21 Nisan 2021 Çarşamba

İL ÖZEL İDARELERİ NE İŞ YAPAR? - Murat Ağırel / Yeniçağ

Yerel yönetimlerdeki iş ve eksiklikleri gidermek, en ücra köylere bile alt yapı hizmetlerini götürmek için kurulmuşlardır İl Özel İdareleri.
Daha önceki yazılarımda İl Özel İdareleri ile ilgili birçok bilgiyi kaleme almıştım hatırlarsanız.
Bu sefer elime ilginç bir dosya ulaştı.
Araştırdım, teyit ettim, taraflarla konuştum.
Savcılığın bir inceleme başlattığını öğrendim.
Yıllardır yolsuzluk yazıları yazan biri olarak hazırlanan raporun çok kapsamlı olduğunu belirtmek zorundayım.
Aktarayım…

İddia şu: Isparta İl Özel İdaresi nerdeyse tüm ihaleleri bir aile ve bu aile ile akrabalık bağı bulunan kişilere veriyor. Dışarıdan gelen kişilerin ihaleye girmesi veyahut ihaleyi alması neticesinde de türlü baskı ve cezalar ile yıldırılarak bahse konu ailenin temsiliyetindeki kişilerde kalması sağlanıyor.

Yapılan ihaleler neticesinde biten işlerin kontrolünü de yıllardır aynı kişi yapıyor. Bu kişi ailenin sahip olduğu şirketlerin tamamının kontrolörü... İl Özel İdaresi'nde çok daha fazla kişi var olmasına rağmen tek bir kişi bu işi üstlenmiş. Bahse konu bu kontrolör hakkında şirketlerin işlerinde iş artışları yapmak sureti ile haksız kazanç sağladığı ve kamunun zarara uğratıldığı da iddia edilmiş.

Bahse konu firmaların vergisi ödenmemiş, faturası uygun kesilmemiş yasalara aykırı iş deneyim belgeleri Isparta İl Özel İdaresi'nden alındığı da iddialar arasında…
Yapılan işlerde kusurlu imalatların bulunduğu buna göz yumulduğu da belirtilmiş.


Hatta raporda, okulların yapımında binaların beton ve demirinden eksiltildiği, bodrum perdeleri ve sığınak perde duvarlarının inceltildiğinin anlaşılmaması için önüne tuğla duvar örüldüğü böylece duvarların kalın gibi görünmesinin sağlandığı belirtilmiş.

Düşünebiliyor musunuz çocuklarımızın olduğu binalarda bunları yapmışlar.

Tüm bu vahim iddialar ile ilgili incelemeler de yapılmış ancak incelemeye gelen kişiler kontrolör ile aynı yerde görev yapan mesai arkadaşları olduğu için olayın üzeri örtülmeye çalışılmış. Şayet merkezden bağımsız bir inceleme heyeti ile, vahametinin boyutunun ortaya çıkarılacağı belirtilmiş.
Olayın en kısa özeti bu…

Gelin bir de benim öğrendiklerimi aktarayım…

Isparta'da uzun yıllardır ticaret yapan ve yaptığı işler ile adından sıkça söz ettiren bir aile şirketleri topluluğu var.
İlk şirket ailenin de büyüğü olan Beşir İnşaat, oğluna ait MCK Mimarlık, köylüsü Korkmazlar Deri, kardeş Dila Yapı, yeğenin kocasına ait S.Gözel İnşaat, kardeşin oğluna ait A.K. ve yine oğul şirketi Asmim Mimarlık.

Beşir İnşaat'ın sahibi, 9 oğlu ile geniş imkânlara sahip bir aile. Hatta iddia o ki kontrolör bu ailenin şahsi aracı ile Mardin seyahatine dahi çıkmış. İş artışları, projelerdeki istenilen imalat değişiklikleri, eksik imalatlar, kusurlu imalatlar, şartnameye uymayan işler kontrolör tarafından çözüme kavuşturulmuş.

Fakat Türkiye'de ortalama güçlendirme işleri yüzde 25-29 tenzilatla giderken Isparta'da yüzde 1-3'lere işler verildiğini gördüm. Ve bu işlerin neredeyse tamamında iş artışları yapılmış. Bu ihalelere kimler davet edildi acaba diye incelediğimde ise birkaçı hariç yalnızca şikayete konu olan iddialarda yer alan şirketlerin olduğunu gördüm.

Mesela…

18 Aralık 2019'da yapılan (2019/661556 ihale kayıt numaralı) Davraz Kayak Merkezinde Günübirlik Tesis İsnat Duvarı yapımı işi. İhale 21/B usulü ile yani yangın sel deprem gibi afet durumlarında kullanılması gereken davet usulü ile yapılmış. İhale için 4 firma davet edilmiş. İhaleyi Beşir İnşaat 608 bin TL bedel ile kazanmış. Yaklaşık maliyeti ne kadar derseniz 639 bin TL. Tenzilat oranı yüzde 1 dahi değil. Açık ihale yapılmış olsaydı tenzilat oranı yüzde 20-30 olacaktı.

22 Haziran 2020'de yapılan (2020/303032 ihale kayıt numaralı) Gönen Fen Lisesi Pansiyon Binası Güçlendirme yapım işi. İhale yine 21/B usulü ile yapılmış ve akraba olan 4 firma davet edilmiş. İhalenin yaklaşık maliyeti 1 milyon 277 bin TL. İhale sonucunda Korkmazlar Deri adlı firma ihaleyi 1 milyon 240 bin TL'ye almış. İhaleyi kazanan firma Beşir İnşaat'ın öz yeğenin ortağı... Soyadları tutmasa da akrabalık bağları var.

Başka ihale (2020/312073). Aynı usul 21/B yaklaşık maliyet 778 bin TL. İhaleyi Beşir İnşaat'ın oğlunun sahip olduğu MCK Mimarlık 765 bin TL'ye alıyor.

Bir diğeri. (2020/478877) Usul yine 21/B. Yaklaşık maliyet 1 milyon 41 bin TL. İhaleyi yine Beşir İnşaat 1 milyon 30 bin TL bedel ile alıyor.

Bunun gibi onlarca ihale mevcut. Bu ihalelere oğul, baba, damat, kuzen, hemşeri vb. katılıyor daima. Başka firmaların olduğu ve işleri başkalarının aldığı işler de var. Ya alt yüklenici oluyor ya da perde arkasında duruyor. Bunlar çok kolaylıkla ispat edilebilir işler.

Başka örnek vermek gerekir ise Valilik Konağı Tadilat İşi, 7 parçada bir ay içinde doğrudan temin yöntemi ile yaptırılmış. İşi yapan firma MCK İnş. Bu işler doğrudan temin yöntemi ile yaptırılamaz.
Bunun gibi çok fazla örnek mevcut. Bu konular ile ilgili bahse konu kişileri aradım ancak konuşmak istemediklerini belirttiler.

Isparta İl Özel idaresi Genel Sekreteri ile görüştüm. Sorularıma da nezaket ile cevap verdi.
Savcılık evrakından haberinin olduğunu ancak iddiaları bildiğini belirtti. Göreve geldikten sonra Isparta'da 40-50 kilometre asfalt işleri yapılırken 400-500 kilometre asfaltlama yapıldığını, Elazığ depreminden sonra okulların güçlendirmelerinin zaman kaybetmeksizin yapıldığını belirtti.

İddiaları sorduğumda ise ihalelere belirli isimlerin davet edildiğini doğruladı. Bunun nedeninin işin ehli kimselere teslim etme gayesi olduğunu, daha önce başka firmalara teslim edilen işlerde büyük sorunlar yaşandığını, hizmetlerin aksadığını ve firmalara cezai yaptırım uygulamak zorunda kaldıklarını beyan etti. Bu iddiaları da o firmaların dile getirdiğini söyledi. Eksik imalatları sorduğumda ise "Okulların sadece bir iş olmadığını evlatlarımızın hayatının söz konusu olduğu ilim irfan yuvası olduğunu ve bu çocukların canı ile nasıl oynanmasına göz yumulabilir" dedi ve "Asla böyle bir duruma izin vermem. Kontrolleri yapılıyor" ifadelerini kullandı.

Bu işin daha devamı var. Yerim kalmadığı için genel bir çerçeve çizmeye çalıştım. Fakat art arda gelecek yazılarımı takip edebilirsiniz.

Ortada yüz milyonlarca liralık bir usulsüzlük söz konusu…

 Murat Ağırel / Yeniçağ

20 Nisan 2021 Salı

Kafa karıştıran terörist listesi - Barış Pehlivan / CUMHURİYET

377 kişi ve kurumun mal varlığı 7 Nisan’da donduruldu. Terör örgütleri FETÖ, IŞİD, PKK ve 

DHKP/C üyeleriydi listedekiler. Güzel. Ancak bazı noktalar kafa karıştırıyordu. Örneğin, 

Resmi Gazete’de yayımlanan karardaki FETÖ üyeleri arasında kritik eksikler vardı. Öyle ya, 

15 Temmuz’un kilit ismi Adil Öksüz’ü ve kumpasların uygulayıcısı Zekeriya Öz’ü de aradı 

gözler. Peki, neden yoktular mal varlığı dondurulanlar arasında? 

Keza, listedeki 8 yabancı kökenli IŞİD 

militanın doğum yerinin yanında “Vatandaşlık 

TC”  yazıyordu. Böyle olunca, o isimlerin 

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapıldığı tezi 

gündeme geldi. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri 

Genel Müdürlüğü bu iddianın asılsız olduğunu 

açıkladı. Peki, neden vardı “Vatandaşlık 

TC” ibaresi? 

İşte bu iki konunun peşine düştüm. Resmi Gazete’de yayımlanan kararın altında İçişleri Bakanı ile Hazine ve Maliye Bakanı’nın imzası vardı. Haliyle, iki bakanlığın da basın müşavirliğine sorularımı sordum. Ancak bu satırlar yazılana kadar resmi yanıt alamadım. İz sürmeye devam ettim. 

MASAK MI SUÇLU?

Bakanlık kulislerinde sorumluluğu birbirine atma eğilimi gördüm. 

Hazine ve Maliye Bakanlığı kaynakları “Liste İçişleri Bakanlığı’nın alanına giriyor, bizimle ilgisi yok, bakanlığımız sadece uygulayıcı” diyordu. İçişleri Bakanlığı kaynakları ise IŞİD üyelerindeki “Vatandaşlık TC” ibaresinin, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı Mali Suçları Araştırma Kurulu’nun (MASAK) yaptığı teknik bir hata olduğunu öne sürüyordu. İddia edildiği gibi 8 IŞİD militanının TC kimlik numarasının değil, “99” ile başlayan yabancı kimlik numarasının olduğunu hatırlatıyorlardı. 

Ancak bu tez de başka bir çelişkiyi içinde barındırıyor. Zira, yine listede yer alan ve yabancı kimlik numarası “99” ile başlayıp “Vatandaşlık TC” ibaresinin yazılmadığı başka 8 IŞİD militanı da vardı. “Teknik hata” neden onlarda değil de diğerlerinde yapıldı? Bu soru ortada duruyor. 

Ve tabii şu da yanıt bekliyor: Türk makamlarından yabancı kimlik numarasını alan, yani Türkiye’de ikamet etmelerine izin verilen yabancı uyruklular ne zaman IŞİD militanı oldu? Türkiye’ye girdiklerinde zaten IŞİD üyesiyseler, güvenlik açığımız mı vardı? 

ÇATI SAVUNMASI DOĞRU MU?

Evet, FETÖ listesindeki eksikler meselesi de var. Bakanlık kulislerine göre, mal varlığı dondurulan Fethullahçılar listesinin dayanağı 2016 tarihli FETÖ Çatı İddianamesi. 

Bu savunma da yerine oturmuyor. Zira, o iddianame 73 sanıklı ama 205 ismin mal varlığı donduruldu. Bu da demek ki çatı davası dışındaki FETÖ’cülerin mal varlığı hakkında da karar alınabiliyor. 

O halde bir kez daha sorayım: Dayanak yapılan iddianamede şüpheli olmayan ama orada bile “2015 itibarıyla örgütün Deniz Kuvvetleri sorumlusu olduğu” yazan Adil Öksüz neden Resmi Gazete’deki listede yok? 

Keşke yetkililer sessiz kalmasa da kafamız bu kadar karışmasa.

EBRU GÜNDEŞ ÇARKI BİLİYOR

Duymayan kalmamıştır: Ebru Gündeş, 11 yıldır evli olduğu eşi Rıza Sarraf’a boşanma davası açtı. Davanın Bodrum’da açıldığını okuduğumda, “Gündeş gizli kalsın istemiş” diye düşünmüştüm. Gelin görün ki Hürriyet’ten Toygun Atilla’ya konuşan Sarraf’ın avukatı, kafamda şimşekleri çaktırdı. Zira, boşanma davasını yürüten mahkemenin yetkisiz, Gündeş’in Bodrum’daki adresinin ise geçersiz olduğu öne sürülüyordu. Şarkıcının boşanma davasının Bodrum’da görülmesi için hile yaptığını iddia ediyorlardı.

Sahi, neydi İstanbul’da yaşayıp Bodrum’da boşanma davası açmanın sırrı? 

Gündeş’in davadaki avukatlarının ismini görünce anlamaya başladım. Sahi, şarkıcı neden kamuoyunun da bildiği avukatlarını tercih etmemişti? Öyle ya, hep paranın konuşulduğu böylesi bir evliliğin boşanma davasında da “istediğini koparmak” önemliydi. 

Eh, bunun için Bodrum hâkimliği yapan kişilere davayı teslim etmek de tesadüf olmasa gerek. 

Gündeş’in pek tanınmayan avukatları Mehtap Çelikbilek ve Erkan Koşaran’dan bahsediyorum. Avukatların, Türkiye’nin en kritik boşanmalarından birinin görüleceği Bodrum Adliyesi’nde iki yıl önceye kadar hâkimlik yapmaları rastlantı mı? Türk yargısının nasıl işlediğine dair üzerinde düşünülmesi gereken noktalardan biri de bu. 


BENDEN DUYMUŞ OLMASINLAR AMA... 

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun ve 17 parti yöneticisinin 13 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanması talep ediliyor. Yetmiyor... Mahkûm olmaları durumunda da çocuklarının velayetlerinin CHP’lilerin ellerinden alınmasını arzuluyor savcılık.  

Ne “suç” işlemişler? “21 Soruda FETÖ’nün Siyasi Ayağı” adlı bir broşür çıkarmışlar. 

Gel zaman git zaman... 

CHP’nin “128 milyar dolar nerede” sorusunu Türkiye’nin gündemine taşımasıyla, şubatta hazırlanan fezleke Meclis’e gönderiliyor. 

İyi de... Aynı CHP’nin “15 Temmuz’dan Sonra AKP: FETÖ’ye Selam, OHAL’e Devam” adlı başka bir kitapçığı da var. Mayıs 2018’de basılmış ve 108 sayfa. Hatta fezleke konusu broşürle aynı fotoğrafı kapağına taşımışlar. Savcılık benden duymuş olmasın; bu kitapçık içinde de FETÖ’ye ağır eleştiriler var!

WHATSAPP GRUBUNDA BİR ÖLÜM

Emekli amirallerin gözaltında olduğu günler… 

7 Nisan tarihli gazetelerde bir ölüm ilanı vardı. “Acı kaybımız” diyen ilan, emekli Tuğamiral Ahmet Necdet Şenergün’ün vefatını haber veriyordu. 

Amiral Şenergün Deniz Harp Okulu’ndan 1946 yılında mezun olmuştu. 95 yaşındaydı. Çoklu organ yetmezliğinden hayatını kaybetti. 

Öğrendim ki amirallerin bildirisine konu olan WhatsApp grubunda o da vardı. Oradaki en yaşlı isimdi. Kadere bakın ki silah arkadaşlarının gözaltına alındığı gün hayatını kaybetti ve sessiz sedasız aile kabristanına defnedildi. 

Barış Pehlivan / CUMHURİYET






Havanda su dövmek - Oğuz Oyan / SOL

 İktidar cenahı, sonuç alamayacağı bir işle uğraşmaya yani havanda su dövmeye mecbur bırakılmıştır. Uzun zamandır ilk kez, savunma konumuna geçmiştir.

İktidar iyice sıkıştı. "128 milyar dolar nerede?" kampanyası kimyasını daha da bozdu. Anamuhalefet uzun zamandır ilk kez bu denli gündem belirleyici olabildi. İktidarın ortaya attığı gündemler (örneğin amiraller vb) gelip geçiyor, geçmese de halka mal olmuyor veya adaletsizlikler halkın tepkisini çekiyor, buna karşılık 128 milyar gündemi gene suyun üzerinde kalıyor. Demek ki halka maledilebilen/ onun gündemini de (işsizlik, gelirsizlik, muhtaçlık, sağlık ve eğitim politikasındaki başarısızlık) yakından ilgilendirebilen konular, halkın da katıldığı bir genel sorgulamaya dönüşebiliyor. 

Buna benzer bir konu da yüksek ve çoklu maaşlar sistemi oldu ve oluyor. Daha büyük yolsuzluklar halkın algılama ufkunu aştığı ve kanıtlanmamış iddialar gibi algılandığı için, bu denli ilgi görmüyor. Oysa, maaşlar somut, kanıtlı ve karşılaştırılabilir nitelikte. Bir zamanlar milletin derdi, halka açık bilgi olan milletvekilleri maaşları idi. Bütün karşılaştırmalar onun üzerine kurulurdu. AKP döneminde başından beri milletvekili maaşlarını çok aşan kamu personeli ücretleri söz konusuydu aslında. 

Ama Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi (CYS) sonrasında bu işin de şirazesi iyice kaçınca, hakedilmeyen kariyerlere çoklu maaşlar tahsis edilince, bunlar CHP Zonguldak Mv. Deniz Yavuzyılmaz'ın başarılı iz sürmesiyle kamuoyuna oldukça ayrıntılı yansıyınca (bir döküm için bkz. Evrensel, 17 Nisan 2021), tepkiler de gecikmedi. Özellikle de şiddetli bir işsizlik/mağduriyet ortamında, AKP'nin basit üyelerinin büyük çoğunluğunun bile iş ve aş imkanlarının kısıtlandığı veya umutsuzluğa dönüştüğü bir ortamda bunlar çok daha fazla göze batar oldu. 

Kanal İstanbul denilen rant ve Montrö'yü delme projesinin halkın ilgisi yerine tepkisini çekmesinin nedeni de bu. İstanbul sakinlerini aşan, Türkiye'ye şamil bir yaygınlıkta reddedilen bu projeyi Erdoğan'ın "inadına" (aslında paylaşılmış ve paylaşılacak büyük rantlar uğruna) sürdürmek istemesi, projeye karşı çıkanları olmadık suçlamalara konu etmesi, bardağı taşıran damlalar oluyor. 

Keza, insan kaçakçılığı yapan şebekeler devletin hizmet pasaportları üzerinden işlerini görebilirken, Erdoğan "göç tersine dönmüştür" diyebiliyor. İşgücü istatistikleriyle adeta oyun oynanıyor, nüfus artarken işgücüne katılım oranları aşağıya çekiliyor, istihdam azalırken işsizliği de azaltma mucizesi gösteriliyor. Gelir/servet dağılımı aşırı bozulurken, pandemi yılında sadece dolar milyoner/milyarderleri kazanırken, "yoksulluğu azalttık" masalları söylenebiliyor. 

Kitleler, kendileri bunca muhtaçlık içindeyken, nüfus başına Kovid-19 vakalarında Türkiye dünya birincisi olmuşken, buna karşılık sağlık hizmetleri böylesine dibe vurmuşken, pandemi yönetiminde ve aşılamada, eğitimin örgütlenmesinde bunca fiyasko yaşanırken, Saray'ın halkın gerçek gündeminden kopukluğuna, sefahat derecesine varan görgüsüzlük ve savurganlıklara da tepkililer. İktidarın inandırıcılığı giderek tükeniyor; bu zaafını, daha fazla sansürle, daha fazla devlet şiddetiyle örtmeye çalışıyor. İdeolojik aşınmasını daha fazla Cumhuriyet düşmanlığıyla, daha fazla kutuplaştırmayla telafiye çalışıyor. Bunlar, daha fazla dibe batmasına neden oluyor.

128 milyar meselesi!

Meclis içi ve dışı muhalefetin bu ve benzer gündemleri sürekli canlı tutması bu bakımdan da çok önemli. İktidar, kimyası bozuldukça ya aşırı tepki veriyor ya da birbiriyle çelişen açıklamalara zorlanıyor. Tekrar "128 milyar dolar" konusuna dönersek, iktidar bu denli aşırı tepki vermemiş olsa büyük olasılıkla daha erkenden sönümlenen bir gündem olurdu. Gene iktidar bu denli çelişkili açıklamalar yapmamış olsa, eleştirenlerin elini bu denli güçlendirmemiş olurdu. 

"Rezervler yerinde duruyor"dan "rezervler usulüne uygun olarak harcanmıştır"a, "Merkez Bankası (MB) döviz talebini karşılamaya mecburdu yoksa temerrüde düşerdi" uydurmasından "MB ile Hazine Müsteşarlığı arasında 21 Şubat 2017'de imzalanan bir protokole göre işlem yapılmıştır"a kadar giden türlü çeşitli açıklamalar yapılmıştır. Bunların kimi diğerini yanlışlamaktadır; ama daha önemlisi bunlar ya konuyu çarpıtmakta ya da açıklamadan ziyade itirafname yerine geçmektedir. Üstelik kurumlar birbirinin üzerine sorumluluk atmaya, Hazine ve Maliye Bakanlığı TCMB'yi sorumlu gösterirken, o da tersini yapmaya yönelmektedir. İktidar cenahı, sonuç alamayacağı bir işle uğraşmaya yani havanda su dövmeye mecbur bırakılmıştır. Uzun zamandır ilk kez, savunma konumuna geçmiştir.

Her bir açıklamanın ayrıca açıklanmaya muhtaç olması ve yeni bir tartışmayı başlatması da cabasıdır. Örneğin henüz 21 Şubat 2017 Protokolünün ayrıntısını bilmiyoruz; ancak MB Başkanı açıklama yapmaya zorlanınca böyle bir gizli protokolün varlığından haberdar olabiliyoruz. Ama daha önemlisi, MB başkanın açıklamasından sızan bilgiler. Başkan Kavcıoğlu, ilk önce döviz likidite ihtiyacını artıran koşullara değiniyor: '-Sermaye çıkışının artması; -doğrudan yabancı yatırımların azalması; -altın talebinin hızla artması; -turizm ile ihracat gibi döviz kazandırıcı faaliyetlerin durma noktasına gelmesi' (Erdoğan ve Ticaret Bakanı ihracat için tam tersi açıklamlar yapıyorlar- OO); '-yüksek seyreden jeopolitik riskler; -dış açıkların artması' (2019 için de cari açıktan bahsediyor ki yanlış)... Buradan hareketle, 30 milyar dolar cari açık için, 31 milyar dolar yabancı sermaye çıkışı için; 50 milyar dolar reel sektörün yabancı para pozisyon azaltması (dış borç ödemesi) için, 54 milyar dolar döviz ve altına yöneliş için gerekli likidite ihtiyacının karşılandığını belirtmiş oluyor. (MB rezervlerinin eksiye düşmesi konusunda Sol Gazete'de 2021 Mart başında yayımlanan söyleşimiz ile 23 Mart 2021 tarihli yazımıza bakılabilir).

Ama söylemedikleri daha önemli: Sayılanlar sonuçtur; MB'nın tüm rezervlerini eritip eksiye düşmesinin nedenlerini oluşturamaz. Dışa açık bir ekonomide MB'nın milli parayı koruması, faizler üzerinden olabilir; ama ekonomik politikalarla da desteklenmesi gerekir. Döviz rezervlerini kullanarak kuru sabitlemek ve likidite ihtiyacını karşılamak, dalgalı kur rejiminde MB'nın görev tanımı içinde değildir ve yanlıştır. Ayrıca, döviz rezervlerinin eritilmesi nedenleri arasında gösterilmeyen üç konu belirleyicidir: (i) zamanında faiz silahını çekmeyerek üç yılda üç döviz krizine neden olmak; (ii) her döviz krizi öncesinde bol kepçe rezerv eritmek; (iii) siyasi dönüm noktalarında (Nisan 2017 referandumu, 2018 seçimleri, 2019'un Mart ve Haziran seçimleri) dövizi tutmak için MB rezervlerinin kullanmak. Açıklama bekleyen sorular aslında daha fazladır: 2016'dan sonra niçin döviz ihalelerinden vazgeçilmiştir? Doğrudan satışlarda alıcılar kimlerdir? Satış dönemleri, satış hacimleri ve satış kurları nasıl bir seyir izlemiştir? Saydamlık neden gözetilmemiştir?...

Öte yandan MB Başkanının açıkladığı üzere 21 Şubat Protokolü kapsamında 2017 yılından itibaren ihtiyaç görülen durumlarda Hazine hesapları üzerinden kamu bankaları aracılığıyla döviz işlemleri yapılmaya başlandığı itiraf edilmektedir. MB'na ait olan döviz işlemleri yapma yetkisinin Hazine ile paylaşılması, MB bağımsızlığının erkenden gündemden çıktığını ve damat bakan aracılığıyla Saray'a bağlandığını göstermektedir. Kamu bankalarının Hazine aracılığıyla döviz-TL swap işlemlerine zorlanması (hatta özel bankaların da buna dahil edilmesi), MB'nın döviz varlıklarını elden çıkarıp kendisinin olmayan dövizin (hiç net rezerv içermeyen brüt rezervler) emanetçisine dönüştürülmesi; sonuçta sistemin keyfileşmesi, kontrolden çıkması, döviz işlemlerinin ve MB bilançosu ayrıntılarının takip edilemez duruma düşülmesi, sorunun temel nedenlerinden olmuştur.

Sonuç olarak, eksi 43 milyara düşmüş bir net rezerv sorunumuz vardır ve bunun sorumlusu şu ya da bu bürokrat, hatta şu ya da bu bakan değil, ekonomi yönetimini doğrudan doğruya Saray'ın arka bahçesi olarak gören bir numaralı kamu personeli yani yürütmenin başıdır.

Oğuz Oyan / SOL

200 liralık mermer için 48 bin ağaç kesilecek! - Yusuf YAVUZ / SOL



Isparta-Sütçüler’de tonu 200 TL’ye satılacak mermeri çıkarmak için 48 bin 612 ağacın kesileceği projeye 'ÇED Gerekli Değildir' kararı verildi.

Isparta’nın Sütçüler ilçesinde mermer ocaklarının yarattığı yıkıma bir yenisi daha eklenecek. Yukarı Köprüçay Havzasında, ilçeye bağlı İbişler Köyü sınırlarında yaklaşık 100 hektarlık alanda mermer ocağı ruhsatı verildi. 240 dekarlık kısmında işletmeye açılması planlanan mermer ocağı için Isparta Valiliği ÇED Gerekli Değildir kararı verirken orman arazisi olan proje sahasında yaklaşık 48 bin 612 adet ağacın kesileceği belirtildi. Yukarı Köprüçay Havzası Koruma Platformundan yapılan açıklamada, bölgedeki vahşi madencilik uygulamalarına son verilmesi istenerek, “Önce baraj ve HES yıkımı yaşandı, ardından da maden şirketlerinin talanı başladı. Bölgemizde son 10 yıldır yaşananlar, cennet bir vadinin nasıl adım adım cehenneme dönüştürüldüğünün özetidir. Tek bir ağacın bile yaşamsal önemde olduğu bir dönemde 48 binin üzerinde ağacın kesilecek olması tam anlamıyla katliamdır. Bu kıyımın durdurulmasını istiyoruz” denildi. 

Isparta’da Yukarı Köprüçay Havzasında yer alan İbişler köyü, Sütçüler ilçesine bağlı yerleşimlerden biri. Köprüçay’ın kollarından Kartoz Çayı ile Ayvalı Çayının birleştiği Suçatı bölgesinin güneyinde yükselen kayalık arazi, aynı zamanda karaçam, kızılçam, meşe ve ardıç ağaçlarıyla kaplı. Şakayık ve dağ karanfili gibi türlerin de yaşam alanı olan bölge onlarca bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapıyor. Bölge aynı zamanda doğa korumada öncelikli alanlardan biri olan Köprüçay Vadisi Önemli Doğa Alanı (ÖDA) ile Dedegöl Dağları Önemli Doğa Alanı’nın kesişme noktasında yer alıyor. 

Önce baraj ve HES geldi ardından vahşi madencilik yağması

Antalya’da Perge ve Aspendos antik kentlerinden başlayıp, Isparta’nın Yalvaç ilçesindeki Pisidya Antiokheia antik kentinde son bulan 500 kilometrelik kültür rotası St. Paul Yolu’nun bir bölümü de bu bölgeden geçiyor. Ancak bölgedeki inşası 10 yıldır büyük bir yıkıma neden olan, 2016’da su tutmaya başlayan Köprüçay üzerindeki Kasımlar Barajı’nın neden olduğu çevre sorunları devam ederken bunun üzerine bir de mermerci yıkımı eklendi. 

                            Bölgede daha önce de baraj inşa edilmişti










Mevcut mermer ocağının yanında yenisi açılacak

İbişler köyü sınırlarındaki Gâvur İni Mevkii’nde yaklaşık 10 yıldır faaliyette olan mermer ocağının bitişiğindeki alanda yeni bir ocak daha açılıyor. Afyonkarahisar merkezli Şahin Kardeşler Elk. Ve Mer. San. Taah. Ve Tic. Ltd. Şti. adlı özel şirket tarafından açılması planlanan mermer ocağı için Isparta Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından 7 Nisan 2021 tarihinde ÇED Gerekli Değildir kararı verildi. 

                                   Mermer ocağı bitişiğine yenisi açılacak










Yılda 243 bin ton atık üretilecek

Proje kapsamında ilk etapta ruhsat sahasının 24,52 hektarlık (240,5 dönüm) kısmında yılda 270 bin ton (100.000 m3) blok mermer çıkarılması planlanıyor. Bu üretimden çıkması eklenen pasa (atık-moloz) miktarı ise yılda yaklaşık 243 bin ton. 

ÇED raporu: Mermer çıkarmak için 48 bin 618 ağaç kesilecek

Mermer ocağıyla ilgili hazırlanan proje tanıtım dosyasında (ÇED Raporu) yer verilen bilgilere göre alanın 248 bin metrekarelik kısmı orman alanında yer alıyor. Buna göre ÇED raporunda faaliyet alanında bulunan 243 bin 58 ağacın yüzde 20’sinin kesileceği öngörülerek şu bilgilere yer veriliyor: “Faaliyet alanında metrekare başına 1 ağaç yer almakta olup toplam 243.058 adet ağacın yüzde 20'si kesilecek nitelikte olup; yaklaşık 48.612 adet ağaç kesilecektir. Söz konusu faaliyet için Isparta Orman Bölge Müdürlüğünün ÇED İnceleme Değerlendirme Formuna istinaden sahada bulunan orman emvali orman izni alınmasına müteakip kesilecektir ve Orman Ürünlerinin Satış Usul ve Esasları Tebliğine göre değerlendirilecektir.”

                      ÇED raporunda kesilecek ağaç belirtiliyor











DSİ 'Bölgedeki HES etkilenir' dedi, proje revize edildi

Mermer ocağı projesiyle ilgili görüşü sorulan DSİ 18. Bölge Müdürlüğü (Isparta), proje sahasının Kasımlar Barajı ve HES’in 1kilometre mesafede, aynı projenin bir parçası olan Değirmenözü HES’in su alma yapısına (regülatör) ise 200 metre mesafede yer aldığını belirterek, yapılacak patlatma ya da titreşimli çalışmaların iki HES tesisine olumsuz etki edebileceğini bildirdi. Bunun üzerine mermer ocağı için hazırlanan proje DSİ’nin görüşleri doğrultusunda revize edildi. 

Orman Müdürlüğüne göre 48 bin ağacın kesilmesinde sorun yok

On binlerce ağacın kesileceği belirtilen mermer ocağı için görüşüne başvurulan Isparta Orman Bölge Müdürlüğü ise 15 Ekim 2020 tarihli resmi yazısında, söz konusu madencilik faaliyetinin ormancılık çalışmalarına olumsuz etkisinin bulunmadığını belirterek olumlu görüş bildirdi.  

St. Paul Yolu rotası için de bir sakınca görülmedi

Isparta İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün St. Paul Yolu yürüyüş rotasının geçtiği bölgede bulunan mermer ocağı projesinin turizm yönünden bir sakıncası olmadığı yönünde görüş bildirmesi de dikkat çekti. 

Tonu 200 TL'den satılacak, yılda 54 milyon gelir bekleniyor

Mermer ocağıyla ilgili proje tanıtım dosyasında yer verilen bilgilere göre alandan çıkarılacak olan mermerin blok olarak tonu 200 TL’den satılacağı belirtiliyor. Yıllık 270 bin ton üretimden ise 54 milyon TL gelir elde edilmesi hedefleniyor. 

'Tam anlamıyla katliamdır, bu kıyım durdurulsun'

Yukarı Köprüçay Havzası Koruma Platformundan yapılan açıklamada, bölgedeki vahşi madencilik uygulamalarına son verilmesi istenerek, “Önce baraj ve HES yıkımı yaşandı, ardından da maden şirketlerinin talanı başladı. Bölgemizde son 10 yıldır yaşananlar, cennet bir vadinin nasıl adım adım cehenneme dönüştürüldüğünün özetidir. Tek bir ağacın bile yaşamsal önemde olduğu bir dönemde 48 binin üzerinde ağacın kesilecek olması tam anlamıyla katliamdır. Bu kıyımın durdurulmasını istiyoruz” denildi. 

                               Bölgedeki çam ağaçları yok edilecek









Doğaya verilecek zarar normal, yeter ki HES'e zararı olmasın

Ruhsat sahasının olduğu bölgedeki mevcut mermer ocağından kaynaklanan tozun çevre köylerdeki yaşam kalitesini olumsuz etkilediğine işaret edilen platform açıklamasında, “Mermer ocağında kuru kesim yapılarak ÇED raporlarında taahhüt edilen çalışma yöntemleri uygulanmadığı gibi ayrıca ilgili kurumların denetimleri de yetersizdir. Tonu 200 TL’den blok olarak satılacağı belirtilen mermerden elde edilecek gelir, kesilecek tek bir ağacın ürettiği suyu ve oksijeni, tuttuğu toprağı ve tüm canlılara sağladığı yararı yerine koymaya yetmeyecek. Ayrıca ilgili kamu kurumlarının ne ormana, ne suya, ne de canlıların ve yerel halkın yaşamına yönelik bir olumsuzluk görmezken, mermer ocağı projesinin bir başka yıkım projesi olan HES yapılarına zarar vereceği yönünde görüş bildirmesini de kamuoyunun dikkatine sunuyoruz. Ülkemizin doğasını yıkımdan koruması gereken kurumlar, yıkıcı projeler arasındaki etkiyi ölçmekle meşguller” görüşüne yer verildi. 

Bu ülkeye yapılmış kötülüklerden biri

Yöre halkının yaşadıkları orman köylerini terk etme nedenlerinden biri olan keçi yetiştiriciliğinin orman yasakları nedeniyle baskılanması olduğuna değinilen açıklamada, “Keçilere yasaklanan ormanların iş makinelerine açılması ve on binlerce ağacın vahşi madencilik uğruna katledilmesine izin verilmesi, bu ülkeye yapılmış kötülüklerden biridir. Bir an önce bu yanlıştan dönülmesini talep ediyoruz” denildi.

Yusuf YAVUZ / SOL

DİSK hesapladı: Emeklilerin bayram ikramiyesi nasıl eridi? - SOL

 DİSK-AR'ın raporuna göre, emekli bayram ikramiyeleri asgari ücrete göre 763 TL, gıda enflasyonuna göre 677 TL ve ortalama enflasyona göre 556 TL eridi.

Türkiye’de 13,3 milyona yakın emekli ve hak sahibi var. Ancak zamlanan tüketim ürünlerine rağmen emekli bayram ikramiyesi üç yıldır 1000 TL olarak yerinde sayıyor. Üç yıldır emekli bayram ikramiyelerine zam yapılmıyor.

DİSK Araştırma Merkezi'nin (DİSK-AR) raporuna göre, emekli bayram ikramiyeleri asgari ücrete göre 763 TL, gıda enflasyonuna göre 677 TL ve ortalama enflasyona göre 556 TL eridi.

Rapora göre emekli bayram ikramiyelerinin asgari ücret artışına paralel artırılarak 1763 TL olması gerektiği belirtildi. Açıklamada ayrıca, asgari ücrete paralel bir bayram ikramiyesi artışı için her bir bayram ikramiyesinin en az 1800 TL olması gerektiği de kaydedildi.

'Emekli aylıklarını artırmak yerine ikramiye verilmesi yoluna gidildi'

DİSK-AR'ın "Emeklilerin bayram ikramiyesi nasıl eridi?" başlıklı araştırmasında şöyle denildi:

"Bilindiği gibi AKP Hükümeti tarafından 2008’de yapılan sosyal güvenlik mevzuat değişiklikleri (5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu) emekli aylık ve gelirlerinin düşmesine sebep oldu. Emekli aylıklarının giderek düşmesi büyük tepkiyle karşılandı. Tepkiler karşısında emekli aylıklarını artırmak yerine geçici bir çözüm olarak yılda iki kez dini bayramlarda emeklilere ikramiye verilmesi yoluna gidildi.

18 Mayıs 2018 tarihli ve 30425 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 11 Mayıs 2018 tarihli ve 7143 sayılı Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 23. maddesi ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na 'Kurumca bu Kanun ve ilgili mevzuat uyarınca gelir ve gelir ödemesi yapılanlara, ödemenin yapılacağı tarihte gelir ve aylık alma şartıyla, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramında 1.000’er TL tutarında bayram ikramiyesi ödenir' ek maddesi eklendi. Böylece emeklilere yılda 2.000 TL (1.000 TL+1.000 TL) bayram ikramiyesi verilmeye başlandı.

'Hem asgari ücrete göre geriledi hem de yüksek enflasyon sebebiyle eridi'

Asgari ücretinin 1.603 TL olduğu 2018 yılında belirlen bayram ikramiyesi, asgari ücretin yüzde 62’si tutarında belirlenmiş oldu. Aradan geçen üç yılda 1.000 TL bayram ikramiyesine herhangi bir zam uygulanmadı. 2018 yılında görülmeye başlayan ekonomik kriz ve 2020 yılında başlayan Covid-19 salgını sebebiyle enflasyon tırmanır ve gelir kayıpları yaşanırken emekli ikramiyeleri yerinde saydı. Emekli bayram ikramiyesi ödenmeye başlandığı 2018 yılına göre hem asgari ücrete göre geriledi hem de yüksek enflasyon sebebiyle eridi.

Mart 2018’de 1.603 TL olan asgari ücrete karşılık emekli bayram ikramiyesi 1.000 TL’ydi. Bu dönemde emekli bayram ikramiyesinin asgari ücrete oranı yüzde 62’ydi. Mart 2021’de ise emekli bayram ikramiyesinin 2.826 TL olan asgari ücrete oranı yüzde 35’e düştü. Emekli ikramiyesinin asgari ücrete oranı korunsaydı 2021 yılında emekli ikramiyesinin en az 1.763 TL’ye yükseltilmesi gerekirdi. Böylece emeklilerin asgari ücret karşısında iki bayramda kaybı toplam 1.526 TL’ye ulaştı.

 Asgari Ücret Karşısında Emekli Bayram İkramiyesi (2018-2021) (TL)





Artan fiyatlar karşısında da emekli bayram ikramiyesinin alım gücü düştü. Mart 2018 ve 2021 arasındaki üç yıllık dönemde TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) yüzde 56 oranında arttı. Buna karşılık emekli bayram ikramiyelerinde herhangi bir artış yaşanmadı. Böylece emekli bayram ikramiyesi enflasyon karşısında yüzde 56 eridi. Emekli ikramiyesi üç yılda enflasyona göre artırılsaydı en az 1.556 TL olması gerekirdi. Böylece emekli ikramiyesinin enflasyon karşısındaki kaybı bir yılda 1.286 TL olarak gerçekleşti.

Enflasyon Karşısında Emekli Bayram İkramiyesi (2018-2021) (TL)





Bilindiği gibi gıda enflasyonu ortalama enflasyona göre daha yüksek seyretmektedir. Dolayısıyla emekli ikramiyesinin gıda enflasyonu karşısındaki kaybı genel enflasyon karşısındaki kaybına göre daha da fazla oldu. Mart 2018’den Mart 2021’e geçen sürede gıda enflasyonu yüzde 68 oranında arttı. 1.000 TL’lik emekli bayram ikramiyesinin alım gücü üç yılda 596 TL’ye düştü. Oysaki emekli bayram ikramiyesi gıda enflasyonu kadar artırılmış olsaydı 2021 yılı için en az 1.677 TL olması gerekirdi. Böylece emeklilerin gıda enflasyonu karşısındaki kaybı bir yıl için toplamda 1.354 TL oldu.

Gıda Enflasyonu Karşısında Emekli Bayram İkramiyesi (2018-2021) (TL)





Emekli bayram ikramiyelerinin asgari ücret artışına paralel artması gerekir. Asgari ücrete paralel bir bayram ikramiyesi artışı için her bir bayram ikramiyesi en az 1.800 TL olmalıdır."

(SOL)

Muz üretiminde neler yaşanıyor, uzmanlar neden uyarıyor? - Yusuf Yavuz / SOL

 Plansız ve bilgisiz üretim uygun kredi ve teşviklerle birleşince Antalya’da dağ taş muz seralarıyla doldu. 2000’lerde nar üretimindeki patlamaya benzer bir sürecin yaşandığı muzda uzmanlar uyarıyor.


Ekvator’a en uzak muz yetiştirilen ülke olduğu kaydedilen Türkiye’de muz üretimi son 5 yılda iki kat arttı. Mersin ve Antalya’nın öne çıktığı muz üretiminde teşvik edilince Adıyaman’dan Elazığ’a, Konya’da Afyonkarahisar’a karasal ve kurak iklime sahip birçok kentte muz yetiştiriciliği başladı. Antalya Ticaret Borsası, Antalya Tarım ve Orman Müdürlüğü ve Antalya Tarım Konseyi’nin işbirliğinde düzenlenen Muz E-Çalıştayı’nın sonuç bildirgesinde, Türkiye’de muz üretim maliyetinin diğer ülkelere kıyasla daha yüksek olduğu ve muzun yüksek gümrük vergi oranları ile korunduğuna dikkat çekilerek, “Muzda koruma olmadığında muz üretimi ithal muz ile rekabet edemeyecektir” uyarısında bulunuldu.

Antalya’da elektronik ortamda düzenlenen Muz Çalıştayının sonuç bildirgesi açıklandı. Antalya Ticaret Borsası, Antalya Tarım ve Orman Müdürlüğü ve Antalya Tarım Konseyi’nin işbirliği ile 4-10 Nisan 2021 tarihleri arasında düzenlenen "Muz E-Çalıştayı"nda yapılan 10 ayrı oturumda 48 bildiri sunuldu. Beş yabancı uzmanın bildirisinin de yer aldığı çalıştayın ardından hazırlanan sonuç bildirgesi raporunda Türkiye’deki muz üretimi sürecine ilişkin önemli tespit ve uyarılara yer veriliyor. Bilinen en eski meyvelerden biri olan muzun dünyada 135 ülkede üretildiği belirtilen raporda, üretim miktarı olarak buğday, mısır ve pirincin ardından 4’üncü sırada olduğu, meyveler arasında ise birinci sırada olduğu kaydedildi.

Dünyada her dört muzdan biri Hindistan'da üretliyor

Rapora göre, muz dünya bitkisel ürünler ticaretinde ilk sıralarda yer alırken, birçok ülkenin temel ihraç ürünü. Dünya nüfusundaki artış, kişi başına gelir artışı, B6, C vitamini, potasyum ve proteince zengin olması gibi nedenlerle muz ticaretinin sürekli artış eğiliminde olduğu belirtilen raporda, dünya muz üretiminin 2019 yılında 116,8 milyon tona ulaştığı, FAO’ya göre muz üretiminin 2029 yılında 132,6 milyon tona ulaşacağının öngörüldüğü kaydedildi. Raporda, muz üretiminde Hindistan’ın 30,5 milyon ton (2019) üretimle dünya üretiminde yüzde 26 payla ilk sırada yer aldığı bilgisine yer verildi. Muz ticaretinin ihracat değerinin 13,5 milyar dolar olduğuna değinilen raporda, dünyada muz ithalatı yapan ülkelerin başında ABD, Çin, Belçika ve Hollanda’nın geldiği kaydedildi.

Yıllık üretim 728 bin ton, kişi başı tüketim 7 kilo

Türkiye’de muz üretimi ve ticaretinin durumuna ilişkin bilgilere de yer verilen raporda, Türkiye’nin ekvatora en uzak muz üretilen ülke olduğuna dikkat çekiliyor. Rapora göre Türkiye’de toplam 111 bin 544 dekar alanda 728 bin ton muz üretiliyor. Türkiye’de kişi başı muz tüketimi ise 7 kilogram. Buna göre Türkiye’nin muzda kendi kendine yeterlilik oranı yüzde 77 düzeyinde.

                   Anamur'a bağlı Anıtlı köyünde muz bahçeleri

Destek ve krediler üretimi 5 yılda 2 kat artırdı, Mersin ilk sırada

Muz üretim alanlarının son 5 yılda yaklaşık 2 kat arttığına işaret edilen raporda, verimin 0,4 kat, üretim miktarının ise 2,5 kat arttığı belirtildi. Örtü altı muz üretiminin de 3,5 kat artış gösterdiği bilgisine yer verilen rapora göre destekler ve krediler, bir yılda ürün alınabilmesi, yüksek verim ve düşük işçilik muz üretimini teşvik eden etkenler arasında gösteriliyor. Türkiye’de Hatay ile Manisa hattındaki tüm illerde muz üretimi yapılıyor. Mersin’de 2020 yılında 56 bin 500 dekar alanda 405 bin ton, Antalya’da ise 51 bin dekar alanda 297 bin ton muz üretildi. Örtü altı muz üretiminin yüzde 29’una sahip Antalya’da toplam tarım alanlarının yüzde 10’unda muz üretiliyor. Manavgat ise en yüksek muz yatırımının yapıldığı ilçe oldu.

Koruma olmazsa ithal muzla rekabet edilemez

Muz E-Çalıştayı’nın sonuç bildirgesinde Türkiye’de muz üretim maliyetinin diğer ülkelere kıyasla daha yüksek olduğu, muzun yüksek gümrük vergi oranları ile korunduğuna dikkat çekilirken, “Muzda koruma olmadığında muz üretimi ithal muz ile rekabet edemeyecektir” uyarısında bulunuldu. Muzdaki ithalatın yurtiçi üretimi olumsuz etkilediği kaydedilen bildirgede, muz üretiminde bilgi eksikliği, girdi fiyatları, kalite, pazarlama, etkinsiz üretici örgütlenmesi gibi sorunlar bulunduğu belirtildi.

                           Antalya Gazipaşa'da bir muz işleme tesisi

Su tüketimi yüksek olan muzda çoraklaşma uyarısı

Türkiye’de ticari muz yetiştiriciliğine uygun alanların belirlenmesi gerektiği kaydedilen Çalıştay sonuç bildirgesinde, “Muz üretiminde su tüketimi çok yüksektir. Yoğun muz üretilen bölgelerde çok sayıda kuyu vardır. Bölgede yeraltı su kaynaklarının azalması söz konusu olabilecektir. Kontrolsüz, plansız ve eksik bilgi ile yapılan muz üretimi birkaç yıl sonra ekili alanların çoraklaşmasına ve verimsiz alanlara dönüşmesine neden olacaktır. Örtü altı üretim iklim ve toprak açısından uygun değildir. Bölgedeki arazilerin doğal dengesinin bozulması olasıdır” ifadelerine yer verildi. Bildirgede, sermayenin muz yetiştiriciliğine ilgisinin arttığı ancak yatırımcının eksik bilgiye sahip olduğu vurgulandı.

'Kontrolsüz yetiştiricilik seraların terk edilmesine neden olur'

Açıkta muz yetiştiriciliğinin riskler barındırdığı belirtilen bildirgede, “Dolayısıyla örtü altı yetiştiriciliği ön plana çıkmaktadır. Ancak kontrolsüz örtü altı yetiştiriciliğinin büyümesi belirli bir süre sonra seraların terk edilmesine neden olabilecektir. Örtü altı üretim açıkta muz üretimine kıyasla daha fazla dikkat gerektirir” ifadelerine yer verildi.

Muzdaki artış doğal ürünlerin üretimini baltalar mı?

Muzun bölgenin doğal ürünleri olan turunçgiller gibi ürünlerin üretimini baltalayabileceği uyarısında bulunulan sonuç bildirgesinde, “Bazı kesimler muz üretiminin korunmasına devam edilmesi gereğini belirtmekte, bazı kesimler doğal dengenin bozulacağını belirtmektedir. Bazı kesimler muz üretiminin bu hızla artırılmasını doğru bulmamaktadır” denildi.

                                    Örtüaltı muz üretimi hızla yayılıyor

Örgütlü muz üretimi için kooperatifleşme önemli

Muz yetiştiriciliğiyle ilgi bir veri tabanı hazırlanması, sektörde yer alan üretici ve üretici adaylarının bilgilendirilmesi gerektiği vurgulanan bildirgede, muz üretimi yapan bölgelerde uygun muz türlerinin tespit edilmesi gerektiğine de işaret edildi. Bildirgede, örgütlü bir muz üretimi için bölgesel kooperatifleşmenin önemine dikkat çekilirken, “Hollanda hem muz ithal ediyor hem de muz ihraç ediyor. Bunu kooperatifler mezat sistemlerinden yapıyorlar. İncelenmesi yarar sağlayacaktır” denildi.

Taşımaya elverişli olmayan çeşitler farklı değerlendirilmeli

Türkiye’de muz üretiminde AR-GE faaliyetlerine öncelik verilmesi, doku kültürü ile yetiştiriciliğin sağlanması gerektiği kaydedilen bildirgede, “Nakliye koşullarına elverişli olmayan muz çeşitleri ticari anlamda farklı alanlarda değerlendirilmelidir. Bu alanlar muzlu içecekler, muz kolonyası, muz sabunu, muz cipsi, muz lifinden elde edilen ürünler olarak sayılabilir” görüşüne yer verildi.

Muz üretiminde kadınların yoğun emeği var

Muz üretiminde ciddi bir kadın emeğinin söz konusu olduğu belirtilen bildirgede, iş sağlığı ve güvenliği, işçi hakları, kadın istihdam ve refahının iyileştirilmesi gibi konularda küresel standartların sağlanması gerektiğinin altı çizildi. Bildirgede, muz işleme ve paketleme ile ilgili standart bir uygulamanın geliştirilmesi, Türkiye'de bulunan muz üreticilerin ülke iklim coğrafi yapısına uygun bir veri tabanı oluşturulması gerektiği de kaydedildi.

Çandır: Çalıştay muz üretiminde yol gösterici nitelikte

Antalya Ticaret Borsası ve Antalya Tarım Konseyi Başkanı Ali Çandır, Muz E-Çalıştayı’nın muzun üretiminden, ticaretine kadar birçok alanda yol gösterici nitelikte olduğunu belirtirken, çalıştaya katkı sağlayan herkese teşekkür etti. Antalya Tarım ve Orman Müdürü Gökhan Karaca, yatırımcı ilgisi artan muzun geleceğiyle ilgili Çalıştay’da önemli tespit ve uyarılarda bulunulduğunu belirtirken, planlamada bunların önemle dikkate alınacağını kaydetti.

Adıyaman, Elazığ, Konya ve Afyonkarahisar'da muz üretiliyor

Muz E-Çalıştayı’nda konuşan Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kenan Büyüktaş ise muz üreticilerine uyarılarda bulundu. Türkiye’nin yıllık muz üretiminin 750 bin tona yaklaştığını, üretim alanının da 110 bir dekara ulaştığını dile getiren Büyükbaş, Bankalar ve tarım kredi kooperatifleri tarafından verilen düşük faizli yatırım kredileri ile örtüaltı muz yetiştiriciliğinin teşvik edildiğini belirti. Düşük faizli ve uzun vadeli kredilerden yararlanan üreticilerin muz bitkisi hakkında çok fazla bilgisi olmasa da örtü altında muz yetiştirmeye başladıklarının altını çizen Büyüktaş, Aydın’dan Denizli’ye, Afyon’dan Ordu’ya, Elazığ’dan Muğla’ya, Adıyaman’dan Konya’ya ülkenin çeşitli yerlerinde muz yetiştiriciliğinin başladığına işaret etti.

                        Muz üretimindeki plansız artışa dikkat çekildi

Almanya’dan gelip muz yetiştiren var

Almanya’dan gelip muz yetiştirmeye başlayanların da olduğunu da aktaran Prof. Dr. Kenan Büyüktaş, “Sırf devlet desteği nedeniyle yetiştiricilik bilgisi olmayan farklı sektörlerdeki insanların da örtüaltı muz yetiştiriciliğine yönelmesi ileride sorunlara neden olabilir” uyarısında bulundu.

'Muz üretiminde yıllık yağış ve ortalama sıcaklık önemli'

Tropik iklim bitkisi olan muzun yıllık yağış miktarı 1000 ila 2000 milimetre arasında olduğu, yıllık ortalama sıcaklığın 26-27 derece, yıllık sıcaklık farkının ise 4-5 dereceyi geçmeyen mikro klima özelliği gösteren yerlerde yetiştiğini vurgulayan Büyüktaş, bu kıstasların sağlanamaması durumunda muz veriminin düşeceğini belirterek, “Bu nedenle, bütün bu koşulları bilerek ve bitkinin bu isteklerini karşılayan yerlerde veya bu koşulları sağlayan kontrollü ortamlarda yetiştiricilik yapılmalıdır. Her iki durumda da hem yetiştiricilik bilgisine hem de yetiştirme ortamı tasarım uygulama bilgisine sahip olmak ve tarım kuruluşlarının kontrolünde yapılması gerekir” diye konuştu.  

'Plansız ve bilgisiz yapılan üretimin sonucu düşük fiyat olur'

Muz üretiminde planlama yapılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Kenan Büyüktaş, “Kontrolsüz, plansız ve bilgisiz yapılan tarımsal üretim, birkaç yıl sonra ya ürünün düşük fiyatla satılmasına neden olur” uyarısında bulundu. Plansızlığın ekili alanların çoraklaşmasına neden olabileceğinin de altını çizen Büyüktaş, “Tarımsal üretimde süreklilik sağlanamazsa, üreticiler kısa vadede planlanan amaca ulaşılamayacak, uzun vadede ise zarar etmeye başlayacaktır” dedi.

Yusuf  Yavuz / SOL