Fransa'da sınıf savaşı ve cumhuriyetin gerici karakteri - AHMET GÜNEŞ / SOL-Görüş

 

Fransa’da eylemlerin niteliği, sürekliliği ve bileşimi temel bir toplumsal gerçeği gösteriyor: Bu mücadele, bir emeklilik tasarısının sınırlarını aşan bir sosyal ve tarihsel derinliğe sahip.

Cumhuriyet bir aldatmaca olurdu, eğer, bir hükümet biçimi yerine bir başkasını koymaktan başka bir şey olmasaydı. Sözcükleri değiştirmek yetmez, durumları değiştirmek gerekir. 

Cumhuriyet demek, emekçilerin özgürlüğe kavuşması demektir; sömürü saltanatının sonu, emeği sermayenin zorbalığından kurtaracak yeni bir düzenin ortaya çıkışı demektir.

Özgürlük! Eşitlik! Kardeşlik! Büyük yapıların alınlıklarında parıldayan bu sözcükler boş bir opera dekoru olmamalıdır. 

Oyuncağa gerek yok. Çocuk değiliz artık. İnsanın ekmeği olmazsa özgürlüğü de yoktur. Aşırı yoksulluğun yanı başında bolluk bir rezalet halini alırsa, eşitlik diye bir şey de yoktur. 

İşçi kadınlar, çocuklarıyla birlikte, aç susuz, sarayların kapılarında sürünürse, kardeşlik diye de bir şey yoktur.”

Louis August Blanqui1

Tarihin devindirici gücünün sınıf mücadelesi olduğu düşüncesi, son 30 yıldır tarihçiler ve toplum teorisyenleri tarafından pek rağbet görmez oldu. Komünist Manifesto’nun sınıf mücadelesine dayanan toplum tasavvuru, ne yazık ki sosyalistler arasında da devrimci içeriğinden koparılmış olarak ele alınıyor. Toplumu oluşturan sınıf ve katmanların ilişkisine yüklenen liberal içerik, cumhuriyet, demokrasi, laiklik, özgürlük, eşitlik ve benzeri kavramların sınıfsal içeriğinin üzerine bir örtü çekiyor. Bu örtünün gizlediği en temel gerçeklik, burjuva egemenliği koşullarında cumhuriyetin esasında başta işçi sınıfı olmak üzere toplum karşıtı niteliği ve oligarşik karakteridir. Sözde egemenliğin kaynağını yurttaşlar olarak gören bu devlet ve toplum biçimi, kapitalizm koşullarında üretim araçlarını elinde bulunduran sınıfın, üretim araçlarından yoksun sınıfı sömürmesine ve bütün toplum üzerinde bir diktatörlüğe dönüşüyor.

Emeklilik sistemi üzerinden süren sınıf mücadelesi

Fransa’da 19 Ocak 2023’ten beri yaşanan olaylarda bu siyasal gerçekliği açıkça görüyoruz. Bu ülke 3 aydır milyonlarca emekçi ve halkın geniş katmanlarının içinde yer aldığı eylemlerle sarsılmakta. Fransa halkı, kapitalizm koşullarındaki modern tarihinin bütün keskin uğraklarında yaptığı gibi, üretim araçlarının sahipliğini elinde bulunduran burjuvaziyle sert bir çatışma içinde bulunuyor. Çatışmanın görünür nedeni, hükümetin emeklilik yaşını artıran ve işçilerden daha fazla ekonomik katkıyı öngören yeni emeklilik sistemi.  

Fakat eylemlerin kitlesel boyutu, ulusal düzeyde her yerleşim birimine sıçraması, polisle yaşanan çatışmaların sertliği, eylemlerin sürekliliği ve işçi sınıfının yoğun grevleri, temel bir toplumsal gerçeği gösteriyor: Bu mücadele, bir emeklilik tasarısının sınırlarını aşan bir sosyal ve tarihsel derinliğe sahip. 

Bize yürüyüşler, eylemler, çağrılar, oylamalar, çatışmalar grevler, yangınlar biçiminde dolaysız olarak bir karmaşıklık içinde görünen ve doğrudan doğruya kavranamayan olayların arkasında bütün gelişmeyi açıklayan bir neden bulunmaktadır. Bu neden, içinde ulusun bütün sınıflarının mevzilendiği bir sınıf savaşıdır.

Başbakan Elisabeth Born, 10 Ocak’ta yaptığı bir basın toplantısında, emeklilik sisteminde yapacakları “reform”ları açıklayınca, işçi sınıfı birleşik sendikaların çağrısıyla 19 Ocak’ta ilk protesto gösterisinde bulundu. Fransa’nın belirleyici 8 sendikasının ortak çağrısıyla gerçekleşen gösterilere 200 yerleşim yerinde, içişleri bakanlığına göre, 1 milyon 200 bin kişi, sendikalara göre ise 2 milyon kişi katıldı. Kamuoyundan yüksek bir destek alan bu protesto eylemleri, hükümet üzerinde bir caydırıcılık yaratmayınca, sendikalar ikinci kez eylem çağrısında bulundular. İkinci gösteriye 3 milyona yakın insan katıldı. 

Patronların isteğine göre düzenlenmiş yeni emeklilik sistemine yönelik tasarının parlamentodan geçmeyeceği anlaşılınca, Devlet Başkanı Emmanuel Macron, istisnai bir şekilde hükümet üyelerini toplayarak anayasanın 49. maddesinin 3. paragrafının (“49/3”) kullanılmasını istedi. Anayasanın bu paragrafı hükümetlere, mali ve sosyal güvenlikle ilgili konularda bir tasarıyı Ulusal Meclis’e sunmadan yürürlüğe koyma yetkisi veriyor. Macron’un sözüm ona ulusal egemenliğin meşruiyetini sağlayan parlamentoyu hiçe sayması ve yıllardır her gündeme gelişinde milyonlarca emekçinin karşı çıktığı yasayı bir oldubittiye getirmesi, işçilerin yanı sıra halkın öfkesinin taşmasına yol açtı. Halkın uzun bir tarihsel sürece yayılan ve kanlı mücadelelerle kazandığı sosyal haklara yapılan saldırıya bir de siyasal diktatörlük inşa etme girişimi eklenince, Fransa emekçileri kendine özgü bir devrimci coşkuyla ayağa kalktı.

“49/3”ün açıklandığı güne kadar, birleşik sendikal önderliğin çağrısıyla nispeten barışçıl geçen eylemlerin şiddetlenmesi, grevlerin sertleşmesi, geniş halk kesimlerinin katılım gösterdiği polisle çatışmalar, polis araçlarının yakılması, meydanların işgali, ulaşım ve eğitimin yüksek katılımlı grevlerle aksatılması ve benzeri eylemler biçimini aldı. Beşinci Cumhuriyet’in sermayenin arzusunu yerine getirmek için emeklilik tasarısını “Bonapartist” bir yolla yürürlüğe koymak istemesi, işçi sınıfı ve halk hareketini hem büyüttü hem de radikal biçimlere taşıdı. 

23 Mart’ta düzenlenen gösteri ve çatışmalar İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamayla 300 değişik yerleşim yerine sıçradı. O gün yapılan eylemlere sadece Paris’te 800 bin, ulusal ölçekte 3,5 milyon insan katıldı. Bu katılım Fransa’nın bütün tarihinin en büyük kitle eylemi oldu. 

Polisle olan çatışmalardan biri Sainte Solin kasabasında yaşandı. 25 bin göstericinin katıldığı yürüyüşe 3 bin jandarmanın gaz bombaları ve diğer şiddet araçlarıyla saldırması sonucu 40’ı ağır olmak üzere 200 gösterici yaralandı. Yaralanan göstericilerden ikisi uzun süre komada kalırken bir gösterici de gözünü kaybetti. Jandarmanın bir yasal gösteriyi şiddete boğan davranışına kızan göstericiler, molotof kokteyli kullanarak kendini savundu ve jandarmanın araçlarını ateşe verdi. Yine her defasında katılımın çok yüksek olduğu Bordeaux şehrinde 23 Mart’ta dokuzuncusu düzenlenen protesto gösterilerinde polisin şiddetine maruz kalan göstericiler belediye binasını yaktılar. Polis gösteriler sırasında yüzlerce insanı gözaltına aldığı gibi, gösterilerden sonra da evlere baskın yaparak katılan insanları tutuklamaktadır. İktidarın bütün baskısına ve kamuoyunu çarpıtılmış bilgilerle manipüle etmeye çalışmasına rağmen, eylemler ulusal düzeyde bir direniş biçiminde sürmektedir. Sermayenin önceliklerine göre düzenlenmiş yeni emeklilik tasarısına ve 49/3’e karşı süregiden gösteri ve eylemlerin 12’incisi 13 Nisan’da yapılacak.

Halkın kararlılığı ve önderliğin zayıflığı

İşçi sınıfı ve halkın çoğunluğunun katıldığı ve ocak ayından bu yana süren eylemler, 19’uncu yüzyıl Fransa’sının yaşadığı sınıf çatışmalarını andırmaktadır. Halkın eylem coşkusu ve militanlığı bu direnişi yönlendiren sendika önderlerinde de olsa, olaylar Fransa’yı devrimci bir kriz durumuna doğru sürükleyecek potansiyele sahip. İşçi sınıfının büyük bölümü gözlerini ve kulaklarını onlara kapatan yönetime karşı kısmi olarak süren grevlerini bir genel greve dönüştürmek için hazır. Eylemlere milyonlar halinde katılan halk, kamuoyu anketlerinin açığa çıkardığı gibi, direnişin sertleşmesine güçlü bir destek sunuyor. 

Devletin ve sermayenin denetimindeki kitle iletişim araçlarının bıktırıcı beyin yıkama taarruzuna rağmen, yapılan bütün anketler de halk, direnişin yanında olduğunu belirtiyor. Tasarının topluma duyurulduğu 10 Ocaktan bir gün sonra yapılan ankette halkın yüzde 59’u yeni emeklilik sistemine karşıtlığını açıklarken bu oran 28 Mart’ta yüzde 72’ye çıktı. Bu oran Bonapartizm’i hatırlatan “49/3”de daha da yüksek: Halkın yüzde yüzde 82’si anayasanın 49’uncu maddesinin 3’üncü paragrafının kullanılmasına karşı. Fransız halkının yüzde 74’ü hükümetin düşürülmesi için parlamentoda verilen gensoruyu (Motion de Censure) desteklediğini belirtti. Yine halkın çoğunluğu sendika liderlerini devlet başkanından daha güvenilir buluyor. Macron’un toplumdan aldığı destek sadece yüzde 21. Daha da önemlisi nüfusun yüzde 67’si ülkenin ve ekonominin bloke edilmesinden yana.2  Halkın yüzde 83’ü Fransız toplumunun köklü bir değişimini istiyor. Bu oran 60 yaş üstü insanlarda yüzde 91,3.

Fakat bu güçlü halk katılım ve desteğine rağmen, sendika ve toplumda güçlü bir desteğe sahip sol partilerin önderleri bir genel grev çağrısından kaçınıyorlar. Her gösteri ve eylemde milyonlardan yükselen kararlı çığlık Macron ve hükümetinin düşürülmesi. Sendika önderleri, sistemin ötesine geçmeyi bırakalım, hükümetin düşürülmesi için bile istekli değiller.

Durumun emeklilik sisteminin değiştirilmesini engellemek için Ocak ayından beri yapılan ve sendika önderleri tarafından yönetilebilen sınırların ötesine geçmesi, bu önderleri endişelendirdi. 9 Mart’ta Macron’a yazdıkları kamuoyuna açık mektupta, bir halk isyanından korktuklarını açıkça dile getirdiler:Fransa’nın her yerinde, kamu ve özel sektörün tümünde gerçekleşen grev ve kitlesel seferberlik, Fransız halkının desteğini aldı. Buna rağmen siz ve hükümetiniz bu güçlü toplumsal hareketin karşısında sessiz kalıyorsunuz. Örgütlerimiz için bu tepkisizlik ciddi bir demokratik sorun teşkil etmesinin yanı sıra, kaçınılmaz olarak bir kitlesel patlamaya yol açabilir4

Sınıf mücadelesinin keskin yasalarını bir kenara koyan uzlaşmacı işçi önderleri, çoğu zaman egemenlerden iyi niyet bekler. Tipik birer sosyal demokrat olan sendika liderlerinin bu uyarısı, Fransız sermayesinin işlerini yürüten Le Palais de L’Elysée’nin sakini üzerinde hiçbir iyi niyet yaratmadı. Çünkü sermaye ve kadroları, işçi sınıfının koşullarını dikkate alan hiçbir insancıl duygu taşımaz. Bu yaşamın bütününü çürüten sermaye düzeni, ancak her şeyi kaybetme tehlikesi kapıya dayandığında ezilen ve sömürülenlerin insani isteklerine kulaklarını açar. 

Fransa’nın en büyük işçi sendikası olan CFDT’nin (Confédération Française Démocratique du Travail.) lideri Laurent Berger, petro-kimya tesislerinde grevi yöneten CGT (Confédération Générale du Travail) üyesi bir sendika liderinin,Ekonomiye diz çöktürelim önerisi: CFDT için bunu yapmak söz konusu olamaz, bu bizim için çok açık, bu halihazırda zor durumda olan işçilerin durumunu daha da zorlaştırır5 diye yanıtladığında, burjuvazi için kapıda bekleyen bir tehlike olmadığı belli oldu. Elbette Berger işçilerden çok kapitalist sistemi zora sokmak istemiyor. Bu gerçekliği Macron’un 22 Mart’ta yaptığı konuşmada gördük:Sendikaların sorumluluk ruhundan memnunum.” 

Gensorunun verildiği günlerde aynı sendikanın genel sekreteri Marylise Léon, basına yaptığı açıklamada, Bu konuda bir pozisyon almıyoruz, amacımız hükümeti devirmek değil, reformun geri çekilmesidir6 dedi.  

Yeni Emeklilik Tasarısı’nın yasa olarak yürürlüğe girebilmesi için Anayasa Konseyi (Conseil Constitutionnel) tarafından onaylanması gerekiyor. Konsey 14 Nisan’da toplanacak. 6 Nisan’da yapılan eylemlerden sonra ülkenin en büyük haber kanalına çıkan CFDT Genel Sekreteri Berger kendisine Bu tasarı onaylanırsa ne yapacaksınız?” diye sorulduğunda, “Ne düşündüğümüzü söylemeye devam edeceğiz, ama Anayasa Konseyi’nde yer alan bilge adamların meşruiyetini tartışma konusu yapmayacağız. Kararı tartışmayacağız, diye yanıtlayarak grev ve gösterileri durduracaklarını ifade etti diyebiliriz.

İşçi sınıfının geleneksel ve ikinci büyük işçi sendikası olan CGT’nin yeni seçilen lideri Sophie Binet,Bu reformun geri çekilmesinden başka bir çıkış yolu yok. 14 Nisan’dan sonra da seferberliğin devam etmesi gerekirdiye bir öneride bulunsa da, en büyük işçi sendikasının işçi sınıfı arasında yol açacağı bölünme, hareketin kararlılığı ve devamı üzerinde zayıflatıcı bir etki yaratacak.

Halkın direnişi sürdürme ve sertleştirme kararlılığına rağmen, en büyük işçi sendikasının liderlik katında ortaya çıkan çözülmenin, burjuvazinin siyasi dünyasındaki kaygılara denk düşmesi düşündürücü olmalı. Gensorunun mimarı kendisini merkezci olarak tanımlayan milletvekili Charles de Courson. Macron 49/3’ü kullanmalarını hükümetten isteyince o bile hazırladığı gensorunun kabul edilip edilmemesine bakmaksızın, krizin politik ve sosyal derinliğini şu endişe dolu sözlerle ilan etti:Cumhurbaşkanı’nın kararının bütün sonuçlarını kavradığından emin değilim. Böyle giderse ülke daha yönetilemez bir hale gelecek. Bence mevcut hükümet ölüyor. Başbakanın değişmesinden bahsediyoruz: Bu bana çok açık görünüyor, ama bu, temel sorunu çözmeyecek. İşler Ulusal Meclis’te de, Senato ve sokakta da çok kötü gidecek7."

Courson’un krizin boyutlarını gözler önüne seren bu değerlendirmesini, yeni kurulacak hükümette bir bakanlık kapmak biçiminde algılamak eksik bir yaklaşım olur. O, Fransız tarihinin burjuvaziye yaşattığı bir tehlikeye işaret ediyor. Ezilen ve sömürülenler kararlı ve birleşik biçimde isyan ettiklerinde, en önemli görevi zenginlerin servetini korumak olan devleti paramparça ediyorlar. Komün bunu kanıtlamıştı.  

Ayrıca egemen sınıfların, ezilen ve sömürülenler kararlıca karşılarına dikildiğinde, oluşan kriz durumunu, işbirlikçi halk önderlerinin her zaman yatıştırmada başarılı olamadığını, dünya devrimci deneylerinden öğrendiklerini bilmeliyiz.

Sınıf mücadelesinin birden fazla pratiğinde, halk muhalefetinin güçlü kesimleri tarafından pek de önemsenmeyen daha küçük örgütlerin, bütün zorluklara rağmen sürekli bir kararlılık içinde olduklarında, devrimci eylemlerle krizi derinleştirerek iktidarı ele geçirdiklerini burjuvazi de bilmektedir. Büyük Ekim ve Küba devrimleri bu gerçeği göstermişti.

Açık ki, sermaye düzeni için tehlike bir önceki Sarı Yelekliler hareketinden daha büyüktü. Düzen için kaygıların artmasına yol açan, bu sefer proletaryanın geniş katmanlarının ayağa kalkması, uzlaşmacı önderliğe rağmen alt düzey sendikacıların ve işçilerin radikal düşünce ve eylemlere yönelmesi ve bu durumun bir genel grev aracılığıyla ülkeyi tam bir sınıflar savaşına sürükleme potansiyeli taşımasıydı. Sarı Yelekliler hareketi yığınsallığı ve eylemleri bakımından günümüzün direnişiyle paralellik gösterse de, işçi sınıfının bütün toplumu ayağa kaldıran katılımından yoksundu. 

Sosyalizmin güç kaybetmesi ve sermayenin emeğe saldırısı

Ocak ayından bu yana süregiden bir kararlılık içinde Fransız halkını sistemle yığınsal çatışmalara sürükleyen nedeni, sadece emeklilik yasasında yapılmak istenen emek karşıtı değişikliklerden ibaret görmemek gerekir. Emekçileri geniş bir yoğunlukta harekete geçiren neden, mücadeleyle kazanılmış sosyal haklara iktidarların 1990’lardan bu yana sermaye yararına yaptığı saldırılar. 

Sovyetler Birliği’nin kendinden kaynaklı ideo-politik nedenlerden dolayı çökmesi, bütün dünyada olduğu gibi Fransa’ya da olumsuz yansıdı. Buna Fransız Komünist Partisi’nin tarihsel hataları da eklenince, işçi sınıfının örgütlü gücü zayıfladı. Dengenin burjuvaziden yana bozulması, sosyal hakları budamak için fırsat kollayan hükümetleri zaman kaybetmeden saldırmaya sevk etti. 

Geniş bir çerçevede örülen saldırının merkezinde, daima çalışma hayatını ve emeklilik yasasını yeniden düzenleyen yasalar oldu, diyebiliriz. 1993’te Eduard Balladur’un başbakanlığındaki hükümetten bu yana istisnasız bütün iktidarlar bu sistemi reform sözcüğünün ardına gizlenerek yenilemeye uğraşıyor.  

Fransa’da halkın sosyal ve siyasal haklarının kökeni 1789 Devrimi’ne kadar gider. Fakat işçi sınıfının emeklilik de içinde olmak üzere geniş bir çerçeve de sosyal haklara sahip olması, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşti. Nazilerin işgali kırıldıktan sonra kurulan ikinci hükümetin Komünist Çalışma Bakanı Ambroise Croizat, işçilerin ve çalışan herkesin yararlandığı sosyal hakları anayasal güvenceye kavuşturdu. 1945-47 arası görev yapan komünist bakan ilk defa 1982 yılında 60’a indirilen emeklilik yaşının ön koşullarının yaratılmasının da öncüsüdür. 

Dünyada sosyalizmin güçlü, Fransa’da işçi hareketinin örgütlü olduğu yıllarda sosyal haklara saldırma cüreti gösteremeyen sermaye iktidarları, ilk saldırıyı 1993’te emeklilik yasasına yaptılar. Halk yığınsal eylemlerle karşı çıkmasına rağmen Balladur hükümeti çalışanların aleyhine üç önemli değişiklik yaptı.

Bir: Daha önce emekli olmak için, özel sektör de çalışan biri emeklilik kasasına 37,5 yıl katkı yapması gerekirken bu 40 yıla çıkarıldı. İki: Daha önce emekli maaşının tutarı çalışanın en yüksek 10 yıllık geliri üzerinden belirlenirken yeni yasayla bu 25 yıla çıkarıldı. Üç: Daha önce genel işçi ücretlerinin yükselmesine bağlı olarak değer kazanan emekli aylıkları, enflasyona endekslenerek düşürüldü. 

Çalışma hayatı ve emeklilik sistemi üzerinden işçi sınıfının kazanılmış haklarına saldırı, bundan sonra da reform kavramı etrafında düzenlenen bir bilgi kirliğiyle gündeme getirildi. 1995’te Juppé, 2003’te Fillon, 2007-2008’de Sarkozy, 2010’da Woerth, 2014’de Touraine, 2017’de Macron reformları adı altında çalışma hayatı ve emeklilik sistemi sermayenin önceliklerine göre yeniden düzenledi. Her defasında işçi sınıfı bazı hakları kaybetti. Bunlardan biri 2010 yılında emeklilik yaşının 62’e çıkarılması oldu. 

Sosyal haklara yapılan saldırılara karşı her defasında başta işçi sınıfı olmak üzere toplumsal bir direnişle karşı konuldu. Bütün Fransa tarihindeki en kitlesel gösteriler bu süreçte yapıldı. Fransa emekçilerinin neoliberal kapitalist politikalara hangi yoğunlukta karşı çıktığını göstermek için iki örnek verelim. 

Kapitalizmin 2008 krizinde işten çıkarmalara ve satın alma gücünün düşmesine (Défense de l’emploi et du pouvoir d’achat menacés par la crise financiére) karşı sendikaların çağrısıyla yapılan eylemlere 29 Ocak 2009’da 2,5 milyon, aynı yıl 19 Mart’ta ise 3 milyon insan katıldı. 2010 yılında Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Eric Woerth emeklilik yaşını büyütmek istediğinde ardarda 6 büyük kitlesel gösteri düzenlendi. (Mouvement social contre le projet de loi Woerth sur les retraites) Bu katılımın miktarı 7 Eylül’de 2 milyon 5 yüz binle 3 milyon arası, 23 Eylül’de 3 milyon, 2 Ekim’de 3 milyon, 12 Ekim’de 3,5 milyon 16 Ekim’de 3 milyon 19 Ekim’de 3,5 milyon insan katıldı8. 19 Ocak’tan bu yana süren çatışmalı eylemleri, düzenlenen 10 yürüyüşün hepsine milyonların katılımını, grevleri ve bir yıldan fazla süren Sarı Yelekliler Hareketi’ni bu resme eklediğimizde Fransa’da olan bitenleri en kızgınından bir sınıf savaşı diye adlandırabiliriz.

İktidarın yalanları ve gerçekler

Toplumsal ilişkilerin güç dolayımıyla kurulduğu sınıflı toplumlarda, sunulan bilgiler tarafsız değildirler. Toplumsal ilişkiler eşitsizlik üzerine kurulduğu için bilgi biçimleri doğrudan bir ideolojik amaç taşımasa bile sonuçta bir toplumsal sınıf/katman yararına etki yaratır. Felsefe, iktisat, tarih, siyaset kuramları bu gerçeği yansıtırlar. Bu nedenle her bilgi biçimi yarar gözetilerek bir toplumsal sınıf tarafından sunulur ya da desteklenir. Toplumsal yaşamı düzenleyen devletin sunduğu bilgiler sınıflı toplumda üretim araçlarını elinde bulunduran sınıfın yararına göre düzenlenir. Bu düzenleme “ulusun ve devletin esenliği” örtüsü altında gizlenir. 

İlk günden bu yana emeklilik sistemine ilişkin devlet katından topluma sunulan bilgi, gerçekleri gizleyen ve sermayenin yararını gözeten bir kurguya sahip. Bu kurgu, çarpıtılmış bilgilerin ürettiği bazı yalanlara dayanıyor. Emeklilik yaşını artırmak için hükümetin kamuoyuna açıkladığı bilgilerden biri, emeklilik sisteminin sürekli açık verdiği ve bu açığın büyüyerek devlet bütçesi için taşınamaz bir yük oluşturduğu... Hükümetin hazırladığı yeni sisteme göre, bu açığın kapanması için işçilerin 2 yıl daha çalışması lazım. Devlet başkanı, başbakan, bakanlar ve sermayenin kitle iletişim araçları bu bilgiyi başbakanlığa bağlı “Emeklileri Yönlendirme Kurumu”nun (Conseil d’orientation des retraites) yayınladığı 2022 raporuna dayandırıyorlar. Emeklilik sistemi, önce kapitalizmin 2008 krizinden daha sonra Covid salgınından dolayı zaman zaman açık verse de 2021 yılından itibaren fazla vermektedir. 2021 yılında 900 milyon Avro fazla veren sistem, 2022 yılında 3,2 milyar Avro fazla verdi.9 Emeklilik Konseyi Başkanı Pierre Louis Bras, 20 Ocak 2023’te milletvekillerine yaptığı bir sunumda hükümetin, kendi tasarısına uygun olarak kurumun verdiği bilgileri yanlış kullandığını, emeklilik harcamalarının nispeten kontrol edildiğini ve zamanla bu harcamaların azalacağını açıkladı.10

Çarpıtılmış bilginin bir diğer ayağı “daha uzun yaşıyoruz, daha uzun çalışmalıyız”. Eğer 64 yaşında emekli olma tasarısı yürürlüğe girerse, bir işçinin bu sistemden tam yararlanabilmesi için aralıksız 43 yıl çalışması gerek. Bu durumda zaten yoksulların üçte biri emekliliğini görmeden ölmüş olacak. Bu oran zenginlerde yüzde 6. Kaldı ki, zenginler yaşlandıklarında emekli aylığına muhtaç değil. 

Fransa’da sağlıklı bir yaşam beklentisi erkekler için 64 kadınlar için 65. Çoğunlukla zor ve sağlığa elverişli olmayan koşullarda çalışan yoksulların yaşam süresi zenginlere göre 13 yıl daha az. Zengin ve yoksul yaşam karşısında eşit olmadığı gibi, ölüm karşısında da eşitlikten uzak.

Emeklilik yaş ve maaşının bir diğer yakıcı boyutu, işçi kadınlarla ilgili. Kadınlar Fransa’da erkeklere göre yüzde 40 oranında daha düşük maaş alıyor. Bunun birden fazla nedeni bulunuyor. En önemlilerini çocukların bakımından dolayı kadınların çalışma yaşamlarının kesintiye uğraması ya da tam zamanlı olmayan işlerde çalışması ve işçi kadınların genellikle düşük ücretli işler bulabilmesi olarak açıklayabiliriz.11

Yeni emeklilik yasasından kim memnun?

Politikanın tarihsel olarak ekonomiyle ayrılmaz bir bütün oluşturduğu çağımızın temel bir bilgisidir. Bu bilgi, bilimsel bir temele kavuştuğundan bu yana, siyasal çatışmaların kökeninde ekonomik çıkarların bulunduğunu gösteriyor. 

Fransa’da emeklilik sistemi etrafında kristalize olan çatışma, temel olarak üretim araçlarından yoksun bırakılmış ve emeğinden başka hayata tutunma gücü olmayan yoksullarla, üretim araçlarının sahipliğini elinde bulunduran sınıf arasındadır. Çalışma koşullarını ve emeklilik sistemini yeniden düzenleme isteği burjuvaziden geliyor. İktidarın bütün gerekçeleri bu yalın gerçeği örtme amaçlıdır. Bütçenin denkleştirilmesi, Fransa’nın geleceği, ulusun çıkarları demagojiden öte bir şey değil. Yıllardır işçi sınıfının sosyal hakları elinden birer birer alınıp yoksullaştırılırken, kapitalistler servetini büyütmekteler. 

Fransa’nın en büyük patron sendikası olan Médef’in (Mouvement des entreprise de France) başı Geoffroy Roux Bézieux, dünyaca ünlü Le Monde gazetesinin yorumuna göre, halkın tepkisinin artacağından çekindiği için açıktan söylemese de tasarıdan oldukça memnun: Alınan kararlar önemli ve genel olarak tatmin edicidir. Emeklilik yaşının büyütülmesi maliyet ödemelerimizin dengeye kavuşmasına katkıda bulunacaktır”.12

Bu sözlerle memnuniyetini belirten patron sendikasının başı, yine de tasarının yaşlıların istihdamını öngören maddesinin kendileri için yaratacağı sorunlara değinmeden edemedi. Yine küçük ve orta ölçekli işletmelerin içinde yer aldığı konfederasyonun (CPME- Confedération des petites et moyennes entreprise) Yardımcı Başkanı Eric Cevée de tercihlerinin 65 olmasına rağmen tasarıdan hoşnut.

Zenginliğin bölüşümü ve yoksulluğun acı gerçeği

Kapitalist sistem, doğasına uygun olarak, zenginliğin eşitsiz dağılımından kaynaklanan sosyal kutuplaşmayı sürekli büyütür. Bu kutuplaşmayı ülkeler ve sınıflar arasında olarak iki başlık altında ele almak mümkün. Ülkeler arasındaki kutuplaşma, kapitalist metropol ülkelere, politik ve ekonomik olarak sömürgecilik ilişkileriyle güdümlenmiş olan ülkelerden servet transferi nedeniyle ortaya çıkıyor. “Centre de recherche appliquée de l’ecole norvégienne” adlı bağımsız kuruluşun verdiği nesnel bilgiyle 2012 yılında yoksul ülkelerden zenginlere akan servet 2 trilyon dolar. 1980’den 2012’e kadarki tutarı da 16,3 trilyon dolar. 1  Sömürgecilik yoluyla transfer edilen bu muazzam servet, yoksul ülkelerde yaşayan milyarlarca insanın açlık ve sefaletinin nedenidir.

İkinci kutuplaşma, bütün sınıflı toplumlarda sermaye sınıfıyla emekçiler arasında yaşanıyor. Ülkeler arası eşitsizliğe sömürgecilik yol açarken, sınıflar arasındaki eşitsizliğin kökeni özel mülkiyettir. Üretim araçlarına sahip bir avuç kapitalist, odağında devletin olduğu düzenlemelerle, toplumsal zenginliğin büyük kısmına sahip oluyor. 

Fransa, kapitalizmin ilk egemen olduğu ülkelerden biri olarak, yoksullarla zenginlerin arasındaki gelir farkının uçurumlar düzeyinde olduğu bir ülkedir. 2022’deki 3 trilyon 140 milyar dolar Gayri Safi Yurt İçi Hasılası’yla dünyanın yedinci, Avrupa Birliği’nin ikinci büyük ekonomisine sahip olan Fransa’da emek yoluyla yaratılan zenginliğe bir avuç oligark sahip. Korona salgını ve Ukrayna savaşının yarattığı gaz, petrol, yiyecek krizi ve silah satışından da yararlanan bu oligarklar servetini katladı. 

Her iki krizde en zengin 10 kişinin artan serveti 189 milyar Avro. Fransa’da bugün en zengin  42 kapitalistin sahip olduğu toplam servet 544,5 milyar Avro, en zengin 10 kişinin ise 435,4 milyar Avrodur. Bu en zenginlerin en zengini olan ve şimdilerde dünyanın da en zengini olan Bernard Arnault’un serveti, 20 milyon Fransızın sahip olduğu toplam zenginliğe eşit.13 

Birkaç kişinin elinde toplanmış bu servete rağmen devlet her yıl, kamu bütçesinden bu ultra zenginlerin şirketlerine 157 milyar Avro yardım ve 15 milyar Avro vergi indirimi kolaylığı sağlıyor. Buna rağmen ülkede vergiden her yıl 80 milyar Avro vergi kaçırılmakta. 

İktidarın her gün bir propaganda seliyle gündeme getirdiği sözüm ona emeklilik sisteminin açığı ise, (o da ileri yıllar için, kuşkulu bir öngörü) 12 milyar Avro. Yapılan hesaplamalarda eğer bu bir avuç multimilyarderin servetinin yüzde 2’si vergi yoluyla alınsa, öngörülen açık kapanıyor, yüzde 3’ü ise bütün yoksullar için asgari ücret olan 1200 Avro geliri garanti ediyor. 

Fransa’da yoksulluk 1200 Avrodan az geliri olanları kapsıyor. Buna göre 9,2 milyon insan yoksul ve çoğunluğu kadın. Bu sayıya istatistiklerin dışında kalan 1,6 milyon insanı eklemek lazım. Yoksulluk oranı, Fransa’nın uzun sömürgecilik tarihinde zor yoluyla ilhak ettiği deniz aşırı yerlerde daha da yüksek. Yoksulların yarısı 885 euro veya daha az bir gelirle yaşıyor. Yoksulluğa en fazla işçi sınıfı arasında rastlanıyor. Uzun vadede bile yoksulluk çemberi kırılamıyor, her beş yoksuldan biri ömür boyu yoksul kalıyor. 2 milyon insan derin bir yoksulluk içinde yaşamaya çalışıyor, bunların 300 bini yaşayacakları sürekli bir konuttan yoksun (SDF-Sans Domicile Fixe). 7 milyon Fransız da yoksulluktan dolayı devlet ve sivil toplum kuruluşlarından gıda yardımı almaktadır.14

Cumhuriyetin oligarşik ve antidemokratik niteliği

Fransa, anayasaya göre, bir cumhuriyet. Bu cumhuriyet, sözüm ona köklü demokratik gelenekleri olan bir demokrasiye sahip diye bilinir. Bu, gerçeği yansıtan bir tanımlama değil. Dışarıda emperyalist karakterini hep sürdüren cumhuriyet, içerde bir avuç servet sahibinin oligarşik diktatörlüğüdür. Oligarşi siyasal iktidarın küçük bir azınlığın elinde olduğu rejimdir. Gerçekte Fransa’yı yönetenler, bütün medyayı, bankaları, sigorta şirketlerini ticareti kontrol eden bir avuç multimilyarder. Seçimler ve temsil yoluyla kendisine meşruiyet sağlayan “demokrasi” gerçekte bir avuç oligarkın çoğunluğun üzerindeki egemenliği. 

Demokrasiyi ilke olarak halkın karar verdiği sistem olarak betimleyebiliriz. Örneğin Paris Komününde bütün kararlar ve onları uygulamayla görevli olanlar halk tarafından seçilir ve halk memnun olmadığı zaman görevden alınırdı.

Fransa Cumhuriyeti, Paris Komünü hariç hiçbir zaman halkın kendi kendini yönettiği bir demokratik sistem inşa etmedi. Monarşinin yerini alan cumhuriyete, halk demokratik bir karakter kazandırmak istediğinde, cumhuriyetin en önemli figürü Jakobenler yenildikten sonra Fransa’yı yöneten direktuvarın 5 üyesinden biri ve bütün tarihçilerin hem fikir olduğu, Napoléon Bonaparte’ın darbesinin hazırlayıcısı Joseph de Sieyés, halkın kendisini doğrudan değil temsilciler aracılığıyla ifade edeceğini ama yasaların yapımında halkın seçtiği temsilcilerin karar verici olamayacağını şu sözlerle belirtti: “Halk sadece temsilcileri aracılığıyla konuşabilir ve davranabilir”. Temsilciler kanun yapmayı kendileri kabul etmemelidir; onların bunu yapacak özelliği yok. Eğer iradelerini dayatırlarsa, Fransa temsili bir devlet olmaktan çıkar; demokratik bir devlet olur.15

Okuyucu Sieyés’in görüşünü “234 yıl önceye ait” diye bir anlamda hoş görebilir. Halkın yasaların yapılmasında inisiyatif alması 14 Aralık 2017’de Fransız senatosu tarafından bir kez daha reddedildi:Yurttaşların yasa yapma ve değiştirme hakkı yoktur. Onların temsilcisi olan biz milletvekilleri, biz temsilciler, yasa yapma inisiyatifi ve tekeline sahibiz.16

Açıklandığı günden bu yana milyonların eylemleriyle karşı çıktığı, bütün kamuoyu araştırmalarında nüfusun çoğunluğunun geri çekilmesini istediği bir yasayı, bırakalım bir referandumla halkın oyuna sunmayı, parlamentodan kaçırıp “49/3”e dayanarak yasalaştıran cumhuriyet demokratik değil, azınlığın diktatörlüğüdür. 

Unutmayalım: Fransız Cumhuriyeti onu demokratikleştiren Paris emekçilerinin mezarıdır da. Bu mezarda sadece 40 bin Komünar gömülüdür.  

Türkiye sol ve sosyalist hareketlerinin, Fransa Cumhuriyeti’yle karşılaştırılamayacak kadar daha gerici olan Türkiye Cumhuriyeti’ni, bütün tarihi katliam yapmakla geçmiş burjuvazinin peşine takılarak demokratikleştirmeye çalıştığı bu günlerde, Cumhuriyet ya işçi sınıfının Sosyalist Cumhuriyeti’dir ya da onun mezarı. 

AHMET GÜNEŞ / SOL-Görüş


  • 1.August Blanqui, Seçme Yazılar, Çev.: Vedat Günyol. Birinci Baskı, s. 78.
  • 2.Bu bilgilerin derlendiği kaynaklar: Elabe Etude&Sondage; Cluster 17; Harris İnteractive Sondag; İfop İnstitu d’Etude Opinion et Marketing.
  • 3.İnstitu National de la statistique et dés études économiques.
  • 4.Révolution Permanente L’Intersyndicale, entre absence de détermination et recherhe de compromis İmpossible.
  • 5.TF 1 Info Mettre a genoux l’economie française? Hors de question 7 Mars 2023.
  • 6.Bataille des retraites. Du moment Berger au moment pré révolutionnaire. 19 Mars.
  • 7.İlyes Ramadani, Le coup de force de Macron, Mediapart 17 Mars 2023.
  • 8.Liste des rassemblements les plus importants en France.
  • 9.Conseil d’orientation des retraites.
  • 10.L’insoumission retraites, Macron recadré par le président du conseil d’orientation des retraites.
  • 11.Bu bilgiler OXFAM’dan alınmıştır. Reform des retraites: Une reform injuste, inutile, im populaire.
  • 12.Le monde retraites, satisfait de la reforme, le patronat opposé a la mise en place d’un << index senior>>.
  • 13.Oxfam , Réform de retraites. Une réform injuste, inutile, in populaire.
  • 14.Oxfam,état des lieux de la pauvreté en France 2 Novembre 2022.
  • 15.Joseph de Sieyés, Discours du 7 septembre 1789.
  • 16.Philippe Bas, rapporteur de la commision des loi du Senat, 14 décembre 2017.

Nazilerden NATO'ya süren gelenek (OGÜN ERATALAY-SOL/Özel)

 ABD tarafından kurulan NATO, bünyesine aldığı üst düzey Nazi komutanlarla, sıfırdan kurduğu Batı Almanya ordusu ve istihbarat teşkilatıyla asıl düşmanın sosyalizm olduğunu hep açık etti.

Her orduda olduğu gibi Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde yapılacak her türlü işleme ait bir sahra talimatnamesi vardır. Bu evrak hangi silahın nasıl kullanılacağı, askerî harekâtın nasıl yapılacağı, esirlerin nasıl sorgulanacağına kadar pek çok ayrıntılı bilgiyi içerir. Doğrudan ABD Silahlı Kuvvetleri Field Manual denilen evrakın tercümesine dayanan bu metinler NATO ülkelerinde standart uygulamadır. Sahra Talimatnamesi 6-27 madde 3.56’yı gelin okuyalım:

  • Esir edilen düşman personeli rütbe veya hizmet branşı, cinsiyet veya ulusuna göre ayrılıp izole edilebilir. Aynı zamanda benzer bir ayrım eğer aralarında firariler, siviller veya siyasi endoktrinizasyon personeli varsa da yapılabilir…

Aşağıdaki metin ise 6 Haziran 1941’de Alman Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı (Oberkommando der Wehrmacht) tarafından yayınlanan Kommissarbefehl (Komiser emri) metnindendir:

  • Siyasi komiserler düşman ordusunda özel rütbe işaretleriyle fark edilebilecek kişilerdir…Bu kişiler diğer savaş esirlerinden derhal ayrılmalıdır. Esir edilen savaş esirlerini etkilememeleri için bu elzemdir. Bu kişiler asker olarak değerlendirilmeyecektir, uluslararası yasaların savaş esirleri için tanımladığı kurallar onlar için geçerli değildir. Bu kişiler ayrıldıktan sonra derhal tasfiye edilecektir.

1941 yılındaki Barbarossa Harekâtıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’ni (SSCB) işgal eden Naziler bu emirle esir ettikleri Kızıl Ordu askerleri arasındaki siyasi komiserleri sorgusuz sualsiz infaz etmiştir. ABD eliyle kaleme alınmış olan sahra talimatnamesinin de aynı bakış açısına sahip olması dikkat çekicidir. 

ABD açısından, Nazilere düşmanlıktan işbirliğine geçiş sırasında kimi aşamalardan bahsedebiliriz. Savaşın bitmesinin ardından ABD’nin Almanlarla beraber Sovyetlere saldırmasını öneren ABD’li General George Patton, Normandiya Çıkarması öncesinde 3. Ordu birliklerine verdiği bol küfürlü söylev sırasında Naziler hakkında şunları söylemektedir:

Bu savaşı kazanacağız, ancak yalnızca savaşarak ve Almanlara onlardan daha cesur olduğumuzu göstererek kazanacağız. Bu piçleri sadece vurmakla kalmayacağız, onların bağırsaklarını deşip, tanklarımızın paletlerini yağlayacağız.

Benzer bir durum savaşın Avrupa Cephesinde Aralık-Ocak aylarında yaşandı. Belçika sınırları içindeki Malmedy’de Joachim Peiper komutasındaki 1. Waffen-SS Panzer Tümeni Leibstandarte SS Adolf Hitler esir aldığı yüzlerce Amerikan esirini yerinde infaz etti. Bu haberin duyulması üzerine yine Patton komutasındaki 11. Zırhlı Tümene bağlı ABD birlikleri Bulge Muharebesi sırasında esir aldıkları 80 Alman askerini Chenogne Belçika’da katletti.

Almanya’nın savaşın ardından cezalandırılmasına yönelik stratejiler ilk dönemde egemen oldu, işgal altındaki Alman topraklarında bulunan savaş esirlerine yiyecek ve barınma olanağı tanınmadı. Çıplak araziler dikenli telle çevrildi ve hiçbir temel ihtiyacı sağlanmayan Alman askerler salgın hastalık, açlık ve açık iklim koşullarına maruz kalma sebebiyle kitlesel olarak öldürüldü. Sivil halkın da akıbeti farklı olmadı, Almanlar özellikle aç bırakıldı ve Nazi iktidarının tüm sorumluluğu ayırt etmeksizin nüfusun bütününe kesildi. 1947 yılına kadar süren bu dönemde ölen sivillerin, hasta, yaşlı ve çocukların kaydı tutulmadı.

Naziler NATO görevine

ABD emperyalizmi savaşın sonrasında karşı karşıya kaldığı Sovyet gerçeği ve onun da ötesinde pek çok Avrupa ülkesinde kurulan işçi iktidarlarına karşı harekete geçti. Kurulan NATO ittifakı bu anlamda Marshall Planı gibi bütünlüklü bir stratejinin parçasıdır. Bu strateji gereğince özellikle Batı Almanya kritik bir öneme kavuştu.

Geçmişindeki Nazi dönemi hızlı şekilde unutulan Batı Almanya’da çok bariz birkaç isim dışında genel olarak Nazi döneminde görev yapmış devlet kadroları ve ordudaki üst düzey subaylar hem yeni ordunun kurulması hem de NATO bünyesinde örgütlenmek üzere göreve çağrıldı. Savaşın ardından SSCB ve uluslararası kamuoyunun baskısıyla uygulanan Nazilerden arındırma siyaseti terk edildi ve adeta adı konulmamış bir unutma süreci işletildi.

Kurulan örgütlerden belki de en dikkat çekici olanı Gehlen örgütüdür. 1946 yılında ABD tarafından Almanya’da istihbarat elde etmek için kurulan örgüt 1956 yılında Batı Almanya İstihbarat Teşkilatı’na evrilecektir. Kurumun başında savaş sırasında Doğu Cephesinde askerî istihbarat toplayan Nazi komutanı Richard Gehlen bulunuyordu. Bu kurum içinde yüzlerce eski Gestapo ve SS subayı çalıştı. Toplama kamplarında binlerce kişiyi öldüren Adolf Eichmann’ın yardımcısı Alois Brunner, SS Binbaşı Emil Augsburg, günlükleri yayınlanan Anne Frank’ı yakalayarak ölümüne yol açan Karl Silberbauer gibi isimler geçmişlerine sünger çekilerek emperyalizmin çıkarları adına kullanıldı.

Batı Almanya ordu ve istihbarat teşkilatlarının kurulmasıyla paralel şekilde Nazi komutanlar NATO bünyesinde önemli konumlara getirildi, emperyalizme küresel anlamda hizmet etmelerinin önü açıldı. Bu isimlerden öne çıkanı Hans Speidel (1897-1984) oldu. Savaşın ardından Konrad Adenauer Hükümetine askerî danışmanlık yaptı, Almanya’nın yeniden silahlandırılmasını savundu, Bundeswehr adı verilen yeni ordunun kurulmasına öncülük etti. Batı Almanya 1955 yılında NATO’ya alındıktan sonra 1957-1963 arasında NATO Avrupa Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini yaptı. Bu resmî görevlerinin dışında eski SS üyeleriyle sürekli irtibatlı oldu, kurduğu şebekeyle Doğu Almanya’daki işçi iktidarına karşı sabotaj eylemlerini koordine etti.

Speidel tekil bir örnek değildir. Nazi komutanı Adolf Heusinger (1897-1982), Günter Kießling (1925-2009), Günter Luther (1922-1997), Hans-Joachim Mack (1928-2008), Albrecht Obermaier (1912-2004) ve Ferdinand Maria von Senger und Etterlin (1923-1987) gibi sayısız isim geçmişlerindeki “başarılı” Nazi faaliyetleri nedeniyle emperyalizm tarafından tercih edildi ve üst düzey NATO görevlerinde komuta kademelerinde bulundular.

Günümüzde Ukrayna-Rusya Savaşı’nda Ukrayna Ordusu’nda artık sık rastlanan bir durum olan Nazi dönemi referanslı sembol, nişan veya birlik amblemlerinin kullanılması bu açıdan rastlantı değildir. Gelenek bu anlamda sürmektedir, emperyalizm sadece kendi çıkarını kollamakta ve bu doğrultuda bir ajanda işletmektedir. Bu ajandanın dışındaki gündemler kendini sosyalizme karşı kurmuş halk düşmanı NATO için önemsiz birer ayrıntı haline gelmektedir.

Rommel efsanesi

Batı medyası ve Hollywood tarafından yeniden yazılan tarihin önemli isimlerinden birisi de Nazi generali Erwin Rommel’dir (1891-1944). Kuzey Afrika’daki özellikle zırhlı muharebelerdeki başarılarından ötürü “Çöl tilkisi” lakabı takılan komutan emperyalizmin revizyonist tarih aktarımı için kritik bir isim olmuştur. Rommel, Hitler’e suikast girişimine dahil olduğu için yakalanmış ancak Nazi Almanyası için önemine istinaden intihar etmesine izin verilmiş, resmî törenle defnedilmiştir.

Anlatılanların aksine tüm günahları ifşa edilmiş Nazizmle hiçbir derdi olmayan, iddia edilenin aksine cephede savaş suçları işlenmesine izin vermiş bir komutandır. Emperyalizmin Batı Almanya’yı komünizm tehlikesine karşı yeniden inşa edip silahlandırmaya giriştiği dönemde “iyi Alman” komutanlara örnek olarak sembolleştirilmiştir. “Temiz” bir Alman ordusunun kurulması için ideolojik figür olarak kullanılmıştır.  Yakın döneme kadar adı çeşitli Bundeswehr kışlalarına verilmiştir. 



     OGÜN ERATALAY-SOL/Özel 

Washington sızıntıların yarattığı hasarla başa çıkmaya çalışıyor: 'ABD güvenilmezliğini tekrar kanıtladı' - (SOL-Çeviri)

 Foreign Policy, Pentagon sızıntılarını hafife almaya çalışan Washington’ın ifşaların yarattığı güven kaybıyla başa çıkmaya çalıştığını belirtiyor.

Çevirenin notu: Mart ayı içerisinde Discord ve 4chan gibi platformlarda ortaya çıkan ve sonrasında tüm sosyal medya mecralarında yayılan Pentagon sızıntılarının etkisi ABD’de tartışılmaya devam ediyor. Washington yönetimi, sızıntıların yarattığı hasarı kontrol altında tutmaya çalışırken; hiç kuşkusuz ABD’nin karşı karşıya kaldığı en büyük zorluklardan biri “yakın müttefik” olarak adlandırılan ülkeleri izlediğinin ortaya çıkması oldu. Sızıntıların boyutları halen tam olarak tahmin edilemiyor; sona erip ermeyecekleri veya başka kaynaklardan gizli belgelerin ortaya saçılıp saçılmayacağı da bilinemiyor. 

Foreign Policy’de Jack Detsch ve Robbie Gramer kaleme aldığı analizde, ABD’de son yıllarda artan gizli belge sızıntılarının ülkenin istihbarat bilgilerini saklı tutma konusundaki beceriksizliğini tekrar gözler önüne serdiği belirtiliyor. ABD ve Ukrayna’nın resmi açıklamalarında en çok dikkat çeken detaysa sızıntıları itibarsızlaştırma çabası oldu. Uzmanlar, sızıntıların Rusya-Ukrayna savaşına ve Ukrayna’nın beklenen karşı saldırısına büyük bir etkisinin olması beklemediklerini ifade ediyor. 

Öte yandan Foreign Policy dergisine konuşan uzmanlar ve yetkililer, sızıntılara “iyi tarafından bakmaya” özen gösteriyor: Sızıntıların Rusya’yı da zayıflattığını ileri sürüyorlar. ABD’nin en çok korunan binasından (Pentagon) çıkan belgelerin, ABD’ye olduğu kadar Rusya’ya zarar vereceğini iddia etmelerinin sebebiyse en az bir belgenin (Rus ve Ukrayna kayıplarının yaklaşık olarak tahmin edildiği rapor) üzerinde oynamalar yapıldığı kanısı oldu. Özellikle Rus Telegram kanallarında bolca paylaşılan görüntüyle, aslı olduğu belirtilen belge karşılaştırıldığında Rusya ve Ukrayna'nın kayıplarında oynamalar yapılmış olma olasılığı yüksek. Ancak diğer belgelerin gerçekliği, her ne kadar ilgili ülkelerden tersine açıklamaları olsa da tartışılmıyor

Kaçıran okuyucularımız, Pazartesi günü yayımladığımız Pentagon sızıntıları hakkındaki haberimize göz atabilir. ABD’nin üzerini kapatmaya çalıştığı, ancak gerçekliğini pek de reddedemediği sızıntıların detaylarını soL okuyucularına ulaştırmaya devam edeceğiz.

Çeviren: Bahadır Batur

Biden yönetimi ve Ukraynalı yetkililer, Rusya'nın Ukrayna'yı tam ölçekli işgalinin üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçmiş, Washington ve Kiev ile diğer ABD müttefikleri arasındaki olası bir güven kırılması yaşanması korkusunun arttığı bir ortamda; geçen hafta sonunda, ayrıntılı şekilde Ukrayna'nın azalan mühimmatının ve askeri manevralarının detaylarını barındırdığı ifade edilen ve gizli olduğu iddia edilen büyük boyutta ABD askeri dökümanın sızdığını fark ettikten sonra hasar tespit moduna geçiş yaptı.

Ukrayna'daki savaşla ilgili olduğu ifade edilen gizli belgeler ile İsrail içerisindeki siyasi kriz sırasında ülkenin istihbarat servisleri arasındaki iç görüşmeleri de içeren sızıntılar, Washington'un ulusal güvenlik teşkilatı ve yurtdışındaki ABD müttefikleri arasında şok dalgalarına neden oldu. Uzmanlar ve yetkililer, sızıntıların ABD'nin gizli istihbaratı saklı tutma konusundaki güvenlik açıklarını ortaya koyduğunu belirtirken, aynı zamanda da devam eden savaşta hem Rusya'nın hem de Ukrayna'nın eksikliklerine işaret ettiğini söyledi.


Foreign Policy
, sızan belgelerin doğruluğunu bağımsız olarak doğrulayamazken, üst düzey ABD yetkilileri sızıntıları ciddiye aldı ve geniş kapsamlı soruşturmalar başlatıldı. ABD Savunma Bakanlığı Pazar günü geç saatlerde yaptığı açıklamada, Mart ayında şifreli Discord sunucularında yayımlanmaya başlayan gizli belgeleri incelemeye ve değerlendirmeye devam ettiklerini, ifşaatların soruşturulmasına ABD Adalet Bakanlığı'nın öncülük ettiğini bildirdi. Sızıntılar arasında, askeri kurmaylar tarafından hazırlanmış gibi görünen, özellikle Ukrayna’nın envanterlerindeki Sovyet ve Rus yapımı hava savunma mühimmatlarındaki kritik eksikliklerin ve Ukrayna'nın doğusundaki Bahmut çevresinde aylarca süren ezici yıpratma savaşından sonra Ukrayna'nın en güçlü birimlerinden bazılarının tükendiğinin ayrıntılarını barındıran belgeler bulunuyor. 

Pentagon'un Basın Sözcüsü Yardımcısı Sabrina Singh,Savunma Bakanlığı, sosyal medya sitelerinde dolaşan, hassas ve yüksek derecede gizli materyaller içerdiği anlaşılan fotoğraflanmış belgelerin geçerliliğini incelemeye ve değerlendirmeye devam ediyor. Bu fotoğraflanmış belgelerin ABD ulusal güvenliği ile müttefiklerimiz ve ortaklarımız üzerindeki etkisini değerlendirmeye odaklanan kurumlar arası bir çaba başlatıldı açıklamasında bulundu.

Savunma Bakanı'nın halkla ilişkilerden sorumlu yardımcısı Chris Meagher, ABD'li yetkililerin hâlâ sızıntıların boyutunu ve kapsamını anlamaya çalıştığını söyledi. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ifşa hakkında ilk olarak Perşembe günü bilgilendirilirken, Cuma günü üst düzey Pentagon yetkilileriyle konu hakkında toplantılar düzenlemeye başladı.

Uzmanlar, sızıntıları, Edward Snowden'ın yaklaşık on yıl önce Ulusal Güvenlik Teşkilatı'nın [NSA] gözetleme programlarını ifşa eden yüksek derecede gizli belgeleri yayımlamasından bu yana, potansiyel olarak ABD'nin ulusal güvenliğine en çok zarar veren ifşa olarak tanımladılar. Sızıntılar, ABD'nin Ukrayna kuvvetlerini eğitme çabasını; NATO standardı 155 mm topçu sistemleri ile Kiev'in 2022 yazında ve sonbaharında Rus hatlarına karşı muazzam bir etki yaratmasını sağlayan HIMARS olarak da bilinen hassas güdümlü Yüksek Hareketli Topçu Roket Sistemleri gibi ABD tarafından sağlanan sistemler için ateş oranları hakkında ayrıntılar barındırıyor gibi görünüyor.

Avrupalı eski yöneticiler, sızıntıların, aylarca süren yapay bir çıkmazdan sonra Ukrayna kuvvetlerinin çok beklediği bahar taarruzu da dahil olmak üzere, Ukrayna'nın askeri planlarını hemen etkilemeyeceğine inanıyor.

Aralık ayına kadar Letonya Savunma Bakanı görevini yürüten ve şu anda Riga merkezli bir düşünce kuruluşu olan Kuzey Avrupa Politika Merkezi'nin [Northern Europe Policy Centre] başkanı olan Artis Pabriks,Ukrayna'nın bazı askeri perspektiflerini etkileyebilir, ancak çok fazla değil. Sonuçta, saldırı ve savunma savaşında belli bir mantık bulunuyor; tarafların ne olabileceğini az çok hesaplama imkânı olduğunu düşünüyorum yorumunda bulundu.

Sızıntılardan kimin sorumlu olduğu hemen belirlenemese de Rus kayıplarını büyük ölçüde azaltan, Ukrayna kuvvetleri arasında çok sayıda zayiat gösteren Rusça Telegram kanallarında paylaşılan sızıntıların görüntülerinin oynanmış olabileceği ifade ediliyor. Belgelerin halka açık şekilde internette nasıl paylaşıldığı netlik kazanmasa da fotoğraflanan belgelerin büyük bir kısmının çıktısının alındığı ve katlanmış gibi göründüğü ortada.

ABD’nin eski Avrupa ve NATO'dan Sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Jim Townsend, Savaş planlarını ele geçirmişler gibi durmuyor, anlıyor musunuz? Şubat ayındaki duruma dayalı istatistikleri barındırıyorlar. Bunlar hâlâ kullanılabilir durumda olabilir de olmayabilirler de. Bu sızıntı, yönetimi hem savunma sistemleri hem de füzeler için daha fazla hava savunma desteği göndermesi sağlamaya teşvik ederse, ne harikagörüşünü paylaştı.

Biden yönetimi, 2023'ün ilk iki ayını ABD'nin Kiev'e taahhüt ettiği Abrams tankları ve Patriot savunma sistemleri de dahil olmak üzere büyük kapsamlı teçhizatların Ukrayna'ya teslimatını hızlandırmaya çalışarak geçirdi. Ukrayna birliklerinden ilk tugay Patriot sistemiyle ilgili eğitimi geçen ayın sonlarında tamamlarken, kuşatılmış haldeki hava savunmasını rahatlatmaya yardımcı olacak füze bataryalarının yakında Ukrayna’ya teslim edilmesi bekleniyor.

Ancak ABD envanterinin erimesiyle birlikte, Patriot ve HIMARS sistemleri için daha fazla cephane de dahil olmak üzere, ABD'nin geçen hafta Ukrayna'ya 2,6 milyar dolarlık bir paket halinde açıkladığı askeri yardımın büyük bir kısmının, denizaşırı teslimattan önce ABD’li savunma yüklenicileri tarafından üretilmesi gerekecek.

Ukrayna hükümetiyse Pazartesi gününden itibaren sızıntıları küçümsemek ve itibarsızlaştırmak için harekete geçti. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'nin üst düzey danışmanlarından Mihail Podolyak, belgelerin "büyük oranda uydurma malumata dayandığını" ve Ukrayna'nın gerçek askeri planlarıyla hiçbir ilgisi olmadığını dile getirdi. ABD ordusu ise Almanya'nın Wiesbaden kentindeki bir ABD üssünde Ukraynalı yetkililerinin baharda yapılacak karşı saldırı için savaş taktiklerini planlamalarına yardım ediyor.

Ukraynalı milletvekili Oleksiy Gonçarenko yaptığımız telefon görüşmesinde, “Evet, yeni tugaylar hazırlanıyor, gizli değil. Sızıntılardan önce Rusların bunun hakkında muhtemelen bilmedikleri ne vardı? Hiçbir şey” dedi. Gonçarenko, sızıntıların Ukrayna parlamentosu Verhovna Rada'daki görüşmelerde çoğunlukla önemsenmediğini belirterek, “Ülke içinde kimse gerçekten bundan bahsetmiyor. Parlamento’da tartışılmadı bile” ifadelerini kullandı.

Yine de sızıntılar, ABD müttefiklerinin Washington'un sır saklama becerisine olan güveni zedeleyebilir. Ulusal güvenlik topluluğu, 2020'deki büyük SolarWinds siber saldırısının etkisiyle hâlâ sarsılmış durumda. Bu saldırıda, Rus hackerlar güçlü şekilde korunan federal kurumların bilgisayar sistemlerine sızmıştı. Ayrıca belgeler, ABD'nin Ukraynalı üst düzey yetkilileri dinleme çabalarına işaret etmekte olup, Washington ve Kiev arasındaki güveni zedeleyebilir.

Trump yönetimi altındaki eski Savunma Bakan Yardımcı ve bir dönem CIA’de paramiliter subayı olan görev yapan Mick Mulroy şunları söyledi:[Bu sızıntılar] düşmanlarımıza ne bildiğimizi düşündüğümüzü ve bunu nasıl bildiğimizi gösterebilir. Bu, kaynaklarımızın yakalanmalarına ve öldürülmelerine neden olabilir. Müttefiklerimize onlar hakkında istihbarat topluyor olabileceğimizi gösteriyor. Bu da önemli diplomatik sorunlara yol açabilir.

Yaşanan bu olay, 2015’te Çinli olduklarından şüphelenilen köstebekler tarafından 2015 yılında ABD Personel Yönetimi Ofisi'nin hacklenmesi, Snowden’ın NSA sızıntıları ve 2010'da yüz binlerce gizli ABD askeri ve diplomatik belgenin WikiLeaks tarafından yayınlanmasının ardından ABD hükümeti verilerinin en büyük ihlali olarak kabul edildi.

Eski bir ABD diplomatı ve Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilisi olan Brett Bruen, son sızıntıların muhtemelen “ABD’nin müttefiklerinin Washington ile daha az bilgi paylaşımında bulunmaları” anlamına geleceğini belirterek, “Önemli hassas istihbaratın korunmasında güvenilmez olduğumuzu tekrar ve tekrar kanıtladık” yorumunda bulundu.

Sızdırılan belgeler ve Rus sosyal medya kanallarında paylaşılan üzerinde oynanmış sürümlerinin Washington ve müttefikleri için yıkıcı bir karşı istihbarat başarısızlığından başka mümkün görünen tek olumlu yanı, aynı zamanda savaştaki Rus kayıplarının boyutuna yeni bir ışık tutması oldu.

CIA’de eski bir kıdemli operasyon yetkilisi olan Douglas London, "Kremlin'in bu belgelerin ortaya çıkardığı bariz zayıflıkları belirleme ve etkisiz hale getirme fırsatından ötürü sevinç içinde olabileceğini düşünsek de Rusya'nın başarısızlıkları, zayıflıkları ve korkunç kayıplarını gösteren ifşalar, Putin'in hem kendi halkı hem de yabancı düşmanları için güç, kontrol ve askeri başarı anlatısını baltalıyor" ifadelerini kullandı.

London sözlerini şu şekilde bitirdi:Kremlin, sızıntıları ABD müttefikleri arasında bölünmeler yaratmak amacıyla kullanmayı hedeflese dahi Rusya'nın kayıpları ve beceriksizliğinin gerçekliği belki de sızıntıların ABD’ye olduğu kadar Rus lider üzerinde de zarar verici etkisi olacak.”

(SOL-Çeviri)

Antik kentte adı dijital kendi beton müze - Hilmi MIYNAT / Evrensel-Denizli

 

Hierapolis Antik Kenti yakınına dijital müze yapılacak. Dijital müzeye karşı olmadıklarını belirten mimarlar odası, endişelerinin müzeden sonra dört tane koruması bulunan alanda yapılaşmanın artması.
                                                                       
Hierapolis Antik Kenti| Fotoğraf: Yaşar Tok

Denizli’nin Pamukkale ilçesinde bulunan Hierapolis Antik Kenti yapılaşma tehdidiyle karşı karşıya. Kep Dijital Müzecilik ve Turizm İşletmeleri AŞ’nin antik kent bölgesinde dijital deneyim müzesi yapma projesine Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 26 Ağustos 2022 tarihinde uygunluk kararı verdi. Kurul, müzenin 666 numaralı parsel yerine 6 pafta 983 parselde yapılabilmesini uygun gördü.

Mimarlar Odası Denizli Şubesi antik kent bölgesinde yapılaşmaya karşı çıkarken, dijital müzenin antik kent bölgesine değil de şehir merkezine yapılmasının daha uygun olacağını dile getiriyor. Konuyla ilgili araştırmalarını sürdüren Mimarlar Odası Denizli Şubesi dava açmaya hazırlanıyor. Şube Başkanı Özlem Durdu Kabel ile süreci ve yapılaşmayla ilgili görüşlerini konuştuk.

                                                 Hierapolis Antik Kenti cehennem kapısı| Fotoğraf: Yaşar Tok

‘PAMUKKALE’NİN KENDİSİ MÜZE OLARAK KALSIN’

Dijital müzeye karşı olmadıklarının altını çizen Kabel, “Buradaki konu, Pamukkale’nin, yani travertenlerin üzerine bir yapı yapıyorsunuz. Bunun adına müze deyin başka bir şey deyin. Bizim karşı çıktığımız konu bu. Çünkü orası dört tane korumaya tabii. Tabiat varlıklarının korunması, UNESCO koruması, Çevre Koruma Bölgesi ve sit alanı. Siz bu dört korumanın olduğu bölgede ‘Ben bir yapı yapacağım’ diyorsunuz. 2 bin metrekare kapalı alana sahip. Dünyanın en doğru projesini de yapsanız orası yeri değil. Ardından mantar gibi o bölgede yapılaşmalar artacaktır. İkincisi dijital müzenin yapım mantığı şudur, siz gidemediğiniz göremediğiniz yerleri dijital ortamda deneyimlersiniz. Yani Pamukkale’yi Londra’da deneyimleyebilirsiniz. Zaten Pamukkale’yi gezmeye geliyorsunuz, oranın içinde dijital müzeyi geziyorsunuz. Biz dijital müze yapılsın istiyoruz. Bu kent merkezine yakın bir yere yapılmalı ki burada yaşayan öğrenciler, gençler de bu dijitallikten faydalanabilsin. Pamukkale’nin kendisi müze olarak kalsın, dijital müzenin yerini hep birlikte düşünelim” diye konuştu. 

                                                                                            Dijital müze alanı/Proje dosyası

‘TRAVERTENLERİN ÜZERİNE YAPTIĞIMIZ HER ŞEY ORAYI KİRLETECEK’

“Pamukkale’yi görmeye gelenler orada Laodikya’yı görmeye geliyor, travertenleri, antik kenti görmeye geliyor” diyen Kabel şöyle devam etti; “Dijital müze yapılması turisti orada 2 saat fazla tutar. Orası çay kahve içme mekanı olacak. Dolayısıyla kafeterya yapıyorsunuz yani. Bunu gidin yapılaşmaya uygun bir alana yapın. Bizim ’90’lı yıllarda mimarlar odasının da katkısıyla verdiğimiz mücadeleyle nasıl oteller yıkıldıysa tekrar başa dönüyoruz. Sürdürülebilir turizmi desteklemek için yereli desteklemek lazım, doğayı olduğu gibi koruyabilmemiz lazım. Bunun üzerinden bir politika yürütmemiz lazım. O travertenlerin üzerine yaptığımız her şey orayı kirletecek!”

Kabel ayrıca en kısa zamanda konuya ilişkin dava açacaklarını sözlerine ekledi.

                                 Özlem Durdu Kabel| Fotoğraf: Hilmi Mıynat/Evrensel

‘BU SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR POLİTİKA DEĞİL’

Denizli Büyükşehir Belediyesinin Gökpınar Barajı çevresinden geçireceği çevre yolu projesine ilişkin de konuşan Mimarlar Odası Denizli Şubesi Başkanı Özlem Durdu Kabel, “Varsayalım yolu yaptık. Yoldan kaynaklı yapılaşma problemleri olacak, onları kenara koyduk. Oradaki birinci sıkıntı tarım arazileri. 2050 yılında dünya nüfusu 9 milyar olacak, gıda ihtiyacının da yüzde 50 artması gerekiyor. İnsanlar ne yiyecekler? İnsanları mümkün olduğunca tarıma yönlendirmek gerekirken tarım yapan insanların elindeki arazileri alıp ‘Siz buraya düğün salonu yapın, dinlenme tesisi yapın’ diyorsunuz. Bu sürdürülebilir politika değil” dedi.

Denizli’nin bir diğer gündemi Tavas ilçesi Avdan’daki kömür işletmeciliğine de değinen Kabel, yapılaşmalarda doğa ve çevre konularıyla ilgili merkezi bir plan olması gerektiğini belirtti. Kabel, “Avdan’daki kömür kalitesi düşük. Soma ile karıştırıp kaliteyi yükseltecekler. Kaç yıllık bir geri dönüşümden bahsediliyor. 14 yıldı sanırım. 14 yıl sonra arazi de elden gidiyor kömür de bir işimize yaramıyor. Maden, tarım arazileri, kıyılarımız, orman arazileri bunlarla ilgili ulusal bir planlamaya ihtiyacımız var. Bunları merkezden planlayıp yerel yönetimlerin bunların içine konumlanmasını sağlamak lazım” sözleriyle konular arasındaki bağlantıya ve merkezi çözüm ihtiyacına dikkat çekti.

Hilmi MIYNAT / Evrensel-Denizli

Pentagon'dan sızdırılan gizli belgeler: Ukrayna'nın saldırı planı suya düştü, belgeler neyi içeriyor? - BAHADIR BATUR / SOL-Özel

 


ABD'nin Rusya'ya karşı Ukrayna'ya desteği sürerken, son 10 yıldaki en büyük gizli belge sızıntılarından birisi Pentagon'da gerçekleşti. Belgelerde Ukrayna'nın saldırı planı gözler önüne serildi.

Ukrayna savaşında ABD'nin Kiev'e desteği sürerken, ABD Savunma Bakanlığı'nın savaşa dair hazırladığı ve gizli askeri bilgileri içeren belgeler sosyal medyaya sızdırıldı. Pentagon sosyal medyada yer alan belgeler üzerinde oynandığını ileri sürmesine rağmen, sızıntıyla ilgili soruşturma başlatıldığı da açıklandı.

Sızan belgelerdeyse yok yok: Rus ve Ukrayna taburlarının konumları ve boyutları, her iki taraftaki toplam tahmini kayıplar, silah tedarik programları, asker sayıları ve mühimmat maliyetleri... Öte yandan belgeler, ABD'nin en yakın müttefiklerini dahi sürekli izlediğini, konuşmalarının kayıtlarını tuttuğunu da ortaya çıkardı.

Belgelerde Türkiye'yi ilgilendiren sızıntılar da mevcut: Rusya'nın paralı asker şirketi Wagner'in Türkiye'den silah almaya çalıştığı iddia ediliyor.

Pentagon yalanlamadı: Bazı belgelerle oynanmış

Pentagon, sosyal medyada dolaşan belgelerden bazılarının üzerinde oynandığını iddia etti. Sızıntıya dair soruşturma başlatıldı. 

Şubat ayına ait olan ve gizli olarak işaretlenen belgelerden birinde, Ukrayna'nın şu anda elinde bulunan Batı'nın gönderdiği silahların miktarları ve ek sistemlerin tahmini teslimat tarihleri de listeleniyor.

Ukrayna'nın kayıp sayıları ortaya çıktı

Belgeler arasında "çok gizli" olarak işaretlenen ve 1 Mart 2023 tarihli belge ise dikkat çekti.

Belge, Rus ve Ukrayna taburlarının konumları ile boyutlarını ve her iki taraftaki toplam tahmini kayıpları gösteriyor. Ancak bu belgedeki Ukrayna'nın kayıp sayıları, yetkililerin resmi açıklamaları ile örtüşmüyor. Belge 61 bin ile 71 bin 500 arasında Ukraynalının çatışmalarda öldürüldüğünü söylerken, Rusya'nın kayıplarının ise 16 bin ile 17 bin 500 arasında olduğunu gösteriyor. ABD yetkilileri bu verilerle oynandığını ve belgedeki rakamların gerçeği yansıtmadığını öne sürdü.

ABD Savunma Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Sabrina Singh, yaptığı açıklamada Savunma Bakanlığı'nın sosyal medya paylaşımlarının raporlarından haberdar olduğunu ve bakanlığın konuyu gözden geçirdiğini söyledi.

'Kiev'in karşı saldırısı öncesinde ABD desteğini zora soktu'

Bloomberg'in haberine göre, son on yıl içinde ABD'deki en büyük sızıntılardan biri olan ve ABD Savunma Bakanlığı tarafından resmi bir soruşturmaya yol açan olay, Kiev'in Rusya'ya karşı saldırısı öncesinde ABD'nin Ukrayna'ya verdiği desteği zora sokabilir.

Sızdırılan bilgiler, ABD'nin Ukrayna'daki savaşla ilgili değerlendirmelerinden diplomatik müttefikler hakkında toplanan istihbarata kadar çok çeşitli konuları kapsıyor.

Şu ana kadar bilinenler: Belgelerde neler var? 

The New York Times (NYT) ve diğer kaynaklara göre, ilk belge sızıntıları, her iki taraftaki tahmini kayıplara ve gelecekte savaşta Kiev'e hangi ekipman ve mühimmatı gerektireceği de dahil olmak üzere, ABD'nin Ukrayna'daki savaşla ilgili ilk olarak Şubat ve Mart aylarında yazılan değerlendirmelerine odaklanıyor. 

Belgelerin bir kısmının doğruluğu hakkında tartışma olmamasına rağmen, bir belgenin Rusya'nın savaştaki kayıp sayısını azaltmak ve Ukrayna'nınkini ise şişirmek için değiştirildiği öne sürüldü. NYT, bu durumun altını çizerek belgelerin güvenirliği hakkında soru işaretleri olduğunu iddia etti.

Öte yandan diğer sızıntılar arasında, ABD'nin Güney Kore, İsrail ve Ukrayna da dahil olmak üzere diplomatik müttefikleri hakkında istihbarat topladığına dair raporlar bulunuyor.

Belgeler ayrıca, ABD'nin Rusya hükümetinin içinden istihbaratı bulunduğunu iddia etmiş oluyor. Analistler, bu ifşaatların ABD'nin casusluk çalışmaları üzerinde "korkunç sonuçlara" neden olacağı görüşünü bildirdiler.

NATO birlikleri Ukrayna'da konuşlanmış durumda!

Sızdırılan belgelere baktığımızda, NATO birliklerinin Ukrayna'da konuşlandığının ortaya çıkması özellikle göze çarpıyor.

Belgelere göre, 97 NATO Özel Harekat birliği an itibariyle Ukrayna'da konuşlanmış durumdayken, ABD'li 100 personelin de Ukrayna'da konuşlandığı ortaya çıktı. ABD'lilerin 71'inin askeri personel olduğu ifade ediliyor.

Belgelerde ABD'nin Ukrayna ordusunu karşı saldırı için eğittiği belirtilirken, Ukrayna ordusunun ABD'nin Ukrayna'daki unsurları ve Avrupa'daki NATO birlikleriyle koordineli olarak çalıştığı ortaya çıktı.

Belgelerde, Batı'nın Ukrayna'nın karşı saldırısına dahil olacak birliklerin yaklaşık dörtte üçünü eğitime aldığı da ortaya çıktı. Sızıntılarda, Ukrayna'nın baharda gerçekleştireceği karşı saldırı için 12 "güvenilir" tugayın oluşturulacağı, bunların üçünün Ukrayna içerisinde uluslararası destekle eğitildiği, kalan 9'unun da ABD ve NATO tarafından eğitilip donatıldığı bildirildi.

Ukrayna'nın karşı saldırısı için tarih de sızdı

Sızdırılan belgeler arasında Ukrayna'nın Rusya'ya karşı saldırısının planları da bulunuyor. Ukrayna'nın karşı saldırı hazırlığında olduğu zaten bilinirken, sızan belgelerle bazı detayların da ortaya çıkması Ukrayna'nın planlarında değişikliğe gitmesine yol açabilir.

Diğer yandan belgelerde, karşı saldırı için en uygun zamanın Mayıs ayı olacağı öngörülüyor. Belgelerde Ukrayna'nın saldırısı için "uygun koşulların" Mayıs ayında hazır olacağının belirtilmesi, bu ay sonuna kadar Ukrayna'nın talep ettiği silah, teçhizat ve mühimmatların ülkeye ulaşmasının beklendiğini de gösteriyor. Ukrayna ordusundan birliklerin Batı'daki eğitimlerinin de bu ay içerisinde sona ermesi bekleniyordu.

Belgeler nerelerde paylaşıldı?

Kısa cevap: her yerde.

Twitter, Telegram, Youtube ve diğer birçok sosyal medya platformunda yayımlandı. En ilginç durumlardan birisi çoğunlukla bilgisayar oyuncuları tarafından kullanılan Discord platformundaki bir oyun kanalında belgelerin yayımlanması oldu.

The New York Times, belgelerin bir kısmının Pentagon'un brifing raporlarının fotoğraflarından elde edilmiş olduğunu bildirdi. Sızıntıların sebebinin, Pentagon'dan bir kişinin bu belgeleri dışarıya çıkarması olabileceği öne sürülüyor.

ABD hükümeti belgelerin gerçekliğini resmi olarak doğrulamasa da, CNN ABD Adalet Bakanlığı tarafından resmi bir soruşturma açıldığını bildirdi.

Musk alay etti

Belgelerin internete düşmüş olması sebebiyle ABD tarafı endişeli. ABD'nin belgelerin internetten kaldırılması için çalışacağı bildiriliyor.

Öte yandan, Twitter, belgeleri zorla silme konusuna destek vermeyecek. Elon Musk yaptığı bir paylaşımda belgelerin internetten kaldırılması fikriyle alay ederken, Beyaz Saray yetkililerinin sızdırılan ABD askeri belgelerini internetten kaldırmak için sosyal medya platformlarıyla görüşmeler yürüttüğü aktarıldı.

Sosyal medya platformu Discord'dan yapılan açıklamada, soruşturmada ABD yetkilileriyle işbirliği yapıldığı doğrulandı.

Ukrayna: Rus dezenformasyonu

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'nin danışmanı Mihail Podolyak sızdırılan ABD askeri belgelerinin "kurgu" olduğunu ileri sürerken, belgeleri "Rus dezenformasyonu" olarak tanımladı.


Rus devletine bağlı haber ajansı Sputnik, sızıntının ABD Başkanı Joe Biden'ın Ukrayna politikasıyla ilgili ABD'deki bölünmeleri ortaya çıkardığı görüşünü paylaştı.

Ukrayna planlarını değiştirdi

Ukrayna'nın Rusya'ya karşı saldırıya geçmeyi planlarken, ABD tarafından belge sızıntısı olayının yaşanması krize yol açtı.

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy'e yakın bir kaynak CNN'e verdiği demeçte, Ukrayna'nın sızıntı nedeniyle bazı askeri planlarını değiştirdiğini söyledi.

ABD Savunma Bakanlığı Sözcü Yardımcı Singh dün yaptığı açıklamada, "Savunma Bakanlığı, sosyal medya sitelerinde dolaşan ve hassas ve yüksek derecede gizli materyaller içerdiği anlaşılan fotoğraflanmış belgelerin geçerliliğini incelemeye ve değerlendirmeye devam ediyor. Bu fotoğraflanmış belgelerin ABD ulusal güvenliği ile müttefiklerimiz ve ortaklarımız üzerindeki etkisinin değerlendirilmesine odaklanan kurumlar arası iletişim yürütülüyor" dedi.

ABD'li yetkililer belgeleri yalanlamadı

Reuters'e konuşan ABD'li yetkililer, belgelerin Rus ordusunun kayıplarını düşük gösterecek şekilde tahrip edilmiş olduğunu ileri sürerken, belgelerin gerçekliğini yalanlamadılar.

Eski bir üst düzey Pentagon yetkilisi olan Michael Mulroy da Reuters'a verdiği demeçte, “Belgelerin birçoğu sadece ABD’nin elinde olduğu için şu anda bunun bir ABD sızıntısı olduğu üzerinde duruluyor” diyerek, sızıntının ABD'nin içinden olduğu görüşünü savundu.

The Washington Post, Pentagon'un sızıntıyı kabul ettiğini ve soruşturma başlattığını duyururken, sızıntının ABD'li bir istihbarat subayı tarafından gerçekleştirildiği ihtimali üzerinde durulduğunu bildirdi.

ABD müttefiklerine de güvenmiyor: Zelenskiy izlenmiş

Şubat ayının ortası ile Mart ayı başları arasında tarihlendirilmiş 53 sızdırılmış belge, ABD'nin Zelenskiy hakkında casusluk yaptığını ortaya koyuyor.

CNN'e konuşan Zelenskiy'e yakın bir kaynak, bunun şaşırtıcı olmadığını, ancak Ukraynalı yetkililerin sızıntıdan derinden hayal kırıklığına uğradığını söyledi.

Sızdırılan ABD istihbarat raporlarının birinde, Zelenkiy'in insansız hava araçları kullanarak "Rusya'nın Rostov Oblastı'nda konuşlanmış Rus birliklerini vurmayı önerdiği" ifade ediliyor. Bu raporla bağlantılı olarak, ABD'nin Ukrayna'ya uzun menzilli füze sistemlerini Kiev'in Rusya'nın içlerine saldırmak için kullanacağı öngörüsüyle vermek istememesinin nedeni ortaya çıkmış oldu.

Ukrayna'nın mühimmatı bitiyor

23 Şubat tarihli ve "Gizli" olarak işaretlenen belgelerden birinde, Ukrayna'nın S-300 hava savunma sistemlerinin mevcut kullanım oranıyla 2 Mayıs'a kadar tükenme noktasına geleceği ayrıntılı olarak paylaşılmış durumda. Bu durum da Ukrayna'nın karşı saldırısı için Mayıs ayının işaret edilmesinin nedenlerinden birisi olabilir.

Reuters, Ukrayna'nın yaşayacağı mühimmat sıkıntısını ortaya koyan belgenin Rus kuvvetlerinin işine yarayacak olması nedeniyle, Ukrayna'daki tüm üst düzey güvenlik görevlilerinin sızıntıları önlemek için geçtiğimiz hafta Cuma günü bir araya geldiğini aktardı. 

'Çin fırsat olarak kullanabilir'

Başka bir istihbarat raporunda, Çin'in Ukrayna'nın Rusya'nın derinliklerindeki hedeflere yönelik saldırılarını "NATO'yu saldırgan olarak göstermek için bir fırsat olarak kullanabileceğini ve saldırıların önemli olduğunu düşünürse Rusya'ya yaptığı yardımı artırabileceği" ifade edilmiş.

ABD'nin Asya-Pasifik ortağı Güney Kore de belgelerde

Başka bir belge, üst düzey Güney Koreli yetkililer arasında ABD'nin Seul'e Ukrayna'ya silah tedarikine yardım etmesi için yaptığı baskı ve ülkedeki karşı politika hakkında iç tartışmaların ayrıntılarını veriyor.

Belgede, iki üst düzey Güney Koreli ulusal güvenlik yetkilisi arasında, Güney Kore Ulusal Güvenlik Konseyi'nin ABD'nin cephane talebiyle ilgili endişeleri hakkında yaptığı bir konuşma dökümü bulunuyor. Güney Koreli yetkililer, ABD'nin daha sonra Ukrayna'ya göndereceği mühimmatın tedarik edilmesinin, Güney Kore'nin savaş halindeki ülkelere yardım sağlamama politikasını ihlal edeceğinden endişe ettiklerini ifade etmiş. Belgeye göre, yetkililerden biri daha sonra Ukrayna'ya gönderilecek cephaneyi Polonya'ya satarak bir çıkış yolu önerisinde bulunmuş.

Seul'de ABD sızıntısı krizi

The New York Times, Güney Koreli güvenlik görevlilerin Ukrayna'ya silah gönderimi konusunda "çıkış yolu" önerisini Washington ile görüşmeyi planladıklarını ortaya çıkaran sızıntı, Seul'de tartışmalara yol açtığını aktardı.

Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol'un ofisi bugün yaptığı açıklamada, belgeler üzerindeki doğruluk kontrollerinin bir öncelik olduğunu ve ABD'den ayrıntıları doğruladıktan sonra "uygun" adımlar atmasının talep edileceği söylendi.

Güney Kore'nin ana muhalefet partisi Demokrat Parti'nin bazı milletvekilleri, casusluk iddialarından "büyük pişmanlık duyduklarını" dile getirerek, bunları ulusal egemenliğin açık bir ihlali ve Yoon yönetiminin büyük bir güvenlik başarısızlığı olarak nitelendirdi. Açıklamada, "Kapsamlı bir soruşturma yapılmasını şiddetle talep ediyor ve benzer olayların yaşanmamasını talep ediyoruz" denildi.

İsrail'deki protestolarda Mossad parmağı

İsrail hakkında bir istihbarat raporu ise ABD'nin en yakın müttefiklerinden biri olan İsrail'de öfkeyle karşılandı. Belgeler, ABD'nin Orta Doğu'daki en önemli müttefiki konumundaki İsrail'in gözetlendiğini ortaya çıkardı.

"Çok Gizli" olarak belgelenen ve 1 Mart tarihli CIA raporunda, Mossad'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Yüksek Mahkeme üzerindeki denetimleri sıkılaştırma planlarına karşı protestoları teşvik ettiğini ortaya koyuyor..

CIA tarafından hazırlanan ve sinyal istihbaratına dayanan raporda, İsrail'in ana istihbarat teşkilatı Mossad'ın ülkenin yeni hükümetine karşı protestoları teşvik ettiği, "birkaç açık eylem dahil olmak üzere çağrıda bulunduğu" iddia ediliyor.

İsrail Başbakanlık Ofisi, Mossad adına yanıt verdiği açıklamasında, raporu "yalan ve herhangi bir temelden yoksun" olarak nitelendirdi. Açıklamada, "Mossad ve üst düzey yetkilileri, teşkilat personelini hükümete karşı gösterilere, siyasi gösterilere veya herhangi bir siyasi faaliyete katılmaya teşvik etmedi ve etmeyecek. Mossad ve ona hizmet eden üst düzey personel, gösteriler konusuyla hiç ilgilenmedi ve kuruluşundan bu yana Mossad'a rehberlik eden devlete hizmetin değerine kendilerini adadılar" denildi.

ABD Rusya-İsrail yakın ilişkisinden rahatsız

Başka bir gizli belgede, ABD'nin müttefiklerinin politikalarını nasıl değerlendirdiğine ve ABD'nin bunları değiştirmek için etkisini nasıl kullanabileceğine dair bir görüş sunuluyor. "İsrail: Ukrayna'ya Ölümcül Yardım Sağlama Yolları" başlıklı belgede, İsrail'in Rusya ile ilişkilerinde "artan ABD baskısı veya algılanan bozulma altında muhtemelen ölümcül yardım sağlamayı düşüneceği" söyleniyor.

Başka bir belgeyse, ABD'nin bazı Avrupa ülkelerinin bir yılı aşkın süredir uçak isteyen Ukrayna'ya savaş uçağı bağışlama niyetleri hakkında ne düşündüğünü ortaya koyuyor.

Rapora göre, 23 Şubat'ta Bulgaristan, MiG-29 jetlerinden oluşan filosunu Ukrayna'ya bağışlamaya istekli olduğunu ifade ederken, bunun bir "meydan okuma olacağı" yorumunda bulunuluyor. Belgede, Bulgaristan'ın isteğinin ABD yapımı F-16'ların Ukrayna'ya olası tesliminden en az bir yıl sonra gerçekleşmesi gerektiği görüşü paylaşılmış.

Wagner Grubu Türkiye'den silah almaya çalıştı

Sızdırılan belgelerden birine göre, Rusya'nın özel paralı asker birliği Wagner Group, Mali'nin yanı sıra NATO üyesi Türkiye'den silah satın almaya çalıştı.

The Washington Post'un aktardığına göre belgede, Wagner grubu yetkilerinin "bir NATO müttefiki olan Türkiye'den silah satın almaya çalıştığını" gösteren "planlara" erişim paylaşıldı. Sinyal istihbaratına atıfta bulunan belgelere göre Wagner, Ukrayna'daki savaş için daha fazla hükümlüyü gruba kaydırmayı da düşünüyor.

Bazı belgeler, Şubat ayında Ukrayna'nın düzenlediği saldırılarda çeşitli hedeflere verilen hasarın uydu görüntülerini içeriyor. Bir belgede, bir "toplanma alanına" yapılan saldırının "ağır hasara" yol açtığı ve bu saldırının ABD istihbaratının yardımıyla gerçekleştirildiği belirtildi.

BAHADIR BATUR / SOL-Özel

Öne Çıkan Yayın

"İsrail Batı’nın pis işlerini yapıyor" + İki manşet ve pis bir iş - EVRENSEL-

" İsrail Batı’nın pis işlerini yapıyor"-Yücel Özdemir- İsrail’in Ortadoğu’da yaptıklarını en iyi Almanya Başbakanı Friedrich Merz’...