19 Şubat 2024 Pazartesi

Cumhuriyet KÖŞEBAŞI - 19 ŞUBAT 2024 -

 

Topu bırak ‘altıncı’ Murat’a bak! (Barış Terkoğlu)

"Altını değerli kılan insanlar ama insanın altın kadar değeri yok" diyor Thomas More.

Sorsan en yerli en milli onlar. İş sermayeye geldi mi babalarını bile tanımıyorlar. Ülkenin toprağını, kanunlarını, bürokrasisini küresel şirketlerin ayağına paspas ediyorlar.

Günlerdir göz göre göre gömülen işçileri konuşuyoruz ya. Çatlayan yığınlara rağmen çalışanların alana nasıl sokulduğunu okuyoruz ya. Daha iki yıl önce toprağa karışan tonlarca siyanürlü suya rağmen işlerin nasıl tıkırında sürdüğünü sorguluyoruz ya. Devletin raporlarında, denetimlerinde, izinlerinde "her şey şirket için" ilkesini görüyoruz ya. Bunun bir sebebi var.

Hikayeyi şöyle anlatayım…

Erzincan’ın her ilin olduğu gibi bir futbol takımı var. Biliyorum, Erzincanspor diyeceksiniz. Hayır, tam adı "Anagold 24 Erzincanspor".

Bir şehir takımının isminde neden hem şirket hem sayı var diyebilirsiniz. Haklısınız. Öyle ya neden dümdüz Erzincanspor değil?

BİNALİ YILDIRIM’IN TAKIMI

Aslında Erzincanspor diye bir takım var. Daha doğrusu vardı. 1968 yılında, dönemin belediye başkanı Nedim Muradoğlu tarafından kurulmuştu. Elbette hayal üst liglerde oynamaktı. Bir ileri bir geri giden kulüp 1979-1980 sezonunda Türkiye kupasında çeyrek finale kadar yükseldi. 1997-1998 sezonunda ise son maçta Sakaryaspor’a uzatmalarda kaybederek 1. Lig’in eşiğinden döndü.

Ancak ligler arasında dolaşan kulübün deprem dışında bir belası daha vardı: Parasızlık! Kulübün, sermayeleşmiş futbol düzeninde, bir Anadolu takımı olarak yarışma şansı yoktu. Gittikçe geriledi. Son olarak 2014-2015 sezonunda lige bile giremedi, bitti.

İşte Erzincan’ın şehir takımı Erzincanspor kaybolurken yükselen bir başka kulüp vardı: Refahiyespor. Futbol asla futbol değildir ya, Refahiyespor’un da yükselişinde başrol bir politikacınındı. Elbette Refahiyeli Binali Yıldırım’ın.

Erzincanspor’un liglerden çekilmesinin hemen ardından, 2015-2016 sezonunda kulüp adını değiştirdi. Erzincan Refahiyespor artık 24 Erzincanspor’du. Binali Yıldırım’ın başbakan olduğu yıl, şehir takımı artık o olmuştu.


VALİNİN MASASINDA ANAGOLD OLDU!

Malum, Anagold yerli bir şirket değil. Adı, Anadolu’yu hatırlatsa da yüzde 80’i Amerikan-Kanada kaynaklı SSR Madenciliğe ait. Bu küresel şirketler, kendilerine gittikleri ülkelerde ellerini rahatlatacak bir yerel ortak buluyor. Anagold’un yüzde 20 ortağı olan, bir zamanlar Cumhurbaşkanı’nın damadı tarafından yönetilen Çalık Holding işte bu işi görüyor.

Bu kadar değil…

Girdikleri ülkelerde siyanürle zehirledikleri toprakların insanlarına "şirin görünme" faaliyeti yapıyor. Bugün Anagold’un sayfasında sıralanıyor. İş cinayetinin olduğu yere adını veren Çöpler Köyü’nün taşınması, maden yakınında bir ilkokul yapılması bunların arasında.

Ancak…

Asıl yatırım bunlara değil. Eski adıyla Refahiyespor, sonraki adıyla 24 Erzincanspor’a yapıldı. Anagold, Binali Yıldırım başbakan iken, onun girişimleriyle, 2016-2017 sezonunda, o günün parasıyla 3 yıllığına 9 milyon lira vererek sponsor oldu. 2019’da sözleşme 3 yıllığına 2 milyon dolarla uzatıldı. Kulübün adına da Anagold ismi eklendi.

Proje mi? Evet…

Sponsorluk anlaşması, ne ilgisi varsa, 2016 yılında, Erzincan Valiliği’nin binasında yapıldı. Sözleşme masasında sadece kulüp ile şirket temsilcisi değil Vali Ali Arslantaş oturdu. Hatta görüşmeler, Binali Yıldırım’ın talimatıyla Vali tarafından yapıldı. Vali Arslantaş olayı şöyle anlattı: "Anagold firması ile görüşmeler yaptık. Bu görüşmelerimizin tamamı Başbakanımızın bilgisi dahilinde yapıldı."

Kulüp Başkanı Ahmet Tanoğlu da, imza töreninde Anagold’a teşekkür ettikten sonra, “İnşallah bizler de bu destekler sayesinde bir üst lige çıkmanın hesabını yapacağız. Sayın Başbakanımız talimatı da bu yönde" diyerek Binali Yıldırım’a pas attı. 

2019 yılındaki anlaşmayı da kulüpten ve şirketten önce Ali Arslantaş duyurdu. Zaten 2015 yılında, Refahiyespor’un 24 Erzincanspor olduğu kongre, Erzincan Valisi Süleyman Kahraman (sonradan AKP’den İstanbul’da aday adayı oldu) ve AKP’li Erzincan Belediye Başkanı Cemalettin Başsoy’un öncülüğünde gerçekleşmişti. 2021’de, Anagold’lu 24 Erzincanspor için, devletin olanaklarıyla, UEFA standartlarında süper lig kulüplerini kıskandıracak stadyum da yapıldı.

‘ALTINCI’ MURAT ADAY

Kısacası sponsorluk bir siyaset ve devlet projesiydi! Erzincanspor parasızlıktan yok olurken; Binali Yıldırım-Anagold işbirliği, Refahiyespor’u "Anagold 24 Erzincanspor"a çevirmişti. Böylece Erzincan’ın altınını siyanürle çıkarıp zengin olmaya gelen şirket "bizden biri" oldu.

Tesadüf bu ya…

Geçen seçim "taşı toprağı altın" İstanbul’a Binali Yıldırım adaydı, kaybetti. Bu sefer Anagold’un İliç’te büyümesini sağlayan "Altıncı" Murat aday. Kim kazanırsa kazansın, altın gemileri yüzerken, topa bakarak zehirlenen halk hep kaybediyor!

Uzatmaya gerek yok, altının önünde eğilenler dik duran insanın düşmanıdır!

                                                                /././

‘U’ dönüşler şaşırtıcı değil (Ergin Yıldızoğlu)

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikasındaki hızlı “U” dönüşler, “Ne oldu şimdi?”, “Bu uzlaşmacı politikaların arkasında ne var” sorularını gündeme getirdi. Peki Erzincan’ın İliç ilçesindeki göçük felaketine, altın madeni rezaletine ne demeli? Ne olacak? Gerçeklik hayalleri darp etti. İkinci ve üçüncü soruların cevabı da bu “gerçekliğin” içinde. 

EMPERYALİST SİSTEM SORUNU

II. Dünya Savaş sonrasında yeniden şekillenmeye başlayan emperyalist sistem içinde “sömürge ülkeler”, ekonomilerini uluslararası sermayenin kullanımına açık bırakmak, ABD hegemonyasının “güvenlik mimarisi” içine girmeyi kabullenmek koşuluyla siyasi bağımsızlıklarını kazanmaya başladılar. Bu ülkelerde kapitalizm uluslararası sermayenin değerlenme devrelerinin ekonomik-kültürel, hegemonya düzeninin siyasi askeri gereksinimlerine tabi olarak “gelişti”. Artık, bu ülkelerin devletlerini ve kültürlerini betimlermek için “sömürgecilik sonrası” kavramı kullanılıyordu.

Uluslararası sermayenin, bir coğrafyada değerlenebilmesi için o coğrafyada belli ekonomik, siyasi kültürel şekillenmelerin gerçekleşmesi, uluslararası sermaye ile yerli sermaye sınıfı arasında bir “hiyerarşik-yapısal uyumun” kurulması gerekir. “Sömürgecilik sonrası” ekonomiler uluslararası sermayenin girişine, değerlenmesini, üretilecek artık-değerin, yerelde birikmiş değerlerin transferini kolaylaştıracak biçimde şekillendiler.

Bu transferler, “artık-değer havuzunu”, Meksika, Brezilya, Arjantin, Türkiye gibi örneklerde yaklaşık 10 yılda bir boşalttıkça, ekonomik krizler patlak verdikçe, sermaye girişini teşvik eden “yapısal reformlar” uygulandıkça bağımlık ilişkisi daha da derinleşti. 

VE TÜRKİYE

Türkiye Cumhuriyeti, hiçbir zaman sömürge statüsüne düşmemiş olsa da egemen sınıflar, bunların siyasi temsilcileri, güvenlik bürokrasisi, II. Dünya Savaşı sonrasında, özgün kalkınma, sanayileşme planlarını çöpe atıp emperyalist sistemin bu “sömürgecilik sonrası” düzenine katılmayı seçtiler. Böylece Türkiye ekonomisi uluslararası sermayenin değerlenme devrelerine, ABD hegemonyasının güvenlik yapılanmasına bağlandı. 1970’lerin sonunda dünya ekonomisi ABD hegemonyasının neoliberal küreselleşme, 1990’larda finansallaşma politikaları ile yeniden şekillenmeye başladığında Türkiye devleti ve ekonomisi, emperyalist sistemin ekonomik kullanımına kültürel etkilerine tamamen açılmış, bağımsız karar alma kapasitesi daha da zayıflamıştı. 

Sosyalistlerin, ekonomik, siyasi kültürel bağımsızlık arayışları 1980 darbesiyle bastırıldıktan sonra, bir daha tekrarlanmasını önlemek için, “emperyalist makinenin” kültürel organları liberal entelijensiyanın, yerli finans-medya oligarşisinin katkısıyla siyasal İslamın önü açıldı. Siyasal İslam, devlete eriştiği (“state capture”) 2000’li yıllardaki jeopolitik ortamı, uluslararası sermayenin ilgisini, bir “ne istersem yaparım” durumu olarak algıladı. Ancak uluslararası sermayenin değerlenme gereksinimleriyle siyasal İslamın egemen sınıfın ekonomik kültürel gereksinimleri çatışmaya başladıkça ekonomik kriz de derinleşti. Bir “sömürgecilik sonrası” devletin, “rejimi ne olursa olsun” ülke ekonomisini uluslararası sermayenin kullanımına açık tutma zorunluluğu kendini dayatmaya başlayınca da bir şaşkınlık egemen oldu: Ayaklarına bağlı zincir meğerse ne kadar da kısaymış? 

“Sömürgecilik sonrası”, devletlerin liderleri o zincir yokmuş gibi davranırlarsa, yabancı sermaye boykotuna, emperyalist ve hegemonyacı jeopolitik önceliklerin duvarına çarparlar. Yerli kapitalistler sınıflar artık-değer, üretmekte zorlandıkça birikime devam edebilmek için rant ve finansal spekülasyona yönelirler. Bu yönelim, ekonomik toplumsal dengesizlikleri ağırlaştırır, krizleri sertleştirir. Devlet sınıfları istikrar ve güvenlik üretmeye zorlandıkça “süreç olarak faşizm” gelişir. Yönetici sınıf, artık, yabancı sermayenin, gelmek için önüne koyduğu ekonomik siyasi koşulları kabul etmeye hazırdır. Söz konusu olan bir “uzlaşma” değil, yapısal belirlemeler önünde tam bir teslimiyettir.

Bu muhalefet böyle kaldıkça, “U” dönüşlerini, talancı kapitalizmin yarattığı felaketleri, bir işgal ordusu gibi yaşayan siyasal İslamın uygulamalarını daha çok tartışırız.

                                                                 /././

NATO Müdürlüğü!(Mehmet Ali Güller)

Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün, Antalya’da düzenlenen “Savunma ve Havacılık Sanayiinde Küresel Stratejiler Konferansı”nda yaptığı konuşmada, gündemlerinde “NATO Müdürlüğü” olduğunu açıkladı.

Anadolu Ajansı’nın metninden aktarayım: “Dördüncü ve en önemli konunun başkanlık bünyesinde kurulması önerilen NATO Müdürlüğü olduğuna işaret eden Görgün, ‘Bu konuda kısa vadede organizasyonel bir adım atacak ve yapılanmamızı buna göre şekillendireceğiz. Yapılandırılacak müdürlüğümüz ayrıca Avrupa Birliği, OECD, Birleşmiş Milletler ve OCCAR ilişkileri ve faaliyetlerini takip edecek.’” (AA, 18.2.2024).

NATO, BAĞIMSIZ SAVUNMA SANAYİSİNE KARŞI

Metinden böyle bir müdürlüğün hangi amaçla açılacağını anlamak pek olası değil. Diyelim ki amaçları NATO ülkelerine savunma sanayimizin ürünlerini satmak olsun, o durumda bile Savunma Sanayii Başkanlığı bünyesinde bir NATO Müdürlüğü’ne ihtiyaç var mı peki? Elbette yok.

Açıkça belirtelim: Savunma Sanayii Başkanlığı bünyesinde bir NATO Müdürlüğü açmak, Savunma Sanayii Başkanlığı’nın kuruluş felsefesine aykırıdır. Çünkü: Savunma Sanayii Başkanlığı, geç bir tarihte, 1985 yılında, Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde “Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı” olarak başladı. 1989’da Savunma Sanayi Müsteşarlığı’na dönüştü, 2017’de Cumhurbaşkanlığı’na bağlandı, 2018’de de Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı oldu.

Peki 1985’e kadar Türkiye’nin gündeminde neden “Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme” konusu yoktu? Çünkü o iş, ABD ve NATO’ya havaleydi; “Artık NATO’dasınız, boşuna savunma sanayisini geliştirmeye uğraşmanıza gerek yok, biz en âlâsını size satarız” dönemiydi.

NATO bir yanıyla zaten üye ülkeleri “NATO standardı” adı altında ABD silahlarına mecbur etme ve bağımsız savunma sanayisi geliştirmelerini engelleme örgütüydü. (Bakın bugün bile bu geçerli. Avrupa kendisine ait bağımsız nükleer caydırıcılık istiyor ama NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, buna ABD adına “NATO’yu baltalar, NATO’nun nükleer caydırıcılığı yeterli” diye itiraz ediyor.)

ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN VE SAVUNMA SANAYİİ

Peki, Türkiye’nin NATO’ya girdiği 1952’den itibaren “savunma sanayi” ABD ve NATO’ya havale edildiyse, 1985’te neden “Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme”ye ihtiyaç duyuldu?

Çünkü 70’lerin ikinci yarısında ABD/NATO’ya “bağımlı” olduğunuzda ne olduğu görüldü! ABD Kıbrıs Barış Harekâtı dolayısıyla Türkiye’ye askeri ambargo uyguladı, yedek parça vermedi, mühimmat vermedi, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni zaafa uğrattı.

Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı ABD ambargosu üzerine 1975’te Aselsan’ı, 1982’de Havelsan’ı kurdu. İşte, bugün adı Savunma Sanayii Başkanlığı olan “Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı” 1985’te bu iki bağımsız ve ulusal adımın üstünde inşa oldu. Nitekim üç yıl sonra, 1988’de de Roketsan doğdu.

F-16 ÇIPASI

Yani özetle Türkiye’de savunma sanayisini geliştirme işi, ABD/NATO’nun ambargosu karşısında Türkiye’nin bağımsız ve ulusal bir yol çizme arayışından çıkmıştı. Şimdi o yolla inşa edilmiş bir kurum içinde, o yola ters bir şekilde “NATO Müdürlüğü” oluşturmak, işin felsefesine de hedefe de amaca da 40 yıllık emeğe de aykırıdır.

Bunun kamuoyuna duyurulmasının Türkiye’nin NATO’ya girişinin 72. yıldönümünün “kutlandığı” güne getirilmesi ise ayrıca not edilmelidir.

Sıkça soruldu: ABD, 40 yıldır Türkiye’ye sattığı F-16’ları bu kez neden satmakta bu kadar ayak sürüdü? Satış sadece İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanmasının şartı mıydı?

Fazlası var: F-16 satışı sadece F-16 satışı değildir, Türkiye’yi Atlantik’e çıpalı tutmanın aracıdır.

                                                                 /././

Milletin köle ruhlu olduğuna mı inanıyorlar?(Orhan Bursalı)

İdeolojik körlük, bağlılık ve bağımlılık insanoğlunun onmaz dertlerinden biridir. İktidar nasıl bir ağ atıyor beyinlere zaman içinde taşlaşıyor, sosyal psikologların yanıt araması gereken bir konu.

2019 yerel seçimleriydi, AKP Antalya’yı yeniden istiyordu ve ilk iktidar tehditlerini orada gördük. Partinin bazı tanınmış isimleri, oy vereceksiniz yoksa hizmet alamazsınız, tehditleriyle halka yüklendiler. Sökmedi, Muhittin Böcek seçildi.

Bugün ise katmerlisini yaşıyoruz. Üstelik acılar içinde, binlerce ölü vermiş, tüm kent yerle bir olmuş, adeta atom saldırısına uğramış Antakya’yı sanki denek olarak seçti Saraybaşı. Merkez-yerel birlikteliğini gündeme getirerek oyların AKP’ye verilmesini yoksa gördüğünüz gibi kentin hizmet alamayacağını söyledi. Milletin iradesini adeta tehditle satın alma girişimiydi. Çok kötü oldum. Nasıl yani? Bir cumhurbaşkanı milleti ayırıyor, baskıyla oyuna merkezi iktidar adına ipotek koymaya çalışıyordu.

Sonra bu genelleşti, tekrarlandı, daha alt düzeydeki parti adamları ama yine de tanınmış isimler, el kol sallıyor, oy vermezseniz nah alırsınız demeye başlıyorlardı.

Tepeden ayarlanmış bir parti politikası olduğu açık seçik.

BU POLİTİKA HANGİ KOŞULLARDA DEVREYE SOKULDU?

Ülke-toplum ekonomik olarak çökertilmişken. Halk yaşamını yer yer sürdüremeyecek duruma getirildikten sonra. Emeklilerin önemli bir kısmı 10 bin TL ile yaşamaya mahkûm edilmişken. Orta sınıf iyice ezilmiş ve önemli bir kısmı asgari ücret düzeyine itilmişken.

Yani paraya, insanca yaşamaya en çok muhtaç haldeyken.

Para Ankara’da, temsilcileri adeta çuvalla gösteriyor, oy varsa bu da var diyordu. Yoksa sürünürsünüz.

OLABİLİR Mİ?

Düşünülmüş taşınılmış bir politika. Yoksa bu söylemin büyük bir tepki çekeceğine ve bumerang gibi sahibini vuracağına, milletin aç kalırım sana oy vermem tepkisi göstereceğine inansalar, bu politikayı sahaya sürmezlerdi.

Tam zamanı diye düşünmüş olmalılar hazır bir çoğunluk sürünüyorken. Vur ensesine al ağzındaki lokmayı. Tilki bile karganın ağzındaki peyniri almak için güzel sözler söyler.

Büyük güce tapınmak, boyun eğmek ve söyleneni yapmak... Şöyle mi düşünüyorlar: Tam kıvamına getirdik seçmeni... Saray artık bir mutlak güç haline geldiğini ve milleti tebaasına dönüştürdüğünü mü düşünüyor?

Bunlar altyapısı fazla olmayan düşünceler. Sosyal psikolojiye bu nedenle ihtiyaç var.

Büyük güç oluşturmak millette boyun eğme psikolojisi mi yaratıyor? Bilmiyorum.

Ama aşırı yoksulluk ve çaresizliğin böyle bir etki yaratabileceğini sanıyorum. Saray belki de bu seçim politikasında haklıdır.

BAĞIMLILIK DERECESİ YÜKSEK

Bir de şu var: Saray ve adamları millete tarihin en büyük ekonomik çöküntüsünü yaşatıyorlar ama sanki ülke güllük gülistanlık ve hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorlar.

Bunu mükemmel beceriyorlar.

En çok söyledikleri, bazı ekonomik sıkıntılar var ama bunları en kısa zamanda aşacağız, laflarıdır.

Saraybaşının dün söyledikleri ile bugün söyledikleri arasında 180 derece zıtlık olması, AKP seçmenini zerre ilgilendirmiyor. Herhalde vardır bir bildiği diyorlardır.

Kök oy tabanı yüzde 35’te, orada duruyor.

Seçmenin kişi tapınmasını parti ve ideolojik bağımlılık derecesini neyle ölçmek gerekir bilmiyorum ama aklıma gelen eroin bağımlılığı sanki. Sigara ile ölçmek çok hafif kalır.

Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki irili ufaklı partilere, kişilere, kavgalara, göz oymalara bakıyorum, ülke ve gerçekleri kimsenin umurunda değil. Kendi siyasi hırsı ve karakteri her şeyin üzerinde.

Millet bunlardan ne kadar daha akıllı bilmiyorum, 31 Mart’ta görürüz.

(Cumhuriyet)




18 Şubat 2024 Pazar

Özal’dan Çiller’e geçti, mirasçıları geliştirdi: Kim bu 'Bay yüzde 15' - soL / Özel

 

"Görünen o ki Erzincan, ilçesi İliç ve 9 madenci kesintisiz süren bu komisyon aygıtının çöküntüsü altında kaldı. Siyasi partilere katkı yapmadan yürümesi imkânsız bir yağma bu."

Çalık Holding sözcüsünün açıklamaları Çalıkların Anagold’da bir tür komisyoncu rolü oynadığına işaret ediyor. Çöpler’den yüzde 20 komisyon alıyorlar. Yeni bulunacak madenlerde ise bu oran yüzde 50. Bu miktarın tamamının holdingin kasasına girip girmediği ise kuşkulu. İddiaya göre büyük bir kısmı ruhsatı veren ve madeni denetim dışında tutan odakların cebine gidiyor.

Erzincan’ın İliç ilçesinde maden faciasının sorumlusu Anagold Madencilik’in Türkiye’deki ortağı Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Başdanışmanı ve Yönetim Kurulu Üyesi Hakkı Akil, “Bu madende bizim operasyonel bir sorumluluğumuz yok. Sadece finansal yatırımcıyız. Şöyle düşünün X bankasından bir hisse alıyorsunuz. Bankada yaşanan herhangi bir şey sizi ilgilendirmez. Finansal olarak ortağız o kadar” dedi. Ancak bir ayağı Kanada’da, bir ayağı ABD’de olan uluslararası bir maden şirketinin neden Çalık Holding’in finansmanına ihtiyaç duyduğunu açıklamadı. Çalık Holding Anagold şirketinin yüzde 20 ortağı. İliç'teki Çöpler Madenini işleten Anagold'un büyük ortağı SSR Mining’in şirketteki payı yüzde 80. 

SSR Mining Inc. (eski adıyla Silver Standard Resources), Arjantin'deki en büyük gümüş madenine sahip, Denver merkezli bir altın, gümüş, bakır, kurşun ve çinko üreticisi. Ayrıca Amerika kıtasında beş ülkede ve Türkiye'de arama faaliyetleri yürütüyor. Kanada Vancouver merkezli SSR Mining Inc. 2020 yılında Denver merkezli Alacer Gold Corp. Maden şirketini 2,4 milyar Kanada Dolarına satın aldı. Vancouver merkezli SSR, Kanada, ABD ve Arjantin'de değerli metal madenleri işletirken, Alacer Gold Corp’un işlettiği en büyük maden, Türkiye’nin Erzincan şehrinde yer alan Çöpler altın madeniydi. Yani bir anlamda Çöpler madenini 2,4 milyar Kanada dolarına satın almış oldu. Şirketin raporlarına göre, Çöpler madeninden 2019'da 391 bin ons, 2023'te 221 bin ons altın üretildi. 2023'ün ortalama altın fiyatlarıyla bu üretim, 428,7 milyon dolarlık değere denk geliyordu.

Ancak Çöpler madeni SSR Mining’e geçince üst üste aksilikler yaşanmaya başladı. Çünkü yeni sahibi madenin kapasitesini arttırmak için harekete geçmişti. Madende 21 Haziran 2022’de siyanürü taşıyan boru patlamış, 20 ton siyanürlü su Fırat Nehri üzerine kurulan İliç Barajı’na sızmıştı. Bunun üzerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı madene 25 Haziran’da madene 16 milyon para cezası kesmişti. Suç duyuruları sonrası İliç başsavcılığı, bilirkişi heyeti oluşturmuş kazanın ‘yeterli tedbir alınmadığı için’ meydana geldiği kaydedilmişti. Madendeki iki mühendise para cezası verilmesinden sonra, 2022’de dosya kapatıldı. 22 Eylül 2022’de yeniden faaliyete geçen maden sahasında büyük bir toprak kayması oldu. Halen 9 işçi toprak altında, çıkarılmayı bekliyor. 

“Madende olanlar bizi ilgilendirmez” diyen Çalık Holding’in Çöpler Madenine ortak olan şirketi ise Lidya Madencilik. Çalık grubunun Alacer Gold ile 2009 yılında ortak olmasından sonra 2010 yılında faaliyetlerine başladı. Lidya madencilik Çöpler Altın Madenindeki ortaklığının yanında geniş bir arama portföyünün de yüzde 50’sine ortak. Yani ne bulurlarsa yarı yarıya kırışacaklar. 

Bunlar ve Çalık Holding sözcüsünün açıklamaları Çalıkların Anagold’da bir tür komisyoncu rolü oynadığına işaret ediyor. Çöpler’den yüzde 20 komisyon alıyorlar. Yeni bulunacak madenlerde ise bu oran yüzde 50. Bu miktarın tamamının holdingin kasasına girip girmediği ise kuşkulu. İddiaya göre büyük bir kısmı ruhsatı veren ve madeni denetim dışında tutan odakların cebine gidiyor.

Resmi komisyon oranı yüzde 15

Çöpler madenindeki “ortaklık” oranı kayıtlı verilere de uygun. Financial Times’ın iki yıl önce “Türkiye yolsuzlukla suçlanıyor” başlığı ile verdiği haberde “Türkiye, yolsuzluklar nedeniyle yıpranan kamu ihale sistemi nedeniyle, uluslararası arenada sert eleştirilere maruz kalıyor” deniliyordu. Haberde, Dünya Bankası tarafından hazırlanan bir rapora göre, Türkiye’deki açık ihale sistemiyle ilgili yasaların tamamının değiştirilmesinin istendiği kaydediliyordu. Raporda, Ankara Ticaret Odası’nın yapmış olduğu bir ankete göre, kazanan firmalar, ihale tutarının yüzde 15’ine varan miktarda, siyasi partilere “katkı” yapmak durumunda kalıyorlardı. Rapor bu yolla Türkiye’deki ihale sisteminde ihale miktarının yüzde 15’i kadar bir rüşvetin standart hale geldiğini öne sürüyordu.

Bu sistem şöyle işliyor: Kamu ihalelerinde en bilinen yolsuzluk çarkı “Davetiye Usulü”, teknik adı “Pazarlık Usulü İhale” yöntemi. Bu yolsuzluk merdivenin ilk basamağı. Halbuki Türkiye’de açık ihale yapmak kanuni zorunluluk. Bu zorunluluğu aşmak için 4734 Sayılı Kanun’un 21. maddesinin B başlığına bir hüküm konulmuş. Bu maddeye göre deprem, yangın, sel, salgın hastalık veya öngörülemeyen bir durum varsa açık ihale yapıp vakit “Pazarlık Usulü” ihale yapmak mümkün. AKP döneminde bu istisna kural haline getirildi, neredeyse bütün ihaleler davetiye usulüyle dağıtıldı. Tabii yüzde 15 komisyon karşılığında…

'Benim memurum işini bilir...'

Rüşvetin veya komisyonun kural haline getirilmesinin tarihi Turgut Özal’ın ANAP’lı yıllarına dayanıyor. 

Eskiden de vardı, ama rüşvet bu sözle Türkiye’de “meşru” hale geldi.

Turgut Özal 1984 yılında Başbakanlık koltuğunda otururken bir gazeteci, “Bu kadar az maaşla memur nasıl geçinecek?” diye sordu, Özal’ın cevabı “Benim memurum işini bilir” oldu. Açıkça “memur, rüşvet alabilir…” diyordu.

Rüşvet bu kadar meşrulaşınca büyük patronlar da rüşvet verme yoluyla işlerini halletmeye başladı. Selim Edes büyük müteahhitti. Özal ailesine yaklaştı, büyük ihaleler aldı. İşler ayyuka çıkınca kaçtı. Yurtdışında yaptığı bir söyleşide, Özal Ailesi'nin prenslerinden Emlak Bankası Genel Müdürü Engin Civan'a 3.5 milyon dolar rüşvet verdiğini açıkladı. Dediğine göre paranın büyük kısmı aileye gidiyordu. 

Söyleşi şöyle devam ediyordu: “Bunların (Özal Ailesi'nin) Çakıcı ile irtibatlı olduklarını da bilmiyordum. Bir gün Özallar ‘Dündar Kılıç'ın (mafya babası) evinde bir toplantı olacak. Sen de gel’ dediler. Onun yazlık evinde buluştuk. Dündar Kılıç ‘Nedir bu işin aslı?’ diye sordu. Ben de anlattım, ‘Bana borcu var’ dedim. Engin de ‘Makbuzun falan var mı, muhasebeciyi çağıralım’ dedi. Ben de onun üzerine o meşhur lafı ettim: ‘Rüşvetin belgesi mi olur pezevenk’ dedim. Hiçbir tepki göstermedi. Öyle adi, öyle hırsızdır ki, sövseniz de, saysanız da tepki göstermez o.''

Dündar Kılıç'la yapılan o görüşmeden iki saat sonra Engin Civan bacağından vuruldu. 

Özal çekilince yerine Tansu Çiller geldi. O da Özal’dan devraldığı mekanizmayı hiç değiştirmeden sürdürdü. Eşi Özel Uçuran Çiller’e “Bay yüzde 10” diyorlardı. İktidarla iş yapmak, ihale almak isteyenin vermek zorunda olduğu komisyondu bu. 

1998’de Özer Uçuran Çiller, DYP Lideri eşi Tansu Çiller'in Malvarlığını Soruşturma Komisyonu'na 2.5 saat ifade verdi. Üyelerin 100'e yakın sorusuna kısa cevaplar veren Çiller, servetiyle ilgili soruya şu karşılığı verdi: ‘‘Kayınvalidemin çıkınından çıktı...’’

İliç'te bütün yollar Binali'ye çıkar

Peki Çalık Holding sözcüsünün açıkladığı “Bay yüzde 20” kim? Bunu bilmiyoruz. Çünkü ne devlet kaldı ortalıkta ne de bu tür sorular soracak bir basın. 

Ancak izleri takip etmek yine de mümkün. Erzincan’da bir Binali Yıldırım Üniversitesi var. Hani şu “yumuşak g” yazamayan son başbakanın adını taşıyan bir “üniversite” bu…. Üniversitenin sponsoru İliç’teki madeni işleten Anagold.

Bir de şehirde yerleşik 24 Erzincanspor var. Anagold ona da sponsor olmuş, takımın adı “Anagold 24 Erzincanspor” olmuş. Takımın hamisi Binali Yıldırım. Yıldırım Anagold ile şehir arasında bir tür arabulucu.

Binali Yıldırım Angold’un ikinci ortağı Çalıklarla çok yakın. Aktif politikadayken Ahmet Çalık’ın sahibi olduğu Çalık Holding’in Challenger 605 tipi uçağı ile uçuyordu sık sık. Malum Yıldırım Saraya da çok yakın. Bunun Çalık Holding’de de karşılığı var. 2007’de Şirketin CEO’luğuna Damat Berat Albayrak getirildi. O tarihten sonra Çalık Grubu’nun adı Albayrak ile anılır oldu. Çalık Holding bir tür buluşma noktası.

                                                Berat Albayrak , Ahmet Çalık 

Devlet destekli birçok projeyi alarak hızla büyüyen Çalık Grubu, TMSF’nin Aralık 2007’de satışa çıkardığı Sabah-atv’yi 1.1 milyar dolara kapattı. Kredi için ise devlet imkânları seferber edildi. Üç yıl ödemesiz ve on yıl vadeli kredi, Halkbank ve Vakıfbank’tan sağlandı.

Çalık Holding AKP iktidarı döneminin en hızlı yükselen gruplarından biri. Holding, özelleştirmeler, TOKİ ihaleleri, yurtdışı anlaşmaları ve uygun kredi koşullarıyla enerjiden telekoma, finanstan tekstile, inşaattan medyaya kadar birçok sektörde hızla büyüdü.

Bu büyümede Sabah-ATV’yi alışlarının büyük etkisi var. Bu şans da AKP ve Binali Yıldırım sayesinde yüzlerine güldü. Erdoğan’ın Çamlıca Kısıklı’daki villasında Cemal ve Ömer Faruk Kalyoncu’yla  yaptığı görüşmede, Sabah ve atv’nin Kalyon Grubu’na devri kararı alındı.

Ancak Kalyon’un gücü, Çalık’a 1,1 milyar dolara satılan Sabah-ATV’yi almaya yetmiyordu. Gereken kaynağın sağlanması için müteahhitlerin devreye sokulmasına karar verildi. Binali Yıldırım, iş adamlarının ‘para koyma’ eylemini organize etme işiyle görevlendirildi. Görüşmeleri Erdoğan’ın Rize’den hemşerisi Mehmet Cengiz yaptı. İddiaya göre, Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan da işi takip edip bu amaçla Cengiz’le görüştü. Cengiz İnşaat, Limak İnşaat ve Kolin İnşaat, demiryolu projelerinde aldığı ihaleleriyle tanınan Makyol İnşaat, IC İçtaş İnşaat ve Özaltın İnşaat gibi şirketlerden para koyması istendi.

Kalyoncu, Çalık Grubu’ndan medya kuruluşlarını almak için, 2013’te, 380 milyon TL sermayeyle Zirve Holding’i kurdu; Cengiz de 450 milyon dolar topladı. Telefon kayıtlarına göre para verenler karşılığında tren, tünel, demiryolu, karayolu ve havalimanı gibi ihaleler için söz aldı.

Sekiz iş adamından iki ay gibi kısa bir sürede 630 milyon dolar toplandı. Dinleme kayıtlarına göre, Binali Yıldırım Ankara Ahlatlıbel’de PTT’nin sosyal tesisindeki bir toplantıda hangi iş adamının ne kadar para vereceğini tebliğ etti.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Meclis kürsüsünden gösterdiği Binali Yıldırım fezlekesinde, Sabah ve ATV’ için toplanan paraların holdinglerden tek tek alınarak Çalık Holding’e ve grubun bankası olan Aktifbank’a getirilmesinin fotoğrafları da yer aldı.

Çalık, Sabah Grubu’nu tuhaf şekilde 17-25 Aralık operasyonlarının olduğu hafta sattı. Albayraklar (Berat-Serhat) satıştan sonra da ATV-Sabah Grubu’nda kalıp medyanın kaderini belirlemeye devam etti.

Görünen o ki Erzincan, ilçesi İliç ve 9 madenci kesintisiz süren bu komisyon aygıtının çöküntüsü altında kaldı. Siyasi partilere katkı yapmadan yürümesi imkânsız bir yağma bu. En katkıcı parti de Erzincan’ın gözde partisi!

(soL-Özel)

KISA GÜNDEM BAŞLIKLARI - 18 ŞUBAT 2024 -

 

İşçiler göçük altındayken 4 günde 190 futbol sahası büyüklüğünde 11 madene onay! (Şeyda Öztürk-Cumhuriyet)

Çöpler Altın Madeni’ndeki faciadan bu yana 22 farklı maden projesi için başvuruda bulunuldu. İktidar, bunlardan 11’ine onay verdi. Orman, tarım ve mera alanlarını kapsayan 190 futbol sahası büyüklüğündeki alan daha yok edilecek. Onay alan maden ocakları şöyle: 1- Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü’nün Osmaniye Düziçi’ndeki 24.90 hektarlık orman alandaki konglomera ocağı. 2 - Uluhan Mermer Madencilik’in Mersin Mut’taki 18.77 hektarlık orman ve tarım alanındaki mermer ocağı projesi. 3 - Altınsoy Madencilik’in Bursa Orhaneli’ndeki 10 bin metrekarelik alanda mermer ocağı işletmesi. 4 - Knauf İnşaat’ın Kırıkkale Çelebi’deki 22.67 hektarlık çayır ve mera arazisinde işlettiği kalsit ocağı.  5 - Can-Mert Madencilik’in Kocaeli Karamürsel’deki devlet ormanına isabet eden 12.40 hektarlık alanda etkili olacak kalker ocağı projesi. 6 - İlan Madencilik, Konya Akören’deki 23 hektarlık orman arazisinde işletmek istediği mermer ocağı projesi. 7 - Devlet Su İşleri 3’üncü Bölge Müdürlüğü, Kütahya Emet’deki orman toprağı ve orman arazisini etkileyecek olan 19.55 hektarlık alandaki kil, kalker ve andezit ocağı projesi.  8 - Bonusbonus Planet Elektronik’in Manisa’nın Soma ilçesindeki 6 bin 989 metrekarelik orman alanında maden arama çalışması. 9 - Astaş İnşaat’ın, Rize Pazar’daki 24.90 hektarlık orman alanı bazalt ocağı. 10 - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Düzce Merkez’deki 9.19 hektarlık tarım ve orman alanında bazalt ocağı işletmesi. 11 - Plamiks Madencilik’in, Düzce Akçakoca’daki tapulu arazide kırma eleme tesisi. (https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/isciler-gocuk-altindayken-4-gunde-190-futbol-sahasi-buyuklugunde-11-2176610)

Yeni Akit hedef gösterdi MHP’li belediye iptal etti (duvaR)

Yeni Akit gazetesinin, vergi rekortmeni olarak genelev mekanı işleten Matild Manukyan'ı konu alan oyunu hedef göstermesi sonrası MHP’li Alanya Belediyesi oyunu iptal etti.(https://www.gazeteduvar.com.tr/yeni-akit-hedef-gosterdi-mhpli-belediye-iptal-etti-haber-1670342)
                                                  ADEM MURAT YÜCEL ALANYA BELEDİYE BAŞKANI

Hacıbektaşoğlu: 'Tiyatro hiç sönmeyecek' (duvaR)

Oyuncu Bahar Hacıbektaşoğlu "Manukyan" oyununu anlattı. Hacıbektaşoğlu'na göre oyun "Matild Manukyan'ın kendisiyle, kadınlarıyla, bütün yaşadıklarıyla, en önemlisi Tanrı’yla yüzleşmesini" anlatıyor.(https://www.gazeteduvar.com.tr/kultur-sanat/2017/02/15/hacibektasoglu-tiyatro-hic-sonmeyecek)

Kanal İstanbul’un bütün imar planları iptal edildi (Özlem Güvemli-SÖZCÜ)
İstanbul’un yeşil alanlarına darbe vuracak, şehirde göç yoğunluğu oluşturacak projenin imar planlarına yargı ‘dur’ dedi. İBB hukuk savaşını şimdilik kazandı.

2011 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “çılgın proje” olarak açıkladığı İstanbul’un el değmemiş tarım ve orman arazilerine yapılması planlanan Kanal İstanbul’un çevresine kurulacak Yenişehir için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği bakanlığı etap etap imar planları hazırlamıştı. 7 etaptan oluşan planların ilk 3 etabı yapılaşacak alanlardan, geri kalan etapları ile arkeolojik sit alanları ve göl alanlarından oluşuyordu. Verimli arazileri konut imarına açan 2021’de onaylanan imar planlarına karşı İBB, hukuki mücadele başlatmıştı.(3 AYRI İPTAL KARARI)  İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, geçtiğimiz günlerde İBB olarak açtıkları dava sonucunda İstanbul 11. İdare Mahkemesi’nin  “Kanal İstanbul Yenişehir Rezerv Yapı Alanı 1. Etap Projesine” ilişkin  imar planlarının İstanbul 11. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildiğini duyurmuştu. Aynı mahkeme, 29 Aralık 2023 tarihli kararıyla 2’inci etabın imar planlarını, 30 Ocak 2024 tarihli kararıyla da 3’üncü etabın imar planlarını şehircilik ilke ve esaslarına, planlama tekniklerine ve hukuk uygun olmadığı için istinaf yolu açık olmak üzere oybirliği ile iptal etti. Böylece kanalın çevresine kurulması planlanan Yenişehir’in konut inşaatları yapılacak bütün etaplarının planları iptal edilmiş oldu. İBB, Kanal İstanbul’un Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından onaylanan imar planlarına karşı açtığı davayı kazandı.  Mahkeme, imar planlarının şehircilik ilkelerine ve hukuka uygun olmadığını belirtti. Böylece Yenişehir’in konut inşaatları yapılacak bütün etaplarının planları iptal edilmiş oldu.(Mezarlıklar ağaçlandırma alanı olarak gösterilmiş)  İstanbul 11. İdare Mahkemesi’nin aldığı üç iptal kararında da aynı tespitleri yaptı. Kararlarda, nüfusun nasıl tespit edildiğinin bilinmediği, bu durumun nüfus denetimi yönünden belirsizlik yarattığı belirtildi. Mezarlık alanlarının ağaçlandırılacak alan olarak gösterilmesinin mevzuata uygun olmadığı vurgulandı. Plan notlarının niçin kaldırıldığı veya değiştirildiğinin gerekçelerinin tam olarak ortaya konulamadığı ifade edilerek planların yeterli teknik ve nesnel açıklayıcılıktan uzak olduğunun altı çizildi. İBB’nin Kanal İstanbul için verilen “ÇED olumlu” kararı karşı açtığı dava da Danıştay’da görülüyor.

3 milyon kişi daha borçlandı: Kredi kartı borçları 1,2 trilyon lirayı aştı (soL)

2023 yılının başlarında 496 milyar lira olan kredi kartı borçları yüzde 152 artışla 9 Şubat itibarıyla 1 trilyon 251 milyar liraya yükseldi. Türkiye Bankalar Birliği (TBB) verilerine göre Aralık 2023 itibarıyla bireysel kredi kullananların sayısı son bir yılda 2 milyon kişi artarak 40 milyona, bireysel kredi kartı borcu olanların sayısı ise 3 milyon kişi artarak 36,7 milyona çıktı. Bankaların konut, taşıt ve ihtiyaçtan oluşan tüketici kredilerinden ve bireysel kredi kartlarından alacakları yıllık yüzde 71 artışla 9 Şubat itibarıyla 2 trilyon 790 milyar liraya ulaştı. 2023 yılı başlarında 496 milyar lira kredi kartı borçları ise yüzde 152 artışla 9 Şubat itibarıyla 1 trilyon 251 milyar liraya yükselmiş durumda.(Kredi kartlarına yönelik kısıtlama gündeme geldi) Yüksek enflasyon ve artan kredi kartı borçlarının ardından Merkez Bankası’nın, kredi kartı harcamalarına yönelik kısıtlamalar içeren adımlar atabileceği de kamoyuna yansıdı. Faiz artırımı, limit azaltımı, asgari ödeme tutarının yükseltilmesi, nakit çekim tutarının kısıtlanması, mevcut uygulamadaki taksit sayısının azaltılması veya kaldırılması gibi uygulamaların hayata geçirilebileceği gündeme geldi.

17 Şubat 2024 Cumartesi

KISA GÜNDEM BAŞLIKLARI - 17 ŞUBAT 2024 -

Öğrenciler velilerden habersiz TÜGVA’nın ‘Nebile silsilesi’ne götürülüyor (Eylem NAZLIER-EVRENSEL)

TÜGVA, İstanbul Eyüpsultan’da okullarda kız öğrencilere yönelik ‘Nebile silsilesi’ adı altında etkinlik düzenliyor. Ders saatleri içinde yapılan etkinlikler için velilerden izin alınmıyor.(https://www.evrensel.net/haber/510900)

AKP’li belediyeden umre sponsorluğu (Birgün)
İstanbul’da Kağıthane Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencileri, AKP’li Kağıthane Belediyesi Başkanı Öztekin’in sponsorluğunda umreye götürüldü. Gezi “Eğitimde yenilikçi adımlar” adı altında duyuruldu.(https://www.birgun.net/haber/akpli-belediyeden-umre-sponsorlugu-507215)

Diyanet’in yalnızca ocak ayında yaptığı harcama 10 milyar TL’ye dayandı (soL)
Diyanet, ocak ayında genel bütçe kapsamındaki 41 kamu idaresinin 27’sinden daha fazla para harcadı.

Hemen her yıl on milyarlarca liralık harcamasıyla tepki çeken Diyanet İşleri Başkanlığı, 2024 yılında da geleneği bozmadı. Başkanlığın ocak ayı harcamasının, genel bütçe kapsamındaki 41 kamu idaresinin 27’sinden fazla olduğu belirlendi. Diyanet’in yalnızca ocak ayında yaptığı harcama 10 milyar TL’ye dayandı.

Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin Ocak 2024 harcamaları belli oldu. Harcamalara ilişkin veriler, Diyanet’in fahiş harcamalarını 2024 yılına da taşıdığını ortaya koydu.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre, Ali Erbaş’ın başkanlığını yaptığı Diyanet, ocak ayında 9 milyar 726 milyon 132 bin TL’lik harcamaya imza attı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın harcaması itibarıyla geride bıraktığı kamu kurumları arasında icracı bakanlıkların da yer alması dikkati çekti.  

BirGün'deki habere göre, başkanlığın ocak ayı harcaması ile geride bıraktığı kamu kurumları arasında Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı da yer aldı. Diyanet’in, Ticaret Bakanlığı, Avrupa Birliği Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan da fazla para harcadığı tespit edildi.

Ocak ayında yaptığı harcama ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 9,7 milyar TL’lik harcamasının altında kalan bazı kamu kurumları ve harcamaları ise şöyle sıralandı:

  • İçişleri Bakanlığı: 5,1 milyar TL
  • Dışişleri Bakanlığı: 1,9 milyar TL
  • Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı: 2,9 milyar TL
  • Kültür ve Turizm Bakanlığı: 3,2 milyar TL
  • Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı: 4,6 milyar TL
Kardeşleri Menzil şeyhini tehdit edip 'dergah'a sokmadı:  “Tapusu bizde, kolluk kuvveti çağırırız”(İsmail Arı-Birgün)

Avrupa turuna çıkan Menzil şeyhlerinden Muhammed Saki Elhüseyni, ülkeye dönüşünde cemaatin İstanbul’daki merkezine gideceğini açıklamıştı. Ancak kardeşleri, Saki Elhüseyni’nin “Bu programına izin vermeyeceklerini, külliyenin tapusunun kendilerinde olduğunu” belirtti.(https://www.birgun.net/haber/kardesleri-menzil-seyhini-tehdit-edip-dergah-a-sokmadi-tapusu-bizde-kolluk-kuvveti-cagiririz-507173)

Tekirdağ'daki 'tartışmalı' okulda TÜGVA'nın yarışmasını reddeden eğitimciye ceza verildi!(Cengiz Karagöz-Cumhuriyet)

Tekirdağ Kapaklı’da, okullara TÜGVA’nın “Kitap Kurdu” yarışmasına katılım çağrısı yapıldı. Bir öğretmen, “Kitaplarda dini ve siyasi öğeler var” diyerek reddetti. Öğretmene ceza kesildi. Eğitimciler, “Uydurma cezalara boyun eğmeyiz” dedi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/egitim/tekirdagdaki-tartismali-okulda-tugvanin-yarismasini-reddeden-2176259)

Diyanet'in mülakatını liyakatsiz bulan kamu denetçisi sınavın tekrarlanmasını istedi (soL)
Diyanet'in yazılı sınavından 93 almasına rağmen mülakatta elenen kişinin başvurusunu değerlendiren Kamu Denetçiliği Kurumu, sınavın liyakatsiz olduğunu belirtti, sınavın tekrarını tavsiye etti.

Kamu Denetçiliği Kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açtığı yazılı sınavdan 93 alıp sözlü mülakattan kalan adayın başvurusunu değerlendirdi. Kurum, sınavın liyakatsız olduğunu belirterek Diyanet'e sınavın tekrarlanması tavsiyesinde bulundu.

10Haber'den Hazar Dost'un haberine göre yurt dışındaki camilerde görevlendirilmek üzere açılan kadro için yapılan sözlü sınava 40 aday alındı ve 13 kişinin başarılı olduğu belirlendi. 

Mülakatta 50 puan

Sözlü sınavda başarılı olan adaylar ikinci bir sözlü sınava alınırken yazılı sınavdan 92 alan bir adaya ikinci sözlü mülakattaki komisyon üyelerinin 50’şer puan verdikleri ve mesleki yeterlilik sözlü sınavının baraj puanı olan 60 puanın altında kalarak başarısız olduğu söylendi.

Yazılı sınavdan 92 almasına rağmen sözlü mülakatta elenen adayın yaptığı başvuruyu inceleyen Kamu Denetçiliği Kurumu, mülakattaki liyakatsizliğe dikkat çekti. 

Mülakatta elenen kişinin sınavın yenilenmesi başvurusunu kabul eden denetçi, mağduriyetin kısa sürede giderilmesi adına Diyanet İşleri Başkanlığı'na sınavın tekrarlanması tavsiyesinde bulundu.