Yoksul ve yoksun Karabağlar'ın ilk kadın Belediye Başkanı Helil Kınay: Belediyenin kapısı olmaz, bunun dışındaki sözler bize ait değil (Candan Yıldız)
"İzmir'de, Türkiye'de konuşulan bir belediye olarak, kadın devrimini başlatanlardan bir tanesi olacağız"
Bütün göçle oluşan gecekondu bölgeleri gibi küçük bir Türkiye Karabağlar… Kozmopolit yapısı ile, yoksulluğu ile İzmir'in emek deposu Karabağlar'ı hep merak ederdim. Yolum düşmüşken İzmir'e, kurulduğundan beri CHP'nin kazandığı Karabağlar Belediyesi'nin ilk kadın başkanı Helil Kınay'la sol belediyeciliğe dair söyleşi yapmak istedim. Zira Karabağlar geleneksel ilişkilerin, erkek egemen kültürün güçlü, güvencesiz işlerde çalışanların yoğun olduğu, İzmir'in ötekisi olagelmiş bir ilçe… Toplu taşımayla gittiğim belediyenin dördüncü katında, başkanlık odasında karşıladı beni Helil Kınay. Üniversite öğrencisiyken de kendisini solda tanımlayan Kınay, asbestli gemi sökümü eylemlerinden kadın cinayetlerine karşı basın açıklamalarına, kent hakkı davalarından Gezi tutukluları için adalet nöbetlerine varıncaya kadar "sokakta" bir siyasetçi. "Evlere giren belediyecilik" tanımıyla Karabağlar'da sadece yoksulluğa değil yoksulluğun bir çıktısı olarak yoksunluğa karşı da savaş açacağını söyleyen Helil Kınay'ın "mega" projeleri yok. Öncelliği kadınlar, çocuklar ve gençler…
Doğru bir strateji aslında hayata geçirmek istediği belediyecilik açısından. Çünkü yoksul mahallelerinin en ağır yükü kadınların sırtında. Kadınları güçlendiren bir belediye, evleri de mahalleleri de güçlendirmiş olur. Daha önemlisi kadınları önceleyen bir belediye yapısal dönüşümü de başlatmış olur.
Kapısı DEM'lilere kapalı belediyecilik ile Suriyelilere pahalı su satmayı savunan belediyeciliği kendi bünyesinde barındıran CHP'nin "Belediyenin kapısı olmamalı" diyen belediyeciliğe de alan açması partinin kendi iç çelişkisi gibi dursa da hangi belediyeciliğin topluma dokunacağı gelecek yılları da şekillendirecek. CHP'li belediyelerin ideolojik-politik farklılığı sadece CHP'yi değil, Türkiye'yi de etkileyecek. Adını kara üzüm bağlarından alan Karabağları, Karabağlar'ın ilk kadın belediye başkanını sizlerin de tanımasını istedim.
- 47 yaşındasınız, çevre mücadelesinden geliyorsunuz. Karabağlarla nasıl buluştunuz, bu ilçeyi siz mi istediniz?
30 yıldır İzmir'deyim. Üniversite öğrencisi olarak İzmir'e geldim. Öğrencilik dönemimde, Çevre Mühendisleri Odası İzmir şube yöneticisi olduğum dönemde de kentin gündeminin içerisinde oldum. Sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ile kent ve hak mücadelesinin içerisinde bulundum.
- Üniversite yıllarınızda da solcu muydunuz?
Evet. Devrimci - demokrat bir ailenin içerisinde büyüdüm. Emek savunucusu, yaşam savunucusu oldum. Meslek tercihim, hayata bakışım, yürüdüğüm yol bu değerlerle şekillendi. Hep şunu söyledim; çevre sorunlarını toplumsal sorunlardan ayıramazsınız. Ekonomiden, tarımdan, toplumsal cinsiyetten, çocuktan, eğitimden, gençlerden, yoksulluktan ayırmanız mümkün değil. Ben bunun hem mühendislik hem planlama hem de politika boyutunu yıllarca çalıştım. Kent üzerine çalışmalarımızı yaparken özellikle 23 yıllık iktidarın hayatlarımızdan, kentlerimizden, özgürlüğümüzden, hukuktan, adaletten ne kadar çok aldığını, yoksulluğu ve yoksunluğu ne kadar çok büyüttüğü gördük. Evimizdeki gıdadan soframızdaki besine, eğitimden geleceğimize, işimize, aşımıza kadar her noktada bizi etkiledi. Dolayısıyla kent mücadelesini yürütürken İzmir'in her bir bölgesinde, Ege'de, Türkiye'nin her yerinde bu çalışmaları yaptım. Benim siyasete giriş amacım sesi duyulmak isteyenlerin sesinin gücünü büyütmek. Çünkü ne söylersek söyleyelim, siyaseti değiştiremezsek, sokaktaki mücadeleyle teknik anlamla yürüttüğümüz mücadeleyi birleştiremezsek bir tarafımız eksik kalıyor.
Benim başlangıç öyküm böyle oldu. Yıllardır mücadelesini yaptığımız, söylediğimiz sözleri hayata geçirmek için Bornova'dan başvurumu yaptım. Çünkü ikametim Bornova'ydı. Ancak kimse benim nerede oturduğumu nerede çalıştığımı bilmez. Çünkü özel hayatımızla yaptığımız çalışmaları çok ayrı tutan ve bu anlamda sınırları iyi bilen insanlarız. Bu sürecinin içerisinde görev tercihimizi yaparken de hep şunu söyledik; partimiz nerede uygun görüyorsa… Çünkü kente dair söylediğimiz sözler değişmiyor. Neresi olursa olsun ülkeye dair sözler değişmiyor. Benim için de gurur verici bir süreç. Çünkü yıllardır konuştuğumuz her şeyi Karabağlar'da hayata geçirme şansımız olacak.
- Karabağlar göçle bugünkü kimliğine büründü. Herkes var, Kürtler, Türkler, Aleviler, Sünniler, MHP'liler, AKP'liler, laikler, muhafazakârlar var. Küçük bir Türkiye aslında… Eşit hizmet söyleminiz bu sosyolojide nereye denk düşüyor? Bu geçmişin bir özeleştirisi mi, yoksa toplumsal fay hatlarını onarmayı hedefleyen bir barış siyaseti mi?
Karabağlar'ın öyküsüne baktığınız zaman Türkiye'de yaşadığımızla çok paralel bir çizgisi var. 15 yıl önce kurulan bir belediye. İktidarın İzmir'de kendine metropol belediyesi yaratmak için Konak'tan Karabağalar'ı ayırma öyküsüne baktığınız zaman, kentin en yoksul ve yoksul alanların özellikle çizildiği, Konak'tan daha büyük bir metropol ilçenin yaratıldığı bir öyküsü var Karabağlar'ın. Türkiye'nin her yerinden umutlarıyla gelen, hayalleriyle gelen insanlarımızın İzmir'de ilk adım attığı yer. Barınma hakkı adına kendine önce bir ev kondurdu. Buradan İzmir'in her yerine emeğini dağıttı. Karabağlar gün içerisindeki saatlerde İzmir'in her yerine emeğini dağıtıyor. Esnafıyla, inşaat işçileriyle, pazarcıları ile… Ve gün sonunda tekrar Karabağlar'a geri dönüyorlar. İzmir'in farklı semtlerinde yapılaşma süreci başladığında buranın yoksulluk ve yoksunluğu devam etmiş. Bir belediye olarak ayrıldığında da ihtiyaçları çok olan, planlamadan kentsel dönüşüme, kent yoksulluğundan yeşil alanlara kadar ‘yok'ların çok olduğu bir bölge… O yüzden ihtiyaçları çok fazla, talepleri çok fazla. Türkiye'de yoksulluk, ötekileştirme adına ne yaşanıyorsa aynı şeyler yaşanıyor burada da. Söylemlerle birbirinden ayrıştırılan, birbirine düşman edilen süreçler burada da o yokluklar içerisinde herkesin kendini dışarıda hissettiği, aslında unutulmuş hissettiği bir yapıya dönüşmüş.
"Yoksulluk ve yoksunluğu konuşmadan sosyal belediyecilik yapılamaz"
- Peki bir belediye bu dedikleriniz karşısında ne yapabilir? Çünkü ötekileştirme, yoksulluk gibi meseleler merkezi siyasetin bir çıktısı.
15 yaşındaki bir belediye bir taraftan kurumsal yapısını imkanlarıyla, personeliyle, ekipmanıyla oluştururken bir taraftan da bu kadar çok yokluk içerisindeki bir bölgeye hizmet vermeye çalışıyor. Tabii ki 58 mahalleye kısıtlı imkanlar içerisinde yapılan çalışmalar Cumhuriyet Halk Partisi'yle beraber başladı. Aslında iktidarın yoksulluktan beslenen güç algısına karşın Cumhuriyet Halk Partisi belediyeciliği içerisinde yapılan hizmetler, var olan yokluklar o kadar fazla ki, bir bardaktaki su damlaları gibi herkese yetemiyor. Ülkenin ekonomisindeki, adaletsizliğindeki o keskin düşüşleri de düşündüğümüz zaman, Karabağlar bunu en ağır yaşayanlardan bir tanesi. Karabağlar Belediyesi şu ana kadar, belediyecilik hizmetlerini yürütürken sosyal belediyecilikle ilgili de çalışmalar yapmış. Hâlâ ataerkil geleneklerin devam ettiği o mahallelerde, o ilişkilerle beraber, kent kültürünün henüz oturmadığı, kadınların daha çok evde olduğu, dışarıya çıkmadığı noktalarda yaptığı merkezleriyle, dershanesiyle ya da çeşitli faaliyetlerle adım adım sokaklara ve mahallelere girmeye çalışmış. Ama bu çalışmalar bütün o yoksulluğu ve yoksunluğu giderecek ölçüye henüz gelemedi. Bu nedenle insanların kendini dışarıda hissettiği bir süreç var. Biz sosyal belediyecilik yapacağız. Çünkü bu ülkedeki en önemli problem artık yoksulluk ve yoksunluk. Bunu konuşmadan hiçbir çalışma yapmanız mümkün değil. Özellikle kent yoksulluğunun bu kadar derinleştiği bir noktada, bunun toplumsal hayatımızı etkilediği, çocukları, gençlere geleceğimizi etkilediği bir noktada, biz kadınlar, çocuklar ve gençler ağırlıklı çalışmalar yapacağız. Dolayısıyla ötekileştiren değil bir araya getiren, 58 mahallenin kendi ihtiyaçları ölçüsünde, eşit ve adil hizmet yürüteceğimiz bir belediyecilik yapacağız.
Geçmiş yıllarda da bu yapılıyordu ama o çalışmaları daha çok büyütecek, daha çok anlatacağız. Sokakta olan bir belediye ile yürüteceğiz çalışmalarımızı.
- Sokakta olan belediye ne demek?
Ben hayatım boyunca, mesleki mücadelemde, bir mühendis olarak mücadelemde, yaptığım işlerde insanlarla iç içe, yaşamla iç içe bir hayat sürdüm.
Mücadelelerimizi masa başında değil, insanlara derdimizi anlattığımız, neyi ve neden yaptığımızı, yapmadığımızı şeffaf bir şekilde paylaştığımız katılımcı bir yönetim anlayışıyla yürüttüm. Bizde siyaset öyle bir hale gelmiş ki; devlet, kurumlar ve siyasiler halktan kopuk hale gelmiş. Halkın da kendini güç olarak değil tam tersine aşağıda hissettiği, yalnız hissettiği bir süreç var. O yüzden belediye başkanını, kentini yönetenleri tanımadığı ya da kendi oy gücünü bilmediği, yalnızlaştırma hissinin, önemsizleştirme hissinin herkesin kanına işlediği bir süreci yaşadık biz.
Seçim sürecinde sokaklarda, sohbetlerimizde bizim en çok konuştuğumuz şey samimiyet… Ben belediye başkanlığı görevini halk için yapıyorum. Karabağlar'da bana oy veren insanlarımız sayesinde yapıyorum. Güç algısı bize de yansımış. İktidarın bizi getirdiği yer işte "Ben ne söylersem o olur" anlayışı, iki dudak arasındaki sözlerle karşımıza getirilenler…
"İktidarın yaşattığı yozlaşma hayatımızın her alanında"
- Muhalefet de bundan muaf değil…
Her şeye yansıyor. İktidarın bize yaşattığı bu yozlaşmayı hayatımızın her alanında yaşar olduk. Sokaktaki davranışlarda, okullarda, trafikte sürekli bir güç kavgasının içerisindeyiz. O yüzden kendi özümüze dönmemiz gerekiyor. Demokrasiyi hatırlamamız gerekiyor. Özgürlükleri, eşitliği, söz hakkımızı hatırlamamız gerekiyor.
Belediyede yapacağımız çalışmalarda sokakta olma talebini söylerken, birbirimizden farklı olmadığımızı, belediyenin Karabağlar halkı için olduğunu, dolayısıyla onların sözüyle beraber yürüyeceğimizi söylüyoruz. Sonuçta ben de bu ülkenin bir vatandaşıyım. Benim de bir hayatım var. İki çocuğum, ailem… Ben de aynı sıkıntıları yaşıyorum. Bu sıkıntıları çözmeyi birlikte yapamazsak masa başında verilen sözlerin hiçbir anlamı olmadığını düşünüyorum. Sokakta olmak tam da bunu getiriyor. Yapılan çalışmaların sokağa yansıdığını görmek, hayata dokunup dokunmadığını görmek, hayatın içerisindeki sorunları ve çözümleri de buraya taşıyarak, burada onları iyileştirecek önerileri beraber hayata geçirmek.
"Bağımlılıkla Mücadele Komisyonu kurduk; ulaşamadığınız her yer sorun barındırıyor"
- Önemli bir şey söylediniz. Genelde yoksulluğun bir sonucu olarak yoksunluktan hiç söz etmez siyasetçiler. O anlamıyla vurgunuza önemsiyorum. İstanbul'da da büyük sorun. Yoksul ve yoksun mahallelerde uyuşturucu ve çeteleşme büyük sorun. Bu sorunlar Karabağlar için de geçerli mi? Buna dair bir planınız bir gündeminiz var mı?
Karabağlar'daki nüfus dağılımına baktığınız zaman İzmir'in en büyük ilçesi. Genç işsizliği ve yaşlı yoksulluğu çok yüksek. Çünkü Karabağlar'da emek gücüyle çalışıyor insanlar. Düzenli gelirleri yok… Yaşı ilerlediğinde sağlık problemleri yaşadığı zaman hayatını devam ettirebilme şansı yok. Ve genç işsizlerin sayısı Türkiye'de giderek büyüyor zaten. Bunun içerisinde kadın, hem çocuklarla hem gençlerle hem yaşlılarla kendi ailesinin içerisinde en büyük sıkıntıyı yaşayan ve sesini çıkaramayanlardan.
Yoksulluk-yoksunluk ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sorunları çözmek için o yüzden kadınlar, çocuklar ve gençlere odaklandık. Çünkü kadına ulaşırsak çocuklara, gençlere, yaşlılara herkese ulaşma şansımız var. Kadını güçlendirirsek, ona dokunabilirsek, onun ihtiyaçlarına bir el verebilirsek, bu mekanizmanın içerisinde bir halka yaratmış olacağız.
Karabağlar uyuşturucu ve güvenlikle ilgili sorunları ciddi olarak yaşayan bir bölge. Gece kondu bölgesindeki yapılaşmayla ilgili sıkıntılar, yoksulluk ve yoksunlukla birleşince, toplumun psikolojik yapısını da düşündüğümüzde, öfke de büyümeye başlıyor. Karabağlar İzmir'in en çok mültecinin yaşadığı bölge. Bu toplumsal çatışmaları da beraberinde getiriyor. Bu nedenle belediyemiz bünyesinde yeni olarak Bağımlılıkla Mücadele Komisyonu kuruldu. Tüm paydaşlarıyla birlikte aktif bir şekilde çalışacaklar. Ayrıca Karabağlar'daki parklarımızın içine ailelerin, gençlerin rahatlıkla gelebileceği sosyal tesisler açılacak. Bu alanlar aktif kullanılan güvenli alanlar haline getirilecek. Böylece bu alanların farklı amaçlarla kullanımının önüne geçilmesini hedefliyoruz.
Uyuşturucu meselesi güvenlik ve emniyetle de ilgili, ülkenin politikasıyla da ilgili… Uyuşturucu Türkiye'nin en önemli problemlerinden bir tanesi. Tüm gençlerimizi batağa çeken ve geleceğimizi karartan bir problem. Karabağlar, okuma yazma bilmeyenlerinin en çok olduğu ilçe. Bu kapalı yapının da bir etkisi var. Ulaşamadığınız her yer, karalıkta kalan her yer başka bir sorun barındırıyor. Ve uyuşturucu, eğitim, sağlık politikaları, sosyal politikalar ne kadar zayıf olursa, aslında bu alanları kontrol etmek o kadar zor. Karabağlar'ın 58 mahallesindeki yalnız hissetme, çare bulamama, işsizlik en önemli sorun. Bütün bunlar birbirini tetikleyen ve suçu da arttıran şeyler. Tarikatlar, çocuklara, gençlere el atan karanlık eller hepsi birbiri ile bağlantılı.
- Karabağlar'da güçlü mü tarikat ve cemaatler?
Karabağlar'da da bu yapılar var. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında biz bu sorunları konuşuyorsak, bunun bir değerlendirmesini yapmak gerekiyor. Bu ülkede laik, bilimsel, çağdaş, eşitlikçi, adaleti sağlayan anlayıştan uzaklaştığımız her noktada çok daha büyük kayıplarla karşılaşacağız. Ve biz bu ülkede bunun acısını zaten yaşıyoruz. Bunu daha fazla yaşamamak adına belediyecilikte de yeni sözler söylemek gerekiyor. Hayata dokunan, insana dokunan, evlerin içerisine giren bir belediyecilik.
- Evlere giren belediyeciliği somutlar mısınız? Nasıl olacak?
Yol, kanalizasyonu yapacağım demenin bir anlamı yok çünkü bunu en iyi şekilde yapmak zorundayım. Ama sosyal belediyeciliği geliştirerek evlere dokunarak o hayatları değiştirdiğiniz zaman, birer damla kattığınız zaman, ülkemizin yapısına, ülkemizin geleceğine de dokunmuş olacağız. Bizler ilk çalışmalarımızda önce mahalle meclislerini oluşturacağız. Mahallelerin sorunlarını ortaya koyabilmek için yönetim kademelerin çok net ortaya koymak lazım. Biz muhtarlarımızla her ay düzenli toplantılar yapacağız. O mahallenin sorunlarını, çözümlerini, iyi örneklerini, varsa eksikliklerini düzenli olarak konuşacağımız, bir ay sonra da neyi yaptık, neyi yapamadık hesap soracağımız, hesap verebileceğimiz toplantılar yapacağız.
Mahalle meclislerde mahalle muhtarı, mahalle temsilcisi, o mahallede katkı vermek isteyen herkes olacak. Birlikte üretebileceğimiz, demokrasiyi ortaya koyabileceğimiz bir çalışma yapacağız. (Not: Pazartesi yapılan belediye meclisi toplantısından sözü verilen mahalle meclislerinin kurulması kararı çıktı.)
Onun dışında kadın meclisi, gençlik meclisi, çocuk meclisi, engelli meclisi yapılarını oluşturarak herkesin kendi alanına yönelik kendi sözünü ve ihtiyacını ve çözümünü ortaya koyabileceği bir yönetme anlayışını oluşturacağız. Bunu kentteki meslek odaları, sivil toplumu kuruluşları ve diğer paydaşları da işin içine katarak yapacağız.
"Kadının özgürlüğünü sağlamaya çalışıyoruz"
- Sosyal belediyecilik derken farkınızı anlamak için soruyorum. Ülkücü gelenekten gelen Mansur Yavaş da sosyal belediyecilik adına bedava hijyenik ped ve ücretsiz HPV aşısı sözünü verdi. İdeolojik kavgalar sosyal belediyecilik söz konusu olunca barışıyor mu?
Bahsettiğim yönetim mekanizmasını ortaya koyduğunuzda bunun çıktıları zaten bu ihtiyaçlar olacak. Biz semt merkezlerinin sayısını artırarak, aslında köy enstitülerini kent enstitüleri gibi düşünün, mahallelerde hem istihdama yönelik hem kendi kültürel ve sosyal gelişimlerine yönelik eğitim desteklerini vererek, iş olanaklarını artırarak, kooperatif modellerini geliştirerek, sağlıkla ilgili destekleri sağlayarak somut çıktıları oluyor zaten. Aslında devletin kamu hizmeti olarak vermesi gereken ama vermediği, veremediği demiyorum, vermediği, çünkü bu bir tercih meselesi, hizmetleri belediyenin kendi imkanlarıyla, kendi imkanlarının ve mevzuatın yetmediği yerde kent dayanışmasını ortaya koyarak yapmak. Kadınlar ve çocuklar için 5 yeni kreş 10 yeni anaokul açmak gibi bir düşüncemiz var. Çünkü kadının çalışmasını istiyorsak çocuğuna güvenli bir ortam sağlamak zorundayız ve ülkenin ekonomik koşullarını düşündüğümüz zaman ne yazık ki pek çok kadın bugün eve mahkum olmak zorunda bırakılıyor. Biz o nedenle belediyenin imkanlarıyla bu süreçleri dengeli olarak yürüterek kadının özgürlüğünü sağlamaya çalışıyoruz.
"Eşitlik ve özgürlüğü kalıplara yerleştirince insanlar kendini dışarıda bırakıyor"
- Halka ait olanı halka geri vermekse belediyecilik anlayışınız bunda ideolojik duruşun etkisi yok mu? Ankara ve Karabağlar'ın tercihleri ideolojiden bağımsız mı?
Eşitlik, adalet, emek, özgürlük, hak dediğiniz noktada, bütün bu değerlendirmelerle beraber, belli kalıplara sokmadan bu cümleleri söylemek gerek. Çünkü biz Karabağlar'da çalışmalarımızı yaparken en önemli cümlelerden bir tanesi "herkesin belediye başkanı mı yoksa belli bir anlayışın belediye başkanı mı olacaksınız?"dı… Herkesin belediye başkanı olacaksınız. Eşitlik, hak, adalet herkese ait temel kavramlar. İnsana ait temel değerler. Sadece insana ait değil yaşama ait temel değerler. Biz bunları kalıplara çok fazla yerleştirdiğimiz ve isimlerini koyduğumuz zaman sokağa inemiyoruz. İnsanlar kendini biraz daha dışarıda bırakmaya başlıyor. O yüzden ben çok basit tanımlar üzerinden konuşuyorum. Bu cümleler hangi ideolojiye geliyorsa ki hepimiz bunu biliyoruz, ben onun üzerinden çalışmalarımı yapacağım. Herkese dokunan, kim olduğuna, nereden geldiğine, ne düşündüğüne, kime oy verdiğine bakmadan herkes için eşit, adil, özgür çalışma anlayışını ortaya koyacağız.
"Belediyenin kapısı olmaz, bunun dışındaki sözler bize ait değil"
- Bir yanda belediyenin kapılarını DEM'lilere kapatan, Suriyelilerin daha pahalı hizmet alması gerektiğini savunan belediyecilik diğer yanda ise "belediyenin kapısı olmaz" diyen belediyecilik… Her iki anlayış da CHP çatısı altında. Bu size doğal ya da normal geliyor mu?
Ben "belediyenin kapısı olmaz" diyen bir anlayıştan geliyorum. Çünkü temel vatandaşlık hizmeti veriyoruz. Bu anlamda, insani olarak da süreçlerimizi doğru yürütmek zorundayız. İnsanlığımızdan çıkmadan tüm canlıların haklarına saygılı olacak şekilde, mevzuatlar, yasalar çerçevesinde, kentin içerisinde yaşayan herkese hizmet vermek zorundayız. Ben de belediye başkanlığı görevimi yaparken mensubu olduğum Cumhuriyet Halk Partisi'nin temel politikaları çerçevesinde süreci yürüteceğim. Mensubu olduğum partim zaten ötekileştirmeyen, birleştiren, özgürlüğü, adaleti, emeği hakkı savunan bir yönetim anlayışıyla bu süreçlere geldi. Bunun dışındaki sözler bize ait sözler değil.
- Türkiye haritasının önemli bir bölümünün kırmızı olmasında CHP'deki değişimin, değişim söyleminin etkisi oldu mu sizce?
Kesinlikle etkisi oldu. Mayıs seçimleri şunu gösterdi bu ülke neyi istemediğini çok net bir şekilde ortaya koydu. Ama seçim sonuçlarının neden olduğu o kırgınlık ve yorgunluk havası, değişimle beraber başka bir rüzgara bıraktı kendisini. Evet değişmemiz gerekiyordu. Bu seçimler gösterdi o değişime, değişimin ruhuna inanç hepimizde var. Ve seçmen bu ülkeye bir şans verdi. Bize verilen oyların emanet oylar olduğunu biliyoruz. Bu ülkede çok büyük sorunlarımız var. Değişim sözcüğünün altını doldurmak, bunu belediyecilik hizmetlerimizle yapmak zorundayız.
Türkiye'nin kırmızı rengi hepimize nefes aldırdı. Aldığımız nefesi doğru kullanarak, kentlerimizi nasıl yönetirsek ülkeyi de öyle yönetiriz, kentlerimize nasıl bakarsak, hayata, canlılara, insanlara nasıl bakarsak ülkeye de öyle bakarız anlayışıyla, doğru çalışmalarla, kentlerden ülkeye doğru büyüyen bir sürecin başlangıcını yapmış olduk.
- İktidar belediyelerinden alınan belediyelerde son dakika ihaleler, eksi kasalar ve borçlu belediyeler gördük. Siz de tablo nedir? İzmir Büyükşehir Belediyesi ile projeler konusunda sorun yaşarsanız ki arıtma tesisi konusunda geçmişte sorun yaşanmış, ne yapacaksınız?
İzmir zaten merkezi bütçeden alması gereken pay konusunda hâlâ sıkıntı yaşıyor. İktidarın CHP'li belediyelerle AKP'li belediyelere bakış açısının ne olduğunu hepimiz biliyoruz. İzmir bunu ağır yaşayan illerden biri oldu. Ekonomideki sıkıntıları bizler de yaşıyoruz. Nüfusa, ihtiyaçlara baktığınız zaman Türkiye'nin 35 ilinden daha büyük bir ilçenin belediye başkanıyım. Gelen bütçe ve ödenekleri doğru yönlendirmek lazım ama bunlar zamanında ve doğru gelmediği zaman tabii ki hizmetinizle ilgili aksamalar yaşanıyor.
İzmir ödediği verginin zaten 40'ta 1'ini yatırım olarak geri aldı. Bizler de İller Bankası'ndaki aksamalar ve süreçlerle ilgili sıkıntıları yaşıyoruz. Ama yeni bir döneme başlıyoruz. Düne dair değil bundan sonraki süreçlerle ilgili değerlendirme yapmayı daha doğru buluyorum.
Büyükşehir'le seçim sürecinde de uyumlu bir dönem geçirdik. Bu belediye çalışmalarımıza yansıyacak. Bu sözlerimizi hayata geçirdiğimiz adımlarla vatandaşlarımız daha net görmeye başlayacak. İzmir'in bir avantajı var. İzmir'deki belediyelerin çoğu değişti. Belediye başkanları daha genç daha dinamik ve kadın ağırlıklı. 8 kadın belediye başkanı olarak Türkiye'de kadın ve gençlerin sözünü büyütecek, onların yüzü olacak bir çalışmanın öncüsü olacağız. Evet ekonomik sorunlar önümüzdeki dönem hepimizi zorlayacak. Ama biz dayanışma içerisinde, koordineli bir çalışmayla belediyeciliğin en iyisini en doğru şekilde yapmaya çalışacağız. Biz, merkezi hükümetin, kurumların yapması gereken ama yapmadığı tüm noktalarda dayanışmayla ayakta kalan bir kültürü inşa ettik. O nedenle koordinasyonsuzluk ve iletişim sorunlarını yaşamayacağız. Karşımıza hangi zorluk çıkarsa çıksın çözüm üreten, o süreçlerin içerisinde insanımıza, vatandaşlarımıza nefes aldıracak bir belediyecilik yapacağız. Bunun yöntemlerini de beraber tartışacağız.
Karabağlar'a olumsuz etkisi olacak bir çalışma varsa bunu Büyükşehir'le ya da ilgili idarelerde paylaşıp gerekli değerlendirmeyi yapacağız. Koordinasyon içerisinde çalışacağımız için bir sorun yaşanmayacağını öngörüyorum.
- Özgür Özel eski Sayıştay üyelerinin içinde olduğu bir ekibin CHP'li belediyeleri denetlemesinden söz etmişti. Ne diyorsunuz, hayata geçecek mi?
Çok önemli ve istediğim bir formül bu. Zaten denetimini, performans izlemelerinin yapılması gerektiğin savunanlardan birisiyim. Dolayısıyla kendi savunduğum anlayışın partim tarafından da ortaya konulması benim için çok değerli. Olması gerektiğini ve büyük katkılar koyacağını düşünüyorum.
"Erkek siyaseti güce dayalı ve daha siyah"
Karabağlar'ın ilk kadın belediye başkanı olarak zorlandınız mı seçim sürecinde?
Karabağlar'da her bir komşumuz, dostumuzla sohbetlerde, "kadınların ne işi var" cümlesini duymadım. Tam tersine daha çok bir arada olduğumuz, birbirimizi anladığımız, samimiyeti büyüttüğümüz bir süreç oldu. Çünkü erkek siyasetin güce dayalı, daha protokol ve daha siyah yapısının dışına çıkıyorsunuz. Kahveye de evlere de giriyorsunuz. Her bir sohbeti anlıyorsunuz. Ben de bir anneyim, iki çocuk annesiyim ve bütün duyguları yaşayabildiğiniz, içselleştirebildiğiniz bir sürecin parçasısınız. Bu daha çok avantaj kazandırıyor size. Belediye meclisimiz ve yönetimimiz kadın ağırlıklı. Sadece kadın olduğu için değil tabii. Birikimli ve liyakatli kadınlar. Bir süre sonra İzmir'de, Türkiye'de konuşulan bir belediye olarak, kadın devrimini başlatanlardan bir tanesi olacağız.
- Karabağlar konusunda en büyük iddianız bu ilçeyi üvey evlatlıktan çıkartmak mı?
Karabağlar adını kara üzüm bağlarından almış ve geçmişine baktığınız zaman İzmir'in en özel, en değerli yeri. Konuşulmasa da tarım potansiyeli var. Üzümüyle coğrafi işaret almış. Çok zengin bir tarihi var. Türkiye'nin her kültüründen insanlarını içinde barındırıyor, çok büyük bir zenginliği var tüm bu yokluk ve yoksunluğun yanı sıra. Bu zenginlik ve potansiyeli birleştirmemiz gerekiyor. Karabağlar hep kentsel dönüşümle anılmış. Ben kentsel dönüşümle ilgili cümle kurarken yaşamıyla da dönüşen bir Karabağlar'dan bahsettim. O yüzden Karabağlar, kendisini dışarıda hisseden yapısını bırakıp kendi değerini anlayacağı, bu değerini hem İzmir'e, hem Türkiye'ye katan bir ilçe olacak.
/././