20 Şubat 2024 Salı

Cumhuriyet KÖŞEBAŞI - 20 ŞUBAT 2024 -

Futbol yayın ihalesi (Murat Ağırel)

Bir süredir futbol maçlarının yayın ihaleleri gündemde...

TRT, Türk takımlarının UEFA Şampiyonlar Ligi, UEFA Avrupa Ligi ve UEFA Konferans Ligi maçlarının yayın haklarını aldı ve Türk takımlarının maçlarını üç sezon boyunca şifresiz olarak TRT 1 ve TRT Spor’da yayımlayacak.

Olması gereken buydu... “TRT bu parayı nereden veriyor?” diyenler gördüm. TRT’nin saçma sapan yapımlara ne paralar verdiğini defalarca yazdık. Ağzınız açık kalır. O yüzden toplumun geneline yönelik kamu yayıncılığı yapmak en azından boğulan vatandaşları biraz rahatlatır. Sanırım bu ay sonuna kadar ihale süreci tamamlanacak.

Ben ihaleyi kimin kazanacağından ziyade, Türk futbol kulüplerine en fazla maddi desteği ve Türk futbol taraftarına kimin ücretsiz hizmet vereceğini önemsiyorum. TRT yapacağı sponsorluk anlaşmaları ile konuşulan rakamları çok rahat şekilde karşılar, hatta kâra bile geçer.

Uzun yıllardır futbol maçlarını Türk futbolseverler ile buluşturan Paris Saint-Germain FC takımının da sahibi olan Katarlı iş insanı Nasır el Halifi’nin sahibi olduğu beIN Media Group LLC. Yayın hakları Cine5, Teleon derken 2000-2001 sezonunun devre arasında yapılan ihaleyi yıllık 165 milyon dolarlık teklifiyle kazanan Digiturk, beş sezon boyunca lig maçlarını yayımlama hakkını elde etti ve maçlar LigTV’de yayımlanmaya başladı.

Daha önce “Şaki” adlı kitabımda ve OdaTV’de yazmıştım. Bugün tekrar hatırlatmakta fayda var. Zira BeinSport, Türk futbolunun sırtından yıllardır para kazanıyor.

Anlatmakta yarar var...

Sayıştay’ın 2017 yılı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) denetim raporu bütün her şeyi çıplaklığı ile ortaya koyuyordu aslında. 

TMSF, Çukurova Grubu’ndan 455 milyon dolarlık alacağını tahsil etmek amacıyla gruba bağlı Digiturk dahil 10 şirkete 2013’te el koydu. Katarlı iş insanı Nasır el Halifi’nin şirketi beIN Media Group ile 30 Haziran 2015 tarihinde hisse alım sözleşmesi yaptı. Digiturk’e nihai satış bedeli 1 milyar 108 milyon 799 bin dolardan 937 milyon 799 bin dolara düştü. Digiturk’ün o dönemde yabancı ortakları vardı ve satıştan TMSF’ye kalacak pay azami 292 milyon 199 bin dolar (ortaklara olan borçlar ve diğer yükümlülükler düşüldükten sonra kalan tutar) olarak hesaplandı. Yani o günkü kur ile (2.91 TL) 850 milyon Türk Lirası.

Bu noktada bir şey oldu... beIN Medıa Group, fona ödeyeceği birinci taksit olan 153 milyon 479 bin dolardan Digiturk’ün geçmişe ait ödenmemiş vergi benzeri mali yükümlülüklerini gerekçe göstererek 44 milyon 578 bin dolarlık kısmını kesti. İkinci taksit olan 138 milyon 719 bin dolarlık tutarda da yine aynı vergi ve benzeri mali yükümlülükler nedeniyle 30 milyon 917 bin dolarlık kesintiye gitti. TMSF de buna itiraz etmedi.

SAYIŞTAY’DAN KAÇMADI

Sayıştay ise TMSF’ye “Bu kesinti neden yapıldı? Hangi belgeye göre? Bana ibraz et” diye sordu. Ancak TMSF yanıt vermedi. Sayıştay sormaya devam ediyor.

Süper Lig isim hakkının üçüncü kişilere satılması durumunda fona kalması gereken 1 milyon 526 bin dolar daha reklam gelirlerinde de kesinti olmuş. Etti mi sana 77 milyon dolar! 

Digiturk Katarlılara satılırken 135 milyon dolar sözleşme günündeki kur ile 399 milyon TL’lik Özel İletişim Vergisi (ÖİV) borcu olduğunu belirtmiş. Bu borcun da alıcı tarafından ödeneceği sözleşmeye yazılmış. Bein Media borcu ödememiş, 22 milyon TL de faiz işlemiş. Böylece borç çıkmış 422 milyon TL’ye. Vergi affı çıkınca soluğu vergi dairesinde almış şirket. 422 milyon TL olan borç düşmüş 258 milyon TL’ye. TMSF’ye de borcu ödedim diye dekontları sunmuş şirket. Ne kadar ödemişti 258 milyon TL değil mi? TMSF’ye olan ödemeden de kesilmesi gereken rakamın bu olması lazım. Uyanık şirket ne yapmış peki? Ödediği rakamı değil sözleşmede belirtilen 399 milyon TL borç tutarını kesmiş! 399 milyon TL’lik Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) borcunu ödemiyor, faizi ile 422 milyon TL oluyor. Vergi affından yararlanıp 258 milyon TL ödüyor ve 164 milyon TL kâr elde ediyor. Bu yetmiyor sözleşme rakamı kapandı diye TMSF’den 141 milyon TL de fazla kesiyor. Yani buradan da o günkü kur ile 52 milyon dolar kesiyor.

Etti mi sana toplam 129 milyon dolar.

Sayıştay diyor ki: “Fon payından fazla kesilen 141 milyon TL’yi Bein Sports’tan alın.

Alındı mı bilmiyorum. Sayıştay bir daha bu konuyu bulguları arasına almadı. TMSF de sorulara cevap vermiyor.

TMSF borcuna karşılık satıştan ne kadar alacaktı?

292 milyon 199 bin dolar...

Bein Sports ne kadar tutar kesti: 129 milyon dolar.

Elde ne kaldı?

163 milyon dolar.

TMSF şayet bu koşullarla o gün ihaleye çıkmış olsaydı sizce kaç kişi ihaleye girerdi? Her şeyi geçtim bugünkü ihaleye Katarlılar hangi yüzle girebiliyor?

                                                 /././

Çığrından çıkan siyasetin tutar yerini arayış...(Orhan Bursalı)

Doğan Kuban’ın o çok açıklayıcı yazısı aklıma geldi bugünkü siyaset alanındaki büyük karmaşayı seyrettikçe.

Kuban çok partili hayatın açmazlarını yazarken (Parti=Parça, parçalanma demek; peki hepimizi birleştiren ne var?) başlıklı yazısında, partileri Türkiye için birleştiren nedir sorusunu yöneltiyordu:

Parti, parça demek. Türkçe değil. Partilerin söylemi doğru olamaz. Çünkü başka telden çalan parçalar var olacak demek. Bu da partilerin, toplumu parçalayan kurumlar olduğunu kanıtlar. Politika tarihi de bu parçalanma ve sürekli kavgaların tarihidir. Herkesin ağzında farklı olan şey, ‘doğru’ değildir!

NAMUS VE POLİTİKA

Buradan devam edeyim. Kuban namus sözünü alıyor ve diyor ki:

Türkçede namus sözcüğü yoktur. Namus Arapça. Biz Arapçayı Kuran yoluyla öğrendik, Kuran’da namus kavramı var. Fakat sözlüğe bakınca ‘namus’ kanun ve ırz anlamı taşıyor. Türkçesi ise ‘doğru’. Bizim için, yani Türkçe, Türkler için namuslu olmak doğru olmak demektir. -Diyojen gibi lambayla namuslu adam arıyorum. Ben doğru adama güveniyorum. Namuslu adama güvenmiyorum... Boyuna ‘ırz’dan söz eden adamın da ne doğruluğuna ne de namusuna güvenirim. Doğru adam gerçeği söyleyen, yalancı olmayan, sözüne ve işine güvenilen adamdır.

Partiler için söylediğini açayım biraz:

TEK DOĞRU

Partilerin her biri kendi söyleminin savunucusu olduğu için ‘Doğru’dan değil, kendinden yanadır. Yani namusu, ya da yasası kendi doğrusudur. Bunun toplumun tümünün, dünyanın tümünün gerçekleriyle ilgisi yoktur. Çıkardığı yasalar kendini kollayan yasalardır. Tersini gördünüz mü? Çoğunluk partisinin onayladığı yasadır.

Kuban dünyanın tek bir doğruya doğru gitmek zorunda olduğunu söylüyor:

Çoğunluk sisteminin demokrasi olmadığını Çin de Rusya da Türkiye de bütün dünya sabahtan akşama yineliyor. Pek çok demokratik ülke de tekleyip duruyor.

Ne var ki yakın geleceğin dünyası bunu aşmak zorunda! Çünkü üzerinde yaşadığımız yerkürenin fiziksel geleceğine ilişkin evrensel öngörüler bütün insanlık için tehlike çanı çalıyor. İnsanlık için ortak bir minimum tek bir ‘doğru’ davranış tanımlıyorlar. İnsan odaklı, evrensel ve bilimsel doğrular bütün devletlerin anayasalarının temelini oluşturmak zorunda. Bunlardan birincisi insanların yaşamlarına ilişkin diğeri bütün yerkürenin yaşamını tehdit eden bilimsel öngörülerle ilgili.

GELECEK YOK

Gelecekle ilişkileri kalmamıştır. İnsanın yeryüzünde yaşamını sürdürmesine ilişkin doğrular evrenseldir. Herkesin karnının doyması, aç ve susuz kalmaması, barınma hakkı, okuma hakkı, çalışma hakkı artık tartışma konusu değildir.

Her devletin anayasası bu ilkeler üzerine kurulduğu zaman çağdaş dünyanın kapısı açılabilir. İnsanı tanımlayan bu haklar bugün vurgulanan hak, hukuk, adalet, özgürlük, demokrasi gereksinmelerinden daha önceliklidir. Çünkü insanın hayvandan farklı olan statüsünü tanımlıyorlar. Devlet bağlamında tek ölçüt eşitliktir.

Gazetelerde, televizyonlarda, politikacıların ağzından duyduklarınız neler? Ulaşım, yapı, tüketim ve bunlarla sarmaş dolaş cinayet ve hırsızlık. Devletler, bay ‘X oğlu X’i’ zengin etmek, cinayetleri engelleyememek, İngilizce ve Arapça öğretmek, hapishane, rezidans ve saray yapmak için kurulmuyor.

ÇAĞDAŞ DEVLETİN AMENTÜSÜ

Aç uyuyan, soğuktan donan, okula gidemeyen, iş bulamayan ve hastalığı tedavi görmeyen insan kalmayacak! Çağdaş devletin ve partilerin ‘amentü’sü bu olmak zorundadır. Yoksa nesliniz tükenecek!

Soruna bu açıdan yaklaşan bir söylem işittiniz mi? Dünya toplumları, kuşkusuz Türkiye’de de bu aşamaya ulaşmadan yenilik ve çağdaşlıktan söz edilemez. ‘Doğru’ düzen sadece orada başlar. 21. yüzyıl bunu gerçekleştirmek zorunda.

Parti içi ve dışı söz dalaşları mı, yoksa toplumun tümünü doyuran, barındıran, okutan, iş veren bir rejim mi güncel (sözde) medyanın konusu olmalı? Bunu partilerden beklemeyin!

Medya denilen şey, yani iletişim ağı bu amaca yaklaşan bir içerik kazanmaya doğru bir atılım yapmalı! Acaba ‘nano’nun ne olduğunu bilen bir politikacı var mı? Kaç gazeteci var? Sokaktakilere sormaya cesaret edebilir misiniz? Ama nanoteknoloji doğayı değiştirmeye başladı bile...

                                                    *

Bir de böyle Doğan Kuban hocanın yaklaşımı var. Aklımızın bir kenarında dursun.

                                                     /././

Tehditlerin dozu seçmenin onurunu onarılamaz kırmışsa? (Şükran Soner)

Bağışlayın lütfen, ukalalıktan hiç değil, üç kuşağın sayısız yaşanmışlıklarının deneyimleri üzerinden, çoğunluğu haklılıktan yana seçmenin moral bozukluğu, karamsarlığına katılamıyorum. Siyasetçilerin akılcı, olumlu işler yaptıkları gibi gerçekçi olmayan görüşlerle ukalalık yapmak gibi bir Polyanacılık oyunu da oynamaya kalkışmıyorum. Ancak ülkemizdeki en uzun soluklu sivil otoriter iktidarın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kimliği üzerinden yürütülen bu sonuncu yerel seçim kampanyasında, ipin ucu elden çoktan kaçtı gibime geliyor...

Sadece solun, emekçilerin, toplumsal dinamiklerin tümünün birden, hedef tahtasına oturtulmuş olması ile yetinilmiyor. Dini kimliklerine ağırlık verilmesinin, tarikatların desteğinin alınıyor olmasının çok ötesinde, en sadık seçmenlerinin de yaşam koşullarında yaratılmış yaşanamıyor olması gerçeğinin çok ötesinde, onurlarının kırılması boyutlarında tehditlerin ardı arkası kesilmiyor.

Sözcükler onurlandırıyormuş gibi ağızdan çıkarken “Sadakatte eksiklik görülürse, yanarsınız...” anlamına gelen en kaba tehditlerin ardı arkası kesilmiyor. Uyarmak elbette bana düşmez, bana sorarsanız artık çok da geç... En sadık seçmenlerinden bile yadsınamayacak birçoğunluğun daha oy veremeyecekleri kadar ağır onurlarıyla oynadılar. Üstüne varın binen yaşamlarımızdaki ülkenin en yüksek oranlardaki çoğunluğunun, katlanılamaz boyutlardaki yoksullaşma, yoksunlaşmalarını ekleyin. En kırıcısı da bir avuç karapara vurguncusu ile kurulmuş kirli çıkar ilişkilerini, suçlar ekonomisindeki patlamaları eklemleyin.

En yakın tarihimizden, “Erdoğanizim”den önce, en parlak yollardan yürümüş “Özalizm”in gücünün önünü açmış günlerdeki tehditlerden en önemli görüntüyü anımsayın; televizyon kameralarının önünde elini, kalemini uzatarak “Aklınızı başınıza almazsanız, Güney Afrika’nın en ucuzundan maden kömürü satın alırım...” deyişlerini. MESS’ten çok öfkeli, 15-16 Haziranlarla yükselişini önleyemediği DİSK’in kazanımları ile işçi haklarının, sadece Türk-İş, diğer sendikalarda örgütlü işçilerin değil, sendikasız, sözleşmesiz, kayıt dışı çalışanlar, tarım işçileri için de getirdiği önlenemez yükselişinden sonrasında yaşananları...

12 Eylül ile MESS’ten paraşütle 12 Eylül danışmanlığına sıçrayışı sonrası, dörtlü darbeci çetenin bile akıl edemeyecekleri boyutlardaki çalışan haklarının gasp edilmesindeki rolünü halkımız algılamasında bile olamamıştı. Yasaklı yasalarla yetinilmemiş, Özal sivil yaşama dönüşte sanki veto edilmiş bir görüntü içinde, yasaklı düzenin ince ince işlenebilmesi adına sivil partisinin başına seçilebilmişti. Sonrası daha iyi anımsanabilir, tahkim sisteminin araçları kullanılarak, DİSK yargı yoluyla uzaklaştırılmış olarak, Türk-İş’in sivil iktidar sürecinde yeniden toparlanma eylemleri, güçlü, sendikaların birlikteliğinde işçi eyemleri sindirile sindirile, haklar yasakların bile elvereceğinin çok gerisine çekilebilmişti.

Sayısız örneklerle yıllar içinde çalışanların haklarının toparlanabilmesi yolunda yapılan uzun soluklu hak aramalarının karşılıkları gelememişti. Belleklere kazınmış en kitleselleri arasında bahar eyemleri, yaz direnişleri de yetmemişti. Ancak Büyük Madenci Direnişi sonrasında, gerçeğinde ülke işçi sınıfının bütünlüklü katılımı söz konusu olamadan “Özalizm” tepetaklak edilmişti. Haklarını kaybedenlerin çoğunluğu için geçerli olan onurlarının kırılması vurgusu, bilinçlere kazınınca, yeraltı maden işçileri için 10 yılın kayıplarının üçte ikisinin düzeltildiği, ülke çapında kayıt dışındakiler, tarım çalışanları da içlerinde olmak üzere ortalama tüm emeği ile geçinenlerin aynı süreçler içindeki kayıplarının üçte birinin geri alınması gibi bir sonuç doğmuştu.

Bilmem anlatabildim mi?

(Cumhuriyet)



Aile boyu kabine - SÖZCÜ

 

Çeçen lider Kadirov, 18 yaşındaki oğlunu Gençlik ve Spor Bakanı olarak atadı. Üst düzey görevlerdeki yakınlarının sayısı 30’u buldu.

ÇEÇENİSTAN lideri Ramzan Kadirov, bölgenin yönetimini adeta ailesine teslim etmiş durumda.

ÜÇ AYDA TERFİ ETTİ: 18 yaşındaki Ahmat da kasımda Gençlik ve Spor Bakanı Yardımcısı olmuştu.

47 yaşındaki Kadirov son olarak 18 yaşındaki oğlu Ahmat’i Gençlik ve Spor Bakanı olarak atadı. Kadirov’un 24 yaşındaki kızı Kadizat, Başkan Yardımcılığı yapıyor. Bir diğer kızı 25 yaşındaki Ayşat, Kültür Bakanlığı yaptıktan sonra ekimde Başbakan Yardımcılığı’na atandı. Ayşat’ın eşi Viskan Matsuev ise Tarım Bakanı... 

                 DAMADINI BAKAN YAPTI: Damadı Viskan Matsuev (26) Tarım Bakanlığı yapıyor.

      15 YAŞINDA ORDUYA GİRDİ: Kadirov’un 15 yaşındaki oğlu Adem orduda üst düzey göreve atandı.

Kayınbiraderi Ramzan Çerkigov (56) Ulaştırma Bakanı; yeğeni Hamzat (27) ise geçen yıl güvenlik konularında Kadirov’un danışmanı olmuştu.

(SÖZCÜ)




25 soruda gayrimenkullerini satanlar için değer artışı kazancı- Murat Batı / T24

 

Değer artışı kazancında sıklıkla geçen "elden çıkarma" kavramı nedir? Değer artışı kazancı uyarınca gelir vergisine tabi olmanın şartları nelerdir?

2023 yılında arsanızı, arazinizi, işyerinizi ve/veya konutunuzu satmış olabilirsiniz. Bu satış sonucunda Gelir Vergisi Kanunu mükerrer m.80 uyarınca değer artışı kazancı olarak gelir vergisi ödeyebilirsiniz. Buna göre gayrimenkul satışından dolayı gelir vergisine tabi iseniz, bunu 2024 Mart'ta beyan edip dolayısıyla vergisini de ödenmeniz gerekmektedir.

Aşağıdaki örneklerle konuyu açıklamaya çalıştım.

Soru 1) Nedir bu değer artışı kazancı?

Sahip olduğunuz konut, işyeri, arazi gibi gayrimenkullerinizi sattığınızda, satış tutarı ile alış tutarı arasında oluşan fark değer artışı kazancı olarak adlandırılır ve gelir vergisine tabi tutulur.

Örneğin Ayşe Hanım Antalya'da 2019 yılında sahip olduğu konutunu 2023 Kasım'da satmıştır. Buna göre satış ile alış arasındaki farktan aşağıda belirttiğim istisna ve giderler düşüldükten sonra kalan tutar üzerinden gelir vergisi ödemek zorundadır.

Soru 2) Değer artışı kazancında sıklıkla geçen "elden çıkarma" kavramı nedir?

Elden çıkarma, sahip olunan konutun, arsanın bir ivaz yani bir şey karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulması olarak değerlendirilir.

Örneğin Erol Bey İstanbul Kadıköy'de sahip olduğu bir daireyi 2023 yılında Sertuğ Bey'e satarsa o zaman bu daireyi elden çıkarmış olur.

Ya da Mehmet Bey sahip olduğu bir daireyi Kemal Bey'e bir şirket hissesi karşılığında devrederse bu işlem de elden çıkarma sayılır.

Soru 3) Değer artışı kazancı uyarınca gelir vergisine tabi olmanın şartları nelerdir?

Değer artışı kazancı uyarınca gelir vergisi ödenmesi için aşağıdaki tüm koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. 

Bunlar;

Gayrimenkul bir ya da birden fazla gerçek kişiye ait olacak

Bu gayrimenkulün edinimi miras, bağış vs gibi ivazsız bir yolla olmamış olacak

Bu gayrimenkul satış gibi bir yolla iktisap tarihinden itibaren beş yıl içinde elden çıkarılacak

Satış tutarı ile alış tutarı arasındaki fark ise 2023 yılı için 55 bin TL'den fazla olacak.

Bu şartlardan biri oluşmamış ise değer artışı kazancından söz edilmez ve dolayısıyla da gelir vergisi ödenmeyecektir.

Soru 4) 2019 Kasım'da 300 bin TL'ye aldığım evi 2023 Aralık ayında 700 bin TL'ye sattım. Vergi ödeyecek miyim?

Öncelikle edinim tarihi ile satış tarihi arasındaki süre 5 yıl içinde olmalı. 5 yılı aşarsa gelir vergisine tabi olmaz. 5 yıllık sürenin hesabında takvim günü esas alınmaktadır.

Soruda, 2023 Aralık-2019 Kasım arasındaki süre 4 yıl 1 aydır. Buna göre 5 yıllık süre şartı gerçekleşmiş oldu.

Örneğin 2 Şubat 2018'de iktisap edilen bir konut 4 Şubat 2023'de elden çıkarılmış ise satış ve alış arasındaki süre 5 yıl 2 gün olduğu için 5 yıllık süre aşılmış olacağından değer artışı kazancı doğmayacaktır.

Diğer koşul: satış tutarı ile alış tutarı arasındaki farka (TL) bakmak lazım. Bu tutar 2023 yılında elden çıkarılan gayrimenkuller için 55 bin TL'den fazla olmalıdır. Soruda, satış tutar ile alış tutarı arasındaki fark (700 bin TL-300 bin TL) 400 bin TL'dir ve bu tutar 55 bin TL'yi aştığından bu koşul da sağlanmış olmaktadır.

Diğer koşul edinme şekli bir şey karşılığında yani ivazlı olmak zorundadır. Soruda 300 bin TL'ye (satın) aldığı söylendiğinden ivazlı şekilde edinilmiş görülmektedir. Bu nedenle bu kişi, değer artışından dolayı gelir vergisini ödeyecektir.

Soru 5) 2019 yılında vefat eden babamdan bana bir ev kaldı. Son iki yıldır da işsizim bu nedenle babamdan kalan bu evi 2 Aralık 2023'te 3 milyon TL'ye sattım. Vergi ödeyecek miyim?

Değer artışı kazancından dolayı gelir vergisine tabi olabilmek için gayrimenkulün ivazlı şekilde edinilmesi gerekmektedir. Miras, bağış vs. gibi bir yolla edinilen gayrimenkullerin satışından dolayı elde edilen değer artışı kazancı gelir vergisine tabi değildir.

Örneğin ölen eşinden miras yoluyla kalan evi satan Bayan A, bu satıştan dolayı değer artışı kazancına tabi olmayacaktır.

Soru 6) 2010 yılında satın aldığım evimi 2023 yılında sattım. Vergi ödeyecek miyim?

Gelir vergisi Kanunu mükerrer m.80 uyarınca gelir vergisine ivazlı yani bir şey karşılığında edinilen gayrimenkuller 5 yıl içinde satılır ya da birine bir şey karşılığında verilirse (elden çıkarılırsa), elden çıkarma ile iktisap (alınan) tutarı arasındaki farktan istisna düşüldükten sonra kalan bedel gelir vergisine tabi tutulur.

Buna göre edinme (iktisap) tarihi ile satış tarihi arasında geçen süre 5 yıldan fazla ise vergiye tabi tutulmamaktadır. Ancak 5 yıl içinde satış yapılsaydı o zaman değer artışı kazancı olarak gelir vergisine tabi olacaktı.

Örneğin 2019 yılında Kadıköy'de 300 bin TL'ye ev satın alan öğretmen Erdal Bey bunu 2023 Aralık ayında 900 bin TL'ye satarsa, satış ve alış arasındaki bu fark üzerinden gelir vergisi ödemesi gerekecek ve bunu Mart 2024'te vergi dairesine beyan edip hesaplanan gelir vergisini de ödemesi gerekecektir.

Soru 7) 2019 yılında 900 bin TL'ye aldığım evi 2023 Aralık ayında 950 bin TL'ye sattım. Vergi ödeyecek miyim?

Satış ve alış arasındaki fark, 2023 yılı için istisna tutarı olan 55 bin TL'nin altında ise beyanname vermenize gerek yoktur ve dolayısıyla gelir vergisi de ödemeyeceksiniz.

Buna göre satış ve alış arasındaki fark tutarı 55 bin TL'den fazla ise değer artışı kazancı olarak gelir vergisine tabi olacaktır.

Örneğin Yağmur Hanım, 2020 yılında 400 bin TL'ye aldığı evi 2023 Ocak'ta 445 bin TL'ye satarsa aradaki fark 55 bin TL'den fazla olmadığından beyanname vermeyip ve dolayısıyla gelir vergisi de ödemeyecektir.

Soru 8) Gayrimenkul satışlarında 5 yıllık sürenin başlangıcı nasıl tespit edilecek?

Gayrimenkullerde iktisap, Türk Medeni Kanunu m.705 uyarınca, tapuya tescille olmaktadır. Buna göre, kat karşılığı müteahhit veya kooperatiflere verilen arsa karşılığında alınan gayrimenkuller dâhil, iktisap edilen gayrimenkullerin elden çıkarılması halinde, değer artışı kazancının tespiti yönünden iktisap tarihi olarak, gayrimenkulün tapuya tescil edildiği tarih esas alınmalıdır.

Soru 9) Bir kooperatiften 2017 Haziran ayında bir ev aldık. Haziran ayında doğal gaz, su, elektrik bağlattık ama tapuya tescil 2019 Aralık ayında yapıldı. Bu evi 2023 Kasım'da sattık. 5 yıllık süreyi geçmiş sayılır mıyız?

Bazı durumlarda gayrimenkulleri fiilen kullandıklarını; tahsis belgesi, teslim tutanakları, su, elektrik, telefon, doğalgaz faturaları ya da benzer evraklarla ibraz etmeleri halinde, fiilen kullanma tarihi, tapu tescil tarihinden önce olduğu sonucuna ulaşılır.

Soruda fiilin kullanma 2017 Haziran ayından itibaren 5 yıl sonrası 2022 Haziran sonrasına tekabül edeceğinden satış tarihi de bu tarihten sonra yani 2023 Kasım ayı olması nedeniyle 5 yıllık süre aşıldığından gelir vergisine tabi olunmayacaktır. Bu durumdaysanız bunu belgelerle vergi dairesine mutlaka ispat etmeniz gerekmektedir.

Buna göre, konut yapı kooperatifleri, Toplu Konut idaresi veya diğer kişilerden gayrimenkulü fiilen kullanıma hazır şekilde teslim alanların, söz konusu gayrimenkulleri fiilen kullandıklarını; tahsis belgesi, teslim tutanakları, su, elektrik, telefon, doğal gaz faturaları ve benzeri belgelerle tevsik etmeleri halinde değer artışı kazancının tespiti yönünden fiilen kullanıma başladıkları tarih iktisap tarihi olarak kabul edilecektir. Gayrimenkulün ihale veya icra yoluyla alındığı durumlarda da fiilen kullanıma hazır şekilde teslim alındığının yukarıda sözü edilen belgelerle tevsik edilmesi şartıyla, tapu tescil işlemi olmasa dahi fiilen kullanıma bırakıldığı tarihin iktisap tarihi olarak kabul edilmesi gerekir. Gayrimenkulün elden çıkarılması halinde, değer artışı kazancının hesaplanmasında iktisap tarihi olarak hangi tarihin esas alınacağına ilişkin ayrıntılı açıklamalar 76 No.lu Gelir Vergisi Sirkülerinde yapılmıştır. 

Soru 10) TOKİ'den daire aldım ama tapu tescilinden önce oturdum. 5 yıllık sürenin başlangıcı fiilen oturmaya başladığım tarih mi yoksa tapu tescil tarihi mi olacak?

Kemal Bey, TOKİ'den bir daire almış ve daire tespiti için 1 Eylül 2020 tarihinde noterde kura çekimi yapılmış, 5 Kasım 2020 tarihinde yapı kullanım izin belgesini alarak daireye taşınmış. Dairenin tapuya tescil işlemi ise 2 Şubat 2022 tarihinde yapılmıştır. Buna göre 5 yıllık iktisap süresinin başlangıcı tapuya tescil tarihi değil, 5 Kasım 2020 tarihi olacaktır.

Soru 11) Kat irtifakı tapusunu, kat mülkiyeti tapumdan önce aldım. 5 yıllık sürenin başlangıcı hangi tarih olacak?

Kat irtifakı tapusu, kat mülkiyeti tapusundan önce alınmış ise kat irtifakı tapusu alınma tarihi iktisap tarihi olarak kabul edilmeli.

Örneğin, Ayşe Hanım, 2 Şubat 2020 tarihinde kat irtifakı tapusunu, aynı gayrimenkulün kat mülkiyeti tapusunu ise 14 Aralık 2023 tarihinde almıştır. Buna göre 5 yıllık sürenin başlangıcı 2 Şubat 2020 tarihi olacaktır.

Soru 12) 2017 yılında satış vaadi sözleşmesi ile bir gayrimenkul satın aldım ve bunu 2019 yılında tapuya tescil ettirdim. 2023 Aralık ayında da sattım. 5 yıllık süre hesabında hangi tarihi esas alacağım?

Bu örneğe göre satış vaadi sözleşmeleri ile alım tarihi değil tapuya tescil tarihi dikkate alınacak ve böylece 5 yıllık süre içinde sattığınız için de değer artışı kazancı uyarınca gelir vergisine tabi olacaksınız. Bunu da 2024 Mart ayında beyan etmeniz gerekecek.

Soru 13) 2001 yılında satın aldığım araziyi belediye ifraz işlemi uyguladı ve bunu 2019 yılında cins tahsisi gerçekleştirilerek tapuya arsa olarak tescil ettirdik. Bu arsayı şayet satarsam, 5 yıllık süreden kaynaklı vergiye tabi miyim?

Cins değişikliği (cins tashihi), bir taşınmaz malın cinsinin, yapısız iken yapılı veya yapılı iken yapısız hale; bağ, bahçe, tarla vb. iken arsa, arazi iken, bağ, bahçe vb. duruma dönüştürmek için paftasında ve tapu sicilinde yapılan işlem olarak tanımlanmıştır. Arazi vasfında iktisap edilen gayrimenkulün belediyelerce ifraz ve taksim işlemine tabi tutularak satılması halinde iktisap tarihi olarak arazinin iktisap edildiği tarih değil, belediyenin ifraz işlemi sonucu arsa vasfını kazanarak, cins tashihi yapıldığı tarihin esas alınması gerekir.

Soruya göre 5 yıllık sürenin başlangıcı 2001 değil 2019 olacaktır.

Örneğin Murat Bey tarafından, 12 Haziran 2019 tarihinde satın alınan ve tapuya arazi olarak tescil edilen gayrimenkulün, belediyece ifraz işlemi sonucu 17 Kasım 2021 tarihinde cins tashihi gerçekleştirilerek tapuya arsa olarak tescili yapılmıştır. Değer artışı kazancının tespiti açısından, söz konusu değişikliğin (cins tashihi) gerçekleştirilerek tapuya tescil edildiği 17 Kasım 2021 tarihinin esas alınması gerekir.

Soru 14) Babamdan kalan tek katlı binayı 2019 yılında bir müteahhitte verdim. Müteahhit de bana 2020 yılında büyük bir daire verdi. Bu daireyi 2023 Kasım'da sattım. Vergiye tabi olacak mıyım?

Değer artışı kazancından dolayı gelir vergisine tabi olabilmek için gayrimenkulün ivazlı şekilde edinilmesi gerekmektedir. Miras, bağış vs gibi bir yolla edinilen gayrimenkullerin satışından dolayı elde edilen değer artışı kazancı gelir vergisine tabi değildir.

Cins tashihi yapılarak kat karşılığı satmak onun ivazsız yani miras olma özelliğini değiştirmeyeceğinden değer artışı kazancı uyarınca gelir vergisine tabi olmayacaktır.

Soru 15) 2019 yılında 300 bin TL'ye aldığım evimi 2023 Aralık ayında 1 milyon TL'ye sattım. Sordum çok vergi çıkacak dediler. Daha az vergi ödeyebilir miyim?

Evet elbette ödeyebilirsiniz. Bunun için alış bedelinizi enflasyon oranına endekslemeniz lazım.

Soru 16) Peki nedir bu endeksleme?

Bir gayrimenkul satılırken, o gayrimenkulün alış tutarı o günkü Yİ-ÜFE verileri ölçüsünde tekrar belirlenir. Bu uyarlama Gelir Vergisi Kanunu mükerrer m.81 uyarınca gayrimenkullerin elden çıkarılan aydan önceki ayın ve iktisap edinilen aydan önceki ayın Yİ-ÜFE'lerdeki farkı, iktisap edinilen aydan önceki ayın Yİ-ÜFE'ye oranına bölünerek bir oran bulunur. Bu oran, yüzde 10 ya da yüzde 10'dan fazla ise endeksleme yapılır.

Bir gayrimenkulün satış tarihinden önceki ay ile iktisap edinildiği (alındığı) aydan önceki aya ait Yİ-ÜFE farkı iktisap edinilen aydan önceki ayın Yİ-ÜFE'ye oranı yüzde 10 ya da yüzde 10'dan fazla ise endeksleme yapılır.

Nasıl yani? Şöyle;

Örneğin 5 Mart 2020'de 1 milyon TL'ye Kadıköy'de bir konut satın alan Emine Hanım bu konutu Aralık 2023'te 6 milyon 250 bin TL'ye satmıştır. Normal koşullarda 6 milyon 250 bin TL'den 1 milyon TL'nin düşülüp kalan tutar üzerinden gelir vergisinin ödenmesi gerekmektedir. Yüksek enflasyon dolayısıyla mükellef lehine ama Devletin aleyhine bir kanun hükmünü yani endekslemeyi uygulayarak Emine Hanım'ın vergi ödemesine "engel olacağız".

Önce alış tutarını endeksleyeceğimiz Yİ-ÜFE değerlerini bulmakla işe koyulalım. Alış ve satıştan önceki ayların Yİ-ÜFE'lerine TÜİK'in internet sayfasından ulaşılabilir.

Önce alış tutarını endeksleyeceğimiz Yİ-ÜFE değerlerini bulmakla işe koyulalım. Alış ve satıştan önceki ayların Yİ-ÜFE'lerine TÜİK'in internet sayfasından ulaşılabilir.

Kolaylık olsun diye son beş yılın Yİ-ÜFE değerlerini aşağıda tablo haline getirdim.

Yukarıdaki örneğe göre gayrimenkul alışı Mart 2020'de yapıldığı için Mart'tan önceki ay Şubat 2020; satışı ise Aralık 2023'de yapıldığı için Aralıktan önceki ay Kasım 2023'tür.

Buna göre yukarıdaki tabloda da gördüğünüz üzere Şubat 2020 Yİ-ÜFE; 464,6 ve Kasım 2023 Yİ-ÜFE; 2882,04'tür.

Yapılacak işlem [(satıştan önceki aya ait Yİ-ÜFE - alıştan önceki aya ait Yİ-ÜFE)/ alıştan önceki aya ait Yİ-ÜFE]*100 şeklindedir.

Bu formüle göre hesaplamayı yapalım [(2882,04-464,6)/464,6]*100=%520,327 sayısına ulaşıyoruz.

Bu oran (yüzde 520,327), yüzde 10'dan fazla olduğu için endeksleme yapacağız. Yani alış tutarımız olan 1 milyon TL'yi ayrıca yüzde 520,327 daha artırıp enflasyondan arındırılmış alış bedelimizi (maliyet bedelimiz) bulacağız. Endeksleme sonucu bulduğumuz bu tutar da 6 milyon 203 bin 271 TL'dir.

Yani Emine Hanım bu evi Mart 2020'de 1 milyon TL'ye almış ama enflasyon dolayısıyla bu tutarın bugünkü değeri maalesef 6.203.271 TL olmuş.

Bu durumda [satış tutarı -endekslenmiş alış tutarı- 2023 yılı için istisna tutarı] sonucu bulunacak değer üzerinden gelir vergisi alınacaktır.

Yani [6.250.000 TL-6.203.271 TL - 55 bin TL] = -8.271 TL üzerinden vergi öde(me)yecek. Gördüğünüz üzere sonuç eksi (-) çıktığından hiç vergi ödenmeyecektir.

Görüldüğü üzere yüksek enflasyon devletin alması gereken vergileri de aşındırıyor. Bunun müsebbibini bulmak hiç zor olmasa gerek.

Soru 17) Daha az vergi ödemek için başka ne yapabilirim, indirilecek gider diye bir şey var mı?

Evet var. GVK Mükerrer m.81'inci maddesinde "Değer artışında safi kazanç, elden çıkarma karşılığında alınan para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil edilebilen her türlü menfaatlerin tutarından, elden çıkarılan mal ve hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesi suretiyle bulunur." şeklindedir.

Buna göre tapu harcına ilişkin tutarlar, bina izolasyon bedeli, kombi ödemesi, eğitim ve sağlık harcaması, Cumhurbaşkanınca başlatılan yardım kampanyasına yapılan yardımlar, Kızılay'a yapılan yardımlar, başka bir gelirden indirim konusu yapılmamış konut kredi faizlerini belgelendirmek şartıyla gider yazabilirsiniz.

Ancak DASK ve deprem sigortası prim tutarlar ile alım-satıma ilişkin olarak emlak komisyoncusuna ödenen bedeller gibi gayrimenkulün değerini artırmayan masraflar gider yazılamaz yani maliyet bedeline eklenemez.

Soru 18) 2019 yılında 300 bin TL'ye aldığım evi 2023 Aralık ayında 350 bin TL'ye sattım. Ayrıca başka konutum için de 2023 yılında 30 bin TL kira gelirim var. Vergi ödeyecek miyim?

Başka gelirler için yıllık gelir vergisi beyannamesi verilse dahi kendi istisna tutarının altında kalan diğer gelirler beyannameye dâhil edilmeyecektir. Buna göre kira gelirinizin toplamı 2023 yılı için 21 bin TL'yi aştığı için kira gelirinizi beyan etmeniz gerekmektedir. Ayrıca 2023 yılı için 55 bin TL'yi aşmayan değer artışı kazancınız varsa bunu kira gelirinizle birlikte beyannameye eklemeye gerek yoktur. İki geliri ayrı ayrı düşünün yani. Konut kira geliriniz 21 bin TL'yi aşarsa kira gelirinizi; değer artış kazancınız 55 bin TL'yi aşarsa değer artışı kazancınızı; ikisi de ayrı ayrı istisna tutarını aşarsa ikisini de beyan etmeniz gerekmektedir.

Soru 19) Değer artışı kazancında deprem bölgesindekiler, emekliler, işsizler, engelliler ya da ev hanımları için özel bir istisna/muafiyet var mı?

Değer artışı kazancı için deprem bölgesindekilere, emeklilere, işsizlere, engellilere, ev hanımlarına vs'ye herhangi bir istisna/muafiyet bulunmamaktadır. Yani 2023 yılı için 55 bin TL'den fazla değer artışı kazancı elde ettiyseniz bunu beyan etmek zorundasınız.

Soru 20) Beyannameyi nereye vereceğim?

Beyanname, mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine verilecektir. Mükellefler normal olarak ikametgâhlarının bulunduğu yerin vergi dairesine bağlıdırlar. Örneğin Kadıköy'de ikamet ediyorsunuz ve Bakırköy'deki evinizi sattıysanız bu satıştan elde ettiğiniz geliri ikamet ettiğiniz yer (Kadıköy) vergi dairesine beyan etmeniz gerekir.

Ama ticari kazanç sahibiyseniz ya da avukat, doktor gibi serbest meslek erbabı iseniz o zaman ikamet ettiğiniz yer değil ofisinizin/dükkanınızın/iş yerinizin bulunduğu yer vergi dairesine beyan etmeniz gerekmektedir.

Soru 21) Elektronik ortamda beyanname verebilir miyim?

2023 yılında gayrimenkulünü satanlar bunu 2024 Mart ayı içinde vergi idaresine bildirmeleri gerekmektedir. Ancak Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB), fiziken vergi dairesine gelinmeden de beyanname verilmesini sağladı. Elektronik ortamda beyanname verme yöntemi, hazır beyan sistemi diye bilinir ve bu linkten (https://hazirbeyan.gib.gov.tr/#/ulaşılabilir. Herkesin kolayca girip işlem yapacağı bir site hazırlanmış.

Ancak bu uygulamadan sadece kira, ücret, menkul sermaye iradı veya diğer kazanç ve iratları ayrı veya birlikte elde edenler yararlanabilecektir. Kira, ücret, menkul sermaye iradı veya diğer kazanç ve iradın yanı sıra ticari, zirai veya serbest meslek kazancı elde edenler sistem üzerinden beyanname veremeyeceklerdir.

Fiziki olarak vergi dairesine gidilip elden beyanname verilme durumunda ve/veya hazır beyan sisteminde endekslemeyi sistemin kendisi herhangi bir müdahale olmadan artık kendisi yapmaktadır. Yani beyan edilmesi yeterli ayrıca bir hesaplama yapmaya gerek yok artık.

Soru 22) Hazır beyan sisteminde alış, satış tutarı gibi bilgilerim hatalı. Ne yapabilirim?

Hazır beyan sistemi, Gelir İdaresi Başkanlığı'na banka, PTT, TOKİ, Tapu gibi kurumlardan gelen bilgilerle oluşturulmaktadır. Bu bilgiler hatalı ise siz sistemde kendiniz düzeltebilirsiniz. Neticede esas olan beyanınızdır. 

Soru 23) Beyannameyi ne zaman vereceğim?

Elde edilen kazancının safi miktarının 2023 yılı için 55 bin TL'yi aşması halinde satışın yapıldığı yılı takip eden yılın 1-31 mart tarihleri arasında yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan etmeleri gerekmektedir. Örneğin 2020 yılında aldığınız konutu 2023 yılında sattıysanız bunu 2024 1-31 Mart tarihleri arasında yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan etmeniz gerekmektedir.

Ancak mükelleflerin takvim yılı içinde; memleketi terk etmesi halinde, memleketi terkten önceki 15 gün içindeölüm halinde, ölüm tarihinden itibaren 4 ay içinde vefat eden kişi namına varislerce, yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilmesi gerekmektedir 

Soru 24) Şirket aktifime kayıtlı bir gayrimenkulümü sattım. Değer artışı kazancı hükümlerine tabi tutacak mıyım?

Hayır. Çünkü faaliyetine devam eden ticari bir işletmenin kısmen veya tamamen satılmasından veya ticari işletmeye dâhil amortismana tabi iktisadi kıymetlerle yukarıda belirtilen hakların elden çıkarılmasından doğan kazançlar ticari kazanç sayılmakta ve bunlara ticari kazanç hükümleri uygulanmaktadır. 

Soru 25) Şu an deprem bölgesindeyim ve 2019 yılında 400 bin TL'ye aldığım evi 2023 Ocak'ta 900 bin TL'ye satıp tüm satış işlemlerini de tamamladım ama sattığım ev 6 Şubat sabahı depremde yıkıldı. Beyan verecek miyim?

Depremden önce evi elden çıkardığınız için 2024 Mart ayında beyan etmeniz lazım.

Murat Batı / T24


19 Şubat 2024 Pazartesi

KISA GÜNDEM BAŞLIKLARI - 19 ŞUBAT 2024 -

 CHP'li Yavuzyılmaz: Anagold'un işletme ruhsatları iptal edilmedi (soL)

CHP milletvekili, 9 işçinin siyanürlü toprak altında olduğu madenin çevre izinin ve lisansının iptal edilmesine karşın işletme ruhsatlarının hâlâ iptal etmediğini öne sürdü.(https://haber.sol.org.tr/haber/chpli-yavuzyilmaz-anagoldun-isletme-ruhsatlari-iptal-edilmedi-390742)

İliç madeninde yaşananlar Çöllolar’ı hatırlattı: 9 işçi 13 yıldır toprak altında (Görkem KINACI-EVRENSEL)

İliç altın madeninde meydana gelen çökme, 9 işçinin hâlâ 50 milyon metreküp toprak altında olduğu Afşin-Elbistan Çöllolar maden katliamını hatırlattı.

‘Çöllolar maden katliamı’ diye anılan iki göçük, bundan tam 13 yıl önce, 2011 yılının şubat ayında meydana geldi. Maraş’taki Afşin-Elbistan B Termik Santrali’ne kömür veren Çöllolar Kömür Sahası’nda 6 Şubat 2011’de meydana gelen ilk göçükte Yaşar Alkaya isimli işçi hayatını kaybetti. Göçüğün ardından, özelleştirilen maden sahasındaki risklerin uzun zamandır dile getirildiği, önlem alınmadığı ve daha büyük bir felaketten dönüldüğüne dair açıklamalar yapılmıştı.Sadece 4 gün geçti ve uyarıları yapılan o daha büyük felaket, diğer bir deyişle göz göre göre gelen katliam gerçekleşti. Madende 10 Şubat günü yine şev kayması sonucunda 10 kişi toprak altında kaldı. Yürütülen çalışmada Ruşen Demir isimli işçinin cansız bedenine ulaşıldı. Jeoloji Mühendisi Halil Tatlı, Maden Mühendisi Nail Yılmaz ile işçiler Hacı Mehmet İpek, Muhsin Koşan, Kemal Elmas, Cuma Yıldırım, Adnan Demir, Tuğran Gökhan ve Aydoğan Polat yapılan tüm aramalara rağmen bulunamadı. 9 kişinin cansız bedenleri yaklaşık 2,5 kilometrekarelik bir alanda 50 milyon metreküp toprağın altında bırakıldı.(6 YIL SÜREN DAVADA 11 CANIN KARŞILIĞI TAKSİTLE PARA CEZASI) 9’u hâlâ toprak altında kalan 11 işçinin ölümüne ilişkin dava, 6 yıl boyunca devam etti. 22 duruşma sonucunda çıkan karar 11 kişinin canına verilen bedeli ortaya koydu: 24 ay taksitle, 91 bin 200 TL! Davanın karar duruşması 20 Ocak 2017’de görüldü. 9'u sahayı işleten Park Teknik AŞ’de görevli, 14'ü de Elektrik Üretim Anonim Şirketinde (EÜAŞ) görev yapan toplam 23 kişi 'Bilinçli taksirle birden çok kimsenin ölümüne sebep olmak' suçundan 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyordu. Şirket yaşamını yitirenlerin aileleri ile bir bir anlaşmış davada tek şikayetçi olarak ölenlerden Muhsin Koşan'ın ailesi kalmıştı.Mahkeme heyeti kararını oy birliğiyle verdi. Park Teknik AŞ Genel Müdürü Şeref Göksu ile diğer personeller Yusuf Aydın, Refik Güray Eken ve Yakup Kaygusuz, 4'er yıl 2'şer ay hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme, daha sonra bu cezayı 91 bin 200'er lira para cezasına çevirdi. Bu cezanın da 24 ay taksitle ödenmesine hükmedildi. Mahkeme heyeti, diğer 19 sanığın da beraatına karar verdi. 11 can karşılığında 4 kişiye taksitle para cezası çıkan dava sürecinden akıllarda şunlar kaldı: *İlk mütalaada EÜAŞ çalışanlarının bazıları yönünden bilinçli taksirle birden fazla adam öldürme yönünden ceza istenmişti. İkinci mütalaada tam tersine beraat talep edildi, mahkeme de bu beraat talebine uydu. *Mahkeme, EÜAŞ'ın üst yönetimini asli kusurlu buldu ve onlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Danıştay ise daha önce o kişiler hakkında yargılama yolunu kapatmıştı. Sonuç olarak katliamın, EÜAŞ tarafındaki sorumluları yargı önüne çıkarılmadı. Alt düzey EÜAŞ çalışanları ise beraat etti. *Mahkeme heyeti, Park Teknik yetkilileri açısından bilinçli taksiri ve meslekten mahrumiyet taleplerini reddetti. Katliamın şirket tarafındaki sorumluları, basit, yani ikinci dereceden kusurlu sayıldı. Taksitlendirilmiş para cezasıyla işlerine devam etti.(https://www.evrensel.net/haber/510647)

İliç'teki facia 'teşvik' almış! (Cengiz Karagöz-Cumhuriyet)

Daha önce siyanür havuzundaki sızıntıyla gündeme gelen Erzincan İliç’teki madeni işleten Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nin vergi borcunun silinmesinin yanı sıra teşvik de verildiği ortaya çıktı. Cumhuriyet o yatırım teşvik belgesine ulaştı. 2015 Nisan ayında hazırlanan yatırım teşvik belgesine göre Anagold Madencilik AŞ, 1 milyar 337 bin TL tutarında yatırım teşviki aldı. Bu teşvik kapsamında şirkete, gümrük vergisi muafiyeti, yedi yıl boyunca sigorta primi işveren hisse desteği, KDV istisnası, yüzde 90 oranında vergi indirimi, KDV iadesi ve faiz desteği verildiği görüldü. Teşvik kapsamında Anagold Madencilik A.Ş’nin yıllık 10 ton dore altın üretimi gerçekleştireceği ve yatırım kapsamında 232 kişi istihdam edeceği ifade edildi.

TOKİ mağdurlarından Tuzla'da AKP binası önünde eylem(soL)

İstanbul'un Tuzla ilçesindeki TOKİ konutları mağdurları, AKP Tuzla İlçe Başkanlığı önünde bir araya gelerek artan konut taksitleri ve konut fiyatlarına karşı tepkilerini dile getirdi. TOKİ mağdurlarından Musa Özdemir, "Önce gel bize verdiğin sözleri tut sonra yeni sözler ver. Bizi seçim aracı olarak kullanmayın, bıktık artık bundan. İmza attık sözleşme yaptık, ne oldu da haklarımızı bizden geri aldınız? Depremzede değiliz ama TOKİ'zedeyiz" dedi. TOKİ’nin Tuzla’da yaptığı konutların aylık taksit ve konut bedellerini yükseltmesi nedeniyle mağdur olan hak sahipleri bugün AKP Tuzla İlçe Başkanlığı önünde bir araya gelerek basın açıklaması yaptı. TOKİ mağdurları, "Dar gelirliye yaptığınız zulümdür, sabit geri ödeme hakkımızı geri verin", "Ev değil hayal satıyorsunuz", "Hibe değil, hakkımızı istiyoruz" yazılı dövizler taşıdı. TOKİ mağdurları, “Mağdurlar burada, Murat Kurum nerede” sloganları attı. Mağdurların sözcüsü Fırat Balta şunları söyledi: “2026 yılında bizlere evlerimizi teslim edeceklerini söylüyorlar. 2019 yılında bildiğiniz gibi asgari ücret 2 bin 300 lira gibi bir rakamdı. Şu anda 17 bin 2 TL. Bizler o zamanın şartlarında bizler 890 TL'ye sadece bir taksiti verebiliyorduk ve üzerine iki misli olarak bizim cebimizde para kalıyordu. Ama şu anda baktığımız zaman bizlerden 14 bin TL'yle 21 bin TL arasında bir rakam istiyorlar.  Bize yüzde elli indirimi vermediler. Bize sabit taksiti vermediler. Bize, 'memur maaş artışıyla sizler bu evi faizli bir şekilde altı ayda bir faizli bir şekilde alacaksınız' dendi. Bu Allah'tan reva mıdır?" Musa Özdemir ise TOKİ'zede olduklarını belirterek şunları söyledi: "Eğer ki bir insana güvenmeniz gerekiyorsa önce geçmişte verdiği sözleri yerine getirmiş mi ona bakarsınız. Şimdi geçmişte verdiği sözü daha yerine getirmemiş. Önce bizim 5 bin 750 dairemizi teslim etmemiş ve artan maliyet fiyatlarını da bize bizim sırtımıza yüklemiş bir insan yeni sözler veriyor. Ben buradan sesleniyorum. Diyorum ki kardeşim önce gel bize verdiğin sözleri sabit taksiti işte yüzde bir KDV ve o günkü fiyatlarla bize önce o haklarımızı ver sonra yeni sözler ver. Bizi seçim aracı olarak kullanmayın. Bıktık artık bundan. Biz imza attık, sözleşme yaptık. Ne oldu? Ne değişti de günümüzde 2024'e gelince bunları bizden geri aldınız.  Biz hani gerçekten depremzede değiliz ama TOKİ zedeyiz. Bugün AK Parti il binasının önünde, Tuzla İl Binası'nın önündeyiz. Çünkü bize o sözü onlar verdiler. Ya gerçekten çok doluyum. Biz oylarımızla birlikte haklarımızı da onlara helal etmeyeceğiz."

'Sütün üretici ve market arasındaki fiyat farkı 3 katına çıktı' (soL)

CHP'li Gürer, üreticiden 13,5 liraya alınan sütün marketlerde tüketiciye 39 lirayı satılmasının hayvancılık yapana faydası olmadığını söyledi (https://haber.sol.org.tr/haber/sutun-uretici-ve-market-arasindaki-fiyat-farki-3-katina-cikti-390748)

Yeşilçam ‘aykırı Sevda’sını’ kaybetti - Mesut Kara / Evrensel

 

"Birkaç ay önce haberleşmiş, telefonda konuşup özlem gidermiştik. Bana, 'İstanbul’da, burada her zaman bir evin olduğunu unutma, her zaman gelebilirsin' demişti telefonu kapatırken…"

Kaybettiğimiz Sanatçı Sevda Ferdağ benim için sadece bir sinema oyuncusu değildi, benim çok kıymetli ‘ablamdı’. Bana ablası Ferda Ferdağ’ın yadigarıydı. Çokça vakit geçirip sohbetler ettiğimiz bir arkadaş, dost, ablaydı.

Sevda Ferdağ ile tanışmam ‘90’lı yılların ortasına uzanır. Gençlik yıllarımda beyaz perdede hayranlıkla izlediğim Sevda Ferdağ ile tanışmam, arkadaş, zamanla ‘abla-kardeş’ olmam benim için rüya gibiydi. Ablası Ferda Ferdağ ve oğlu Baklan’la daha önce tanışmış, kısa sürede çok iyi arkadaş olmuştuk.

Filmlerde güzeller güzeli Sevda Ferdağ ile tanışmam ise acılı bir ortamda, hastane kapısında gerçekleşmişti. Çok sevdiği ablası Ferda Ferdağ’ın beyin kanaması geçirdiğini, komada olduğunu duyduğumda hemen hastaneye koşmuştum. İlk karşılaşmamız böyle olmuştu. Çok acı çekiyor, üzüntüsünden yerinde duramıyordu. Ferda yoğun bakımdaydı. Kalbinin durduğu sabaha karşı 3’e kadar başında bekledik. Acı haberi öğrendiğimizde Sevda Ferdağ’ı güçlükle sakinleştirebilmiştik. Sonraki karşılaşmalarımızda sohbetlerimizin baş konusu bir dönem Ferda Ferdağ olmuştu hep.

“Biz iki kardeş gibi değil de iki aşık gibi büyüdük. Aramızda fazla yaş farkı da yoktu. Ferda bana çok düşkündü. Aynı yatakta yatardık, hayallerini anlatırdı. Türk edebiyatını, yazarları ondan öğrendim. Benim için dünyadaki en güzel insandı o, en güzel ablaydı” demişti ablası için.

Sevda Ferdağ için de Selim İleri şöyle yazmıştı “Hatırlıyorum” adlı kitabında “Usul usul fark ediyorum ki Sevda, herkesin başka bir kadın veya başka bir erkek olmayı denediği, bunun için var gücüyle çabaladığı sinema ortamımızda salt kendisi olabilmenin mücadelesini veriyordu. Bütün gücünü, bütün sanatlık sezgisini, duyarlığını asıl bu mücadeleden almaktaydı.

Benzemek istediği hiç kimse yoktu. Beğenilmek, önemsenmek, alkış toplamak hiçbir zaman sorunu olmamıştı. Bireyliğini yaşamaktı seçeneği. Selim İleri “Hatırlıyorum” adlı kitabında Sevda Ferdağ ile ilgili bunları yazmıştı. Selim İleri bir dönem en yakın ve iyi dostlarındandı. Sadri Alışık ve Çolpan İlhan da… Aslında sinemacı olmak istemiyordur Sevda Ferdağ. Ablası Ferda sürekli ne yapmak istediğini sorar. Ferda’nın sinemacı, tiyatrocu arkadaşları “Sevda büyüyünce sinemacı olacak, tiyatrocu olacak” derler. Sevda da sürekli “hayır” diye yanıtlar onları. Fakat 1958’de ilk filmini çeker. Aynı kıza aşık olan iki fakir gencin öyküsünün anlatıldığı “O Günden Sonra” filmiyle oyunculuğa başlayan Sevda henüz 16 yaşındadır o zamanlar. Sonra 5 yıl kadar ara verir. ’58’de sinemaya döndüğünde ilişkileri, sinemanın fukaralığını hiç sevmez. Sinema parasızlık demekti, yalnızlık demekti. O yıllarda Ferda’nın bir Almanya serüveni olur kardeşini de aldırır yanına. Hep sinemacı ya da tiyatrocu olmasını istiyordur kardeşinin. “Ben de bu işi yapacaksam, gider kendi ülkemde yaparım” der Sevda Hanım ve Türkiye’ye dönüp Atıf Yılmaz’ın çektiği “Azrailin Habercisi”nde oynar. Sonrası gelir.

Sevda Ferdağ sinemada tanıdığı arkadaşlarını, dostlarını çok sever. Bu dostluklar içinde Sadri Alışık’ın çok özel bir yeri vardır. “Sinemanın şartlarını ne kadar sevmesen de zamanla alışıyorsun zorluklara, ödenmeyen paralarla film çekmeye. Derken ben arkadaşlarımı sevmeye başladım. Sadri, Ayhan Işık, Vahi Öz, Diclehan Baban, Ayfer Feray... Onlar benim ailem gibi oldular. Eve dönünce onları özlüyordum. Sinema zor koşullarda yapılıyordu. Sonra anladım ki, Türkiye’de her şey ne kadarsa sinema da o kadardı. Politika, gazetecilik, doktorluk ne kadarsa, senin istediğin kadar olağanüstü yeteneğin de olsa o kadar olabiliyorsun. Bu bir ülke sorunuydu. Ben yıllarca sandım ki sinemacılar yapmıyor. Bazılarına gerçekten düşman da oldum” demişti.

1968 yılında Türk sanat müziği solisti olarak sahneye çıkar. Sahneye çıktığı yıllarda filmlerde oynamamıştır. Yollarda Kemal Film, Arzu Film yazan minibüslere rastladığında gözleri yaşarır. Sonra yine sinemaya döner. Yıldız sistemini hep dışlamıştır, yıldız olmak istemez. Ödün vermeyi sevmiyordur. “Beni yıldız olmak hiç ilgilendirmedi, asla istemedim. Çünkü taviz vererek yaşamak istemiyordum. Her zaman özgür oldum. Ben yıldız olmadım ama kendimi hep yıldız gördüm. Hiçbir sinemacıyı da suçlamıyorum. Ben sadece niye iyi film yapmıyorlar diye suçladım. Sonra bunun bir ülke sorunu olduğunu anladığımda hepsi benim arkadaşım oldu. Ayrıca ben birini aşmaya çalışmaktan hoşlanmıyorum. Ben kendim olmaktan hoşlanıyorum. Yaptığım şu kadar filmle hâlâ Sevda Ferdağ’sam bu önemli bir şey. Oyunculuk çizgimde de şöyle bir tuhaflık vardır benim. “Kelebekler Çift Uçar” filminde masum kızı oynadım. Sonra masum kız rolü sevimsiz geldi. Bu kadar masumluk masal kahramanlarında olur. Kötü kadın ya da vamp diyorlar, o tür rollerde oynamaya başladım. Artık İyi oyuncular kötü oyuncular var. İyi bir hikaye, iyi bir yönetmen filmi var. Bunların hepsi var. Yıldız dönemi bitti.”

Çok duygusal ve tutkuludur Sevda Ferdağ. Sinemada olduğu gibi ilişkilerini, dostluklarını da tutkuyla yaşar. Kimseye benzemek değil kendi olmak istiyordu hep. Söyleyeceği sözü varsa sakınmazdı. Hayırla, eveti çok iyi dengelemekten yanaydı. Ona göre evetler daha az olmalı, insanlar hayır demeyi başarabilmeliydi. “Yoksa çektiğiniz acı ve yalnızlık daha da fazlalaşır” diyordu.

Birkaç ay önce haberleşmiş, telefonda konuşup özlem gidermiştik. Bana, “İstanbul’da, burada her zaman bir evin olduğunu unutma, her zaman gelebilirsin” demişti telefonu kapatırken.

Yeşilçam “aykırı Sevda’sını” ben çok değerli bir ablamı kaybettim. Sinemanın, sevdiklerinin başı sağ olsun. Tüm sevenlerine sabır diliyorum. Onu çok özleyeceğim, özleyeceğiz ve unutmayacağız.

 Mesut Kara / Evrensel

Ulaş Bardakçı hiç unutulmadı - BİRGÜN

 

Bugün 19 Şubat… Türkiye 68 kuşağının ve devrimci hareketinin önemli isimlerinden olan Ulaş Bardakçı’nın ölüm yıldönümü. Dev-Genç ve Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) önderlerinden Bardakçı’nın katledilmesinin üzerinden tam 52 yıl geçti. 19 Şubat 1972 tarihinde İstanbul Arnavutköy’de evinin kuşatılması sonucu girdiği çatışmada katledilen Bardakçı ölümünün ardından hiç unutulmadı.

Bardakçı, 6 Ocak 1969’da ABD'nin Ankara büyükelçisi Robert Komer'in makam aracının ODTÜ bahçesinde yakılması eylemine katıldı. Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) içindeki tartışmalarda aktif biçimde yer aldı. THKP-C'nin kuruluşu sırasında önemli görevler üstlendi. Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) önderleri Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın serbest bırakılmaları için 17 Mayıs 1971’de İstanbul'da, İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom'un kaçırılması eyleminde Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir ile yer aldı. Bardakçı, İstanbul çapında başlatılan Balyoz Harekâtı sırasında yakalandı. Bardakçı’nın THKP-C Davası’nda Mahir Çayan’la yaşadığı sarılma anı, Türkiye devrimci hareketi için yoldaşlığın en güzel simgelerinden biri haline geldi.

(BİRGÜN)