23 Aralık 2023 Cumartesi

+ Ensar ve TÜRGEV'in vakfı ABD'de bir yılda 9,3 milyon dolar bağış toplamış: Hiç burs yok + Gündemdeki TURKEN Vakfı yöneticilerinin ABD’li siyasetçilere bağış yaptığı ortaya çıktı (BİRGÜN)

AKP ve Ensar Vakfı, ABD’deki lobi faaliyetleri için bir yılda 5,5 milyon dolar harcadı (Okan Yücel)

Türkiye’nin ABD’deki lobi faaliyetleri için bu yıl harcadığı miktar 8,5 milyon dolara yaklaştı. Bu miktarın yarısından fazlasını iktidarda bulunan AKP harcarken Ensar Vakfı ise neredeyse 1 milyon dolar (29 milyon TL) harcadı.

Türkiye’nin ABD’deki lobi faaliyetleri için 2023 boyunca harcadığı tutar 8 milyon 933 bin dolar oldu. Denetimini ABD Adalet Bakanlığı’nın yaptığı Foreign Agents Registration Act (FARA) kayıtlarına dayanarak yayın yapan Open Secrets'in verilerine göre bu tutarın 4,5 milyon dolarını AKP, 999 bin 916 dolarını ise Ensar Vakfı harcadı. 

Verilere göre lobicilik faaliyetlerinde ilk kez hükümet dışı kuruluşların (NGO) payı devlet organlarını geride bıraksa da bu harcamaların çok büyük kısmı da AKP ve kendisine yakın kurumlar tarafından yapıldı.


BÜYÜKELÇİLİK 420 BİN DOLAR HARCADI

Verilere göre Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türkiye Turizm Tanıtma ve Geliştirme Ajansı (TGA) tarafından geliştirilen ‘Goturkiye’ platformu 134 bin dolar, Türkiye’nin ABD Büyükelçiliği ise 420 bin dolar harcama yaptı. Hükümet organları ise lobi faaliyetleri için 1 milyon 482 bin dolar harcadı. 

Verilere göre geçen sene ABD’deki lobi faaliyetleri için harcanan toplam miktar 6,3 milyon doları bulurken ABD’deki başkanlık seçimlerinin yapıldığı 2020’de ise yaklaşık 7,3 milyon dolar harcandı. 

İKİ VAKIFTAN TURKEN’E 60 MİLYON DOLAR

İktidara yakınlığıyla bilinen ve 2016’da ortaya çıkan çocuklara yönelik cinsel istismar skandalıyla gündeme gelen Ensar Vakfı, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan öncülüğünde 1996’da kurulan ve kızı Esra Albayrak’ın yönetim kurulunda yer aldığı TÜRGEV ile birlikte Turken Vakfı’nın iki kurucusundan biri. 

Resmî belgelere göre inşaat harcamaları için Turken’e TÜRGEV'den Şubat 2015- Temmuz 2020 arasında 25 milyon 531 bin dolar, Ensar Vakfı'ndan ise Eylül 2014-Şubat 2019 arasında 34 milyon 989 bin dolarlık bağış yapıldığı ortaya çıkmıştı.

FARA VE LOBİ FAALİYETLERİ

1938’de yürürlüğe giren FARA kapsamında ABD Adalet Bakanlığı, lobi faaliyetinde bulunan kurumları ‘yabancı ajanlar listesine’ kaydediyor. 

ABD’de faaliyet gösteren STK’ler veya devlet organları da bu yasa kapsamında belli lobi şirketleriyle anlaşarak lobicilik faaliyetleri yapabiliyor ve bu kapsamda yapılan lobi harcamaları da kayda alınıyor. 

Politikayı ve kamuoyunu etkileme girişimlerine ek olarak, FARA yabancı bir müvekkil adına turizm ve ticaret tanıtımı gibi faaliyetler için de kayıt gerektiriyor. Lobi faaliyetleri, politika dışı çıkarları desteklemeyi de kapsıyor.

                                                            /././

Gündemdeki TURKEN Vakfı yöneticilerinin ABD’li siyasetçilere bağış yaptığı ortaya çıktı.(25/05/2022)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun işaret ettiği New York merkezli Turken Vakfı'nın yöneticilerinin lobi faaliyetleri için ABD'li politikacılara bağış yaptığı ortaya çıktı. Bağış yapılan ABD politikacılar arasında eski ABD Dışişleri Bakanı ve Demokratların başkan adayı Hillary Clinton da var.

                                                                                        Fotoğraf: DepoPhotos

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamasının ardından gündeme gelen TURKEN Vakfı’nın yöneticilerinin ABD’li siyasetçilere bağış yaptığı açığa çıktı. DW Türkçe’den Pelin Ünker’in haberine göre; TURKEN yöneticilerinin bağış yaptığı ABD’li siyasetçiler arasında Hillary Clinton da yer alıyor.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Salı akşamı yaptığı açıklamada Ensar Vakfı ve Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı'nın (TÜRGEV), ABD'deki "paravan bir vakfa" toplamda 1 milyar lira transfer ettiğini söylemişti. Bu vakfın, Ensar ve TÜRGEV'in ortak kurduğu Turken Foundation Inc olduğu anlaşılmıştı.

CHP'nin ABD temsilcisi Yurter Özcan'ın paylaştığı belgelere göre TÜRGEV ve Ensar Vakfı'ndan Turken Foundation Inc'ye 2014-2020 yılları arasında toplam 60 milyon 520 bin 732 dolar transfer edildi. ABD Adalet Bakanlığı'na bağlı FARA (Yabancı Temsilcilerin Tescil Yasası-Foreign Agents Registration Act) Kayıt Birimi'nde yer alan resmi beyanda, ABD vatandaşları olan Turken Foundation Inc'nin Yönetim Kurulu Başkanı Behram Turan ve Mali İşler Sorumlusu Memiş Yetim'in ABD'deki politikacılara kendi adlarına yaptıkları bağışlar da yer alıyor.

CLİNTON'IN BAĞIŞÇISI!

DW Türkçe'nin ulaştığı belgeye göre Turken Foundation Inc Mali İşler Sorumlusu Memiş Yetim, ABD'de başkanlık seçimi için yarışan Demokrat Parti adayı eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın seçim kampanyası için 5 bin 400 dolar bağışta bulundu. Yetim, Clinton'ın yanı sıra New York belediye başkanlığı seçimini kazanan Demokratların adayı eski polis memuru Eric Adams'ın kampanyasına da 2 bin dolar bağış yaptı. Kayıt belgesi Memiş Yetim'in ABD'nin Demokrat Partili Kongre üyesi Gregory W. Meeks için 1000 dolar, New Jersey eyaletine bağlı Chatham bölgesinin Belediye Başkanlığı sonrasında New Jersey Morris Bölge Yönetim Kurulu Başkanlığı'na seçilen Türk asıllı Amerikan vatandaşı Tayfun Selen için 5 bin 800 dolar bağış yaptığını gösteriyor.

FARA kayıt belgesi, Turken Foundation Inc'nin Yönetim Kurulu Başkanı Behram Turan'ın da Eric Adams için 2 bin, Tayfun Selen için 500 dolar bağış yaptığına işaret ediyor.

Kaynak: DW Türkçe                                                                                                                                          Kaynak: DW Türkçe

ABD'DE SİYASETÇİLERE NEDEN BAĞIŞ YAPILIYOR?

ABD yasalarına göre FARA'ya tescil ettirilen vakıfların yöneticilerinin tescil tarihinden 60 gün öncesine kadar kendi fonlarından bir seçim kampanyası, kongre veya kurultayla bağlantılı olarak herhangi bir siyasi makama bağışta bulunup bulunmadıklarını ibraz etmeleri gerekiyor.

ABD seçimlerinde kampanya finansman araçlarından biri olan bağışlar, önemli isimlere erişim imkanı da sağlıyor. Seçim kampanyalarında 200 dolardan yüksek bağış yapanlar büyük bireysel bağışçılar olarak nitelendiriliyor.

TURKEN VAKFI NE ZAMAN KURULDU, YÖNETİMDE KİMLER VAR?

Turken Foundation Inc, ABD Gelir İdaresi'nin resmi kayıtlarına göre, "vergiden muaf eğitim kuruluşu" statüsünde 2014'te kuruldu. Turken'in web sitesinde vakfın Ensar ve TÜRGEV tarafından kurulduğu belirtiliyor.

FARA kayıt belgesinde Turken Vakfı'nın "Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Müslüman öğrencilere, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki eğitim deneyimlerini geliştirmek için barınma yardımı, burs ve kültürel programlar sağlamak” için kurulduğu ifade ediliyor. Belgeye göre vakfın yönetim kurulunda Behram Turan ve Memiş Yetim'in yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kızı ve eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın eşi Esra Albayrak, Ahmet Bayraktutar, Mehmet Fehmi Bilge, H. İbrahim Bacacı, Selim Çakır, Ömer Faruk Albayrak, Zulkarneyn Vardar, Melike Kabataş, Mustafa İlbeyli ve Haluk Gani bulunuyor. Vakfın Kurucu Başkanı ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kuzeni Halil Mutlu idi.

Resmî belgeye göre inşaat harcamaları için Turken Foundation Inc'ye TÜRGEV'den Şubat 2015- Temmuz 2020 arasında 25 milyon 531 bin 129 dolar, Ensar Vakfı'ndan ise Eylül 2014-Şubat 2019 arasında 34 milyon 989 bin 603 dolarlık bağış yapıldı.

BAĞIŞIN 20'DE BİRİ ÖĞRENCİLERE

Belgede Turken Foundation Inc'nin resmi olarak yaptığı harcamalar da yer alıyor. Buna göre "Öğrenci Barınma ve Mali Destek Harcamaları" başlığı altında yapılan harcama tutarı 2014-2015 dönemi için 445 bin 398, 2015-2016 için 501 bin 473, 2016-2017 için 1 milyon 52 bin 658, 2017-2018 için 649 bin 378, 2018-2019 dönemi için 349 bin 566, 2019-2020 için 120 bin 339, 2020-2021 dönemi için 26 bin 547, 2021-2022 dönemi için ise 20 bin 48 dolar. Buna göre vakfın öğrencilere barınma ve mali destek sağlamak için yaptığı harcamalar toplamda 3 milyon 165 bin 407 doları buluyor. Bu, TÜRGEV ve Ensar Vakfı'nın Turken'e yaptığı toplam bağışın yaklaşık 20'de birine denk geliyor. Vakfın aynı dönemde yaptığı inşaat harcamaları ise 70,8 milyon doları buluyor.

DAHA ÖNCE DE GÜNDEM OLMUŞTU

ABD'de vergiden muaf olan Turken Vakfı'nın, Aralık 2018'de ünlü boksör Muhammed Ali'ye ait 328 dönümlük arazi ve çiftliği 2 milyon 895 bin 37 dolara satın alması kamuoyunda tartışmalara neden olmuştu.

New York Manhattan'da öğrenci yurdu olarak lüks bir gökdelen inşa ettiği haberlere konu olan vakfın adı Başkent Gaz'ın yaptığı 8 milyon dolarlık bağışla da gündeme gelmişti. Aralık 2017'de yapılan bağış, doğrudan Turken Vakfı'na yapılmak yerine Kızılay üzerinden Ensar Vakfı'na oradan da Turken'e aktarılmıştı. Paranın Kızılay aracılığıyla gönderilmesi nedeniyle Başkent Gaz'ın o dönem vergi ödemediği ortaya çıkmış, Kızılay Başkanı Kerem Kınık ise konuyla ilgili “Şirket, vergi kaçırmamıştır, vergiden kaçınmıştır” açıklamasını yapmıştı.

KILIÇDAROĞLU NE DEDİ?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Twitter hesabında yayınladığı videoda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ailesi hakkında önemli iddialarda bulundu.

"Belgeler elimizde, para akışlarının hepsi elimizde" diye konuşan Kılıçdaroğlu, "Paravan bir vakıf kuruyorlar, başına bir Amerikan vatandaşını koyuyorlar ama vakfın asıl yönetimi Erdoğan ailesi üyelerine ait. Bu paravan yapının izin çıkarma hakkı kazanması için paraya ihtiyacı var. Türkiye'den iki vakıf seçiliyor; öğrenciler için kurulmuş süsü verdikleri vakıflar. Bu vakıfların asıl var olma sebeplerini de bugün öğreneceksiniz; TÜRGEV ve Ensar. Bu vakıflar başlıyor paraları bir Amerikan vatandaşına göndermeye…" dedi.

Söz konusu vakıfların 20 milyon, 10 milyon dolar şeklinde havaleler yaptığını belirten Kılıçdaroğlu, "Bir TÜRGEV bir Ensar, durmuyorlar para gönderme listesinin sonu yok. Hepsinin dökümleri elimizde… 1 milyar lirayı şıp diye transfer ediyorlar ABD'ye" dedi. Kılıçdaroğlu, "Siz bu paraları nereden buldunuz, bu dövizleri neden Amerikalara taşıyorsunuz?" diyen Kılıçdaroğlu, "ABD'ye kaçmaya hazırlananlar, yeni iktidarın sizi orda rahat bırakacağını mı düşünüyorsunuz? Çok fena yanılıyorsunuz" ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu'nun sözleriyle ilgili TÜRGEV ve Ensar Vakfı'ndan yapılan ortak açıklamada para transferi reddedilmeyerek söz konusu bağışlarla yurtdışındaki Türk öğrencilerin desteklendiği belirtildi ve Turken Vakfı'nın şeffaf bir kurum olduğunu savunuldu. AKP Sözcüsü Ömer Çelik de TRT'ye yaptığı açıklamada, Turken ile ilgili "Oradaki öğrencilerimize sahip çıkmak üzere kurulmuş" dedi. Hukuki yollara başvuracaklarını belirten Çelik, Kılıçdaroğlu'na "çok sert yanıt" vereceklerini söyledi.

                                                              /././

Ensar ve TÜRGEV'in vakfı ABD'de bir yılda 9,3 milyon dolar bağış toplamış: Hiç burs yok (07/05/2022)

CHP ABD Temsilciliği, Ensar Vakfı ve TÜRGEV’in ABD’de kurduğu Türken Foundation’ın 1 Temmuz 2019 ve 30 Haziran 2020 arasında 9.3 milyon dolar bağış topladığını açıkladı. Açıklamaya göre, misyonu burs ve öğrencilere yurt sağlamak olan vakfın, son vergi beyannamesine göre o sene verdiği toplam burs ise sıfır dolar.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ABD Temsilciliği, Ensar Vakfı ve TÜRGEV’in ABD’de kurduğu Türken Foundation’ın 1 Temmuz 2019 ile 30 Haziran 2020 arasında 9,3 milyon dolar bağış topladığını duyurdu.

CHP ABD Temsilciliği’nden konuya ilişkin yapılan açıklamada, şunlar kaydedildi:

"Türken Foundation, 2014’te ABD’de kuruldu; Ensar ve TÜRGEV’in ortak kuruluşu… Bu ABD’deki vakfın kuruluş belgesinde Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın imzası var; yönetim kurulunda ise kızı Esra Albayrak. ABD’li resmi makamlardan ulaştığımız, ABD Gelir Dairesi’nden aldığımız resmi beyanname, 1 Temmuz 2019 ve 30 Haziran 2020 arası tarihleri kapsıyor. Sadece o sene Türken Foundation’a 9,3 milyon dolar bağış gelmiş. En son yapılan resmi vergi beyanı o olduğu için, son 2 senede yapılan bağışları henüz bilmiyoruz. 30 Haziran 2020 itibarıyla Türken Foundation’ın toplam varlığı 67 milyon dolar yani 1 milyar Türk lirası. Misyonu burs ve öğrencilere yurt sağlamak olan bu vakfın, son vergi beyannamesine göre o sene verdiği toplam burs ise sıfır dolar!”

(BİRGÜN)



AKP de İBB de peşinde: Cumhurbaşkanlığı ödülü verilen Sinan Genim’in kerameti ne? - Emre Alım/soL-Özel

 Birçok mimarı faciada imzası bulunan Sinan Genim, Cumhurbaşkanlığı ödülünü kaptı. İBB Yayınları da Genim'in bir yazısı için yazar Güven Bayar'a baskı uyguladı.

Narmanlı Han'daki restorasyon skandalının mimarı, aynı zamanda AKP'den belediye başkan adayı olmuş bir ''mimar'' Sinan Genim. Galata Kulesi'ne hiltiyle girilen restorasyonun da sorumlularından biri, projenin danışmanı.

Ona göre kentleri korumak için bir tek Erdoğan mücadele veriyor. Nitekim Genim, bu yöndeki çabalarının karşılığını geçtiğimiz gün aldı. Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülü, mimari dalında Sinan Genim'e verildi. 

Genim'in yazısını kitabına almayan yazara yaptırım

Ödül üzerine bir hatırlatma, yazar Güven Bayar'dan geldi. Bayar'ın ''Resimli İstanbul Apartmanları'' adlı kitabı kısa süre önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları'ndan çıktı. Kitap projesinin hedefi İstanbul'da apartman içlerinde bulunan duvar resimlerini tarihin koruması altına almaktı.

Kitabın basılmasına günler kala İBB Yayınları'nın Koordinatörü Cengiz Özkarabekir, mimar Sinan Genim'in iki sayfalık bir yazısını da kitaba dahil etmek istedi. Bu talebi reddeden yazar Bayar, ''gerekirse kitabımı yayımlatmam" dedi.

Sinan Genim’i kişisel olarak tanımadığını ama İstanbul'un önemli yapılarının restorasyon çalışmaları yürütülürken imza attığı birtakım uygulamalardan dolayı kendisine mesafeli olduğunu söyleyen Bayar, yaşadıklarını soL'a anlattı:

''Benim görüşümü ve duruşu biliyorlar. Bu adam restorasyon facialarıyla ünlü. Bir Narmalı Han değil ki... Fransız Geçidinin üstüne camlı plazayı diken de o, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nün ve Pera Müzesi'nin tarihi duvarlarına ismini yazan da o, Galata Kulesi'ne hiltiyle girildiğinde de o vardı. Bunları söylediğimde 'kitabı basmam' imasında bulunuldu. Ben bu reste karşı durdum ama kitabımın çıktığını bile söylemediler, internetten öğrendim. Tüm kadro bana tavır aldı.''

                                         Yarısı plazaya çevrilen Fransız Geçidi

Yazar Bayar baskılara rağmen yazıyı kitabına aldırmadı. Ancak yazı bir hafta sonra İBB bünyesindeki İST Dergi'de yayımlandı. Üstelik Sinan Genim'in imzasını taşıyan yazıda Bayar'ın çektiği fotoğraflar, apartman apartman gezerek edindiği bilgiler kullanıldı. Bayar yazının düzeltilmesini istese de yanıt alamadı; avukatı aracılığıyla ihtar çekmek zorunda kaldı.

'Neden 'yayınlamayın' demedi?'

Maruz kaldığı baskı ve yaptırımları sorumlu isimlere bildirmek isteyen Güven Bayar'ın bu yöndeki girişimleri de karşılıksız bırakıldı: ''Bu durumu onların bağlı olduğu Mahir Polat'a anlattım ama bir şey yapamadı. Cengiz Özkarabekir'in Ekrem İmamoğlu ile olan kişisel bağı çok güçlü. Bana bir e-posta adresi verildi. Ekrem Bey buraya atılan postaları okuyor denildi. Sürecin başından sonuna kadar her şeyi anlattım, belgeleriyle anlattım. Cevap gelmedi.''

İBB içerisinde kişisel ilişkilerin öne çıktığını belirten Güven Bayar, Sinan Genim'in hatasını şu sözlerle özetliyor: ''Sinan Genim'e sonuçta bildirdiler. Bu yazar senin yazını kitabında istemiyor dediler. Sen bu yazıyı İST Dergi'de gördüğünde neden ''yayınlamayın" demiyorsun?''

Sinan Genim hakkındaki skandallar bu olayla sınırla değil. Gelin AKP'nin mimarı Genim'i yakından tanıyalım...

Erdoğan'ın 'dev projesinin' mimarı

Henüz 2010 yılında, AKP’nin bugünkü Kanal İstanbul projesine benzer bir proje gündeme gelmiş, adına da “İstanbul Manhattan” denmişti.

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul için ellerinde dev bir proje olduğunu söylemiş, bu projenin Haliç’i içeriden Boğaz’a bağlayacak bir dev kanal yapılması olduğu ortaya çıkmıştı.

Haliç'ten kanal açılacak, Kağıthane ve Alibeyköy dereleri takip edilecek, Kağıthane, Ayazağa ve Kemerburgaz'ın hemen üzerinden yine su yolları takip edilerek Büyükdere'ye yani İstanbul Boğazı'nın kuzeyine ulaşılacaktı ve çok büyük yeni rant alanları ortaya çıkacaktı.

Erdoğan’ın bu dev projesinin mimarı Sinan Genim’di.

                 Galata Kulesi'nde kazma, kürek ve hiltiyle yapılan restorasyonda Genim'in imzası vardı

Genim, Galata Kulesi’ne hiltiyle verilen zararın ardından yaptığı açıklamayla yeniden gündeme geldi.

Bizans imparatoru Justinianos tarafından M.S. 507-508 yılında inşa edilen, 1348-49 yılında Cenevizliler tarafından yeniden inşa edilen kulede, 2020 yılında hiltiyle yapılan çalışma, Genim’in iddiasına göre hiçbir zarar vermemiş, sadece biraz ileri gidilmişti.

Bu sözlerin sahibi Genim, aynı zamanda Galata’daki restorasyon projesinin de danışmanlığını yapıyor.

Topbaş konuştu, Erdoğan ikna etti

Mimarlık yaşamına öğrenciliğinde 1967 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Saraylar Dairesi’nde başlayan Genim, o tarihten bu yana birçok projede görev aldı.

Projelerin dışında siyasetle de yakından ilgilendi.

Nazlı Ilıcak, Sabah gazetesinde yazarlık yaptığı sıralarda, 2009’da AKP’nin Kadıköy adayı olan Sinan Genim’i bizzat Kadir Topbaş’ın arayıp adaylık teklif ettiğini söylüyor, sonrasında Erdoğan’la yaptığı uzun görüşme sonrası teklifi kabul ettiğini aktarıyordu.

AKP adaylığı sonrası ise, "Türkiye seçkinlerinin, şehirlilerin, halka tepeden bakan buyurgan üslûbunu eleştiriyordu" Genim.

O seçimi kaybediyor ama AKP’yi kazanıyordu.

AKP adaylığı sonrası işleri de artacaktı.

Narmanlı'nın katili

Sırasıyla Topkapı, Tophane Saat Kulesi, Çengelköy Sultan VI. Mehmed Vahideddin Korusu ve Köşkleri Restorasyon Projesi, Narmanlı Han Restitüsyon ve Restorasyon Projesi gibi projelerde yer aldı.

Özellikle Narmanlı Han’ın başına gelenen restorasyon felaketinin baş sorumlusu olacaktı.

                                                    Betona gömülen Narmanlı Han

AKP’ye yakınlığıyla bilinen Albayrak grubuna ait Gerçek Hayat’a verdiği bir röportajda, şehirlerin korunması için bir tek Erdoğan’ın mücadele verdiğini söyleyen bir mimar Genim.

O nedenle Erdoğan ailesiyle yakından ilgili.

Şu sıralar Bilal Erdoğan’ın sürekli olarak gittiği Okmeydanı Okçular Tekkesi’nin ek hizmet binasının projesini üstlenmiş durumda.

Koç'a da yakın

Ancak Genim’in tek yakınlığı AKP ile değil. Patronlarla da arası çok iyi olan Genim, özellikle Koç Grubu için birçok proje yaparken, Bursa Karsan, Antalya Otokoç tesisleri bunun son örnekleri arasında yer alıyor.

Galatasaray Üniversitesi’ndeki yangın sonrasında tartışmalı restorasyon projesinin de başında olan Genim, o dönemde de AKP ve Koç’a yakınlığıyla basının gündemine gelmişti. Bu işi paslayanın ise İnan Kıraç olduğu iddia edilmişti.

Emre Alım/soL-Özel

29 yıllık Gazi katliamı dosyası, sessiz sedasız böyle kapatıldı: 231 polise şefkatli yargılama…- Gökçer Tahincioğlu / T24

 

İstanbul 12. Anadolu Ağır Ceza Mahkemesi, 18 Aralık’ta, tam 29 yıllık bir dosyayı kapattı. Zamanaşımı süresinin dolmasına iki yıl bulunmasına, yeterli zaman olmasına rağmen kovuşturmayı da genişletmedi. 231 polisin beraati kararlaştırıldı. Zaten yargılanmaları hiç istenmemişti...

Doğduklarından bu yana görmedikleri olay kalmayan ve belki de tanıklıktan daha bu yaşta bezen gençler bilmeyebilir.

1995’te, İstanbul’un orta yerinde otomatik silahlarla insanlar tarandı.

Cenaze sırasında üzerlerine yeniden kurşun yağdırıldı.

Kahvehaneler tarandı, taksici kendi aracında yakıldı.

Ölenlerin büyük bölümünün bedeninden polis kurşunu çıktı.

Ve bütün bunlara ilişkin 231 polisin yargılandığı dosya, tıpkı daha önce ana dava dosyasının kapatılması gibi sessiz sedasız beraat kararıyla kapatıldı.

* * *

Sırayla anlatalım…

12 Mart 1995 günü aksam saatlerinde, Alevi, Kürt ve sol düşünceye sahip insanların yoğun olarak yaşadığı İstanbul Gazi Mahallesi'nde, cemevinin de bulunduğu cadde üzerindeki dört kahvehane ve bir pastane otomatik silahlarla tarandı. Bir kişi öldü, çok sayıda kişi yaralandı. Olayda kullanılan taksi bir süre sonra terk edilmiş olarak bulundu. Şoförünün öldürülüp bagaja konulduğu anlaşıldı.

* * *

Aynı gün, Gazi Mahallesi’nde protestolar başladı. Gece geç saatlerde ortam sakinleştiğinde, kalabalığın büyük bölümü dağıldı. Bir grup insan da cemevinin önünde bekliyordu. Bir anda polis panzerinden ateş açıldı. Bir kişi öldü, çok sayıda kişi yaralandı. Sonraki günlerde protestolar yoğunlaştı. Yine bu olaylar sırasında polisin açtığı ateş sonucunda insanlar hayatını kaybetti. Olaylar yatıştığında bilanço ağırdı. 40’a yakın kişi ölmüş, onlarca kişi yaralanmıştı. Ölenlerden 17’sinin bedeninden polise ait silahlardan ateşlenen kurşunlar çıktı.

20 polis hakkında dava açıldı. Ancak bu dava güvenlik gerekçesiyle Trabzon’a alındı. Trabzon’a giden, yakınlarını kaybeden insanlar ve avukatları her duruşma saldırıya uğradı. Yargılanan yirmi polis memurundan Adem Albayrak dört kişiyi öldürmekten altı yıl sekiz ay, Mehmet Gündoğan iki kişiyi öldürmekten üç yıl dokuz ay hapse mahkûm edildi. 18 polis beraat etti. Bu karar verildiğinde olayların üzerinden beş yıl geçmişti.

Ancak Yargıtay, iki polis hakkındaki kararı bozdu. Albayrak ve Gündoğan hakkında verilen kararı “Haklarında adam öldürme ile ilgili net bir açıklığın olmadığı” gerekçesiyle bozdu. Yargıtay, sanıkların Türk Ceza Kanunu 49. maddesine göre yargılanmasını istedi. Bunun üzerine dava Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi'nde tekrar görülmeye başladı. Ancak aileler ve avukatlar Yargıtay kararı ile devletin bir kere daha kendini aklayacağı gerekçesiyle davadan çekildiklerini bildirdiler. Tekrar görülmeye başlanan dava üçüncü celsede karara bağlandı. Mahkeme heyeti Albayrak ve Gündoğan'a toplam dört yıl otuz iki ay hapis cezası verdi. Cezalar ertelendi.

* * *

Gazi Mahallesi’nde başlayan olaylar, Ümraniye ve Mustafa Kemal mahallelerine de sıçramış, burada da açılan ateş sonucu insanlar ölmüştü.

Gazi Mahallesi’nde ve bu mahallelerde ölenlerin cenaze töreninde, halkın önü barikatlarla kesildi. Ardından taş atıldığı gerekçesiyle kalabalığa ateş açıldı. İsmihan Yüksel, Hasan Puyan, Genco Demir, İsmail Baltacı ve Hakan Çabuk polis kurşunuyla öldü. 13 kişi de yine polis kurşunuyla yaralandı.

* * *

Olaydan sonra yapılan açıklamalarda, kalabalıktan polise ateş açıldığı iddia edildi. Ancak yapılan soruşturmalar, bunun doğru olmadığını ortaya koydu.

Cenazede kalabalığa ateş açılması ve beş kişinin yaşamını yitirmesi ile ilgili olarak ayrı bir soruşturma başlatıldı.

Ancak tek bir delil toplanmadı. Ne olay yeri raporu, ne balistik raporu bir sonuç vermiyordu. Zira olay aydınlatılmak istenmiyordu. Olay yerinde çok sayıda silah kullanılmasına rağmen dosyadaki belgelere ve emanet makbuzlarına göre dosya içerisinde işlem yapılan sadece 8 adet mermi çekirdeği vardı. Sonradan dosyaya eklenen bir mermi çekirdeği ile ilgili olarak tek bir işlem bile yapılmadı. Bu mermi çekirdekleri ölen ve yaralananların vücudundan çıkmıştı.

Açıkça anlaşılıyordu ki insanların öldüğü, yaralandığı olay yerinde mermi çekirdeği toplanmamıştı. Polisin çizdiği krokilerde mermi çekirdeklerinin yerlerde olduğu görülüyordu ancak bunlar dosyaya konulmamış, deliller karartılmıştı.

İstanbul Emniyeti, o gün görevli olan polislerin isim listesini uzun süre gizledi. Gönderdiği listede ise bazı isimler ve kullandıkları silahların seri numaraları hatalıydı. Gerçekte olay yerinde olan polislerin isimlerinin hiç gönderilmediği yıllar sonra anlaşıldı.

* * *

Soruşturma aşamasında hiçbir polisin ifadesi şüpheli sıfatıyla alınmadı. Bazı polisler sadece olay tutanağında ismi geçtiği için beyanda bulundu. Bu polislere de tek bir soru yöneltilmedi.

Dosyaya telsiz kayıtları da konulmadı. Savcılık, bunlara el koymayı bile gereksiz buldu. Mahkeme aşamasında da bu kayıtlar getirtilmedi. Kayıtlar süreç içerisinde yok edildi.

* * *

Savcılık, 1998’de, 244 polis hakkında takipsizlik kararı verdi. Listelerde adı bulunan polislerin silahlarının olayda kullanılmadığını belirtti. İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü hakkındaki suç duyuruları da sonuçsuz kaldı.

Onlarca silah incelenmedi, listelerin doğruluğu araştırılmadı ve dosya kapatıldı.

* * *

Bununla da kalmadı. Bazı mermi çekirdeklerinin konulduğu delil zarflarının yırtıldığı, adli emanette kurcalandığı, içindekilerin deforme edildiği de anlaşıldı. İncelemeye bazı polislerin kullandığı silahlar yerine beylik silahlarının gönderildiği de ortaya çıktı. Uzun namlulu silahlar balistik incelemeden bile geçirilmedi.

Takipsizlik kararına yapılan itiraz, Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. Ve o tarihten sonra da bir işlem yapılmadı.

* * *

Öldürülenlerin yakınlarının başvurması üzerine, 2005’te AİHM, etkili bir ceza soruşturması yapılmadığını, yaşam hakkının ihlal edildiğini saptadı. Kararda, polisin gerekli olma düzeyinde bulunmamasına rağmen olaylarda silah kullandığı vurgulandı.

AİHM kararının ardından avukatlar yeniden suç duyurusunda bulundu. Ve bu başvuru ile ilgili olarak tam 10 yıl hiçbir işlem yapılmadı.

10 yıl sonra, 15 Mart 2015’te iddianame hazırlandı.

* * *

20 yıllık dava zamanaşımı süresinin dolmasına 5 gün kala, iki ayrı iddianame düzenlendi. İki davada, toplam 231 polisin ismi sanık olarak yer aldı. Savcı, her iki iddianamede, soruşturmanın neden 10 yıl bekletildiğini anlamadığını da belirtti. Oysa açıkça belliydi. Zamanaşımı ile dosya kapatılmak isteniyordu. Savcı, soruşturmanın eksik yürütüldüğünü de iddianamede açıkça belirtti. Ancak zamanaşımı riski nedeniyle davaları açmak zorunda kalmıştı. Davanın açılmasının mahkemeye 10 yıl daha süre kazandıracağına dikkati çekti.

* * *

Ancak savcının düşündüğü gibi olmadı. Tam sekiz yıl boyunca, mahkeme, hiçbir talebi karşılamadı. Zaten ilk aşamada iddianameyi iade edip, daha sonra da dosyanın zamanaşımına girdiğini iddia etti. Verdiği düşme kararı, Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından bozulunca, iki dava birleştirildi ve yargılamaya başlanabildi.

Ancak yargılama da şaşırtıcı değildi. Sanıkların çağrıldığı duruşmalardan, katılan avukatları haberdar bile edilmedi. Sanıklara da olayla ilgili neredeyse hiçbir sorunun yöneltilmediği tutanaklarla anlaşıldı.

Öyle ki olay tutanağında ilk imza sahibi olarak görünen sanık emniyet müdür yardımcısı, sorgusunda, “tutanakta imzam yok” yanıtını verince, tutanakta imzası olduğu bile anımsatılmadı.

Ancak sanıkların ifadesi tanıdıktı. Hiçbir kanıt olmamasına rağmen halkın camiye saldırdığını, dergahın camlarını kırdığını, içlerine teröristlerin sızdığını söyleyip geçtiler hepsi… Mahkeme, bunların kanıtını bile sorma gereği duymadı.

Soruşturmanın genişletilmesi, telsiz kayıtlarının getirilmesi, mermi çekirdeklerinin incelenmesi, delillerin karartılması ile ilgili inceleme yapılması, uzun namlulu silahların incelenmesi, dosyaya sonradan, avukatların çabasıyla getirtilen 60 mermi çekirdeği için ayrıntılı araştırma yürütülmesi, emanetteki delillerin deforme edilmesinin araştırılması taleplerinin tamamı mahkeme tarafından reddedildi.  

* * *

Defter kayıtları, bazı kanıtların karşısına, “zamanaşımı” notu düşüldüğü skandalını da ortaya koyuyordu. Mahkeme, yok edilen bu kanıtların akıbetinin bile peşine düşmedi. Sıralı olarak kayda alınan deliller ortadan kaybolmuştu ama mahkeme bunu bile merak etmiyordu.

Susurluk kazasında ölen Hüseyin Kocadağ, Gazi katliamının yaşandığı dönemde, terörden sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyordu.

Avukatlar, bunu anımsatarak, Susurluk çetesinin rolünün de araştırılmasını istedi. JİTEM’ci, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın Gazi olaylarının başlangıcında rol aldığına dair kanıtları mahkemeye sundu. Aynı dönemde İstanbul İstihbarat Şube Müdürü olan Hanefi Avcı’nın anlatacakları önemli olabilirdi. Avcı’nın tanık olarak dinlenmesi talep edildi.

Avcı’nın daha önce, "Gazi olayları örgüt işi değil. DHKP-C, PKK, MLKP gibi örgütler çözüldü bu işi yapan bulunamadı. Benim kuşkum bu işin ardında Susurluk benzeri bir çetenin varlığıdır" sözlerinin hatırlatılması üzerine, "Gazi olaylarında Kalaşnikof ile kahveyi tarayan ve olayları başlatan Yeşil'dir. Bu olay kesin provakasyondur. Biz olay sonrası yaptığımız araştırmalarda bu isme ulaştık. Özellikle olayda kullanılan taksinin şoförünün bagaja kilitlenip sonra arabası ile yakılması eylemi yasadışı bir örgüt işi değildir" demişti. Ancak bu da mahkemenin ilgiini çekmedi.

* * *

Mahkeme, olay yerinde keşif yapılması talebini de “Bölge kentsel dönüşüme girdi” gerekçesiyle reddetti. Oysa o tarihte böyle bir bilgi de yoktu.

Avukatlar Gülizar Tuncer, Faruk Nafiz Ertekin ve Keleş Öztürk, tüm bu gelişmeleri anımsatarak, kovuşturmanın genişletilmesini, sanıkların cezalandırılmasını istedi ve mahkemeye ayrıntılı bir dilekçe sundu.

* * *

Ancak dilekçedeki tek bir başlık bile dikkate alınmadı.

İstanbul 12. Anadolu Ağır Ceza Mahkemesi, 18 Aralık’ta, tam 29 yıllık bir dosyayı kapattı.

Yeni hiçbir araştırma yapmadan, avukatların sıraladığı hiçbir iddiayı araştırmadan, AİHM kararında işaret edilen hiçbir çelişkiyi gidermeden…

Zamanaşımı süresinin dolmasına iki yıl bulunmasına, yeterli zaman olmasına rağmen kovuşturmayı da genişletmedi.

231 polisin beraati kararlaştırıldı. Zaten yargılanmaları hiç istenmemişti.

* * *

Düşünün, İstanbul’un ortasında insanlar otomatik silahlarla öldürüldü.

Cenaze sırasında üzerlerine kurşun yağdırıldı.

Kahvehaneler tarandı, taksici kendi aracında yakıldı.

Düşünün…

Ölenlerin büyük bölümünün bedeninden polis kurşunu çıktı.

“Teröristlerin işi” denilmesine rağmen tek bir tane yasadışı örgüt izi bulunamadı.

Ve deliller karartıldı, yargılamaya direnildi, göstermelik soruşturmalar yürütüldü.

Tam 29 yıl sonra Gazi katliamı dosyası tamamen kapatılmış oldu.

Öyle daire başkanlıkları kurarak, iki üç türküye eşlik ederek insanlar eşit hissedemiyor kendisini.

Adalet olmadan ve sağlanması için gayret gösterilmeden hiç hissedilmiyor.

Ve o hüzünlü duygunun giderileceği adresin ilgisiz yerlerde aranması da daha büyük bir kırılmadan başka bir işe yaramıyor.

Gökçer Tahincioğlu / T24

22 Aralık 2023 Cuma

İmam ve müezzinler okullarda cirit atıyor: 'İnsan hakları' eğitimi verdiler! - Mehmet Oflaz / Cumhuriyet

 

Laik eğitimi hedef alan ÇEDES kapsamında bir imam, ortaokulda “insan hakları” dersi verdi. Anaokulu öğrencileri camiye götürüldü. Cumhuriyet’e konuşan anayasa hukukçusu Prof. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz, “Yapılanlar anayasaya aykırı” dedi.

Milli Eğitim BakanlığıDiyanet İşleri Başkanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı  arasında imzalanan ve okullara din görevlisi atamanın yolunu açan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi yaygınlaşmaya devam ediyor.

Mardin’in Midyat ilçesinde ÇEDES kapsamında imam ve müezzinlerin ilkokul, ortaokul ve liselerde derslere girdiği, anaokulu öğrencilerinin ise camiye götürüldüğü belirtildi.

İMAM VE MÜEZZİNDEN ‘İNSAN HAKLARI’ EĞİTİMİ!

Cumhuriyet’in Midyat İlçe Müftülüğü’nden derlediği bilgilere göre

  • 7 Aralık’ta Hacı Abdurrahman Camisi müezzin kayyımı Muhammed Aliver, Necip Fazıl İmam Hatip Ortaokulu’nda öğrencilerle “ibadetin önemi” konulu sohbet gerçekleştirdi.
  • 9 Aralık’ta Midyat İlçe Müftülüğü vaizi İdris Yıldırım ve Hz. Nuh Camisi  müezzin kayyımı Mustafa Tuncay, Mehmet Akif Ersoy Anadolu Lisesi Müdürü Süleyman Yıldırım’ı ziyaret etti. Ziyaretin ardından öğrencilerle “Yaratılış gayemiz nedir?” konulu sohbet gerçekleştirildi.
  • 12 Aralık’ta Bağlar Camisi müezzin kayyımı Mirza Koçak, Kocatepe Ortaokulu’nda öğrencilere “insan hakları” konulu sunum gerçekleştirdi.
  • 12 Aralık’ta Hacı Mehmet Oruç Camisi imamı Memet Ata Öncü, İstiklal İlköğretim Okulu’nda öğrencilere “insan hakları” konulu sunum gerçekleştirdi.
  • 14 Aralık’ta Şenköy Hacı Ahmet Hasan Camisi imamı Abdürrahim İnan, Şenköy Şehit Onbaşı Salih Albayrak Ortaokulu’nda öğrencilere “namaz ibadeti” konulu sunum yaptı.
  • 15 Aralık’ta Şenköy Ulu Camisi müezzin kayyımı Rıdvan Orhan, Şenköy 75. Yıl Cumhuriyet İmam Hatip Ortaokulu’nda öğrencilere “adaletin önemi ve zulmün kötülüğü” konulu sunum gerçekleştirdi. Orhan’ın sunum sırasında namaz takkesi taktığı görüldü.
  • 19 Aralık’ta 15 Temmuz Şehitleri Camisi imamı Mehmet Ruhi Kılıç, TOKİ İlköğretim Okulu’nda öğrencilerle “Dünyaya düşmanlığı, zulmü değil sevgiyi hakim kılalım” konulu sohbet gerçekleştirdi
  • 12 Aralık’ta Melle Hacı Camisi imamı Yakup Göksu, Selahaddin Eyyübi Ortaokulu’nda öğrencilere “ömür nimeti” konulu sunum gerçekleştirdi. Göksu’nun sunumu gerçekleştirdiği sırada namaz takkesi takması dikkat çekti

ANAOKULU ÖĞRENCİLERİ CAMİYE GÖTÜRÜLDÜ!

7 Aralık’ta Zübeyde Hanım Anaokulu öğrencileri ve 14 Aralık’ta 75. Yıl Borsa İstanbul İlkokulu anasınıfı öğrencileri, Nefise Midyat Camisi’ne götürüldü. Konuya ilişkin müftülükten yapılan açıklamada, “Miniklerimize ve onları eğiten hocalarına yapmış oldukları ziyaretten ötürü teşekkür ederiz” dendi.

‘ANAYASAYA AYKIRI’

Konuya ilişkin Cumhuriyet’e konuşan anayasa hukukçusu Prof. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz, “Hukuken bizim anayasamıza ve AİHM’in dini inanç ve kanaat özgürlüğü ile eğitim hakkıyla ilgili hükümlerine aykırı bir durum” dedi. İmam ve müezzinlerin ‘insan hakları eğitimi vermesine tepki gösteren Boyunsuz, “Kendi varlığı, insan haklarını ihlal eden bir kişi nasıl insan hakları eğitimi verebilir. İnsan hakları pozitif bilimlerin, hukuk biliminin uzmanlık dalıdır. Bu uzmanlığa sahip olmayan kişilerin insan hakları eğitimi vermesi söz konusu olamaz” ifadelerini kullandı.

‘TARİKAT VE CEMAATLER BİR SUÇ ÖRGÜTÜDÜR’

Konuyu yargıya taşıyacağını belirten Boyunsuz, “Tarikat ve cemaatler bir suç örgütüdür. Bunların FETÖ’nün yolundan ilerledikleri görülmektedir. Bakan Yusuf Tekin, bu suç örgütlerini milli eğitimin içerisine odaklandırmaktadır. Kendisi de buna dahil olmaktadır. Muhalefet partilerinin ve sivil toplum örgütlerinin bu hukuksuzluğa direnmesi gerekir. Laiklik yoksa; milli egemenlik, demokrasi, eşitlik yoktur” diye konuştu.

"Bakan Tekin, ÇEDES projesi’nin “okul dışı bir kulüp çalışması” olduğunu savunmuştu."
"Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin de okullara imam atanmasını ‘laikliğe aykırı’ bulmamıştı."

Mehmet Oflaz / Cumhuriyet

İmamlar ÇEDES'le okullarda: Anaokulu öğrencileri camiye götürüldü + ÇEDES'le imamları anaokuluna soktular: Çocuklara 'sunum' yapıldı + Diyarbakır Valiliği ilkokulda çocuklara Said Nursi anması yaptırıyor (soL/Özel)

 İmamlar ÇEDES'le okullarda: Anaokulu öğrencileri camiye götürüldü 

ÇEDES kapsamında imamlar okullarda ders vermeyi sürdürüyor. Mardin'de anaokulu öğrencileri camiye götürülürken, imamlara "insan hakları" konulu sunum yaptırıldı.

"Çevreme Duyarlıyım ve ve Değerlerime Sahip Çıkıyorum" (ÇEDES) projesi kapsamında imamlar ilkokul ve ortaokulda derslere girmeye devam ediyor. 

Bu kez Mardin’in Midyat ilçesinde ÇEDES kapsamında imam ve müezzinlerin ilkokul, ortaokul ve liselerde derslere girdiği, anaokulu öğrencilerinin ise camiye götürüldüğü belirtildi.

Cumhuriyet’ten Mehmet Oflaz, Midyat İlçe Müftülüğü’nde yer alan ziyaretleri şöyle derledi:

  • 7 Aralık’ta Hacı Abdurrahman Camisi müezzin kayyımı Muhammed Aliver, Necip Fazıl İmam Hatip Ortaokulu’nda öğrencilerle "ibadetin önemi konulu sohbet" gerçekleştirdi.
  • 9 Aralık’ta Midyat İlçe Müftülüğü vaizi İdris Yıldırım ve Hz. Nuh Camisi müezzin kayyımı Mustafa Tuncay, Mehmet Akif Ersoy Anadolu Lisesi Müdürü Süleyman Yıldırım’ı ziyaret etti. Ziyaretin ardından öğrencilerle "Yaratılış gayemiz nedir? konulu sohbet" gerçekleştirildi.
  • 12 Aralık’ta Bağlar Camisi müezzin kayyımı Mirza Koçak, Kocatepe Ortaokulu’nda öğrencilere "insan hakları konulu sunum" gerçekleştirdi.
  • 12 Aralık’ta Melle Hacı Camisi imamı Yakup Göksu, Selahaddin Eyyübi Ortaokulu’nda öğrencilere "ömür nimeti konulu sunum" gerçekleştirdi. Göksu’nun sunumu gerçekleştirdiği sırada namaz takkesi takması dikkat çekti.
  • 12 Aralık’ta Hacı Mehmet Oruç Camisi imamı Memet Ata Öncü, İstiklal İlköğretim Okulu’nda öğrencilere "insan hakları konulu sunum" gerçekleştirdi.
  • 14 Aralık’ta Şenköy Hacı Ahmet Hasan Camisi imamı Abdürrahim İnan, Şenköy Şehit Onbaşı Salih Albayrak Ortaokulu’nda öğrencilere "namaz ibadeti konulu sunum" yaptı.
  • 15 Aralık’ta Şenköy Ulu Camisi müezzin kayyımı Rıdvan Orhan, Şenköy 75. Yıl Cumhuriyet İmam Hatip Ortaokulu’nda öğrencilere "adaletin önemi ve zulmün kötülüğü konulu sunum" gerçekleştirdi. Orhan’ın sunum sırasında namaz takkesi taktığı görüldü.
  • 19 Aralık’ta 15 Temmuz Şehitleri Camisi imamı Mehmet Ruhi Kılıç, TOKİ İlköğretim Okulu’nda öğrencilerle "Dünyaya düşmanlığı, zulmü değil sevgiyi hakim kılalım konulu sohbet" gerçekleştirdi.
  • 7 Aralık’ta Zübeyde Hanım Anaokulu öğrencileri ve 14 Aralık’ta 75. Yıl Borsa İstanbul İlkokulu anasınıfı öğrencileri, Nefise Midyat Camisi’ne götürüldü. Konuya ilişkin müftülükten yapılan açıklamada, “Miniklerimize ve onları eğiten hocalarına yapmış oldukları ziyaretten ötürü teşekkür ederiz” denildi
                                                                     /././
 ÇEDES'le imamları anaokuluna soktular: Çocuklara 'sunum' yapıldı 
ÇEDES projesi kapsamında imamların ilkokul ve ortaokulda derslere girmesine yol açan uygulamayla bu kez de anaokulunda öğrencilere 'sunum' yapıldı.

İmamların ilkokul ve ortaokulda derslere girmesine yol açan "Çevreme Duyarlıyım ve ve Değerlerime Sahip Çıkıyorum" (ÇEDES) projesi kapsamında bu kez Kocaeli’nde bir anaokulunda çocuklara ‘sunum yaptı.’

BirGün’den Mustafa Kömüş’ün haberine göre, Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan ÇEDES protokolü kapsamında Kocaeli Karamürsel Anaokulu‘nda cami imamı çocuklarla bir araya geldi.

“Yardımseverlik ve merhamet” konulu etkinlikte öğrencilerle buluşan Karamürsel Ulu Camii İmamı Osman Akbaş dersin ardından anaokulu öğrencilerine ikramda bulundu.

Anaokulu yetkililerinin duyurusunda cami imamına teşekkür edildi. Ayrıca velilerin katılımıyla Filistin’e yardımcı olabilmek için bağış kampanyası düzenlendi.

BirGün’ün ulaştığı okul müdürü konuya ilişkin şunları söyledi:

"Bu uygulama ÇEDES protokolü kapsamında gerçekleşti. Derse girme söz konusu değil. 10-15 dakikalık bir etkinlik oldu sadece. Bize yakın olan camiden geldi hoca. ‘Yardımseverlik ve merhamet’ konusu işlendi. Bunun yanı sıra veliler de geliyor."

İmza kampanyası başlatıldı

İmamın öğrencilerle bir araya gelmesi tepki çekti. change.org internet sitesinde etkinliğe karşı  "Laik, bilimsel, kamusal eğitim talep ediyoruz" başlıklı imza kampanyası başlattı. Kampanyaya yaklaşık 18 bin imza atıldı.

Kampanyada ÇEDES Projesi kapsamında okullarda öğrencilere “manevi danışman” adı altında imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kur’an kursu hocaları tarafından değerler eğitimi verildiği belirtildi. Okullarda zorunlu seçmeli din dersleriyle birlikte laik eğitimin hedef alındığı vurgulandı.

Kampanya ile okullara imam atanmasını sağlayan ÇEDES Projesi’nin, zorunlu seçmeli din derslerinin, anaokullarında mescit açılması yönündeki kararların iptal edilmesi istendi.

                                                       /././

Diyarbakır Valiliği ilkokulda çocuklara Said Nursi anması yaptırıyor 

Diyarbakır’da valilik ve il milli eğitim müdürlüğünün “Tarih Yazan Çocuklar” projesi kapsamında, ilkokul çocukları Said Nursi gibi giydirildi, hayatı anlatıldı.

Diyarbakır Valiliği, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Diyarbakır İl Milli Eğitim Müdürlüğü "Tarih Yazan Çocuklar Projesi" kapsamında "İnançlı ve Cesur Alim Said Nursi" videosu hazırladı. Video ilkokul çocuklarına gösterilirken, çocuklar okullarda Sait Nursi gibi giydirilip etkinlik yaptırıldı.

Diyarbakır Valisi ve kayyum büyükşehir belediye başkanı Ali İhsan Su projenin tanıtımında ilkokul çocuklarına seslenerek Biliyoruz ki, çocuklar kahramanlarla büyür. Bu güzel proje kapsamında, akıllı, bilgili, özgüvenli 100 örnek kahramanı yakından tanıyacaksınız. Bizim gözümüzde her biriniz birer Ali Emiri, Cahit Sıtkı, Aziz Sancar, Fuat Sezgin, Naim Süleymanoğlu’sunuz ve inşallah, siz de onlar gibi, okuyacak, öğrenecek, büyüyecek ve önemli başarılara imza atacak, kahraman ecdadımız gibi tarih yazacaksınız dedi.

Proje kapsamında hazırlanan Said Nursi videosunda, Said Nursi'nin ağzından Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki dönem şu ifadelerle anlatıldı:

"Şükürler olsun ki İstanbul'daydım. Burada Osmanlı devletinin en üst dini danışma merkezinde 4 yıl görev yaptım. Ne yazık ki sonrasında yaşanan bazı durumlar nedeniyle İstanbul'dan ayrılmak durumunda kaldım. Fakat buralarda da boş durmadım. Dolaştığım şehirlerde yazdığım Risale-i Nur Kuran tefsiri kitabının birçok bölümünü tamamladım. 1950 yılından sonra ülkemizde güzel gelişmeler oldu. Bu sayede hak ve özgürlükler genişledi. Ben de şükürler olsun ki Risale-i Nur kitabını matbaalarda bastırıp çoğaltabildim. Böylece okul açamasam da bildiklerimi paylaşma fırsatı bulmuştum."

Cumhuriyet'ten Sefa Uyar'ın haberine göre proje kapsamında aralarında Atatürk, Âşık Veysel, Aziz Sancar, Ahmed Arif ve Nâzım Hikmet gibi isimlerin de yer aldığı 100 isim için tanıtıcı videolar hazırlandı. Bu isimlerin arasında Said Nursi’ye de yer verildi.

İlköğretim 4. sınıf öğrencilerine dönük projede çocuklar, Nursi gibi giydirildi. Tahtaya çıkan çocuklar, Nursi’nin yaşamını onun gibi giyinerek onun ağzından anlattı.

Öte yandan bazı Nurcular, sosyal medyada 18-22 Aralık tarihlerinin “Said Nursi Haftası” olarak belirlendiğini öne sürdü. MEB kaynakları, iddiayı yalanladı.

Projenin sahibi gerici yayınevi Hayy Kitap

soL'un incelediği projenin internet sitesinde “'Tarih Yazan Çocuklar’ Türk Tarihindeki önemli figürleri ilkokul çağındaki çocuklara tanıtarak milli ve manevi bilinci güçlendirmeyi hedefleyen bir sivil toplum girişimidir” deniliyor.

Pilot uygulamaları Diyarbakır ve Erzurum’da gerçekleştirilen proje için “geniş çaplı yerli ve milli bir proje” ifadesi kullanılıyor.

İnternet sitesinde yer alan bilgiye göre “Tarih Yazan Çocuklar” projesinin patent sahibi, Nurculara yakınlığıyla bilinen Hayy Kitap’ın bağlı olduğu Hayy Grup.

Pandemide aşı karşıtı kitaplar da yayımlayan Hayy Kitap’ın sahibi Tevfik Rauf Baysal 2021’de Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetmişti.

(soL/Özel)