Kaş'taki villa rantı ormanları ve dağ köylerini de yutmaya başladı! - Yusuf Yavuz / SOL

 


Kaş’ta 'Burası 20 gün öncesine kadar devletin ormanıydı, şimdi ne oldu?' sözleriyle isyan eden köylüler, Sahil Aklar köyündeki orman arazisi tahribatının durdurulmasını istiyor.

Antalya’nın gözde turizm merkezlerinden biri olan Kaş ilçesi son yıllarda plansız ve kaçak yapılaşmanın öne çıktığı bölgelerin başında geliyor. Sahip olduğu doğal ve kültürel mirasın yarattığı çekiciliği sayesinde yıllardır kitle turizminin dışında kalmayı başaran Kaş, pandemiyle birlikte artan mesafeli tatil ihtiyacının da odağı konumuna geldi. Özel villalarda gözlerden uzak ve mesafeli tatil yapmak isteyenlerin tercih ettiği Kaş ve Kalkan çevresinde uzun süreli konut kiralamak oldukça zorlaştı. Ancak Kaş ve Kalkan beldesinden dağ köylerine yayılan villa turizmi kaçak yapılaşmayı da beraberinde getirdi. Yüksek sezonda haftalığı 30 ila 80 bin TL arasında değişen fiyatlarla kiraya verilen villalara olan talebin geldiği son nokta orman arazilerinin yağmalanması. Kaş’a bağlı Sahil Aklar köyünde yaşanan orman arazisi yağmasına tepki gösteren köylüler, konuyla ilgili Antalya Orman Bölge Müdürlüğü’ne başvurarak bölgede uzun süredir yaşanan orman ve hazine arazisi yağmasının durdurulmasını talep etti.

Kaş’a bağlı Sahil Aklar köyünün 84.768.241 metrekarelik kısmı orman arazilerinden oluşuyor. Muğla-Antalya sınırını oluşturan Eşen Çayının doğusunda yer alan bir orman köyü olan Sahil Aklar, Kaş ve Kalkan bölgesinde hızlanan plansız yapılaşmadan payını alıyor. Son yıllarda orman ve hazine arazilerinin yağmalandığını öne süren bazı köylüler, Antalya Orman Bölge Müdürlüğü’ne yazılı başvuru yaparak yaşanan arazi yağmasının önlenmesini talep ettiler.

Tahribat köylüleri harekete geçirdi

Sahil Aklar köylülerinin konuyla ilgili dilekçesinde, bölgede 2014-2016 yılları arasında tapu-kadastro, 2020-2021 yıllarında ise orman kadastrosu çalışmalarının yapıldığı kaydedilerek şöyle denildi:

“Köyde sürekli yaşayan insanlar olarak 2014’lü yıllardan başlayarak köyümüzün Sahil Aklar semtinde bazı kişilerce Orman ve Hazine arazilerine aşırı bir şekilde müdahaleler, işgaller yapıldığını gözlemlemekteyiz. Hazine ve Orman arazilerine yapılan bu müdahalelere orman kadastrosu çalışmalarından hemen önce hız verilmiş, gözlemlerimize göre ‘bilim ve fen bakımından orman özelliğini kaybetmemiş, 31.12.1981 tarihinden önce tarım alanına dönüşmemiş ve tarım potansiyeli olmayan ormanlık alanlar’ yasa dışı bir şekilde bazı kişilere çıkar sağlamak için orman sınırları dışına çıkarılıp ‘2/B’ yapılmıştır.

2/B çalışması restorantta askıya çıktı, köylüler inceleyemedi

Orman Kadastrosu 2/B çalışmalarının sonuçları köyümüzün meskûn alanındaki bir kamu alanında değil, mahalle muhtarımızın meskûn alan dışında bulunan Saklıkent semtindeki özel restaurantta askıya çıkarılmıştır. Köyümüzün meskûn alanı dışında özel bir işletmede askıya çıkarılan 2/B çalışmaları sonuçlarını halkımızın inceleme fırsatı olmamıştır.”

  Uydu görüntüsü
Tahribat sürüyor

Orman arazilerine yönelik tahribatın TKGM Parsel Sorgulama sisteminden de görülebildiği bilgisine yer verilen köylülerin dilekçesinde, Sahil Aklar köyü sınırlarındaki 101 ada 1 nolu parselde bulunan ormanlık alanın, özel mülke konu olan 242, 205, 246, 206, 245 ada nolu bölmelerin çevresindeki orman tahribatının şaşırtıcı derecede olduğu vurgulandı. Köylülerin dilekçesine konu olan orman tahribatının anılan adaları oluşturan parsellerin çevresinde yaygın olduğu kaydedilirken Antalya Orman Bölge Müdürlüğü yetkililerinin tahribatı önlemesi talep edildi:

“Sahil Aklar mevkiinde bazı kişilere özel çıkar sağlamak için yasalara rağmen devlet hazinesi ile ormana ait bazı alanların yaygın bir şekilde tahrip edilmesi ve daraltılması büyük bir kamu zararına neden olmaktadır. Halen devam etmekte olan bu tahribatın önlenmesi için gereğinin yapılmasını ve tarafımıza bilgi verilmesini arz ederiz.”

Arazi açan iş makineleri


'Konunun takipçisi olacağız'

Aklar köyündeki orman tahribatı iddialarının ardından Kaş Emek ve Demokrasi Platformu gönüllüleri ile birlikte bölgeye giden CHP Antalya Milletvekili Aydın Özer, yerel halktan aldığı bilgiler ve olay yerindeki gözlemlerinin ardından şu açıklamayı yaptı:

“Kaş ilçe başkanımız Mehmet Vural Arıkan, ilçe yöneticilerimiz, Kaş Çevre Platformu ve STK’lar ile birlikte vatandaşlarımızın daveti üzerine Sahil Aklar mahallemizi ziyaret ettik. Vatandaşlarımız Sahil Aklar’ın Suçıkan mevkiinde birkaç aydır iş makinelerinin yeşil örtüyü yok ederek hafriyat yaptığını, buranın bir kısmının hali hazırda orman arazisi olduğunu bu kadar geniş bir alanda doğal dokunun tahrip edilmesinden üzüntü ve endişe duymaktalar. Konunun takipçisi olacağız.”

    
Gönüllüler bölgeye gitti

'Burası 20 gün önce ormandı'

Orman arazilerinin tahrip edildiği bölgede tepkisini dile getiren bir köylü, “Burası da şu gördüğünüz orman gibi ormandı 20 gün önce. Devletin ormanı. Şimdi ne oldu?” diyerek söz konusu alanın 2/B statüsünde olmadığını söyledi.    

Betonlaşma dağ köylerine sıçradı

Kaş’ta turizmin yönünü belirleyen villa turizmi kırsal alanın doğal peyzajını ve mimarisini de denetimsizce dönüştürüyor. Geçmişte zeytin, üzüm, susam ve benzeri ürünler üreterek geleneksel tarımla hayatını kazanan dağ köylerinde tarım da hayvancılık da giderek yok olurken yerini iş makineleri ve betonlaşma alıyor.

Kaş ilçe merkezine yakın yerleşimler olan Çukurbağ, Ağullu, Belenli, Yeniköy ve Bayındır gibi köylerde başlayan villa turizmi; ilçeye 40 ila 50 kilometre mesafeleri bulunan dağ köylerine de sıçramış durumda. İmar planları bulunmadığı için kaçak konumda inşa edilen villalar, haftalık ya da günlük olarak yüksek fiyatlarla kiraya veriliyor.

İlçeye bağlı Hacıoğlan, İkizce, Bezirgân, Aklar, Üzümlü, İslamlar ve Yeşilköy sınırlarındaki Fırnaz köyü çevresi plansız ve kaçak yapılaşmanın tehdidi altında. Kimi korunan alanlarla zeytinlikler ve kültürel miras da bu tehditten payını alıyor. Kaş’ın turistik çekiciliğini besleyen tüm bu değerlerin kısa vadeli yüksek kazançlar uğruna tahrip edilmesi, uzun vadede turizmin de sonunu getirecek sorunların başında geliyor.

 Yusuf Yavuz / SOL

TARİHTE BUGÜN (19 MART)

 


OLAYLAR:

         721 - Tarihe geçmiş ilk ay tutulması Babil'de gözlendi.

  • 1452 - III. FrederikPapa tarafından taç takılan son Kutsal Roma imparatoru oldu.
  • 1661 - Francesco Gasparini, İtalyan barok bestecisi (ö. 1727) doğdu.
  • 1839 - Louis-Jacques-Mandé Daguerredagerreyotipi icat etti.
  • 1866 - Osmanlı Hükûmeti, Süveyş Kanalı'nın açılması konusunda izin verdi.
  • 1877 - Ayan Meclisi görevine başladı.
  • 1883 - Amerikalı ayakkabıcı ustası Jan Ernst Matzeliger, bir ayakkabıyı bir seferde bütünüyle imal eden ilk makineyi icat ederek ayakkabı sanayisinde bir devrim yarattı.
  • 1899 - Otomobil yağı üreten Castrol şirketi kuruldu.
  • 1915 - Güneş Sistemi gezegenlerinden Plüton'un ilk fotoğrafı çekildi. Ancak Plüton'un yeni bir gezegen olduğu o tarihte anlaşılamadı.
  • 1920 - ABD SenatosuVersay Antlaşması'nı onaylamayı reddetti.
  • 1920 - Mustafa KemalAnkara'da bir Meclis toplanması amacıyla genelge yayımladı.
  • 1932 - Sydney Harbour Bridge açıldı.
  • 1945 - ABD Deniz Kuvvetleri'ne ait USS Franklin uçak gemisi, Japon İmparatorluk Deniz Kuvvetleri'ne ait bombardıman uçağı "Ginga" tarafından bombalandı.
  • 1945 - SSCB, bir nota ile 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması'nı yenilemeyeceğini bildirdi.
  • 1955 - Liselerde bitirme ve olgunluk sınavları kaldırıldı Yerine "Devlet Lise Sınavı" adıyla tek bir sınav konuldu
  • 1955 - Bruce WillisAmerikalı oyuncu doğdu.
  • 1955 - Agence France-Presse'in (AFP) Ankara temsilcisi Erol Güney, Türkiye yurttaşlığından çıkarıldı.
  • 1959 - İstanbul Valiliği, Büyük Doğu dergisini protesto etmek için yapılacak mitinge izin vermedi ve dergi hakkında soruşturma başladığını bildirdi.
  • 1960 - Yeni Kadıköy İskelesi ve İstanbul Belediyesi Şehir Operası açıldı.
  • 1964 - Hatay'da 21 Nurcu tutuklandı Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, gazetecilere yaptığı açıklamada, Nurcuları düşman bir devletin desteklediğini söyledi.
  • 1965 - Merzifon'un Çeltek Linyit İşletmesi'ndeki grizu patlamasında; 69 işçi öldü, 58 işçi de yaralandı.
  • 1965 - Endonezya bütün yabancı petrol şirketlerini millileştirdi.
  • 1966 - Milli Türk Talebe Birliğince düzenlenen Komünizmi Telin Mitingi İstanbul'da yapıldı.
  • 1970 - Batı Almanya'nın Başbakanı Willy Brandt ile Doğu Almanya'nın Başbakanı Willi Stoph ilk defa görüştü.
  • 1971 - CHP Kocaeli Milletvekili Prof. Dr. Nihat Erim, partisinden istifa etti ve Başbakanlık'a atandı.
  • 1975 - Tarihe Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti (MC) olarak geçen, dört sağ partiden (APMSPMHPCGP) oluşan koalisyon işbaşına geldi. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk hükümeti kurma görevini Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel'e verdi Tarihe 1 Milliyetçi Cehpe Hükümeti (1.MC) olarak geçen, dört sağ partiden oluşan koalisyon (AP, MSP, MHP, CGP) yola çıktı.
  • 1977 - Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Müdürü Oktay Kurtböke Adalet Partili gençler tarafından gazete önünde dövüldü.
  • 1977 - Türk Hava Yollarına ait Diyarbakır uçağı iki ortaokul öğrencisi tarafından Beyrut'a kaçırıldı
  • 1978 - Hollanda'nın Amsterdam kentinde 50 bin kişi nötron bombasnı protesto için yürüdü.
  • 1979 - Peş peşe yapılan zamlar üzerine bir açıklamada bulunan Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel, askeri darbeyle devrilen Şili lideri Salvador Allende'yi hatırlatarak "Bunların gidişi Allende gidişi, sonları aynı mı olur, ayrı mı olur, bilmem" dedi.
  • Maden-İş Sendikası 39 iş yerinde daha grev başlattı. Üsteğmen Ömer Koç, Diyarbakır'da sinemada eşinin gözleri önünde öldürüldü.
  • 1981 - Ankara'da bir inzibat erini öldürme iddiasıyla yargılanan Erdal Eren ölüm cezasına çarptırıldı Eren'in infazı 18 yaşından küçük olduğuna ilişkin kemik raporu nedeniyle de tartışmalara yol açtı
  • 1982 - Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Bakanlar Konseyi Dönem Başkanı ve Belçika Dışişleri Bakanı Leo Tindemans'la görüştü.
  • 1984 - Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Newsweek dergisine verdiği demeçte genel affa karşı olduğunu söyledi.
  • 1985 - Uluslararası PEN Yazarlar BirliğiAziz Nesin'i onur üyeliğine seçti. Onur üyeliği belgesi, Arthur Miller ve Harold Pinter tarafından verildi.

  • 1986 - Ankara Film Şenliği'nin ''İlk Filmler'' yarışmasında, Orhan Oğuz'un yönettiği ''Her Şeye Rağmen'' birinci oldu

    1992 - Cizre'de iki korucu ağızlarına para tıkılmış olarak elektrik direklerine asılmış bulundu Bunun üzerine Dargeçitte güvenlik güçlerinin yaptığı operasyonda 14 kişi öldürüldü.
  • 1995 - Osman Pamukoğlu'nun yönettiği "Çelik-1 Operasyonu" başladı.
  • 1997 - Diriliş Partisi iki genel seçime girmediği için kapatıldı.
  • 1997 - Tuzla tren istasyonuna bomba koymaktan yargılanan iki PKK mensubu idama mahkum edildi
  • 1998 - Gazeteci Metin Göktepe'nin öldürülmesi davasında; beş polis, kastı aşan zor kullanarak ölüme sebebiyet verme suçundan 7 yıl altışar ay hapis cezasına çarptırıldı, altı polis ise beraat etti.
  • 1999 - Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı, Fethullah Gülen hakkında, laik devlet düzenini yıkarak teokratik devlete geçmek için faaliyet gösterdiği iddiasıyla soruşturma açtı.
  • 2000 - Liselerde başlatılan cinsel eğitimin, üniversitelerde de sürmesine karar verildi Uludağ, Marmara ve İzmir 9 Eylül Üniversiteleri'nde başlatılan derslerde, cinsellikle ilgili bilgiler tüm detaylarıyla verildi
  • 2001 - Türkiye'yi AB üyeliğine taşıyacak Ulusal Program, Bakanlar Kurulunca onaylandı.
    2003 - ABD askerleri, Irak-Kuveyt sınırındaki askerden arındırılmış bölgeye girdi. ABD uçakları da Irak'ın batısını bombalamaya başladı.
  • 2003 - TSK'nın Kuzey Irak'a gönderilmesi, Türk hava sahasının yabancı silahlı kuvvetlerin hava unsurlarına 6 ay süreyle açılmasına ilişkin Başbakanlık TezkeresiTBMM'ye sunuldu.
  • 2006 - Azerbaycan Millî Direniş Teşkilatı kuruldu.
  • 2007 - İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, üyelerine silah üzerine yemin ettirdiği belirtilen Kuvayi Milliye Derneği hakkında yasal takibat başlatıldığını açıkladı.
  • 2007 - New York'ta "United for Peace and Justice" örgütünün düzenlediği, "Savaşa Hayır" yürüyüşüne on binlerce kişi katıldı.
  • 2007 - Rusya'nın Kemerovo Oblastındaki Novokuznetsk şehrinde bulunan Ulyanovskaya maden işletmesinde, yerin 270 m altında meydana gelen patlamada 108 madenci öldü.
  • 2011 - 2011 Libya ayaklanması'na müdahale etmek için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1973 sayılı kararı doğrultusunda Koalisyon Kuvvetleri, 2011 Libya bombardımanını başlattı.
  • 2013 - AK Parti Genel Merkezi'ne roketli saldırı düzenlendi. 7'inci kat ile 8'nci kat arasındaki bölüme isabet eden roket duvara ve pencerelere zarar verdi.
  • 2014 - Kars'ta TÜİK Binası'na kendi personeli tarafından silahlı saldırı düzenlendi.Saldırgan 6 kişiyi öldürüp intihar etti.
  • 2016 - İstanbul Taksim'de bombalı patlama meydana geldi. 4 ölü ve 36 yaralı bulundu.
  • 2016 - Dubai şehrinden gelen ve Rusya'nın Rostov-na-Donu şehrindeki havalimanına inişe geçen, Flydubai şirketine ait yolcu uçağı iniş esnasında düştü. Uçaktaki 55 yolcu ile 7 mürettebat öldü.
  • 2021 - Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'yle Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekildiği açıklandı. İstanbul Sözleşmesiyle kadınların her türlü şiddet ve ayrımcılıktan korunması, kadın erkek arasında eşitliğin yaygınlaştırılması, bu amaçlar için kapsamlı politika ve tedbirler tasarlanması ve uluslararası işbirliğinin yaygınlaştırılması hedefleniyordu.
      


ÖLÜMLER

                     

KAYNAKLAR:https://tr.wikipedia.org/, https://www.tarihtebugun.gen.tr/, https://www.tarihtebugun.org/

Özgürlüğün işçi hali: Paris Komünü - Aydın ÇUBUKÇU / EVRENSEL

 


Bundan tam 151 yıl önce, resimde görülen duvarın önünde onlarca işçi ve emekçi kurşuna dizildi. Parisli işçi ve emekçiler tarihte ilk kez bir işçi iktidarı kurdular ama uzun ömürlü olamadı.

Bundan tam 151 yıl önce, resimde görülen duvarın önünde onlarca işçi ve emekçi kurşuna dizildi. Duvarın arka yüzünde,  Père Lachaise mezarlığında ise, 18 Mart 1871’de Paris’te “Gökyüzünü fethe çıkmış” Komüncülerin mezarları bulunuyor.

Tarihte ilk kez bir işçi iktidarı kuran Parisli işçi ve emekçiler, çok kısa bir zaman için, hayal ettikleri özgürlük ve eşitlik toplumunun küçük bir modelini yarattılar ve bu “Paris Komünü” adıyla işçi sınıfı tarihinin en önemli olayı olarak tarihe geçti.

Almanya ve Fransa arasındaki bir savaşta, büyük toprak sahipleri ve kapitalistlerin hükümeti, Paris’e kadar gelen Alman ordularının önünden kaçarak saraya sığındı ve Paris’i Almanlara teslim etti. Emirleri altında kalan az sayıda askeri birliği, polisi ve memurları ile birlikte kenti boşalttı. İşgale karşı direnen halk ve hepsi işçi olan bir grup asker, duruma el koydu ve kendi iktidarlarını kurdu.

Kendi yönetimlerini kuran işçiler, “Kendilerini sermayeye per­çinleyen zincirleri kırıp atmadan siyasal bakımdan da egemen olunamayacağının” farkındaydı.  Komün Devrimi,  işte bu nedenle kaçınılmaz bir biçimde kapitalistlerin ekonomik iktidarını da hedefe koyan sosyalist bir renge büründü. Komün, sermaye egemenliğini yıkmaya ve güncel toplumsal rejimin temellerini ortadan kaldırmaya girişti. Öncelikle en yoksul ve mağdur olanların sorunlarını çözmeye yöneldi. Acil olarak, iş aletlerini rehine vermek zorunda kalmış emekçilerin aletlerini rehinden kurtardı, eski devlet aygıtının koruyucusu polis teşkilatı dağıtıldı, yerini halkın kendi öz savunma birlikleri, yani silahlanmış işçi ve emekçiler aldı. Komün, egemen sınıfların gözü bağlı aleti olan sürekli ordu yerine halkın genel silahlanmasını geçirdi. Din ve devlet işleri kesin olarak birbirinden ayrıldı, gericilikle iş birliği halindeki kilisenin mülklerine halk adına el konuldu. Kilise ile devletin ayrılığını ilan etti, din işleri bütçesini kaldırdı, papazların devlet tarafından beslenmesine son verdi. Böylece “papaz cübbeli jandarmalar”ın halkın kesesinden beslenmesi devri bitti. 

Eğitim herkes için parasız ve zorunlu hale getirildi. Yeni okullar açıldı, bilimsel, laik eğitim programları uygulanmaya başladı. İşçi çocukları için kreşler, bakımevleri açılmasına girişildi. Savaştan tam bir yıkım içinde çıkmış olan halk arasında yardımlaşma, dayanışma amacıyla sendikalar, dernekler, kulüpler ve kooperatiflerden oluşan çok zengin bir örgütlenme ağı kuruldu. Bütün yöneticiler, halk tarafından istenildiği zaman geri çağrılacak şekilde seçilmeye başlandı. Fırınlardaki gece işi yasaklandı. Komün, sahipleri tarafından yüzüstü bırakılan ya da çalışması durdurulan bütün fabrika, işyeri ve atölyeleri, işçi birliklerine vererek yeniden çalıştırılmalarını sağladı.  Komün, bütün yönetim ve hükümet memurlarının ücretinin normal bir işçi ücretini geçemeyeceğini ve hiçbir durumda yılda 6 bin frankın üstüne yükselemeyeceğini kararlaştırdı. Rüşvete, iltimasa, adam kayırmaya kesin olarak son verildi. Komün’ü destekleyenler yalnızca işçiler ve küçük esnaf değildi. Komün’ün Almanlara karşı savaşı yeniden başlatıp iyi bir sonuca vardıracağını uman yurtseverler, senetlerin ve kiraların ödenmesinin ertelenmesini destekleyen küçük tüccarlar da Komün saflarındaydı. Hatta gerici ve iş birlikçi hükümetin kontrolündeki gerici Ulusal Meclisin cumhuriyete son vererek krallığı yeniden kurmasından korkan burjuva cumhuriyetçileri de Komün’ü destekliyordu.

Ne var ki, çok olumsuz koşullar yüzünden, Paris Komünü uzun ömürlü olamadı.

PARİS BELEDİYE SARAYI ÜZERİNDE DALGALANAN KI­ZIL BAYRAK UYKULARINI KAÇIRDI

“Burjuva toplum, Paris Belediye Sarayı üzerinde proletaryanın kı­zıl bayrağı dalgalandığı sürece rahat uyuyamadı.” Örgütlü hükümet güçleri, kötü örgütlenmiş devrim güçlerini yenmeyi başardı. Paris'in o güne değin görmediği bir insan kıyımı başladı. 30 bin kadar Parisli öldürüldü, sonradan birçoğu idam edilecek 45 bin insan tutuklandı; binlercesi zindana atıldı ya da sürgüne gönderildi.  Paris, her meslekten en iyi iş­çileri yitirdi. İş Birlikçi Hükümetin Başbakanı Thiers: "Şimdi sosyalizmin işi tamam, hem de uzun zaman için!” diye ellerini ovuşturuyordu.

Komün, işçi sınıfının ve tüm emekçi halkın kendileri adına ve kendileri için kendilerini yönetmelerinin ilk büyük örneğidir. Bilimsel sosyalizmin kurucuları, Komün’ü “proletarya diktatörlüğünün ilk örneği” olarak selamladı. 18 Mart Devrimi, sadece Fransız işçileri için değil ama tüm dünya işçi sınıfı için ve yalnızca yaşandığı yıllar için değil, bütün zamanlar için büyük derslerle doludur. “Çünkü Komün yerel ve ulusal bir amaç için değil ama tüm emekçi insanlığın, bütün aşağılanmışların, bütün küçük düşürülmüşlerin kurtuluşu için savaştı.”

‘DURUN, ÖNCE BENİ VURUN!’

Bugün Komünarların kurşuna dizildiği duvarın önünde, “Durun, önce beni vurun!” diyerek göğsünü siper eden ve özgürlüğü temsil eden kadın heykeli, Komün’ün doğuşunu da sonunu da son derece özlü bir biçimde anlatmaktadır. Komünarlar bütün insanlığın özgürlüğü için savaştılar ve onların katledilmesi, kısa bir süre için de olsa Paris’e işçilerin eliyle inmiş olan özgürlüğün öldürülmesi oldu. Ne var ki, işçi sınıfı var oldukça ve mücadele ettikçe, bütün dünya özgürlüğün sınırsız vatanı olma umudunu kaybetmeyecektir.

Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet…

Nâzım Hikmet

Aydın ÇUBUKÇU / EVRENSEL

Bir rant nişanesi: Çanakkale Köprüsü - Bülent Falakaoğlu / EVRENSEL


 Çanakkale Zaferimizin nişanesi

Türkiye’nin tarihe damgası

Saray bu sözlerle duyurdu Çanakkale Köprüsü’nün açılışını.

Sembollerle dolu bir köprü!

Çelik kuleler 318 metre: 3’üncü ayın 18’ini yani 18 Mart 1915’te kazanılan Çanakkale Deniz Zaferi’ni temsil ediyor.

Köprünün orta açıklığı 2023 metre: Cumhuriyet’in 100. kuruluş yıldönümünü sembolize ediyor.

Köprünün kulelerinin rengi kırmızı-beyaz: Türk bayrağını temsil ediyor.

4 kulenin tepesinde figür 4 top mermisi: Çanakkale Savaşı’nda top mermisini insanüstü bir güçle sırtlayan Seyit Onbaşı’yı simgeleştiriyor.

Semboller, söylemler bir arada düşünüldüğünde, köprünün bir siyasi propaganda seti olduğu çok açık!

Ve o propaganda bazı acı gerçekleri gizleyen çelik zırh işlevi görüyor.

***

Gizlenen gerçeklerin ne olduğuna değinmeden önce birkaç noktayı hatırlayalım!

Çanakkale köprüsü 334 metre ile ‘dünyanın en yüksek çelik ayaklara sahip köprüsü’.

Köprü, 2023 metre ile ‘en geniş orta açıklıklı asma köprü’.

‘En’ler hep Türkiye’de; en yüksek, en büyük, en geniş…

Misal gökdelen (150 metre veya üstündeki bina) sayısı ile Türkiye açık ara Avrupa birincisi! Öyle bir ara ki ikinci sıradaki İngiltere’nin iki katından fazla!

Niye ki?..

Gelişkin teknolojileri, yeterli mühendislik bilgileri, maliyeti karşılayacak kadar paraları ve inşa edecek kadar becerileri mi yok! Ya da onlarca yıllık tıkır tıkır işleyen planları olmasına rağmen öngörülü, iradeli siyasetçileri mi yok?

Soruyu değiştirelim; “Avrupalılar niye ‘en’leri yapmıyor?” diye değil de şöyle soralım: Türkiye bunları niye yapıyor?

- Rant.

Beton ekonomisi üzerinden geçici büyüme ve istihdam sağlamak.

Kamu ihaleleriyle beslenen, devletten ihale almada dünya rekorları kıran müteahhitlere iş yaratmak, makine parkurlarını başa çıkarmamak.

(Köprüyü yapan ortaklardan Limak şimdi, tamamlandığında 352 metre ile Avrupa’daki en yüksek gökdelen olacak, Merkez Bankası binasını inşa ediyor. Aman boş kalmasınlar. Aman rant çarkı durmasın.)

Kalkınmaeser bırakmaicraat propagandası ve seçmenin gönlünü büyük projelerle çelme hamlesi.

Şimdi bu başlıklar Çanakkale Köprüsü’nde tek tek nasıl hayata bulmuş ona bakalım.

BU BİR VURGUN MATEMATİĞİ DEĞİLSE NE?

Köprüden günlük araç geçiş garantisi 45 bin.

Bir de Osmangazi Köprüsü var; günlük 40 bin araç garantili.

Soru bir: Her gün Marmara denizini sağından solunda turlayıp Ege’ye, Anadolu’ya geçecek 85 bin araç bulunur mu?

Çanakkale Boğazından hali hazırda gemilerle geçen günlük araç sayısı 12-13 bin araç. Nasıl olacak da bu sayı köprü açılınca 45 bine çıkacak?

Yıllık 16 milyon 425 bin araç garantisi verildi.

Soru 2: Feribotla, bayramlar dahil yıllık 3.5 milyon aracın taşındığı bir bölgede verilen 16 milyondan fazla araç garantisinin gerçekleşmesi mümkün mü?  

***

Soruların arasına bir hatırlatma!

Nasıl olsa araç geçmezse milletin ödediği vergilerden müteahhide paralar takır takır ödeniyor.

Örneğin, Osmangazi Köprüsünün KDV dahil geçiş ücreti 668 TL. Geçen araçlar 184.5 TL ödüyor. Aradaki 483.5 TL’lik fark geçmeyenlerin vergilerinden ödeniyor.

***

Peki Çanakkale Köprüsü’nden geçişte ne kadar ödenecek?

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu demişti ki …

En az yük getirecek bedeli açıklayacağız. Sayın Osmangazi Köprüsü 184 TL ücret alıyoruz. Burada da makul bir bedel olacak. Daha uygun olsun daha çok araç geçsin amacımız. Rakamı Cumhurbaşkanı açıklayacak”.

Cumhurbaşkanı açıkladığında gördük ki…

Geçen araçlardan alınacak ücret 200 TL.

Hani 184 liradan makul olacaktı?

Makul olmadığı için de cumhurbaşkanı önce fiyatı açıklamayı unuttu, konuşmasını bitirdi. Hatırlatılınca da… ‘200 lira’ dedi.

Alandan ‘Oooo’ nidaları yükselince de… ‘Pahalı mı?’ diye sordu.

Sonra da her köprü açılışında teamül haline gelen uygulamayı ‘müjde’ diye sundu: Köprüden geçişler bir hafta bedava!

Oluşan olumsuz havayı dağıtmak için görevliler, ‘Recep Tayyip Erdoğan’ sloganı attırmak zorunda kaldılar.

***

Çanakkale Köprüsünden garanti edilen geçiş fiyatı 15 avro. KDV dâhil sözleşme ücreti 17.7 avro bugünkü kurla 290 TL.

Gidiş geliş köprü ücreti 580 TL. Bu rakam bile iyimser kalabilir. Zira her yıl avro bölgesi enflasyonuna göre güncellenecek. Kur ve enflasyon artışı fiyatı katlayacak yani. Örneğin avro 20 TL olursa fiyat anında yüzde 25 katlanacak.

Garanti 12 yıllık!

Beş kuruş verilmedi denilen köprüyü yapan müteahhide verilen toplam gelir garantisi 6 milyar avronun üzerinde. Dolar karşılığı 7 milyar dolara dayanıyor.

Soru 3: Hazineden yüklü bir ödeme yapılacağı açık değil mi? Üstelik geçen vatandaşın da bayağı yüksek bir meblağ ödediği durumda.

***

Açılış yılı, Cumhuriyet’in 100. Yılı olan 2023 olarak duyurulan projede takvim öne çekildi.

İşletmeci inşaatı belirlenen süreden 18 ay daha erken bitirdi.

Erken bitirme, projeyi üstlenen şirketi kalkındıracak. Çünkü erken bitirme süresi şirketin işletme süresine bonus olarak eklendi.

Karşılığındaki gelir garantisinin toplamı yaklaşık 616 milyon dolar.

Soru 4: Erken bitirmenin mükafatı olarak görülen bu bedel aslında süper bir para transferi değil mi; hazineden müteahhide aktarılan!

***

Köprünün karmaşık matematiğine dair müthiş bir soru da İktisatçı İbrahim Kahveci’den gelsin:

Osmangazi Köprüsü: Maliyet:1.2 milyar dolar, geçiş ücreti 50 dolar.

Çanakkale Köprüsü: Maliyet 2.75 milyar dolar (2.5 milyar avro), geçiş ücreti : 19.5 dolar.

Osmangazi Köprüsü yaklaşık yarı maliyet ama geçiş fiyatı 2.5 kat daha fazla.

Osmangazi Köprüsü 40 bin araç. Çanakkale Köprüsü 45 bin araç. Burada da çok küçük fark var. Maliyet & Fiyat dengesini izah etmiyor.

Sorumuz çok basit: Sizce neden bu fark çıkıyor?

Osmangazi Köprüsü’nün de içinde olduğu İstanbul-İzmir otoyolu 22 yıl 4 ay YAPIM+İŞLETİM süresi ile verildi. Çanakkale Köprüsü ihalesinde ise süre 16 yıl 2 ay süre ile verildi.

Yani süre açısında da Çanakkale Köprüsü daha kısa sürede devredilecek. Ama neden fiyat Osmangazi Köprüsünde 50 dolar ve Çanakkale Köprüsünde 19.5 dolar?

Matematiği çok iyi olan birileri bu izahı yapabilirse çok ama çok sevinirim.

Soru 5: Kahveci’nin dikkat çektiği gibi ortada izaha muhtaç bir durum olduğu açık değil mi?

***

Yap-İşlet-Devret (YİD) modeliyle yaptırılan Çanakkale Köprüsü Ocak 2017’de ihale edildi. O gün yatırım tutarı kamuoyuna 10 milyar TL olarak yansıdı.

Bugün 2.5 milyar avroluk maliyetle yaklaşık 40 milyar TL ediyor.

Soru 6: Maliyet 4’e katlandı. Çok öngörülü(!) bir proje değil mi?

SAVUNMA FARKLI, SONUÇ: AYNI ÇARK

Hükümet diğer mega projelerde yaşanan sorunun bu projede yaşanmayacağı iddiasında. Bu sefer garanti edilen araç sayısının tutturulacağını ileri sürüyor:

“Bu proje sadece bugün feribotlar ile sağlanan Lapseki-Gelibolu arasında araçların karayolu geçişlerinde rahatlık sağlamak için düşünülmüyor. Köprünün aynı zamanda Tekirdağ, Balıkesir gibi çevre illere otoyollar ile bağlanıp Avrupa/Asya arasında bambaşka bir güzergah oluşturması planlanıyor”.

Bu durumda başka bir soru gündeme geliyor: Söylenilen durum gerçekleşirse Kuzey Marmara yolu, Osmangazi köprüsü geçişi azalmaz mı?

***

Görünen şu!

Yılda 16 milyon 425 bin araç geçişi garantisi bütçenin rehin alınacağının göstergesi.

O rehinelik vatandaşlara vergiler ya da kamu hizmetlerinden kısıntı olarak yansıyacak.

Topluma yıkılacak borç var; diğer bütün müteahhitlere yaptırılan mega projeler gibi!

Köprüler, otoyollar, havaalanları, hastaneler müteahhitlere inanılmaz kıyaklar çekilerek ülke 20-25 yıl borçlandırılarak yapıldı.

Her biri iktidarın ömrünü aşacak bu projeler… Ardından garanti ipotekli bütçeler bırakarak doğmamış çocukları bile borçlandırmış durumda.

Müteahhitlere yaptırıyor, milleti borçlandır, ekonomik ve siyasi rantı kur; ne âlâ (!)

Plansızlık diz boyu! Bütçe rehin! Gelecek ipotekli!

Sonucu, tefeci faizinden yurt dışına borçlanmayı getiren kara bir delik!

***

İktidar, “Benzeri yaşanmamış harbin, feda edilen canların anısını yaşatmak için dünyada eşi olmayan bir eser bırakıyoruz. Bu büyük Türkiye’nin fotoğrafıdır” diye propaganda etse de…

Sonuç: Rantın nişanesi!

Tarihe vurulan damga ise beton ekonomisinin kazığı gibi duruyor!

Bülent Falakaoğlu / EVRENSEL

Öne Çıkan Yayın

İran-İsrail savaşı dersleri (I): Türkiye nasıl savunulur? + İran-İsrail Savaşı Dersleri (II): ABD yalpalıyor mu? -soL-

İran-İsrail savaşı dersleri (I): Türkiye nasıl savunulur? -Yiğit Günay - Bugünkü dış politikayı iç siyasetten ayırmaya çalışanlar, Türkiye C...