlaşılıyor.

'Kuşatıcı bir din hizmeti'

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından iletilen ve birçok bakanlığa ait personelin Kutlu Doğum haftası olarak bilinen Mevlidi- Nebi etkinliklerine katılması "tavsiye" edilen genelgede geçen bir ibare dikkat çekiyor. 

Genelgede yer alan "İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esasalarıyla ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli Cumhurbaşkanlığına bağlı Anayasal bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumun her kesimini sahih dini bilgiyle buluşturma ve kuşatıcı bir din hizmeti sunma gayreti içindedir" ifadeleri ile kamu personelinin dini etkinliklere katılması tavsiye ediliyor. Bu tavsiye ise hem usule aykırı hem de laiklik ilkesiyle çelişkili bir durum olarak yorumlanıyor.

'Usule ve laiklik ilkesine aykırı'

Konuyla alakalı soL'a konuşan Eski Anayasa Raportörü ve soL yazarı Ali Rıza Aydın, "Normalde Cumhurbaşkanlığı'nın kimi açılış ya da etkinliklerinde kurum personelinin yer alması için gerçekleştirilen örnekler var. Bunlara rastlanıyor ancak Diyanet'in bir başka kurum personeline gerçekleştireceği dini etkinlikler için genelge iletmesi usule ve laiklik ilkesine uygun değil" diyor.

Etkinliklere katılmayan personele yaptırım olacak mı?

Konuya dair soL'a konuşan ilgili bakanlıklardan birinde çalışan bir kamu personeli "Bu tür etkinlikler 2016 öncesinde çok yaygındı. Hâlâ etkisi devam ediyor aslında, benzer etkinlikler oluyor ve 'katılın çağrısı' geliyor. Ama esas sorun şu. Şimdi nen bu etkinliğe katılmasam amirim tarafından bir yaptırıma uğrar mıyım? Mobbing yaparlar mı?: Bu düşüncelerle baş başayız. Şimdi diyelim ki ben bir talepte bulundum ve reddedildi. Aklıma önce 'Acaba etkinliklere katılın tavsiyesine uymadım diye mi oldu bu?' sorusu gelecek. Sonuçta bunlara katılmak zorunda değilim" diyor.

'Müdürlerin gözüne girmek için etkinliklere yer almak isteyenler olacaktır'

Konuya dair soL'a konuşan Ali Rıza Aydın meselenin farklı bir boyutuna dikkat çekiyor. Aydın, bu ve benzeri etkinliklere "katılın" tavsiyesinin, kurum personeli arasında da bir tür kıdem ya da mertebe kazanmak için yol, yöntem olarak algılanabileceği konusunda uyarıyor. Birçok kamu personelinin kendisini idare ile "ters düşmemek" adına bu tür etkinliklere katılmak zorunda hissedeceğini ifade eden Aydın, usule göre farklı birimlere ait personelin bu tür etkinliklere katılmasının mümkün olmadığını, genelgede de bu nedenle bir tür "tavsiye" niteliği bulunduğunu belirtiyor. 

Kutlu Doğum haftası ya da etkinlikleri olarak bilinen Mevlid-i Nebi etkinlikleri, 2016 yılındaki 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bir tür Fethullah Gülen projesi olarak yorumlanmış ve etkinliğe katılanlar ve düzenleyenler soruşturulmuştu. Diyanetin bir yıl sonra etkinliklerin adını değiştirerek benzer içeriği sürdürmesi tepkilere yol açmıştı. 

                                                                  /././ 

Diyanet, MEB'den sonra Adalet Bakanlığı'na da kanca attı: Personele dini etkinlik tavsiyesi

Milli Eğitim Bakanlığı'na ÇEDES ile dini etkinlikler dayatan Diyanet şimdi de Adalet Bakanlığı'na kancayı attı. Bakanlığa iletilen genelgede personele dini etkinliklere katılma tavsiyesi yer alıyor.

Gönderilen genelgenin İlgi C maddesi uyarınca tüm adliye personelinin dini etkinliğe katılması "tavsiye" ediliyor

İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve İl Müftülüğü arasında yapılan protokolle ÇEDES Projesi kapsamında 842 okula "manevi danışman" adı altında din görevlileri atanmıştı.

"Manevi danışman" adı altında imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı görevlendirilmesine olanak sağlayan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi Diyanet İşleri Başkanlığı'nın diğer bakanlıkları aracı kılarak toplumun dinselleştirilmesi için kullanması olarak yorumlanmıştı. 

soL'un ulaştığı bir genelge Diyanet'in Milli Eğitim Bakanlığı'nın ardından Adalet Bakanlığı'na da "kanca attığını" gösteriyor. 

Mevlid-i Nebi etkinliklerine katılım tavsiyesi

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Adalet Bakanlığı aracılığıyla ilettiği genelgede adliye personelinin dini etkinliklere katılması için "Diyanet İşleri Başkanlığı öncülüğünde Mevlid-i Nebi Haftası ve Din Görevlileri Haftasının bu yıl 27 Eylül - 7 Ekim 2023 tarihleri arasında kutlanacağı bildirilmiştir. Bu nedenle ilgili sayılı yazının bir örneği ekleriyle birlikte ilişikte gönderilmiş olup, yazımızın biriminizde görevli tüm personele duyurulması hususunda bilgilerini ve gereğini rica ederim" ifadelerine yer veriliyor.

Usule uygun değil

Konuya dair soL'a konuşan eski Anayasa Raportörü Ali Rıza Aydın iletilen genelgenin usule uygun olmadığını ve tarihte benzer örneklerine rastlanmadığını ifade etti:

"Normalde Cumhurbaşkanlığı'nın kimi açılış ya da etkinliklerinde kurum personellerinin yer alması için gerçekleştirilen örnekler var. Bunlara rastlanıyor ancak Diyanet'in bir başka kurum personellerine gerçekleştireceği dini etkinlikler için genelge iletmesi usule ve laiklik ilkesine uygun değil."

Bu da yargıdaki ÇEDES 

Diyanet'in Adalet Bakanlığı'na ilettiği genelge ÇEDES'in Adalet Bakanlığı'ndaki örneği olarak yorumlanıyor. 

Sadece öğrencileri değil velileri ve öğretmenleri de kapsayan ÇEDES projesi gibi, yargı personelinin Mevlid-i Nebi Haftası için etkinliklere katılmasının genelgeyle "tavsiye edilmesi" toplumun dinselleştirilmesinde kamu kaynaklarının kullanılması olarak görülüyor.

Etkinlikler Fethullah Gülen cemaatiyle anılıyordu

Mevlid-i Nebi Haftası aslında Kutlu Doğum Haftası olarak bilinen etkinliklerin devamı. 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminden sonra bu etkinlikler "FETÖ" ile anılmış ve Fethullah Gülen Cemaati'nin projesi olarak yorumlanmıştı. 

Türkiye Gazetesi 2017 yılındaki manşetinde etkinlikler "FETÖ projesi neden hala kutlanıyor" demişti

Ancak etkinliklerin adı değişse de içeriği aynı şekilde devam ediyor.

Yapılan etkinliklerin ilk kez 1989 yılında ortaya çıktığı belirtilirken konuya dair Türkiye Gazetesi de "Kutlu Doğum FETÖ projesi, Diyanet neden hâlâ sahip çıkıyor?" sorusunu manşete taşımıştı. Kutlu Doğum Haftası'nın "FETÖ’nün teklifiyle 1989’da ortaya çıktığını" yazan gazete, "Diyanet neden hâlâ sahip çıkıyor" diyerek "içerden" tepki veriyordu. 

Diyanet İşleri Başkanılığı'nın başka kurumlara da aynı genelgeyi iletip iletmediği henüz bilinmiyor. Ancak Adalet Bakanlığı'na ait adliye personellerinin bu etkinliklere katılmaması durumunda baskıya uğrayıp uğramayacakları önümüzdeki günlerde belli olacak.

Özkan Öztaş-soL/Özel


KISA KISA GÜNDEM (28 EYLÜL 2023)

Organize suçta birinci Türkiye (Birgün)

Ülkede son dönemde artan suç olayları Organize Suçlar Endeksi’ne yansıdı. Rapora göre Türkiye, Avrupa’da en çok suç işlenen ülke. Devlete bağlı suç aktörleri ve insan kaçakçılığı da bulgularda yer aldı.  https://www.birgun.net/haber/organize-sucta-birinci-turkiye-471888

Antalya Adliyesi’nde memurların uyuşturucu ticareti: Emanetten çalıp satıyorlarmış!(Birgün)

Antalya’da evinde 117 gram kokain ele geçirilen şahıs, kokaini Antalya Adliyesi Adli Emanet Memurluğu'nda görevli zabıt katibi Gençay H.A.’dan aldığını söyledi. Bunun üzerine başlatılan soruşturmada, adliyenin emanetinde kontrol yapıldı ve 6 kilo kokainin eksik olduğu tespit edildi. Memurlar ile şahıslar arasında geneli milyonlarca lirayı bulan yoğun ve düzenli para akışının olduğu belirlendi. Aralarında zabıt katibi Gençay H.A’ın da olduğu memurlar ile toplam 5 kişi tutuklandı.  https://www.birgun.net/haber/antalya-adliyesinde-memurlarin-uyusturucu-ticareti-emanetten-calip-satiyorlarmis-471922

Emekli maaşı işte böyle eridi(Deniz Ayhan-Sözcü)

Temmuzda zam alamayan ve açlık sınırının altında geçim mücadelesi veren emeklinin sabır taşı çatladı. Yeni Ekonomi Modeli’nin devreye alındığı 2018 yılında en düşük emekli maaşı 1.578 liraydı ve bu para ile 8.1 gram altın alınıyordu. Bugün ise en düşük emekli maaşı 7.500 lira oldu ancak bu para ile sadece 4.3 gram altın alınabiliyor. Emekli maaşı 3.8 gram altın kaybetti.  https://www.sozcu.com.tr/2023/ekonomi/emekli-maasi-iste-boyle-eridi-7814556

Büyükada'ya tarikat evi: Nur cemaati merkez açacak, adada yaşayanlar tepkili (Sena Tufan-Cumhuriyet)

Eğitimde gerici kuşatma her geçen gün artıyor. Okullara “manevi danışman” adı altında din görevlilerinin atanmasını içeren ÇEDES Projesi ve “Kız okulları” gündemdeki yerini koruyor. İstanbul Büyükada’da da Nur cemaatiyle bağlantılı Eddai Kültür ve Eğitim Vakfı, “eğitim merkezi” açmaya hazırlanıyor.  https://www.cumhuriyet.com.tr/egitim/buyukadaya-tarikat-evi-nur-cemaati-merkez-acacak-adada-yasayanlar-tepkili-2124180

MEB, 135 okulu TÜGVA’ya tahsis etti (Mustafa BİLDİRCİN-Sözcü)

Antep’te 135 okulun, "yaz eğitimleri" için TÜGVA’ya tahsis edildiği ortaya çıktı. İktidara yakın vakfın faaliyetleri için açık tutulan okulların elektrik, su ve yemek giderleri de Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden karşılandı.  https://www.birgun.net/haber/meb-135-okulu-tugvaya-tahsis-etti-471871

Atatürk Olimpiyat Stadı zeminini boyadılar! Torreira yemyeşil oldu…(Sözcü)

Atatürk Olimpiyat Stadı'nın zemininin yeşile boyandığı iddiası gündeme bomba gibi düştü! İstanbulspor Galatasaray maçındaki Torreira'nın görüntüsü ortalığı karıştırdı. https://www.sozcu.com.tr/spor/futbol/ataturk-olimpiyat-stadi-zeminini-boyadilar-toreira-yemyesil-oldu-7813463

TFF’den gıda boyası ile boyanan Atatürk Olimpiyat Stadyumu için açıklama(Sözcü)

“İstanbulspor A.Ş. ile Galatasaray A.Ş. arasında oynanan 3. hafta erteleme müsabakası esnasında İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadyumu’nda saha bakım konularında eksiklikler ve yetersizlikler gözlenmiştir. Bu olumsuzluklar nedeniyle ilgili firma ile yürütülen saha bakım sözleşmesinin 28 Eylül 2023 tarihi itibariyle feshine karar verilmiştir.”   https://www.sozcu.com.tr/spor/futbol/tffden-gida-boyasi-ile-boyanan-ataturk-olimpiyat-stadyumu-icin-aciklama-7814344

Kemalpaşa Ansızca köylüleri: Baraj inşaatı doğa katliamına dönüştü (Özer AKDEMİR-Evrensel)

İzmir Kemalpaşa’nın Ansızca Köyünde yapımı süren baraj projesine tepki gösteren köylüler doğal alanlarının tahrip edildiğini ve onlarca ağacın kesildiğinden yakındılar. İzmir Kemalpaşa’nın Ansızca köyünde yapımı devam eden DSİ 2. Bölge Müdürlüğü tarafından “İzmirlilere müjde” olarak duyurulan iki barajdan biri olan Ansızca barajına köylüler tepkili. Gazetemize baraj inşaatı ile ilgili fotoğraf ve video gönderen köylüler, ormana girişin yasaklandığını ve bölgede halen kaya sökümünün devam ettiğini dile getirdiler. Baraj inşası için onlarca ağıcın kesildiğini söyleyen köylüler, “Baraj ile binlerce yılda oluşan ve onlarca canlıya ev sahipliği yapan Ansızca köyümüzün doğası katlediliyor. Köylünün tarla sulama ihtiyacı giderilecek denilerek yapılan projede onlarca ağaç kesildi ve kayalar patlatılarak yok edildi” dediler.(KANYONA GİDEN SU KESİLEREK BARAJA YÖNLENDİRİLDİ)   Ansızca’nın kanyonu ile tanındığını belirten köylüler, “Köyün kanyona giden suyu kesilerek baraja kaynak oluşturuldu. Daha önceki yıllarda da lojistik adı altında köylünün tarım arazileri zorla satın alınarak binlerle ağaç kesilmiş ve betona mahkum edilmişti. Köylünün tarım arazilerinin umurlarında olmadığı çok belli. Sadece bir avuç çıkar grubunun kârı için Ansızca köyü ağaçsız, deresiz, dağsız ve cansız bir yere dönüştürülmek isteniyor” şeklinde konuştular.(TÜM CANLILAR İÇİN DUYARLILIK BEKLİYORUZ!) Köylüler, sadece kendilerinin değil bu doğada yaşayan, nefes alan tüm canlılar için baraj inşaatının bir katliam halini aldığını belirterek, buna karşı duyarlılık beklediklerini ifade ettiler. Köylülerin gönderdiği video ve fotolarda ormanın içinde geniş bir bölgenin tahrip edildiği ve onlarca ağacın kesilerek istiflendiği görülüyor. Ansızca (diğeri Yiğitler barajı) Barajında bu yıl içinde su tutulması planlanıyor. 410 bin m3’lük gövde dolgusuna ulaşacak olan baraj ile 1540 dekar arazinin sulanması planlanıyor. Temelden yüksekliği 45 metre olacak barajın 1 milyon 70 bin m3 depolama hacmine sahip olacağı ileri sürülüyor.

Mansur Yavaş'tan atık su arıtma tesisi isyanı: "Yavaş’ı engelliyorum" adı altında 30 milyon insanın sağlığıyla oynanıyor (T24)

Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş, Tatlar Atık Su Arıtma Tesisi'nin kapasite artırımı için yapılan projenin engellendiğini söyledi. Yavaş, “Cumhurbaşkanlığının onaylamasına rağmen 30 milyon nüfusu direkt ilgilendiren bir projeyi reddettiler. Ben veto ettim. 2 aydır da erteleme kararı alıyorlar. Bunu Ankara, İstanbul halkının ve Türkiye’nin mutlaka görmesi gerekir. Burada belediye yönetimi ‘Mansur Yavaş’ı engelliyorum’ adı altında 30 milyon insanın sağlığıyla oynanıyor” dedi. Yavaş, cumhurbaşkanlığının yatırım programına aldığı ancak büyükşehir meclisinde AKP ve MHP oylarıyla reddedilen kapasite artırımı projesini anlattı. Tatlar Atık Su Arıtma Tesisi’nin tanıtım toplantısı bugün Ankara’nın Sincan ilçesinde yapıldı. Tanıtım toplantısına ABB Başkanı Mansur Yavaş, Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi (ASKİ) Genel Müdürlüğü Atık Su Arıtma Dairesi Başkanı Ayşegül Pekyılmaz ve ASKİ personeli de katıldı. Anka'nın aktardığı habere göre, Yavaş’ın ret kararını veto etmesinin ardından arıtma tesisi için proje süreci hala devam ediyor.

Yavaş, tanıtım toplantısında şunları söyledi:

“Bugün Ankara ve İstanbul halkını ilgilendiren önemli bir çevre sorununu sizlere anlatmak için toplanmış bulunuyoruz. Ankara Çayı’na arıtılan ve arıtılamayan Ankara halkının atık suyu Ankara Çayı’na karışıyor. Oradan Sakarya Nehri’ne ve Sakarya Nehri’nden de İstanbul Ömerli Barajı’na gidiyor. Bu arıtılamayan su sadece Ankara halkını değil İstanbul’u da ilgilendiriyor. Bir diğer husus Ankara Çayı’nın kenarında gerek Sincan, Yenikent ve Polatlı halkı buralardan sulama yapıyor. Buralarda yapılan sulamayla ilgili yetişen sebzeler de Ankara ve civar illere gönderiliyor. Dolayısıyla buralarda kullanılan ve İstanbul’a giden suyun tertemiz olması gerekiyor.  https://t24.com.tr/haber/mansur-yavas-tan-atik-su-aritma-tesisi-isyani-yavas-i-engelliyorum-adi-altinda-30-milyon-insanin-sagligiyla-oynaniyor,1132057

Deniz manzaralı mezar için kuyruğa girdiler (Sözcü)

Deniz manzaralı bir eve sahip olma hayali elinden alınan vatandaşlar, deniz manzaralı mezar için sıraya girdi.  https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/deniz-manzarali-mezar-icin-kuyruga-girdiler-7814493

Vapurdan düşen yolcuya can simidi atıp sefere devam ettiler (Yeniçağ)

İstanbul'da bir yolcu, bindiği vapurdan Haydarpaşa açıklarında düştü. Yolcuya can simidi atan personel seferine devam ederken düşen yolcuyu sahil güvenlik ekipleri kurtardı.  https://www.yenicaggazetesi.com.tr/vapurdan-dusen-yolcuya-can-simidi-atip-sefere-devam-ettiler-713842

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Altın Portakal Film Festivali'nden çekildi (Birgün)
Kültür ve Turizm Bakanlığı, 'Kanun Hükmü' belgeselinin festival programına alınmasının ardından Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden çekildi. Yapılan açıklamada, "Bakanlığımız, sanatın provokasyon unsuru olarak kullanılması çabasının bir parçası olmayacaktır" denildi. 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, ihraç edilen iki kamu çalışanının mücadelesini anlatan 'Kanun Hükmü' filminin festival programına geri alınmasının ardından Altın Portakal Film Festivali'nden çekildiğini duyurdu.

Bakanlıktan yapılan açıklamada, "Türk sinemasının alanındaki en önemli etkinliklerinden biri olan ve 60’ıncısının düzenlenme süreci devam eden Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, belgesel yarışması bölümünde “Kanun Hükmü” adlı belgesel yer almaktadır. Böylesi önemli bir festivalde, sanatın gücü kullanılarak mağduriyet algısı üzerinden FETÖ terör örgütü propagandası yapılmasına vesile olunması son derece üzücüdür" denildi.

Açıklamada, "Bakanlığımız, aziz milletimizin 15 Temmuz’da verdiği destansı mücadelesinin itibarsızlaştırılması, sanatın provokasyon unsuru olarak kullanılması çabasının bir parçası olmayacaktır. Bu sebeple Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden çekilmiş bulunuyoruz" ifadelerine yer verildi.

Bir gün içinde 3 hekim yaşamına son verdi! (Birgün)

TTB'nin sosyal medya hesabından dün (27 Temmuz) yapılan açıklamada, Adana Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği’nde asistan hekim olarak görev yapan Dr. Rümeysa Keleş ve Adıyaman Toplum Sağlığı Merkezi'nde pratisyen hekim olarak görev yapan Dr. Eren Özkara'nın yaşamlarına son verdiği kaydedildi. Sağlık alanındaki güvencesiz çalışma koşullarına vurgu yapılan açıklamada, "Yaşamak ve yaşatmak için, emeğimizin hakkı için tüm meslektaşlarımızı mücadeleye çağırıyoruz" denildi. 

Amasra maden katliamında bilirkişi raporu ortaya çıktı: "TTK yüzde 100 kusurlu" (Birgün)

Bartın'ın Amasra ilçesinde TTK'ya ait maden ocağında 14 Ekim 2022 tarihinde yaşanan 43 madencinin hayatını kaybettiği grizu patlamasına ilişkin bilirkişi raporları ortaya çıktı. Hayatını kaybeden madencilerden Aziz Köse'nin ailesinin TTK aleyhine açtığı maddi ve manevi tazminat davasında dosyaya giren raporu CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz paylaştı.   


Tebrik etmeyip şikâyet ettiler!(İsmail Arı-Birgün)
Kızılay, ‘dünya kan bağışı rekortmeni’ Şahin’i “Öneride bulunup memnuniyetsizliğini” ifade ettiği gerekçesiyle savcılığa şikâyet edip yargılanmasını talep etti. 472 defa kan bağışlayan Şahin’in ifadesi alındı.  https://www.birgun.net/haber/tebrik-etmeyip-sikayet-ettiler-471876

Selçuk Bayraktar'dan siyasete girip girmeyeceği sorusuna yanıt: 'Her türlüsünü yaparız' (Cumhuriyet)

BAYKAR Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar, siyasete girip girmeyeceği sorusuna yanıt verdi.

Siyasete girmeyi hiç hayal etmediğini belirten belirten Bayraktar, daha önce yaptığı açıklamalarda şöyle konuşmuştu: "Benim hiçbir zaman siyasette olayım, ülkenin cumhurbaşkanı olayım gibi bir hayalim olmadı.  Biz de açıkçası milli teknoloji hamlesi idealini gerçekleştirme yolunda sonuna kadar mücadele edeceğiz. Ne gerekiyorsa, mücadele neyi gerektiriyorsa onu yapacağız… Ama benim böyle bir hayalim yok."

(derleyen : mstfkrc)





Cumhur İttifakının ortağı HÜDA PAR'ın yayın organında alçakça Atatürk yazısı. Güya savunur gibi yapıp alçakça bir yazı yayınladı (Yeniçağ)

 HÜDA PAR'ın yayın organı olan Doğru Haber’de skandal bir Atatürk yazısı yazıldı. Atatürk'ün Müslanman olmadığını söyleyen Bekir Tank isimli kişi, Atatürk'e Fatiha okuyanların da saygısızlık yaptığını belirtti. Ayrıca yazısında Atatürk'ün zamanında Müslümanlara kan kusturduğunu söyledi. Bu adama bir de üniversitede hocalık yaptırmışlar...  https://www.yenicaggazetesi.com.tr/cumhur-ittifakinin-ortagi-huda-parin-yayin-organinda-alcakca-ataturk-yazisi-guya-713538h.htm


İşte o yazı:

Cumhuriyetin yüzüncü yılına girerken Atatürk'e saygıya davet (Dr.Bekir Tank-DOĞRU HABER)

Bir kişiye en büyük hakaret ve dahi saygısızlık, onu sahip olmadığı ve hatta her şeyi ile karşı olduğu bir isimle ve bir sıfatla anmak ve tanımlamaktır. Bu tanımdan hareketle baktığımızda, Türkiye'de geçen yüz yıl içinde en fazla hakarete ve saygısızlığa maruz kalan şahsiyetin Atatürk olduğunu görürüz. Çünkü kendisine "Müslüman" demektedirler ve bununla da kalmayarak kimileri ruhuna Fatiha bile okumaktadır. Bizim de bu konuya değinmemizin nedeni, bu saygısızlığı ve hakaretleri yapanların her geçen gün çoğalması ve örneğin, Fatiha okuyanların bir kısmının da cahil cühela değil de, yıllarca İslami ilimleri okumuş olmaları ve İslam'ı referans aldıklarını iddia etmeleridir.

Bizce Atatürk'ün en fazla takdire şayan yanı, inancında, inancını yaşamakta ve inancını dayatmakta harbi olmasıdır!

Biricik hedefi, %99’u Müslüman olan toplumu dönüştürüp, kendi inancına göre yeni bir toplum oluşturmaktı! Bu işe de henüz Cumhuriyeti kurmadan önce, yani Birinci Meclis'i feshedip, istediği kişilerden oluşturduğu İkinci Meclis ile başladı.

Ve Cumhuriyeti kurar kurmaz, emrine aldığı devletin gücüyle ve başka siyasi partilere veya en ufak bir muhalefete hayat hakkı da tanımadan hedefini adım adım gerçekleştirmeye koyuldu...

Toplumu etnik ve dini aidiyetleri üzerinden ikiye bölüp, "mürteci" ve "bölücü" diye ötekileştirmesi... İstiklal Mahkemeleri...  Darağaçları... Cinayetler... Katliamlar... Ve birbiri ardına gerçekleştirilen devrimler.

Dolayısıyla Atatürk, geçelim İslam'ı kamusal alanda yasaklamasını, anayasadan bile çıkaracak kadar net bir duruş ortaya koymuştur. Biz de bu nedenle diyoruz ki, Atatürk'e Müslüman sıfatını yakıştıranlar da, ruhuna Fatiha okuyanlar da hem hakaret ve hem de saygısızlık yapmış oluyorlar.  

Dikkat ederseniz, bu saygısızlığın ve hakaretin Atatürkçülerin ve Müslümanların bazıları tarafından yapılageldiğini görürsünüz.

Gerçi kimi Atatürkçülerin Atatürk'e, "Müslüman" demeleri ve hatta Müslümanları da Atatürk'e Fatiha okumaya zorlamaları, cehaletlerinden değil, hınzırlıklarındandır. Çünkü Müslümanlara inanmadıkları bir şeyi yaptırmaktan şeytani bir haz duyuyorlar.

Bu hınzırlıklarına rağmen sözün burasında Atatürkçülere şu tavsiyede bulunmadan geçemeyeceğiz: Kendisini Müslüman olarak tanımlayan bir kişinin Atatürk için Müslüman dediğini ve ruhuna Fatiha -dua okuduğunu görürseniz, inanmayınız! Hele hele son yıllarda inançlarını Anıtkabir yoluna paspas yapan ve Atatürk'ün ölü bedeninin başında ellerini açanlara hiç mi, hiç inanmayınız! Çünkü ya takiye yapıyorlardır, ya da ikiyüzlülük!

Yanlış anlaşılmasın, itirazımız Anıtkabir'in ziyaret edilmesine değil, orada bile kendisine hakaret ve saygısızlık yapılmasınadır.

Atatürkçüler hakkında yukarıdaki gibi kesin konuşabiliyoruz, ama buna karşılık Atatürk için "Müslüman" diyen ve ruhuna Fatiha okuyan Müslümanlar hakkında aynı keskinlikte konuşamıyoruz. Çünkü aklımıza şu üç ihtimal geliyor: Birincisi; bu Müslümanlar Atatürk'ün Müslüman olmadığını bilmeyecek kadar cahildirler! İkincisi; Atatürk'ün Müslüman olmadığını biliyorlar, ama kendilerince takiye yapıyorlar! Üçüncüsü; Fatiha okuyormuş gibi yaparak, aslında, "Ey hayatında Müslümanlara kan kusturan Atatürk, işte buradayız! Sakalımızla, çarşafımızla ve başörtümüzle buradayız!" şeklinde bir çeşit meydan okuyorlar... Aksi halde kendi kendilerini aşağılamış olurlar ki, bir Müslümanın alametifarikası, izzetidir!

Fakat ne yazık ki, bu izzeti az Müslümanda görebiliyoruz. Biz Müslümanlar için işin en utanç verici yanı da, haddizatında bu zilletin nedenlerini açıklayabilecek konumda ve makamda olan İlahiyatçıların, Diyanet Camiasının, her fırsatta İslam'ı referans aldıklarını iddia eden Müslümanların, kendilerini Müslüman olarak tanımlayan cemaatlerin ve adlarını yazmakla bitiremeyeceğimiz din adamlarının da ya susmaları ya da Atatürk için Müslüman deyip ve bazen de ruhuna Fatiha okumak suretiyle Atatürk'e hakaret ve saygısızlık edenlerin yanında olmalarıdır.

İşte biz de Cumhuriyetin ilk yüz yılını geride bırakıp ikinci yüzyılına girmeye günler kala Atatürk'e yapılan hakaret ve saygısızlığın da zirve yaptığından da hareketle, hiçbir din, milliyet ve dil ayrımı yapmaksızın bu ülkenin insanlarına şu çağrıda bulunuyoruz: Atatürk üzerinden ikiyüzlülüğe ve Atatürk’ü istismara son verelim... Bunun için de yapmamız gereken şey hem insanca ve hem de çok kolay: Atatürk'ü olduğu gibi kabul etmek, yani inandığı şey ile tavsif edip tanımlamak ve kendisini olduğu gibi kabul etmek...

 İnanın ki, başarabiliriz. Yeter ki, yekdiğerinin haklarına ve hayatına kastetmeyi bırakıp, herkesin temel haklarıyla birlikte yaşayabileceği bir Türkiye'yi inşa etmek yolunda dayanışma erdemine erişelim. Ki bu da ancak ikiyüzlülüğü ve birbirinin hakkına tecavüzü bırakıp, en azından "senin dinin sana ve benim dinim bana" gibi karşılıklı bir anlayışı, karşılıklı bir tanımayı oluşturmakla mümkündür!

Son söz, siz de Atatürk'ü olduğu gibi tanıyıp tanımlayanlardan mısınız, yoksa ona hakaret ve saygısızlıkta bulunanlardan mısınız? 

27 Eylül 2023 Çarşamba

HIFZI TOPUZ - (1923-2023)

 


En büyük gazeteci! (Nazım Alpman-Birgün)

Hıfzı Topuz’un İZTV’de belgeselini çektim, İMC Tv’de, ArtıTv’de programlar yaptım, hakkında pek çok yazı yazdım. Hepsi ayrı bir keyifti benim için… Ama bu yazı öncekilerden farklı:

-Hıfzı Ağabeyi kaybettik!

26 Eylül 2023 Salı sabahı saat: 09.00’da hayata veda ederek gitti. Böylesi durumlarda -nedense- sevenleri ölüm nedenini merak ederler. Hıfzı Topuz’un ölüm nedeni Covit-19 değil! Bunu eşi Ayşe Topuz’a doktorları söylemiş.

Çok yakınında olanlar biliyoruz esas nedenini. 14 ve 28 Mayıs Seçimlerinden sonra Hıfzı Topuz’u hayata bağlayan “umutları” da sönümlenmeye başlamıştı. Yerli televizyon kanallarını izlemeyi bıraktı. Sadece yabancı kanalları izliyordu.

Hıfzı Ağabeyin en büyük arzularından biri kendisiyle yaşıt olan Türkiye Cumhuriyeti’nin 100.Yaşını görebilmekti. 25 Ocak 1923 doğumlu olan Topuz Cumhuriyet’in ilanından 10 ay önce dünyaya gelmişti. Mustafa Kemal Atatürk’ü birkaç kez gören şanslı kuşaktandı. Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençlerden biri olarak son derece parlak bir öğrencilik dönemi yaşadı. Galatasaray Lisesini ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Daha sonra Fransa’ya gitti. Strazburg Üniversitesi’nde gazetecilik alanında doktora yaptı. Türkiye’nin ilk doktoralı gazetecisi olma şerefi onundur. Ama bu “çok önemli” değildir çünkü:

-Hıfzı Topuz Fransa’nın da ilk doktor ünvanlı gazetecisidir!..

Onun hayatı hep “ilk”ler üzerinden ilerledi. Hıfzı Topuz, 1952’de İstanbul Gazeteciler Sendikası’nın kurucuları arasında yer aldı ve başkanlık görevinde de bulundu.

Bu dönemin perde arkasını kendisi gibi doktoralı gazeteci olan Atilla Özsever’e şöyle anlatmıştı:

-Sendikanın kuruluş sürecinde, iktidardaki Demokrat Parti (DP) kendi bilgi ve denetimi çerçevesinde bir sendikanın kurulmasını istiyordu. Bu amaçla zamanın İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay, bizleri vilayete davet etti. Vali Gökay dedi ki; basınla ilgili yasa çıktı, demokrasinin gereği olarak artık siz de bir sendika kurun. Bize de bilgi verin ama sakın komünistlik yapmayın!”

1960 sonrası Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ismini alacak olan İstanbul Gazeteciler Sendikası’nın tüzüğünü üç kişi hazırlamıştı: Hıfzı Topuz, İhsan Ada ve Burhan Arpad… Bu üç kişi de Marksist kökenliydi. (Bu bilgiler de Özsever’in.)

Hıfzı Ağabey Paris’te yüksek lisans ve doktora yaptığı yıllarda Unesco’ya girmişti. Özgür Haber Dolaşım Şefi olarak Uluslararası gazetecilik örgütleri arasında mesleki işbirliği, basın ahlakı, gazetecilik eğitimi ve gazetecilerin korunması projelerini yönetmişti. Afrika ülkelerinde, Hindistan’da, Filipinler’de eğitim seminerleri düzenlemişti. Kara Afrika’da kırsal basın projesini oluşturmuştu. Afrikalılar onun bu hizmetlerini unutmadılar. 23 Kasım 2013’te Kongo Demokratik Cumhuriyeti Lubumbashi Üniversitesi “Fahri Doktora” unvanı verdiler.

Hıfzı Ağabey’in meslek kariyeri bir gazeteci için olabilecek en heyecanlı çalışmalarla doludur. Onun özellikle Afrika yılları sinema filmi olacak kadar renklidir. “Elveda Afrika Hoşça kal Paris” adlı kitabı ile birlikte “Kara Afrika” ve “Büyülü Afrika” kitapları birbirinden renkli anılarla doludur.

Hıfzı Topuz, gazetecilik ve iletişim alanındaki çabalarının yanı sıra yazdığı kitaplarla da genç kuşaklara Cumhuriyet tarihini öğretmeye çalışan eserler verdi. Büyük çoğunluğu Remzi Kitabevinden çıkan 51 kitabı bulunuyor.

Hıfzı Topuz uzun yaşamın sırrını da yine Atilla Özsever’e açıklamıştı:  

“Daima gençlerle birlikte olup onlarla arkadaşlık yapmak, onların görüşlerine önem vermek, sevgi ve aşkın kıymetini bilmek, sürekli üretmek, etkin bir çaba içinde bulunmak ve entelektüel kapasiteyi geliştirmek, okumak!”

Hıfzı Topuz gerek yaşamıyla, gerekse yaptıkları ve yazdıklarıyla mesleğimizin zirvelerinde dimdik durdu. Hepimize örnek oldu. Bu özellikleriyle de yaşamaya devam edecek. Hem mesleki kıdemi hem de manevi yeri ise hiç değişmeyecek:

-En büyük gazeteci!

                                                              /././

Gazetemizin yazarı ‘100 yıllık çınar’ Hıfzı Topuz hayatını kaybetti: Asırlık bilgeye veda (Cumhuriyet)

Türk basınının duayenlerinden, gazeteci ve yazar Hıfzı Topuz, dün İstanbul’da yaşamını yitirdi. Topuz’un ölüm haberini Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) duyurdu.

TGC yayımladığı mesajda,  “Uzun yıllar gazeteci ve yazar olarak başarıyla çalışan en kıdemli üyelerimizden önceki Onur Kurulu Başkanımız Sevgili Hıfzı Topuz’u kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne ve basın emekçilerinin örgütlenmesine büyük destek veren Hıfzı Topuz’u hiç unutmayacağız” ifadelerini kullandı. Topuz, gazetemizde ilk olarak 13 Ekim 1962’de, “Dış Meleseler” başlığı altında yazmaya başladı. “Globalleşme Çağında İletişim Sorunu” başlıklı yazı dizisiyle 2006 yılında gazetemize katkı veren Topuz, 14 Temmuz 2019’dan, sağlık nedenlerinden dolayı ara verdiği 17 Ekim 2021’e dek Cumhuriyet gazetesinin “Olaylar ve Görüşler” sayfasındaki “Ayda Bir” başlıklı köşesinde gündemle ilgili yazılarla birlikte anılarını kaleme almıştı. Nâzım Hikmet’i ve dostlarını yakından tanımış olan Hıfzı Topuz, bir de usta şairi anlatan “Hava Kurşun Gibi Ağır” adlı kitap yazdı. Topuz, bu romanda şairin bir yandan uğradığı haksızlıkları, çektiği acıları, yurt özlemini, halkına olan sevgisini, bir yandan da tutkularını, aşklarını, mutluluklarını kaleme aldı. 

GAZETECELİKTE TARİH YAZDI

1923 yılında İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’ni ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1947-58 yılları arasında Akşam gazetesinde muhabir, istihbarat şefi, yazıişleri müdürü ve genel yayın müdürü olarak çalıştı, İstanbul Gazeteciler Sendikası başkanlığını yaptı. Strasbourg Üniversitesi’nde devletler hukuku ve gazetecilik alanlarında yüksek lisans (1957-59) ve yine Strasbourg Hukuk Fakültesi’nde gazetecilik doktorası yaptı (1960). Paris’te UNESCO Genel Merkezi’nde, iletişim sektöründe özgür haber dolaşımı şefi olarak çalıştı (1959-1983). Uluslararası gazeteci örgütleri arasında işbirliği, basın ahlakı ve gazetecilerin korunması projelerini yönetti; Afrika ülkelerinde, Hindistan’da, Filipinler’de gazetecilik eğitimi seminerleri düzenledi. Kara Afrika’da kırsal basın projesini oluşturdu. Anadolu, İstanbul ve Galatasaray Üniversitesi iletişim fakültelerinde basın, radyo ve TV tarihi, uluslararası iletişim ve siyasal iletişim dersleri verdi. TRT’de Genel müdür yardımcısı olarak çalıştı (1974-75). 1993’te BRT İstanbul Radyo ve Televizyon Genel Yayın Koordinatörlüğü yaptı. 1986’da İletişim Araştırmaları Derneği’ni (İLAD) kurdu. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu İletişim Komitesi Başkanlığı’nda bulundu. 1997’de İzmir’de Birinci Ulusal Kültür Kongresi’ni, 1998’de de İstanbul’da Kültür Politikaları Sempozyumu’nu düzenledi. Cumhuriyet, Vatan ve Milliyet gazeteleri ile çeşitli dergilerde diziler ve inceleme yazıları yazdı. Anadolu, Galatasaray ve İstanbul üniversitelerinin iletişim fakültelerinde basın, radyo-televizyon tarihi, uluslararası iletişim ve siyasal iletişim dersleri verdi.

                  Hıfzı Topuz (sağ başta), Nâzım Hikmet ve arkadaşlarıyla bir arada...

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Onur Kurulu başkanlığını yaptı. TGC Balotaj Kurulu’nda çalıştı. Sürekli Basın Kartı taşıyordu. 1998 yılında TGC Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü’nü, 1998 yılında Sertel Gazetecilik Vakfı Demokrasi Ödülü’nü, 2003’te  TGC Basın Özgürlüğü Ödülü’nü, 2007’de “Başın Öne Eğilmesin” adlı romanıyla Orhan Kemal Roman Ödülü’nü, 2017’de Atatürkçü Düşünce Derneği Beşiktaş Şubesi’nin verdiği Aydınlanma Ödülü’nü, 2020 yılında Nâzım Hikmet Dostluk Ödülü’nü, 2021 yılında ÇGD Orhan Koloğlu İnceleme-Araştırma Ödülü’nü aldı. İngilizce ve Fransızca biliyordu. Evli ve bir çocuk sahibiydi. Çeşitli konularda 50’den fazla kitap yayımladı. 

‘HEPİMİZİN DÜŞÜNCE ARKADAŞIYDI’

Adnan Özyalçıner de Topuz’un ardından gazetemize şu açıklamalarda bulundu: “Hıfzı Topuz, basınımızın, gazeteciliğin duayenlerinden birisiydi. Hepimizin arkadaşı, dostuydu. Hepimizin düşünce arkadaşıydı. Sürekli olarak düşünce ve ifade özgürlüğünün serbest kalması, yayılması, güçlenmesi, yasaklara  uğramaması için mücadele etti yaşamı boyunca. Çok iyi bir edebiyatçıydı. Çok güzel romanlar, kitaplar yazdı. Türk diline ve Türk edebiyatına yaptığı katkılardan dolayı Hıfzı Topuz bence, hem gazeteci hem edebiyatçı hem yazar hem de aydın olarak hepimizin başının tacıdır. Üzüntümüz çok büyük. Ama yaptıklarıyla da hepimizi gönendirmiştir, sevindirmiştir. Kitaplarıyla da sevindirmeye, aydınlatmaya devam edecektir.”

                  Hıfzı Topuz (sağda), Yaşar Kemal (solda) ile İsrail’de. (1958)

‘USTAMIZ ARAMIZDAN AYRILDI’

Topuz’un ölüm haberi, kültür sanat dünyasını derinden üzdü. Gazetemizin yazarı Prof. Dr. Emre Kongar, sosyal medyadan yaptığı paylaşımda “Sevgili dostum, değerli gazeteci ve yazar Hıfzı Topuz da aramızdan ayrıldı. Yüz yıllık bir çınardı, Cumhuriyet çınarı! Çok üzgünüm, çok. Yeri doldurulamayacak bir değerdi” ifadelerini kullandı. Sanatçılar da sosyal medyadan şu paylaşımları yaptı:

  • Sunay Akın: Hıfzı Topuz ustamız ayrıldı aramızdan… Birbirinden güzel kitapları için sonsuz saygı, sevgi ve minnet duygusuyla…
  • Nebil Özgentürk: Bilge insan Hıfzı Topuz’u kaybettik... Bilgeydi, 100 yaşındaydı evet ama daha Galatasaray Lisesi’nde başladı araştırmacılığı, gazeteciliği, aktivistliği, edebiyatçılığı, Unesco-B.M. uzmanlığı  tarihçiliği ve tanıklıkları. Hıfzı Abi’ye başvururduk. Güller içinde uyusun...
  • Kerem Görsev: Hıfzı Topuz vefat etmiş. Kitaplarını bir çırpıda okurdum , o dönemin hayallerine dalardım. Esentepe Gazeteciler Sitesi  Yazarlar Sokaktaki evi çocukluğumun geçtiği yerlerdi Allah rahmet eylesin çok üzüldüm. Değerli bir insanı kaybetti ülkemiz.
  • Rutkay Aziz: “Hıfzı Topuz, Nâzım Hikmet’in çok yakın dostuydu. Nâzım Kültür Sanat Vakfı’nın kurucularındandı. Aydınlanmanın en önde gelen hocasıydı. Yazarlığı ve devrimciliği ile öncü bir insandı. Onunla birlikte olmaktan hep gurur duydum. Işıklar içinde uyusun.”
        Cumhuriyet
                                                                     /././

                                               HIFZI TOPUZ (wikipedia)
Hıfzı Topuz (25 Ocak 1923, İstanbul - 26 Eylül 2023, İstanbul),Türk gazeteci   ve yazar.

Yaşam öyküsü

1923 yılında İstanbul'da doğdu. 1942 yılında Galatasaray Lisesi'nden, 1948 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Strasbourg Üniversitesi'nde devletler hukuku ve gazetecilik alanlarında yüksek lisans (1957-59) ve yine Strasbourg Üniversitesi'nde gazetecilik alanında doktorasını yaptı (1960). 1947-58 yıllarında Akşam gazetesinde önce istihbarat şefi, sonra yazı işleri müdürü olarak çalıştı. İstanbul Gazeteciler Sendikası'nın kurucuları arasında yer aldı ve başkanlığını yaptı. 1959 yılından 1983 yılına kadar Paris'te UNESCO Genel Merkezi'nde özgür haber dolaşımı şefi olarak çalıştı. Uluslararası gazetecilik örgütleri arasında mesleksel işbirliği, basın ahlakı, gazetecilik eğitimi ve gazetecilerin korunması projelerini yönetti.  Afrika ülkelerinde, Hindistan'da, Filipinler'de gazetecilik eğitimi seminerleri düzenledi. Kara Afrika'da kırsal basın projesini oluşturdu. 1962 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin, o zamanki adıyla Basın-Yayın Yüksek Okulu'nun kuruluşu için, Paris'te Unesco’nun merkezinde ilk projeleri hazırladı. 1974-75 yılları arasında TRT'de radyolardan sorumlu genel müdür yardımcılığı yaptı. 1986'da halen başkanlığını sürdürdüğü İletişim Araştırmaları Derneği'ni (İLAD) kurdu.  Vatan, Milliyet ve Cumhuriyet gazeteleriyle çeşitli dergilerde diziler ve inceleme yazıları yazdı. Anadolu, Galatasaray ve İstanbul üniversitesi iletişim fakültelerinde basın, radyo-televizyon tarihi, uluslararası iletişim ve siyasal iletişim dersleri verdi.

26 Eylül 2023'te İstanbul'da tedavi gördüğü hastanede 100 yaşında hayatını kaybetti.

Ödülleri

  • 1998 Sertel Demokrasi Ödülü.
  • 2003 Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü
  • 2004 Lions Kulüpleri Federasyonu Atatürk Barış Ödülü
  • 2005 Osmangazi Üniversitesi Onursal Doktora Ödülü
  • 2007 36. Orhan Kemal Roman Armağanı
  • 2009 Çağdaş Gazeteciler Derneği Onur Ödülü
  • 2012 Yılı Balçova Belediyesi ve Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Aydınlanma Onur Ödülü

Eserleri

İnceleme - Araştırma

  • Fransa'da Gazetecilerin Statüsü ve Asgari Ücret, 1954 (Gazeteciler Sendikası)
  • Information Internationale dans la Presse Turque, 1961
  • Basın Sözlüğü, 1968 (Gazeteciler Cemiyeti)
  • Kara Afrika, 1971 (Milliyet)
  • 100 Soruda Basın Tarihi, 1973 (Gerçek)
  • Seçim Savaşları, 1977 (Milliyet)
  • Uluslararası İletişim, 1984 (Anadolu Üniversitesi)
  • İletişimde Karikatür ve Toplum, 1986 (Anadolu Üniversitesi)
  • Lumumba, 1987 (Yön)
  • Kara Afrika'da İletişim, 1987 (Yön)
  • Basında Tekelleşmeler, 1989 (Tüses-İlad)
  • Yarının Radyo TV Düzeni, 1990 (Tüses-İlad)
  • Türkiye'de Seçim Kampanyaları, 1991 (Tüses-İlad)
  • Siyasal Reklamcılık 1991 (Cem)
  • Kara Afrika Sanatı, 1992 (Ant)
  • Hoşgörü, 1995 (Unesco)
  • Başlangıcından Bugüne Kadar Dünya Karikatürü, 1997 (İnkılap)
  • Dünyada ve Türkiye'de Kültür Politikaları, 2001 (Doğan)
  • Türk Basın Tarihi, 2003 (Remzi)
  • Büyülü Afrika, 2018 (Remzi)

Anı

  • Konuklar Geçiyor, 1975 (Çağdaş)
  • Paris'li Yıllar, 1994 (Bilgi)
  • Eski Dostlar, 2000 (Remzi)
  • Elveda Afrika, Hoşça Kal Paris, 2005 (Remzi), ISBN 975-14-1023-1
  • Fikret Mualla, 2005 (Everest)
  • Başın Öne Eğilmesin, Eylül 2006 (Remzi), ISBN 978-975-14-1150-1
  • Paris 68, Bir Devrim Denemesi, 2008 (Agora)
  • Nişantaşı Anıları, 2009 (Heyamola)
  • Bana Atatürk'ü Anlattılar, 2010 (Remzi)
  • Gülümseyen Anılar, 2010 (Remzi)
  • Ardından Yıllar Geçti (Söyleşi), 2013 (Remzi)
  • Paris'te Bir Türk Ressamı, Fikret Mualla 2014 (Remzi)
  • Atatürk Sesleniyor, 2016 (Remzi)
  • Bir Zamanlar Nişantaşı'nda, 2017 (Remzi)
  • Anı ve Mektuplarla Melih Cevdet Anday, 2019 (Remzi)

Roman

  • Meyyale, 1998 (Remzi)
  • Taif'te Ölüm, 1999 (Remzi)
  • Paris'te Son Osmanlılar, 1999 (Remzi)
  • Hatice Sultan, 2000 (Remzi)
  • Gazi ve Fikriye, 2001 (Remzi)
  • Milli Mücadelede Çamlıca'nın Üç Gülü, Kasım 2002 (Remzi), ISBN 975-14-0894-6
  • Devrim Yılları, 2004 (Remzi)
  • Tavcan, 2005 (Remzi)
  • Özgürlüğe Kurşun, 2007 (Remzi)
  • Kara Çığlık (2008 - Afrika Barış ve Dostluk Ödülü) (Remzi)
  • Abdülmecit; İmparatorluk Çökerken Sarayda 22 Yıl, 2009 (Remzi)
  • Hava Kurşun Gibi Ağır; Nazım Romanı, 2011 (Remzi)
  • Elbet Sabah Olacaktır, Tevfik Fikret Romanı, 2012 (Remzi)
  • Vatanı Sattık Bir Pula; Namık Kemal Romanı, 2013 (Remzi)
  • Çılgın ve Özgür; Neyzen Tevfik'in Romanı, 2014 (Remzi)
  • Şanlı Kanlı Yıllar, 2017 (Remzi)
  • Nevbahar, 2018 (Remzi)
  • Paris Sürgünü, 2019 (Remzi)

Öykü

  • Gizli Aşklar, 2015 (Remzi)
  
      (wikipedia)
       

Gazeteci Hıfzı Topuz hayatını kaybetti - soL

 

25 Ocak 1923’te doğan gazeteci-yazar Hıfzı Topuz 100 yaşında hayatını kaybetti.

Gazeteci-yazar, iletişim alanının duayeni Hıfzı Topuz yaşamını yitirdi. Topuz'un ölüm haberini Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) duyurdu.

TGC'den yapılan açıklamada "Hıfzı Topuz’un ailesine ve basın topluluğumuza başsağlığı diliyoruz. TGC'nin önceki Onur Kurulu Başkanlarından, TGC  Basın Özgürlüğü Ödülü sahibi gazeteci-yazar Hıfzı Topuz 26 Eylül 2023 Salı günü İstanbul’da hayatını kaybetti" ifadelerine yer verildi.

51 tane kitap yazdı

Usta isim, çeşitli konularda 51 kitap yazmıştı. Topuz, 1998 yılında TGC Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü'nü, 2003 yılında TGC Basın Özgürlüğü Ödülü'nü, 2020 yılında Nazım Hikmet Dostluk Ödülü'nü aldı. 

Hıfzı Topuz kimdir?

1923 yılında İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi'ni ve İ.Ü. Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1947-58 yılları arasında Akşam Gazetesi'nde muhabir, istihbarat şefi, yazı işleri müdürü ve genel yayın müdürü olarak çalıştı, İstanbul Gazeteciler Sendikası Başkanlığı'nı yaptı. 

Strasbourg Üniversitesi'nde devletler hukuku ve gazetecilik alanlarında yüksek lisans (1957-59) ve yine Strasbourg Hukuk Fakültesi'nde gazetecilik doktorası yaptı (1960). Paris'te UNESCO Genel Merkezi'nde, İletişim Sektöründe Özgür Haber Dolaşımı Şefi olarak çalıştı (1959-1983). Uluslararası gazeteci örgütleri arasında işbirliği, basın ahlakı ve gazetecilerin korunması projelerini yönetti, Afrika ülkelerinde, Hindistan'da, Filipinler'de gazetecilik eğitimi seminerleri düzenledi. Kara Afrika'da Kırsal basın projesini oluşturdu. 

Anadolu, İstanbul ve Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültelerinde Basın, Radyo ve TV Tarihi, Uluslararası İletişim ve Siyasal İletişim dersleri verdi. TRT'de Genel Müdür Yardımcısı olarak çalıştı (1974-75). 1993'te BRT İstanbul Radyo ve Televizyon Genel Yayın Koordinatörlüğü yaptı. 1986'da İletişim Araştırmaları Derneği'ni (İLAD) kurdu. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu'nda iletişim Komitesi Başkanlığında bulundu.

1997'de İzmir'de Birinci Ulusal Kültür Kongresini, 1998'de de İstanbul'da Kültür Politikaları Sempozyumu'nu düzenledi. Topuz çeşitli konularda 51 kitap yayımladı. 

Başlıcaları ise şunlar: 

Kara Afrika (1970), Türk Basın Tarihi (1973), Caricature et Societe (Paris, 1974), Uluslararası iletişim (1985), İletişimde Karikatür ve Toplum (1985), Lumumba (1987), Status, Rights and Responsibilities of Journalists (Prag, 1989), Basında Tekelleşmeler (1989), Yarının Radyo- TV Düzeni (1990), Siyasal Reklamcılık (1991), Parisli Yıllar (1994), Hoşgörü (1995), Dünya Karikatürü (1996), Meyyale (1998), Kültür Politikaları (1998). Gazi ve Fikriye, Başın Öne Eğilmesin, Vatanı Sattık Bir Pula, Devrim Yılları, Bana Atatürk'ü Anlattılar.

(soL)